Kutsal şehir Urfa: İnsanoğlunun, inancın, sanatın başlangıcı

Kutsal şehir Urfa: İnsanoğlunun, inancın, sanatın başlangıcı

Kültürlerin beşiğinde, hem Anadolu’ya hem de Mezopotamya’ya değer kazandıran Urfa, dinlerin, medeniyetin merkezi konumunda. Yani Urfa, tarihi yaratan ve yaşayan bir şehir…

Tarihi doğuran, tarihi yaratan ve tarihi yaşayan kentler vardır. Tarihin ilk günü bugününe sıkı sıkıya bağlıdır. Sokaklarında tarihin her sayfasından birkaç satır mutlaka okunur. Ve o kentin insanlarının yüz çizgilerinin her bir gölgesine bir efsane sinmiştir. Urfa‘nın her bir insan silüetinde, her bir taşın çizgisinde, her bir sözcüğünde olduğu gibi…

Tarihi doğurduğu kadar inançları da koynunda büyütmüştür. Her bir adım kutsallık taşır, her bir mekân derin ve kadim inançların izleriyle örgülenir ve insanların soluk alıp verdikleri atmosfer de kutsaniyet kazanır. Aynı Urfa’da olduğu gibi.

Urfa Kalesi

Tarihin de dinlerin de beşiğidir Şanlıurfa. Peygamberler ve efsaneler kenti olarak bütün dinlerin kutsal saydığı bu topraklar, son yıllardaki arkeolojik keşiflerle de dünyanın odağındaki bir yer haline geldi. Dünya kültür mirası içinde yeri yadsınamaz öneme sahip olan Urfa, tarihin derinliklerinden gelen binbir kültürün kucaklaştığı bir bölge.

Arkeoloji literatüründe dünya üzerinde ilk yerleşik hayata geçilmesi, ilk medeniyetlerin kurulması, yazının başlangıcı ve büyük devletlerin oluşması gibi etmenlere bakılarak, Anadolu’nun güneydoğusu ile bugün Irak, Suriye gibi toprakları da içine alan Mezopotamya adı verilen bölgeye “Bereketli Hilal” denmiştir. Urfa da işte bu bereketli hilalin, yani medeniyetleri doğuran toprakların merkezinde yer alır. Mezopotamya’dan Anadolu’ya geçişin en önemli ticaret, kültür ve uygarlık güzergâhının kilit noktasında yer alan Urfa’nın tarihteki önemi, neredeyse yazılı kaynakların ortaya çıkmaya başlamasıyla da binlerce yıldan beri vurgulana gelmiş.

Urfa’nın tarihi insanın tarih sahnesine çıkmasıyla eştir. Kimi efsanelere göre Hz. Adem ile Hz. Havva, cennetten çıktıktan sonra yeryüzünde ilk ayak bastıkları topraklardır burası. Ama söylenceden çıkıp bilime vardığımızda da henüz insanoğlunun yerleşik kültüre geçmediği zamanlardan bu yana Urfa, hem önemli dini merkez hem de çok önemli bir yerleşim yeri olmuştur.

Dünyanın en eski insan heykeli

1990’lı yılların ortasında kazılmaya başlayan ve Urfa’nın 15 km. kuzeydoğusunda yer alan Göbekli Tepe ören yerinde ortaya çıkarılan ve medeniyetin ilk tapınağı olarak tanımlanan “T” biçimli dikilitaşlarla oluşturulmuş mekânlar topluluğu MÖ 9-10 bin’e tarihlendirilmekte. Ki aynı zamanda şehir merkezinde Balıklı Göl civarında yapılan araştırmalarda da bulunan ve Balık Göl Heykeli olarak literatüre giren insan heykel de yine günümüzden 12 bin yıl önce tarihlendirilmekte. Öte yandan, bölgedeki birçok höyükte olduğu gibi Nevala Çori yerleşiminin de MÖ 7000’lere kadar inen bulguları Anadolu’daki en erken Neolitik Dönem yerleşimlerden biri olmasını sağlamış.

Urfa, tarihteki medeniyetlerin hem beşiği hem de bölge kültürünün hem Anadolu’ya hem de Mezopotamya’ya yayılmasında üstlendiği rolden ötürü birçok medeniyetin izlerini taşır. Sırasıyla, Ebla, Akkad, Sümer, Babil, Hitit, Huri, Mitanni, Arami, Asur, Med, Pers gibi büyük uygarlık ve devletlerin egemenliğine girmiş. Daha sonra Büyük İskender’in Anadolu’yu fethiyle birlikte İskender’e, kısa süre sonra da onun haleflerinden Seleukoslara bağlanmış. Roma İmparatorluğu’nun yayılmasında Roma idaresi altına giren Urfa, daha sonra Bizans hâkimiyetinde kalmış.

Müslümanlarla ilk olarak Hz. Ömer döneminde gerçekleştirilen Arap akınlarıyla tanışan Urfa, 1094 yılında Selçuklu, daha sonra Haçlı Akınları sonrasında kurulan Haçlı Edessa Kontluğu, yine sırasıyla Eyyubi, Memluk, Timur, Akkoyunlular, Dulkadir Beyliği, Safevileri konuk ettikten sonra 1516/17 tarihinde de Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmış.

PEYGAMBERLERİN ŞEHRİ

Tarih boyunca UrUrhoyUrheiOrheiRuhhaAr-RuhaReha ve Edessa gibi isimler alan Urfa, 1984 yılında önce İngiliz, ardından da Fransız işgalcilere karşı Milli Mücadele yıllarında gösterdiği onurlu direnişlerine istinaden 1984 yılında TBMM’den çıkan bir kararla “Şanlı” unvanıyla taltif edilmiş.

Eyyüp Peygamber Mahallesi’ndeki Çile Mağarası

Urfa’nın bin yıllardır yoğrulan kültürü içinde tarihe bıraktığı en büyük iz ve bilinen en önemli marka değeri, bir peygamberler şehri olmasıdır. Urfa, Göbekli Tepe’den başlayarak birçok “çok tanrılı” inanışta olduğu gibi ilahi dinler için de çok kutsal bir şehir. Ki Kuran, İncil ve Eski Ahit, yani Tevrat’ta anılan bu güzide şehir, peygamberlerin kenti olarak biliniyor. Bütün ilahi dinlerin peygamberlerinin atası olarak bilinen Hz. İbrahim’in Urfa’da doğduğu ve burada yaşayarak, efsaneye göre de Nemrut’la mücadele ettiği bilinmekte. Ayrıca Hz. İbrahim, yeğeni Hz. Lut’un da, Hz. İbrahim’in ateşe atılması olayından sonra Urfa’dan Sodom’a gitmiştir. Yine Hz. İbrahim’in torunu olan Hz. Yakup, Harran’da evlenmiş, Hz. Eyyub peygamber Urfa’da yaşayıp burada vefat etmiştir. Hz. Eyyub’u arayan bir başka peygamber Hz. Elyasa’da Hz. Eyyub’un yaşadığı köy olan Eyyub Nebi Köyüne kadar gelmiş, burada vefat etmiş. Hz. Şuayb da Harran’a 37 km. uzaklıktaki Şuayb şehrinde yaşamış, Hz. Musa Şuayb şehri yakınlarında, Soğmatar’da Hz. Şuayb ile buluşmuş, Hz. İsa da Urfa’yı kutsayan bir mektup ile birlikte yüzünü sildiği bir mendile çıkan portresini bu kentte göndermiştir.

İNSANLIĞIN İLK TAPINAĞI: GÖBEKLİ TEPE

Semavi dinlerin en kutsal şehirlerinden biri olan Urfa’nın bu özelliği için aslında yine binlerce yıl öncesinden gelen özelliklerin bir mirası da denebilir. Çünkü Urfa, yapılan arkeolojik çalışmaların sonuçlarına bakılarak, insanoğlunun bilinen en erken tapınak ya da kutsal mekânına sahip bir yerleşim yeri.

1996 yılında Urfa merkezinin 15 km. kuzeydoğusunda kazılmaya başlayan Göbekli Tepe yerleşiminde ortaya çıkarılan, üzeri çeşitli hayvan rölyefleriyle bezeli T biçimli stellerle yapılan daire biçimli alanların, bir yerleşim yerinden çok kutsal bir mekâna ait olduğu düşünülmekte. T biçimli taş stellerle oluşturulmuş birçok yuvarlak alan açığa çıkarılmış durumda. T biçimli stellerin de yapılan araştırmalarda aslında temel anlamda insan biçimi taşıdığı tespit edilmiş. Steller üzerinde ise yılan, domuz, tilki, akbaba gibi hayvanların rölyefleri bulunmakta. Bu alanın tarihlendirilmesi ise MÖ 10.000 ila 9600 yılları arasıdır. İşte Göbekli Tepe bu haliyle insanoğlunun ilk tapınağı olarak karşımızda duruyor.

Göbekli Tepe’de hayvan ve bitki kabartmalı stel

Urfa’nın inanç tarihi içerisinde semavi dinlere gelen kadar bölgedeki en kutsal kent olma özelliği, görüldüğü gibi MÖ. 11 binde başlamış. Ki bu durumun yazılı kaynakların da ortaya çıkmasıyla Babil döneminden itibaren de sürdüğü, özellikle genişçe bir bölgede tapınım gören en büyük ilahlardan ay tanrısı Sin’e ait önemli bir tapınağın Harran’da yer aldığının bilinmesiyle de görülmekte.

HER YER TARİH

Kültür ve inanç tarihinin her safhasında önemli rol oynamış olan Şanlıurfa’da haliyle birçok medeniyete ait kalıntıları da sıkça görmek doğal oluyor. Göbekli Tepe gibi, bugün sular altında kalmışsa da Nevala Çori gibi insanlık açısından önemli yerleşimler, yine MÖ 3. bin başlarından MS 1000’lere kadar yerleşim görmüş höyükler ilin her yanını sarmış durumda.

Aziz Petrus Kilisesi

Öte yandan, Urfa merkezinde Hıristiyan inancın görüldüğü yıllara ilişkin Deyr Yakup (Yakup Manastırı), Tela MartyrionuAzizler PetrusPaulusStephanos‘a ait olmak üzere birçok kilise, Çardak Manastırı gibi yapılar bulunmakta. Kentin Hıristiyanlık için önemi ise yine bambaşka. MÖ 2. yüzyıl sonunda kurulan ve MS 3. yüzyıla kadar var olan Osrhoene (Edessa) Krallığı, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk devlet olarak bilinmekte. Ayrıca Hz. İsa döneminde bu devletin başındaki kralların Hz. İsa ile mektuplaştığı da söylenmekte.

Kentte İslam kültürüne ilişkin de çok önemli cami ve türbeler yer almakta. Bunlar arasında Hz. Ömer döneminde Harran ve Urfa fetihlerine katılmış sahabelerden Cabir el-Ensar Hazretleri türbe ve camisi, İmam Bakır olarak da bilinen Ebu Cafer İmam Muhammed Hazretleri cami ve türbesi, Harran’da Anadolu’nun ilk anıtsal camisi olan Ulu Cami, Şeyh Yahya Hayat el-Harrani türbe ve camisi, Rızvaniye Cami ve Medresesi, Halil-ür Rahman Cami, Nimetullah Cami, Eyyübi Medresesi, Fırfırlı Cami sayılabilir.

Bunların dışında mutlaka görülmesi gereken yerler arasında Urfa-Mardin karayolu üzerindeki Eyyub Nebi Köyünde yer alan Hz. Eyyub, eşi Rahime Hatun ve Hz. Elyasa Peygambere ait cami ve türbeler bulunmakta.

Harran’dan bir görünüm

Urfa merkez olduğu gibi kentte tarihin buram buram koktuğu bir başka yerde Harran. 1979 yılından bu yana koruma altına alınan ve yöreye özgü konik kubbeli evleri başta olmak üzere, Sin Tapınağı, Harran Höyüğü, dünyanın ilk üniversitesi sayılan Harran Üniversitesi, şehir surları, kale ve birçoğu kaya mezarı olan mağaralar gibi çok sayıda tarihsel bakiyeye sahip bu önemli yerleşimde. İlde ayrıca Şuayb Şehri Roma Dönemi kalıntıları, Şuayb Peygamberin yaşadığı söylenen mağara, Soğmatar kalıntıları da ziyaret edilmesi gereken yerler arasında.

Savaşçı Amazon Kraliçesi Antiope

İlde gelişkin olan kuyumculuk örneklerini görmek için Kınacı Pazarı, hala yaşayan el zanaatları için Hüseyniye Çarşıları, yöre mimarisi için de Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, Şurkav Kültür Evi ve Sakıb’ın Köşkü, yine Ceylanları ile ünlü Ceylanpınar, Halfeti’deki Rum Kale, Eyyubiler döneminden kalan Han-el Ba’rur, Urfa’nın olduğu kadar Mezopotamya ve Güney Anadolu kültürlerini yansıtan Urfa Müzesi gibi mekânlar ile Hz. Nuh’un bereket sembolü olan Kelaynak kuşları da ziyaret edilebilir.

Hüseyniye Çarşıları

Ayrıca kent merkezinde Halil’ür Rahman Gölü yakınında yakın dönemde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve Helenistik dönemde şehre hâkim olan Seleukoslar döneminden kalan mozaikler de görülmesi gerekenler arasındadır. Şu ana kadar 100 metrekaresi ortaya çıkarılan çok canlı mozaiklerin ana teması ise Amazon kraliçeleridir.

EFSANELERİN BÜYÜSÜNDE HALİL-ÜR RAHMAN VE AYNZELİHA GÖLLERİ

Halil ür- Rahman Camii

Kutsal şehir Urfa’nın atmosferi inanç ve efsanelerden oluşmakta. Birbiri içine geçmiş bu olgularda birçoğu peygamberlerin isimleri ve yaşantıları çevresinde gelişmekte. Hz. Eyyub’un inanç sadakatinin ölçümü ve sabrı, Hz. Elyasa’nın Hz. Eyyub’u ziyarete gelmesi, ancak onu göremeden vefatı, Hz. Nuh’un gemisinin tufandan sonra Urfa ile Ceylanpınar arasındaki Cudi Dağı’na inmesi, Hz. Musa’nın kuyusu ve asası, Hz. Lut’un Urfa’da yaşaması ve peygamberliği bildirileceği Sodom’a göçü, Hz. Yakub’un misafirliği gibi…

Ancak Urfa söylencelerinin en çok bilineni ve günümüzde Urfa’nın en önemli marka değeri de olan, Hz. İbrahim’in Nemrut’la olan mücadelesi bulunmakta.

Aynzeliha Gölü

Kral Nemrut bir gün rüyasında tahtının elinden alındığı görür ve dönemin âlimleri bu rüyayı bu yıl içerisinde doğacak bir çocuğun Nemrut’un dinini ve krallığını yıkacağına yorarlar. Bunun üzerine Kral Nemrut, o yıl doğmuş ve doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Hz. İbrahim’e hamile olan Nuna da bir mağaraya gizlenir ve doğumunu orada yapar. 7 yıl mağarada yaşayan Hz. İbrahim daha sonra dışarı çıkar ve büyüdüğünde de Allah’ın tek olduğunu, çok tanrılı dinlerin ve heykellere tapınmanın günah olduğunu halka yaymaya başlar. Kral Nemrut, bunları öğrenince Hz. İbrahim’i yakalatır ve Urfa Kalesinin orada ateşe atılmasını emreder. Bugün göllerin bulunduğu alana çok büyük bir ateş yakılır ve Hz. İbrahim de bir mancılıkla kaleden buraya atılır. İşte o anda Allah, “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selametli” ol der ve ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Aynı zamanda Hz. İbrahim’e inanan ve onu seven Nemrut’un kızı Zeliha da ateşe atılır ve onun düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşur.

Kültürlerin beşiğinde, hem Anadolu’ya hem de Mezopotamya’ya değer kazandıran Urfa, dinlerin, medeniyetin merkezi konumunda. Yani Urfa, tarihi yaratan ve yaşayan bir şehir…

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir