Başka Bursa yok!

Başka Bursa yok!

 Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in devraldığı Bursa’nın önümüzdeki 5 yılında yapılması gereken en önemli iş ‘planlama

Elbette doğru bir planlamadan, doğru planlama için şehre doğru bir kimlik ve hikaye tespit etmekten ve sonrasında da tavizsiz uygulamalarla hem vatandaşı hem de akademik kurullarla birlikte sivil toplum kuruluşlarını içine kattığımız bir çalışma bütününden bahsediyorum.

Konuyla ilgili ilk adımlar atıldı, umuyorum ki, en yakın zamanda alınan yolla ilgili basına da bilgi verilecektir bu konuda. Benim bildiğim kadarıyla şimdilik Bursa için bir altlık çalışma hazırlanıyor.

Diğer taraftan her yeri dökülen, yapılarının tahmini olarak yüzde 65’lik kısmı depreme dayanıksız kabul edilen Bursa’da kentsel dönüşüm projelerinin bazıları kaldıkları yerden devam ediyor, bazı projeler için ise protokoller imzalanıyor.

Tüm bu işler bir yana şehir artık bizim çocukluğumuzu, gençliğimizi yaşadığımız güvenli şehir olma özelliğini kaybettiği gibi, yaşayan şehir olma özelliğini de yitirdiğinden cazibesi olmayan bir siluet olarak duruyor karşımızda.

Kısacası el atılması gereken çok konu var…

Buraya kadar ben döktüm içimi şöyle üstünkörü, buradan sonrasında İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’ne sözü bırakmak istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde bir basın toplantısı düzenleyerek 2024 yılını değerlendiren Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin toplantısından bir saat önce gelmişti İMO’nun 2024 yılı değerlendirmesi konulu basın açıklaması.

2025 yılını Bursa için harekete geçme yılı olarak ilan eden İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem, şehirde bir kaçak yapılaşma kültürü oluştuğunu belirtirken son derece haklıydı bana göre de.

“Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve vatandaştaki yanlış dönüşüm bilinci kentsel dönüşümün önünü adeta bıçak gibi kesmiştir. Maliyetlerdeki artış, alım gücündeki düşüş, yüksek faiz ve vatandaşın kentsel dönüme bakış açısındaki yanlış bilinç dönüşümün önündeki en büyük engeldir” sözleri de gayet yerinde.

Hukuksuz her türlü yapılaşmanın karşısında durduklarını belirten Erdem, şehrin koca karınlı bir çocuk gibi doğu-batı aksında sürekli olarak büyümesinin altında yatan en önemli neden olan sanayileşmenin plansız büyümesine de dikkat çekti.

Ovasıyla meşhur, nam ı diğer ‘Yeşil Bursa’nın artık yeşil olmamasının en önemli nedenlerinden biri özellikle kirli ve hantal sanayinin sırf ulaşım kolaylığı nedeniyle bu bölgeye konumlanmış olmasıdır. Sanayinin getirdiği göçle birlikte gelen kaçak, hadi en iyi ihtimalle hızlı yapılaşmanın yarattığı sorunlarla üç tane canlı fay hattının üzerindeki şehir başa çıkamıyor artık.

Bu saatten sonra Bursa’ya kirli değil gerçekten katma değeri yüksek, az alan kullanan, marka değeri olacak, teknolojik bir sanayi gerekiyor.

Buradan nereye varıyoruz; tabi ki, çoktan Karacabey Ovasına kondurulmuş olan TEKNOSAB’a ve Kestel’e konmak üzere olan Kestel Soğuksu ve Seymen Sanayi Bölgesi’ne.

Konuyla ilgili Serdar Atilla Erdem’in geldiği Çalışma Grubu ekolünün önemli isimlerinden ve İMO Bursa Şubesinin geçmiş dönem başkanlarından Necati Şahin’in açıklamalarına da burada yer vermek gerekiyor;

“Uğruna methiyeler düzdüğümüz, uğruna Bursa’nın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında tarım alanı olan, Taşpınar Köyünün 8.5 milyon m2 verimli ve Ramsar etki havzasındaki tarım alanını yok ettiğimiz, uğruna OSB Kanununu ve İmar Yasasını yok saydığımız, uğruna gerek Büyükşehir Belediyesi gerek Nilüfer Belediyesi Meclislerini By Pass ettiğimiz, uğruna Bursa’nın içme suyu için yaptığımız Çınarcık Barajı’nın kapasitesinin %50’si olan 70 milyon m3 suyunu tahsis ettiğimiz, 10 yılda ancak %10’unu tamamladığımız, uğruna devlet bütçesinden milyarlar harcayarak otoyol bağlantısı yaptığımız, ‘Yüksek Teknoloji’ diye adlandırıp Bursa’nın mevcut sanayi bölgelerinin tevsii alanı yaptığımız, oluşturdukları 167 imar parselinin daha 27 tanesinin tapusunun verildiği, 140 parselin tahsislerinin akıbetinin belli olmadığı, tahsis kriterlerinin gizemli bir şekilde gizli tutulduğu, imar planı, imar uygulamaları ve ruhsat işlerinin Bursa dışındaki firmalara yaptırıldığı, belirli firmalar dışında hiçbir Bursa firmasının iş alamadığı, sanayiye katkısından ziyade arsa spekülatörlerine milyarlar kazandıran TEKNOSAB’ımıza rağmen! Bursa’nın 2023 yılında Türkiye’deki ihracat sıralamasındaki yeri 3.’lükten 2024 yılında 4.’lüğe gerilemiştir!” diyor Necati Şahin.

TEKNOSAB yarası daha kabuk bağlamadan, bu kez Kestel Soğuksu’dan koparılmaya çalışılan parça için ise İMO Başkanı Erdem’in;

“Kestel Soğuksu ve Seymen bölgesinde yeni bir sanayi bölgesi için kentimize dayatmalarda bulunup ‘ben yaptım, oldu’ uygulamaları devam etmektedir. Bakanlığın askıya çıkardığı bölgeyle ilgili İmar Planına açmış olduğumuz dava süreci halen devam ederken bir ruhsat işlemi gerçekleşmeden böyle büyük bir projede inşaata kaçak olarak başlanmış olmasını ve bu gücün nereden alındığını anlamamız beklenemez. Bu sebeple Bursa Valiliği, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, Büyükşehir Belediye ve Kestel Belediyesi’ne Belgelerini sunarak “kaçak yapılaşmaya müdahale edin” başvurumuzun henüz karşılık bulmaması tarafımızca üzüntüyle karşılanmıştır!” şeklindeki açıklamasına kulak kesilmek gerekiyor. Yapılan açıklama Bursa’nın sorunları ile nasıl da yalnız bırakıldığını bir kez daha gösteriyor aslında.

Kabul edelim, 2024 yılı hiç kimse için iyi bir yıl, iyi bir sınav olmadı. Bu durum Bursa’nın tamamı için de geçerli. Her biri bir yana dağılmış, ‘Bursa’ denice bir araya gelemeyen, Ankara’da güçlü bir şehir lobisi oluşturamayan, kendi derdiyle hercümerç tüm siyasetçilere kocaman sitem ediyorum ben de bu köşeden.

İstanbul’u kaptırdık, sıra Bursa’ya geldi, çok belli.

Unutmayın başka Bursa yok!

BUİKAD yönetimine öneri

BUİKAD yönetimine öneri

Bu hafta oldukça yoğun geçiyor…

Yeni yılın başlamasıyla toplantıların ardı arkası kesilmiyor.

Bu hız cumartesi ve pazar günü de devam edecek.

Bu minvalde de;

Perşembe sabahı Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği (BUİKAD) tarafından geleneksel olarak düzenlenen ve bu yıl 28 Şubat 2025 tarihinde 16’ncısı gerçekleşecek olan ‘İş Yaşamında Başarılı Kadın Ödülleri Töreni’ hakkında bilgilendirme toplantısına katıldım.

Özellikle son yıllarda iş insanlarının kurdukları dernek sayısında artış var. Bu artışla beraber nitelikte doğru oranda artarsa bu memnun edici…

Amma velakin buraları basamak kullanma suretiyle bu STK’lar açılırsa o zaman saman alevi gibi bir durum oluşur.

Biz gelelim BUİKAD‘ın toplantısına öncelikle toplantının içeriği ile ilgili  şu tespiti yapmak gerekir: Bu yıl ödül törenlerinin 16.gerçekleşecek olması münasebetiyle bu tören kurumsallaştığının en önemli göstergesi.

Emeği geçenleri tebrik etmek gerekir.

Bu işi güzel tarafı.

Diğer güzel tarafı ise “kadının adı yok” diyenlere karşı BUİKAD’ın onurlu duruşu. Onlar elinin hamuru ile erkek işlerini de yapıyor. Bu minvalde değerlendirecek olursak BUİKAD’ın 10’u kurumsal olmak üzere toplamda 156 üyeye ulaşması da önemli başarı.

Bursa özelinde ise kötü tarafı ise hala şu ana kadar seçilmiş kadın bir belediye başkanının olmaması…

Umarım ilerleyen süreçte bu da olur.

BUİKAD’ın asıl yapması gereken işlerden de biri ev hanımlarına evlerinden sanayinin içine çekecek çalışmalara öncülük yapması.

Evde oturan bir bayan bu sayede hem ev ekonomisine destek sağlar hem de çocuğuna bakma olanağı elde etmiş olur.

Umarım bundan sonraki süreçte buna yönelik ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek projeler yapması…

Netice olarak BUİKAD her sene olduğu gibi bu sene de

• Yılın en başarılı iş kadını
• Yılın fark yaratan kadını
• Yılın kadını destekleyen şirketi
• Bursa’nın en başarılı kadın yöneticisi
• Bursa’nın en başarılı girişimci kadını
• Bursa’nın en başarılı iş kadını
• BUİKAD özel ödülleri

Bu yıla öze fark yaratan genç girişimci özel ödülü verecek.

Acizane  önerim bu ödüllerin yanına gelecek yıllarda en fazla kadın istihdamı sağlayan ve en fazla kadın yönetici çalıştıran firma ödüllerini de ekler.

Biz emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

 

 

 

CHP’den olağanüstü durumlar!

CHP’den olağanüstü durumlar!

Bugünkü yazı planım şehrin çevre sorunlarına ve hakkını alamayan emekçilerin dertlerine ortak olmaya yönelikti. Gel gelelim, CHP’nin demokrat bakışından kaynaklı dur durak bilmeyen heyecanlı gidişatı elimdeki gündemi ötelemeye itti bendenizi.

Efendim bir süredir takip halindeydik zaten, seçim öncesinde yapılan kongrelerin olağanüstü gündemiyle yeniden toplanması ve ilk fitili ateşleyen Mustafakemalpaşa’dan başlayarak merkez ilçeler Yıldırım ve Osmangazi’den devam eden furyayla başkan değişimlerinin gerçekleşmesi hedefteydi.

Hedefin peşindeki ekip 2024 yılı Aralık ayı ortasında olağan üstü kurultay çağrısı gibi bir idealin de peşindeydi. İsabet tam 12’den olmasa da hedefle ilgili yürüyüşün devam ettiğini söylemek mümkün gibi görünüyor.

Yerel seçimlerden sonra 4 olağanüstü kongre kararı alındı partide. 1 ilçe, yönetim kurulu üyelerinin istifası sonrası yönetimden düştü. Olağanüstü kongre kararı bekleyen ve olağanüstü kongre imzası toplayan ilçelerle ilgili bilgiler gelmeye devam ediyor. Ben durumu bir kriz olarak değil, demokrasinin gereği olarak değerlendirsem de, bir karşı duruşun olduğu ortada.

CHP Yıldırım İlçe örgütünde İlçe Başkanı İlhami Gün’e tepki olarak yılın ilk günü istifa eden 5 yönetim kurulu üyesinin ardından 3 yönetim kurulu üyesi daha istifa etti ve ilçe yönetimi fiilen düştü. Düşen yönetimin yerine CHP Bursa İl Başkanlığı tarafından Necmettin Su Kayyum olarak atandı. Su’ya bu noktada düşen görev ise kongre tarihini hızla belirleyerek ilçeyi olağanüstü kongreye götürmek. Bu noktada konu Mustafakemalpaşa gibi olmasın ikazını da yapmış olalım…

Diğer yandan haber merkezlerine yapılan bir duyuru ile CHP Yıldırım’ın görevden düşen İlçe Başkanı İlhami Gün’ün kendisine yönelik silahlı saldırıya kadar varan tehditlerle ilgili bir basın toplantısı düzenleyeceğini öğrendik aynı gün. Sonrasında basına kapalı olduğu ilan edilen toplantı üyeler arasında yapıldı.

İlhami Gün, yönetimin düşürülmesi ile ilgili süreçte bazı belediye meclis üyelerini ve istifa eden yönetim kurulu üyelerini sorumlu tutmuş özetle.

Yönetim kurulu üyelerinin iş vaadiyle ya da işten atma tehdidi ile karşı karşıya kaldığının söylendiği toplantıda konu olarak bir de silahlı tehdit mevzusu var!

“Eski ilçe sekreteri Rüstem Toksöz,  ‘Benim hakkımda sağda solda konuşma, ağzını kapat, yoksa seni öldürürüm’ diyerek, silah çekti. Ben de bu kişi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum” diyor İlhami Gün.

Bu açıklamalar yapılırken de salonda kavga çıkıyor ve polis müdahalesi ile yatışıyor ortalık.

İşin buraya kadar olan kısmı yeterince çetrefilli zaten diyorsanız hikayenin burada bitmediğini belirtmekte yarar var.

CHP Yıldırım İlçe’ye ait son açıklama silahlı tehditle itham edilen Rüstem Toksöz’den geldi.

“Son günlerde şahsımı ve ailemi hedef alan, gerçeği yansıtmayan iddialar ve açıklamalar nedeniyle kamuoyunu doğru bilgilendirme ihtiyacı doğmuştur” diye başlayan metinde;

“Silahlı tehdit aldığını söyleyen şahıs tarafından yapılan bu açıklamaların, ilçe yönetim kurulu üyelerinin toplu istifası ve başkanlık görevinin sona ermesiyle doğrudan bağlantılı olduğu açıktır” cümleleri yer aldı.

İlhami Gün’ün parti üyesi kadınlara yönelik ayrımcı ve itibarsızlaştırıcı bir tutum sergilediğinin altı çizilirken, yargı sürecinin devam ettiğine ve böyle bir aşamada yapılan açıklamaların hukuki açıdan sorunlu olduğuna da değinildi.

Rüstem Toksöz de hukuki haklarını sonuna kadar kullanacakmış yaşananlarla ilgili.

CHP’nin üçüncü sayfa haberi niteliğindeki bir kavgaya konu olduğuna ilk kez şahit oluyorum doğrusu.

İlhami Gün’ün olağanüstü kongre için aday olup olmayacağını henüz bilmiyoruz. Fakat gerçek şu ki, yaşananlar CHP’nin demokrasi anlayışına ciddi gölge düşürüyor.

Gelelim uzun süredir olağanüstü kongre kararı alınmasına yönelik çalışmaların sürdüğü Osmangazi’ye…

Her ne kadar CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten kongre kararı almasını gerektirecek bir durum olmadığı iddiasında bulunsa da o kedi buraya gelecek, o kongre kararı alınacaktı. İmzalar toplanmış, delegenin talebi ortada, iş İl Başkanlığının kararı ile de bitse, Genel Merkezin kararı ile de bitse aynı sonuca ulaşacaktı. Şimdiye kadar konuyu uzatıp ipleri iyice gerene kadar delegeyle seçim için çalışmaya başlasa Çelikten için daha hayırlı olurdu bence.

Hasılı kelam, CHP Osmangazi’de 26 Ocak tarihinde yapılıyor olağanüstü kongre!

Bilin bakalım adaylığını açıklayan ilk isim kim?

Elbette Cengiz Çelikten…

Kendisine karşı imza toplayan dört eski il başkanının her birinin ayrı ajandaları olması ihtimaline güvenerek alınmış bir karar bu bence. Eğer durum böyleyse, yani Çelikten’i koltuktan indirip yeniden seçim yaptırmak üzere imza toplayan dört cephe tek bir ilçe başkanı ismi üzerinde uzlaşamazsa seçim ilçe başkanını adını değiştirmez, burası net.

Hatta kendisine karşı açık cephe oluşturulan bir ilçe başkanının muzaffer çıktığı olağanüstü kongreler kahramanlar yaratabilir!

CHP’nin Orhaneli İlçe Başkanlığının Kongre tarihi de belli oldu arada derede. Seçim büyük bir ihtimalle 2 Şubat’ta yapılacak.

Ben yakın bir zamanda Mustafakemalpaşa’dan da benzeri haberleri duyacağımızı düşünüyorum. Zira hatırlatayım, fitil oradan ateşlenmişti.

İnegöl de sırada…

Bu iş bir domino etkisi yaratabilir, fakat beklenen sonuçları getirir mi?

Orasını şimdiden tahmin etmek güç…

Siyasi partiler ve hazine yardımları…

Siyasi partiler ve hazine yardımları…

Defalarca köşemizden siyasetin finansmanı hakkında yazı kaleme aldık. Kimi zaman yazılarımızda hazine yardımının kaldırılması gerektiğini düşündük…

Kimi zaman da kontrol edilmesini…

Malum, genel seçimlerde yüzde 3 oy oranını aşan siyasi partilere hazine tarafından belirli oranda hazine yardımı yapılıyor.

Bu oran geçmişte yüzde 7 idi…

Hatırlatmakta fayda var:

Son genel seçimlerde YRP, İYİ Parti, DEM, MHP, AK Parti ve CHP  yüzde 3 barajını geçerek hazine yardımı almaya hak kazandı.

Bugünlerde siyasi partilerin hazine yardımları ya hesabına yattı yada yatmak üzere.

Artık bu hazine yardımları konusunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli‘nin eski adı HDP yeni adı DEM Partisine karşı açıklamaları belleğimde sıcaklığını koruyor.

Öte yandan yaşanılan son sürece baktığımızda ise MHP ile DEM parti arasındaki diyaloğu da görünce ister istemez geçmişte yapılan eleştiriler aklıma gelmedi desem yalan olur.

Malum yeni yıl başladı.

Muhtemelen hazine yardımları da siyasi partilerin hesaplarına ya yattı yada çok kısa zamanda yatmak üzere…

Benim de acizane önerim.

Sonucu ne olursa olsun.

Partilerin finansmanı o partiye gönül veren taban tarafından karşılanmalı. Bundan dolayıdır ki en azından TBMM’de ve TBMM dışında bulunan  siyasi partilerin uzlaşıp, hazine yardımlarının en azından kaldırılmasına veya seçime girmeye hak kazanan tüm partiler arasında yardım yapılmasına yönelik çalışma yapması gerekiyor.

Bana göre, hazine yardımlarının kökten kaldırılmasının zamanı geldi geçiyor bile…

Kalkarsa ne mi olur?

En kötü ihtimalle hem geçmişteki tartışmalar gündeme gelmez hem de hazinenin kasasında para olmuş olur…

***

Orhaneli’nın Aykurt döneminden SGK borcu 7 milyon TL’ymiş…

Dünkü yazımızda Orhaneli Belediyesi’nin SGK’ya olan borçlarından dolayı gayrimenkul takası ile ilgili girişimin kaleme almıştık.

Aykurt döneminden Ali Osman Tayir’e 12 milyon TL SGK borcu olduğunu yazımızda ifade etmiştik.

Bu noktada doğru rakamın 7 milyon TL olduğunu sıkı bir okuyucumuz olan Orhaneli Belediye önceki dönem Başkanı Ali Aykurt’u arayarak teyit ettik.

Bu düzeltmeyi de bu köşeden yapmış olalım.

Ayvaz kasap hep bir hesap: “Gerekli çalışmalar yapılıyor”

Ayvaz kasap hep bir hesap: “Gerekli çalışmalar yapılıyor”

Uzun süredir aklımın bir köşesinde hep şöyle birkaç soru var; ‘22 yılda yapılanlar 9 ayda değişir mi? Değişimle ilgili beklentilerimi yüksek mi tutuyorum? Belediyelere yönelik eleştirilerimde acımasız mı oluyorum?’

Bugün itibariyle tam da bu duruma yanıt bulabileceğim bir toplantıya katıldım ve zihnim biraz daha berraklaştı.

Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’in 2024 yılı değerlendirme toplantısının özetini ‘Ayvaz kasap, hep bir hesap’ diyerek yapabilirim aslında. Yanına ‘Gerekli çalışmalar yapılıyor’ yuvarlak yanıt cümlesinin de ekleyeyim ki, eksik kalmasın bize sunulan argümanlar.

Elbette detaylara gireceğim…

Öncelikli olarak 1050 Konutlar’daki kentsel dönüşüm projesinin üstten basık, karından şişkin bir Doğanbey TOKİ projesine benzediğine yönelik iddiamı sürdürdüğümü belirterek başlamak isterim. Yapıların ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte, üzerinde onlarca yazı yazdığım alanın ne kadar yaşamı zorlaştıran biçimde planlandığı da görülmeye başlandı.

Bundan yaklaşık bir yıl önce de konuyla ilgili konuşuyorduk Şirin Rodoplu Şimşek ile ve şöyle bir yanıt alıyordum kendisinden; ‘Projeleri incelemek için çeşitli biçimlerde talep oluşturduk, ancak projeleri bize vermiyorlar, doğal olarak incelememizi tam olarak yapamıyoruz. Biz orada planların dışında ekstra yoğunluk katacak şeyler olup olmadığını bilmiyoruz. Çekme mesafelerini bilmiyoruz mesela… Ne yazık ki, bizi de çok rahatsız eden bir yapı var ortada. Depreme rast gelmeseydi direk dava açacağımız bir projeydi…’

Bugün de aynı yanıtı aldık. Belediye değişti, başkan artık Alinur Aktaş gitti, yerine Mustafa Bozbey geldi, ancak projeler halen akademik odalara gitmediği gibi işin tavsatılması noktasında aynı duruşun hakim olduğunu görmek üzücü… Mimarlar Odası basın toplantısı aracılığı ile bir kez daha çağrıda ve talepte bulundu, 1050 Konutlar kentsel dönüşüm projelerini görmek için.

Gelelim lansmanıyla, mutabakatlarıyla tüm şehrin birlikte planlayacağı sıklıkla konuşulan 2050 yılı vizyonlu 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı çalışmalarında hangi aşamada olunduğuna…

“Aslında yapılan mutabakatlarla ortak bir paydaşlık var gibi görünüyor, 24 Akademik Oda şu anda danışma kurulunda yer alıyor, aynı zamanda Kent Konseyi ve Üniversitelerimiz de danışma kurulunda. Saha çalışmalarındaki verileri toplayacak pek çok hoca da getirildi çeşitli üniversitelerden, ciddi de bir bedel ödeniyor, büyük bir bütçe harcanacak çok belli” diyerek başladı sözlerine Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı.

Bundan önceki görüşmelerimizde konuyla ilgili görüşlerine başvurulmamasından kaynaklı şikayetlerini dile getirmişti. Sahadan veriler toplanmaya başlayınca Akademik Odalara görüşme çağrısı da yapılmış.

Ancak bu kez de şöyle bir sorun oluşmuş. Ellerinde inceleyebilecekleri hiçbir veri olmayan odalar toplantıya konu mankeni gibi katılmak durumunda kalmışlar. (Konu mankeni benzetmesi tamamen bana aittir)Bir saat önce aldıkları raporlara yönelik fikir üretmeleri mümkün olmadığından davetin bu eksikliğine yönelik ciddi itirazlar gelmiş.

Esas itirazın Bursa’yı tanımayan akademisyenlerin öncelikle şehrin dinamiklerini bilmemekten kaynaklı yanlış yorumlamalarına, dolayısıyla yanlış fikirlerin üretilmesine olduğunu hissetmemek mümkün değildi.

Altlık çalışmasının Alinur Aktaş döneminde tamamlanmış olması gereken Çevre Düzeni Planı için yürütülen çalışmaların halen yavaş gittiğini ve 2025 yılı sonunda planın askıya çıkacağına ilişkin vaatlerin gerçekçi olmadığını belirten Şimşek, “Akademik Odalarla temas etmedikleri sürece Bursa’yı hiç bilmeyen hocaların alanlarının en iyisi dahi olsalar verileri doğru yorumlaması, verileri doğru kaynaklardan alması mümkün değil. Bursa zor bir şehir. Dinamiklerini iyi bilmek lazım, dengelerini iyi bilmek lazım” sözleri ile konuyu özetledi.

Elbette itirazlar ile şekillenecek sürecin iyi işleyeceğinden yana umutlar kesilmiş değil. Kimsenin kötü bir niyetinin olduğu iddiası da yok ortada. Mühim olan Bursa için iyi işler yapmak, bunu da birlikte yapmak aslında.

Fakat Akademik Odalar tarafından yöneltilen her soruya, her talebe neredeyse tüm belediyelerin ‘Gerekli çalışmalar yapılıyor’ şekilli yanıtlar vermesi, işi baştan savması, incelemeyi uzaklaştırmaya çalışması eskiden olduğu gibi şimdi de can sıkan konuların başında gelme özelliğini kaybetmemiş!

Sırada meşhur Carrefour meselesi var…

Bundan yaklaşık üç hafta önceydi Carrefour’un güvenli yapı olup olmadığına ilişkin Şirin Rodoplu Şimşek ile yaptığımız görüşme. Bu görüşmede bana verdiği bilgi binanın norma bir prosedür işleterek herhangi bir yapı nasıl başvuru yapıyorsa öyle başvuruda bulunulmuş olduğuna işaret ediyordu. Resmi belgelere göre yapı riskli, belgesini de Bakanlıktan değil Bursa’dan almış.

Rapora mal sahibi olmadığınız sürece itiraz edemiyorsunuz. Dolayısıyla raporun yeniden değerlendirilmesi için Mimarlar Odası Bursa Şubesinin itiraz etme hakkı yok. Odanın kendisinin incelemesi için evrakın verilmesi aşamasında ise bir itiraz davasının söz konusu olduğu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla rapor Mimarlar Odasına verilemiyor. Riskli yapı raporuna yönelik bir şerh yok.

Toplantıda konuşulan ilginç bir ayrıntıyı şöyle ifade etti Şirin Rodoplu Şimşek; “Geçen yılın yapısını da soksanız teste isterseniz çürük raporu verebiliyorsunuz. Bizde yönetmelikler bunlara çok müsaade ediyor. Çapraz bağları güçsüz dendi Carrefour için!”

Not olarak şöyle bir ayrıntı bırakalım ve yazıyı şimdilik kapatalım…

Carrefour elbette etrafındaki binaları emsal göstererek emsal artışına gitmek isteyecektir. Gördüğümüz kadarıyla proje de zaten bunu gerektiriyor. Hal böyle olunca yaşanacak yoğunluk da dikkate alınarak Mimarlar Odası Bursa Şubesi şimdiden projeyi yakın markajına almış, dava açmaya hazır bekliyor.

MÜSİAD Bursa, rotasını Suriye’ye çevirdi…

MÜSİAD Bursa, rotasını Suriye’ye çevirdi…

Salı sabahı Alpaslan Şenocak’ın başkanı olduğu MÜSİAD Bursa Şubesi’nin basın toplantısı vardı. Öncesinde şu bilgiyi verelim:

MÜSİAD Bursa’nın 15 Ocak 2025 tarihinde Merinos AKKM’de genel kurulu var.

Bu toplantı bir anlamda Şenocak’ın 2 yılının özeti, akabinde sektör birim başkanlarının çalışmalarını paylaştığı toplantıydı desek daha doğru olacak.

Bu anlamda bakınca yönetim kurulu üyelerini de tanımış olduk.

Ben geçmişte MÜSİAD üyeleri için şu ifadeyi kullanmıştım.

Varoşlardan varoluş mücadelesinde onurlu bir ticari yürüyüşle bir yere gelenlerin bulunduğu bir kuruluş.

MÜSİAD’ı kuranlar için gerçekten de hayatın zorluklarını yaşamış iş insanları ifadesini kullanabiliriz.

İkinci kuşak ise babasından aldığı mirası yükseltmeye çalışan kesim diyebiliriz.

Gelelim tekrar toplantıya…

Başkan Şenocak bir çok soruya yanıt verdi.

Onlardan ziyade ben kendi sorduklarımı kaleme alacağım.

Benim sorduğum, Bursa’da çalışan Suriyelilerin iş hayatını nasıl etkilediği ve Bursa MÜSİAD’ın yeniden yapılanma sürecinde olan Suriye’de aktif olup olmayacağı idi.

Konuyla ilgili olarak Şenocak’ın konuşmalarından çıkardığım sonuç: Kısa vadede birkaç sektör geriye dönüşten etkilenecek, fakat bu süreç meslek liselerinin ikamesi ile aşılacak gibi gözüküyor.

Bu da istihdam artışı demek…

Öte yandan yeniden yapılanma sürecinde olan Suriye’de, Bursa MÜSİAD üyeleri geçen hafta içinde bir gezi düzenlemiş. Bunu da Şenocak’ın açıklamalarından öğrendik.

Muhtemel iş birlikleri olacak.

Umarım kazanan Bursa ekonomisi olur…

***

Orhaneli ’de SGK borçları takasla mı ödenecek?

Öncelikle yerel yönetimlerin en önemli sorunları arasında yer alan konuların başında SGK’ya olan borçlar geliyor. Bu minvalde belediyeler büyük handikap içerisinde.

Özellikle son yerel seçimlerde AK Parti’den diğer partilere geçen belediyeler bu konuda büyük serzeniş içerisindeler.

Bunu normal olarak algılamak mümkün.

Fakat AK Partili belediyelerin kendi arasında yaşanan aday değişiminden kaynaklanan problemler ise tamamen duygusal…

İşte Bursa özelinde Ali Aykurt’un belediye başkanlığı döneminde Orhaneli ‘de işler sürdürülebilir durumdaydı…

Aykurt, partisi tarafından aday gösterilmedi.

Yerine Ali Osman Tayir isminde karar kılındı.

Duyumlarımıza göre Orhaneli’de yaklaşık 200 milyon TL bütçede 12 milyon TL SGK borcu vardı.

Makul ve sürdürülebilir bir rakam…

Fakat ne hikmetse, Başkan Tayir de ilk önce işe eleman çıkartarak başladı.

Sonrasında ise SGK’ya olan borçlardan dolayı sıkıntı dert yanmaya başladı.

O derde çözüm üretme adına iddialara göre Tayir, satış veya takas için harekete geçmiş.

Ama öncesinde, hatırlatmakta fayda var: Bütünşehir yasasının ardından ilçe belediyelerine devrolan mahalleye dönen, köy tüzel kişiliklerine ait olan gayrimenkuller ilçe belediyesine devroldu.

Genelde bu tür gayrimenkuller köylülerin ortak kullandığı alanlar.

İşte bu noktada Orhaneli Belediyesi SGK’ya karşı olan borçlar için bu arazileri önerdiği iddia olunuyor.

Bir anlamda takas…

Eğer doğruysa bu takas gerçekleşirse köylüler bir anlamda ortak kullandıkları alanları bir daha kullanamayacaklar.

İlle de satılacaksa kendi köylülerine satılmalı diye düşünüyorum.

Ben böyle düşünüyorum.

Bakalım yerel yöneticiler nasıl düşünüyor?

Onu da hep beraber yakında göreceğiz.

Çalı Yolu üvey evlat mı?

Çalı Yolu üvey evlat mı?

Bize balkondan bakınca görüyoruz diyeceğim kadar yakın bir konumda Karayolları 14. Bölge Müdürlüğü’nün etaplar halinde genişletmeye ve konforlu hale getirmeye başladığı Çalı-Kayapa-Hasanağa yolu.

Yolun benim gördüğüm kısmı da gayet güzel, güncel yoğunluğa yanıt verecek genişliğe ve aydınlatma konforuna sahip.

Sürekli kullandığım bir rota olduğundan yerel seçim öncesinde bu yol üzerinden yürütülen algı çalışmalarını, yolu sanki Bursa Büyükşehir Belediyesi genişletiyormuş gibi gösterilme gayretini, buna karşılık olarak Karayolları 14. Bölge Müdürlüğü’nün kocaman yazılarla yolu kendisinin yaptığına yönelik vurgusunu da bugün gibi hatırlıyorum.

Eski Mustafakemalpaşa yolu olarak da bilinen bu yolun bitirilen kısımları ile bir bulvar havasına bürünmeye başladığını da belirtmekte fayda var.

Yolun peyzaj ve aydınlatma işleri ise imzalanan protokol gereği Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından üstlenilmişti Alinur Aktaş döneminde.

Yolun bir bölümü yapıldı, bu süreçte yerel seçimler de gerçekleşti. Bursa’da belediye el değiştirdi ve seçim sonrası bu etabın hem aydınlatması hem de Alaaddinbey bağlantısındaki kavşak düzenlemesi olduğu gibi kaldı.

Üçevler bölgesine kadar gelen aydınlatma, Üçevler dönüşünden itibaren tamamen kesiliyor, koskoca yol adeta bir köy yoluna dönüyor. Gelin görün ki, trafik yoğunluğu bir köy yolundaki kadar az değil, trafik hızı da bir köy yolundaki kadar yavaş değil.

Ciddi kaza riskleri söz konusu.

Geçtiğimiz günlerde bir kazaya da ben şahitlik ettim. Yolun aydınlatması ile ilgili eksiklikten doğan, yanına hızın da eklenmesiyle yağışlı havada su birikintileri ve çamurlu alanların fark edilmemesi nedeniyle iki motor sürücüsünün araç kontrolünü kaybetmesi ile noktalanan bir kazadan bahsediyorum.

Karanlık bir yolun çamur içindeki bir köşesinde iki motor sürücüsünün yerde çamurlara bulanmış, adeta görünmez olmuş iki siluet olarak yattığını ve hemen yanlarından hızlı bir trafiğin aktığını düşünün.

Bir arabanın kazazede sürücülerden birinin üzerinden geçivermesi an meselesiydi.

Öyle riskli bir durum.

Projede bir sorun olduğunu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in düzenlediği ilk basın buluşmalarından birinde konuşmuştuk.

Bozbey, seçim öncesi yapılan imalatlarda teknik eksiklikler tespit ettiklerini ve buraya harcanan rakamı yüklenici firmaya ödemeyeceklerini bildirmişti. UEDAŞ’ın da söz konusu bulvarın aydınlatma sistemine enerji vermeyeceğini kendilerine açıkladığını vurgulamıştı.

Anlaşılan o ki, yüklenici firmayla ilgili bir sorunla karşı karşıyayız. Yapılan iş güvenli olmadığı için UEDAŞ elektrik veremiyor, doğal olarak koskoca yolun büyük bir bölümü sapa bir köy yoluna dönüyor.

İyi hoş da aradan geçmiş dokuz koca ay!

Çalı yolu Bursa’nın üvey evladı gibi kalmış ortada!

Bu işin bir hal yoluna koyulması, canlar yanmadan, ciddi ölümlü kazalar meydana gelmeden sorunun çözülmesi lazım.

Bu noktada Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e tarafları bir araya getirerek bir çözüm masası oluşturmasını önerebilirim. Aksi halde yaşanacak bir felaketi açıklamak çok daha zor olacaktır!

Bir diğer taraftan, yolun yapımı konusunda taşın altına elini koyan, zamanın Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ile birlikte açıklamalar yaparak şehrin kronik sorunlarından birinin daha çözüme kavuştuğunu belirten, geçmiş dönem Bursa Milletvekili Mustafa Esgin’in AK Parti içindeki gücü malum.

Dolayısıyla şehrimizin halen böyle bir sorunu mevcutken, sorunu tespit edip, çözüm önerileri geliştirip, konuyla ilgili eleştiri getirilmesi gerekenler varsa eleştiri yaparak meselenin hallolması yoluna gidilmesi yapıcı muhalefet yapmak adına en doğrusu olacaktır.

İktidarıyla muhalefetiyle bu şehir ve içinde yaşayan insanlardan siz sorumlusunuz. Şehrin içinde, işlek, hızlı ve akıcı kullanılan bir yolun aydınlatılmaması gibi garip bir sorunu demokratik yönetim gereği kafa kafaya vererek çözebilmeniz lazım!

Dağ yöresi ne olacak?

Dağ yöresi ne olacak?

Seneler sonra gündeme gelen konu yine kamuoyunun dikkatini çekti. Keles‘in Kozağacı bölgesindeki kömürlerin çıkartılması konusu….

Seneler önce burası için ‘Yerin üstü yerin altından daha değerli’ demiştik.

Hala aynı düşüncedeyiz.

Konu ile ilgili olarak yöre tekrar harekete geçti…

Bakalım sonuç ne olacak?

Bekleyip, nasipse göreceğiz…

Ama gerek yerel gerekse genel seçimlerde propaganda zamanı dört dağ ilçesi siyasilerin ağzında yağmur gibi yağdırdıkları vaatlerin başında yer alır.

Biz iktidara geldiğimizde diye başlar sözcükler, ardından pek bir şey gelmez.

Gelse de bir depo yapılır.

Sanki çok bir şey yapılmış diye anons yapılır.

Bu senelerdir böyle…

Bugün dört dağ ilçesi diye nitelendirdiğimiz bölgelerin ilçeler bazındaki kalkınmışlıklarına bakarsak hepsinin ülke sıralamasına göre çok çok gerilerde olduğunu görürüz.

Doğudaki birçok ilçe Orhaneli’den. Keles’ten, Büyükorhan’dan, Harmancık’tan gelişmişlik noktasında çok daha ileride…

Bölgenin nüfusu her geçen gün eksi yazıyor.

İlçeler boşaldı.

Köylerde gençler kalmadı.

Yaşam savaşı her geçen gün zorlaşıyor.

İşte bu durumlar oradan göç eden bireylerin evlatları olarak bizleri de üzüyor.

Bölgenin tabii dokusu bozulmadan ne yapılabilir?

İşte burada bölge halkına, akademik odalara, siyasetçilere büyük görevler düşüyor.

Çok şeyler yapılabilir…

Mesela;

Öncelikle geçmişte Bursa’nın tahılcılık ve hayvancılıkta büyük deposu olan bölgede tekrar tarım ve hayvancılık teşvik edilebilir.

Küçükbaş, büyükbaş, tavuk çiftlikleri teşvik edilebilir.

Organik tarım sahaları oluşturulabilir.

Yine bölgede süt ve süt ürünleri, et entegre tesislerinin doğaya zarar vermeden yeterli teşviklerle kurulmasına devlet tarafından desteklenmesi sağlanabilir.

Turizm bölgesi ilan edilerek en azından destinasyonlar aracılığı ile bölgeye günübirlik turlar düzenlenebilir.

Rafting için müsait alanlar var.

Orhaneli dışında değerlendirilemedi.

Çadır turizmi yapılabilir.

Yine bölgeye askeri birlik getirilerek maddi anlamda kalkınmasına yardımcı olunabilir.

Tabiî ki bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Geçmişte siyasilerin oy deposu olarak gördüğü bölge bu hızla giderse birkaç seçime kadar bırakın oy verecek insanı köylere bekçi bile bulmak zor olacak.

Artık bu noktada merkezi iktidar da yerel iktidar da bir çözüm üretmek durumunda.

O siyasi iradeyi göstermek zorunda.

Ne zaman mı?

Artık zamanı falan kalmadı bu işin.

Bu yazının mürekkebi kurumadan tabiî ki en kısa zamanda.

Yoksa yarın geç olacak…

Bölgede ne insan kalacak…

Ne de tarım ve hayvancılık.

Dağ yöresi hayalet şehir olmadan bu çözümler üretilmeli…

***

Yerel mecliste doktor neden yok?

Geçmişte gerçekleşen mahalli seçimler sonucunda Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi oldukça enteresan bir tabloya sahip olurdu.

Misal o zamanlar yerel mecliste üç tane tıp doktoru vardı.

Doktor Kartal Saldırış AK Parti’den, Bülent Aslanhan ve Ceyhun İrgil de CHP’den belediye meclisi üyesi seçilerek görev yapmaya başlamışlardı.

Ardından Kartal Saldırış siyaseti bıraktı memuriyete döndü, şimdilerde Orhangazi’de hastalara şifa dağıtıyor.

Ceyhun İrgil TBMM’de bir dönem vekillik yaptı şimdi Bursa ve Fethiye arasında mekik dokuyor.

Bülent Aslanhan ise sessiz.

İster istemez bu yazıyı kaleme alırken acaba doktorlar neden yerel siyasetten soğudu diye sormadan edemedim…

Umarım yeni dönemde doktorlar TBMM dışında yerel meclislerde de görev alır…

 

Kimi cam siliyor, kimi özel okul parası yetiştiriyor…

Kimi cam siliyor, kimi özel okul parası yetiştiriyor…

Bir ülkenin kodlarını değiştirmekse hedefiniz bu işe eğitimden başlarsınız. Yaklaşık 12 yıl kadar sürecek olan bu çalışma sonucunda toplumda var olandan çok farklı kodlar üzerinden eğitim alan çocukların artık kendi kodlarına benzer insanlar yetiştirmeleri daha kolaydır.

12 yılın sonunda kazanan siz olursunuz, eğer yeni bir toplum yapısı yaratmak isterseniz bu iş için de yine en az 12 yıllık eğitim sürecini göze almanız gerekir, tabi öncesinde yapılması gereken hazırlıkları da düşünürsek süreyi helalinden 15 yıla uzatabiliriz.

Bizim için sürenin 22 yıl gibi hatırı sayılır geçmişini ele almak suretiyle vardığımız yerin ne olduğunu ara ara anlatmaya çalışıyorum. Çocuklarımın halen bu eğitim sisteminin içinde savrulduğu düşünüldüğünde mevcut konuları çokça konuşacağız gibi görünüyor.

Geçtiğimiz günlerde Osmangazi Belediyesinin özellikle sınav sürecine hazırlanan öğrencilerin yararlanabileceği dijital eğitim destek projesinden bahsetmiştim size. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin önüne geçmek için atılan bu minicik adımın dahi çocukların gözünde nasıl bir ışıltı yarattığını anlatmaya çalışmıştım.

Gelin şimdi de devletin eğitim politikası üzerinden yürüttüğü ÇEDES projesine bir göz atalım…

Eğitimde fırsat eşitsizliği ne kadar desteklenebilirse bu ve benzeri projeler sayesinde o kadar destekleniyor diyerek en son söylenecek sözü en başta söyleyerek başlayalım incelememize.

Efendim malumu aliniz milletvekillerimizin, bakanlarımızın, devletimizin büyük erkanlarının ve iş dünyasının kayda değer isimlerinin tekmilinin birden çocukları artık Türkiye’de eğitim almıyor, fakat nedense bu isimlerin tamamı Türkiye’deki eğitim sistemini yürekten destekliyor.

En çok da ÇEDES projesini…

Proje kapsamında neler yapıldığını merak edenler için birkaç ana başlık sunacağım; ‘Soran olursa camideyiz’ başlığı altında ilkokul düzeyindeki çocuklar okuldan çıkarılıp camiye götürülüyor misalen, ‘Temiz okul, temiz sınıf’ başlığı altında ellerinde bezlerle sınıflarının camlarını kapılarını siliyor öğrenciler (temizlik için personel istihdamı yapamayan Bakanlığın bulduğu şahane bir kılıf) Öğrenciler projenin adında olduğu gibi Çevrelerine Duyarlı olup, Değerlerine Sahip Çıkmıyor, bir tür dini eğitimden geçiriliyor.

Camilerde toplantılar düzenleniyor, namaz öncesi camiler okulda eğitim alması gereken çocuklara temizletiliyor. İşin dini eğitim kısmına karşı değilim. Yeter ki, adını doğru koyun, dini eğitim almak isteyen çocukları, çocuklarına dini eğitim vermek isteyen aileleri bu konuda eğitim verecek okullara yani İmamhatip Ortaokul ve liselerine yönlendirin ve eğitimin diğer kısmında kalmak isteyenlere de dünya standartlarında eğitim verin.

Millet yapay zekanın ilerideki gelişiminin mesleklere ve yeni dünya düzenine nasıl yansıyacağını tartışırken, mümkünse bizim çocuklarımız camilerin, sınıfların camlarını temizlemek yerine bir bilgisayarın kapağını kaldırsınlar ve bu konuda yetkin öğretmenlerinden dersler alıp dünya standartlarını yakalasınlar.

Çok mu şey istiyoruz?

“Emekçiler yoksullukla mücadele ederken çocuklar, ÇEDES adı altında yemekli, namazlı, temizlikli etkinlikler için cami, genç ofis, gençlik merkezi gibi mekanlara taşınıyor. Vakıf adı altında tarikat ve cemaatlerle yapılan protokoller hızla artıyor. Ülke gündemi, asgari ücret, enflasyon ve Ocak ayı zam oranları iken, laiklik karşıtı uygulamalar yoksulluğu sömürerek okulları ve çocukları hedef alıyor.

Okullarda büyüyen açlık riskine karşı MEB, bir öğün yemek taleplerine kulak tıkarken, Müftülükler eliyle beslenmeli etkinlikler yapıyor. Yoksulluk toplumsal bir gerçek iken devletin bunu ortadan kaldırmak için yapması gerekenler Diyanet eliyle yaptırılıyor.

Ülke siyaseti kapalı kapılar ardında pazarlıklara, halk açlığa-yoksulluğa, öğrenciler imamlara emanet!” diyen Eğitim-İş Genel Özlük-Hukuk ve TİS Sekreteri Yeliz Toy’a bu konuda bir kulak vermenizi şiddetle tavsiye ederim.

Haaa…

Bu cenderenin içinden çocuğumu kurtarmak için özel eğitim kurumlarına yönlenirim diyenler için de bedellerin gün geçtikçe daha ağırlaştığının altını çizmek gerekiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’ndeki formüle göre özel okullar gelecek yıl en fazla yüzde 54,8 oranında zam yapabilecek. Kıyafet ve etüt gibi hizmetlerin zam oranı ise en fazla yüzde 49,8 olacak.

Demek ki, özel okullar aradaki açığı servislere yapılacak zamlarla kapatacak!

Hiçbirimiz saf olmadığımıza, aradaki farkın bir biçimde kapatılacağına emin olduğumuza göre benim bulduğum en akla yatkın formül bu.

Eğitim söz konusu olduğunda, hepimiz aynı gemideyiz kimimiz kaptan köşkünde kimimiz ambar bölümünde. Gemi su almaya başladığında ilk önce ambardakiler ölür, onlar ölene kadar biri bizi mutlaka kurtarır diye düşünüyorsanız kaptan köşkünün keyfini çıkarın şimdilik, bir de Titanik nasıl batmıştı hatırlayın isterim…

****

AK Parti için muhalefet önerileri

Uzun süredir Bursa’da düzgün, yapıcı, itici güç oluşturacak bir muhalefet anlayışının eksikliğinden dem vuruyorduk. Kongre sürecini tamamlayan AK Parti’den muhalefet etme konusunda ilk hamle geldi. AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan sosyal medyasından;

“Değerli hemşerilerim; ‘güldüreceğiz, gülümseyin, her şey çok güzel olacak’ diye yola çıkan CHP’li belediyelerin neler yaptığını hep birlikte izliyoruz!

-Otoparkları ücretsiz yapacağız demişlerdi, şimdi rekor zamla ‘U’ dönüşü yaptılar!

-İşçinin, emekçinin ekmeği ile oynamayız dediler, 1700 kişiyi (Belediye şirketleri dahil) işinden gücünden ettiler.

-Sosyal yardım dediler kim faydalanmış bilen yok!

-Ulaşım desen fecaat, yolları, alt yapıyı görüyoruz çukur, çamur!

-Büyükşehir Belediyesi’nde skandallar bitmiyor. İç kavgalar, iş bilmeyen kıyak atamalar! derken… Bursa’mız hak etmediği bir anlayışla yönetilmeye çalışılıyor!

CHP’li ilçe belediyelerinin beceriksizliklerini de çok yakından biliyoruz. Onları da yazacağız.” şeklinde bir mesaj paylaştı.

Otoparklar konusuna katılmamak elde değil gün gibi ortada mesele. Sebepleri ile açıklandı durum, fakat itiraz etmek elbet muhalefetin hakkıdır.

Bunun dışında küçük birkaç önerim olacak; muhalefetin en güzeli basının karşısında, ekranlar önünde, açıklamalarla yapılır. Çok şükür AK Parti’nin böyle organizasyonlar için gücü kuvveti yerinde. O halde sesinizi daha etkin duyurmak adına daha vurucu basın toplantıları ile ilerlemeniz yerinde olacaktır. İddiaların güçlenmesi açısından belgeler ile desteklenmesi kıymetlidir. Elinizdeki belgelerin kamuoyu ile paylaşımı söylediklerinize güç katar. İddialarınızın ardından yapılması gerekenlere yönelik önerileriniz olursa yapıcı bir muhalefet gütmüş olursunuz, dolayısıyla durum Bursa’nın da hayrına seyreder. Sonrasında ‘Biz bunu önermiştik, yapmadılar’ deme fırsatını yakalamış olmak da yanınıza kar kalır.

Bozbey’in aylık değerlendirme toplantılarının benzerlerini Bursa’nın ana muhalefeti olarak AK Parti’nin de düzenlemesi keyifli bir seyir yaratır herkese…

Orhangazi’de Başkan Bekir Aydın’dan zeytin üreticisine destek

Orhangazi’de Başkan Bekir Aydın’dan zeytin üreticisine destek

Bursa açısından değerlendirdiğimizde özellikle Orhangazi, İznik, Gemlik ve Mudanya’da yaşayan çiftçiler için zeytin önemli bir gelir kaynağı.

Daha doğrusu geçim kaynağı ifadesini demek doğru olacak.

Aileler buradan elde ettikleri gelirle geçinmeye gayret ediyor.

Özellikle 2023-2024 hasat dönemini değerlendirecek olursak bir hastalıktan dolayı hasat yok denecek kadar azdı.

Bu sene hasatın maşallahı vardı…

Ağaçların dallarındaki zeytin toprağa değecek.

Ama bu bereket bir türlü çiftçinin kesesine, cebine yansımadı.

Bizler de daha önce bu köşeden bu konuyla ilgili olarak geçimini zeytine bağlayan zeytin üreticisi çiftçilerin yaşadığı sıkıntılarını bu köşeden aktarmıştık.

Bu sene hem rekoltenin yüksek olması, hem de buna paralel olarak fiyatların düşük kalması zeytin üreticisi çiftçiyi mağdur etti.

Bu seneki fiyatlar maliyetleri karşılamadığı gibi  bir de buna üstelik tüccarın da alış noktasında isteksiz olması da tabiri caiz ise bu işin tuzun biberi oldu diyebiliriz.

Bu noktada bu mağduriyetin farkında olan Orhangazi Belediye Başkanlığı’nın 2024 yılında kurduğu ve faaliyete soktuğu şirket  Orhangazi Tarım AŞ vasıtasıyla ilçede zeytin alımına başladı.

Bu gerçekten Orhangazi ölçeğinde önemli bir çalışma.

Konuyla ilgili olarak Orhangazi Belediye Başkanlığı sosyal medyasından “Orhangazi Belediyesi Tarım A.Ş.Bu yıl kurulmasına rağmen hasat döneminde elde ettiği geliri zeytin üreticileriyle paylaşarak dikkat çekiyor. Şirketin kuruluş amacı yalnızca ticaret yapmak değil, aynı zamanda çiftçilerin yanında yer almak. Bu doğrultuda, Tarım A.Ş. vatandaşlardan da zeytin alımına başladı.” diyerek duyurmuş…

Başkan Başkanı Bekir Aydın da ardından “Tarım A.Ş.’nin bu başarısı Orhangazi’nin tarımsal potansiyelini daha da yukarılara taşıyacak.” sözleri ile çıtayı gelecek günler zarfında daha da yukarıya taşıyacaklarının müjdesini vermiş.

Bizler de Aydın’ın bu desteğini önemsiyor ve tebrik ediyoruz.

Emeklinin halini arz ederim

Emeklinin halini arz ederim

İşçilerin akıbetinin belli olmasıyla birlikte aslında emekli ve memurun aylıklarına yapılacak olan enflasyon düzenlemesinden de bir hayır gelmeyeceği ortadaydı. Arada şunu vurgulamak önemli, bu gerçek bir düzenleme, zira açıklanan resmi enflasyon oranında bir artış uygulanıyor maaşlara ki, alım gücü enflasyonla dengelensin. Gelin görün ki, açıklanan enflasyon rakamı gerçeklerle pek örtüşmeyince yapılan düzenleme de gerçeklerin çok gerisinde kalarak büyük hayal kırıklığı yaratıyor.

TÜİK tam bir görev aşığı kurum olarak üzerine düşeni yaptı yine ve milyonlarca emekli, memur ve memur emeklisinin alacağı zam oranının netleştiği Aralık ayında TÜFE’de yılın en düşük aylık artışının gerçekleştiğini açıkladı. Son 19 ayın en düşük artış oranı olan aylık yüzde 1,03 ile TÜFE’deki yıllık artış yüzde 44,38 oldu.

Buna göre, memur maaşlarını ve emekli aylıklarını belirleyecek olan altı aylık tüketici enflasyonu yüzde 15,75 oldu.

Zamla birlikte en düşük memur maaşı 39 bin 177 TL’den 43 bin 698 TL’ye, en düşük memur emeklisi aylığı 17 bin 587 TL’den 19 bin 616 TL’ye çıkıyor.

12 bin 500 liranın altında aylığı olanların kök maaşları yüzde 15,74 oranında artış yaşayacak. Ancak artış ile 12 bin 500 liranın altında kalmaya devam eden kök aylıklar nedeniyle emeklilerin büyük bölümü söz konusu zam ile maaşlarında bir artış yaşamayacak. En azından şimdilik en düşük emekli maaşına artış yapılacağına ilişkin bir gelişme yok.

Zamdan önce yaklaşık 3,7 milyon emeklinin aylığının 12 bin 500 liranın altında olduğu biliniyordu. Bu durum zamla birlikte bir miktar değişse de yaklaşık 3 milyon emeklinin maaşı hiç zam görmeyecek diyebiliriz.

AK Parti hükümetini yıllardır ayakta tutan emeklilerin gönlünde halen en düşük emekli maaşının 15 bin lira yapılacağına ilişkin bir umut ışığı yanıyor, bunu biliyorum. Ancak bahsedilen 2 bin 500 liralık iyileştirmenin gerçekleşmesi halinde dahi bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum.

Yaşamları giderek zorlaşan emeklilerin bugün sokaklara çıkarak haklarını aramak için eylem yaptıklarını da belirtmekte yarar var.

Tüm Emekliler Sendikası’nın eylemiyle, iktidarın reva gördüğü sefalet zamlarına karşı ülke çapında çok sayıda kentte sokağa çıktı emekli.

‘Hak bu mudur? Adalet bu mudur? Hukuk bu mudur?’ soruları soruldu, sorumlular istifaya çağırıldı. 16 milyondan fazla emeklinin hiç söz hakkı olmadığına ve haklarını aramaya kalktıklarında sendikalarının kapatıldığına dikkat çekildi.

Talepler geçim terazisinden bakıldığında gayet makuldü aslında. En düşük emekli aylığının, en düşük memur maaşına eşitlenmesi, gerekli oransal artışların ve kazanılmış haklarla aylıkların düzenlenmesi istendi.

Gelin görün ki,

“Emeklilere en büyük kötülüğü bu iktidar yaptı. Bu kötülüğün hesabını gerek alanlarda, gerek sandık önümüze geldiğinde soracağız” diyen emekliye hiç güvenim yok benim.

Kimse kızıp alınmasın bu sözüme…

‘Ya insanca yaşayacağız, ya meydanları ısıtacağız’ diyerek eski adı Fomara Meydanı, yeni adı 15 Temmuz Demokrasi Meydanı olan alanda toplanan ve güçleri yettiğince slogan atarak ‘biz de buradayız ve bir hak arama mücadelesinin içindeyiz’ diyen emeklilerin hiçbiri vakti zamanında bu ülkenin ekonomik durumundan şikayetçi olan gençlere ‘çıkar bakayım telefonunu’ diyen türden insanlara benzemiyordu.

Ülkenin gençlerine ‘çıkar bakayım telefonunu’ diyerek ekonomiden şikayet edenleri şımarıklıkla suçlayan emekli grubu halen evinde. En iyi ihtimalle, asgari ücret zammı açıklandıktan sonra ‘Sayın Cumhurbaşkanım zammı az buldum. Kalbim kırıldı ama yine size oy veririm’ diyerek sosyal medyadan halini arz eden işçi gibi düşünüyor her biri.

Bir de tabi valilikten, belediyelerden, sosyal yardımlaşma kurumlarından, muhtarlardan, oradan, buradan… Neler alabileceğine, kimden ne kadar fasulye, bulgur, makarna geleceğine bakıyor. ‘Kömür mesela diyor, bu yıl ne kadar verirler?’

Anlayacağınız bu ülkenin işçisi gibi emeklisi de hakkını arayıp cefayı çeken ile hakkını aramayıp sineye çeken olarak ikiye ayrılıyor ve bu ikiye ayrılma kısmının ne kadarı sandığa yansır işin o tarafı tam olarak bilinmiyor. Çünkü bizim ülkenin en trajik olaylarda dahi hafızası 3 ay olduğundan 3 ay kriteri baz alındığından, 3 ay sonra sandık önümüze gelmeyeceğinden… İşin bu kısmını konuşmanın hiçbir anlamı da kalmıyor.

O zaman yeniden başa dönüyoruz ve 16 milyon emeklinin neden hakkını arayamadığını bir kez daha düşünüyoruz.

Zamlar az mı?

Az!

Oran düşük mü?

Düşük!

Geçim zor mu?

Zor!

Elimizde ne var?

Sıfır!

Anahtar Parti’de Bursa İl Yönetimi belli oldu…

Anahtar Parti’de Bursa İl Yönetimi belli oldu…

Siyasette en fazla merak edilen konuların başında Yavuz Ağıralioğlu‘nun Genel Başkanlığını yaptığı Anahtar Parti’nin neler yapacağı…

Halkta karşılık bulabilecek mi?

Halka kendini doğru anlatabilecek mi?

Teşkilatlanmaları nasıl olacak?

Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Bursa özelinde ise Fikret Aslan’ın İl Başkanlığı yaptı parti önce il başkanlığı binası için Yalova Yolu’nda hatırı sayılır kira ile bir yer tuttu.

Kulağımıza gelen bilgilere göre aylık kira 200 bin TL civarı…

Öte yandan il yönetimini oluşturmak için çalışmalarına devam eden Başkan Fikret Aslan, perşembe akşamı müstakbel il yöneticileri ile akşam yemeğinde bir araya geldiler.

Ama öncesinde Bursa’nın ilçelerinde yetki verilen ilçeleri hatırlatalım.

Yıldırım’da Tayfun Yıldırım, Kestel’de Serhan Aşar, İnegöl’de Alper Ildırel, Mustafakemalpaşa’da Mehmet Akar, Nilüfer’de Hasan Basri Mert İltekin, Kestel’de Serhan Aşar ilçe başkanlıklarına atandı.

Yönetim kurullarını oluşturması için yetki verildi.

Bunun yanı sıra il yönetiminin de büyük ölçüde şekillendiğini 10 Ocak 2025 Çarşamba günü bir otelde gerçekleşecek basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaşılacağını ifade edelim.

İl yönetiminde yer alan müstakbel il yöneticilerinden bazıları Selçuk Demirel, Murat Arslan, Yavuz Arıcıoğlu, Mehmet Yılmaz, Ernail Akbulut, Hüseyin Emre Yörük, Selçuk Demirel, Abdullah Melih Vardar, Orhan Şahin, Murat Çayır, Fatma Yemenici, Harun Alpaslan Yıldız, Kenan Doğan, Recep Erkan, Sinan Yüksel, Ahmet Mücahit Savaş,  Murat Çalışkan, Murat Yiğit, Murat Uğur Aksoy, Elif Yılmaz, Hatice Aktürk, Melek Şener, M. Ali Demir, Murat Yiğit, Ömer Girgin, Songül Murat, Yusuf Çetin, Uğur Aksoy, Gülsevin Özkan, Yavuzhan Trak, Yücel Öz, Erkan Çakır, Fatih Yılmaz, Leyla Ünsal Babacan, Ahmet Kalkan…

Genel olarak değerlendirecek olursak il yönetiminde bazı isimler ilk defa siyasete girerken bazı isimler de daha önce farklı siyasi partilerde görev alan isimler.

Öte yandan;

Bu isimlerin yanı sıra bazı isimlere teklifte bulunulduğu fakat onların şimdilik bu tekliflere sıcak bakmadığını ifade edelim.

Onlar şimdilik perde arkasında…

Bunun yanı sıra Osmangazi İlçe Başkanı için arayışların devam ettiği de kulağımıza gelen bilgiler arasında.

 

Devletin zam oranı asgari ücreti geçti

Devletin zam oranı asgari ücreti geçti

Sağ ayakla girelim ki, bereketi kaçmasın dediğimiz 2025 yılı da diğer tüm yıllar gibi getirdiklerinden önce götürecekleri ile arzı endam etmeye başladı.

Raydan çıkma nedeni hepimizce malum olan ekonominin yeniden rayına oturması için planlardan taviz vermeyeceğini gururla açıklayan devletimin sayın erkanı, iş dünyası ile helalleşerek yüzde 30 zammı uygun görmüştü asgari ücretliye. Bu kez ‘Aman iyi ki işi çok uzatmadan hallettik…’ deyip mikrofonların açık olduğunu unutarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile kıkırdaşmak yerine masadan kalkmayı tercih etti TÜRK-İŞ. Onların daha içine sinmeyen bir asgari ücreti allayıp pullayıp bize sundular, sunuyu kimsenin kabul etmemesi ise kimsenin umurunda olmadı. Çünkü ülkemizde üretimden gelen gücümüzü kullanma müessesesi gelişmemişti ve çalışmıyordu…

Bu oran hatırınızdan çıkmamıştır diye düşünüyorum,  çünkü yüzde 30’luk oran açıklandıktan hemen sonra büyük bir hızla bazı rakamlar açıklanmaya başlandı. Biraz balık hafızalı olabiliriz, toplumumuzun hafızası en trajik olaylar için dahi toplamda 3 ay dolayısıyla seçimlerden 3 ay öncesine kadar kim kime ne yapabilirse şeklinde çalışıyor tüm mekanizmalar.

Neyse ki, daha üç hafta bile olmadı asgari ücret oranının açıklanmasının üzerinden geçen zaman.

Sabit gelirliye verilirken üstüne basa basa ‘ZAM’ deniliyor da nedense özel sektör ya da kamu hizmetlerine uygulandığında ‘yeniden değerleme, fiyat düzenlemesi, yeni ölçeklendirme, enflasyon güncellemesi…’ gibi tatlış isimlerle anılıyor adı baya baya ‘ZAM’ olan kavram…

Bize zam alıyorsunuz diyerek kendimizi iyi hissettirmenin kendilerinin düzenleme yaptıklarını belirterek aslında ne kadar küçük bir miktarla yetindiklerini anlatmanın sosyolojik altyapısında yatan küçültücü etkiyi kullanıyorlar.

Kullanıyor da bize verdikleri oran yüzde 30 düzeyinde kalırken devletin kendi hizmetlerine ve vergi sistemine uyguladığı fiyat düzenlemesi bizim zammı baya baya tepeleyerek yüzde 40’ların üzerine çıkıyor.

Canım devletim yeniden değerleme oranını yüzde 43.93 ile açıyor yeni yılın ilk günü itibariyle. Bu da vergi ve harçlara, devletin tahsil ettiği kalemlerden alınacak ücretin en az yüzde 44 dolayında arttığı anlamına geliyor.

Şimdi bu iş biraz da imam cemaat hesabı ilerliyor haliyle, devletin bu zam kartını gören özel sektörün ve aslında bir soy ağacı çıkarsak pek çoğu birbiriyle kan bağı biçiminde bağlı market zincirlerinin daha geride duracağını kimse iddia edemez…

Enflasyon konusu canımızı en çok gıdaya yapılan zamlarla yakıyor, OECD üyesi ülkeler içinde, Türkiye’nin gıda enflasyonunda yüzde 45,3 ile ilk sırada yer aldığı açıklandı geçtiğimiz günlerde. Hemen arkamızdan yüzde 6.4’lük oranla İsrail’in geliyor oluşu, İsrail’in bir savaşın içinde oluşu gibi gerçeklikler göz önüne alındığında halimiz net olarak ortaya çıkıyor. Daha önceki yıllarda Rusya ile bir savaş içinde olan Ukrayna’dan daha yüksek gıda enflasyon rakamları ile de dikkat çekmiştik.

Kısacası bizdeki gıda enflasyonunun dünyadaki savaş durumu ile bir ilgisi yok, zira savaşta olan ülkelerin enflasyonları bizden daha düşük…

Büyük eleştirilerden biri de CHP’li belediyelerin hizmetlerine yaptıkları zamlara yönelik.

Bursa Büyükşehir Belediyesi de dahil olmak üzere şehrin önemli belediyelerinin CHP’ye geçtiğini düşündüğümüzde bu şikayetler bizim şehirde de hayli ses getiriyor.

İlk zamlar tahmin edileceği gibi ulaşım hizmetlerine oldu, çünkü akaryakıt fiyatlarına gelen ‘güncelleme’ ile birlikte bu alanlardaki maliyetler arttı. Maliyet artışını yansıtmak adına yüzde 37’lik BUDO zammının yanına yüzde 40’lık BBBUS zammı da eklendi. Şehir içi ulaşıma da yakın zamanda bir yeniden değerleme gelmesini bekliyorum şahsen.

Çünkü neden olmasın ki…

Asgari ücreti iş dünyası ile el ele vererek yüzde 30 olarak belirleyen ve bunu ‘İşçiyi enflasyona ezdirmedik’ diyerek meydan meydan gezip anlatan hükümetin kendi zam oranını yüzde 43.93 olarak belirlemesi halinde. ‘Bizim belediyelerimizde en düşük asgari ücret 30 bin lira olacak’ diye açıklama yapan CHP’li belediyelerin yapacakları zammın yüzde 30’un üzerinde olması beni şaşırtmadı, şaşırtmaz da…

AK Parti’nin yeni yönetimi muhalefeti öğrenebilecek mi?

AK Parti’nin yeni yönetimi muhalefeti öğrenebilecek mi?

Gerçek olan şu:

Geçen hafta içerisinde il kongresini gerçekleştiren AK Parti’de hafta başında yeni yönetim kurulu ilk toplantısını gerçekleştirdiği…

Geçmiş yönetim kurulundan 41 kişiden 13 ismin yeni yönetimde yer bulabildiği…

Bu açıdan bakınca asil ve yedek olarak toplam 75 isimden oluşan yönetim kurulundan sadece 13 isim kalmış.

Bir de bunlara geçen dönem yönetimde bulunan, adaylık için istifa eden Kemal Ermiş‘i de ilave edersek toplamda 14 isim oluyor.

Bir anlamda isteyerek ve istemeyerek ciddi bir yenilenme ve değişim olmuş.

Gelelim ilk toplantıya;

İlk toplantı daha çok tanışma toplantısı şeklinde gerçekleşti.

Yeni yönetim kurulu üyeleri birbirini tanıdı diyebiliriz.

Şimdi sırada oluşturulacak yürütme kurulu bulunuyor.

Yürütmede kimlerin olabileceğini daha önce bu köşede kaleme almıştık.

Ama asıl merak edilen ise yeni yönetimin yerelde muhalefet noktasında neler yapabileceği.

Bu noktada AK Parti henüz muhalefeti öğrenmiş değil.

Yeteri kadar muhalefet yapmıyor diyenlerin sayısı oldukça fazla.

Bakalım AK Parti’nin çiçeği burnunda yönetimi yeni yılda muhalefet yapabilecek mi?

Onu da zaman içerisinde görmüş olacağız.

***

BTSO seçimlerinde Burkay’ın karşısına aday çıkar mı?

Bursa’da sonuçları merak edilen seçimlerden biri de iş dünyasını yakinen takip ettiği BTSO seçimleri. İki dönemdir  bu görevi üstlenen İbrahim Burkay’ın en az bir dönem daha aday olmak istediği BTSO kulislerinde dillendiriliyor.

İlk döneminde İlhan Parseker karşısında pek zorlanmayan Burkay’a ikinci dönemde rakip çıkmadı. Bunun da tek yanıt var o da komite seçimlerinde çıkan sonuçların Burkay’ın istediği gibi olmasıydı.

Bu dönem yapılacak seçimlerde Burkay’a rakip çıkacağı kulislerde ifade olunuyor.

Kulislerde Bursa Ticaret Borsası Başkanı Özer Matlı isminden bahseden de var, BTSO Meclis Üyesi Önder Matlı‘dan da…

Bunu yanı sıra Uludağ OSB Başkanı Enes Çelik‘in ismini zikreden de…

Bunun dışında başka isimlerin de dolaştığı söyleniyor.

Gerçekten aday çıkar mı?

Çıkma ihtimali olur mu?

Onu bana göre komite seçimlerinden çıkacak sonuçtan sonra daha da netleşir…

Bekleyip, görelim

Yeni, gerçekten yeni bir yıl olsun

Yeni, gerçekten yeni bir yıl olsun

Yeni bir yıl, her zaman bir dönüm noktası, yeni bir başlangıçtır.

Bu an, geçmişin gölgelerinden sıyrılıp geleceğin ışığına yönelmek için bir fırsattır. Geride bıraktığımız yılın hatalarını, acılarını ve sevinçlerini hatta gözyaşlarını da yanımıza alarak yepyeni bir hikâye yazmaya hazırlanmalıyız. Ve bu hikâyenin kahramanları, sadece bizler olmalıyız.

Victor Hugo’nun ölümsüz karakteri Jean Valjean, Sefiller’de şöyle der: “Gelecek için en iyi hazırlık, bugünü iyi yaşamaktır.” Bu söz, yeni yıl için hepimize rehber olabilir. Çünkü bugün attığımız adımlar, yarının temellerini oluşturur.
Yeni yıl, aynı zamanda umutların ve iyi niyetlerin güçlendiği bir zamandır. Charles Dickens’ın Bir Noel Şarkısı kitabındaki Ebenezer Scrooge’un dönüşümünü hatırlayın. Bir insanın, başkalarına olan yaklaşımını değiştirdiğinde nasıl bir fark yaratabileceğini görmek, hepimize ilham verebilir. Dickens’ın bize öğrettiği gibi, cömertlik ve sevgi, en karanlık kalpleri bile aydınlatabilir.

Bu yeni yılda, kendimize ve çevremize karşı daha nazik olmayı, sevgiyi yüceltmeyi ve sabrı kucaklamayı dileyelim. Fyodor Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’de belirttiği gibi: “Hayatta önemli olan, ne kazandığınız değil, ne verdiğinizdir.” İşte bu yüzden, paylaşmayı ve dayanışmayı önceliklerimiz arasına alalım.

Belki de yeni yıl, J.R.R. Tolkien’ın, Yüzüklerin Efendisi serisindeki Samwise Gamgee’nin şu sözünü kendimize hatırlatmamız için bir fırsattır: Dünyada hâlâ iyilik var, Bay Frodo, ve bunun için mücadele etmeye değer. İşte yeni yıl, bu iyiliği büyütmek ve ona sıkı sıkıya tutunmak için bir davettir.

Yeni yıl, komşusuyla ekmeğini paylaşan Anadolu köylüsünden, şehirlerin kalabalığında birbirine omuz veren insanlara kadar… Mevlânâ’nın çağrısına kulak verelim: Dünle beraber gitti, cancağızım; ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Yeni yıl, yeni şeyler söylemenin, eski ayrılıkları geride bırakıp birlik içinde olmanın vaktidir.

Hepimiz için bu yıl, hayallerimizin gerçek olduğu, sevdiklerimizin yanımızda olduğu ve umutlarımızın iç solmadığı bir yıl olsun. Yeni yıl, herkesin kendi hikâyesinin kahramanı olacağı bir masal olsun.
Unutmayalım, en büyük değişimler küçük bir adımla başlar. Ve yeni yıl, bu adımı atmak için mükemmel bir zamandır.

Mutlu ve huzurlu bir yeni yıl dileğiyle!

CHP Osmangazi’de kongreye gidilecek mi?

CHP Osmangazi’de kongreye gidilecek mi?

Yeni yıla paralel olarak siyasilerden yeni kulisler de gelmeye devam ediyor. Özellikle bu minvalde en hareketli parti ise CHP

Konuyla ilgili olarak;

Bu minvalde geçen yılın son haftasında CHP’nin Osmangazi İlçesi ile ilgili gelişmeleri kaleme almış idik.

O günden bugüne kadar geçen süre zarfında alınması gereken kongre kararı toplantı gerçekleşmediği yada ertelendiği için alınmadı.

Şimdi gözler CHP’de…

Osmangazi’de olağanüstü kongre kararı alınacak mı?

Alınmayacak mı?

Alınmaz ise neler olur?

Biraz da bunun üzerine bir şeyler kaleme alalım.

Öncelikli olarak  genel beklenti alınması yönünde.

Olursa kimler aday olacak?

Daha doğrusu aday olabilmek için gerekli 40 imzaya ulaşabilecek  isimler kim olur sorusunun cevabını vermek gerekecek.

İşte bu noktada  geçen haftaki yazımızda öne çıkan üç isimden bahsettik.

O isimleri sırasıyla yazacak olursak ilk sırada mevcut ilçe başkanı Cengiz Çelikten ardında CHP İl Başkan Yardımcısı Recep Güvenç ve Raşit Gürbüz

Fakat son günlerde CHP kulislerinde bu isimlerin yanı sıra bir başka isim daha girdi.

O isim de Nuray Çohan

Değişik zamanlarda parti yönetiminin değişik kademelerinde görev alan, ilçe kadın kolları başkanı olarak da görev yapan Nuray Çohan daha önce de partisi tarafından milletvekili adayı gösterilmişti.

Öte yandan Nuray Çohan‘ın ada olması durumunda bazı CHP’lilere göre mevcut ilçe başkanı Cengiz Çelikten‘in aday olmayacağı da ifade olunuyor.

Bunu yanı sıra kongre kararı alınmaması durumunda bazı isimlerin mahkemeye gitme durumları da konuşuluyor.

Böyle bir durum olması durumunda mahkemenin alacağı karara göre kayyum tarafından CHP Osmangazi İlçe Başkanlığı‘nın kongreye götürülme durumu ortaya çıkacak.

Böyle bir durum Bursa özelinde geçmişte yaşanmıştı…

Biz süreci takip etmeye devam edelim.

Bakalım Osmangazi CHP İlçe ile ilgili yeni yılın ilk günlerinde nasıl bir karar alınacak?

Bekleyip, görelim…

Ağanın eli tutulmaz

Ağanın eli tutulmaz

2024 yılını hiç sevmedik, hem dünya olarak hem de Türkiye olarak. En çok da emekliler sevmedi kendilerine atfedilen bu yılı.

Adeta açlığa mahkum edilen emekli bir an önce 2025 yılına girmek istiyor. Bir ara 2025 yılını ticari ahlak yılı ilan etme fikri atılmıştı ortaya.

Aman dedim, ticaret yeterince vahşi ilerlerken ülkemizde bir de yılı ilan edilirse neler olur kim bilir…

Tabi bir de buralara geliş hikayemiz var ki, evlere şenlik…

Hatırlarsınız “faiz neden, enflasyon sonuç” derken derken, faizler almış başını giderken, enflasyon da onun peşinden koşarken, doların tırmanışına ağzımız açık bakarken…

2024 alt kesim sabit gelirliye hiç yaramadı fakat yalan yok, bu durum CHP’ye çokça kar sağladı. Pek çok belediye el değiştirerek CHP saflarına katıldı, genel seçimlerden hüzünle ayrılan CHP yerel seçimlerde ülkenin birinci partisi artık biziz diyerek çıktı sandıktan.

Çok uzun sürmedi bu durum. Zira vatandaşın politik tercih değiştirmesinin en önemli nedeni olan ekonomik sıkışmışlık sürmedikçe yeniden sağa doğru bir çekim başlıyor.

Neyse 2025 yılına girmeden açıklanan 2025 yılı asgari ücretinden ümitliyiz hepimiz. Çünkü açıklanan rakam büyük şehirlerde eli yüzü düzgün bir ev kirası kadar ancak.

Zaten yakın zaman önce Bursa’yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuşmasında “Büyükşehirlerde  50-60 bin liradan daha düşük ücret alan yok, olsa geçinmeleri mümkün değil!” diyerek altını çizdi bu durumun.

Geçinmek mümkün değil, ama deniyor insanlar şanslarını…

2024’de olmadı, belki 2025 yılında bahtımız açılır diyerek her türlü yolun artık mübah olduğu bu dönemde enteresan geçim sahaları aranıyor, bulunuyor…

Gelelim ülkenin büyümesinden memnuniyet duyan iş dünyasının durumuna…

Sanayi ve teknoloji konusunda gelişmiş ülkelerin arka bahçelerindeki üretim sahası olma özelliğimizi değiştiremedik ne yazık ki. Halen katma değeri yüksek bir ekonomimiz yok, halen dünyaya mal olmuş bir markamız mevcut değil.

Adaletten söz etsem mi bilemedim. Zira bu aralar biz de kendisini arıyoruz. Arada bir görünse ve bizi mutlu etse de, önemli kararlar verileceği zaman, adaletin gerçekten tecelli etmesinin lazım olduğu günlerde hiç ortalarda yok!

Tüm bunlar neyi getirdi biliyor musunuz?

Garibanın çocuğunun bir gün çok akıllı olursa, çok çalışırsa, çok iyi okursa bir yerlere gelme ihtimali artık ortadan kalktı. Garibanın çocuğu şimdilerde bu söylediğim üç bileşeni bir araya getirdiğinde bu ülkede durmak istemiyor. Dolayısıyla bizim beyin göçü hızımız ve yetişmiş insan göçü hızımız da aynı oranda artıyor.

Türkiye’de; 8 milyon kişi 17 bin lira asgari ücret alıyor. 12 milyon kişi asgari ücrete komşu ücretlerle çalışıyor. Buna 4 milyon memuru da eklediğinizde ( memurların halleri şimdilerde işçilerden çok daha iyi ) 14 milyonluk emekli ordusunu da işin içine kattığımızda, bu ülkede kim iyi koşullarda geçiniyor, kim sürünüyor zaten ortaya çıkıyor.

2025 yılının 2024’den daha da  kötü olacağı daha 2025 yılına girmeden söylendiğine göre bu yılı pas geçsek mi acaba diyorum da var mı böyle bir imkan?

O halde yine soframızı kuracağız, yine tabaklarımızı süsleyeceğiz, yine mısırımızı patlatıp artık vatandaşı eğlendirmek için masraf dahi etmeyen televizyon programlarına söylenerek 2025 yılına gireceğiz.

Nice nice mutlu, benim için bol okurlu, sizin için bol okumalı bir yıl olsun. Bolluk bereket de dileyelim, ne demişler ağanın eli tutulmaz…

Giden çok mu eski bir yıldı?..

Giden çok mu eski bir yıldı?..

Bu yazıyı arkadaşlarımız muhtemelen 2024’ün son  bir kaç saatinde yayına koymuş olacak.

Muhtemelen sizler de pijama terlik ve televizyon eşliğinde almış olduğunuz endorfin hormonu ve 600 milyon TL hayali ile güzel saatler geçireceksiniz.

Bir bakmışsınız şans talih kader kısmet başka yerlere, başka ülkelere çıkacak.

Umutlarımız önümüzdeki yıla kaldı diyeceksiniz.

Kederlenecekseniz bunun için kederlerin…

Acizane tavsiyem benim yazımı 2024’ün son saatlerinde okuyanlara, saatte okuyanlara 2024’ü iyi uğurlayın bir yılın muhasebesini yapmayı da unutmayın!…

Yoğunluktan okumayıp 2025 yılının ilk gününde okuyanlara diyeceğimiz de günaydın yeni yılınız kutlu olsun!…

Demekten başka bir şey gelmiyor.

Bu gece ne noel baba kılığına girip hediye dağıtacağız, ne de He-Man olup tüm güçlerin kendimizde olduğuna inanacağız.

Ne de olağanüstü güçlerle donatıldığımıza inanacağız…

Beşer, şaşar misali…

Benim için yeni yıl sadece bir döngü.

Sıradan bir gün.

Belki de hesaplaşmayı en üst düzeyde yaşayacağım gün.

Yılbaşı, hayatta var olduğun sürece görebileceğin bir döngünün yansıması.

Takvim yaprağının değişmesi, bebelerin, çocukluğa, çocukların ergenliğe, ergenlerin üniversiteye geçiş için hazırlıkların yoğunlaştığı, bekarların evlilik planlarına başladığı ve en önemlisi hayatın diğer bir gerçeği ölüme bugün dünden daha yakın olduğumuz günün habercisidir yeni yıl…

Giden eski miydi?

Yoo…

İçini açmadan yeni yılın geldiğini fark edemeyen dünyada binlerce aç, açıkta olan savaşların gölgesinde yaşayan insanlar var.

Onlar için yıl eski olsa ne olur?

Yeni olsa ne olur?

Onların yeni yılı acılarının bittiği feraha erdiği gündür.

Bu tarih ister haziran olsun ister ekim.

İster zemheri soğukları, ister çöl sıcakları olsun.

Benim için de yeni yıl ülkemizde insanların hep beraber güldüğü, Doğu Türkistan’da, Filistin’de zulümlerin bittiği gündür.

Benim için yeni yıl, çocuk tecavüzcülerine en ağır cezaların verildiği gündür.

Benim için yeni yıl kan ve gözyaşlarının son bulduğu gündür.

Bebe, ve çocuk ölümlerini duymadığım her gün benim için yeni yıldır…

Adettendir biz yine de  ritüeli bozmayalım bugün bu vesile ile  tüm okuyucularımızın ve insanlık aleminin yeni yılını kutlar,  bugün girdiğimiz mübarek üç aylarınızı ve yarın nasipse idrak edeceğimiz Regaip Kandilinizi de şimdiden tebrik eder sağlık mutluluk ve esenlikler dilerim.

Türkoğlu’ndan ilginç Bursa değerlendirmesi; “Eğer Diyarbakır şehirse, Bursa köy”

Türkoğlu’ndan ilginç Bursa değerlendirmesi; “Eğer Diyarbakır şehirse, Bursa köy”

Türkiye için önemli ölçüde katma değer üreten, istihdamın önemli bir yükünü üstlenen, hatta ülkenin göçmen politikasının yürüyebilmesinde büyük katkı sunan Bursa’nın yatarımlar konusunda her daim boynunun bükük kaldığını sürekli belirtiyorum.

Çünkü Bursa’nın bir Ankara lobisi yok.

Şehrin 20 milletvekili mevcut, içlerinden kaçını tanıyorsunuz desem sayılacak isimler bir elin parmaklarını geçmez.

Buraya kadar iktidar muhalefet ayrımı yapmadan gelen yazının bundan sonraki kısmını TBMM’nin en çalışkan vekillerinden İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’na ayıracağım.

Sürekli sahada görmeye alışık olduğumuz Türkoğlu, TBMM’de en fazla soru önergesi veren vekil olarak da adını tarihe geçirmiş.

Kısacası muhalefet olmanın verdiği avantajla eleştiri ve talep etme hakkını sonuna kadar kullanıyor kendisi.

Haaa… Diyeceksiniz ki, bir faydası oluyor mu?

İktidarın şimdiye kadar verilen soru önergelerine tatmin edici yanıt verdiğini hiç görmedik, yapılan kürsü konuşmalarını dikkate aldığına hiç şahit olmadık, hatta muhalefet tarafından getirilen hiçbir önerinin kabul gördüğüne de tanıklık etmedik. Hasılı kelam, nasıl uygun görüyorlarsa öyle devam ediyorlar yönetmeye.

En azından yapılan muhalefet ile Bursa’nın sorunları Bursa’nın sorunu olarak kalmıyor, tüm Türkiye’ye mal oluyor.

2024 yılında ciddi bir erozyona uğrayan İYİ Parti’nin pek çok mecradaki temsiliyetini de Bursa Milletvekili Türkoğlu sağladı, hakkını vermek lazım.

Dolayısıyla Türkoğlu’nun 2024 değerlendirmesi hayli geniş kapsamlı bir değerlendirme oldu. Benim en çok dikkatimi çeken kısımlardan biri Diyarbakır, Bursa karşılaştırması sırasında kurulan cümleydi.

Eğer Diyarbakır şehirse, Bursa köy” dedi Türkoğlu.

Diyarbakır’a hiç gitme fırsatım olmadı, dolayısıyla bir değerlendirme yapmam da zor. Kaldı ki, ülkenin her bir karış toprağının birbirinden daha değerli olmasını isterim yürekten, fakat yakın tarih düşünüldüğünde, ülkenin batısının kalkınmış, doğusunun daha geri kalmış olduğuna yönelik kriterler hala geçerli sayıldığında, bu cümle çok acı bir cümle Bursa için.

Dedik ya Bursa’nın Ankara’da lobisi yok, dolayısıyla alması gereken yatırımları almasını sağlayacak güçlü bir eli yok, hatta Bursa’nın doğal kaynaklarını kullanarak üretim yapan pek çok firmanın verdiği yüklü vergileri götürüp İstanbul’a vermelerinin önüne geçecek güç dahi yok…

Durum öylesine vahim bir hal aldı ki, koskoca Bursa’da yoğun bakım servisine hasta yatırmak, hastanede yatarak hasta tedavi ettirmek, hatta devlet hastanesinden randevu almak deveye hendek atlatmaktan daha zor.

Şehir içinde işler haldeki pek çok hastanenin bir anda yıkılması, yerine yenilerinin yapılmaması, tüm vatandaşların şehrin 30 kilometre dışındaki Şehir Hastanesine taşınmaya çalışılması, Şehir Hastanesinin ise bu talebe yeterli yanıtı veremiyor oluşu büyük sorun olarak bizim karşımızda duruyor da, bizleri yönetenlerin bundan haberi olmuyor sanırım.

Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesinin yapımı ise yılan hikayesinden az hallice bir durumda.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde açılışını yaptığı, ancak bir türlü hizmete giremeyen Ali Osman Sönmez devlet hastanesinin bitmeyen inşaatını meclis gündemine taşıdık. Hastanenin yüzde 90’lık kısmı meşakkatli bir süreç sonucu tamamlandı. Kalan yüzde 10’luk kısım için 17 Ocak tarihinde ihaleye çıkılacak. Ancak benim duyumlarıma göre 300 milyona bitirilecek işin 1 milyar 200 milyon ile 1 milyar 500 milyon arasında bir rakama ihale edilmesi gündemde” diyerek hastane hakkındaki durumu özetledi Türkoğlu.

İnsan, ‘Bitsin de nasıl biterse bitsin artık’ diyor içinden, taaaa derinlerden…

Türkoğlu önümüzdeki günlerde Carrefour binasının olduğu bölgede yapılması planlanan 3 ila 5 bin arası konut, bir hastane ve bir AVM’den oluşan projeyle ilgili eylem hazırlığında olduklarını da söyledi.

İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nun 2024 yılı değerlendirmesine İYİ Parti’nin iki belediye başkanı ile İYİ Parti Bursa Milletvekili Hasan Toktaş katılmadı. Önceki toplantılar düşünüldüğünde, ne yazık ki, basının katılımını da düşük buldum ben kendi adıma.

Belediye Başkanlarının yıllık değerlendirmelerini yapmak, her belediye başkanına bir yıllık karne vermek için 31 Mart tarihini bekliyormuş İYİ Parti.

Bundan sonraki açıklamalarda da gözümüz kulağımız Türkoğlu’nda olacak.