Nail Özer
Nail Özer
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Waterloo’da ne oldu?

Meşhur fıkradır, çoğu kişi bilir!

Bilmeyenler, bu cümleden hareketle devamını Google’da bulabilir!

Napolyon Bonapart tekrar dünyaya gelmiş, ülke başkanları ile sohbet ederken lafı hiç dolandırmadan “Tayyip Bey, sizdeki gibi bir medya bende olsaydı Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi kimse duymazdı” demiş.

Oysa yanılıyordu Napolyon!

Majestelerinin medyası “CHP’nin para kuleleri” ve “Müjde, emekliye zam” gibi yalanlarla ekranları doldururken, 31 Mart akşamı herkes Waterloo Savaşı‘nın kaybedildiğini öğrendi.

Şüphesiz bunun da her şey gibi bir neden sonuç ilişkisi var.

Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılamayacağı, Meral Akşener ile başlayıp Ümit Özdağ ile tamamlanan kumpastan belliydi.

İYİP denen ucube partinin CHP’ye kazandırabileceğine hiç inanmadım.

Ümit Özdağ’ın ise Kemal Kılıçdaroğlu’na kaybettirmek için ikinci turda yeni pozisyon aldığını da yakın zamanda Sinan Oğanmilliyetçilerin plana sadakati” konusundaki rolünü anlatırken açıkladı.

Masadaki diğer partileri anmaya bile gerek yok.

CHP’nin o zamanki genel başkanı tüm uyarılara rağmen kendisine verilen rolü oynuyordu.

Aradan geçen sürede iktidar, darmadağın muhalefetin verdiği rahatlık ve kibirle yerel seçimleri beklemeye başladı.

İktidarın hesaba katmadığı ise CHP’nin son bir gayretle kımıldayıp bir değişim başlatacağıydı!

Nitekim genel başkandan başlayarak ve o güne değin arpalıkta sıralanmış, çoğu sağ tandanslı bir yığın danışman da dâhil olmak üzere bir yönetim değişikliği oldu.

Sadece Bursa’yı ele alırsak bile gördüğümüz şu:

Bursa’da il başkanı ve ilçe başkanları değişti. Bursa’daki mevcut tüm belediye başkanları değişti CHP nin. Bu değişim, belediye başkan adaylarının belirlenmesine de yansıdı. Birçok yerde kadınlar ve özellikle gençler aday gösterildiler.

Türkiye çapında da yönettikleri çevrelerin seçmeni tarafından sahiplenilen, başarılı, deneyimli, eski ya da mevcut belediye başkanları, hiçbir parti içi hesaba kurban edilmeden yeniden aday gösterildiler.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mustafa BOZBEY de bu isimlerden.

Seçimlere gidilen son aylarda muhalefetin genel manzarası bu idi.

Ortaya çıkan bu seçim sonuçları ile AKP’nin uğradığı hezimetin ise çok yönlü nedenleri var.

Sosyoekonomik nedenler, sosyopolitik nedenler, sosyopsikolojik etkenler…

Sosyoekonomik nedenlerin başında “Nas” denilerek (Faizin haram olduğuna dair İslami kurallara atıfta bulunan içtihat) faizlerin yüzde 9’lara dek düşürülüp, sonra tüm bunların adeta unutturularak faizlerin yüzde 50’ye yükseltilmesinin ekonomik sonuçları geliyor.

Dövizin artması ile ithalata bağlı tüm ürünler ve üretim girdilerinde enflasyon körüklendi. Buna, “iş bilmezlik” demek çok naif kalacaktır. Bir girişimdi. Halkı mülksüzleştirme ve ülkeyi ucuz iş gücü pazarına çevirme süreciydi. İktidar bu süreci algıyla yönetmeye çalıştı. Önce soğan depolarına baskınlar düzenledi. Sonra belediyelerin önüne ucuz sebze meyve reyonları kurdurdu zabıtalara, derken bu fiyat artışlarının sorumluluğu marketlere yüklenmeye çalışıldı.

Tabii dış güçler de unutulmadı.

Fırlayan kiralar, hiç bitmeyen dolaylı vergiler, ücretlilere  komik zamlar bir yana emekliye bu bahar olmadı başka bahar hikâyelerinin sonu gelmiyordu.

Ne de olsa Napolyon’un özendiği medya iş başındaydı.

Ülke tam bir ekonomik yangın yerine döndü.

Sosyopolitik nedenler ise çok daha karmaşık. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin parti devletine dönüşmesinin yolunu açtı. Kuvvetler ayrılığı yok oldu. Liyakat değil sadakat esaslı bürokrasi ve siyasilerin nepotizmi normalleştirmesinin olumsuz sonuçları ile yüz yüze kaldı bütün toplum. Milli eğitimden Diyanet İşlerine kadar her alanda sıkıntılar skandallar gündemden düşmedi. Bakanlıklar kendi alanlarındaki karar ve yatırımları devletin planlama ve ihtiyaçlarından çok parti örgütlerinin, baskı ve manipülasyonlarına uygun yapmayı başarı sayar hale geldiler. Aksi takdir de istifa da edemiyor “aflarını istiyorlardı…” İş öyle bir hale geldi ki tüm bakanlar seçim üstü AKP için oy istemek üzere ülkeyi karış karış gezdiler. Bunların arasında  Cumhurbaşkanının A takımından olup, kabinenin en karizmatik isimlerinden olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bile, bir ilçede oy istemek üzere kürsü konuşması yaptı.

Sosyopsikolojik etkenler ise  yukarıdaki tablonun tek tek seçmenin ruh haline yansıyanlarından ibaret. Seçimlerin son haftasına girilirken bile faizlerin 5 puan artırılması hükümetin bir şeyleri kurtarma telaşında olduğu, aslında hiç de öyle umutlanılacak bir tablo olmadığı etkisi yarattı seçmen üzerinde.

Öte yandan oyuna giren YRP gibi akraba siyasi partilerin, örneğin İsrail ile ticaret konusunda söyledikleri ile milliyetçilerin mülteci sorunu konusunda söylemlerinin yaygınlaşması; AKP’nin yaptığı dini-milli hamasetin seçmen üzerindeki etkisinin yok etti. Gelen giden bakanların, bürokratların ve AKP’li parti üst yöneticisi siyasilerin şehir şehir, mahalle mahalle dolaşırken bindiği son model araçlar, her birindeki koruma ve danışman zenginliği kamudaki israfı daha da görünür yaptı.

Tüm bunlar sonucunda;

a) İktidar partisi seçmenini konsolide edemedi.

b) CHP seçmeni ha gayret moduna girdi.

c) Başta Ankara olmak 2019 yılında kazanılan büyükşehirlerde tüm CHP’li belediyelerde şaibesiz başarılı bir dönem yaşandı. Üstelik iktidarın da itiraf ettiği gibi alenen engellenmelerine rağmen…

Yazı uzadı biliyorum, ancak son olarak Bursa’da Adalet ve Kalkınma Partili Büyükşehir Belediyesinin 20 yılının ardından son bulan iktidarı nasıl bir  “sada” bıraktı ona bakalım?

Ne ile anılacak bu 20 yıllık dönem?

– Öncelikle Doğanbey TOKİ hançeri benim aklımda.

– Kentsel dönüşümde artırılan emsal imar oranları ile yıkım yaşayan mahallelerin bir dizi alt yapı-üst yapı sorunları.

– Bitmeyen trafik çilesi.

– Hiç bitmeyen yeni sanayi bölgeleri kurulmasına dair tartışmalar, tarım arazilerinde imar rantı yaratılmasına karşı akademik odaların sivil toplum örgütlerinin verdiği mücadeleler.

– Bursa’ya özgü kent anayasası olan çevre düzen planının bir türlü yapılmaması, yapılmış olanın delik deşik edilmesi.

– Bu kentin şampiyonluk yaşadığı Atatürk stadyumunun yıkılması

– Bu ülkenin hunharca katledilmiş, ülkesinden sürülmüş kahramanlarının, aydınlarının vatan hainliği ile itham edilmesi.

– 30 Ağustos Zafer Bayramının Ormancılık günü ile bir tutulmaya kalkışılması.

– Aralarında başta Uğur Mumcu, Vedat Türkali gibi isimler olmak üzere birçok aydının anılarını taşıyan Çağdaş Gazeteciler Derneği binasının yıkılması var aklımda.

Yoruldum bunları hatırlarken.

Bu hatırladıklarımıza ilişkin tepkilerimizi AKP Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybetmeden önce de yazmıştık medyamızda. Merak edenler geçmiş makalelere bakabilir.

Peki, hiç mi iyi şeyler yapmadılar diye soranlar da olabilir.

Onlar için de kamu kaynaklarından fonlanan köşelerin, medyalarının yaptığı güzellemelerden bakıp, takdirlerini belirleyebilirler..

Acele etmelerini öneririm, yeni dönemi selamlarken o güzellemeler kaldırılmadan önce yani.

HABERLER