Serhattaki başkent Edirne

Serhattaki başkent Edirne

Serhattaki eski bir başkente; Edirne’ye gidiyoruz. Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapmış kentin dört bir yanı anıtsal eserlerle dolu.

[email protected]

Roma İmparatoru Hadrianus tarafından kurulan Edirne, Hadrianopolis olarak adlandırılmış. 1361 yılında I. Murad tarafından fethedilen kent, Osmanlı’nın başkenti yapılmış. İstanbul alındıktan sonra da, hatta 20. yy. başına kadar Balkanların başkenti olarak görülmüş; saraylar, kervansaraylar, köprüler, türbeler ve camilerle donatılmış. O yıllarda nüfusu 350 bini geçen Edirne, Avrupa’nın dördüncü kentiymiş. Ancak üst üste yaşadığı işgaller kentin gerilemesine neden olmuş.

BİR BAŞYAPIT: SELİMİYE CAMİSİ

Trakya’nın uçsuz bucaksız ovalarından geçip giderken İstanbul’un yavaş yavaş Trakya’yı yutarak Edirne’ye doğru ilerlediği görülüyor. Edirne’ye yaklaşıldığında ilk fark edilen yapı ise Selimiye Camisi. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği Selimiye Camisi kente hakim bir tepenin üzerine inşa edilmiş. Altı yılda tamamlanan cami 1575 yılında ibadete açılmış. Caminin iç avlusuna taç kapılarından geçilip giriliyor, avlunun üç yönü on sekiz kubbeli sundurmayla çevrili, avlunun ortasında da on altı yüzlü mermer bir şadırvan var. Mükemmel bir akustiğe sahip olan caminin tam 999 penceresi var, 31,28 metre çapındaki kubbesi yerden 43,28 metre yükseklikte duruyor. Merkezi kubbenin içi kalem işleriyle, mihrabı ve hünkar mahfilinin duvarları İznik çinileriyle süslü. Caminin üçer şerefeli 70,89 metre uzunluğunda dört minaresi var, şerefelerin her birine ayrı ve 250 basamaklı merdivenlerle çıkılıyor.

Cami ve iki medreseden oluşan külliye 190×130 metre boyutlarında. Darül Tedris ve Darül Kurra Medreseleri caminin dış avlusunun güneyinde yer alıyor, Darül Tedris medresesi şimdi Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor.

Dış avlusunun batı cephesini boydan boya kaplayan Arasta ise Mimar Davud Ağa tarafından camiye gelir sağlaması amacıyla inşa edilmiş. 77 dükkanın yer aldığı Arasta’da Edirne’ye özgü meyve sabunu ve badem ezmesi gibi ürünleri bulmak mümkün.

Selimiye’nin önündeki park bayram yeri gibi; baloncular, ata-eşeğe bindirip gezdirenler, kuruyemişçiler, dilenciler ne ararsanız var burada. Parkın altında Edirne’nin ilk büyük camisi olan Eski Cami, onun ilerisinde de Üç Şerefeli Cami yer alıyor. Dokuz kubbeli Eski Cami Bursa Ulu Cami’yi andırıyor, duvarlarını zarif hatlar süslüyor. Edirne’nin Bedesten, Ali Paşa gibi tarihi çarşıları da bu bölgede sıralanıyor. Biraz ileride de Kaleiçi semti başlıyor. Adından da anlaşılacağı gibi geçmişte burada bir kale varmış, ancak 19.yy’da surları yıktırılan kaleden geriye eskiden saat kulesi olarak kullanılmış Makedonya Kulesi olarak adlandırılan bir burcu ulaşmış. (saat kulesi 1953 yılında dinamitle yıktırılmış) Kaleiçi geçmişte çoğunlukla gayrimüslimlerin yaşadığı bir mahalleymiş. Azınlıklar çoktan terk etmiş burayı ancak onların izlerini semtin sokaklarında görmek mümkün.

1930’lara kadar Edirne’de 6000’den fazla Yahudi yaşıyordu ve esnafın yarıdan fazlası Yahudi’ydi. Edirne Yahudilerinden geriye iki yaşlı Yahudi ailesiyle (topu topu üç kişi), Kaleiçi semtindeki bir sinagogla ve ahşap evler yadigar kalmış.

1918 yılına ait bir belgeye göre Edirne’de 47829 Türk, 19608 Rum, 4005 Ermeni, 14666 Yahudi ve 2324 Bulgar yaşıyormuş. Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler çoktan terk-i diyar eylemiş; ama Bulgarlar hala varlığını sürdürüyor. Üstelik kentteki Bulgar Cemaati son yıllarda tekrar canlanmış ve otuz kişiye ulaşmış. Hatta iki Bulgar Kilisesi de onarılıp, ibadete açılmış. Kıyık semtindeki Sveti Georgi Bulgar Kilisesi, 1880 yılında inşa edilmiş. Uzun yıllar boyunca bakımsız kalan kilise onarılmış ve 9 Mayıs 2004 günü Bulgaristan Başbakanının da katıldığı bir törenle yeniden ibadete açılmış. Kilisenin papazı Edirneli bir Bulgar: Aleksandır Çıkırık. 1960 doğumlu Aleksandır Çıkırık’ın ailesi yüzyıllardır Edirne’de yaşıyormuş, Bulgaristan’da dini eğitim alan Çıkırık uzun yıllar boyunca ailesinin sahip çıktığı kilisenin papazı olmuş. Kilisenin ikinci katı Bulgar Kültürünün tanıtıldığı bir müze gibi düzenlenmiş. 2008 yılında da Kirişhane semtindeki Sveti Konstantin ve Elena Bulgar Kilisesi onarılarak ziyarete açıldı.

Edirne su zengini bir kent; Tunca ve Meriç nehirleri kentin içinden geçip Kirişhane semti civarında birleşiyor. Yunanistan’la doğal sınırı oluşturan Meriç’in batı yakasındaki tek yerleşim ise Karaağaç mahallesi. Antik Orestiada kentinin üzerinde geliştiği kabul edilen yerleşim Lozan Antlaşmasında savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verilmiş. Karaağaç bir zamanlar Edirne’nin en gözde sayfiyesiymiş.

ER MEYDANI: KIRKPINAR

Edirne’nin simgelerinden biri de Kırkpınar. Söylenceye göre kırk Türk akıncısı Rumeli’ye geçmiş ve bir mola yerinde iki asker güreşe tutuşmuş. Sabaha kadar yenişemeyen askerlerin ikisi de ölmüş, öldükleri yere gömülmüşler. Yıllar sonra arkadaşlarının mezarını ziyarete gelen akıncılar burada bir pınar görmüşler ve buraya Kırkların Pınarı adını vermişler, arkadaşlarının anısına güreşler düzenlemeye başlamışlar. Kırkların Pınarı Çayırı Balkan Savaşından sonra Yunanistan’da kalmış. Bu geleneği sürdürmek isteyen Edirneliler yeni bir yer bulmuş ve Sarayiçi Çayırında Kırkpınar Güreşlerini sürdürmüşler. Bir çok yerde yağlı güreşler yapılıyor ancak yalnızca Kırkpınar’daki baş güreşi kazanan güreşçi “başpehlivan” unvanı alıyor.

Edirne’nin kozmopolit kültürünün bir başka rengi de Çingeneler. Edirne ve ilçelerinde 60.000 civarında Çingene’nin yaşadığı sanılıyor. Çingeneler 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece yani Hıdrellez’de “Kakava Bayramını” kutluyorlar.

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir