Hafta ortası Bursa basını için hayli hareketliydi…
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile önceki Başkan Alinur Aktaş’ın ‘borç yükü’ düellosunu yerinde takip ettik, kopan vaveylayı da köşe yazılarından ve haberlerden okudunuz zaten.
Bu yazının konusu başka.
Bozbey’in Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde yaptığı toplantıda kırk küsur mikrofon arzı endam etti masanın üzerinde.
Kırk küsur medya kuruluşu, çok sayıda köşe yazarının iştirak ettiği geniş katılımlı bir organizasyondu.
Devrisi gün Aktaş’ın AK Parti İl Başkanlığı’nda yaptığı cevap toplantısında ise mikrofon sayısı hayli azdı. Tabii katılan köşe yazarı sayısı da.
Halbuki; mesleki açıdan bakılacak olursa iki tarafın da birbirine sarf ettiği sözler önemliydi ve eşit derecede katılım sağlanması beklenebilirdi, ama olmadı.
Çünkü medya işi ile iştigal eden zevatın bir kısmı belki yeni yönetime şirin gözükmek istediğinden, belki kayda değer bulmadığından, belki de ‘eski’nin yükünü bugün sırtında taşımamak için AK Parti İl Başkanlığı’nda zuhur etmemişti. Partililerin yoğun katılımı ile desteklenen bir basın toplantısı gördük.
Yani, kral ölmüştü; yeni kral çok yaşasındı.
Halbuki bundan aylar önce tam tersi senaryoda da işler pek güzeldi! Çimenler yeşildi, ışıklar parlaktı değil mi?
Alinur Aktaş dahi bir ay içerisinde durumdan şikayet eder hale gelip, düne kadar kendisinden sitayişle bahseden manşetleri eleştirmeye başladıysa vay ki ne vay!
Basında meselenin bu yönüne kafa yoran kısım, halef-selef fark etmeksizin koltukta oturan isme methiyeler düzen, kıyıdan köşeden övülecek bir şeyler bulup şirinlik muskası gibi ortalıklarda salınan kimselerin ‘ayıklanmasını’ talep ediyor.
‘Mesleğin onuru zaten yerlerde, bir de bu şekilde üzerinde tepinilmesine izin vermeyin’ çağrıları; ‘tüm basın kuruluşu ve çalışanlarına eşit muamele gösterilmesi’ ya da ‘geçmişin muhaliflerinin bugünün ayrıcalıklıları olması’ cenderesine sıkışıyor.
Peki doğru olan hangisi?
‘İntikamın çağrısı’ mı, ‘adaletin terazisi’ mi?
Gerçi, işler yerelde böyle de ulusalda çok mu farklı sanki?
İktidarın kadrolu gazetecisi (öyle diyorlar kendisine) Taha Hüseyin Karagöz’ün CHP lideri Özgür Özel ile verdiği pozun kaldırdığı toz, günlerdir sosyal medya gündeminde.
En son NOW Haber’in sunucusu Selçuk Tepeli de konuya dahil olarak “Ben olsam o fotoğraf yerine bir sığırla fotoğrafım olsun isterdim” cümlesini kurdu. Katılırsınız katılmazsınız o ayrı bir konu.
Ancak ortada olan durumun içerdiği anlam şu: Tanrılar kurban istiyor!
20 senelik AKP iktidarında türlü hakarete ve suçlamaya maruz bırakılan gazeteciler, yerel seçimler sonrasında kendine gelen CHP’den ‘her devrin adamlarına’ kırmızı kart göstermesini talep ediyor. 20 senedir uçaklardan, otellerden, gezilerden eksilmeyenler ise tam da şu dönemde ‘Kardeşlik Türküsü’nü söylüyor avaz avaz.
Senelerdir toplu iğne ucu kadar muhalefet edene ‘bu bizim mahalleden değil’ yaftası vuranlar, bugün ‘biz de size katılalım, mis gibi normalleşelim işte’ teklifinde bulunuyor.
Bu ülkede devir çabuk değişir. Kurt kuzuyla bir günde dost olur, iş birlikleri ve yeni ittifaklar peşi sıra gelir. Dolayısıyla bu saatten sonra yaşanan hiçbir şey sürpriz olmaz.
Ancak hatırlatmak gerek; herkes unutsa da nasıl olsa arşiv unutmaz.
Yazılan yazılar da, atılan manşetler de duruyor nasıl olsa…