Karadeniz’de bir prenses: Ordu

Karadeniz’de bir prenses: Ordu

Karadeniz’in kendine has masalları arasında yer alır Ordu… Denize kardeş, dağlara yoldaştır. Fındığı, emsalsiz sahilleri, yeşili, ırmakları, pideleri ve efsanelerin izleğindeki yeriyle… Küçücük bir alan kaplarken bölgesinde, 19 ilçeye de analık yapar. Bu ilçelerden birkaçı sahilde yer alır ki her biri birbirinden güzel…

Karadeniz… Tek bir denizin isim verdiği 1700 km’lik bir kıyı ama her bir ilinde, her bir bölgesinde bin bir çeşit farklılık ve renk cümbüşü ile uzayan sahiller…

Trakyası farklı, Marmarası, Batı-Orta ve Doğu Karadeniz’i farklı…Müziği, oyunları, kıyafetleri ve yemekleri ile… Muhteşem bir kültür yelpazesi, doyumsuz ve tarifsiz bir zenginlik… Ama elbette bu güzelliklerin farklı farklı taçlandığı noktalar da var Karadeniz’in kıyılarında. İşte bunlardan biri de Karadeniz’in prensesi olan, kıyılarını antik tanrıçaların koruduğu Ordu ve o eşsiz ilin beyaz kumlarla bezeli sahilleri…

Yaklaşık 6 bin km²’lik alan kaplamasına rağmen ülkemizin büyükşehirlerinden biri olan Ordu, 1920 yılından bu yana il statüsü ile hem ülkenin hem de Karadeniz Bölgesi’nin seçkin illerinden biri.

Konum olarak Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinin alanlarını ve özelliklerini taşıyan Ordu, doğudan batıya, batıdan doğuya kültürel pencerelerin geçiş noktasıdır. Öte yandan genel bir Karadeniz Bölgesi karakteri olarak eşsiz ve uzun kıyıları ile bu kıyıların hemen ardından birdenbire yükselen Doğu Karadeniz Dağları ile başka doğal güzelliklerin merkezini oluşturur. Ordu’nun Karadeniz Bölgesi’ne uyan bu genel karakteri yanında bu karakterden ayıran çok önemli bir özelliği de bulunmakta. O da, sahil bakımından fakir olan Karadeniz’de, ilin denize kıyı veren 100 km’lik sınırının yaklaşık 60 km’sini bembeyaz kumlarla kaplı sahillere sahip olması.

Ordu’nun erken dönem tarihine ilişkin bilgilerimiz antikçağ yazarlarının sayfalarından elde edilmekte. Özellikle bir tarihçi ve komutan olan Ksenphon, Onbinlerin Dönüşü adlı eserinden MÖ 400 tarihinde bölgeden geçen Helen Ordusunu anlatırken, Kolkhlar başta olmak üzere Driller, Mossinoikler, Halipler ve Tibarenler denen yerli halkların burada (Kotyora) iskân olduğunu yazar.

Bugün bildiğimiz Ordu’nun yazılı kaynaklara göre kuruluşu antik Sinope kentinin bir koloni kuruluşu olarak MÖ 7. yüzyıla kadar geri gittiğidir. Bu antik yerleşimin günümüz Ordu merkezinin hemen yakınındaki Bozukkale mevkii olduğu tahmin edilmekte. Bu kentin insanları daha sonra yani MÖ 2. yüzyılda yeni kurulan Pharnakeia kentine zorunlu göç ettirilmişlerdir.

Her ne kadar kentin tarihi konusunda henüz çok net bilgiler olmasa da Helen efsanelerinin peşinden koşunca aslında Ordu kıyılarının çok daha erken tarihlerde keşfedildiği görülür. Malum, Helen kültürünün en önemli efsanelerinden olan Altın Post’un aranışının anlatıldığı Argonutlar Seferi (MÖ 3. yüzyılda yazılmıştır), Helenlerin ilk defa Karadeniz’e açıldığı döneme kadar yani MÖ 13-12. yüzyıla kadar geri gitmektedir. İşte bu efsane Karadeniz’de geçen bir serüven olarak günümüz Gürcistan’a kadar uzanır. Efsane de Helen kültürünün en önemli karakterlerinden olan Iason, Herakles gibi kahramanlar da yer alır. İşte bu kahramanlar yolculuklarının bir durağı olan bugün Perşembe ilçesinde yer alan Yason Burnu’nda (Muhtemelen ismi de kahraman Iason’dan gelmekte) başka bir büyük maceraya karışırlar. Yason Burnu’nda karaya çıkan kahramanlar, burada tunçtan gaga ve pençeleriyle kocaman kartallar olup insan etiyle beslenen Stymphalos Kuşları ile karşılaşırlar. Bu kuşlar ki vücutlarından attıkları tüylerini bir ok gibi kullanıp insanları öldürmektedirler. Herakles’in kalkanı ile canı pahasına önlemeye çalıştığı bu saldırlar sonucunda bazı kahramanlar ölse de büyük bir mücadele sonrasında kuşlar öldürülür ve yolculuk kaldığı yerden devam eder.

Efsanelerin baş döndürücü atmosferinden çıkıp tarihsel gerçeklere geldiğimizde ise başka bir büyüleyici ambians karşılar bizi Ordu’nun sahillerinde… Bölgede son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar, bölgenin Helenistik (MÖ 3-1 yüzyıl) tarihini aydınlatması açısından için büyük önem taşır. Bu noktada ilde devam eden Cıngırt Kayası ve Kurul Kalesi kazıları çok önemlidir. Her ikisi de özellikle Pontus Kralı Mithridates VI’nın görkemli, bir o derece de sıkıntılı zamanlarına dair izler taşır. Özellikle kale kent modeli ile yerleşilen alanlar, MÖ 1. yüzyılda yaşanan Pontus Krallığı ile Roma Devleti’nin savaşlarından kesitleri günümüze taşır.

Bunların yanında Kurul Kalesi’nde son yıllarda çıkarılan arkeolojik metaryeller ise Türk Arkeolojisi’nde heyecan yaratmış durumda. Özellikle kalenin ana giriş kapısı yanında in sutu (orijinal kullanıldığı yer) olarak bir niş içerisinde tahtında oturan Tanrıça Kybele heykelinin bulunması bölgenin o dönemki atmosferini yansıtması açısından önemliydi. Bin yıllardır Anadolu’da tapılan en önemli ilahi varlıklardan olan ana tanrıça Kybele, bir taraftan kaleyi koruyor bir taraftan da kendine sığınanları huzurlu kılıyordu. Son zamanlarda yapılan incelemelerle heykelin tarihi MÖ 2. yüzyıla verilirken, kalenin daha önceden var olan Kybele kutsal alanına göre şekillendirilip yapıldığını gösterdi. Bunun yanın da bölgenin başka önemli dini inancı olan bereket tanrılarından olan Dionyssos’a ait parçalar, antikçağda bölgenin hem dinsel hem de ekonomik uğraşlarını günümüze taşımış durumda.

Antikçağda Pontus Devleti’nin yok olmasıyla Roma idaresine giren kent sırasıyla Bizans ve Komenenoslara ait Pontus Rum Devleti’nin bir parçası olur. Malazgirt ile Anadolu’ya açılan Türk boylarından Çepniler henüz 11. yüzyılın başında bölgede yoğunlaşırken, daha sonra Ordu’yu da içine alan Hacı Emir Beyliği bölgeyi idare eder. Yıldırım Beyazıd döneminde (1427) Osmanlı idaresine geçen Ordu ve havalisi, 1920’li yıllara kadar Samsun ve Trabzon Eyaletlerinin bir parçası olur.

Tarihsel anlamda hala keşfedilmeyi bekleyen zenginliği, bir tarafta ortaya çıkarılanlarla insanı heyecanlandıran Ordu’nun güzellikleri doğa ve gastronomi alanında da kendini gösterir.

İlin kapladığı alan hem iklimsel geçiş karakterinde olup hem de kıyılardan iç kesimlere gidildikçe farklılaşan bir yapıyı sergiler. İl, Karadeniz’e 100 km’lik bir sahil verse de art alanında 3000 metreye ulaşan zirvelere de sahip. Bunlardan en yüksek ve en görkemlilerinden biri Aşut Obasındaki Gönderiç Tepesi’dir. İlde bu coğrafi çeşitlilik nedeniyle başta fındık olmak üzere, kestane, çam, kayın, gürgen, ladin gibi çeşitli ağaçların oluşturduğu yoğun ormanlar da yer almakta. Keza fındık alanları öyle yoğundur ki Türkiye’deki üretimin yüzde 50’sinden fazlası burada yapılmaktadır. Aynı coğrafi yapı ilde kıyı turizmi, yayla, treeking, yamaç paraşütü gibi aktivitelere izin verir.

İlde kültür turizmi açısından bakıldığından ziyaret edilebilecek mekânlar şöyledir: Ünye, Gölköy, Bolaman, Meletios, Kurul, Göller kaleleri ile Cıngrıt Kayası kaya mezarları ile ören yeri; Yason, Taşbaşı, Düz Mahalle, Topçam Muzadere, Şaphane, Mesudiye kiliseleri; Arkeoloji Müzesi, Paşaoğlu Konağı Etnografya Müzesi, Bolaman Hazinedaroğlu Konağı ve Fatsa Hacı Hulisi Baba ve Bolaman Yeni Pazar Cami gezilip görülebilecek yerlerdir.

Öte yandan ilin doğal güzellikleri, Karadeniz’in temiz ve serin atmosferiyle buluşmak isterseniz il merkezindeki seyir terası ile Boztepe, Perşembe İlçesindeki Yason Burnu, Argın, Çambaşı, Düzoba, Keyfalan, Perşembe ve Korgan Yaylaları ile Gaga Gölü, bir tabiat alanı olan Ulugöl; Kazankaya, Karaoluk, Ohtamış şelalaleri; Turnasuyu Vadisi, Küpkaya ve Geçilmez kanyonları ile Hoynat Adası ilk sırada sayılacaklar arasında yer alır.

Karadeniz’de 60 km’lik kumsal bandıyla öne çıkan Ordu’da deniz turizmi için bembeyaz kumlarıyla Efirli ve Çaka kumsalları en çok tercih edilen yerlerden.

Balıkçılığın yaygın olduğu ilde neredeyse her mevsim taze balık yemek mümkün. Ama Ordu Mutfağı elbette sadece deniz ürünlerinden oluşmuyor. Fındık, Kestane Balı, Cebiz Helvası, Üzüm Şerbeti, Fırın Fasülye, İncir Reçeli, Fındık Macunu ve Ordu Pidesi gibi ürünler hem ile özgü hem de tescillenmek üzere sırada bekleyen ürünler arasında.

Karadeniz’in kendine has masalları arasında yer alır Ordu…

Denize kardeş, dağlara yoldaştır. Fındığı, emsalsiz sahilleri, yeşili, ırmakları, pideleri ve efsanelerin izleğindeki yeriyle… Küçücük bir alan kaplarken bölgesinde, 19 ilçeye de analık yapar. Bu ilçelerden birkaçı sahilde yer alır ki her biri birbirinden güzel…

Ama bunlardan bir tanesi ise Karadeniz’in bu prensesinin inci taşlı tacıdır… Orası Fatsa’dır… Yüreğinden türküler çıkaran, sanatçılar çıkaran hatta yakın siyasi tarihin avangart hamleleri ile bir dönem kitlelerinin hayallerini olduran bir yerdir…

Her ne kadar son zamanlar siyanürlü altın madenleriyle dile gelmişse de bu cennet coğrafya, elbet bir gün kendi güzelliğini yitirmeden yine kendine dönecektir.

Ordu, Karadeniz’in prensesidir, Fatsa’da o prensesin inci taşlı tacı; o yüzdendir ki bırakın dereleri özgür, toprakları zehirsiz, denizi her daim temiz, gökyüzünün mavisi hep mutlu olsun…

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir