Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

O da ekonomistti!

1946 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Bilecik Valisiydi. Daha sonra milletvekili seçimlerine girmek için emekliliğini istedi. Küçük kızının da Bilecik’te başlayan öğrenim hayatı İstanbul’da devam etti.

Amerikan Kız Kolejini bitirip Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Kayınvalidesinin altın çıkısından bir servet yapacak banka genel müdürü ile hayatını birleştirdi.

Hem çocuk yaptı hem de kariyer. Eşiyle birlikte gittiği Amerika’da Connecticut, Yale gibi saygın üniversitelerde öğrenim görerek profesör oldu. Daha sonra Türkiye’ye dönerek mezun olduğu Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermeye başladı.

Demirel’in daveti ile Doğru Yol Partisi’ne katıldı. Hemen milletvekili seçildi ve ekonomiden sorumlu bakan olarak 2 yıl görev yaptı.

Bir sabah uyandığımızda Çankaya Köşkü’nde oturan Turgut Özal, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Başbakan İslamköylü Çoban Sülü, aslan sosyal demokratların desteği ile kendini bir anda 1071 rakımlı Çankaya’da buluvermişti.

Artık iktidardaki Doğru Yol Partisi’ne bir genel başkan gerekliydi. Aranan kan kısa sürede bulundu. Bu isim kocasına bile soyadını veren, ekonomi sihirbazı hikâyemizin başkahramanı Tansu Çiller’den başkası değildi.

Çiller, DYP’nin Genel Başkanı olarak seçilince Süleyman Demirel, fotoğraflarda pırıl pırıl görüntülenen bu genç kadına hükümeti kurma yetkisini verdi. Biz de ülke olarak Cumhuriyet tarihinin ilk kadın başbakanı ile karşılaşıyorduk.

Tüm Türkiye 1. Körfez Savaşı’nda bir kurşun bile atmadan ağır bir ekonomik yara almıştı. İş adamı, esnaf, memur ve işçi, çarkların artık sıkıntıyla dönmesinden bunalmıştı.

Ama artık profesör bir başbakanımız vardı ve hemen ekonominin uçup Türkiye’yi dünyanın kıskanması gerekiyordu.

Çünkü Özallı yıllarda “İcraatın İçinden” programında seyretmiştik. Türkiye sanayisi Japonya’ya bilgisayar, Almanya’ya televizyon ve buzdolabı, Amerika’ya F-16 satıyordu (Yani milli uçağımız göklerdeydi).

Çiller’in planı belliydi; faizler aşağıya çekilecek ve ekonomi adeta bir mermi, bir ok gibi uçacak veya sıçrayacak elâlem çatlayacak ve patlayacaktı.

Faizleri aşağıya çekmek için piyasaya aşırı derecede para sürüldü. Ancak yüksek likidite, faizi düşürmek yerine dövize hücuma neden oldu.

Dolar birkaç ay içinde 8 bin liradan 42 bin liraya fırladı. Döviz rezervleri 7 milyar dolar iken Nisan 1994’te 3 milyar dolara düştü. Piyasayı canlandırmak için yapılan bu hamleler adeta yıkımın fitilini ateşlemişti.

5 Nisan 1994’te hükümet, “enflasyonu hızla düşürmek, TL’de istikrar sağlamak” amacıyla bir dizi karar açıkladı.

Benzin, tekel ürünleri, temel ihtiyaç maddeleri bir gecede yüzde 100 zamlandı. İnsanlar yakıt zamlarını sabah duyunca işlerine gitmek için araçlarının kontağına bile basmadılar.

Büyükşehirlerin caddeleri bomboş kaldı. Toplu taşımada izdiham yaşandı. Devlet yüzde 400 borçlanmak için piyasa bonolar sürdü.

Profesör başbakanımız daha sonra anlaşıldı ki makroekonomi değil, mikroekonomi biliyormuş. Çünkü ileriki yıllarda ev ekonomisinden nasıl iyi anladığını, edindiği yalı ve ABD’deki mal varlığını, gazete manşetlerinden öğrendik.

Bu faiz ve döviz macerasının faturası da her zamanki gibi çalışanlara çıktı. 5 Nisan kararlarının ardından ücretler düşürüldü, enflasyon üç basamaklı oldu. Memur maaşları donduruldu. Ve hükümet 8 ay sonra seçime gitti.

Tarih tekerrürden ibarettir. Faiz ve piyasalara bu kadar müdahale ederseniz fatura çalışanlara çıkar, seçim kaçınılmaz olur.

Tüm bunları yaşayarak acı bir tecrübe sahibi olduk, buradan hatırlatalım.

HABERLER