Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Onur ve Adalet

Başlıkta gördüğünüz sözcükler iki büyük erdemdir.

İlk olarak adaletten başlayalım.

Tom Hanks’in oynadığı bir film vardır. Türkçe adı “Casusular Köprüsü”dür. Steven Spielberg’ün yönettiği filmde Tom Hanks, çok ünlü bir avukatı canlandırır.

Film bu ya, Amerika’ya sızmış bir Rus ajanı yakalanır. Baro avukat olarak Tom Hanks’i yollar. Tom Hanks, bunu kabul etmez ve itiraz eder. Rus casusu albayın sonu bellidir. Ama adalet sistemi Hanks’e biraz da zorla avukatlığı kabul ettirir. Hanks, bu zorlamayı sorguladığında şöyle bir cevap alır: “Sen savun, sen savun ne kadar adil yargılandığı görülsün!..”

Tom Hanks, Rus albay ile görüşmelere başlar. Albay, ona güvenmiş ve eksiksiz her şeyi anlatmaktadır.

Hanks, yağmurlu bir gecede işinden evine döndüğü sırada takip edildiğini fark eder. Peşindekilerden kaçarken bir araca saklanır, ama adamlar onu bulur. Ortaya çıkar ki bu insanlar CIA’dendir. Bir bara otururlar. Peşindekiler açık açık Rus albayın kendisine neler anlattığını rapor olarak sunmasını ister,  tabii ülke, vatan ve bayrak edebiyatı eşliğinde…

Avukat Hanks, bir soru sorar: “Etnik kökenin ne?..”

CIA ajanı Alman olduğunu söyleyince Hanks, “ben de İrlandalı’yım, ama bizi bir arada tutan nedir biliyor musun? Vatan, bayrak, dış güçler değil, Anayasa…” der.

Kısacası hukuk ve adalet herkese lazımdır ve bütün unsurları bir arada tutar. Bu konu ile ilgili en basit anlatım Hz. Ali’ye atfedilen şu cümlede gizlidir: “Devletin dini adalettir!..”

Bugün bakın Sedat Peker’e, Türkiye’de akademisyenlerin kanıyla duş alıyordu. Ne konuşursa savcılar tarafından takipsizlik veriliyordu. Yanında polis korumalarla; ışıldaklı arabalarla gezerken, Türkiye’nin ne kadar demokratik olduğunu haykırıyordu meydanlarda. Sonra Süleyman Demirel’in dediği oldu: “Keser döndü sap döndü gün geldi hesap döndü…”

Bugün kendisine hukuksuzluk yapıldığını, adaletsiz davranıldığını söylüyor. Dün iktidarın gücünü arkana alarak kan ile duş alırken, peşinde hukuksuz olarak polis korumaları gezerken, tarikatlar seni alkışlarken iyiydi. Bugün Birleşik Arap Emirlikleri ile bir seri ticari anlaşmaya kurban gittin.

Şimdi daha iyi anladık mı, insanların denizleri geçerken çoluk çocuk neden boğulduklarını? Çünkü aradıkları şey adalet ve sosyal devlet.

Geçen gün Turhan Çömez’in bir röportajını okudum Sözcü gazetesinde ve tüm bu yaşananlar geldi aklıma. Turhan Çömez, dönemin başbakanını ve iktidarı FETÖ tehlikesine karşı uyardığı için bir anda istenmeyen adam olmuştu.

Allah’tan Ergenekon denen kumpas çuvalına sokulurken İngiltere’deydi. Peki soruyorum, bir Arap ülkesinde olsaydı? Ne yasa ne hak hukuk… Bir dizi seri anlaşma sonrası yakalanır, Türkiye’ye getirilir, belki de cezaevinde yaşamını yitirirdi.

Ama Londra’nın bu tip konular üzerinde hiçbir yaptırımı bulunamaz. Nasıl o ünlü hikâyedeki gibi Berlin’de hakimler varsa Londra’da hakimler vardır. Ortadoğu’da ise şeyhler, sultanlar, emirler ve savaş lordları…

O yüzden Türkiye’de anayasayı delik deşik etsek de Ortadoğu’dan farkımız laik Cumhuriyet olmaktır.

Peker bir Avrupa ülkesinde olsaydı? Sen bırak 10 milyar doları 10 trilyon dolar  ver. Siyasi idare seni hakimlere sormadan veremezdi.

Sedat Peker’i iade edeceklerini hiç sanmıyorum. Osmanlı’nın, prensleri sarayda rehin tutmaları gibi, iktidarın başında Demokles’in kılıcı gibi tutacaklardır. Altın yumurtlayan tavuğu kimse kesmek istemez.

Gelelim bir diğer erdem onura.

Geçen akşam tarafsızlığı, güvenirliği ayaklar altına alınmış bir medya şirketinin magazin eki bilmem kaçıncı ödüllerini veriyor. Yılmaz Güney çakması İbrahim Tatlıses, ödül alıyor. Kadına şiddeti, mafyatik yaşamını, her şeyi geçtim. Ödül aldığı kategoriye taktım:

Yaşam boyu onur ödülü…”

Bu ülkede Kenan Evren’in 12 Eylül darbesinden sonra 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askerî mahkemelerce yargılandı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 50 kişi idam edildi, 171 kişi işkencede öldü.

Tüm bu yaşananlara karşı Aziz Nesin’in öncülüğünde bin 383 aydın, Kenan Evren’e ve Türkiye Büyük Millet Meclisine dilekçe yazarak, ülkedeki durumu eleştirdi. Evren ve Milli Güvenlik Konseyi buna tepki verince, imza atanlardan birkaçının orası burası sabit durmamaya başladı.

Bakın, aynen şöyle diyorlardı:

Öztürk Serengil: “Ben1982 anayasasına “evet” demiş, solcu olmayan birisiyim. Sosyal konut yapacaklarını sandım, kiracıyım.”

Fikret Hakan: “Ben dilekçeyi pişpirik oynarken imzaladım, okumadım.”

Sami Hazinses: “Kahvede kağıt oynuyordum, imzala dediler, sıra bana gelmişti imzaladım.”

En ilginç açıklamayı da Kartal Tibet yapıyor ve şöyle diyor: “Demokratik bir ülkede dilekçenin suç olduğunu düşünmedim.”

Ya, ülke demokratikse neden bu dilekçeye ihtiyaç duyuldu, sen niye imzaladın, soran yok.

Gelelim “yaşam boyu onur ödülü” sahibi İbrahim Tatlıses’e. O ne diyor:

Atıf ağabey (Yılmaz) getirdi, toplu konut dilekçesi sandım…”

Bugünlerde “yetmez ama evet“çiler nasıl U dönüşü yapıyorsa dün de çakma aydınların dönüşüne böyle tanıklık etti bu ülke.

O artık adına basın kuruluşu bile diyemeyeceğim medya şirketine bir önerim var. Bir sonraki ödülleri Kenan Evren adına dağıtırlarsa daha şık olacaktır.

HABERLER