Furkan Kahraman
Furkan Kahraman
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Belediyecilikte ‘gönül’ paradigması!

Son yıllarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gayretleri ve tensipleri ile Türkiye çapında bir ‘Gönül’ furyası başladı.

AKP’nin, 31 Mart yerel seçimlerinde slogan olarak kullandığı ‘Gönül Belediyeciliği’, seçimlerden sonra da kullanılmaya devam edildi. Örneğin, AKP’nin seçimi kazanamadığı veyahut kıl payı kazandığı bölgelerde adayların ‘Seçmenin gönlüne dokunamadığı’ eleştirisi yapıldı.

Yerel seçimlerden sonra ‘gönül’ aşkı devam etti. Erdoğan ve AKP’lilerin konuşmasına dikkatli bakarsanız ya bir yerde gönüllere giriliyor ya da birilerinin gönlü kazanılıyor. Mutat hale gelen beyanatlar, alay-ı vala ile vatandaşa zerk ediliyor, isteniyor ki taraftar olmasa da en azından ‘gönlü kaysın.’

Acaba bu ‘gönül’ mottosu, dönemin akil adamlarından olan ve vakti zamanında ‘Gönül derdin hiç bitmiyor’ diyen Orhan Gencebay’dan mı çıktı?

‘Dertli gönüllere giren’ AKP’nin son icraatı da Bursa’da, Yıldırım ilçesinde yaşandı. İlçenin Mevlana Mahallesi’nde kentsel dönüşüm çalışmalarına başladıklarını kaydeden Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, “Bu proje için hemşehrilerimizle yüzde 100 oranında uzlaşma gerçekleşti ve hiçbir kamulaştırma yapmadık. Tamamen gönül rızası ile olan bir projedir” ifadelerini kullanmış.

İmdi, baştan şunu netleştirmek lazım: Bu kentsel dönüşüm denen şey, olası bir deprem tehlikesine karşı bina stoklarının kalitesini artırmak, çürük binaların ayıklanmasını sağlamak ve haliyle vatandaşın can güvenliğini korumak amacıyla uygulanan bir sistem değil mi?

Evet dediğinizi duyar gibiyim.

O zaman soralım;

Madem öyle, kim çürük evde enkaz altında kalma tehlikesiyle yüz yüze kalarak yaşamaya ‘gönül’lü olur?

Madem söz konusu bölgelerde böyle bir tehlike vardı, ‘İmar Barışı’ dediğiniz uygulama neden çıkarıldı? Neden bina stoku incelenerek işlem yapılmadı da oy potansiyeli gözetilerek bu yol seçildi?

Yıldırım başta olmak üzere Bursa’da çoğu binanın ‘kaçak yapılaşma’ eseri olduğu söyleniyor. Neden bu yönteme göz yumuldu? Neden caydırıcı önlemler alınması noktasında geç kalındı?

Son olarak da,

Bir ara kaçak yapılaşma drone ile takip edilecekti, ne oldu o iş?

Sorular uzar gider, ama cevaplar kısa. Bu konuların konuşulması, bu soruların sorulması lazım.

Bursa gibi uzmanların ‘büyük risk altında’ diye değerlendirdiği, 3 milyondan fazla insanın yaşadığı, ülke sanayisinin önde gelen kentlerinden biri için depremsellik konusunda ağır hareket ediliyor.

O tehlike bağıra bağıra yaklaşırken, pazarlık masasında ‘gönül’ kovalamak mantıklı bir hamle değil, kimse kusura bakmasın.

Bu iş kamu spotları ile, ‘bizim tayfayı’ reklamlarda oynatmak ile çözülecek bir mesele değil. Bu konunun bilimle, teknolojiyle, ekonomiyle çözülmesi gerekiyor; ‘gönül’le değil.

O yüzden;

‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’

HABERLER