Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy Norm Haber’de!

Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, Yasemin Güler’in hazırlayıp sunduğu ‘Ortak Akıl’ programının konuğu oldu.

Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy Norm Haber’de!

Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, Yasemin Güler’in hazırlayıp sunduğu ‘Ortak Akıl’ programının konuğu oldu.

Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’un açıklamalarının satır başı şu şekilde; 

‘MESLEK KANUNU SADECE SINAVDAN İBARET OLAMAZ’

“Öğretmenlik mesleğini yücelten, itibarını koruyan, gerçekten öğretmenlerin de sosyal özlük haklarını, ekonomik haklarını kapsayan ve koruyan bir kanun gerekliydi. Fakat çıkan kanun kariyer basamaklarından ibaret. Başka hiçbir şey yok. Kariyer basamakları dediğimizde bir sınav. Baktığımızda çağdaş, laik, bilimsel eğitimi koruyan, eğitim niteliğini arttıran bir şey var mı? Yok. Yine öğretmenleri şiddete karşı koruyan, öğretmenlerin geleceğine umutla bakmasını sağlayan yeni haklar var mı? Yok. Bir meslek kanunu sadece sınavdan ibaret olamaz. Bu bir kanun değildir, olmamalıdır. Fakat tüm mücadelemize rağmen öğretmenlik meslek kanunu çıktı ve ne yazık ki o dönemde iki kasım 2021 tarihinde biz burada Bursa’dan Eğitim Bir-Sen’e yetkili sendikaya bir çağrı yapmıştık. Demiştik ki, ‘Sadece saraydan çıkacak bir kanun, öğretmenlerin ihtiyaçlarına cevap veremez. Eğitim niteliğini arttıramaz. Gelin bunu hep birlikte tartışalım. Hararetle tartışalım. Öğretmenler odasının gündemi olsun. Öğretmenler kendi haklarıyla ilgili talepte bulunsunlar ya da şikayetlerini dile getirsinler. Bu imkanı öğretmenlere ve öğretmenlik meslek kanununun çıkmadan önce hep birlikte mutabık kalalım. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak olan budur.’ Fakat bu çağrımıza ne yazık ki kulak vermediler. Biz de o dönemde büyük bir mücadele yürüttük, Eğitim-İş olarak. Mecliste kanun teklifi görüşülürken komisyonda bulunduk, orada yine genel başkanımız ve merkez yönetim kurulu üyelerimiz itirazlarımızı dile getirdi ve iş bıraktık arkasından büyük bir mücadeleydi.29  Aralık’ta Bursa’da da Şehreküstü Meydanı’nda yüzlerce öğretmenin katılımıyla iş bıraktık. Yani burada sürekli bir itiraz ve bir çağrı vardı.”

“Gelin öğretmenlik meslek kanununu hepimizin mutabık kalacağı ve faydalı bir hale birlikte getirelim. Biz buna karşı değiliz. Fakat önümüze koyduğunuz kanunda bizim haklarımızı geliştiren hiçbir şey yok. Haklarımızı koruyan hiçbir madde yok. Dahası yüz bine yakın öğretmen ücretli olarak köle sistemi dediğimiz sistemde çalıştırılıyor. Onların kadroya alınması, onların güvence. istihdamıyla ilgili de hiçbir şey yok. Sözleşmeli öğretmenlerle ilgili de hiçbir şey yok ve bu kanun bu haliyle kabul edilemez dedik. Geçen yıl 2 Kasım’da mücadeleyi başlattık. O günden beri binlerce imza topladık. Kanun geçtiğinde yine meclisin kapısında hem de polis engeline rağmen o imzalarımızı ulaştırdık. Burada öğretmenlerin çığlığı var. Burada öğretmenlerin itirazı var. Fakat bunu duymak ve görmek istemedi Milli Eğitim Bakanlığı yine hükümet ve aynı zamanda yetkili  o zaman söylemiştim tekrar söylüyorum bir sendikanın görevi hakları korumaktır. Hakları geliştirmektir ve hakları için mücadele etmektir.”

“Öğretmenlerin mücadelesi de yüz yıllık bir tarihe dayanır. Bugün yaptıkları sadece sınavdan ibaret olan ve adına kariyer basamakları dedikleri asla kabul etmediğimiz kariyerist bir sistemi kabul etmiyoruz. Kariyerizm istemiyoruz ve bundan yana tavır alarak bugün de o sınavla ilgili bakanlığın paylaştığı beş yüz sayfalık PDF’in çıktısını alıp hala getirip üyelerine dağıtarak sendikacılık yaptıklarını sanıyorlar. Bütün bir ülke geleceğine aslında bir dinamit yerleştiriyorlar. Hepimizin hakları hepimizi ilgilendiriyor? Çünkü öğretmenler geleceğin garantisidir, mimarıdır. Yetiştiriyor çünkü. Toplumun geleceğini öğretmenler biçimlendirirken, yetiştirirken ne yazık ki bugün 600 bin öğretmen, başvuru yapanlar için söylüyorum, tatilde dinlenmesi gereken bir sürede belki köyünde, belki memleketinde, belki internet olanağı yok anne babasının yanında. Çünkü sekiz aylık yoğun bir maratondan sonra dinlenmeye çekilmişlerdi. Fakat orada öğretmen bilişim dedikleri EBA üzerinden videoyu izlemeye mahkum bırakıldılar.  Öğretmenleri teslim alma politikasıdır bu. Şu an yapılan şey öğretmenleri teslim almaya çalışmaktır. Bu videoları izleyeceksiniz akademik bir birkaç yıla dağıtılacak videolar. Öyle kısa bir sürede hızlı hızlı izlenip geçilecek videolar değil. Bu videoları birkaç akademik yıla dağıtarak ve tüm öğretmenlerin belki de bu eğitimlerden faydalanması sağlamalıydı bakanlık sonrasında da diyor ki bu videolar izlenecek. Sonra geleceksiniz ben sınavı alacağım. Nasıl bir sınav olacak o? İşte benim paylaştığım beş yüz sayfalık PDF oturup çalışacaksınız. Ezber yaptıracaklar öğretmenlere. Bugün belki 35. yılını çalışan bir ilkokul öğretmeni kendi alanıyla alakalı olmayan, girdiğinde okuma yazma öğreten temel eğitim veren bir öğretmen, akademik, saatlerce ezber yapması gereken beş yüz sayfalık bir dayatmayla karşı karşıya.”

“Tabii ki eğitimlerin hiçbirini küçümsemek istemiyorum. Sadece uygulamada katkısı olmayacağını söylüyorum. Okuma yazlığı öğretirken teoriler, oradaki kuramlar bugün pratikte öğretmenlerimizin işine  yaramayacak. Hepsinin işine yaramayacak en azından. Ama şuna karşı olmadığımızı özellikle söyleyelim. Evet eğitim sürekli gelişmeyi gerektirir. Ben yirmi 5 yıllık bir öğretmenim yirmi beş yıl önceki bilgilerimi elbette tazelemeliyim, kendimi güncellemeliyim kendimi geliştirmeliyim bunda hiçbir sıkıntı yok. Fakat bu eğer tüm toplumu eğiteceksek, tüm çocuklarımız için eşit bir fayda sağlayacaksak tüm öğretmenlerin bu eğitimden geçmiş olması gerekmez mi?  Ben protesto ediyorum. Öğretmenlik destek kanunundaki kariyer basamaklarını kabul etmiyorum. Bir apolete ihtiyacım yok. Bir unvana ihtiyacım yok. Çok onurlu bir mesleğim var. Öğretmen olmaktan son derece mutluyum ve öğretmenliğimi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Fakat bana dayattıkları kariyer basamaklarını kabul etmiyorum o verecekleri 300 lira, 500  lira bize sopa olarak gösterdikleri öğretmenin tek getirisi bu olacak. Bu getiriyi de kabul etmiyorum ve protesto gereği sınava katılmıyorum. Ben bu eğitimi almamış olacağım. Öyleyse benim gireceğim sınavlar. sınıflar ve benim gibi yüz binlerce öğretmenin bir milyon iki yüz bin öğretmen var Türkiye’de var şu an, öyleyse bizim gireceğimiz sınıflardaki öğrencilere haksızlık değil mi?”

‘DEVLET KENDİ ELİYLE ÇOCUK İŞÇİ ÇALIŞTIRIYOR’

“Yoksul, emekçi kesimin çocukları çok zeki, çok başarılı değilse, aradan parlayıp kendini kurtaramazsa girecek meslek lisesine. Daha sonra MESEM’lere ucuz iş gücü olacak. Kime? Patronlara, mesele burada sadece inanç meselesi de değil başka bir şey var burada. Burada sermaye yani kapitalist sistemle aslında gelecek birbirini besliyor. Sadece yüzde onunu alalım, en iyi okullarda yetiştirelim. Onlar da ne olacak? Daha sonra o sermayeye, işte CEO olarak, o düzeyde yönetici kadroları olacak. Peki toplumun geneliyle ilgilenmeyen bir Milli Eğitim Bakanlığı eğitim niteliğini nasıl yükseltecek, nasıl artıracak? Biz Pakistan’ın Malezya’nın gerisine düştük eğitim niteliği bakımından. Eğitim, tüm toplumun eğitimiyle ilgilenir. Yani sadece iyi, zeki öğrenciyi alayım, kurtarayım değil. Bir öğrenciye okuma yazmayı öğretir, sonraki basamağa geçer. Diğer öğrenci sanat alanında. Yeteneğine göre alır. Önce flüt çalar. Sonra bir başka müzik aleti, sonra bir piyano örtüsü belki olur dünya çapında.

Ama nereden başlar? Birinci basamaktan başlar. Ve bu çok küçük yaşta hele de LGS’ye giren 13 yaşındaki öğrenciler için söylüyorum. Öğrencilerin omzunda bu kadar büyük bir yükle de başlamaz. Yeteneğe göre okul türü belirleyemiyoruz, ilgiye göre okul türü belirleyemiyoruz. Peki o gün ilgisini ve yeteneğini açığa çıkaramamış çocuk ne günahı var? Bu kadar zor bir sınavla imtihan ediyorsunuz çocukları. Ama eşit koşullarda yarışmadılar onlar. Siz özel okulları açtınız her yerde özel okul var. Orada zengin aile çocukları, bütün imkanlara ulaşırken taşımalı sistemle diğer öğrenci çoğu zaman okula bile gidemedi. Aynı sınavı alıyorsunuz o çocukları. Bu nasıl bir eğitim anlayışıdır? Bu kadar yarıştıran, bu kadar rekabet eden, ettiren ve eleyen. Bizim eğitim sistemimiz bunun üzerine kurulmuş sürekli eleme.

Şimdi şunu düşünebilir izleyicilerimiz belki. Tabii ki eleyecek herkes doktor olamaz diyebilir. Buna kaç yaşında karar vereceğiz? Daha ilkokula başlamadan onun köyündeki okulu kapattığınızda çocuğun haklarını elinden almadık mı. Doğrudur ya da en ağır LGS’yi çocuklara dayattığımızda  bu çocukların hepsi eşit koşullarda değildi ki. Dershaneler, özel dersler çılgınca tüm imkanlara erişen çocukla o salgın döneminde okulları kapalı, interneti olmayan, annesini cep telefonundan üç kardeş, beş kardeş bağlanmaya çalıştı. Bir buçuk yıl zaten eğitim alamadı bu çocuk. O çocukları aynı sınava soktuk biz. Burada o zeki çocuğu hangi yaşta fark edeceğiz? Kim fark edecek. Şimdi siz elediniz çocuğu çocuk gitti meslek lisesine. Yarın diyorsun ki ben haftanın dört günü gidersen eğer sen sanayiye çırak olarak on üç yaşındaki çocuğa söylüyor bunu. Sana bir miktar staj parası asgari ücretin işte üçte birini veririm diyorsun. Anne çalışıyor, baba çalışıyor ve geçinemiyor. O ailelerin buna ihtiyacı var. Diyor ki yavrum o zaman sen en azından MESEM’e git. Dört gün sanayide. Kaç yaşında? On üç yaşındaki çocuk. Haftanın bir günü okula gidecek dediler. Bu biz onu takip ettik. Çoğu okulda elimizde kayıtlar da var isimlerini açıklamayacağım. Çoğu okulda o bir gün eğitim öğretim devam etmeli Bursa’da. Patronlar çocuğu göndermedi, kimse buna itiraz etmedi, veli de sesini çıkarmadı. Bir gün bile eğitim almadılar. Bu konuda kaç tane de bize video ulaştı? Bir tane  öğrenci yok. Öğretmen lazım. Tek bir öğrenci var. Öğrenci de bütün sınıfı çekiyor. Bakın diyor aylardır ben MESEM’deyim. Haftada bir gün eğitim alacaksın dediler. Daha hiçbir gün eğitim alamadım. Yani tamamen çırak oldum şu an sanayide çalışıyorum diyor. On üç yaşındaki çocuktan bahsediyoruz. Evine ekmek götürmek için. Peki o çocuğun hangi yeteneğini kim keşfetti? Nerede keşfetti? Kaybolup giden bir gelecek.”

 

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir