Furkan Kahraman
Furkan Kahraman
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Halbuki en büyük ‘film’ televizyonda!

Dün aldığımız bir ürünü bugün aynı fiyata alamaz hale geldik.

Ekonomik kriz haberleri, gazeteleri, interneti aştı ve sokağın bir numaralı gündem maddesi haline geldi. Güncelleme, fiyat artışı gibi sevimli tanımlara sokulmak istenen “zam” hayatımızın her yerinde.

Memlekette ucuz yemek diye adlandırılan “fast-food” restoranlarında bile hamburgerler 50-60 liradan başlıyor. Simite de yine zam geldi bu arada haberiniz olsun.

Öğrenci olmak zaten başlı başına bir sorunken bir de bu ekonomik savrulmayı yaşayan çocuklara “Gidin dünyayı gezin” tavsiyesi veriliyor, ama gel gör ki fırsat yok.

Yurtdışına çıkış harcı dahi geçen ay 50 liradan 150 liraya yükseldi bu arada, hatırlatayım. Bu işin ucuz olan kısmı… Daha vizeye pasaporta falan girmedim.

Öğrenci tayfasının hatırı sayılır bir kısmı daha okuduğu şehri gezip tozamıyor, karnını doyurma derdinden kültür sanat faaliyetine bütçe yaratamıyor. Ama ne gam!

Gerçi haksızlık etmemek gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan da mevzunun farkında olduğundan olsa gerek tavsiyesini “İmkanınız varsa” girişi ile vermiş.

İmkanınız varsa. Varsa değerlendirin tabi.

Ya yoksa?

Ya bu yurtdışına gitme hevesi “Gezelim Görelim” formatından ziyade temelli bu topraklardan ayrılma üzerine kuruluysa? Ya burada eşeğin kuyruğu gibi olan memleketin gençleri nefes alışı da “felah”ı da başka topraklarda arıyorsa?

O zaman neyin imkanından bahsedebiliriz? Hangi ülkenin imkanından mesela? Burada olmayanından mı, orada olduğu sanılandan mı?

Mümkün.

Örneğin bin bir çaba ile belli bir çıtanın altında bırakılan ama yine de bize tepeden bakan enflasyon rakamlarının konuşulduğu bir TV programında eline değnek alarak ekrana koşan bir şahıs, “İnsanlar ekmek bulamıyor, insanlar yiyemiyor diye bir şey yok. Türkiye’de en ucuz sinema bileti 30-40 lira. Bergen filmine 7 milyon kişi gitti, 140 milyon hasılat yaptı. Nasıl oluyor bütün eğlence yerleri, sinemalar dolu oluyor. Millet aç açıkta değil. Bergen filmine nasıl oldu da 7 milyon kişi gitti” diye soruyor.

Enflasyon rakamlarını, bir sinema filminin gişesi üzerinden aklamaya gayret ediyor. 84 milyonluk ülkede 7 milyon kişinin izlediği film ile ekonomik diskur çekiyor. Saat 12’den sonra “mecburen” kapalı olan eğlence mekanlarının dolu olduğunu söylüyor hafiften bir serzenişle. Sanki eğlenmek büyük bir kabahatmiş gibi. Sitem ediyor amma velakin bu da müreffeh bir yaşam sürdüğümüze delil olamıyor.

Ancak bu memlekette her ne hikmetse aç insanların olduğu görmezden geliniyor. Askıda ekmeklerin sayısının arttığı bir ülkede “İnsanlar ekmek bulamıyor diye bir şey yok” cümlesi ile “şükür kodları” ortaya çıksın isteniyor.

Her akşam muhtelif kanallarda her gün çıkan adamlar evin otoriter babası olmaya özeniyor. Alınan, yapılan şeyler gözüne batıyor ama yapılamayanların konuşmasına da izin vermiyor. Konuşmasına imkan verilen bu zevat, bıkmadan sıkılmadan parmak sallıyor, kendince ayar veriyor.

Mevcut düzen dahilinde konuşulması “mümkün” olmayan şeyler de var. Kaçan trenler var, kopan bağlar var, uzaklaşan bakışlar var, keskinleşen fikirler var. Geçen saatler, kaybolan yıllar, susan sesler var. Hepsi var. Ancak sorsan konuşmak mümkün değil.

İşte biz de tıpkı Turgut Uyar’ın dediği gibi, “Bütün mümkünlerin kıyısında” öylece duruyoruz.

Sahi ya, enflasyon bu denli coşmuşken sinemaya gitmeye ne gerek var değil mi?

Zira filmin en güzeli her akşam televizyonda!

HABERLER