İlhami Yıldız
İlhami Yıldız
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Depremin öncesi ve sonrası, geliyor gelmekte olan Bursa depremi

Gerçek olan şu: Türkiye de Japonya da deprem kuşağında olan iki ülke. Türkiye’de ara sıra deprem oluyor, Japonya’da ise her gün.

Japonya’da insanlar depremle yaşamaya alışmışlar. Bizler ise depremi hala şaka zannediyoruz.

Türkiye’de deprem oluyor, binlerce kişi hayatını kaybediyor, on binlerce kişi yaralanıyor, yüz binlerce bina zarar görüyor.

Japonya’da deprem olduğunda ise kimsenin burnu kanamıyor, hasar da yok denecek kadar az…

Deprem mi öldürüyor yoksa bina mı?

Karar sizin…

İşte bu noktada 1999 yılında meydana gelen Marmara ve Düzce depremleri, bizler için bir milattı. O zaman ülke genelindeki yapı stoğumuzu yenilemeye başlasaydık, ne Van’da ne Elazığ’da yaşanan, ne de önceki gün Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde etkisi hissedilen depremde can kaybımız olurdu.

Ama biz bu fırsatı kaçırdık…

Şimdi bir tarafta bunu ifade ederken, diğer tarafta 20-25 yıllık binaların yıkıldığını, yeni yapılan şehir hastanesinin çatladığını, bölünmüş yolların bölündüğünü, havaalanı pistlerinin çatladığını görünce ne demeli…

Bu konuda tek bir şey denmeli.

Sorumlular teker teker yargı önünde hesap vermeli, gerekirse de mal varlıklarına el konmalı..

Ama bu detaya girmeden önce ülkemizde uygulanan, geçen hafta da köşemize taşıdığımız yapı denetim meselesinden bahsetmek gerekir.

Gölcük ve Düzce depremlerinin ardından 13/07/2001 tarih ve 24461 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile 19 Büyükşehir Belediyesi’nde yapıların denetimi zorunlu hale geldi.

Yine daha sonra 13.07.2010 tarih ve 27640 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklik ile yapı denetim uygulaması tüm illere yaygınlaştırılmıştır.

Şimdi bu on ilde yıkılan birçok inşaatın, kanunun uygulamaya koyulmasından kısa bir süre önce ruhsatlandırıldığını söylemek mümkün.

Bunu bir tarafa yazmak lazım.

Bir de kamuya iş yapan (işini layığı ile yapan müteahhitlere lafımız yok), yaparken malzemeyi doğru kullanmayan, eksik kullanan müteahhitlere, bu daha borcu bitmeyen çatlayan yıkılan hastaneler, yıkılan belediye binaları bölünen yollar var ya, onları yaparken hiç mi vicdanınız sızlamadı…

Onları kim denetledi, kim kabul etti?

Onlar da ayrıca hesap vermeli.

Bu yaşanılan son depremde ülke olarak canımızın yandığı bir gerçek. Ama bir gerçek daha var ki o gerçek de ateş düştüğü yeri yakar.

O da bu depremde bizler de ailemizden beş yakınımızı kaybettik. Adıyaman Kahta’da 4’ü biri de Malatya’da olma üzere beş yakınımızı sakladık. Rabbim tüm kaybettiklerimize rahmeti ile muamele eylesin.

Geride kalanlara da acil şifalar versin.

Belki belirli bir süre sonra insan aklı bunları unutacak. Ardından yeni bir deprem gelene kadar.

Yeni bir deprem de muhtemelen İstanbul ve Bursa’da olacak.

Kağıt helva gibi yıkılan evlerin, sitelerin, apartmanların bir benzerini belki Bursa’nın dar sokaklarında, Altıparmak, Çarşamba gibi mahallelerde görmek istemiyorsak bugünden tezi yok hemen gereğini yapmalıyız.

Yoksa bir sonraki depremde belki bizler de etkileneceğiz.

O zaman yazmaya bile fırsat kalmayacak.

Hazır fırsat varken bir an önce adı gerçekten kentsel dönüşüm olan dönüşümü başlatalım.

Yoksa yarın çok geç olacak…

HABERLER