AK Parti’de bayramlaşma töreni ve akılda kalanlar

AK Parti’de bayramlaşma töreni ve akılda kalanlar

Bursa özelinde klasik bir durum. Partilerin bayramlaşması ikinci gün gerçekleşiyor. Bayramlaşmaların adresi de belli. Ya Kültürpark’ta ya da Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde…

Bu bayram da senelerdir bayramlaşma programını takip ettiğim AK Parti’nin törenini izlemek için Merinos’a gittim.

Dile kolay 20 yıla yakındır AK Parti’nin törenlerini takip ediyorum.

Ramazan Bayramı’nda S.O.S veren bir törendi.

Bu bayramlaşma törenine katılım nasıl olacaktı?

İşte bu soruların yanıtını Merinos’ta aldık.

Öncelikle 400 bine yaklaşan üyesi olan, bugüne kadar kuruluşundan bu yana 10’a yakın yönetim oluşturan AK Parti’nin bayramlaşma törenine katılımın en az 4 bin civarında olması gerekirdi, diye düşündüm.

Birileri bu rakama nereden ulaştığımı sorarsa sadece üç merkez ilçe ve ildeki yönetimlerden diyorum.

Nasıl mı?

Bugüne kadar AK Parti ilde Şevket Orhan, Hayrettin Çakmak, Sedat Yalçın, Nagip Vardar, Cemalettin Torun, Ayhan Salman ve Davut Gürkan dönemleri var. Bunların içinde atamaları da hesaba katarsak en az 10 dönem yapar, asil ve yedek yönetim kurulu üyelerinin 60 isimden oluştuğunu düşünürsek en az 600 isim yapar.

Keza Osmangazi, Nilüfer ve Yıldırım’ı da hesaba katarsak üç ilçede en az 900 isim yapar.

Kadın ve gençlik kollarını da ilave etseniz bin 500 isim daha eklersiniz.

Toplamda 3 bin isme ulaşırsınız.

Geriye kalan 14 ilçeyi de hesap edin, o zaman rakama bir o kadar daha ilave edersiniz ki en az 6 bin isim eder.

Bayramlaşmada kaç kişi var diye sorsalar o zaman aşağıdan da toplasan yukarıdan da toplasan bu rakamın anca 7’de biri bile yoktu.

Bu açıdan bakınca bayramlaşma kötü bir sınavdı.

Bu kötü sınavın içinde Osmangazi ve Kestel teşkilatları iyi bir sınav verdi. Yönetim olarak tam kadro bayramlaşma törenindeydiler.

Yine bu bayramlaşmadan çıkan en önemli sonuç, salonlara sığmayan AK Parti bayramlaşmalarından, salonlara sığan bir bayramlaşma töreni diyebiliriz.

Neler mi konuşuldu?

Bu konuda daha önce ifade ettiğimiz gibi İl Başkanı Gürkan’ın konuşmasında dikkat çeken ayrıntı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iptal ettiği Bursa ziyareti idi.

Ardından kürsüye gelen önceki dönem bakanlarından Faruk Çelik’in konuşması yine bayramlaşma törenine damga vurdu.

İşte o konuşmadan satırbaşları:

“Zor bir süreçteyiz, sorunlarını konuşan bir AK Parti var. Sorun yok demiyoruz, sorunlara parmak basan bir AK Parti var. Asgari ücret, emekliler, çiftçiler hangi konuyu ele alırsanız alın milletin dertleriyle dertlenen bir AK Parti var, bir Cumhurbaşkanı var.

İlk kez kabuğunun dışına çıkan bir Türkiye var. Ne söylenirse söylensin karşımızda duranların tamamı aşure gibi. Biz rastgele kadrolar değiliz. AK Parti birlikten yana bir siyasi partidir.”

Programda konuşma yapan önceki dönem Başbakan Yardımcısı ve aynı zamanda TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu da “Düşünün bir lider ve kadroları 13 defa seçime giriyor. Girdiği her seçimden zaferle çıkıyor ve milletine hizmet ediyor. Bu milletin aklıyla alay ediyorlar, bu milletin hassasiyetini yozlaştırmaya çalışıyorlar. Şimdiye kadar başaramadılar, şimdiden sonra da başaramayacaklar. Bu millet buna fırsat vermeyecek. Biz haklıyız, biz güçlüyüz. Bu ülkeyi kalkındırıyor büyütüyoruz.” dedi.

Evet, AK Parti açısından değerlendirdiğimizde bir bayramlaşma töreni daha böyle bitti. Ama akıllarda kalan ne derseniz AK Parti bayramlaşmasının eski bayramlaşmalardan uzak olduğu.

BBP’DEN ÇOCUKLARA BAYRAMLIK

BBP’nin yapmış olduğu faaliyetleri zaman zaman bu köşeden aktarmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı da bu çalışmalarda aktif rol alan isimlerden.

Alfatlı ve BBP teşkilatı bu bayram üzeri 30 çocuğu giydirerek hem onları sevindirdi, hem de güzel bir iş yaptılar.

Biz de bu noktada emeği geçenleri ayrıca tebrik ediyoruz.

Siyasetçi bu kadar parti dolaşmamalı, seçmene güven vermeli!

Siyasetçi bu kadar parti dolaşmamalı, seçmene güven vermeli!

Gerçek olan şu: Son zamanlarda siyasi partiler arasında geçişler fazlalaştı.

Bu bağlamda iktidar partisinde, yıpranmanın fazla olduğu bir ortamda istifalar normaldir.

Özellikle iktidar partilerinden istifa edenler kendilerine göre en yakın partiye geçiş yapabiliyorlar.

Ama ya muhalefet partilerinden geçişlere ne demeli?

Özellikle altılı masayı oluşturan siyasi partilerden birbirlerine geçişleri görünce ‘bu masanın çatlamasına az kaldı’ diye düşünmeden edemiyoruz.

Bursa özelinde siyaset yapan bazı isimler…

Önce SP’de siyaset yapıyor, ardından DEVA’da kurucu oluyor; yönetimlerde yer alıyor, sonrasında İYİ Parti’ye geçiyor.

Ya da önce AK Parti’de siyasete başlıyor, sonrasında DEVA’da ilçe yönetimlerinde yer alıyor, nihayetinde Gelecek Partisi’nde il başkanı oluyor.

Bir adım daha ileri gidelim.

Daha öncesinde ana muhalefet partisinden belediye başkan adayı oluyor, ardından iktidar partisinden.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Böyle bir siyasetçi bana gelip oy istese muhtemelen ilk diyeceğim şudur:

Önce aklındaki sorulara yanıt bul, kendinin nerede olacağına karar ver, sonrasında oy iste!..

Yoksa bugün buradasın, yarın başka yerdesin…

Velhasılı siyasetçi bu kadar dolaşmamalı, seçmene güven vermemeli…

Belki de onların bu yaptıklarını anlamak için profesyonel siyasetçi olmak gerekiyor…

İşte ben orasını anlamakta zorluk çekiyorum…

Ne diyelim anlayanlar da arkasından gitsin…

AK PARTİ OSMANGAZİ GELENEĞİ BOZMADI

AK Parti Osmangazi İlçe Başkanı Ufuk Cömez’in ve yönetiminin her Kurban Bayramı arifesinde yapmış olduğu bir sosyal çalışma var ki gerçekten takdire şayan.

İlçe genelinde ihtiyaç sahibi, kurban kesemeyen ailelere arife günü et ve kıyma dağıtarak, o ailelerin bayram sofralarında yüzlerinin gülmesine vesile oluyor.

Bu bayramda da gelenek devam etti.

Yaklaşık 100 aileye et dağıtımı gerçekleşti, bunu yanı sıra çocuklara harçlık ve oyuncak verilmesi ile o ailelerin mutlulukları tavan yapmış oldu…

Bize de Allah kabul etsin, demek düşüyor.

DEVA’DAN ALIŞTIRMA TURLARI

Ali Babacan’ın genel başkanı olduğu Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) tüzüğünde bazı kotalar var; kadın kotası, gençlik kotası ve en önemlisi siyasete ilk defa gireceklere ayrılan kota.

Bursa özelinde ise ilginç bir detay var.

Kuruluşundan bugüne kadar geçen süre zarfında önce partide var olan, ardından bir nedenden dolayı partiden istifa eden birçok ismin ortak noktası daha önceden başka partilerde görev yapması.

Kalanların ve devam edenlerin çoğunun ortak noktası ilk defa siyasete DEVA’da başlamaları.

Yine Bursa özelinde yazacağımız diğer bir konu ise ilk defa siyasete giren ekibin yavaş yavaş siyaseti öğrenmeleri.

Kendilerince doğru olmayan konuları sahada gündeme getirmeleri ve basın açıklamaları.

Kısaca bu turlara olası genel seçimler öncesi alıştırma turları demek daha doğru olacak.

Bakalım alıştırma turlarından sonra seçim sathında bu tecrübe DEVA’ya puan kazandıracak mı?

Onu da ilerleyen süreçte göreceğiz.

Genel seçim tarihi belli oldu!

Genel seçim tarihi belli oldu!

Özellikle bugünlerde Millet İttifakı’nın partileri başta olmak üzere birçok siyasi parti erken seçim yapılsın, diye beyanda bulunuyor.

Buna karşılık AK Parti de seçim zamanında yapılacak, diyor.

Ama muhalefet partileri istediğini aldı.

Seçimlerin tarihi oldu.

Ankara’da yaşayan güvenilir bir dostum seçimlerin öne alınacağını ifade etti.

Buna erken seçim mi denir ya da başka bir şey mi?

Onun kararını siz verin.

Seçimler 2023 Mayıs ayında gerçekleşecek.

Muhtemelen mayıs ayının ikinci veya üçüncü pazarı yapılacak.

Diğer bir deyiş ile seçimler normal zamanından 30-40 gün önce yapılmış olacak.

Eh, ne diyelim, muhalefetin istediği olmuş, seçimler erkene alınmış olacak.

Bu arada, bu tarihi bizler sürekli Norm Haber’deki programlarımızda da ifade ettik.

Seçimin mayıs ayında yapılması ile beraber hem seçime katılım oranı yüksek olacak, hem de gününden önce yapıldığı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aday olamaz, diyenlerin tartışacakları bir durum da kalmayacak.

Bakalım bu açıklama yapılınca muhalefet mutlu olacak mı?

Onu da ilerleyen günlerde öğrenmiş olacağız.

Ne diyelim, şimdiden hayırlı olsun…

HAYIRDA YARIŞAN BİR SİYASETÇİ FERHAT EROL

Kurban Bayramı geldi…

Bayram olunca biraz da soft yazı yazmak gerekiyor.

Günün anlam ve önemine göre yazmamız daha doğru olur.

Bayram nedir? Kardeşliktir, paylaşmaktır.

Velhasılı unutulmaya yüz tutan güzel duygularımızı yaşama ve yaşatmaktır.

Aslolan her günü bayram gibi yaşamaktır.

İşte bu bayramı ihtiyaç sahiplerine yaşatma adına tanıdığım birkaç isim var ki onları ayrıca kutlamak gerekiyor. Hem işlerini yapıyorlar, hem siyaset yapıyorlar, hem de hayır kurumlarında gönüllük esasına göre taşın altına elini koyuyorlar.

O isimlerden biri de Ferhat Erol

Kendisi Türk Kızılay’ın da gönüllüsü…

Pandemi döneminde ihtiyaç sahiplerine kapı kapı dolaşarak hem bireysel olarak yardım etti, hem de Kızılay’ın erzaklarını götürdü.

Sadece bu kadar mı?

Siyasette aktif görev almasına rağmen her 15 günde bir Kızılay için gönüllü olarak çalışmaya devam ediyor.

Sadece bu kadar mı?

Kestel’de başı sıkışan Kur’an kurslarının, inşaatı yarım kalan camilerin, dara düşen ihtiyaç sahiplerinin ilk kapısını çaldıkları isim Ferhat Erol.

O elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor.

Sokakta ihtiyaç sahibi birini görse hemen telefonunu verir, adresini alır.

Gerekli yerlere ulaştırır, sonucunu da takip eder.

Zaten bizler de üzerimize düşeni yaparsak, sokaklarda kimse aç açıkta kalmaz.

Bize düşen Ferhat Erol gibi hemşerilerimizi tebrik etmek, Allah kazançlarını arttırsın, diye dua etmek…

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

Bugün Kurban Bayramı…

Bu vesile ile başta tüm okuyucularımız olmak üzere Türk ve İslam dünyasının mübarek Kurban Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan dilerim.

Nice bayramlara…

 

Altın yatırımcısına bayramlık öğütler

Altın yatırımcısına bayramlık öğütler

Mutlu bayramlar…

Kurban Bayramı ziyaretlerindeki ana sohbet konusu çok belli herhalde…

Ekonomi nereye gidiyor?

Zam furyası, hayat pahalılığı, alım gücünün dibe vurması…

Herkes kendince bir ekonomik aktör olduğu için de çeşit çeşit yorumlar süsleyecek bayram sohbetlerini!

Herkesin de elbette bir çözüm reçetesi vardır konuşmak istediği. Bir de tüyo alma verme işleri kaçınılmaz olarak sahnelenecek.

“Kenara koyabildiğimiz üç beş kuruş varsa onu nasıl enflasyona karşı nasıl daha az ezdirebiliriz?” meselesi çok önemli çünkü.

Enflasyona karşı birebir koruyucu bir enstrüman yok açıkçası!

Olabildiğince koruyanlara odaklanmak lazım hiç olmazsa…

Vatandaşın özellikle uzun vadede tarihsel bağı da olduğu için altından vazgeçme lüksü yok gibi duruyor.

Biz de bayram sohbetinize altın bir öngörüyle katılmış olalım bu satırlarla.

Altın 2022’nin parlayan yıldızları arasında kendine yer buldu şimdiye kadar.

Aslında bu yıl bu kadar parlaması beklenmiyordu. Ama Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması güvenli liman olarak altın için bir cazibe alanı oluşturdu!

Amerikan Merkez Bankası Fed’in yüksek enflasyona rağmen sıkılaştırıcı para politikasına çok geç geçiş yapması da altını destekledi küresel çapta.

Bir de TL’nin tüm direniş çabalarına rağmen ciddi bir değer kaybı yaşaması iç piyasada altını şahlandıran ana faktör haline geldi! Neticede gram fiyatın uzun zaman bin lira civarında dolaşmasına yol açtı tüm bu tablo.

Kısacası yukarıda çizdiğim manzara değişmediği sürece altında net bir gevşemenin görülmesi zor.

Ons fiyatı kısmen de olsa aşağı yönlü baskılayan ABD’nin faiz politikası ve durgunluk sinyalleri yükseliş ihtimalini sınırlıyor! Tepki alımları cılız kalmakta haftanın son işlem gününde olduğu gibi.

Eğer herhangi bir nedenle risk fiyatlaması olursa ons bin 876 dolara doğru hareket edebilir. Ancak şimdilik bu zayıf bir ihtimal. Kısa vadede kritik düzey bin 780 dolar olarak karşımıza çıkıyor. Bu seviye aşılmadığı sürece aşağı yönlü baskı kendini hissettirecektir!

Nitekim bin 730 doların altı da gördü bu hafta.

Onstaki düşüş hızı yavaşlamış durumda aslında. Ama hareket kazanırsa yeniden onsun 676 dolara kadar yolu var demektir kısa vadede.

Neticede belli bir dalgalanma opsiyonu içinde ons fiyatın bin 670 ile bin 780 dolar aralığında hareket etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor!

Tabi ki sürpriz payını unutmamakta fayda var.

Gelelim iç piyasa yansımalarına…

Dolar/TL’nin hareketi ana belirleyici olmaya devam edecek. Çünkü ons dar bantta oynamaya hevesli.

Dolarınsa çok anormal bir gelişme olmadığı sürece 16,70 – 17,80 TL aralığında kısa vadede hareket etmesi olası!

Dolayısıyla 970 lira civarında bulunan gram fiyatın da 930 TL ile bin 10 TL arasında değişim göstermesi beklenebilir.

Dilek Durak’tan İYİ hamle!

Dilek Durak’tan İYİ hamle!

Şöyle güzel bir nerede o eski bayramlar yazısı yazmak isterdim, ancak bu pek de mümkün değil içinde bulunduğumuz durumda.

Çünkü ‘Nerede o eski bayramlar…’ özlemi gerçekten de insanın içini yakıp kavuruyor bu kez…

Böyle bir yazı yazamayacağıma göre ben de bayramı bambaşka bir havaya büründüren konulardan bahsetmek istiyorum.

Bu bayramı diğer bayramlardan ayıran önemli olaylardan biri, yakın geçmişte hayli olaylı bir biçimde DEVA Partisi’nden ayrılan Dilek Durak’ın bayramlaşma mesajı oldu.

İlk olarak Yüksel Baysal’ın köşesinden okuduğumuz habere göre; DEVA Partisi’nden pastalı ayrılışını bize anımsatan bir fotoğraf paylaşıp bayramlaşma yeri olarak Gölpark Çay Bahçesini işaret eden ve ‘Hepinizi bekleriz, sürprizlerle dolu bir gün olacak’ notunu düşen Durak, bize bambaşka bir bayram günü yaşatacak anlaşılan.

Konuyla ilgili; “Bütün parti protokolünün hazır bulunacağı bayramlaşmada önemli bir katılım olarak gördüğümüz Dilek Durak ve arkadaşlarının partimize gelişini duyuracaktık. Bu iş bir sürpriz olmaktan çıktı ancak bizim için son derece önemli bir katılımdır. Güçlü bir ismin partimizde siyaset yapacak olmasından mutluyuz” dedi Cuma namazının hemen ardından görüştüğüm İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu.

Bayramlaşmaya katılan yeni üyelere rozetleri de takılacak ve İYİ Parti’de bu katılımla birlikte çifte bayram yaşanacak anlaşılan.

DEVA Partisi’nden ayrılışının ardından uzun uzun konuştuğumuz Dilek Durak, siyasi partilerden teklifler aldığını ve gönlüne en çok yatanı tercih edip siyasetin içinde mücadelesine devam edeceğini zaten söylemişti.

O konuşmamızdan aldığım sinyaller İYİ Parti bünyesinde yer alacağının habercisiydi.

Dilek Durak, yaptığımız görüşmede;

Ben Meral Hanım’ı çok öteden beri beğenirim. Omurgalı cesur bir duruşu var. Partinin politikalarında yer alan ‘Allah İYİ insanlarla karşılaştırsın’ sözü benim de yaşam felsefemdir. Etrafınızda İYİ insanlar olursa İYİ bir yol yürürsünüz. İYİ kelimesi benim aklımda hep böyle bir yer etmiştir. Geçen haftalarda İYİ Parti ileri gelenleriyle yoğun görüşmeler yaptık. Bu hafta Pazartesi günü de Selçuk Başkanla kahve içtik. Selçuk Bey’in teşkilatçı ruhunu çok beğeniyorum. Gönlüm de İYİ Parti’de olduğu için tercih yapmam kolay oldu. Lidere inanmak siyasette çok önemli. Bunu İYİ Parti bünyesinde Genel Başkan sıfatıyla Meral Akşener, Bursa özelinde de Selçuk Türkoğlu çok iyi başarıyor. Her görevi makam ve mevki ayırt etmeden kabul edip Türkiye için İYİ Parti çatısı altında çalışmaya devam edeceğim” dedi.

DEVA Partisi’nden kendisiyle birlikte ayrılan partililere o dönemde de şimdi de bir baskı uygulamadığını özellikle belirtti Dilek Durak.

Yeni gelişmeler ışığında İYİ Parti’nin bayramlaşması bir gövde gösterisine dönüşecek ve Dilek Durak yaklaşık 100 kişilik ekibiyle İYİ Parti saflarına geçecek.  

SAADET PARTİSİ SAHAYA İNDİ

Bayrama damgasını vuracak bir diğer hadise ise Saadet Partisi Bursa İl Başkanlığının her yıl olduğu gibi bu yıl da Kurban Satış Noktalarını denetlemek üzere oluşturduğu ekiplerin topladıkları bilgiler oldu.

Bir yandan üreticinin sorunlarını dinlerken diğer yandan vatandaşın sıkıntılarına kulak verdi Saadet Partililer.

Malum bu yıl kurban kesmek zor. ‘Vatandaş yüksek fiyatlardan, üretici yüksek maliyetten şikayetçi. Bir önceki yıla göre hayvan sayısı azalmış, dişi hayvan sayısındaki artış ise göze çarpıyor!’ deniyor Saadet Partisi’nden gelen açıklamada.

Dini vecibeleri yerine getirirken uyulması gereken önemli kurallar vardır malum. Ancak anlaşılan o ki, bu yıl parası olan vatandaş kurban adı altında BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin verdiği aklı değerlendirecek ve bol bol et stoklamaya çalışacak.

Saadet Partisi Bursa İl Başkan Yardımcısı İbrahim Özacar’ın dikkat çektiği bir diğer husus ise Osmangazi Belediyesi’nin hiçbir altyapısı olmayan ‘boş arazi’ olarak nitelendirilebilecek kurban satış noktasının 60 metrekaresine 8 bin lira, artı 2 nin lira zorunlu bağış adı altında toplamda 10 bin lira para almış olması. Aktarılan bilgilere bakılırsa bağışı eksik yapan satıcı pazar alanına yerleşemediği gibi yaptığı bağışın karşılığında bir alt yapı hizmeti de alamıyormuş.

Bir alanla ilgili hizmet bedeli alan belediyenin hizmetin gereğini yerine getirmesi, bunu yapmıyorsa, aldığı paranın neden alındığını açıklaması gerekiyor kanaatimce.

***

Bayramın güzelliğinin tüm kara bulutları dağıtmasını dilerim.

İyi bayramlar…

Bir doktor daha katledildi!

Bir doktor daha katledildi!

Gerekli düzeltmeleri yaparak vermek lazım haberi:

Bir doktor silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetmedi.

Bir doktor silah zoruyla katledildi.

Doktoru katleden bir hasta yakını değildi.

Doktoru görevi başında katleden silahlı bir hasta yakınıydı.

Doktoru katleden silahlı hasta yakınını çileden çıkaran olay, hastasının anjiyo esnasında doktor hatası nedeniyle vefat etmesi değildi.

Doktoru katleden silahlı hasta yakınını çileden çıkaran olay, kendisine anjiyo yapıldıktan günler sonra evinde vefat eden hastasının ölümüydü.

Kardiyoloji uzmanı olarak yetişene kadar 6 yıllık tıp eğitiminin üzerine 5 yıllık uzmanlık eğitimi alarak 10 yılını üniversitede geçiren Dr. Ekrem Karakaya, bu ülkenin 11 yılda yetiştirdiği bir değerdi.  

Katledildi.

Yerini, eğer şanslıysak, ancak 11 yıl sonra doldurabileceğimiz bir doktorumuzu kaybettik…

Hasta yakınının yaşadığı pişmanlıkla intihar ettiğine yönelik bilgilerin doğru olmadığı da bildiriliyor, ancak durumu teyit edemediğim için bunun sadece bir duyum olduğunu söylemekle kalayım.

Canım sıkıldı, bana yanlış yapanı çektim vurdum, kendi adaletimi kendim sağladım!’ yaklaşımının ülkemizde yaygınlaşmasına seyirci kalmayan ve sesi bu konuda en gür çıkan meslek grubu doktorlar.

Daha önce defalarca haklarını aramak için bir araya geldikleri gibi, bugün de katledilen arkadaşlarının ölümüne ses yükseltmek üzere bir araya geldiler.

Biber gazıyla ağızları mühürlenmek istendi.

Benim üzerimde bir tek beyaz önlüğüm var, ben sizin annenize baktım…” diye haykıran gencecik kadın doktor, benim kızımdan birkaç yaş büyüktü olsa olsa.

Kendilerine biber gazı sıkarken fenalaşan polise ilk müdahaleyi de yine doktorlar yaptı.

Ağızlarını mühürlemek, canınız sıkıldığında öldürmek istediğiniz doktorlar!

Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Tufan Kumaş;

Her anlamıyla tıkanan sağlık sisteminin tüm sorumluluğu hekimlerin ve sağlık emekçilerinin omuzlarına yıkılmakta, bu durum bizleri hedef haline getirmekte, sağlık alanında yürütülen politikalar bizlere, şiddet, ölüm, çaresizlik ve umutsuzluk olarak geri dönmektedir.

Güvenli çalışma alanı sağlamak siyasal iktidarın sorumluluğundadır. Sağlık Bakanı başta olmak üzere sorumluluğunu yerine getirmeyen yetkililer derhal istifa etmelidir!” dedi.

Geçmişten hatırladığım kadarıyla bu iş böyle oluyordu, alanında başarılı olamayan yöneticiler istifa ediyorlardı…

BİR DE AVUKAT KATLEDİLDİ!

Doktor Ekrem Karakaya’nın vefatı sonrasında yapılan açıklamalar ve ardından düzenlenen eylemler öylesine ses getirdi ki, ülke gündeminde en çok konuşulan konulardan biri oldu.

Olmalı da.

Tüm ölümlerin böylesi birlik içinde protesto edilmesi belki yöneticileri harekete geçirir…

Bu eylemlilik içerisinde unutulmaması gereken biri daha var.

Doktor Ekrem Karakaya ile aynı kaderi paylaşan, sadece işini yaptığı için katledilen Av. Servet Bakırtaş’ın uğradığı saldırının ardından bir açıklama yapan Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun;

Artık başımız sağ olmayacak. Artık bildiriler yazmak, yaslar tutmaktan bıktık!” dedi.

Avukatlar da doktorlar gibi eylemlilik içinde olmaya, bayramdan sonra Adliye önünde yapmaya başlayacakları açıklama ve eylemlerle birlikte can güvenlikleri ve tüm diğer talepleri karşılanana kadar CMK ve OCAS sistemini kapatmak dahil tüm sınırları zorlamaya kararlı görünüyor.

FIRAT YILMAZ’DAN BİRKAÇ SORU

Tüm yaşananları bütün olarak ele alan ve ‘Bireysel silahlanmaya hayır!’ diyen CHP Nilüfer İlçe Başkanı Fırat Yılmaz’ın, Bursa Valisi Yakup Canpolat’ın yanıtlaması istemiyle yönelttiği birkaç sorusu var.

Aracı olmayı kıymetli bulduğumdan soruları olduğu gibi aktarıyorum:

1-Bursa’da kaç adet taşıma ruhsatlı silah vardır? Son 5 yılda taşıma ruhsatı verilmesinin yıllara göre dağılım sayısı nedir?

2-Bursa’da kaç adet bulundurma ruhsatlı silah vardır? Son 5 yılda bulundurma ruhsatı verilmesinin yıllara göre dağılım sayısı nedir?

3-Bursa’da ki ruhsatsız silah adedi konusunda bir öngörünüz var mı?

4-Bursa’da silah satışı yapan firma var mı? Varsa denetimleri konusunda nasıl bir çalışma sistematiğiniz bulunmaktadır?

5-Bursa’da son 5 yılda işlenen silahlı suçlarda kullanılan silahların ruhsatlı/ruhsatsız istatistiği mevcut mudur?

6-Kentimizde bireysel silahlanma konusunda Bursa kamuoyunu bilgilendirmek üzere bir açıklama yapmanız mümkün mü?

Vali Canbolat’ın bu soruları yanıtlayarak kamuoyunu bilgilendireceğini düşünmek istiyorum…

Ekonomik tablo kimi memnun ediyor?

Ekonomik tablo kimi memnun ediyor?

Tüketiciye sorduğumuzda hiç memnun değil… Deli gibi zamlanan ürün ve hizmetlere yetişmek ne mümkün!

Fiyat artışları herkesin başını döndürmüş durumda.

Her ne kadar ara ücret zamları gerçekleşse de… Çok hızlı erozyona uğrayan alım gücü vatandaşın en temel derdi haline gelmiş vaziyette.

Peki iş dünyası ne durumda? Sanayici, tüccar, inşaatçı, ihracatçı, ithalatçı, işletmeci onlar ne halde?

Uzaktan bakınca nispeten daha olumlu bir manzara varmış gibi görünüyor. Ama yakınlaşınca ve kulak verince manzara hayli değişmekte!

İyi olduğunu düşünmek mümkün aslında. Çünkü olabildiğince fiyatları ayarlama yetisi varmış gibi görünüyor işdünyası adına. İhracatçılarınsa bir eli yağda bir eli balda sanılıyor.

Ama iş dünyası temsilcileri ile konuşulduğunda manzara hiç de o kadar keyifli görünmüyor!

Peki neden?

Genel itibarıyla büyüyen bir ekonomi var. Ama gelin görün ki iş insanları neredeyse her gün değişen maliyet kalemleri ile boğuşmaktan yorulmuş durumda!

TÜİK’e göre yüzde 138’lik bir ÜFE ile karşı karşıya üreticiler.

Tüketici fiyatlarındaki yıllık değişim oranı ise yüzde 78 seviyesinde. Yani 60 puanlı bir fark var. Dolayısıyla maliyetleri tüketiciye aktarma konusunda net bir sıkıntı yaşandığı ortada!

Yeni malı tedarik konusunda apayrı sıkıntılar yaşamakta. Nakit para bulmanın zorluğu bir yana bulunsa bile bunu mala dönüştürebilmenin ciddi bir zorluk olduğu günlerden geçmekteyiz!

Bu tablo ise hem verimlilik hem de karlılık açısından erozyon anlamını taşımakta.

Diğer taraftan daha olumlu bir grafik çizmesi beklenen ihracatçılar da hayli şikayetçi.

Çünkü…

Özellikle yüksek girdi maliyetlerinin ithalata bağımlılığın yan etkisi olarak kendini göstermesi söz konusu. Yani döviz kazancının epey bir bölümü yine yurt dışına uçup gidiyor!

Küresel enflasyon ve kur baskısının net biçimde hissedildiğini söylüyor ihracatçılarımız. Artık daralma sinyalleri veren Avrupa ve Amerika gibi pazarların da kaçan tadını maalesef tatmak durumundalar.

Üstelik finansman açısından da çeşitli zorluklarla yüzleşiyorlar bugünlerde!

Dolayısıyla hiç de öyle olumlu manzaralar görmek dış ticaret adına da pek mümkün görünmüyor.

Öte yandan kur istikrarı ve TL’yi desteklemek üzere atılan adımların reel sektör üzerinde ayrı baskılar oluşturduğuna da son haftalarda şahit olduk.

BDDK’nın dün akşam saatlerinde kredi kısıtlamalarında esnetici bazı adımları atması ise hatadan dönülmesi anlamında sevindiriciydi!

Ancak, esnekliğin çok da esnek olmadığı ve pek çok sektörün ve işletmenin kredi kabiliyetinin hala ciddi biçimde kısıtlı kaldığı söylenebilir.

Bunun yanında ticari kredi faizlerinin ise 2018’den en yüksek seviyeye ulaştığını görüyoruz.

Dolayısıyla hem tüketim hem yatırım tarafında yavaşlatıcı etkilerin baş gösterme riski giderek artıyor! Yüksek enflasyonla mücadelede ise sadece baz etkisine ve yaz aylarının ucuz meyve sebzesine bırakılmış durumda.

Bir anda yüksek enflasyon ve diğer yanda artık daha düşük bir büyüme. Neticede herkesin farklı biçimde etkileneceği günlerdeyiz.

Haliyle makroda ve mikro bazda destekleyici yeni adımların beklenmesi çok doğal hale gelmekte.

Sağlık kuruluşlarında güvenlik tedbirleri artırılmalı!

Sağlık kuruluşlarında güvenlik tedbirleri artırılmalı!

Bu köşeden defalarca yazdık, yine yazmaya devam edeceğiz.

Yazımızın konusu sağlıkta yaşanan şiddet…

Önceki gün Konya’da yaşanan vahşet sonrası tüylerimiz diken diken oldu.

Kendini bilmez biri poliklinik hizmeti veren Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya’yı şehit ediyor…

Sonrasında katili kendini de öldürüyor.

Şimdi sormak lazım.

Bir doktor kolay mı yetişiyor?

Ömrünü insan sağlığına adamak için 12 sene ilk ve orta öğretim, ardından 6 yıl tıp fakültesi, sonrasında 5 yıl uzmanlık için çalış; ömrünün en değerli 23 yılını bu iş için harca… Bunun bir de akademik kısmını düşünürseniz en az 10 yıl da öyle gider. Toplamda yaklaşık 35 yıllık eğitim ve öğretim hayatı.

Sonrasında kendini bilmez biri gelsin, doktoru şehit etsin.

Yazıktır, günahtır…

Artık sözün bittiği, icraatın başlayacağı yer olmalı.

Bunun da ilk yolu hastanelere kim olursa olsun, başta ateşli silahlar olmak üzere, kesici ve benzeri aletlerle girişler yasaklanmalı. Kapılardaki güvenlik önlemleri artırılmalı, hatta x-ray cihazları konulmalı ve en önemlisi cezai uygulamalar hayata geçirilmeli. Bu tür magandalara, canilere hiçbir şekilde iyi hal indirimi uygulanmamalı, cezası indirilmemeli.

Üstüne üstelik kişisel muayene haricindeki alanlara da güvenlik kameraları konulmalı.

Önce Almanya’ya giden hekimlerimizden dolayı doktor ihtiyacımız arttı, böyle devam ederse de çalışan doktorlar mesleği bırakıp başka işe yöneleceklerinden bu ihtiyaç katmerleşecek.

Bizden hatırlatması…

Bu vesile ile başta şehit olan doktorumuzun ailesi olmak üzere tüm hekimlerimizin, sevenlerinin ve yakınlarının başı sağ olsun.

ULUDAĞ OSB İNŞAATLARA BAŞLIYOR

Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın, risk almayı seven bir iş insanı. Özellikle doğu yakasının kalkınması için taşın altına elini değil, gövdesini koyuyor.

Bu minvalde her türlü riske giriyor.

Uzun yıllardır mücadele ettiği konulardan biri de Uludağ OSB ile Gürsu Belediyesi içinde kalan alanda kentsel dönüşüm çalışmaları yapmak. Bu noktada olağanüstü gayret gösteriyor. Çıktığı her televizyon programında, verdiği her röportajda bunun acil bir gereklilik olduğunu savundu.

Gürsu Belediyesi yetkilileri ile defalarca toplantı yaptılar.

En son yapılan toplantıların birinde zemin artı 7 kat şeklinde taraflar anlaşmasına rağmen Gürsu Belediyesi gerekli düzenlemeler için düğmeye basmadı.

İşte bu noktada Uludağ OSB radikal karar alarak, kendi sınırları içindeki 30 dönümlük alanda inşaata başlamak için düğmeye bastı.

Zemin artı 2 ya da zemin artı 1 kat şeklinde yapılacak binaların bayramdan sonra yakın bir zamanda temelinin atılacağını bu köşeden yazmış olalım.

Keşke şehrin doğu yakasının gelişimine katkı koyacak rezidanslar yapılsaydı.

En azından bu olsaydı Gürsu’nun çehresi değişirdi.

Yol yakınken AK Parti’nin kurmayları bir an önce Gürsu’daki zemin artı 7 kat düzenlemesi için düğmeye basmalı.

Bu gerçekleşirse kazanan Gürsu olur, bizden hatırlatması…

ZAFER IŞIK KUTSAL TOPRAKLARDA

Allah nasip ederse Kurban Bayramına sayılı saatler kaldı.

Malum pandemi nedeni ile bir önceki Kurban Bayramında Suudi Arabistan hac farizasını yerine getirmek isteyen hiçbir hacı adayını yurtdışından kabul etmemişti.

Bu sene hac mevsiminin açılması ile ülkemizden yaklaşık 40 bin hacı adayı kutsal topraklara yolculuk yaptı. O ziyarete giden isimlerden biri de AK Parti Bursa Milletvekili Zafer Işık ve eşi.

Işık ve eşi hac farizasını yerine getiriyorlar. Nasipse arife günü Arafat’a çıkacaklar.

Bayramın hemen ertesinde de dönüş yapacaklar.

Bize düşen şimdiden Allah kabul etsin demek…

 

 

Dolardaki şahlanış ve Bursa’nın zararı

Dolardaki şahlanış ve Bursa’nın zararı

Piyasalar yine hareketli.

Küresel cephede kafalar hayli karışık. Hal böyle olunca da günün modası oynaklık olarak karşımıza çıkmakta.

Başta ABD olmak üzere dünya ekonomisi, yüksek enflasyonla durgunluk arasına sıkışmış durumda.

Gelen her yeni veri ve açıklama da dalgalanmaları karşımıza çıkarmakta.

Bu haftanın özetinde de tüm yatırım araçlarında oynaklığa şahit olduk! Borsa endeksleri ve emtiaların kan kaybına da şahit olduk. Küçük toparlanmaları da izledik.

Petrol ve altında hızlı düşüşler ve kısa süreli tepki alımları yaşandı.

Ama para küresel çapta Amerikan tahvillerine güvenli liman olarak yanaştığı için doların şahlanışı yine öne çıktı!

Haliyle tüm dünyada doların yükseliş trendini fiyatlar oldu piyasalar.

Lira da bu süreçten nasibi alıyor doğal olarak. Ve çok kısa sürede yeniden 17 TL seviyesi aşıldı dolarda!


Peki döviz bundan sonra nasıl bir seyir izler?

Yanıt için önce yükseliş nedenlerine bakalım…

Küresel durgunluk fiyatlaması en temel neden olarak öne çıktı son üç gündeki oynaklıkta!

Nitekim, taze açıklamalarında IMF Başkanı Georgieva, 2023’te dünya genelinde büyük bir durgunluğun beklendiğini ifade etti.

Amerikan Merkez Bankası Fed’in agresif faiz artırımına dair son tutanaklarda gelen mesajlar da dolara güç katan bir pozisyon oluşturuyor.

Mevcut tabloda ABD tahviline ve dolayısıyla dolara olan talebin bir müddet daha gündemde kalmasını sağlayacak manzara görünmekte. Ancak kısa vadede fiyatlamanın güç kaybı söz konusu olacaktır. Çünkü son gelişmeler belli oranda fiyatlandı!

Dolar endeksi son 20 yılın en yüksek seviyesini görmüş durumda.. Endeksin 107 seviyesine dayanması küresel çapta para birimlerinin değer kaybetmesine yol açıyor.


Euro bile büyük baskı altında. Avrupa Merkez Bankası kararsız bir görünümde hem durgunluğa hem de enflasyona prim verdikçe Euro da dolar karşısında güç kaybediyor!

Paritenin 1,02 seviyesinin de altını görerek son 20 yılın dibine düşmüş olması bir yanda dolara olan talebi gösterirken diğer yanda Euro’nun güçsüzlüğünü de teyit etmekte.

Avrupa eğer inisiyatif almazsa paritenin bir seviyesine gitmesi kaçınılmaz görünüyor. Yani önümüzdeki 15-20 gün içinde bir Euro bir dolara eşit olabilir!

Ama eğer bazı adımlar gelir, parite de 1,037 üzerine çıkarsa daha gecikmeli biçimde muhtemelen eylüle doğru bir seviyesi görülebilir.

Ve öyle görünüyor ki; paritenin birin altını görmesi de muhtemel. Mevcut trend ise Türkiye’nin dış ticareti açısından riskler barındırıyor!

Bir yanda Avrupa’da ticareti hayat yavaşlıyor. Diğer yanda ihracatçımızın Euro bazlı gelirleri eriyor. Buna karşınsa dolar kaynaklı maliyetler hızla yükselmekte.

Özellikle Bursa açısından ciddi bir manzara ile karşı karşıyayız!

Çünkü ihracatının büyük bölümünü Euro pazarına yapan Bursalı ihracatçıların maliyetleri ağırlıklı olarak dolar cinsinden. Yani otomatik olarak kar erozyonu ile yüzleşme durumu söz konusu!

Dolar/TL’deki kısa vadeli öngörülere baktığımızda ise bu yılın zirvesini test etme olasılığı çok yüksek. Zaten 12 kuruş kalmıştı 2022’nin zirvesine…

Yani ekonomi yönetiminden yeni tedbirler gelmezse 17,50 TL’ye doğru istikrarlı bir yükseliş görülebilir.

Otomobil uçar gider!

Otomobil uçar gider!

Muhtemelen bu başlıktan çoğu kişi aynı şeyi, yani son aylarda otomobil fiyatlarındaki hızlı fiyat artışını anlamıştır. Ancak bu sözler Nesrin Sipahi’nin neşeli bir şarkısının nakaratı aynı zamanda.

Otomobil uçar gider

Ömrüm gibi geçer gider

Ben talihin peşindeyim

Talih benden kaçar gider

(…)

Otomobil tuttu yolu

Bu yolda macera dolu

(…)

Şarkı bu sözlerle devam ediyor.

Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD), İstanbul’da düzenlenen bir toplantı ile haziran ayı otomobil ve hafif ticari araç satışına ilişkin bir değerlendirme yaptı.

Bu değerlendirmeye geçmeden önce, otomotiv ve yan sanayisinin ülkemizde ilk palazlanmaya başladığı yıllara şöyle bir göz atmak istedim. Üstelik bu gelişme ve sektörel yoğunlaşmanın kalbi de Bursa’ydı, dersek yanlış olmaz.

Otomobiller reklamlarda hep mutluluk ve prestij vaadi olarak yer alır. Çok da anlamlıdır bu. Çünkü herkes mutluluk ve prestij peşindedir. O yüzden de otomobil bu tutku ile pompalandı. “Çağı yakalamamızı sağlayacak dinamik sektör” olarak da ekonomimizin bir parçası oldu. Yetmişli yıllardan başlayarak parasının peşin peşin yatırılıp, aylarca, bazen bir sene beklenip alınırdı otomobiller. Yurt dışındaki muadili araçların aksine yurt içinde, aynasız antensiz teypsiz satılırdı üstelik.

Devlet toplu ulaşım politikalarından vazgeçirilip yıllarca hiç demiryolu yapmadı. Mevcutları geliştirmeyi bırakın, birçok şehrin demiryolu bağlantısı koptu.

Karayollarımız hızla artan trafiğe uygun yaygınlık ve kalite düzeyinde de değildi. Yıllarca kan gövdeyi götürdü karayollarında, trafik kazalarından dolayı.

O esnada petrol bağımlılığımız arttı. Sektöre montaj sanayisi hâkim oldu. Şehirlerimizi de plansız sanayileşme ele geçirdi. İş kazaları, meslek hastalıkları yaygınlaştı. Yani ülkemiz asla gerçek anlamda kazanan olmadı. Çünkü markalar bilgi ve teknoloji yatırımlarını kendi ülkelerine, çevre kirliği ve emek yoğun yatırımları ise bizim ülkemize yaptılar. Dolayısı ile yıllar içinde de bu sektörün, gerek ihracatta gerek istihdamda gerekse sanayideki payı artarak devam etti.

Kırk yılı aşkın zamandan sonra geldiğimiz nokta ne?

Bunu da ODD’nin 4 Temmuz’da yaptığı açıklamanın satır aralarında bulmak mümkün.

*Hâlâ hızla araç ithal ediyoruz, fiyat kontrolü biz de değil.

*Hala otomobil kullanıcı sayısını AB normları ile yarıştırma derdindeyiz.

*Hâlâ sanayi hamlesi lafları dolaşımda.

*Hala üretimde, yabancı yatırımcıya sağladığımız, vergi, teşvik ve maliyet avantajları ile övünüyoruz.

Otomobil endüstrisinde bugün itibarı ile 315 Dolar ücret ile istihdam oranı yaklaşık yüzde 65 düzeyinde. Açlık sınırı rakamlarının bir tık yukarısında yani.

Güneş ufukta batarken önünden hızla seyreden otomobili hayal ederek bir şarkı tutturma vakti. Otomobil uçar gider, ömrüm gibi geçer gider!..

Sarıbal’dan ‘adil bölüşüm’ çıkışı!

Sarıbal’dan ‘adil bölüşüm’ çıkışı!

Bir süredir ülke gündemini haklı olarak meşgul eden ve gelir adaletsizliğini ortaya sermek için gerçek bir örneklem oluşturan milletvekili maaşları, emekli milletvekili maaşları, asgari ücret ve emekli maaşları kıyaslamasına son noktayı koyan bir açıklama geldi dün itibariyle.

Sosyal medya hesabından bir açıklama yapan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, ‘Milletvekilli maaşı meselesi!’ başlıklı yazısında şöyle diyor;

“Tek Adam Keyfi Yönetimi 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçesini 6 ay dolmadan tüketti ve yeni bir bütçe çıkarmak zorunda kaldı.

Yeni bütçe ile Cumhurbaşkanlığı ödeneği arttırılırken milletvekilleri maaşının da yüzde 40 oranında arttırılması öngörüldü.

Bilindiği gibi eski Cumhurbaşkanları, eski Meclis başkanları, emekli milletvekilleri ve milletvekillerinin maaş artışları Cumhurbaşkanlığı ödeneğinin artışına bağlı olarak artıyordu.

Gelen artışa tepkiler çoğalınca AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, ‘Maaşıma zam yapmıyorum’ diyerek, kendi maaşına gelecek zammı geri çekerek, algı başlattı. Erdoğan’ın talebi üzerine ilgili madde yeni bütçenin teklifinden çıkarıldı.

Meclis Genel Kurulu’nda yeni bütçeden Cumhurbaşkanlığı ödeneği çıkarılınca, milletvekilli emekli maaşlarındaki artış da geri çekilmiş oldu.

Ancak, memurlara ek gösterge verilmesini düzenleyen Torba Yasa teklifinde yapılan bir düzenleme ile milletvekillerinin emekli aylıklarının cumhurbaşkanı ödeneğine endekslenmesi uygulamasına son verilerek artışın memur maaş zamlarına paralel olması teklife kondu.

Ayrıca torba kanun madde madde ve bütüncül olarak oylamaya sunuldu. Bu kanunla yapılacak memur ve emekli (yaklaşık 19 milyon vatandaş) maaş zammının geçmesi ve muhalefetin itirazı durumunda iktidarın; ‘bakın muhalefet sizin zam almanızı istemeyip enflasyona ezdirmek istedi’ algısını oluşturmamak için Meclis’ten geniş bir kabulle geçti.

Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, halkımızın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırı altında yaşadığı (yaklaşık 60 milyon vatandaş) bir dönemde mevcut zamlarla birlikte milletvekili maaşları ile asgari ücret arasındaki büyük fark, gelir adaletsizliği açısından derin bir uçuruma dönüşmüştür.

Bu gerekçelerle maaşımın bir kısmını bugüne kadar yaptığım gibi öğrencilere burs ve sosyal yardımları arttırarak değerlendireceğim.

Ayrıca, ülkemizin ciddi bir ekonomik buhrandan geçtiği, yurt içinde ve yurt dışında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemde TBMM’nin 3 aylık bir tatil dönemine girmesini de doğru bulmadığımı ifade etmek isterim!”

Buradan şunu çıkarıyoruz ki, muhalefet vekilleri maaş artışlarına memur maaş artışlarının etkilenmemesi sebebiyle itirazda bulunamamış.

Sarıbal da kendi adaletini sağlamak adına eline geçen paranın içine sinmeyen kısmını yardım olarak değerlendirme kararı almış.

Örnek olmasını dilerim…

UCUZ BİR ŞEHİR DEĞİLİZ!

Bursa yaşanması giderek zorlaşan bir şehir haline geliyor. Ulaşım fiyatları sık sık gündeme taşıdığımız bir konuydu zaten, böyle giderse gündemden inecek gibi de görünmüyor.

Elbette akaryakıta yapılan zam malum. Bu zam karşısında ulaşımın zamlanacağını da tahmin etmek güç değildi. Ancak tüm bu gelişmeler olurken, halen Bursa’nın ucuz bir şehir olduğu söylemini sürdürmek pek de doğru gelmiyor kulağa.

İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu da benimle aynı kanaatleri paylaşıyor ve Bursa’nın en pahalı şehirlerden biri olma yolunda hızla ilerlediğini söylüyor.

Türkiye’nin en büyük 5 şehri arasında, en ucuz şehir Bursa iddiasının artık doğruluğunu kaybettiğini belirten Türkoğlu;

Birim maliyet hesabı baz alındığında, aslında en pahalı şehir Bursa. Açıklanan yeni ulaşım tarifeleri zaten geçim sıkıntısından anası ağlayan vatandaşı haklı olarak isyan ettirdi. Tam bilet fiyatı 5,25 liradan 6,50 liraya, indirimli bilet 4,50 liradan 6 liraya, öğrenci bileti ise 2,25 liradan 3 liraya yükseldi.

Şimdi diyecekler ki, ‘Ey milletimiz, Bursa’daki bu rakamlar yine İstanbul, Ankara ve İzmir’deki fiyatların altında. Biz halen en ucuz şehiriz!’

Sakın ha inanmayın!

Bursa’daki şehir içi ulaşımda kat edilen mesafe ile İstanbul, Ankara ve İzmir’de kat edilen mesafeyi kilometre bazında karşılaştırdığımızda, maalesef Bursa en pahalı şehir konumunda!” diyor.

Hakkını teslim etmek lazım. Doğru bir söylem.

Kabul edelim ki, ucuz bir şehir değiliz, geçinmek için her gün ayrı bir yöntem üreten insanlar şehriyiz…

Memleket Partisi Yıldırım İlçe Başkanı Şahin’den dikkat çeken uyarı

Memleket Partisi Yıldırım İlçe Başkanı Şahin’den dikkat çeken uyarı

Norm Haber stüdyolarından pazartesi günü yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz Memleket Partisi Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin oldu.

Kendisi ile birçok konuyu konuştuk.

Konuştuğumuz konulardan önemli başlıkları bugün köşemizden yazmış olacağız.

Yaşı genç olmasına rağmen tecrübeli bir siyasetçi profili çizen Şahin, uzun yıllar CHP’de Yıldırım ilçe yönetimlerinde görev yaptıktan sonra Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılması ile beraber aynı yolda yürüyen, ardından Memleket Partisi’nin kurucu Yıldırım İlçe Başkanlığı görevini üstlenen bir isim.

Bursa’da kongresini gerçekleştiren ilk ilçe başkanı olan Şahin’e “neden Memleket Partisi, neden vatandaş size oy versin?” diye sorduğumda, “biz ne sağcı ne solcu, sadece Atatürk’ün yolundan giden bir siyasi partiyiz” dedi.

Ardından ekledi:

Aynı zamanda halkın değerleri ile çakışmayan inançlara saygılıyız,  başkaları gibi Dersim’e katliam demeyiz.”.

Özellikle CHP’nin “Atatürk’ün kurduğu değerlerden uzaklaştığını” düşünüyor Şahin.

Öte yandan Şahin, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak da ilk tura kendi adayları ile gireceklerini vurguladı.

Peki ikinci tur?

Şahin, Erdoğan’ın karşısında ikinci tura İnce’nin kalması durumunda Millet İttifakı’nın kendilerini destekleyip desteklemeyecekleri konusunda bir görüş açıklamadığını belirterek sitem etti. “Biz onların adayı kalırsa destekleyeceğiz” diyerek de kendilerinin net olduğunu ifade etti.

Yıldırım’da Başkan Oktay Yılmaz’ın yapmış olduğu iyi icraatları desteklediğini söyleyen, Balabanbey Mahallesi’ndeki piknik alanı yapımı için de Yılmaz’a teşekkür eden Şahin, birkaç konuda da uyarıda bulunmadan geçemedi.

İlçede madde kullanımının fazla olduğuna, sokaklarda çocukların bu maddelere rahatça ulaştığına dikkat çeken Şahin, “son zamanlarda yine başıboş köpekler insan hayatını tehdit ediyor, bu iki konuda yetkilileri göreve davet ediyorum” dedi…

Bu gerçekten önemli…

Yine değindiği bir başka konu ise ilçedeki sığınmacılar ve mülteciler konusu. “Onlar da son zamanlarda büyük sıkıntı oluyor” diyor Şahin…

Bu arada, Memleket Partisi bayramdan sonra, 23 Temmuz’da olağanüstü kurultayını gerçekleştirecekmiş.

Onu da bu köşeden yazmış olalım.

Şahin’in program sonrasında bizimle paylaştığı konulardan biri de şu: Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’dan randevu talebi olmuş. Uzunca bir süre geçmiş. Onu da bu köşeden ifade etmiş olalım. Muhtemelen Yılmaz’ın yoğunluğuna gelmiştir, yoksa randevular konusunda Yılmaz’ın hassas olduğuna bizzat şahidiz.

Öte yandan, Şahin, Genel Başkanları Muharrem İnce’nin seçim otobüsüne bindikten sonra pek çok şeyin değişeceğini düşünüyor.

Bize de kendisine başarılar dilemek düşüyor.

ORHANELİ’DE REKOR KATILIM

Geçen hafta sonu Ali Aykurt’un belediye başkanı olduğu Orhaneli’de festival olduğunu yazmıştık. Malum o gün şehit cenazemiz de vardı. Bu hassasiyet ile festivalini gerçekleştiren Orhaneli Belediyesi alkışı hak ediyor.

Bu minvalde Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt ile telefon görüşmesi yaptım. Katılımı sordum, o da ciddi bir katılım gerçekleştiğini bizlerle paylaştı. Bizim de gördüğümüz, oldukça yüksek bir rakamdı.

Öte yandan aynı gün raftinge de ilgi oldukça fazla idi.

Kısaca Aykurt oturduğu koltuğun hakkını fazlası ile veriyor…

AK PARTİ’DE BAYRAMLAŞMA 2. GÜN

Kurban Bayramının vazgeçilmezlerinden olan parti bayramlaşmalarında gelenek bu bayram da devam ediyor. Bu minvalde partiler bayramlaşmalarını ağırlıklı olarak bayramın 2. günü gerçekleştirecekler. Bayramlaşmalarda yoğun ilginin olduğu AK Parti’nin bayramlaşması 10 Temmuz saat 12.00’de Merinos AKKM’nde gerçekleşecek.

Bayramlaşmada muhtemelen en önemli kritik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelemediği Bursa ziyareti olacak…

Bursa’nın alarm veren rakamları

Bursa’nın alarm veren rakamları

Türkiye ekonomisinin lokomotif kentlerinden biri Bursa.

Uzun yıllar boyunca İstanbul’un ardından en etkin kent olarak ülke ekonomisinde öne çıktı.

Ama ne yazık ki son yıllardaki hava eski günleri fazlasıyla aratır cinsten!

Neden mi?

Verilere bir göz attığımızda Bursa’nın pek çok kategoride geçmiş performansının altında kaldığını görüyoruz. İhracattan katma değer üretimine geniş bir yelpazede ivme kaybı söz konusu. Haliyle büyümedeki payımız da sorgulanır bir duruma doğru evriliyor!

Neticede BTSO’nun kulaklara aşina olan “Bursa Büyürse Türkiye Büyür” mottusu da içi boş bir slogan haline dönüşmeye aday hale geldi.

Yani yepyeni bir perspektifle kent ekonomisinin dizayn edilmesi ve yeni bir sıçrama dönemine girmesi şart. Yoksa Bursalı gençler ekmeklerini başka şehirlerde aramak zorunda kalabilir!

Gidişata dair iki veri setini ana hatlarıyla paylaşarak sıkıntının boyutuna dikkat çekmekte fayda var.

Malum ihracat en övündüğümüz yanımızdı. Ama son iki yıldır Kocaeli güçlü bir atakla solladı geçti. Daha doğrusu en yakın rakibimiz çok güçlü bir çıkış yapmış değil!

Bursa eski hızından uzak. Hatta eksi hızlara imza attığı da olmakta ihracat artışında.

Haziran 2022’ye ait rakamlar da Kocaeli’nin üstünlüğünü teyit etmekle kalmadı. İzmir’in de dibimize geldiğini ortaya koydu.

Geçen ay bir milyar 561 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Bursa, Kocaeli’ne 330 milyon dolar fark yedi. İzmir’le aramızdaki farksa aylık bazda sadece 150 milyon dolar civarında artık!

İlk 6 ayın toplamında ise 7 milyar 918 milyon dolarlık ihracat geliri elde eden Bursa, Kocaeli’nin 2,23 milyar dolar gerisinde kaldı. Ve yıllık bazda ikinci olma hayallerini şimdiden suya gömdü!

İzmir’le aramızda ise ilk yarıyıldaki fark 778 milyon dolara indi. Yani Bursa’nın üçüncülüğü de tehlike altında.

Ve şimdilik çok yakın olmasalar bile Ankara ve Gaziantep’in de doludizgin geldiğini unutmayalım!

Aslında ihracattaki bu manzara aylardan beri kendini net biçimde göstermekteydi. Yani çok da hazır olmadığımız bir durum değil.

Ama kent ekonomisindeki duraganlığı çok başka bir açıdan anlatan verilerin de gelmiş olması hayli düşündürücü.

Verilerin kaynağı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği.

Bursa’nın TOBB’un sanayi veri tabanından derlenen ürün bazlı verilerdeki sıralaması maalesef beşincilik!

Veri tabanına kayıtlı 3 bin 926 ürünün üretim kapasiteleri açısından iller bazında değerlendirildiği listede Bursa İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Ankara’nın ardından beşinci sırada bulunuyor.

Sıralamanın temel ölçütü illerin üretim kapasiteleri açısından kaç ürün türünde ilk üç sırada kendine yer bulabildiği olarak tespit edilmiş. Ve toplama göre de nihai sıralama ortaya çıkmış.

Birinci sıradaki İstanbul bin 809 üründe ilk üçte yer alırken, İzmir bin 28, Kocaeli de 772 ürünle ikinci ve üçüncü sırada bulunuyor.

Bursa 517 üründe ilk üç sırada kendine yer bulabilirken hemen üzerinde yani 4. sıradaki Ankara’nın ise 735 ürünle yer aldığını görüyoruz. Yani ciddi bir fark var.

Ardımızdan gelen Konya ve Tekirdağ ise çok yakınımızda… Her an sollayabilirler!

Ve Bursa’nın 62 temel sektörün çok azında kendine ilk üçte yer bulabilmesi de düşündürücü.

Neticede ürün çeşitliliği, yüksek katma değer ve üretim kapasitesi kent dinamiklerinin önemle üzerinde durmaları gereken bir konu haline gelmiştir.

Hastane olunca riskli, lojistik alan olunca…

Hastane olunca riskli, lojistik alan olunca…

Geçtiğimiz yıl Kastamonu’da yoğun yağışlar sonrası taşan derelerin yataklarını doldurması nedeniyle yaşanan sel felaketinde, vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmeleri, evlerinin yıkılması yüreklerimizi parçalamıştı.

Bu yıl aynı görüntüleri yeniden yaşamak tam bir dejavu etkisi yaptı.

Hele geçen yıl yıkılan caminin yerine ‘İki günde yenisini yapıp Cuma Namazı’nı orada kılmanızı sağlayacağız’ mantığı ile yeni bir cami yapılması ve bu yıl aynı caminin yeniden yıkılışını izlememiz nasıl da akıllanmaz bir toplum olduğumuzun kanıtı gibiydi.

Günlük siyaset, günlük politikalar…

Plan yok, araştırma yok, insanların can güvenliğini düşünmek hiç yok…

Benzer bir konu için Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanlığı’nın düzenlediği basın toplantısı bu noktada hayli kayda değer.

Bundan birkaç yıl öncesinde ‘şehir hastanesi’ alanı olarak belirlenen, ancak yapılan itirazlar sonucu yargı kararı ile ‘Burası riskli, burası taşkın alanı, buraya hastane yapamazsın!’ kararı verilen, Nilüfer Çayı’nın ikinci kolu olan Deliçay’ın taşkın alanında bulunan bölgesinde lojistik alan yapılması kararından bahsediyorum.

Açıklama öncesinde şehre ve ülkeye yapılan yatırımlara karşı olmadıklarını açıklamak zorunda kalan CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca;

“Burada yapılmaya çalışılan lojistik merkezi bütün siyasi partilerin altına imza attığı ‘ova koruma programının’ ihlal edilmesi demektir. Yakın zamanda bu bölgelerde taşkınlar oldu ve vatandaşlarımız hayatlarını kaybetti. Hastane olunca riskli oluyor da lojistik alan olunca riskli olmuyor mu?” diye soruyor.

Lojistik alan projesi kapsamında 184 bin metrekarelik alanın 108 bin metrekaresine beton döküleceğinin, yani bir daha tarım alanı ya da mera olarak kullanımının mümkün olmadığının altını da çiziyor ki, geri dönüşü olmayan bir işten bahsedildiği belli olsun.

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın da söyleyecekleri vardı. Birkaç hafta önce lojistik sebeplerle ucuz tarım ürünlerine ulaşamadığımızı gerekçe gösteren Tarım Bakanı Vahit Kirişçi’nin ‘Kent bostanları’ projesinin lansmanını yaptığının altını çizdi. Sonra da;

Tarım Bakanı bu projeyi açıklarken ‘Samanlı Merası’ olarak bilinen bu bölgenin talan edilmesine nasıl izin veriliyor? Bir yanda bir karış toprağa sahip çıkıyoruz söylemi varken, diğer yandan süte zam, asgari ücrete zam politikası yürütülüyor.

Bu kafa bu ülkeyi açlığa kıtlığa sürüklemektedir. Bu ülkenin insanları parası olsa dahi sağlıklı gıdaya ulaşamaz hale gelecektir.

Giden samanlı merası değildir. Çocuklarımızın ekmeğidir, geleceğidir.” dedi Sarıbal.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve tek merkezden yönetimin ortadan kaldırılması için yola çıkan Yerel Yönetimler Yasası’nın işlerliğini yitirdiğine toplu olarak şahitlik ediyoruz böylesi durumlarda.

Aklın yolu bir elbette.

Hastane yapılırken riskli bölge olduğu tespit edilen bir alanın lojistik merkez yapılırken de riskli bölge olduğu aşikar. Bu noktada bir uzman gözü değilim, ancak mesele benim dahi görebildiğim kadar yalın bir gerçek.

Bu arada uzun uzun yazılar yazılan ‘Cumhurbaşkanı Bursa’ya neden gelmedi?’ konusuna muhalefetin de bir yanıtı var.

AK Parti Bursa’da miting yapamadı. Hiç ilgi görmedi. Aynı şartları zorladılar. İlçelere gönderdikleri otobüslere kimse binmedi. Mitingin iptalinin tek gerekçesi ilgi görmemesidir!” diyor İsmet Karaca.

Miting otobüslerine gösterilen ilgiyi gözümle görmedim.

Ama şunu söyleyebilirim;

Asgari ücret açıklamasının ardından, Türk İş Başkanına sessizce ‘Gırtlağımızı sıkmasınlar…’ diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaşanacak memnuniyetsizliği hesaplayarak, bu dönemde miting yapmak fikrinden vazgeçmiş olabilir pek ala…

Tekelioğlu’nun TÜRMOB adaylığı resmileşti

Tekelioğlu’nun TÜRMOB adaylığı resmileşti

Özellikle Bursa genelinde tamamlanan akademik oda seçimlerini elimizden geldiğince takip etmeye çalıştık.

Sürprizler olmadı mı?

Bu konuya vereceğimiz yanıt evet…

Özellikle İnşaat Mühendisleri Odasında çok büyük sürpriz oldu.

Keza bir başka sürpriz yaşanacağını düşündüğümüz oda Bursa Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası idi.

O odada da sürpriz yaşanır, diye düşündük.

Ama mevcut durum aynen devam etti.

Şimdi sırada meslek odalarının üst birliklerindeki seçimlere geldi.

Onların bir kısmı başladı bitti.

Bir kısmı da ilerleyen tarihte başlayacak.

O birliklerde sürpriz olacak mı?

Olması için olağanüstü gayret gösteren bir isim var.

O da Bursa kamuoyunun yakinen tanıdığı Yeminli Mali Müşavir Ali Nazım Tekelioğlu.

Daha önce bu köşeden kendisinin TÜRMOB Genel Başkanlığına aday olabileceğini kaleme almıştık.

O adaylık geçen hafta sonu resmileşti.

Tekelioğlu, Meslekte Birlik Grubunun adayı olarak resmen aday oldu.


Bir önceki seçimlerde oldukça dağınık bir görüntü veren birbirine yakın 3 adayla seçimlere giren grubun temsilcileri büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı.

Bu dönem yönetimlerde var olmak isteyen Meslekte Birlik Grubunu toparlayan, ardından açıklamasını yapan Tekelioğlu’na destek oldukça fazlaydı.

Adaylık açıklamasında Tekelioğlu şunları söyledi:

“- Artık günümüz; Meslekte Birlik günüdür, Meslekte Dayanışma günüdür.

TÜRMOB’umuzu biriken mesleki sorunlarımıza bir çözüm üssü yapma günüdür.

– Meslektaşlarımızın alın terinin hakkını, alın terimizle koruyabilmek günüdür.

– Günümüz; mesleki konularda, çözüm odaklı görüş sunmak, sorumluluk alabilme günüdür.

– Gün ülke ekonomisinde, etkin bir rol alabilme günüdür.

– Meslektaşlarımızın gören gözü, dinleyen kulağı, konuşan dili olma günüdür.

Velhasıl günümüz ‘tam bir kariyer meslek’ hedefimize varabilme günüdür.”

Tekelioğlu, seçim beyannamesini de yakın bir tarihte açıklayacağını söyledi. Ancak o beyannamenin ipuçlarını da şu sözlerle ifade etti:

“- TÜRMOB kaynaklarını etkin ve verimli kullanacağız.

Davulun başkasında, tokmağın bir başkasında olduğu anlayışı ortadan kaldıracağız.

– Siyaset üstü bir anlayışla demokratik ve şeffaf bir yönetim anlayışı sergileyeceğiz.

– Paydaş kurum ve kuruluşlarla iletişim sağlayan ve geliştiren, karar alma süreçlerinde etkin rol alan bir yönetim anlayışı sergileyeceğiz.

– Mesleğin ve meslektaşın itibarını koruyacağız.

– Az laf çok iş sloganımız,

– Demokratik ve şeffaf bir yapı hedefimiz,

– Adil ve hakkaniyet ölçüsü anlayışımız,

– Paydaş kurum ve kuruluşlarla iletişim olmazsa olmazımız,

– TÜRMOB bünyesinde Türkiye’nin ekonomi ve mali politikalarını belirleyecek oluşum hayalimiz,

– Meslek Yasası’nın bütüncül bakış açısıyla yeniden ele alınmasına ve yasalaşmasına katkı koymak prensibimiz,

– Mesleğe ve meslektaşa hizmet eden Bir TÜRMOB oluşturmak ilkemiz…”

Ekim ayında gerçekleşecek seçimlerde Çağdaş Grup mevcut başkanla mı yoksa başka bir isimle mi devam edecek, onu ilerleyen süreçte göreceğiz.

Şimdiden gördüğümüz seçimin en az üç adayla gerçekleşeceği.

Önceki başkanlardan Masum Türker’in de adaylık için nabız yokladığı biliniyor.

Bakalım Tekelioğlu TÜRMOB tarihinde bir ilki başarıp tarihe geçecek mi?
Bize bir hemşerisi olarak kendisine başarı dilemek düşüyor.

MUSTAFAKEMALPAŞA’YA DİŞ HASTANESİ

AK Parti Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Murat Hallaçoğlu, yerelde başarılı gördüğümüz ilçe başkanlarından biridir. İki hafta önce PAŞADER’in kongresinde karşılaştığımız Hallaçoğlu ile ayaküstü sohbet ettik.

Kendisine ilçesinde yapılan çalışmaları sorduğumda, “hem belediye başkanımız hem de bölgemizin milletvekili hizmet noktasında olağanüstü gayret gösteriyor. Bizler de siyaseten ilçemizin sorunlarını takip ediyoruz. Yereldeki ve Ankara’daki büyüklerimizle köprü görevi görüyoruz” demişti.

Bu noktada ilçeye İnegöl’den sonra ilçelerde 2. olacak bir yatırım gerçekleşiyor. Bu yatırım tabiri caiz ise dişe dokunur bir hizmet. O hizmet de eski ilçe sağlık müdürlüğü binasının 10 üniteli diş hastanesine çevrilmesi.

Çalışmalar başlamış. Müteahhite yer teslimi yapılmış. 90 günde eski sağlık müdürlüğü binasının diş hastanesine dönüşümü sağlanacakmış.

Hastanenin bitimi ile dişe dair her türlü hizmeti ilçe halkı alabilecek.

Öte yandan Hallaçoğlu, ikinci müjdeyi de çocuklara verdi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan anaokulu içerisindeki tefrişatların tamamlanması ile yeni eğitim ve öğretim yılında okul öncesi çocukların kullanımına açılacakmış.

Bunun dışında birkaç çalışma daha var, onları da ilerleyen günlerde kaleme alacağız…

Ama Hallaçoğlu ilçe başkanı olarak taşın altına elini koyan bir siyasetçi. İlçede Belediye Başkanı Mehmet Kanar ve bölge milletvekili Mustafa Esgin ile uyumlu çalışmaya devam ediyor.

Bu çalışmaların meyvesi de Mustafakemalpaşa’ya hizmet olarak dönüyor.

Fakirleştiren maaş zammı!

Fakirleştiren maaş zammı!

Bir resmi rakam daha tarih sayfalarındaki yerini aldı.

TÜİK’in üzerinde bolca konuşulan haziran ayı enflasyon rakamı çok yönlü etkileriyle hayatımızın bir parçası oldu.

Çarşı pazar enflasyonu ile uyuşma konusunda hayli sıkıntılı olan TÜİK’in TÜFE verisi, çok temel bir baz gösterge olarak milyonların hayatına doğrudan etki etmekte. Milyonlarca emekli ile memurun ücret ve maaş artışlarının kaderi TÜİK’in iki dudağı arasında olduğu için kaçınılmaz olarak gözler haziran enflasyonuna kilitlendi.

Peki netice?

Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 78,62’ye yükseldi. Aylık artışsa yüzde 4,95 oldu.

Üretici fiyat endeksi ise aylık bazda yüzde 6,77, yıllık olaraksa yüzde 138,31 arttı.

Ve böylece TÜFE, rekor tazeleyip 24 yılın zirvesine ulaştı. ÜFE de 1995’ten bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Aynı zamanda tüketici enflasyonu ile üretici enflasyonu arasındaki makas 59,7 puana çıkarak yeni bir rekora ulaştı!

Özet manzara hem makro hem mikro bazda Türkiye ekonomisinin iyi bir sınav vermediğini gösteriyor.

Enflasyon canavarının dizginlenmeye pek meraklı olmadığı gerçeği ortada. Keza onu durdurma çabalarının da cılız birkaç adımdan öteye gidemediği aşikar!

Peki vatandaşın hali ne olacak?

İlk yanıt 6 aylık TÜFE rakamı ile çıktı karşımıza… Herkes eline hesap makinesini alıp yüzde 42,35 olarak açıklanan bu rakamın maaşına nasıl yansıyacağını hesaplamaya koyuldu. Medya kuruluşları çarşaf çarşaf emekli ve memurların zamlı maaşlarını içeren tablolar yayınlamaya başladı.

Yasa gereği bu kesimlerin enflasyona endeksli artışları çok net hesaplanabilmekte… Ve resmi enflasyona paralel artışlar gelirlere yansımakta.

O kadar şanslı olamayanlarsa özel sektörün ücretli elemanları!

Asgari ücretlilerin tek şansı ikinci 6 ayda geçerli zam oranını biliyorlar çünkü. Ama yüzde 30’u bile tam olarak bulmayan zammın ilk 6 aylık resmi TÜFE rakamının 12 puan gerisinde kalıyor olması gerçeği madalyonun öteki yüzü konumunda.

Kaldı ki çarşı pazarın, rafların etiketlerin söylediği rakamlar çok daha yukarıda bir enflasyona işaret etmekte!

Bir de asgari ücretli olmayanların yeni maaşları ellerine geçene kadar belirsizliğini net biçimde koruyacak olan zamlara ait bilmece var.

Çünkü yüzde 30’luk asgari ücret zammını diğer ücretlilere birebir uygulayacak çok az kurum vardır! Büyük olasılıkla yüzde 20 – 25 bandında bir zam skalası temmuz maaşları için geçerli olacak diğer ücret kategorilerinde.

Ve hatta bu oranları vermeleri kolay olmayacak çok sayıda işletme de mevcuttur. Her sektörün aynı performansı sergilememesi gibi her işletme de aynı karlılıkta çalışamayabiliyor.

Bir de başka bir gerçeklik var. O da ücretlilerin zamlı maaşları ellerine ağustosta geçecek. Yani zaten en az 12 puanlık resmi kayıp varken bir de daha şimdiden temmuz enflasyonunun negatif bonusu ile karşı karşıya kalacak tüm ücretliler!

Neticede maaş zammına kavuşmadan ürün ve hizmet zamlarının bombardımanı ile yüz yüze gelinecek. Kısacası eski kayıplar telafi edilmezken yeni kayıplar alım gücünü hırpalamaya devam edecek.

Çünkü bir yanda henüz fiyatlara tam yansımamış bir doğalgaz ve elektrik şoku var. Keza hala kur geçişkenliği sürüyor.

Üstelik şimdi tüm iş dünyası işçilik maliyetlerini anında fiyatlarına yansıtmaya başladı!

Kamu kurumlarının yaptığı zamlar da cabası. Mesela Bursa’da ulaşıma hem taze hem de okkalı bir zam geldi.

Sonuç kısırdöngü. Gelirler eriyor. Alım gücünü normalize edecek bir mekanizma da devrede değil. Yüksek enflasyon altında ezilmeye devam!

Ama bu manzarada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in açlık sınırının 3 bin 500 – 4 bin TL arasında olduğunu iddia edip Türk-İş’nin 6 bin lirayı aşan rakamını bilim dışı olmakla itham etmesi hayli ilginç bir durum.

Meşhur ve en basit hesapla Bursa’da 4 kişilik bir aile her öğün sadece simit yese tanesi 5 liradan… Yanında da sadece bir bardak musluk suyu içse içebilirse!

Aylık bin 800 liradan fazla para ödemek zorunda demektir.

Peki mutfaklarına et, süt, yağ, peynir, meyve sebze girerse ne olur. Bana göre artık en az 7 bin lira olur o ailenin aylık mutfak masrafı.

Kira, taksit ve elektrik, gaz gibi rutin faturaları saymıyorum bile.

Sözün özü; ücretliler ve emekliler büyük bir başarıya imza atıyor gelirleriyle geçinirken!

Geliyor gelmekte olan!

Geliyor gelmekte olan!

1973 ve 1979’daki Ortadoğu petrol krizlerinden bu yana dünyanın en ciddi enerji krizlerinden birini yaşamakta olduğundan söz ediliyor. Ancak bugün kısa vadede acı çekmeyi ve uzun vadede enerji endüstrisini dönüştürmeyi gerekli kılan bir tablo var.

Acı neredeyse garanti: Yüksek yakıt ve enerji fiyatları nedeniyle çoğu ülke durgun büyüme, enflasyon, düşük yaşam standartları ve vahşi bir siyasi tepkiyle karşı karşıya. Üstelik uzun vadeli sonuçlar öngörülebilir olmaktan çıkmış durumda. Bu durumda dünya iklimini istikrara kavuşturmayı daha da zorlaştıran, fosil yakıtlara geri dönüş hevesleri de artacak gibi. Bunun yerine enerji arzı güvenliğini iklim güvenliği ile birleştiren bir yol izlenmesi gerektiği konusunda uzmanlar birleşiyor…

Avrupa’da uzun zamandır, dondurucu kış gecelerinin bir kâbusu olarak hayal edilen şey, bir yaz ortasında patlak verdi. Rusya’nın 14 Haziran’da Kuzey Akım 1 boru hattından Batı Avrupa’ya gaz akışını düşürdü. Bu durum ek olarak fiyatları yüzde 50 oranında artırarak kısıtlama uygulamasının devam edebileceğine dair işaretler, endişeleri arttırdı.

Başka yerlerde Amerikalılar bir galon benzine (1,25 €) 5 dolar ödüyorlar, bu da kamuoyu yoklamalarının onların en büyük endişesi ve Başkan Joe Biden’ın en büyük baş ağrısı olduğunu söylediği enflasyonu körüklüyor.

Bu tablo domino etkisi ile küresel bir dalgalanma olarak devam edecek.


Bu dalgalanmanın en önemli göstergesi ABD’nin Fed yönetimi 75 puan faiz arttırınca, 45 ülkenin Merkez Bankası faiz artırımı yoluna girmesi.

Peki ama dünyanın bu sosyoekonomik ikliminde biz neredeyiz?

Yaklaşan seçimler, karışık siyasi tablo, sosyal bir yaraya dönmüş sayısı belirsiz sığınmacı (!) problemi, enflasyon baskısı ile anlık çözümler üreten bir ekonomi yönetimi.

Bankacılık sistemini ekonominin sonuçlarından korumak amacıyla şimdilik bir faiz artırımı görülmüyor. Çünkü yıllardır üretimden uzak kullanılan likidite kaynakları tükendi.

Böylece, banka kredilerinin önemli kısmını oluşturan gayrimenkullerin değerlenmesi ve ithalat için daha az kaynak ayrılması zorunluluğu kapıya dayanmış oldu. Bu yeni durum da özel politikalar gerektiriyordu. Arz talep arasındaki dengenin tüketim aleyhine oluşması planı ile enflasyon ve faiz politikası kontrollü yönetiliyor.

Bu tablonun siyasi sonuçları çok önemli elbette. Seçim sürecinde olunması bunun önemini daha da arttırıyor. Ukrayna Savaşı ve pandeminin küresel çapta neden olduğu enflasyon olmasa iktidarın planladığı “ planlı ekonomik kriz “ daha başarılı yönetilebilirdi. En azından siyasi sonuçları bakımından daha öngörülebilir düzeylerde tutulabilecekti

Ancak gelinen noktada belirsizlik arttı.

Ekonomi pamuk şeker

Ekonomi pamuk şeker

Güne, tam da 15-20 gün öncesinden sipariş verildiği üzere servis edilen bir bilgiyle başladık.

TÜİK Haziran ayı enflasyonunu yüzde 78.62 olarak ilan etti. Ne hikmetse yine aynı TÜİK, üretici enflasyonunu yüzde 138 olarak hesapladı.

Yani şöyle diyebiliriz; öyle tatlış bir dünyada yaşıyoruz ki, üreticiler kendilerine yansıyan enflasyonun sadece yarısını ürünlerine yansıtıyorlar, kalan yarısını kendi ceplerinden ödüyorlar ve mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz.

Neyse ki, bu periler, cüceler ve devlerle dolu sihirli dünyaya gerçekçi bir pencere açıp, bir süre önce enflasyon rakamı açıklamaları yasaklanmış olsa dahi hesaplamalarını sürdüren kurumlar da var.

Buna göre ekonomistlerin açıkladıkları ve benim de gerçek enflasyon rakamı olduğunu düşündüğüm oran yüzde 175,5.


Enflasyon rakamı önemli, çünkü işçi ve memur emeklileri ile memurlar enflasyon rakamı üzerinden maaşlarına artış alıyorlar. Dönen bunca fırıldak da bir yandan vatandaşın gözüne perde çekmeye diğer yandan da kasadan fazla para çıkmasına engel olmak için.

Açıklanan resmi rakamlar ışığında memur ve emekli memur aylıklarına yüzde 41,69, SSK ve Bağ-Kur emekli aylıklarına ise yüzde 42,35 zam yapılacak.

Daha şimdiden TÜİK’in açıkladığı rakamlara tepki göstermek üzere alanlara koşmaya başladı sendikalar. ‘TÜİK yalanlarıyla, talana devam…’ diyorlar slogan olarak.

Karınca misali, tarafımız belli olsun…

YATAK 800, KARPUZ 6.5 TL

Ne demiş büyüklerimiz, alacağında şahin gibi vereceğinde tavşan gibi ol…

Bu düsturu benimsemiş olan bir yönetim anlayışı var devlette anlaşılan. Çünkü vereceğine tavşan olan yönetim kademelerinin alacaklarına şahin kesilip, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun 2022 yurt ücretlerine yüzde 80 oranında zam yaptığı iddia ediliyor.

Gelen zamlardan telefonlarına gelen mesajlarla haberdar olan öğrenciler, 2021 yılında en yüksek 600 TL olan yurt ücretinin 800 TL’ye çıktığını söylüyor.

CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, bir basın açıklaması düzenleyerek bu konudaki tabloyu özetledi;

Üniversitelerin tatile girmesinin üzerinden yalnızca birkaç gün geçmişken, öğrencilerimiz barınma sorunu kaygısı yaşamaya başladı.

Öğrenciler KYK yurtlarında yaşanan zamlar nedeniyle çaresizliğe terk ediliyor. 20 yıllık iktidarı boyunca gençlerin ve öğrencilerin sorunlarını görmezden gelen AK Parti, öğrencileri de ekonomik krize kurban ediyor.

Yurtlarda barınma imkanı bulamayan gençlerimizin alternatif olarak düşündüğü ev tutma fikri ise, artan kira fiyatları nedeniyle imkansız oldu.

Biz sürekli ‘Devlet yurtları yapsın’ derken, ‘Hayır devlet yapmayacak, cemaatlere, vakıflara bırakacağız’ şeklinde bir diretme söz konusudur. O zaman amaç, çocuklara barınma sağlamak değil de, çocukları siyaseten şekillendirmek midir? Eğer barınma sağlamak amaç olsaydı çocukların maksimum yararı dikkate alınırdı; ancak bu yapılmamaktadır!”

Ekonomimizin pamuk helvası gibi pembiş olduğu şu günlerde KYK Yurtlarında bir dilim karpuzun 6 lira 50 kuruşa satıldığını anımsatmakta yarar var!

Şimdiden barınma fiyatları yüzünden sıkıntı yaşayan üniversite öğrencilerinin okul kayıtları başladığında nasıl sorunlarla karşı karşıya kalacaklarını düşünmek dahi istemiyorum…

Dündar’ın başarısına şaşırdık mı?

Dündar’ın başarısına şaşırdık mı?

Son zamanlarda özellikle Mustafa Dündar’ın başkanlığını yaptığı Osmangazi Belediyesi ile ilgili gerek araştırma şirketleri gerekse devletin resmi kurumları tarafından yapılan açıklamaları okuyoruz.

Bu bağlamda gelişmişlik düzeyinde ülkemizde Osmangazi 23. sırada…

Yine en başarılı belediye başkanları arasında 4. sırada yer aldı.

Şaşırdık mı?

Şaşırmadık…

Kimsenin de şaşırmaması gerekiyor.

Şaşıranlar da at gözlüğü takanlar.

Aslında Osmangazi’de belediye başkanlığı yapmak şehirde evliyalık yapmakla eş değer.

Ya da diğer bir ifade ile planı az, plansızlığı çok kentte demek daha doğru olacak.

Bir tarafında Uludağ, bir tarafında deniz, diğer tarafında sanayi bölgeleri, öbür tarafında dağ ve ova köyleri…

Kısacası hiçbirinin kuyrukları birbirine değmeden herkesi mutlu edecek çözümler…

İşte bunu başaran başkan Mustafa Dündar.

Hatırlatmakta fayda var: Bundan 20 sene önce Osmangazi’yi hatırlarsanız Yunuseli, Emek, Geçit, Ovaakça, Demirtaş hepsi köy hükmünde 3-5 binlik gecekondu mahalleleriydi.

Ya şimdi…

Her biri en az 50 ile 100 bin nüfusluk mahalleler oldu.

Osmangazi’de 364 sokakta parklar yapıldı.

Ya da bugün Anadolu’da kurulu birçok ilçeden daha fazla nüfusa sahip desek abartmış olmayız.

Öte yandan bir yandan kentleşirken diğer yandan da yeşil alanları arttırmak her babayiğidin harcı değil.

İlk dönemde dikilen fidanlar ağaç oldu.

Ağaçlar da orman oldu…

Yeşil Bursa’yı Yeşil Osmangazi yaşatmaya başladı.

Sadece bu kadar mı?

Dündar’a oy vermeyen seçmenlere bugün sorsalar en beğendiğiniz belediye başkanı kim sorusuna verilen yanıtlarda da Dündar açık ara önce.

Dündar sadece kendine oy verenlerin değil, vermeyenlerin de belediye başkanı olmayı başarabilmiş bir belediye başkanı.

Yaptıkları Türkiye Cumhuriyeti sınırları ile kalmamış.

Balkanlar’dan, Doğu Türkistan’a kadar uzanan coğrafyada Dündar’ın hizmetlerini ve desteklerini görmek mümkün…

Bunun yanı sıra yapımını tamamladığı Fetih 1326 Müzesinin ünü sınırlarımızı çoktan aştı bile.

Bugün dünyanın 100’den fazla ülkesinden gelenlerin uğradığı mekânın adı 1326 Panorama Müzesi.

Şimdi sırada kent meydanı var.

default

Ranta kurban edilmeyen, sermayeye teslim olmayan halkın menfaatlerini öne çıkaran meydanın açılışı için geri sayım başladı.

Cumhuriyet’in kuruluşunun 99. yılında meydan güzel bir konser ile Bursalıların kullanımına açılacak.

Bu hizmet de yıllar yılı Bursa’da yaşayacak.

Velhasılı Mustafa Dündar’ın başarısına şaşırdık mı?

Şaşırmadık!..

Şaşıranlar da belki kıskananlardır…

O zaman kıskananlar çatlasın!

Bize Dündar’ı tebrik etmek ve başarı dilemek düşer…

YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ŞAHİN

Her hafta pazartesi günü birbirinden değerli konukları ağırladığımız Norm Haber stüdyolarından yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz Muharrem İnce’nin Genel Başkanı olduğu Memleket Partisi’nin Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin.

Önceki yıllardan da tanıdığımız genç ama deneyimli siyasetçi Şahin ile partisinin Yıldırım’daki çalışmalarını bundan sonraki hedeflerini konuşacağımız program saat 14.00’de www.normhaber.com’da.

Yayınımızı ayrıca Facebook, Twitter ve YouTube üzerinden de takip edebilirsiniz.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Şimdiden iyi seyirler…