Türkiye’de ilk aşı üretimi ve Hıfzısıhha

Türkiye’de ilk aşı üretimi ve Hıfzısıhha

Korona virüs salgınıyla dünya gündemine oturan aşı üretimi konusu Cumhuriyet’in sağlık alanındaki öncü kuruluşlarından “Hıfzısıhha”yı yeniden gündeme taşıdı. İşte Hıfzısıhha’nın tarihçesi…

1925 yılında bir kez daha Sağlık Bakanlığı’na getirilen Dr. Refik Saydam, sağlık alanında belirlediği bir çok programın yanı sıra Hıfzısıhha Enstitüsü adı altında yeni bir sağlık kurumunun çalışmasını icraata çevirir.

17 Mayıs 1928’de Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü adı verilen Türkiye’nin ilk halk sağlığı laboratuarının kuruluş kararı TBMM’de alınır.

Kurtuluş Savaşı’nda yeni çıkmış ve yokluktan var olmaya çalışan bir millet ve yetersiz imkanlara karşın, Enstitü hızlı yayılan enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele etmeye başlar.

1931 yılında, verem hastalığı ile savaş için ağız yoluyla uygulanan BCG aşısı üretimine başlanılır. Böylece kısa sürede ihtiyaç karşılanır ve aşı ithali durdurulur. Ardından iki yıl içinde bu kez kuduz aşısı gündeme alınarak üretimine başlanır. 1934 yılında İstanbul Aşıhanesi, Enstitü bünyesine nakledilir, o günün korkulu rüyası olan hastalık için çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirilir.

Bir yıl sonra Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne geçilir. Atılımlar hızla sürerken bu kez Hıfzıssıhha Okulu açılır ve 1937 yılında, kuduz serumu üretilmeye de başlanır

Aynı zamanda Enstitü’nün İlaç Kontrol Şubesi devletin ürettiği ilaçları da denetler. Aşı ve Serum Şubesi Müdürlüğü, difteri, boğmaca, tetanos ve her türlü tedavi anti-serumunun üretildiği bölümdür. O yıllarda salgın hastalıklar yaygın olduğundan bu bölümün önemi çok büyüktür.

Üretilen anti serumlar arasında akrep ve yılan sokmalarına karşı serumlar olduğu gibi gazlı kangren anti serumları da bulunmaktadır.

Bu yoğun çalışmalar sonucunda, 1940’lı yıllarda Türkiye, Ortadoğu ülkelerine tifüs aşısı satacak noktaya gelir. 1942 yılında, tifüs aşısı ve akrep serumu üretimine de başlanır.

1947 yılında bir adım daha atılarak, Biyolojik Kontrol Laboratuarı kurulur. Enstitü bünyesinde bir aşı istasyonu açılır. İntradermal ve BCG aşısı üretimine geçilir. Hemen ardından, çocuklarda sıkça görülen bir hastalık boğmacanın  ülkemizdeki ilk aşı üretimi yapılır.

Tek parti döneminin ardından 1950 yılındaki seçimle iktidara gelen Demokrat Parti döneminde de Hıfzısıhha Enstitüsü çalışmalarına hız kesmeden devam eder. 1950 yılında, İnfluenza Laboratuarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınır ve aşısının üretimine başlanır. Uzun sayılabilecek bir aradan sonra, 1958 yılında, ilk kez frenginin modern yöntemlerle teşhisi ele alınır. Hastalıklar giderek çeşitlenirken, Enstitü de ona göre çalışma tarzını değiştirmektedir. Hükümetler değişse de bu kurum faaliyetlerini sorunlara göre yönlendirebilir konumdadır.

60’lı yılların ortalarında, lüzum üzerine Kolera Referans Laboratuarı kurulur.

1976 yılında BCG aşısının deneysel üretimine başlanır ve 1983 yılında, kuru BCG aşısı üretimine geçilir.

1984’te Zehir Danışma ve 1987 yılında da çağın hastalığı AIDS için araştırma merkezi açılır.

1950’lerden sonra Hıfzıssıhha Enstitüsü; Türk halk sağlığının korunmasında laboratuar hizmetlerinin Türkiye genelinde yaygınlaştırılması için 16 ilde bölgesel düzeyde hizmet vermek amacıyla şubeler de açmıştır. Bu etkin ve yaygın süreç 2 binli yıllara kadar devam eder.

2004 yılında önce Aşı Üretim Enstitüsü, Bakanlar Kurulu Kararı ile kapatılır.

Cumhuriyet’in büyük yokluklarla kurduğu ve harikalar yarattığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı ise 2 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanan 663 sayılı kararname ile kapatılır.

(Kaynak: Selahattin Öksüz)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir