Tanrıça Afrodit’in adası: Kıbrıs

Turkuaz sahillerine çarpan beyaz köpüklü dalgalar, geçmişi binlerce yıl geriye giden Kıbrıs Adası’nın her çağdaki yerleşimcilerine eşsiz hikâyeler sunmuş olsa gerek. İşte bu hikâyelerden en güzeli belki de babası Uranos’un denize dökülen döllerinden beyaz köpükler şeklinde Kıbrıs sahillerine doğan Afrodit’in hikâyesidir.

Tanrıça Afrodit’in adası: Kıbrıs

Bir ada olarak geniş yüzölçümüne sahip olması, tarihin en renkli ve canlı haliyle korunmasıyla bir tatil cenneti olarak karşımıza çıkar Kıbrıs. Sayısız otel, gazino ve işletme ile uzun sahilleri, doğal ve tarihi güzellikleri ile bu cennet; Beşparmak Dağları, tuz gölleri, dünyada bilinen orkide türlerinin 30 çeşidi barındırması, çok sayıdaki göçmen kuşun ve deniz kaplumbağalarının yuvalama ve yumurtlama alanı olması, turunçgiller, zeytinlik ve okaliptus ormanları ve Kapaz Milli Parkındaki yabani eşekleriyle de değişik güzellikleri barındırır.

9 bin 250 metrekarelik yüzölçümüne sahip Kıbrıs Adası’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kesiminde Lefkoşa, Girne, Gazimagosa ve İskele en büyük yerleşimlerdir.

Tarihin ve doğanın her güzellik verdiği yer gibi en az o güzellik kadar kaderin sarsıcı acıları da taşır Kıbrıs. Akdeniz’in üç büyük adasından birisi olması yanında jeopolitik konumu nedeniyle de birçok medeniyetin her çağdaki gözdelerinden ve vazgeçilmezlerinden olmuş Kıbrıs Adası.

İnsana dair izler MÖ 10 binlere kadar gider bu adada. Kuzeyinde Anadolu, doğusunda Ortadoğu dünyası ve güneyinde de Mısır ve Akdeniz sahilleri ile çevrili olması ve buralarında medeniyetin ilk filizlendiği yerler olmasından dolayı kültür Kıbrıs’ta çok erken dönemlerde oluşmaya başlamış. İlk yerleşimcilerin Anadolu’dan buraya geldiği düşünülmekte. Bu insanların Neolitik Köyler kurduğu, daha sonra ise MÖ 7 binlerde çevredeki diğer topraklardan da gözler olduğu görülmekte. Tunç Çağları’nda ise adadaki bakır yatakları nedeniyle yaşamın hareketlendiği ve ticaretin geliştiği görülür Kıbrıs’ta. Hem konumu hem de bakır yatakları nedeniyle MÖ 2 binlerde Mısır ve Hitit devletlerinin çekişme alanlarından birisi haline bile gelir Kıbrıs. Daha sonraki yıllarda Fenike, Pers, Helenistik, Roma ve Bizans hâkimiyetleri altında kalan ada 1570 yılında Osmanlı idaresine geçer.

Roma İmparatorluğu döneminde başlı başına eyalet olan Kıbrıs, özellikle Bizans Dönemindeki Arap akınları ve daha sonrasında da Haçlı Seferleri sırasında da Latin Ordularının işgalleri döneminde birçok kez el değiştirir. Adada günümüzdeki birçok tarihsel kalıntılar da bu dönemin hareketli geçen yıllarına şahitlik eden kalelerden oluşur. Üçüncü Haçlı Seferi sırasında İngiltere Kralı I. Richard’ın adayı ele geçirmesinden sonra halk ayaklanır ve ada yönetimi Tapınak Şövalyelerine bırakılır. Tapınak Şövalyeleri de adada tutunamayınca Kudüs Kralı hanedanlığında yönetilir. Daha sonra ise Ceneviz, Memluk ve Venediklilerin adada hâkimiyeti görülür.

Kıbrıs’ın fethi ile Doğu Akdeniz’deki mutlak kuvvet olan Osmanlı İmparatorluğu, buraya Karaman Bölgesinden yerleştirilen iskâncılarla adanın Türkleşmesi başlamıştır. 1878 yılında Osmanlı Devleti Birleşik Krallığa kiralanmış, ancak I. Dünya Savaşında Birleşik Krallık adayı tamamen ilhak etmiştir. Bu ilhak aynı zamanda 1923’deki Lozan Barış Antlaşması uyarınca da tanınmıştır. Ada 1960 yılında bağımsızlık kazanmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti adını almış, 1974 yılındaki Barış Harekâtı ile de Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş bu yapılanma 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adını almıştır.

Birçok medeniyetin izini taşıyan Kıbrıs’ın barındırdığı kültürlere ilişkin çok sayıda da tarihsel kalıntısı bulunmakta. Antik kentlerden kiliselere, kalelerden camilere kadar her medeniyetin bir nişanesi Kıbrıs topraklarını taçlandırıyor.

Adanın görülmeye değer antik kentleri içerisinde Salamis ve Soli kentleri önemlidir. Girne’de yer alan Salamis antik kentinin kuruluş efsanesi Troya Savaşı’na kadar geri gitmekte. Kent özellikle Roma Döneminde Doğu Akdeniz’in en büyük ticaret kentlerinden biri. Günümüzde adadaki en büyük antik tiyatro, gymnasium, hamamlar ve Pazar yerlerine ilişkin kalıntılar kent de görülebilir. Soli antik kenti ise Güzelyurt Lefke’de yer almakta. Yapılan araştırmalar da bu kentin de kuruluşunun çok eskilere dayandığı görülmekte. Günümüzde antik kent sınırları içerisinde, Kıbrıs’ta ilk inşa edilen kiliselerden biri yer almakta. Bir manastır olarak inşa edilen yapı, Hıristiyanlık için önemli yer tutar. Kentin anıtsal yapılarından bir de MS 2-3 yüzyılda yapılan tiyatrodur. Önemli bir kısmı restore edilen yapının çevresinde ayrıca tapınaklar da bulunmakta.

Bölgede antik çağa ilişkin görülebilecek şaşırtıcı yerlerden birisi de Batık Gemi Müzesi’dir. Girne Kalesi’nde sergilenen batık MÖ 288 yılında batmış bir ticaret gemisine ait. Girne Kalesi demişken, burasının da geçmişinin MÖ 3-2. yüzyıla kadar geri gittiği görülür. Ancak kale Haçlı Seferleri sırasında tarihe Arslan Yürekli Richard olarak geçen İngiltere Kralının Kıbrıs’ı ele geçirmek üzere olan mücadelesinde ön plana çıkar. Limana hâkim konumdaki kale günümüze olabildiğince korunmuş durumda gelmiş. Girne Kalesi gibi, adayı Arap akınların karşı savunmak için yapılmış, St. Hilarion, Kantara ve Bufavento kaleleri de Girne’de görülmesi gereken askeri amaçlı tarihsel yapılar olarak karşımıza çıkar.

Girne’de görülebilecek yerlerden biri de Beylerbeyi’ndeki Bellapais, Barış Manastırı’dır. 12. yüzyılda yapılan bu manastır adada Ortaçağ’dan kalma Gotik Mimarinin en güzel örneklerinden biridir. Manastırın ilk sakinleri 1187 yılında Kudüs’ü ele geçiren Selahaddin Eyyubi’den kaçıp Kıbrıs’a göç eden Augustinian mezhebi rahipleri olduğu bilinmekte. Yapının ayakta kalan büyük bir bölümü Fransız Kralı III. Hugh (1267-1284) tarafından inşa ettirmiştir

Girne’deki önemli ziyaret ve aynı zamanda adak alanlarından biri de Hz. Ömer Türbesi’dir. Çatalköy kıyı şeridinde yer alan türbede Muaviye’nin komutanlarından Ömer ve altı arkadaşına ait olduğu bilinmekte. İlçedeki bir önemli ziyaret alanı da Mavi Köşk ya da Kaçakçının Köşkü olarak bilinen ünlü silah kaçakçısı Paulo Paolides’in konutudur.

Kıbrıs’ın Lefkoşe kenti de tam anlamıyla bir açık hava müzesi şeklinde. Yerleşimde, daha önceden kilise olarak inşa ettirilmiş ve yine Gotik tarzdaki mimarilerini koruyan, Bedesten (St. Nikholas Kilisesi), yine 14. yüzyılda Lüzinyan hanedanlığınca yaptırılmış St. Catherina Kilisesi’den dönüştürülmüş Haydar Paşa Camisi ve St. Sophia Kilisesinden dönüştürülen Selimiye Camisi görülmesi gereken yerler arsında yer alır. Kentteki bir diğer gezi mekânı ise yakın tarihimizde derin bir acı bırakan Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğunun hunharca katledildiği ev olan Barbarlık Müzesi’dir.

Gazi Magosa kentinde de yine 14. yüzyıl yapısı olan ve Avrupa sanatının etkilerini de taşıyan St. Nicholas Katedrali’den dönüştürülen ve önündeki yapının tarihi ile yaşıt sayılan İncir Ağacı ile de ünlenen Lala Mustafa Paşa Cami, ismini ünlü yazar Sheaskespare’in ünlü eseri olan ve eserinin Faslı kahramanı olan Othello’dan alan savunma kulesi, içinde büyüleyici hikayeler barındıran Güzelyurt’taki Mamas Manastırı’da görülmesi gereken yerler arasındadır.

Sahillerinin güzelliği antik mitolojide bir tanrıçanın doğumuna ev sahipliği yapacak kadar güzel Kıbrıs, hem mitosların, hem de gerçekle efsunlanmış hikâyelerin ev sahibi bir ada. Turizm, tarih ve doğanın iç içe geçtiği bu eşsiz yer eğlencenin, dinlenmenin, tatilin ve turizmin bir arada olduğu Akdeniz’in ve ülkemizin hemen yanı başındaki başka bir cennet.

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir