Görkemli tarihin kadim kenti

Görkemli tarihin kadim kenti

Batı Karadeniz Bölgesinin tescilli taşınmaz, arkeolojik, tarihsel ve kentsel sit alanı ve tarihin her dönemine ışık tutan bakiyeleri ile Kastamonu en ön sırada gelir. Şu anda il çapında 2 bin civarında tescilli taşınmaz tarihsel yapı bulunmakta.

İl sınırlarında görülebilecek arkeolojik anlamda iki önemli arkeolojik sit bulunmakta. Bunlardan ilki bir Tunç Çağı yerleşimi olan Devrekâni İlçesindeki Kınık ören yeri, diğeri ise bölgenin antik çağdaki başkenti Pompeiopolis. İlk yerleşim olan Kınık, sadece tarihi ile değil, Küre Dağları’nın en yüksek noktası olan Yaralıgöz Dağı‘nın eteklerindeki peyzajı ile de büyüleyicidir. Diğer arkeolojik yerleşim ise 2006 yılından bu yana bilimsel kazıları devam eden ve MS 2. yy’da bölgenin başkentliğini yapmış görkemli bir Roma kentidir. Kazı alanında ortaya çıkan mozaikli villalar, yapı kalıntıları yanında antik kentten çıkanların sergilendiği depo müzedeki eserler de göz kamaştırıcı. Bugün Taşköprü ilçesinde olan antik Pompeiopolis kenti, ilçenin tarih boyunca bölgedeki öneminin görülebilen başlangıç noktası olarak ilk ziyaret noktası niteliğinde.

Cumhuriyet Meydanı ve Kastamonu Kalesi

Tabii ki bu iki antik yerleşim, bölge arkeolojisinin tek temsilcileri değil. Şu anda Anadolu antik halklarından olup haklarında henüz pek bilgi olmayan Paphlagonlar’dan kalan kaya mezarları anıtsal görkemleriyle hem Anadolu hem bölge arkeolojisinin ünik yapıtları olarak geçmişin görkemini anlatırlar. Bunlar yanında kaleler, kaya tünelleri, tümülüsler gibi bakiyeler bölge antikçağının aslında ne kadar canlı olduğunu göstermektedir.

Bursalı Heykeltraş Tankut Öktem’in elinden çıkan Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı

Bizans Dönemi ilde başta kentin de sembolü olan Kastamonu Kalesi olmak üzere kalelerle teslim edilirken, bugün görünen ve yaşanan kent neredeyse her şeyi ile Türk karakteri taşır.

BUGÜN ADIM ATTIĞINIZDA YAKLAŞIK 800 YILI AYNA GÖRÜYORSUNUZ

1212 tarihi Kastamonu’daki Türk Hâkimiyetinin kalıcı oluşunun başlangıcıdır. Bu tarihten yaklaşık 50 yıl sonra ise işte bugün var olan Kastamonu bir sanat eseri olarak işlenmeye, imar edilmeye, bir kadim yurt olarak korunup kollanmaya başlar.

Türk kültür ve varlığının yerleşmesinde çok önemli bir unsur Anadolu Selçuklu döneminde var olan beyliklerdir. İşte bu beyliklerden ikisi Kastamonu merkezli olarak bu önemli misyonun bayraktarlarıdır. Çobanoğlu Beyliği (1212-1309) Anadolu Selçuklunun Rum memleketine gaza işlerini yürütürken, bir yandan da Türk birliğini sağlıyor; sonradan kurulan Candaroğlu Beyliği ise (1291-1461) bölgedeki binlerce yıllık kültürün üzerine Türk medeniyeti, kültürü, ilmi ve sanatını Kastamonu’da var ediyordu.

Bakıldığında Çobanoğlu Beyliği’nden Atabeygazi Cami, Şeyh Hüsameddin Cami, Frenkşah Hamamı, Yılanlı (Cemaleddin Ferruh) Darüşşifası, Karanlık Evliya, Aşıklı Sultan, Atabeygazi türbeleri gibi eserlerle temsil edilirler. Bu eserler elbette kendi has özellikleriyle de öne çıkarken, Selçuklu sanatının da Anadolu’nun kuzeyindeki istisnai örneklerini oluşturur. Aynı zamanda bu eserlerin tarihsel zemininden tüm insanları saran atmosferi ile oluşan söylenceleri ve efsaneleri yüzyıllardır var olan büyüyü Kastamonu’dan alıp günümüz insanlarının da ruhuna nakşeder.

Anadolu Beylikler tarihinde en uzun yaşayan ikinci beylik olan Candaroğlu Beyliğini temsil eden eser sayısı ise il geneline bakıldığında sayısızdır.

Bu sayısızlık içinde ben sadece iki önemli eserden bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki 1450-60 yılları arasında yapılan İsmail Bey Külliyesi. Candaroğulları’nın son hükümdarı kabul edilen İsmail Bey’in yaptırdığı bu külliye cami, kütüphane, hamam, medrese, türbe ve hanı ile yaptırılmış ve hepsi hala ayakta ve işlevlerini yerine getiriyorlar. 15. yüzyılın ve elbette sonrasının Anadolu’nun en önemli ilim merkezi, her şeyi ile beylikler sanatının temsilcisi bu eser bulunduğu il merkezindeki kayalık üzerinde kenti gözeten ve koruyan bir şahin gibi güneş ışığının altında altın gibi parlamakta.

Keza 15. yy’da Kastamonu’da yapılan diğer cami ve hanlara bakıldığında döneminin Anadolu’daki en büyük ilim ve ticaret merkezi olarak Kastamonu’nun ne kadar ön planda olduğunu göstermekte.

KASTAMONU UNESCO’NUN, YANİ DÜNYA MİRASININ DA BAYRAĞINI TAŞIYOR

Mahmut Bey Camisi

Candaroğlu Beyliği’ne dair bir önemli eser de Kastamonu merkeze bağlı Kasaba Köyü‘ndeki 1366 yılına tarihlenen Mahmut Bey Camisi‘dir.

Mahmut Bey Camisi

UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici listesine 2014 yılında alınan bu şaheser gerçekten de insanoğlunun hem dini hem de sanatsal ve mimari aklının üst sınırının temsilcisi olan bindirme çatısı, yekpare sütun ve sütun başları ve iç mekânda her bir milimetre karenin kalem işi ile süslenmiş olmasıyla sözcüklerle ifade edilebilmenin ötesine geçiyor.

Mahmut Bey Camisi

Halk arasında “çivisiz cami” olarak bilinen yapıda ciddi anlamda metal parça az kullanılmış. Yapının genel mimarisi yanında ahşap kapısındaki ve alçı mimberindeki işçilik de inanca ve bunun yansıması sanata saygı duymayı zorunlu kılıyor…

Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi

1460 yılında Osmanlı Eyalet merkezi olan Kastamonu günümüzde Batı Karadeniz’e hükmeden bir yapıdadır. Hem kültür, hem ekonomik hem de askeri anlamda önemi hala güçlüdür. Bir Türkmen kenti olarak Anadolu’nun yapı taşlarından olan Kastamonu nüfusuna ve çağınd göre de büyümeye devam etmektedir. Bir taşra görüntüsünde olsa da külliyelerle donatılmış, sayısız medreseye sahip kentin bu dönemdeki sadece il merkezinde yapıları bile göz kamaştırmakta.

Yılanlı Darüşşifa

Misal Nasrullah Cami; kentin dini ve ekonomik merkezinde yer alıp 1506-9 yılları arasında cami, köprü ve şadırvan olarak yapılıyor. Hala da kentin en büyük tarihsel camisi. Ya da Yakup Ağa Külliyesi. Sarayın önemli Kastamonulu isimlerinden birinin yaptırdığı bu külliye kalenin eteğinde şehre hâkim bir şekilde heybetlice Kanuni dünyasının Kastamonu’ya yansımasını gösterir.

BATI TARZININ EN SEÇKİN ÖRNEKLERİ KASTAMONU’DA

Muazzam bir Türk mührü olan Kastamonu, Osmanlı’nın da beyliklerin kurduğu kentin üzerine yaptığı süslemelerle bugüne gelir. Her medeniyetin her devrin izlerini taşıyan Kastamonu’da kendini özel hissettirecek bir başka özellik de Abdülhamit Çağı batı tarzı mimarinin en yoğun olarak kullanıldığı yer olmasıdır.

Eski Belediye binası

Özellikle günümüzde il merkezinde Cumhuriyet Merkezi olarak bölgede 1885 tarihli ve ülkenin ilk milli devlet lisesi olan Abdurrahman Paşa Lisesi, yine aynı tarihli Saat Kulesi, Askerlik Dairesi ve deposu, 1887 tarihli Memleket Hapishanesi olarak yapılan ama bugün Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi olarak kullanılan yapıların tümü Abdülhamit Döneminin miraslarıdır.

Saat Kulesi

Ki bu yapılardan Abdurrahman Paşa Lisesi, eski ismiyle Kastamonu Sultanisi çok çok önemli isimleri yetiştirmesi yanında, yine Kastamonulu olan Rıfat Ilgaz’ın ünlü Hababam Sınıfı eserinin asıl yaşandığı yerdir…

Abdülhamit Çağından kalan çok önemli bir başka yapı da Hükümet Konağıdır… 1901 yılında yapılan yapının mimari Milli Mimari Akımının kurucularından Mimar Vedat Bey‘dir. 117 yıldır aynı işlevi gören bina Kastamonu’nun kale gibi başka taçlarından biridir.

SOKAKLARINDA DOLAŞIRSAN EN AZ İKİ YÜZ YILLIK GEZİNTİYE ÇIKARSIN

Kastamonu’nun bu birçok tescilli taşınmaz tarihsel eseri içinde önemli bir yeri sivil mimarlık örnekleri olan Kastamonu Konakları oluşturur. Hala kent merkezinde mahalle kültürünün yaşadığı Kastamonu’da konakların sınırladığı sokaklarda yürüdüğünüz de birkaç yüzyılı yaşıyor olmak işten bile olmayacaktır. Komşu nezaketinin, yani insana saygının mimari yansıması olan bu yapılarda bugün konaklama, yeme-içme ya da kültürel faaliyetler için yer bulmak geçmişin atmosferini yaşamak için fırsatlardan bazıları. Kent merkezinde 400 civarında, il genelinde de bin 100’ün üzerinde korunmuş tescilli sivil mimarlık yapısıyla ilin bir yüzü hala 19. yy’da yaşamaktadır.

Atatürk’ün Kastamonu gezisinden bir kare

Belki unutulmuş, belki dikkate alınmamış ya da belki de yanlış-eksik tanıtılmış bir il Kastamonu. Ancak görüldüğü gibi tarihini, eserlerini anlatmak için bile başat örneklerin verilmesiyle sayfalar dolduran Kastamonu, bir kültürün bayrak taşıyıcısı olmaktan bile öte bir il.

Bahane ne olursa olsun bu ile, bu kente ayak basıldığında önce Anadolu’nun katmanlarını görüyor, sonra Türk Kültürü’nün var ettiği, yaşadığı ve yaşattığı her anı bugün içinde soluyorsunuz…

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir