2. Dünya Savaşı‘nın önemli cephelerinden biri olan “Normandiya Çıkarması“nın 90. yılı kutlanıyor.
Fransız sahillerine müttefiklerin çıktığı günlerde doğudan ilerleyen Sovyet Kızıl Ordusu, bir yıl sonra Nazi faşizmini ezerek kesin bir zafer kazanmışlardı.
Peki Almanlar, Fransa’yı nasıl işgal etmişlerdi, biliyor musunuz?
Askerlikten anlamayan er rütbesindeki Andera Moginot’u Fransa Genelkurmay Başkanlığı makamına getirdiler. O da bildiği tek şeyi yapıp tarihin en büyük duvarlarından biri olan Moginot hattını Alman sınırına inşa etti. Fransa’nın bütün parasını olası bir Alman işgaline karşı bu duvara yatırdı.
Bu arkadaş tarih bilmiyordu galiba! Çünkü Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un surlarını Ortaçağ’da modern sayılacak silahlarla yerle bir etmiş ve çağ açıp çağ kapatmıştı.
Milyarlarca frank bu duvara harcanmış, sözde Alman işgali tehlikesi ortadan kalkmıştı! Galiba betonu dökünce ekonomi, savaş bütün dertler bir anda bitecek sanıyordu.
Öyle olmadığını biz 90 yıl sonra uygulamalı olarak yaşıyoruz.
Sonra ne mi oldu?
Hitler’in yıldırım birlikleri önce Belçika’yı aldı, arkasından Maginot hattı ile karşı karşıya kalmadan ellerini kollarını sallayarak Fransa’nın yarısını arka kapıdan girerek işgal ettiler. 4 yıl süren işgal sonrası ABD ve İngilizlerin başını çektiği müttefik kuvvetler Normandiya kıyılarına çıkarak bu işgale son verdiler.
Geçtiğimiz günlerde Normandiya Çıkarmasının 90. yılını bir dizi etkinlikle kutluyorlardı. Bu sırada sembolik olarak İngiliz paraşütçüler 90 yıl önce olduğu gibi atalarının o gün yaptıkları hava indirmesini canlandırdılar.
Tabii paraşütçüler Fransızlar’dan alkış beklerken, Brexit ile Schengen bölgesinden çıktığı için bir de baktılar karşılarında Fransız sınır devriyeleri. “Ya bak bizi nasıl kurtardınız” demediler. İngiliz paraşütçüleri, paraşütlerini bile toplamadan pasaport kontrol ve parmak izi taramasından geçirip sonra serbest bıraktılar. Tabii biraz bizden ders aldılar, çünkü Avrupa bizi kıskanıyor ve örnek alıyor.
Mazallah bir de kendi bildiklerini yapsalar ne olurdu. Bir düşünelim, belki milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı bizden parasını alarak ülkelerine sokar, ne olduğu belirsiz bu göçmenlere kartvizit dağıtır gibi vatandaşlık verebilirlerdi.
Daha ileriye gidip Afganistan-Pakistan gibi ülkelere vizeleri kaldırıp ya da kara yoluyla gelen binlerce Afgan’ı ellerini kollarını sallatarak Avrupa’ya sokabilirlerdi. Ruanda gibi ülkelerle anlaşma yaparak başkalarının ülkelerinden paketlediği göçmenleri ülkelerine alabilirlerdi ya da parayı veren düdüğü çalar misali mülk edinenlere tapu ile birlikte AB vatandaşlığını bonus olarak satabilirlerdi.
Ya da kendilerine kurşun sıkanları Habur’dan getirip çadır mahkemelerinde ağırlayıp “buyurun, bütün suçlamalarınızı kaldırdık, artık Avrupa’da açılıp saçılıp gezebilirsiniz” diyebilirlerdi.
Allah korusun sınırlarına tam teçhizat gelen savaşçıları “Biji Macron” diye slogan atıp yedikleri kruvasanlarla içtikleri Bordo şaraplarının bedeli herhangi bir Fransız valiliği tarafından ödenebilirdi.
Dedik ya, Allah’tan Avrupa bizi kıskanıyor ve örnek alıyor. Yoksa Fransız askeri birliklerinde “hudut namustur” sözü boşuna yazabilirdi.