İlber Ortaylı’dan ‘özel okul’ değerlendirmesi

İlber Ortaylı, bir öğretmenin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan öğrenci saldırısına ilişkin öğretmenlerin son durumunu ele aldı. Özel okullarda veli ve öğretmenler arasındaki ilişkileri eleştiren Ortaylı, öğretmenlik mesleğinin durumunu ele aldı.

İlber Ortaylı’dan ‘özel okul’ değerlendirmesi

Eyüpsultan’da, okul müdürü İbrahim Oktugan, odasında, liseden atılan 17 yaşındaki Irak uyruklu Y.K. tarafından silahla 5 el ateş edilerek öldürüldü.

Cinayeti değerlendiren Hürriyet gazetesi yazarı İlber Ortaylı, öğretmenlik mesleğine dair değerlendirmelerde bulundu:

‘ÖZEL OKUL ÖĞRETMENLERİ VELİLERİN CAHİLANE MÜDAHALELERİNİ DİNLEMEK ZORUNDA KALIYOR’

“Özel okullar, gençliğimdeki gibi otorite ve veliler ile talebeleri saygıya alıştıran yerler olmaktan çok uzak. Özel okul öğretmenleri velilerin devamlı tacizi ve cahilane müdahalelerini dinlemek zorunda kalıyor. Müdürler ise “müşteri her daim haklıdır” düsturuyla hareket ediyor. Çoluk çocuk takımı da bu havayı hissettiği için edepsizliğe ve şımarıklığa sürükleniyor. Mustafa Necati ekolüne mensup eğitimcilerin bir sloganı vardı; “Efendim her şeyin başı maarif” derlerdi…

Türk öğretmeni seçkin bir simaydı‘ ifadelerini kullanan Ortaylı, süreci şu şekilde özetledi:

İstanbul Eyüpsultan’da, okul müdürü İbrahim Oktugan, odasında, liseden atılan 17 yaşındaki Irak uyruklu Y.K. tarafından silahla 5 el ateş edilerek öldürüldü. Cumhuriyet’in ilk döneminde kasaba çocukları vilayet merkezindeki lisede okurlardı. Hayatlarını düzene koyacak yatılı eğitimden geçerlerdi. Öğretmenlerimiz Mustafa Necati ekolünün yarattığı ayrı bir kuşaktı. Biz onlardan her şeyi öğrendik; Türkçeyi, güzel yazıyı, hatta güzel bir üslubla yakın tarihi ve Osmanlı tarihini. Edebiyat hocalarımız pekâlâ divan edebiyatına kadar gereken çeşniye verirlerdi. Sağcı veya solcu olmaları mühim değildi. Bu memleketin insanlarıydılar ve Türk öğretmeni seçkin bir simaydı. Türk halkı da eğitimcisine, öğretmenine çok saygı gösterirdi. İlk yırtılma fanatiklerin kışkırtmasıyla oldu; öğretmen ile halk arasında bir gerilim doğdu. Hekim ve hemşirelere yapılan saldırı ise sadece kasaba delilerinin tepesinin atmasıyla izah edilemeyecek biçimde örgütlü bir karaktere dönüştü. Sağlık politikalarının kötülüğü dolayısıyla hekimsiz ve sağlık personelsiz kalmaya mahkûm Almanya, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler açıklarını kapatmak için bizimkileri avlamak yolunu seçtiler. Bunun en önemli yolu düşük maaşlar değil, ön planda artan okul fiyatları ve hekiminden hemşiresine karşı gereken terbiyeyi ve saygıyı gösteremeyen kasaba halkıdır. Bunları kışkırtıyorlar da. Şimdi öğretmenlere yönelik saldırılarda bu grup kadar bir de memleketimizin âdetlerini benimsememekte ısrarlı olan Suriyelilerin ve bazı Iraklıların da payı var. Özel okulların yapısı ise hat safhadadır. Zira özel okullar çocukluğum ve gençliğimdeki gibi Ayşe Abla (Neriman Hızır), Büyükelçimiz Çoşkun Kırca’nın babası merhum Mehmet Ali Haşmet Kırca’nın kurduğu okullardaki (Yeni Kolej) otorite ve veliler ile talebeleri saygıya alıştıran yerler olmaktan çok uzaktır ve “Müşteri velinimetimiz” lafının dozunu çarşıdaki esnaftan daha fazla kaçırıyorlar. Özel okul öğretmenleri velilerin devamlı tacizi ve cahilane müdahalelerini dinlemek zorunda kalıyor. Müdürler ise “müşteri her daim haklıdır” düsturuyla hareket ediyor. Çoluk çocuk takımı da bu havayı hissettiği için edepsizliğe ve şımarıklığa sürükleniyor. Evvelen bu özel okulların kontrol altına alınması, çok şubeli şirketler hâlinden çıkarılmaları, eğitim personelinin okul sahipleri ve velilerle ilişkilerinin ayarlanması gerekir. Bazı velilere mesleğin ne diye sorduğunuzda “okulun önünde kamp kurup, diğer bazı velilerle arkadaşlık kurup günde 12 saati okul idaresiyle geçirmek” diyecekleri kadar iş çığırından çıkmış. Buluğ çağındaki çocukların hayatının izansız ve mantıksız bir çağda geçtiğini gözlüyoruz. Bunun üzerine de çocuklar bütün hayatları boyunca düzeltmeyecekleri kaba bir hitap, üslûb ediniyor.

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir