Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Hangi 12 Eylül hangisi darbe?

Onların çocuklarının yaptığı darbenin üzerinden 41 yıl geçti.

Faşist askeri darbenin yıldönümünde bütün herkes adeta demokrasi havarisi kesiliyor.

Sağcısı solcusu, sokak ortasında vurulan ya da dar ağacında can veren yoldaşlarını, ülküdaşlarını sosyal medyada anarak darbenin ne kadar kötü olduğunu, ne kadar acı çektirdiğini anlatıyorlar.

Cuntacılar darbeden birkaç gün önce Milli Selamet Partisi’nin düzenlediği olaylı Konya mitingini gerekçe göstererek bu operasyonu başlatmışlardı. Ama bu sosyal medyada anma düzenleyenler, darbe sonrası tek bir Akıncı Gençlik üyesinin burnu bile kanamadan bu faşist yağmuru nasıl atlattıklarını soramıyorlar.

Bu soru yorgun demokratların ya da ülküdaşların işlerine ya da akıllarına gelmiyor. Hatta o gün burnu bile kanamayanların nasıl milyon dolarlık ihaleleri alarak, mücahit olarak başladıkları hayatlarının nasıl müteahhitliğe evirildiğini sorgulamıyorlar bile.

Başka işlerine gelmeyen bir konu daha var. 12 Eylül Anayasa değişikliğinde “cuntacıları yargılayacağız” diyerek yola çıkıp FETÖ’cülere adliyenin anahtarlarını nasıl teslim ettikleri… Sanki hafıza kaybına uğramış gibi hatırlamamak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Nerede, “yetmez ama evet“çi liberaller, takım elbise giyip tıraşını olarak sandığa giden ülkücüler, çözüm sürecinde ne istediler de almayan boykotçular bugün ortada yoklar.

Çünkü Necdet Adalı’yı anarak, Mustafa Pehlivanoğlu’nun gözyaşları içerisinde nişanlısına yazdığı mektubu Meclis kürsüsünden okuyanlar, Nevzat Çelik’in Şafak Türküsü şiirini haykıranlar gibi geçmişlerini unutmak istiyorlar.

Çoğu zaman tarih tekerrürden ibarettir. Nasıl, 1982 Anayasasına evet dedikten 30 sene sonra verdiği oyu inkar ederek ben hayır dedim diyorlarsa 11 yıl önceki referandum hatırlatılınca da yere bakıyorlar.

Bir gazeteci ağabeyimiz o günlerde benim kesin “hayır”cı olduğumu görünce, “Sen nasıl solcusun, cuntacıları yargılayacağız” diye konuştu. Ben de şöyle dedim: “Abi, ben matematikten hiç anlamam. Kandıra Akçakoca İlkokulu’na başladığımda, Matematik dersinde, Allah selamet versin, öğretmenim Feride Taşçı şöyle bir şey dedi: ‘Tavuk ile ördek, elma ile armut toplanmaz.’ Siz bu hataya düşüyorsunuz. Bir torba açmışlar, içinde kaz, ördek, elma, armut her şey var. Yarın verdiğiniz oyu inkar edersiniz.”

Şimdi o ağabeyimize, “sen yetmez ama evet’çi değil miydin, dediğimde, “sen de unutmuyorsun” diyor.

Bir de senin darbecin benim darbecim var. Türkiye’de iktidardakiler Mısır’da Müslüman Kardeşlere darbe yapıldığında o kadar kızdılar ki İstanbul seçiminde muhalefete oy vermek bile cuntacı Sisi ile omuz omuza durmak kadar alçakça ve affedilmez bir suç oldu.

Tunus’ta Cumhurbaşkanı anayasanın kendisine verdiği hakları kullanarak, Meclisi feshedip Müslüman Kardeşleri uzaklaştırmaya çalışması seçilmiş hükümete darbe ve halkın iradesini yok etme olarak tanımlandı.

Peki, her darbeye karşı iktidarımız, 2019 yılında seçimle iktidara gelen Afganistan hükümetini silahla deviren Taliban karşısında ne yapıyor?

Darbelere karşı açıklamalarının yerini insani yardım adı altında bu Sünni örgütü nasıl palazlandırırız, nasıl temas kurar nasıl Taliban hükümetini tanırınız, diplomatik ilişki nasıl başlatırız peşinde.

Yani darbecilere sempatin olunca o darbe olmuyor. Hatta gözünü kırpmadan İslam ve din uğruna suçsuz kadınları bile gözünü kırpmadan kurşuna dizen bu örgütün nasıl modaya uygun giyindiğini okuyoruz yandaş gazete manşetlerinde.

Ama yine atladıkları bir nokta var. ABD çekilirken yaramaz çocukları Taliban’a 8 milyar dolar değerinde silah ve mühimmat bıraktı.

Buradan tarihe not düşüyorum. İleriki yıllarda Afgan, Pakistan, özellikle İran’dan sınırımıza milyonlarca mülteci dayanırsa, bu iş “Kandırıldık, Allah affetsin”e dönmesin!

HABERLER