Dağlarında efelerin çığlıklarının yankılandığı şehir: Bolu

Dağlarında efelerin çığlıklarının yankılandığı şehir: Bolu

Batı Karadeniz Bölgesinin özelliklerini en karakteristik şekliyle yansıtan enlerden biridir Bolu. Kışını kış gibi yaşayan, yazını yaz gibi; doğasına her mevsim başka bir örtü giydiren mevsimlerin kenti yani.

“Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne / Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır / At kişnemesinden, kalkan sesinden / Dağlar seda verip seslenmelidir…”

Yaşar Kemal

Dağlarında deli bir kır atın yelelerinden süzülen özgür rüzgarlar, yaylalarında ozan türkülerinden yakılan kahramanlık öyküleri, yollarında medeniyetleri birbirine bağlayan bir kavşak nokta; Bolu…

Yedigöl, yedi efsane suya yazılan; el değmemiş ormanlarında hala antik hikayelerin fısıltılarının dolaştığı bir masal diyar. Her mevsimi var, her mevsim de ayrı bir şiiri, hem de Köroğlu’nun ozanlığından kalma ağıt gibi her çağa yazılan gerçeküstü görüntülerin diyarı, Bolu…

Batı Karadeniz Bölgesinin özelliklerini en karakteristik şekliyle yansıtan enlerden biridir Bolu. Kışını kış gibi yaşayan, yazını yaz gibi; doğasına her mevsim başka bir örtü giydiren mevsimlerin kenti yani. Kuzey Anadolu’nun dağlarından pay almış, ormanlarından ekmekle zanaat çıkarmış bir il. Doğanın hiçbir nimetini ve güzelliğini sakınmadığı bu il, bu değerlerinin farkında olup bu güzelliklerin hepsine sahip çıkıp, hepsini de sahiplenmiş.

Yazın serin ormanları, her mevsim olduğu gibi sonbaharda da anlatılmaz bir duygu rengi olan Yedigöller’i, kışın da Kartalkaya’sı ile huzurun, doğanın, sükunetin toprakları Bolu.

Batı Karadeniz Bölgesi’nin en batısında yer alır Bolu. Bir yanı ile Marmara, bir yanı ile de İç Anadolu Bölgelerine bağlanması nedeniyle hem Karadeniz’in hem de diğer bölgelerinin kültüründen ekilenmiş. Coğrafi konumu bu özelliğini tarih boyunca bir kader gibi yazmış olsa da kendisine, Anadolu’nun kuzeyindeki batı-doğu bağlantısını sağlayan en önemli yol üzerinde kurulmuş olmasından dolayı da hep gözlerin üzerinde kentlerden birisi olmuş.

Bolu’nun yüzölçümünün yüzde 50’sinden fazlası dağlar kaplamakta. Kuzeyindeki Bolu Dağları 2 bin metre yüksekliğe ulaşırken, güneyindeki Köroğlu Dağları ise 2 bin 500 metre yüksekliğe ulaşır. Dağların bu şekilde el değmemişliğiyle ulaştığı Bolu, haliyle de yüzölçümüne göre de ülkemizdeki en çok ormana sahip iller arasındaki ilk sıraları almakta.

Dağlık yapısı yanında tektonik yapısından kaynaklı olarak da çok sayıda yayla, göl, ova, akarsu, şelale ve birçok doğal güzelliğe sahip olan Bolu, Yedi Göller Milli Parkı ile birlikte tam anlamıyla bakir bir turizm cenneti.

Dağların varlığı, iklimin görece yağışlı olması muhteşem bir orman örgüsüne sebep olmuş Bolu’ya. Bu zenginlik için de Karadere, Seben ve Aladağ ormanları Bolu’nun olduğu kadar ülkemizin de en zengin ve çeşitli ormanları arasında. Bölgede kayın, gürgen, ıhlamur, dişbudak, meşe, kızılağaç, karaağaç, kavak, köknar ve sarıçam hakim ağaç türleridir.

Hitit İmparatorluğu’nun son bulmasıyla başlayan Thrak halklarının göçlerinde Bolu ve çevresine yerleşen halklar Bithynler olmuştu. Frigya ve Lydia devletlerinin hakimiyetinde kalan bölge daha sonra Anadolu’nun tümünde olduğu gibi Pers Hakimiyeti’ne girdi. Büyük İskender’in fetihleri sonrasında ise bölgede Bithynia Krallığı kuruldu. MÖ 71 yılında Roma egemenliğine giren Bolu, Bithynium olarak bilinmekteydi. Bu dönemde Bithynium gibi Crateia (Gerede) ve Prusias ad Hypium (Düzce Konuralp) oldukça önemli gelişmeler gösterdi.

Konuralp yani antik ismiyle Prusias ad Hypium, günümüzde Batı Karadeniz Bölgesindeki en iyi korunmuş antik kentlerin başında gelir. MÖ 3. yy’a kadar geri giden tarihinde antik kentin bilinen ilk ismi Hypios’tur. Bölgenin yerel halkı tarafından kurulmuş olan kent, daha sonra Kieros olarak anılmıştır. Kent, Bihynia kralı 1. Prusias (MÖ 2. yy) döneminde alınmış ve bu dönemde imar ve kültür açısından önemli bir gelişme göstermeye başlamış. Bu ilerleme karşısında Kieros kenti kralın ismiyle birlikte anılmaya başlamış Prusias olmuştur. Ancak Bursa ve Gemlik’inde isimlerinin Prusias olması nedeniyle buralardan ayırt edilebilmesi amacıyla bu yeni kente Prusias Pros Hypios, yani “Melen kenarındaki Prusias” adı verilmiş, Roma egemenliği sonrasında da Prusias ad Hypium haline dönüşmüştür. Antik kentten günümüze sahne binası yıkılmış ama 40 basamağı korunmuş tiyatro, köprü ve surlar gibi önemli kentsel birimler kalmıştır.

Bolu il merkezi ise bölgedeki en önemli kentlerden biri olarak Roma İmparatoru Cladius döneminde (MS 41-54) yeniden geniş çaplı bir imar faaliyeti ile karşılaşmış ve sonrasında da Bithynium ismini terk edilerek imparatorun ismine izafen Cladiopolis olarak anılmıştır. Bu önemli kent günümüzde Bolu’nun altında yer almakta.

Bizans egemenliği sonrasında 1071 yılında Türklerin Anadolu’ya girmesiyle ilk Türk akınları da buralara kadar ulaştı. Ancak kesin Türk hakimiyeti daha sonra gerçekleşti. Bölgeye ilk akınlar Osmanlı Beyliğinden Osman Gazi tarafından başlatılır. Ve kısa süre sonra da Bolu Osmanlı hakimiyetine geçer. Bolu, Ankara Savaşı sonrası Timur’un talan ettiği bölgelerin dışında kalmış ama oluşan kargaşa ve fetret devrinde Osmanlı Devleti’nin 2. kurucusu sayılan Çelebi Mehmet’i de Kızık Yaylasında barındıran bir yerde olmuştur. Çelebi Mehmet’in Osmanlı Devleti’nin birliğini sağlamasından sonra ise Bolu, düzenli bir yönetime kavuştu.

KIŞIN EĞLENCELİ YÜZÜ KARTALKAYA

Bolu, sahip olduğu doğal güzellikleri sayesinde yılın dört mevsiminin güzelliklerini sunarken, bir taraftan da Bolu il merkezinin 38 km güneydoğusundaki Köroğlu Dağları üzerindeki Kartalkaya kış turizmi merkezi ile kışın da en eğlenceli yüzünü yaşatmakta. 1850-2200 metre yükseklik aralığında bulunan merkez, Aralık ve Nisan ayları içinde kış mevsiminin ve karın doyulmaz tadını eğlence ve spora dönüştürüyor. Merkezde 3 adet otel bulunurken, toplam 30 kadar pistin uzunluğu da 30 km yi bulmakta. Bölgenin son yıllardaki popülerliğine karşın 1800’ü bulan yatak sayısı, pistler, 6 adet teleski, ve 3 adet de baby-lift ile alt yapı desteği de artan talebi karşılamak için çalışmakta.

YOĞUN ORMANLARDA AÇIK YEŞİL BİR SOLUK, YÜKSEK YAYLALAR

Bolu’nun yüksek ve ormanlık arazisi içinde yeşil denizinin içine serpilmiş 300 kadar yayla adete yüksek rakımların soluk alınacak mekanları halinde insanları beklemekte. Kiminde henüz bozulmamış çantı tekniğindeki evlerin mimarisi, kiminde göller ve akarsular ile olan uyumu ile bu yaylalar Bolu’nun kentsel imajlarından birini oluşturur. 1400 metreden başlayıp 1800 metre yüksek aralığında yer alan bu yaylalar içinde, Değirmenözü, Sarıalan, Gölcük, Ardıçtepe, Kızık, At, Gerede, Seben gibi yaylaları hem görülmeye değer hem de kamp imkanlarıyla yaşanılası yerler arasındadır.

YERYÜZÜNÜN AYNALAR GÖLLER

Bolu’nun sonsuz doğal güzellikleri içinde sahip olduğu göller tam manasıyla ilin hem ülkedeki hem de dünyadaki tanınabilirlik işaretlerinin başında yer alır. Bölgenin coğrafi özellikleri yanı sıra tektonik yapısı da il sınırlarında hayal sınırlarını zorlayan güzellikte göllerin, göl sıralarının ve şifalı kaplıcaları da oluşuma izin vermiş durumda.

Bolu’nun sahip olduğu onlarca göl ve sus sistemi içinde en ünlüsü ise bir Milli Park’da olan Yedigöller Milli Parkı. İl merkezinin yakınında hemen 42 km kuzeyde yer alan Yedigöller Bölgesi, kuzeyden güneye devam eden ve 1500 metre takımdaki yedi ayrı göl sisteminden oluşmakta. 2000 hektarın üzerindeki bu alan 1965 yılında mili park statüsüne kavuşmuş.

Milli park bünyesinde Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl olarak 7 göl bir hayal alemini dört mevsim dört ayrı doğa güzelliği olarak sıralanmakta. Göllerin çevreleri en az kendileri kadar büyüleyici olan ormanlarla kaplı. Bu ormanlarda birçoğu endemik olan flora ve faunaya sahip. Bölgede kayın, gürgen, meşe, kızılağaç, akçaağaç, karaağaç, titrek kavak, sarı ve kara çam, köknar, fındık, ıhlamur, dişbudak ve porsuk gibi ağaçlar; ayı, domuz, kurt, tilki, sansar, sincap, geyik, karaca ve tavşan ile kuşlardan yabani ördek, yabani güvercin ve keklik gibi yaban hayatı örnekleri de vardır.

Böylesine canlı bir doğanın sardığı bu göllerde ise göl alası ve gökkuşağı türü alabalıklar da göllere başka bir canlılık sağlamakta.

Gölleriyle ünlü Bolu’nun Yedigöllerle birlikte isim yapmış bir diğer gölü de Abant Gölüdür. Bolu’nun 34 km. güneybatısında Abant Dağları üzerinde doğal bir göldür. Büyük bir bölümü tabiat parkı olarak koruma alanı olan göl, yaklaşık olarak 1400 metre yüksekliğe ulaşmakta. Yedigöller de olduğu gibi zengin bir flora ve faunaya sahip olan Abant Gölü ve çevresinin en önemli özelliklerinden biri de “Salmo trutta fario var abaticus” olarak literatür de geçen endemik Abant Alabalığıdır. Kuş çeşitliliği ile de ülkemiz önemli sulak alanlarından olan göl çevresindeki doğayla uyumlu birçok tesis, bölgeyi gezenlere kamp, yatak, otel ve sportif aktivite imkanları sunmakta.

YAŞAYAN TARİH: GÖYNÜK VE MUDURNU KONAKLARI

Tarihi İpek Yolu üzerinde olması, Bolu’nun güneyinde İç Anadolu’ya bakan topraklarda saklı kalmışlığı ile korunmuş bu iki ilçe neredeyse tümden Kentsel SİT alanı. Birbirine oldukça yakın bu ilçelerin en temel özellikleri ise sahip oldukları 19. yy Osmanlı Mimarisini yansıtan sivil mimarlık örnekleri. Çok sayıda korunmuş bu sivil mimarlık örnekleri son dönemlerdeki restorasyonlarla göz alıcı bir hal almışlar. başka tarihsel yapılarla birer açık hava müzesi görünümündeki Göynük ve Mudurnu, Bolu’nun doğasından başka tarihsel yüzünü gösteren nadide yerler. Bir de Göynük’ün ülkemizdeki citta slow, yani yavaş kentlerden biri olduğunu eklememiz gerek.

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir