Furkan Kahraman
Furkan Kahraman
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Buzdağı erirken…

Memlekette gündem sıkıntısı çekmemize imkan yok.

Yaklaşık bir aydır organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in videolarını ve yansımalarını takip ediyoruz.

Analizler, yorumlar, istifa tahminleri, beraberlik mesajları, ‘yedirmeyiz’ sesleri gırla gidiyor.

Yaşananlar, 1996’da meydana gelen ‘Susurluk’ kazasına benzetiliyor, eski Kültür Bakanı ve kaza sonrası Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar ise ahvalimiz için ‘Susurluk kazasından da beter’ yorumunu yapıyor.

Bir kesim ellerindeki çekirdeklerle olan biteni pembe dizi kıvamında seyrederken, ‘büyük resim’ kursundan mezun bir diğer kesim ise komplo teorilerini peşi sıra diziyor.

Medya mı? Ha onun işi var işte…

Althusser’in ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’ndan biri olarak gösterdiği medya, Türkiye’de aygıt olmayı zül sayıp devletin ta kendisi olmaya soyunduğu için olanları görmezden gelmeyi tercih ediyor. Bazen…

Bazen; çünkü mevzu kendilerine dokununca hassasiyetler baş gösteriyor.

Misal, iktidarın basın sözcüsü olarak nam salan ve gazetecilik yaptığına kendinden başka kimsenin inanamadığı şahısların iki gün içerisinde nasıl madara olduğunu ve işler sarpa sarınca kendi mahalleleri tarafından nasıl aforoz edildiğine de şahit olduk.

Aslında durum ne kadar trajikomik değil mi?

Yurt dışında yaşayan bir organize suç örgütü lideri, çektiği videolar ile memleketinde perde arkasında yaşanan olayları ifşa ediyor. İddialar yalanlanmıyor, üstüne gidilmiyor.

Ama videolar büyük bir ilgi ile izleniyor.

Pazar sabahı 7.30’da yayınlanan video, daha o saatte binlerce izlenmeye ulaşıp sosyal medyanın en önemli gündem konusu oluyor. Örneğin son video, bu satırlar yazıldığında 11 saat içerisinde 6 milyondan fazla izlenmişti.

Şimdiye kadar iktidar kanadından videolara ilişkin bir açıklama veya hamle gelmedi.

Yedi bölümlük video serisinde bulunan iddiaları tekrar buraya taşımayacağım. Az çok hepsini duydunuz. Bu noktadan sonra önemli olan, Peker’in yayınlayacağını açıkladığı diğer iki video. Çünkü o iki video, bir anlamda Türkiye’nin yakın vadedeki planlarını da etkileme potansiyeline sahip.

Son iki videonun ortaya koyduğu iddialar sonrasında Türkiye’nin zaten koşar adım gittiği erken seçimin tarihi öne çekilebilir. Ya da kabinede birtakım değişiklikler yapılır, yola bu mevzular hiç yaşanmamış gibi devam edilebilir.

Bir diğer ihtimal olarak videolarda kendilerinden bahsedilen bazı isimlere operasyon düzenlenebilir, yeni bir ‘arınma gecesi’ konsepti ile ‘faili meçhulleri aydınlattık’, ‘geçmişimizle hesaplaştık’ nutukları atılabilir. Durum hepsi için müsait. Yaşayıp göreceğiz…

Ancak görünen o ki, ilerleyen günler çok çetrefilli geçecek.

Ama yaşananlara bakınca, size de bazen kocaman bir buzdağı eriyormuş gibi gelmiyor mu?

İşte tam da bu günler için gerçek gazeteciliğe ihtiyaç var. Gazeteciliğin gereklerini/gerçeklerini yerine getirmeye ihtiyaç var.

Çünkü;

Gazeteci, kamu yararına çalışan ve bildiklerini aktarmaya gayret eden bir nevi Sisifos’tur. Bildiği, söylediği, söyleyemediği sırtında kocaman bir kaya olur.

Bizde ise maalesef kendilerine ‘gazeteci’ diyen arkadaşlar ceplerinde çakıl taşı ile dolanıyor…

Uğur Mumcu, Kutlu Adalı ve diğer tüm basın şehitlerinin anısına saygıyla…

HABERLER