Esat Kaplan
Esat Kaplan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Artık bırakalım gerçekleri çarpıtmayı!

Çanakkale çok büyük bir kahramanlıktı. Kahramanları yüceltmek yerine zaferi hurafelerle gölgelemeyi tercih ettiler.

Askerlerimiz metrelerce yüksekten düşüyor, kıllarına zarar gelmiyordu!

Düşman Mehmetçik’le değil, iri yarı, cübbeli sarıklı, olağanüstü varlıklarla savaşıyordu.

Gelibolu’nun cümle börtü böceği silahlanmış; İngiliz’e, Fransız’a, Anzak’a kan kusturuyordu.

19 Mayıs 1919 için de sahneye çıktılar, kalem oynattılar.

Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderen Padişah’tı zaten!

Vahdettin ne demek istemişti, Mustafa Kemal’e, “Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!” derken…

Vatanı kurtar mı demek istemişti, yoksa sözünü ettiği devlet payitahttan mı ibaretti?

Osmanlı’nın basiretsiz padişahına göre, kurtuluşun tek çaresi, ağabeyinden miras İngiliz-Fransız siyaseti değil miydi?

O yüzden asmamış mıydı Mustafa Kemal’in boynuna idam fermanını?

Peki, toplum gözünde önemi azalsın, ikinci planda kalsın diye kutlu doğum haftaları uydurulan 23 Nisan’la alıp veremedikleri neydi?

23 Nisan, o çok önemsedikleri milli iradenin somutlaştığı Meclis’in kuruluş yıldönümü değil miydi?

Yoksa sıkıntı, o Meclis’in önce Cumhuriyet’in, ardından demokrasinin simgesi haline gelmesi miydi?

Sıkıntı, Meclis’in Türkiye’ye sözde huzur vermeyen çok partili sistemin yatağı olması mıydı?

Kimilerine göre İnönü Zaferi yoktu!..

Kimilerine göre, olan küçük bir çatışmaydı ve biz yenilmiştik!

Yunan, İnönü’de, karşısında ilk kez düzenli bir ordu görmemişti!

Fransızlar ve İtalyanlar, İnönü’den sonra Anadolu’yu terk etmeye başlamamıştı!

Albay İsmet, İnönü’de “düşmanı da milletin makus talihini de” yenmemişti!

İnönü Savaşları, Albay İsmet’e nam olsun diye uydurulmuştu!

Zaten İsmet Paşa da asker kaçağıydı!

Ya Sakarya, Sakarya!

Sakarya’nın çamuru Mehmetçik’in kanına boyanmıyor muydu?

Milletin “haremiismeti”ne düşman postalı girerken, acaba kim haremde merasim yapıyordu?

60 yaşındaki Padişah, beşinci evliliğini 18 yaşındaki Nimed Nevzad Hanım’la yapmadı mı, tam da Sakarya’da kan gövdeyi götürürken!

Adam Avusturya’dan ithal “fes”i kafasına taktı, yıllarca gözümüzün içine baka baka tarih düşmanlığı yaptı.

Yetmedi, Bursa’yı işgal edip Osman Gazi’nin sandukasını tekmeleyen adamlar için “keşke galip gelselerdi” dedi.

İzzet gördü, itibar gördü.

O bile 30 Ağustos Zaferi’nin ve ardından kurulan Cumhuriyet’in kaymağını yedi.

Tabutuna Türk bayrağı örttüler! Cenazesini Mehmed Nasuhi Tekkesi haziresine gömdüler.

Yunan galip gelseydi ne o bayrak olacaktı ne o tekke kalacaktı!

Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milleti’ne nasip oldu.” diyordu İngiltere Başbakanı Lloyd George, Atatürk için.

O büyük dahi ise “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” diyordu.

Sanki bugünleri görürcesine…

Başkomutanlık Meydan Savaşı, büyük riskler içeren bir kurmay plandı. O plan tek çaresi kurtuluş olan Mehmetçik’in direnci ve artık verecek sadece canı kalan milletin inancı sayesinde zafere dönüştü.

Artık bırakalım gerçekleri çarpıtmayı da büyük zaferin tadını çıkaralım, o zafere başka alanlarda yenilerini ekleyelim.

Ve bu zaferi bize armağan eden kahramanları minnetle analım.

En başta da Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ü…

HABERLER