BESAŞ ve Burfaş’da yeni dönem

BESAŞ ve Burfaş’da yeni dönem

AK Parti iktidarının yerel yönetimlere büyük önem atfetmesinin en önemli nedenlerinden biri vatandaşla doğrudan temas eden yerel yönetimlerin bu doğrudan teması kullanarak kendisine muhtaç bir kitle yaratma yeteneğinin bilenmesiydi.

Böylelikle ekonomik sıkıntılar nedeniyle dara düşen vatandaşa yerel yönetimler eliyle yardım edildi. İşsizlikle boğuşan vatandaşa yerel yönetimler kanalıyla iş imkanı sağlandı. Seçim dönemleri de aynı vatandaşların kulaklarına; ‘Bizi seçmezseniz size verilen yardımlar kesilecek, iş verdiklerimiz işten çıkarılacak’ şarkıları fısıldandı.

Aradan yıllar geçti. Bunca yıl pek çok kişinin kesesini dolduran devletin kurumları birer birer iflas etmeye başladı, artık satıp paraya çevirecek pek bir şey de kalmadı. Vatandaş ise önce iki kişi çalışarak geçinmeye uğraşırken şimdi iki kişinin çalışması da yetmeyince borç deryası içinde yüzmemek uğruna bir de ek iş yapar oldu.

Parasızlık toplumsal çürümenin ilk mayasını atar malum, çürümenin kokusu artık burnumuzun direğini kırıyor. Hırsızlık, ahlaksızlık, dolandırıcılığın meslek edinilmesi bir yana, toplum önü alınamaz bir şiddet sarmalının içinde savrulup duruyor.

Ülkenin hali pür meali ortadayken 2024 Yerel Seçimlerinden büyük başarı ile çıkan CHP’li belediyelerin vatandaşın tüm bu dertlerine çözüm olmak için canhıraş bir mücadelesi var. Elbette en büyük mücadele ekonomik destek noktasında sürdürülüyor.

Norm Haber olarak bu konuda çalışmalar yapan iki kuruma ziyaretler gerçekleştirdik. İlk durağımız BESAŞ oldu. Evinin alışverişini yapan biz kadınlar biliyoruz ki, son dönemlerde ürünlere üç biçimde zam yapılıyor.

İlk olarak fiyat artışına gidiliyor elbette, ikinci olarak ambalajı aynı kalan, dolayısıyla aynı miktarda olduğunu düşündüğümüz ürünün gramı azaltılıyor. Böylece daha az miktarda ürünü daha pahalıya almış oluyoruz. Üçüncü yöntem daha zor fark edilen bir yöntem; ürünün içeriği kötüleşiyor. Kullanılan malzemeler kötü olunca hem gramajı düşürülmüş hem daha pahalıya aldığımız üründen eskiden aldığımız performansı da alamıyoruz.

BESAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Orkun Gazioğlu’na yaptığımız ziyaret sırasında konuştuğumuz en önemli konular bunlardı aslında. Bursa halkının kaliteli, sağlıklı ve gramajı belli bir ekmeği piyasadaki muadillerinden çok daha ucuza alması için çabalanıyor her zaman olduğu gibi.

Ürün gamını genişletmek ve BESAŞ Büfelerden BESAŞ Marketlere doğru yol almak adına hummalı bir çalışma var. Vatandaşın, özellikle çocukların BESAŞ ürünlerine daha rahat ulaşması için de kantin satış projesi geliştirilmiş.

Belediyelerin vatandaşlara geçimlerini kolaylaştırmak konusundaki katkıları bununla sınırlı değil elbette. BURFAŞ eliyle açılan Kent Lokantaları da bu zincirin önemli bir halkası niteliğinde. BURFAŞ Genel Müdürü Erhan Pınar’ın makamında gerçekleştirdiğimiz hayırlı olsun ziyaretinin ana gündem maddesi de bu oldu zaten.

Zaman zaman eleştirilen ve ‘var olan mekanların tabelaları değiştirilip hizmetmiş gibi sunuluyor’ denilerek gargaraya getirilen Kent Lokantalarında filmin aslı pek öyle değil.

Mesela tabelası ‘Kent Lokantası’ olarak değiştirilmeden önce Merinos Parkı’nın içindeki Gölpark’da 150 kişi yemek yiyormuş, şimdi yemek yiyen sayısı 800’ü aşar hale gelmiş.

Arada 650 kişi fark olunca ve buraya gelip yemek yemeyi tercih edenler daha ziyade ihtiyaç sahibi vatandaşlar ile emekliler olunca, biz buna hizmet diyoruz.

Burfaş’ın kafelerinin de hem gençler hem de bir bardak çaya 25-30 lira verecek durumu olmayan pek çok kesim için harika alternatif olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Eğitiminden tarımına, vatandaşın karnını doyurmaktan özel günlerin kutlanmasına kadar pek çok alanda efor sarf eden CHP’li belediyelerin tümü için alternatif hükümet tanımlaması yapmak mümkün, hatta hükümet olmaları halinde neler yapabileceklerine yönelik bir ön gösterim gibi düşünebiliriz bu yerel yönetimlerdeki başarı dönemini.

Fakat geçtiğimiz günlerde kulağıma evde bakım hizmetlerinin kaldırılmasının düşünüldüğüne dair bir bilgi ulaştı. Eğer bu duyumum doğruysa büyük hata olur benden söylemesi. İhtiyaç duymayanlar için öneminin fark edilmesi zor bir hizmet evde bakım hizmetleri, ihtiyaç duyan içinse adeta bir nimet.

İşin kime ne kaybettireceğine gelince; öncelikle evde bakım hizmeti alamayan yaşlılarımızın sağlık sorunları nedeniyle evlerinde tek başlarına vefat etmeleri gibi trajik bir duruma sebebiyet verebiliriz. Bunu bir yana koyup işe sadece oy kavramı çerçevesinde bakacak olursanız da şunu unutmayın; bakacağınız bir kişinin komşuları sizin ona ne kadar iyi baktığınızı görecek, akrabaları bunu bilecek, çocuklarının kesin haberi olacak zaten…

Anlayacağınız bir kişiye bakarak pek çok kişinin gönlünü kazanmanız bir tarafa toplumun yaralarını sararak derde deva da olacaksınız.

Kısacası, ucuz ve sağlıklı ekmek, gıda temini çok önemli, ucuz ve sağlıklı yemek ve içecek temini çok önemli, yanına bir de evde bakım hizmetlerine aynı titizliği eklerseniz bundan iyisi Şam’da kayısı olur herhalde…

Otomobil buluşmaları ve Bursa’nın misyonu…

Otomobil buluşmaları ve Bursa’nın misyonu…

Bursa’nın bir kaç sıfatını say deseler sıralamaya başlarız. Osmanlı’nın ilk başkenti, tekstilin başkenti ve otomobilin başkenti…

Bu sıralama uzar amma velakin ilk üç pek değişmez.

Ülkemizde satılan üç binek aracın yarısı kentimiz menşeili fabrikalardan çıkmıştır. Ya burada üretilmiştir. Ya buradaki firmanın diğer ülkedeki üretim üssünde.

Gerçek olan da ilk seri otomobil fabrikasının kentimizde yapıldığı…

Dile kolay dünya üzerinde onlarca  ticari ve binek araba markası var, bu araçlar dünyanın bir çok ülkesinde üretilse de bu araçların lisansına sahip olan ülke sayısı sadece 22…

O ülkelerden biri de Türkiye’de kentimizde üretimi gerçekleşen TOGG

Yerli üretim istenilen düzeye ulaşmasa da, dünyadan yeteri kadar pay almasa da, hedefe her geçen gün adım adım ilerliyoruz.

Ama öncesinde bu kentte karoseri sanayiini de unutmamak gerekir.

Önceki yıllarda bu sektörün gelişimine katkı koyan Gözükara Otomotiv, Haksan karoser, Dörteller gibi firmaları da unutmamak gerekir.

Bugün bu kentte binek ve ticari araç üretiliyorsa bunların da ciddi emekleri vardır.

İlerleme kısmında yol arkadaşlığı konusunda oto yan sanayinin katkıları da her geçen gün artmakta…

Buna bir de son zamanlarda raylı sistemlere yönelik üretimler de dahil olunca ulaşım konusunda önemli bir mesafe kat ettik.

Resmi rakamlara göre bir önceki yıl otomotiv sektörünün ihracatı 35 milyar dolar. Bu yılın ilk 9 ayında 27 milyar dolara ulaşmış. Yıl sonu beklentisi ise 37 milyar dolar.

Otomobil sektörüne genel girişten sonra gelelim asıl konumuza; 12-14 Kasım 2024 tarihleri arasında bu yıl 5.gerçekleşecek otomobil buluşmaları Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

İşte bu minvalde Bursa OSB Başkanı Hüseyin Durmaz ve OİB Başkanı Baran Çelik‘in de katıldığı toplantının lansmanı çarşamba günü gerçekleşti.

2017 yılında ilki gerçekleşen toplantının bu yıl beşincisi gerçekleşecek. Toplamda 40 ülkeden 300 katılımcı firmanın buluşmasında hem sektördeki durum hem de ikili iş bağlantıları için önemli bir fırsat.

Türkiye’nin gelişmiş ülkelere seviyesine çıkması isteniyorsa ağır sanayide kat etmesi gereken önemli mesafeler var.

Kendi otomobillerini üreten ülkeler sıralamasına baktığımızda ilk 5’in aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomilerine sahip olmaları bir tesadüf değil

Zaten Türkiye işçilikten kendi üretim bandına geçer ve dünyaya kabul ettirirse dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olur.

Bizler de bu vesile ile bu buluşmanın ülkemize ihracat olarak dönmesini temenni ediyoruz.

Kıymete bindi Bursa…

Kıymete bindi Bursa…

Bu aralar Bursa’nın maşallahı var…

Gelen gidenin haddi hesabı yok diyeceğim, ama biz zaten hiçbir soruya yanıt vermeyen, mümkünse vatandaşla en asgari düzeyde temas kuran ve şehri olabildiğince hızlı terk eden hükümet temsilcilerine alışığız.

Bu kez bambaşka bir itibar var üzerimizde…

Geçtiğimiz hafta CHP’nin Önceki Dönem Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ziyaret etmişti Bursa’yı. Hatırlarsanız bu konu üzerine detaylı bir kulis yazısı yazmış, ziyaretin önemli bir bölümüne şahitlik eden tek gazeteci olarak görüşlerimi aktarmıştım.

Bugünkü ziyaretçimiz ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu’ydu.

İmamoğlu TBB Başkanı olarak gerçekleştirdiği resmi ziyaretin dışına baş başa görüşmelerin de eklendiği bir zaman dilimi planlamıştı Bursa gezisi için, fakat ‘bir sabah ansızın gelebiliriz’ diyerek gece güne kavuşmadan kapısı çalınarak gözaltına alınan ve kürsüden;

“Bugün sabah 6’da anlamsız bir şekilde, İstanbul’un en büyük nüfusa sahip olan bir Belediye Başkanını sırf algı yaratmak adına evine baskın yaparak gözaltına almanın ahlakı, gerekçesi nedir?” diyerek sorguladığı Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yaşadığı vakanın vuku bulmasıyla birlikte nabız yoklama tadındaki bu görüşmeler rafa kalktı.

Fakat CHP’liler siyaset erbabıdır. Sebebi ziyaret STK Buluşmalarının yapılacağı toplantı salonunun bekleme bölümünde herkesin dilindeydi.

Çeşitli rivayetler ve çeşitli varyasyonlar denendi, akıllar zorlandı…

İlk gözlem olarak İmamoğlu’na vatandaşın büyük teveccühü olduğunu söylemek lazım. İmamoğlu da bu büyük teveccühü bazı makamlara taşımayı ister elbet. Fakat bu iş için kendisinin riskli bir durumu mevcut malum. Hakkında ilerleyen, hatta aldığım duyumlara göre kararı verilerek sonlanmış bir dava mevcut. Dolayısıyla İmamoğlu’nun bir noktada elini ayağını bağlayan yargı sürecine de dur diyecek şekilde düşünülmeli manevralar.

İddia şudur ki; Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında bir ittifak sözkonusu, bu ittifak kimi söylentilere göre İmamoğlu’nu CHP’ye Genel Başkan yapmak niyetinde. Zaten bir olağanüstü kongre çağırısı ile kasım ayı itibariyle imzaların toplanmaya başlayacağı, aralık ayı itibariyle de CHP’nin olağanüstü kongreye gideceği sıkça dillendiriliyor. Bir diğer iddiaya göre ise İmamoğlu’nun CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olması yönünde söz birliği edilmiş durumda.

Fakat Mansur Yavaş gibi önemli bir figür de var CHP çatısı altında ve ikinci döneminde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını harika biçimde götürüyor. Yavaş’ın CHP kanadından Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayına giden tek isim olmasından da yola çıkılarak, ‘Acaba önümüzdeki süreçte AK Parti cephesi Mansur Yavaş’ı Cumhurbaşkanlığı yarışında destekler mi?’ soruları soruluyor kulislerde.

Tüm bu ‘Acaba…’ ların arasında önce Kılıçdaroğlu’nun, ardından İmamoğlu’nun Kasım ayı içinde de Yavaş’ın Bursa’yı ziyaretleri hayli manidar.

Eeee… Dedik ya, kıymete bindi Bursa…

Ekrem İmamoğlu’nun bir yandan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile aralarının ne kadar iyi olduğuna, ne kadar uyumlu çalıştıklarına sıkça vurgu yapan konuşmalarının hemen öncesinde tarihi bina önündeki konuşmasında siyasetçilerin bulundukları makamların emanetçileri olduğunu hatırlatması da bu noktada yoruma açık bir cümle olarak kaldı akıllarda.

Kulisleri kenara bırakırsak karşımızda dersine çok iyi çalışmış bir TBB Başkanı vardı. Bursa’nın ihracat rakamlarının 2018 yılından bu yana hızla düştüğünü, konkordato sayılarının artığını söyledi.

Benim gibi bu şehri seven tüm gazetecilerin sıklıkla dillendirdiği Bursa’nın ihmal edilmiş oluşuna da vurgu yaptı İmamoğlu konuşmasında;

Bursa’nın eğitim yatırımlarına bakınca çok eksik bir tablo görülüyor. Kayıtlara göre öğrenci sayısı nüfusa oranla Türkiye genelinde 72. sırada. Bunlar çok acı rakamlar. İlköğretimde ders başına düşen öğrenci sayısı ve öğretmen sayısı Bursa, Türkiye’de en kötü 10 şehirden biri

Yolda söyledim. Nedir Allah aşkına o TOKİ konutları başkanım? Bunu kentsel dönüşüm olarak düşünüp harekete geçiren anlayışla bu iş çözülemez…” cümleleri şimdiden sorunlara çözüm sözü olarak kayıtlara geçti.

Bol bol sarıldılar Bozbeyle, bol bol poz verdiler kameralara, ‘Kozahan yıkılacak sandık…’ diye tarif etti bir meslektaşım Kapalıçarşı’daki kalabalığı…

Bu arada STK buluşmasına katılmadan salonu terk eden akademik oda temsilcileri olduğunu da belirtmekte fayda var.

Erken gelenin yer kaptığı, beş yıldızlı otellerin havuz başı şezloglarına havlu bırakarak yer tutulması gibi yer rezerve edildiği oturma alanında nezaketle davet edilen, katılımlarının onur olacağı söylenen akademik oda temsilcilerine hususi bir alan ayrılmadığından Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Bölge Temsilcisi Mehmet Yıldız ve İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Atilla Erdem ‘oturacak yer bulamamak sebebiyle’ salonu terk etti.

Bundan sonraki toplantılarda dikkat edilmesi gereken bir nokta bu. Davetli protokole yer ayrılmalı ki, çalışma zamanından ayırarak Bursa’nın sorunlarına katkı koymak adına toplantılara katılan bu isimler garip durumlara düşürülmesin!

İttifaklar düğümü giderek merak uyandırıyor, kulisleri hareketlendiriyor anlayacağınız. Sırada Mansur Yavaş var, bakalım o ziyaret sonrası neler konuşulacak…

İmamoğlu’nun Bursa siyaseti ve ziyareti…

İmamoğlu’nun Bursa siyaseti ve ziyareti…

Çarşamba günü Bursa önemli bir isme ev sahipliği yaptı.

O isim Ekrem İmamoğlu

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: İmamoğlu Bursa’yı Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı sıfatı ile ziyaret etti.

Bu sıfatın yanında başka sıfatlarını da görünür ve görünmez şekilde yanında getirdi İmamoğlu…

Öncelikle birkaç detay verelim: İmamoğlu’nu siyaseten geleceğini belirleyecek mahkeme kararının sonucunu da fazlasıyla merak edenlerdenim.

Bu karar ne zaman çıkar?

Onu bilemeyiz…

Bildiğimiz, İmamoğlu’nun bir koltukta birden fazla karpuz taşıdığı…

İşte o sıfatların bazıları yukarıda yazdığımız gibi bazıları görünen, bazıları görünmeyen…

O sıfatların ilk önce görüneni yazalım. O İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı…

Görünmeyen sıfatlardan ilki ise önümüzdeki genel seçimlerde potansiyel olarak CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olması…

Diğer görünmeyen sıfatı ise CHP’nin görünmeyen patronu olduğu…

Önce sondan başlayalım: CHP kulislerinde olağanüstü seçimli kurultay için imza hazırlıkları yapıldığı, yakın bir zamanda harekete geçileceği ifade olunuyor.

Hatta Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu’nun anlaştığı bilgisi… Böyle bir iddia gerçek ise sebebi ziyaretin sebebi belli oldu demek mümkün.

CHP’nin kanaat önderlerinden Kılıçdaroğlu’na destek istenmesi de muhtemel. Bu iddianın doğruluğunu ise önümüzdeki günlerde imza toplanması için harekete geçilirse doğru diyebiliriz.

Fakat asıl unutulan nokta Özgür Özel’in kongrede başkan seçildiği süreç. O süreçte Bursa’dan gidenlerin çoğunluğu Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekliyordu…

Özel, seçimde galip çıkmış, ardından yerel seçimlerden ise birinci parti olarak çıkmıştı. Birilerine göre liderliğini perçinlese de orası CHP idi.

CHP’nin kabul görmüş özelliği bugün genel başkanlık seçimi olsa yarın bazı kesimler olağanüstü kongre için imza toplamaya hazırdır…

Bir tarafta bu gerçek var iken diğer tarafta ise bir başka gerçek İmamoğlu’nun bugünlere gelmesinde Kılıçdaroğlu’nun emeğinin olduğu.

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun elini kaldırmasaydı kimse tanımazdı.

Bu anlamda bakarsan vefa…

Fakat öte yandan son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meral Akşener, İmamoğlu’nun Millet İttifakı’nın adayı olmasını istiyordu…

Ama olmadı…

İmamoğlu açısından değerlendirince bu vefasızlık.

Kısaca vefa ile vefasızlık arasında denge var.

Bu kadar ayrıntıdan sonra; gelelim diğer görünmeyen sıfatına…

O sıfat ise İmamoğlu’nun önümüzdeki genel seçimlerde partisinin potansiyel Cumhurbaşkanı olması durumunda toplumun salt desteğine ihtiyacı olması…

Bunun için de her oy değerli.

İşte bundan dolayı STK’lar ve iş insanları ile buluşması önemli…

Bu arada TBB Başkanı sıfatı ile geldiyse o zaman hem AK Partili hem de İYİ Partili belediyeleri de ziyaret etmesi gerekiyordu.

Bu arada bir detayı da bu köşeden yazalım: Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ilçe belediye başkanlarını arayarak STK buluşmasına davet etmiş.

Bu Anahtar, kapıları açar mı?

Bu Anahtar, kapıları açar mı?

AK Parti’nin kan kaybetmeye başlamasına MHP’deki yalpalamalar eklenince ülke siyasetinin sağ bloğunda büyük bir gedik açıldı.

Evrenin en bilinen kanunu boşluk kabul etmeme üzerine kuruludur.

İYİ Parti’den ayrıldığından bu yana kendisinden bir parti kurması beklenen, bu konudaki çalışmalarını da son derece sıkı biçimde gerçekleştiren Yavuz Ağıralioğlu ve ülkenin 158’inci partisi Anahtar Parti için belki de en iyi zamanlama Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girmesinden bir gün öncesiydi.

Ankara’daydık. Benim gibi ülkenin yakın tarihine tanıklık etmeye meraklı gazetecilerle birlikte Yavuz Ağıralioğlu’nun kısa adı ile A Parti, uzun adı ile Anahtar Partisi’nin kuruluş gününe şahitlik ettik.

Partinin adı önemli, çünkü küçük bir hikayesi mevcut. A Parti düşüncesi şöyle gelişmiş; kendisine pek çok paye biçen ve adını bu payelere göre demokrat, barışçı, eşitlikçi, adil, özgürlükçü olarak niteleyen, ancak bahsedilen içeriği bir türlü dolduramadığı için bir süre sonra tarihin tozlu raflarına kaldırılan partilerin aksine bir ters mantıkla ilerleyerek partiyi anahtar olarak niteleyip ‘A’ harfinin kendilerine ifade ettiği tüm özellikleri bu partiye yükleyen partililer ve seçmen esas içeriği oluştursun istenmiş.

Dolayısıyla A Parti için ‘Akıl, ahlak, adalet…’ gibi pek çok kavramı içine yerleştirerek bir rol biçebilirsiniz… Bu rollerle ülke sorunlarının kilidini açmaya niyet etmişler…

Gelelim gözlemlerimize…

Parti lansmanının yapıldığı salonun tamamen dolu olduğunu, ancak salon dışında tahmin edildiği kadar kalabalığın oluşmadığını söylemek lazım. Açılış gününün çalışma gününe rast gelmesi, çalışmayanların da dört günlük aradan yararlanarak tatil gibi ihtimalleri değerlendirmesi bu durumun iki nedeni olarak gösterilebilir.

Yorumlar İYİ Parti’nin ilk toplantılarından çok daha yoğun bir kalabalığın olduğu yönünde. Bu yoruma ben de katılıyorum. Bir diğer taraftan partinin açılışının yapıldığı henüz teşkilatlanmanın tamamlanmadığı sürecin gösterge olmayacağı da aşikar. 6 ay sonra yapılması planlanan kongre süreci mayanın tutup tutmadığı yönünde daha ciddi bir fikir verecektir.

Son dönemde hem dünyada hem de ülkemizde milli değerlere bağlılık, dolayısıyla milliyetçi duyguları temsil eden partilere yönelim artıyor. Bunu Anahtar Parti’nin ilk günündeki genç nüfus yoğunluğundan da anlayabiliyoruz.

Anahtar Parti milli ve manevi değerlerin yoğunluğunun yanına demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramları da aynı oranda ekleyebilirse kendisini arzu ettiği gibi merkez sağda bir noktaya konumlandırma şansı artabilir.

Yavuz Ağıralioğlu’nun kürsü konuşması başlamadan önce slayt gösterisinde geçen iki cümle çok dikkatimi çekti; ‘Biz Türküz, devlet paylaşmayız!… Devlet devlet olmazsa, her tarikat her cemaat devlet olmaya kalkar…’ Ağıralioğlu’nun değişik platformlarda yaptığı konuşmalardan alıntı olan bu cümleler partinin kuruluş amacını açık biçimde ortaya koyuyor sanırım.

Tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı, hayır duası ile devam etti.

Bu partinin çatısı altında iki unsurun hakim olacağının göstergesi olarak simgeler önemliydi. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin subliminal mesaj içerikli paylaşımlarından, dekorasyonlarından, giyim tercihlerinden çok yorulmuş bir gazeteci olarak Yavuz Ağıralioğlu’na önerim, mesajlarında net olmasıdır. Bu durum kendisini daha geniş kitlelere açabilmesi konusunda yardımcı olacaktır. Küçük olsun benim olsun yaklaşımını benimseyecek kadar sakin bir mizacı olduğunu düşünmediğim Anahtar Parti Lideri’ne yolu açacak olan yaklaşım tam da budur.

Mülkiye Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olması hasebiyle, çok okuyan, çok araştıran bir lider olması vasfıyla, konuşmakta, yazmakta, derdini anlatmakta, kalabalıkları coşturmakta, kitleleri peşinden sürüklemekte sıkıntı yaşamayan Ağıralioğlu, önce dışarıdaki kalabalığa seslendi, ardından salonda asıl konuşmasını yaptı.

Siyasette başarının başladığın gibi bitirmekle mümkün olduğunun altını çizerek; önce ‘zordayız’ dedi, ardından ‘çözümü var’ dedi ve ülkenin mülteci sorunundan, sağlık sorununa, eğitim sorununda, adalet sorununa kadar pek çok alana değindi.

Konuşmanın en can alıcı kısmı Abdullah Öcalan’ı TBMM kürsüsüne davet eden MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye atıfta bulunulan kısımdı;

“40 yıldır evlatlarımızın canını, milletimizin canını terörle katleden bu alçak cinayet şebekesinin değil başını, sevenlerini bile Meclise sokmayacağız. Türk milletinin ve devletinin bunca ödediği bedel ortadayken, kendi evlatları şehit olmuş, geride kalanları mezar taşlarına ‘Baba’ diyorken, analar 40 yıldır mezar taşlarına ‘evlat’ diye sarılıyorken, hiç kimse ama hiç kimse evlatlarımızın katilini Meclise davet edemez. Hayatımın kalanında kendime ‘Türkmenim’ dediğim coşkuyla, kendime ‘Kürdüm’ diyebilecek bir mesuliyetle konuşuyorum. Bu memlekette hiç kimse ‘Kürt’ deyince ‘terör’ diyemez, ‘Öcalan’ deyince ‘Kürtler’ diyemez. Hiç kimse Kürde Öcalan’ın elini değdiremez. ‘Kürtlerin temsilcisi’ diye Öcalan’dan bahsedemez. Yaşadığımız sorunları Kürtlere havale edip, hiç kimse Öcalan’ı çözümün adresi diye gösteremez”

Tabanını Anadolu insanının oluşturacağı belli olan parti için salondaki coşkuyu tavana çıkartan bir kısımdı konuşmada…

Tek bir nokta unutuldu…

Kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddet! Ülkenin bir şiddet sarmalı içinde olduğu konuşmada atlanan ve benim için hayli önemli olan konulardan biriydi.

Bunu bir nazar boncuğu olarak buraya koyuyorum ve Anahtar Parti’nin ülkenin dezavantajlı gruplarına uygulanan şiddete yönelik hızlı bir bakış açısı geliştireceğine inanıyorum.

Konuşmaları bu saate kadar pek çok yayın organından izlediğinize eminim. Bu nedenle motamot metinler aktarmayı emekçi muhabir arkadaşlarıma bıraktım.

Elbette AK Parti’nin ardından Yeniden Refah Partisi’ne geçen ve yerel seçimler sonrası YRP’den istifa eden Sedat Yalçın’ı salonda görmek beni hiç şaşırtmadı. A Parti’ye dosyasını teslim ettiği günden itibaren oluşumun içinde yer aldığını biliyordum kendisinin. Ancak bu konuyla ilgili yaptığımız telefon görüşmesinde;

“Sağ merkezli bir partinin kurulacağı duyulduğunda elbette hemen biz yakıştırılıyoruz. Şimdilik böyle bir gelişme yok. Eğer böyle bir gelişme olursa mutlak basını bilgilendireceğim” demişti.

Anahtar Parti’nin kurucular kurulunda Sedat Yalçın da yer alıyor…

Önemli ayrıntılardan birini de Nöbetçi Gazete Tüzel Kişi Temsilcisi, gazeteci büyüğüm Enver Akasoy fark etmiş.

“Bana, ‘Bursa medyası da olmasaydı kürsü mikrofonsuz kalacaktı’ diyenler oldu” sözleri ile partinin Bursa ayağının ne kadar iyi çalıştığını ortaya koyan Akasoy, Bursa basınını Ankara’ya ulaştıran yerel siyasetin bilinen isimlerinden Tahir Kahveci’nin bu konudaki rolünün kıymetini de ortaya koymuş.

Var olan yerleşik partilerin kendisine rakip olarak gördüğü ve yeni kurulan her siyasi partiye, her yapılanmaya uyguladığı sansür çabası muhtemelen Anahtar Parti’nin de başına gelecek. Bu noktada tek kurtuluş yerel basının gücünden yararlanmak oluyor elbette.

Bence A Parti bu konuda Bursa ayağı olarak iyi bir sınav verdi. Teşkilatlanma çalışmalarında 1987 yılından bu yana Yavuz Ağıralioğlu ile birlikte olan Fikret Aslan’ın rolü de takdire şayan…

 

 

NOT: Anahtar Parti’nin kurucular kurulunda Bursa’dan da önemli isimler yer alıyor.

AK Parti Bursa eski İl Başkanı ve Yeniden Refah Partisi’nden Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Sedat Yalçın,  Bursa BBP eski İl Başkanı Ernail Akbulut, Bursa Gümüşhaneliler Birlik ve Dayanışma Derneği Başkanı Fikret Aslan, İYİ Parti Bursa eski Divan Kurulu üyesi Emre Furkan Oruç ile Bursa Alperen Ocakları eski Başkanı Murat Albayrak.

 

AK Parti ve A Parti arasında kuruluş kıyaslaması…

AK Parti ve A Parti arasında kuruluş kıyaslaması…

Pazartesi günü uzun zamandır kuruluş çalışmalarına devam eden Yavuz Ağıralioğlu‘nun liderliğini yaptığı Anahtar Parti resmen kuruldu.

Öncelikle hayırlı olsun demek gerekiyor.

Siyasi partilerin ömrünü geleceğini belirleyen tek unsur vardır. O da vatandaşın tepkisi.

Vatandaşın vereceği tepki bu minvalde o partinin saman alevi gibi parlayıp yok mu olacağını yoksa halkın beklentilerini karşılayan bir hareket mi olduğunu zaman içerisinde gösterir…

Yine bazı kesimler şunu ifade ediyor: AK Parti’nin kuruluşu ile A Parti’nin kuruluş gerekçelerinin aynı olduğunu düşünüyor.

Önceki dönemde Kemal Derviş‘in ekonomi politikaları sonrasında AK Parti iktidara gelmişti. Birileri de şimdi benzer ekonomi politikaları Mehmet Şimşek uyguluyor diyebilir.

Özellikle milliyetçi ve muhafazakar seçmenin kafasının karışık olduğu bir gerçek.

Bu karışıklık biter mi?

Bunun cevabını da şöyle verebiliriz: Mevcut durumda yerel seçimlere dört yıldan fazla genel seçimlere 3 yıldan fazla süre bulunuyor.

Yine AK Parti’nin iktidara geldiği dönemde özelleştirilecek KİT’ler vardı….

Şimdi yok denecek kadar az…

Genel olarak baktığımızda kuruluş gerekçeleri arasında benzerlikler olsa da aynı demek zor olacak…

Öte yandan;

AK Parti erken seçim kararı alsa bu seçimin en erken 2027 Haziran ayında olacağı tahmin ediliyor. Bu zamana kadar ekonomi başta olmak üzere sorunların çözülmesi durumunda A Parti’ye seçmen ilgi gösterir mi?
Orası da ayrı bir soru işareti…

Diğer bir soru işareti ise;

AK Parti’nin kuruluşunda toplumun genelinde kabul görmüş karnesi iyi olan siyasetçiler mevcuttu.

O isimlerin partileri başarısız dahi olsa onlar içinde parlayan isimlerdi…

İşte bu minvalde hatırlatalım:

Misal bir Cemil Çiçek, Köksal Toptan, Ertuğrul Günay, Ertuğrul Yalçınbayır, İsmail Tatlıoğlu gibi isimler hem tanınan, hem bireysel anlamda başarılı bulunan ve yıpranmamış isimlerdi…

Yine bununla beraber tanınmayan fakat gelecek vaat eden isimlerin de bulunduğunu ifade edelim…

A Parti de ise kurucular kurulunda bir çok ismin tanınmadığını, tanınan isimlerin de önce BBP ardından da İYİ Parti’de ve siyaset yapan ve Alperen Ocakları’ndan yetişen isimlerden oluşturduğu da dikkatlerden kaçmıyor.

Bu durum da kuruluş aşamasında toplumun tamamının beklentilerin karşılanmadığı düşüncesini oluşturuyor bende.

İster istemez  kurucu  isimler siyasette başarılı olsaydı daha önce siyaset yaptıkları BBP’nin oy oranları, yapılan yerel ve genel seçim sonuçlarında illerinde ne kadar oy almış diye düşünmeden edemiyorum.

Öte yandan Bursa özelinde baktığımızda Millet Partisi’nde İl Başkan Yardımcısı olarak görev yapmış Onkolog Prof. Dr. Murat Arslan  dikkatimizi çeken isim…

Keza Sedat Yalçın‘ın kurucular kurulu ve MKYK’da bulunmasını da önemsiyorum.

Yine A Parti’nin dikkat ermesi gereken hususlardan biri de önceki yıllarda siyasette istediği hedefe ulaşamayanların basamak olarak kullanacağı bir hareket olmaması…

Siyaset tüccarlarından uzak durması şart….

En önemlisi Ağıralioğlu ve ekibinin yola beraber çıktıklarını yolda buldukları ile değişmeden sentezleyerek yolunda gitmesi diye düşünüyorum…

Ağıralioğlu’nun partisi halkta karşılık bulabilecek mi?

Ağıralioğlu’nun partisi halkta karşılık bulabilecek mi?

Türkiye’de son 20 yılın üzerinde AK Parti’nin hem yerelde hem genelde iktidarı var. Aslında son yerel seçimlere kadar yerel demek gerekir.

Ama her şeye rağmen iktidar, doğru bir ifade ile…

Parlamenter sistemle başlayan yönetim biçimi de zaman içerisinde başkanlık sistemine döndü demek de mümkün.

Belki de Türkiye Modeli başkanlık hükümet sistemi denmesinin sebebi de senatonun olmaması. Kim bilir?

Belki ilerleyen süreçte yeni genel seçime kadar o da gelir.

Bir tarafta bu gerçekler var iken, diğer tarafta ise asıl gerçek AK Parti ve Cumhur İttifakı’na duyulan halk desteğinin her geçen gün azalması.

Bu azalma ilk olarak 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara gibi illerin CHP’ye geçmesi ile kendini gösterdi.

Bundan pek ders alınmamışa benziyor ki yansıması olan bir sonraki yerel seçimlerde Bursa, Balıkesir gibi iller de CHP’ye geçti..

Öte yandan;

Anketler de gösteriyor ki bu düşüş hala devam ediyor.

Özellikle MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son açıklamalarının ardından partisinin oyları iyice düştü.

Öte yandan AK Parti gövdesinden kopan kurulan üç siyasi parti olduğunu da hatırlatalım.

Onlardan ilki Abdüllatif Şener‘in Türkiye Partisi…

Anayasa Mahkemesinin AK Parti’yi kapatma sürecinde kurulan bu siyasi parti  parti kapatılmayınca kendisi kapandı.

Sonrasında ise Gelecek ve DEVA partileri kuruldu.

Onların da beklentileri gerçekleşmedi…

Şimdi durum biraz farklı…

Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP’de yaşanan ciddi oy kaybı bulunuyor. Seçmen son yerel seçimlerde tepkisini sandığa gitmeyerek gösterdi.

Bu gitmemeyi kimileri uyarı olarak yorumladı.

Kimileri de yeni arayış.

Ama gerçek olan şu: AK Parti ve MHP  son yerel seçimlerde başarısız olan yöneticilerle devam kararı alınca tabanın değişim beklentisi boşa çıktı.

Bu değişim bu sefer parti değiştirmeye doğru gitmeye başladı.

Milliyetçi, muhafazakar seçmenin kendilerine yeni bir yol arayışına girdiğinin farkına varan Yavuz Ağıralioğlu da uzun zamandır yürüttüğü çalışmaların sonuna geldi.

Cumhuriyet Bayramı öncesi partisinin kuruluş dilekçesini Ankara’da İçişleri Bakanlığına verilecek.

Kimlerin kurucu olduğunu öğreneceğiz.

En önemlisi halkta karşılığı olup olmadığını da…

Bize düşen hayırlı olsun demek…

 

Turizm kenti Bursa için pamuk eller cebe…

Turizm kenti Bursa için pamuk eller cebe…

Yıllardır üzerinde konuşulan konulardan biri Bursa’nın turizm pastasından hak ettiği payı alamıyor oluşu.

Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan bitmek tükenmek bilmeyen tartışması gibi şöyle bir noktaya bağlanır genellikle bu konu;

‘Konaklayacak, eğlenecek, dinlenecek, farklı lezzetler tadacak mekanlar mı var da turist gelsin…’

‘Turist mi var da konaklamaya, eğlence tesisine, farklı lezzetler sunan mekanlara yatırım yapılsın…’

Biri olmayınca diğeri olmuyor aslında. Dolayısıyla şehrin gelişmesi için zaman zaman ‘Bursaspor’a sponsor olun, şehrimizin markasını yükseltin… Şehrimizdeki ihtiyaç sahibi çocuklarımızın eğitimi için burs kaynakları yaratın… Dar gelirlinin elini kuvvetlendirmek için projeler üretin…’ gibi taleplerde bulunduğumuz, bu şehirden kazananın bu şehre harcama yapmasını ister hale geldiğimiz işinsanlarının turizm noktasında da elini cebine atması, belki kısa süreli zararı göze alarak, şehrin turizm değerini artırmak üzere taşın altına elini koyması gerekiyor diye düşünmeye başladım son günlerde.

Şimdilerde Bursa Büyükşehir Belediyesi eliyle şehrin turizm potansiyelini ortaya çıkarmak adına çalışmalar yapıldığına hep birlikte şahit oluyoruz. Daha önceki dönemlerde de böyle çalışmalar yapılmıştı, haklarını yemeyelim. Sizler bu konudaki yazıları okuyorsunuz, ben de bizzat toplantılara katılarak yapılmak isteneni anlamaya çabalıyorum.

Geçtiğimiz günlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in İznik’e yaptığı ziyareti de bu çerçevede düşünmüş ve değerlendirmeye çalışmıştım, bugün düzenlenen ‘Bursa’da Medeniyet ve İnanç Tarihi Sempozyumu’nu da bu açıdan bakarak izlemeye gayret ettim.

Turizm diyerek çıkılan yolda eskiden herkesin dilinde olan ‘Bursa hamamları’ kavramının getirdiği sağlık turizmini çoktan Afyon, Kütahya gibi illere kaptırdığımızı söylemek lazım. İsmi altındaki sıcaksu kaynaklarından gelen Sıcaksu bölgesine TOKİ konutları diktiğimiz şu günlerde eskide kalan unvanımızı yeniden kazanabilir miyiz?

Emin değilim…

Geriye elimizde bir Uludağ kalıyor, bir de İnanç turizmi açısından çok bereketli olabileceğini düşündüğümüz İznik…

UNESCO 2024 Yılı Dünya Mirası Listesi’ne giriş başvurusundan son anda çekilen, çünkü son yapılan incelemelerde uğradığı tahribat nedeniyle bu unvanı alamayacağı yönünde rapor hazırlanan, (Benim aldığım bir duyuma göre ise camilerin ön plana çıkarılması yönündeki baskılar nedeniyle daha eski kalıntılara yeterli özen gösterilmediğinden son raporu olumsuz çıkan) İznik için geleceğin ne getireceğini de hep birlikte izleyeceğiz.

Bugün düzenlenen ve iki gün sürecek olan ‘Bursa’da Medeniyet ve İnanç Tarihi Sempozyumu’nda da ana gündem elbette İznik oldu.

Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Mustafa Şahin, “İznik, Hristiyanlar açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle de Bursa inanç turizm açısından büyük bir potansiyeldir” dedi konuşmasında.

CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk de “İznik, Hristiyanların, Katoliklerin çok önemsediği bir şehir. Mesele kıymetini ortaya çıkartmakta. Bize düşen geçmişe bakarak geçmişte insanoğlunun yaşam ve inanç alanlarına verdiği değeri görmektir” dedi.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Bursa’mız tarih boyunca hem coğrafi konumu hem de kültürel çeşitliliğiyle farklı medeniyetlerin buluştuğu, inançların harmanlandığı Anadolu’nun en önemli kentlerinden biri olmuştur. Pagan inancı, Hristiyanlığın ilk dönemleri ve İslamiyet’in yansımalarına kentimizin her köşesinde rastlayabiliyor, bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Antik dönemlere kadar uzanan Bursa’mızda, arkeolojik kaynaklara göre buluntular 8 bin 500 yıl öncesine gidiyor” diyerek dinleyenleri geçmişin derinliklerine götürdü.

Sadece yabancı turistler için değil, özellikle yerli turistler için son derce cazip bir şehir olan Bursa’nın Yeşil Türbesi, Emir Sultanı, Muradiyesi uzun uzun konuşuldu.

Sonuç olarak benim yazının başında söylediğim noktaya gelindi.

“Bu potansiyele rağmen turizmde maalesef hak ettiğimiz konumda değiliz!”

Düğmenin yanlış iliklendiği yer ise neredeyse hepimizin bildiği bu gerçeklerin sıklıkla dile getirilmesi ve turizm fuarlarına katılmakla şehre turist geleceğinin düşünülmesidir bence.

Velev ki bu yolla şehre turist getirdiniz; nerede konaklayacak, nerede yemek yiyecek, nerede eğlenecek, nerede bir festival ya da şenliğe katılacak, nerede hem bu ülkenin lezzeti olan hem de tüm dünyaya mal olan tatları deneyimleyecek, nerede müzik dinleyecek, nerede sinema izleyecek, nerede nostalji yaşayacak, nerede adrenalin yüklü bir spor faaliyeti yapacak, nerede bu şehre özgü ürünlerin alışverişini yapacak, nerede bu şehrin markalarını bulacak…

Kısacası görebileceği bir iki noktayı gördükten sonra turist bu şehirde neden kalacak, nerede kalacak…

Bursa’nın konaklama ortalaması 1.8 geceydi yakın geçmişe kadar, hala öyledir muhtemelen. Neden değişsin ki…

Tüm bu bahsettiğim işleri devletin ya da belediyelerin üstelenmesi gibi bir hayale kapılan varsa da hemen vazgeçsin bence. Böyle şeyler devletin ve belediyelerin öncülüğünde özel sektörün girişimci ruhu eşliğinde yapılır.

Turizm kenti Bursa ise mesele, bir sonraki toplantı yapılacak turizm yatırımlarını konuşmak üzere işinsanları ile gerçekleştirilmeli.

AK Parti’de çok adaylı kongrelere adım adım…

AK Parti’de çok adaylı kongrelere adım adım…

Önümüzdeki günlerde kongrelerine start verecek AK Parti ile ilgili daha önceki yazılarımızda bazı ilçelerde aday çıkabileceğini ifade etmiştik.

Bu minvalde Harmancık’ta önceki dönem ilçe başkanlarından Şirfan İpek’in adaylık açıklamasını meslektaşımız İhsan Aydın’ın köşesinden okumuştuk.

Ama öncesinde şunu net ifade edelim. AK Parti tabanında devamına karar kılınan bir çok isimden  rahatsızlık duyulduğu bir gerçek.

Hatta adaylığına devam denilen isimlerin yönetiminde bile tepki olarak yönetimden affını isteyenler bulunuyor.

Mevcut adaylardan hoşnut olmayan isimler alternatif aday arayışları devam ediyor.

Osmangazi’de bu anlamda hareketli.

Kurtuluş’un karşısında bir aday bulunuyor.

Aslından aday adayı demek lazım.

AK Parti tüzüğüne göre belli sayıdaki delegenin aday isme imza vermesi şart…

Gelelim o isme…

O isim Serdar Yeşil…

Önceki yıllarda ilçe yönetiminde bulunan Serdar Yeşil’in adaylık açıklamasını önceki gün sosyal medyasından okuduk.

Özellikle Demiryolu altı olarak nitelendirdiğimiz mahallelerde tanınan Yeşil’in adaylığı delegasyonda karşılık bulacak mı?

Onu zaman gösterecek.

Ama bugünden bizim gördüğümüz partinin önceki dönem yöneticilerinde ve üyelerinde heyecan uyandırdığı.

Diğer merak ettiğimiz ise bu adaylığa il yönetiminin ve genel merkezin nasıl tepki göstereceği…

Bu arada bir hatırlatma yapalım.

Önceki yıllarda AK Parti’nin Osmangazi İlçe Kongrelerinde aday olarak isimleri de sırasıyla yazalım.

Merhum Bayram Yıldız’ın karşısına şu an il başkanvekili olan Kamil Bayramiç ve  milletvekili Mustafa Yavuz liderliğinde oluşan  bir ekip kendi içlerinden Mustafa Yavuz’u başkan adayı olarak

Yine bir başka olağan ilçe kongresinde Tahsin Kara’nın karşısına Necip Dursun aday olarak çıkmıştı.

Genel Merkezin desteklediği adaylar seçimi kazanmış parti içinde muhalif diye nitelendirilen iki isim kongreyi kaybetmişti.

Fakat merhum Yıldız karşısında Yavuz ciddi oy almıştı.

Bu sefer önceki kongrelerden biraz farklı…

O da AK Parti yerelde Osmangazi’de muhalif.

Bu muhaliflik bakalım delegasyona  nasıl yansıyacak?

Yeşil’in durumu ne olacak?

Gençosman Çarşısı’nın bir an önce kentsel dönüşüme girmesi şart…

Gençosman Çarşısı’nın bir an önce kentsel dönüşüme girmesi şart…

Bursa’da yaşı 50 ve üstü olanlar Bursa’nın çarşılarını bilir. Özellikle bu minvalde toptan ticaretin kalbinin attığı mekanlar vardır.

Tekstil denince akla Cumhuriyet Caddesi‘nde bulunan Eski Gökçen, Ş.Gökçen ve Doruk Çarşıları akla gelir.

İşte buralar zaman içerisinde eski hareketliliğini kaybetse de hala hareketli..

Bir çok imalatçı firmanın irtibat büroları bulunmakta.

Buradaki ticaret ise BUTTİM’e doğru kaymış durumda…

Yine tahıl içindeki gıda toptan ticareti de Uludağ Gıda Toptancıları Sitesi‘nde devam ediyor.

Fakat Bursa’da öyle bir yer var ki işte orada ne ticaret kaldı ne de imalat…

Var olanlar da bir elin parmakları kadar.

Neresi mi?

Gençosman Ayakkabıcılar Çarşısı…

Faaliyete geçtiği anlarda Türkiye’nin ayakkabı üssüydü.

Tabiri caiz ise ayakkabı denince Bursa Gençosman Çarşısı akla geliyordu.

Zaman içerisinde sektörün liderliği Bursa’dan kaydı.

Manisa ve İzmir üretim üssü oldu.

Ardından ise son yıllarda Gaziantep ve Hatay bu konuda ciddi atılım gerçekleştirdi.

Önceki gün Bursa Ayakkabıcılar Odası Başkanı Servet Kaynar’ı işyerinde ziyaret ettim. Bir dokunduk, bin ah işittik.

Gençosman Çarşısı tabiri caiz ise mezbelelik.

Bazı dükkanlar amacı dışında kullanılmaya başlanmış.

Bundan dolayı da site içerisindeki dükkanlar işyerlerini Gençosman Mahallesi’ndeki boş evlere ve dükkanlara taşınmış.

Kaynar, “Burası bir an önce mezbelelikten kurtulmalı” diyor.

Çözüm olarak da kentsel dönüşümü işaret ediyor.

Bu konuda Çataltepe’de yapılamayan işyerlerinde üye olan meslektaşlarının mağdur olduğunu düşünüyor.

Onun beklentisi 200-250 dükkan kapasiteli İstanbul’daki gibi PERPA ve İSTOÇ gibi bir yer yapılması.

İşte bu konuda gerek Bursa Büyükşehir Belediyesi gerek Osmangazi Belediyesi burayı takas yöntemi ile alıp bölgede kentsel dönüşüm çalışması yapar mı diye düşünmeden edemiyoruz.

Böyle bir çalışma olursa buradaki hak sahipleri öncelikli olmak ve mesleklerini devam ettirme koşulu ile üzerine fark ödeyecekleri bir formülle yeni bir yer yapılabilir.

Neresi mi?

Onu karar vericiler bulacak.

Bizim ise Gençosman Çarşısı’nda bulduğumuz mezbelelik halinde binalar…

 

Gündem; Bursa’nın havası, suyu…

Gündem; Bursa’nın havası, suyu…

Ekim ayı Büyükşehir Belediye Meclis toplantısı hayli yoğun bir gündeme sahipti. Yaz yaz bitiremiyoruz bir türlü.

Bursa’nın geçmişine dayanarak su kaynakları bol bir şehir taklidi yapmaya devam eden, ancak mevcuda bakıldığında su sıkıntısı çeken yerleşim yerlerinden olduğunun altını son zamanlarda sıklıkla çiziyorum.

Meclis toplantısında yapılan şahane tespitlerle üzerinde pek de konuşulmadan gerekli komisyonlara havale edilen iki önemli yazılı önergenin altını çizmek lazım bu bağlamda.

Maddelerden biri Bursa Ovası’nın çeşitli yerlerine dağılmış durumda bulunan sanayi tesislerinin kaçak yer altı suyu kullanımı ve kirli su deşarjı yapan işletmelerin belirlenmesi, ardından da caydırıcı cezalar uygulanmasına, periyodik denetim ve izlemelerin yapılmasına yönelik.

İkinci madde de ilk maddeyle bağlantılı olarak TOSAB dışında bulunan tüm tekstil boyahanelerinin TOSAB’a taşınması ile ilgili raporu ve Uluabat Gölü’nün suyunun çekilmesi, sanayi ve evsel kirlilik yükünün yarattığı ekolojik tehlikenin incelenmesine yönelik rapor.

CHP Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Sözcüsü Yücel Akbulut’un önergesi şöyle diyor;

“Bursa ovasının çeşitli yerlerine dağılmış durumda bulunan sanayi tesisleri, tekstil imalathaneleri ve boyahanelerde kaçak su kuyuları kullanıldığı uzun zamandır bilinen bir durum. Bazı tesislerin kaçak suyu kullanıp, kirlendikten sonra yer altına verdikleri de bilinmektedir.

Geçmiş dönemde Kestel ilçesinde bir röntgen sistemi kullanılarak kaçak su kullanan işletmelerin belirlenip ceza kesildiği basına da yansımıştır.

Öncelikle yine benzer bir çalışma ile kaçak yer altı suyu kullanımı ve kirli su deşarjı yapan işletmelerin belirlenmesi, caydırıcı cezalar kesilmesi, periyodik denetim ve izlemeler yapılması ve Tekstil Boyahane OSB dışında bulunan tüm tekstil boyahanelerinin OSB’ye taşınması, bu karara uymayanların ruhsatlarının iptaline gidilmesi, yeni ruhsat başvurusu yapanlara izin verilmemesi hususlarında çalışmalar yapmak üzere konunun Çevre ve Sağlık Komisyonu’na havalesinin meclis gündemine alınmasını arz ederiz”

Önerge şimdilik Çevre ve Sağlık Komisyonuna emanet…

Gelelim işin uzun adı ile Tekstil Boyahaneleri İhtisas Organize Sanayi Bölgesi, kısa adı ile TOSAB olarak bilinen, aslında pek de bilinmeyen sanayi bölgesine yönelik kısmına.

2005 yılında tüzel kişilik kazanan, ancak nedendir bilinmez ilk fabrika temeli geçtiğimiz yıl atılan TOSAB, 1.940.000 metrekare alanda 310 fabrikaya hizmet verme kapasitesi bulunan bir bölge.

Şimdi size TOSAB’ın en çok gündeme geldiği konuyu da hatırlatacağım…

Zaman zaman konuşmalarındaki fevri çıkışları ile Türkiye gündemine oturmayı başaran Bursa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Alinur Aktaş’ın bir toplantıdaki açıklamaları hayli konuşulmuştu.

Sonradan bir dil sürçmesi meselesi olduğu söylenen, hani şu; ‘800 dönüm yerim var, 800 demedim 8 dönüm yerim var, orada da kiracıyız…’ polemiğini unutmamışsınızdır diye düşünüyorum. İşte bu polemiğin hemen ardından gelen konuşmada eski Başkan Aktaş, TOSAB konusunda da konuşmuş;

“TOSAB niye yapıldı? Benim bildiğim farklı yerlerdeki boyahanelerin taşınmasıyla alakalı yapıldı. Ne kadar oldu TOSAB’ın hikayesi? 25 senedir var. Faal mi? Şu an değil. Bunları harekete geçirmek, toparlamak lazım. Yoksa körü körüne sanayi konuşamayız!” demişti.

Çok da doğru söylemişti. İşin daha da ilginç olan tarafı Başkanın bunca şikayetçi olduğu, faal olmamasından yakındığı TOSAB Müteşebbis Heyet Başkanının da yine bizzat kendisinin olmasıydı.

Bugün TOSAB’ın Müteşebbis Heyet Başkanı, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey! Dolayısıyla 25 yıldır hepi topu bir temel atılmış, anlaşılan o ki; şehir içinde dağılmış, yer altı suyunu istedikleri gibi kullanan, üstüne kullandıkları suyu temizleme gereği dahi duymadan yer altı ve yer üstü kanallara göndermeyi büyük bir cesaretle sürdüren boyahaneleri TOSAB çatısı altında toplamaya çaba gösterecek isim kendisi.

Türkiye ekonomisine yön veren önemli şehirlerden biri olan Bursa uzun süredir böyle bir keşmekeşin içinde gözü kapalı yürümeye çalışıyor malum. Temelleri atılmaya çalışılan Çevre Düzeni Planında şehir içinde dağılmış duran boyahane ve tekstil fabrikalarının kendileri için ayrılmış olan alanda olması, gereken tüm kurallara uyarak faaliyetlerine devam etmesi ve böylelikle şehrin havasından suyuna tüm çevre kirliliği yaratan etmenlerin de önüne geçilmesi şahane olur.

Hemen hatırlatmakta fayda var, konuyla ilgili yaklaşık bir yıl önce görüş beyan eden TOSAB Başkanı Erol Türkün;

“2.5 milyon metrekare arazideki 3 sanayi bölgesi arasına sıkışmış yerlerin TOSAB’a tahsisi ve boyahanelerin buraya taşınması önemli. Biz hazırız. Büyükşehir Belediyemizle, gelmesi gereken sıkıntılı işletmeleri belirleriz” demiş. Türkün’ün şimdilerde de aynı görüşte olduğunu tahmin ediyorum.

TOSAB’a taşınması en acil olan işletmelerin hızla belirlenip bölgeye naklinin gerçekleşmesi Bursa’nın kurtuluşu için atılacak önemli adımlardan olacaktır…

Buradan yola çıkarak komisyonlardan gelecek dosyaların meclise nasıl döneceğini ve nasıl değerlendirileceğini de elbette merakla takipte olacağım…

 

Belediye Meclisi’nde stratejik hata!

Belediye Meclisi’nde stratejik hata!

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz günlerde düzenlenen 22 Ekim tarihinde düzenlenen toplantısında çok önemli bir ayrıntı gündeme geldi. Aslında son derece sıradan bir uygulama olan, seçilmiş belediye başkanlarının seçildikleri dönemde vatandaşa vaatlerini nasıl yerine getireceklerinin dokümana geçirilmiş hali diyebileceğimiz bir gündem maddesi olarak nitelendirilmesi gereken 2025-2029 Stratejik Planı AK Parti ve MHP ve BBP’li Belediye Meclis üyelerinin oyları ile reddedildi.

Şimdi bu işin bir başı, bir de sonu var elbette…

Meselenin bir tür misilleme olarak nitelendirilebileceğinden bahsetmekte fayda görüyorum, çünkü benzeri bir durum Yıldırım Belediye Meclisinde de yaşanmış. Yıldırım’ın AK Partili Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ın meclise sunduğu stratejik planına çok ciddi bir muhalefet yapılmış, yapılan muhalefetin rövanşı da Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in stratejik planı oylanırken alınmış!

Belediye başkanlarının seçildikten sonra partili kimliklerinden tamamen sıyrılarak sorumlu oldukları sınırlar içerisindeki tüm vatandaşların belediye başkanı olması geleneğini temsilen parti rozetinin çıkarılıp bir kenara bırakılması adeti tam da bundan dolayı vardı.

Önemli olan siyaset çatışmalarını sürdürmek değil, vatandaşa hizmeti yürütmek olmalı mantığı hep galip gelmeliydi.

Şimdilerde taraf olmayanın bertaraf olduğu günümüzde bahsettiklerim geçer akçe sayılmıyor elbette. Eskide kalmış nostaljik ideolojik düşünceler benim kafamdan geçenler…

Oylanması biraz da usulen yapılan stratejik plan reddedilince ne oluyor peki?

Meclisin İmar ve Planlama Komisyonundan geçen planın oylamasına itirazlar olunca ortaya çıkan durumun kanuna aykırı olduğunu belirten Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey yeniden oylama talebinde bulundu. CHP’li Belediye Meclis üyeleri ise ret kararının meclisin feshi anlamına geleceği görüşünü savundu toplantıda.

Tüm irdelemeleri ilgili komisyonda yapıldıktan sonra meclise gelmesi gereken madde ile ilgili bir kez de meclis salonunda sunum yapıldı, ancak ret oyu kullanan meclis üyeleri kararlarından vazgeçmediler. Hatta iş bir aşama daha yukarıya taşınarak, ‘Halı saha maçına gidiyoruz Başkanım…’ gibi ifadelerle konu dalga meselesine de çevrildi.

Belediyenin vatandaşa hizmet etmekle mükellef meclis üyelerinin meclis toplantısını böylesi ifadelerle sulandırmasını da ayrıca kınıyorum.

Duvar Gazetesinin haberine göre görüşmelerin ardından bir açıklama yapan Mustafa Bozbey; 2025-2029 Stratejik Planı’nı katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışı ile hazırladıklarını belirterek;

“Hazırlanan stratejik plan, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının stratejisini belirleyen plandır. Bursalılar adına verdiğimiz sözlerin stratejisidir. Kanun, ‘Meclis, stratejik planı onaylar’ diyor. Stratejik Plan doğrultusunda bütçemizi oluşturmaya başlayacağız. Bizler burada Bursalıları temsil ediyoruz. Zaman kaybına tahammülümüz yok. Bursalıların menfaatleri bizim birinci önceliğimizdir. Bunun böyle bilinmesi lazım. Artık gerekli hukuki yollara başvurarak süreci devam ettireceğiz. Bursalılara karşı stratejik planı reddetme hakkınız yok. Sonuç olarak hayırlısı olsun” dedi.

Belediye Kanunu’nun ‘Meclisin feshini düzenleyen 30. maddesinde yer alan gerekçelerinden biri, “Kendisine kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum belediyeye ait işleri sekteye veya gecikmeye uğratırsa…” ifadeleri yer alıyor.

Konuya hukukçular açısından bakıldığında, meclisin feshine kadar gidecek sonuçlar doğurabilecek ret kararına imza atan meclis üyelerinin ‘görevi kötüye kullanma’ suçlaması ile yargılanabileceği ve meclis üyeliklerinin düşebileceği belirtiliyor. Ellerindeki meclis çoğunluğunu kanuna rağmen belediye başkanının aleyhine bir güç olarak kullanan Cumhur İttifakı’nın, yaptığı bu hatayla meclis çoğunluğunu kaybetme ihtimali de gündemde!

En azından Başkan Bozbey’in elinde AK Parti, MHP ve BBP’li belediye meclis üyelerine karşı kullanabileceği önemli bir koz var şimdi.

Bu işte öfkeyle kalkan zararla oturdu gibi…

Kanser hastalarına kemoterapi sonrası ‘BESAŞ Yoğurt’ önerisi…

Kanser hastalarına kemoterapi sonrası ‘BESAŞ Yoğurt’ önerisi…

Perşembe gününü yoğun olarak geçirenlerdeniz. Norm Haber olarak Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BESAŞ’ı ziyaret ettik.

Bu ziyaret sırasında hem BESAŞ Yönetim Kurulu Başkanı M.Orkun Gazioğlu hem de Genel Müdür İ.Alpay Demirtaş ile sohbet etme fırsatını yakaladık.

Her iki ortak isimden edindiğimiz net bilgi: Belediye şirketlerinde kurumsallığını ve markalaşmayı tamamlayan şirket BESAŞ…

Bütçe ve mali tablo olarak en iyi şirket olarak teslim alınmış. Bunu yanı sıra bu özelliğinden dolayı yeni yönetim hiç zorlanmadan iş başı yapmış ve devam etmiş…

Hedef ise alınan bayrağı daha ileriye taşımak…

Buna yönelik çalışmalar devam ediyor.

Bu konuda önümüzdeki kasım ayı meclisi anahtar rolünü üstlenmiş durumda.

Görükle ve Başköy yakınında 60 dönümlük arazinin BESAŞ’a tahsis edilmesi durumunda bu dönemin sonuna kadar toplamda 1 milyon ekmek üretecek yeni fabrikanın bitmesi hedefleniyor.

İşin maliyet kısmı ise 50 milyon dolar.

Bunun bir kısmı hibe bir kısmı kredi bir kısmı da mevcut arazinin satılması durumunda maliyetin karşılanması planlanıyor…

Yapılması planlanan fabrikanın kendi enerjisini kendisi üreterek çevre dostu olacağını en yetkili iki ağızdan öğrendik.

Yine BESAŞ’ı büfe olmaktan çıkararak küçük ölçekli mağazaya dönüştürmeyi hedeflediklerini belirten Gazioğlu, ortalama bir BESAŞ büfesinde 500 ekmek satıldığını, hedeflerinin satış sayısını 700-800 ekmeğe çıkarmak olduğunu söyledi. BESAŞ büfelerini emekli mantığından çıkarmanın ana hedeflerinden biri olduğunu dile getiren Gazioğlu, BESAŞ mağazasının en son Mudanya ve Gemlik’e açıldığını, yakın zamanda da Orhangazi’ye açılacağını açıkladı. Mustafakemalpaşa ve Karacabey ilçelerine de açılmasının planladığını söyleyen Gazioğlu, Bursa’da BESAŞ mağazalarını arttıracaklarını aktardı.

Kim bilir belki de BESAŞ ekmek dışındaki diğer ürünlerle sınırlarını aşarak başka illere de ulaşabilir.

Bu arada BESAŞ’ın yoğurdu konusunda onkoloji hastalarının kemoterapi sonrası rahatlıkla yemelerini de önerebiliriz. Bu benim değil, bilim insanlarının önerisiymiş.

Bu detayı da buradan vermiş olalım…

BESAŞ’ta şu an işler yolunda…

Bize de düşen başarılar dilemek…

 

Kılıçdaroğlu Bursa’ya neden geldi?

Kılıçdaroğlu Bursa’ya neden geldi?

Bir süredir daha aşikar olan çeşitli şiddet olayları ile imtihandan geçen güzel ülkem bir kez daha terör saldırısı ile sınandı. Terörün her biçimini lanetlerken şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, ailelere de sabırlar diliyorum.

Konuyla ilgili yazılıp çizilecek çok şey olacak, fakat şimdi her şeyin açığa çıkması için sabırla beklemek ve devletin işini yapmasına müsaade etmek gerekiyor.

Biz de boş durmuyoruz elbette. Ülke terör çemberi ile çevrilmişken, Cumhuriyet Halk Partisi’nde de enteresan gelişmeler yaşanıyor.

Uzun zamandır Bursa’nın hak ettiği değeri göremediğini yazan bir gazeteci olarak bahsettiğim tam da bu değildi, ancak bu kez belki de siyaset eliyle, hatta CHP kanadının biçtiği kıymetle yüzümüz güler kim bilir…

Lafı çok uzatmayalım, yaşanan elim olayın öncesinde Bursa gündemini ısıtan haber Cumhuriyet Halk Partisi 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çeşitli temaslarda bulunmak üzere Bursa’ya gelmekte olduğu bilgisiydi.

Basına haber verilmeyen bir ziyaretten bahsediyorum, iki gün sürecek olan programın ilk günü nezaketen yapılan görüşmelerle başlayacak, akşam yemeğinden sonra ise ikili görüşmelerle örgütün nabzını tutacak Kemal Kılıçdaroğlu.

Bugün görüşmelerin perde arkasında çokça söylenen söze göre ‘CHP Genel seçimleri Bursa ile kaybetti, önümüzdeki dönem kuvvetle muhtemel görünen erken seçimi alırsa Bursa ile alacak’ dolayısıyla CHP ileri gelenlerinin sıklıkla Bursa’ya uğrama nedeni sadece yerel seçimlerde elde edilen başarı sayesinde kendilerine açılan kapılar değil, şehrin öneminin bir nebze de olsa anlaşılmış olması bence.

Konuşulan, tartışılan ve çoğunlukla içinde bulunduğu durumdan memnun olmayan insanların partisidir CHP herkes daha iyisini, daha da iyisini ister ya da ben tamamen iyi niyetimden durumun böyle olmasını umuyorum.

Bir süredir durum tam da tarif ettiğim şekilde ilerliyor yine CHP Bursa örgütünde. Hem yerel yönetimlerin gidişatı açısından, hem de partinin yönetim organlarının işleyişi açısından pek çok eleştiri mevcut.

Mesela; CHP Mustafakemalpaşa’da kongre için imza toplanmaya başlanması sürecinde ilk gün 54 imzanın toplandığına, hafta sonuna kadar kongre için yeterli imza sayısına ulaşılmasının mümkün göründüğüne yönelik bilgiler gelirken, önceki dönem İlçe Başkanı Serda Tandoğan Kuru’dan sert bir açıklama geldi konuya ilişkin.

Kısaca özetleyeceğim açıklamaya göre CHP Mustafakemalpaşa Belediye Meclis Üyelerinden bazıları kongre için atılan imzaları engellemeye, hali hazırda atılmış imzaları da geri çektiremeye çalışıyordu.

Tahmin edeceğiniz gibi CHP Mustafakemalpaşa Eski İlçe Başkanı Tandoğan Kuru da kendi üslubunca olaya karışan isimleri uyarıyordu.

Tam da bu ve benzeri hadiselerin yaşandığı gergin süreçte gelişen ziyaret haliyle manidar bulundu. Hele hele 30 Ekim tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun da bir ziyaret gerçekleştirerek temaslarda bulunacak olması işin manasını daha da artırdı.

Hepimiz biliyoruz ki, Kılıçdaroğlu ekibi partinin yönetim koltuğuna yeniden oturmak için hazırlık yapıyor bir süredir. Bunun için politikanın genel yüzünde çeşitli taktikler denenerek ilerlenirken elbette örgüte temas etmek de önem kazanıyor.

Şu anki Bursa örgüt yapısının CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yakınlığı ortada. Eğer bu yapının değiştirilmesi için harekete geçilmesine karar verildiyse, elbette örgütle bağları kuvvetlendirmek lazım.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu gece ve yarın ziyaretinin perde arkasında kimlerle neler konuşacağı ilerleyeceği yol hakkında da fikir verecek gibi görünüyor.

İşin şimdilik görünen kısmında ise CHP’nin eski genel başkanı kendisini kurultayda desteklemeyen Bursa örgütü ile barışmaya gelmiş gibi. Bunu yaparken de örgüt içindeki farklı yapılanlarla temasa geçerek önümüzdeki günlerde ne olacağını tam olarak gözlemleyebileceğimiz çalışmalarına yön verecek.

Şimdi gelelim ziyaretin ilk durağında Kılıçdaroğlu’nun yanında kimler olduğuna. Elbette CHP İl Başkanı olarak Nihat Yeşiltaş oradaydı. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın da eski Genel Başkanı karşılamaya gelmişti. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten, Önceki Dönem Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, CHP Nilüfer Eski İlçe Başkanı Fırat Yılmaz ve CHP İl Eski Başkanı Turgut Özkan ile Mudanya Belediyesi Eski Başkanı Hayri Türkyılmaz karşılama heyetinin içindeydiler.

İlk olarak adet olduğu üzere Çelikpalas Otelde partililerle çay içip Bursa manzarasına karşı Osmangazi Belediye Başkanının icraatları konusunda sohbet eden Eski Genel Başkan kreş fikrinin geleceğin aydın nesillerinin yetişmesi açısından da ülke için çok yararlı bir hizmet olacağına işaret etti.

Hasılı kelam, havadan sudan, icraatlardan konuşuldu bu süreçte.

Herkes biraz birbirini tarttı, sonrasında Kılıçdaroğlu’nun Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ziyareti vardı. Bahsettiğim karşılama ekibinden sadece İl Başkanı Nihat Yeşiltaş ve Mudanya Belediyesi Eski Başkanı Hayri Türkyılmaz Büyükşehir ziyaretine katıldı.

İlk olarak kendisini burada bekleyen heyetle görüşen Kılıçdaroğlu’nun Bozbey ile yaklaşık bir saat özel bir odada başbaşa görüşmesi belki de bu ziyaretin ilk ve en önemli ayrıntısıydı.

Büyükşehir Belediyesinin ardından Osmangazi Belediyesine geçen Eski Genel Başkan belediyenin borç durumundan bütçesine, personel fazlalığından ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza kadar pek çok konu hakkında konuştu, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın ve beraberindeki heyetle görüşlerini paylaştı, Osmangazi İlçe Örgütü ile fotoğraf çekindi.

İşin bundan sonraki kısmı yarın kulislere düşer mutlaka, CHP Bursa örgütünde kimler Kılıçdaroğlu’na neler söyleyecek, kimleri şikayet edip kimleri övecek ve tüm bu konuşmaların sonucunda neler olması bekleniyor olacak yarın daha net anlaşılır…

Özel hastanelere genel bakış: İyi başlayan kötü devam eden süreç

Özel hastanelere genel bakış: İyi başlayan kötü devam eden süreç

Özellikle AK Parti iktidarında iki sektördeki büyüme dikkatleri fazlası ile dikkatleri çekiyor. Bunlardan ilki sağlık sektörü,

diğeri de eğitim sektörü…

Özellikle sağlıkta bütünsel bir yaklaşım öncelikle Emekli Sandığı, SSK ve BAĞKUR’un aynı çatı altında SGK başlığı altında birleşmesi ile başladı.

Bu gelişme oldukça önemli idi. Sonrasında ise geçmişte Emekli Sandığı ve BAĞKUR hastaları sadece devlet hastanelerinde, SSK hastaları ise SSK hastanelerinde muayene oluyordu.

Ardından hastaneler üniversite hastaneleri hariç hepsi tek çatı altında birleşti.

En sonunda ise SGK’nın özel hastaneler ile anlaşma yapıp bu hastane kapılarının SGK’lı hastalara açılmasının ardından olanlar oldu.

Sonrasında ise hastane, teşhis ve tedavi merkezlerinin derecelendirmesi alınacak fark ücretlerinin tespiti yüzde 30-50 ve 70 olarak belirlenmesi…

Ondan sonra neler oldu?

Hatırlatalım…

Mantar gibi açılan teşhis ve tedavi merkezleri kadrolaşma. Sonrasında sektörün devasa şekilde büyümesi.

Sonra farklar, önce iki katına sonra da tek fiyat en fazla yüzde 200 olarak belirlendi.

Bu büyüme sırasında maalesef etik olmayan işler oldu.

SGK  haksız şekilde zarara uğratıldı.

Vatandaş mağdur edildi.

Yapılmayan muayeneler, teşhisler ve tedaviler yapılmış gibi gösterildi haksızca paralar alındı: İşin farkına varıldı amma velakin atı alan Üsküdar’ı geçti…

Maalesef o zamanlar kentimizde bir zincir hastane hatırladığım kadarıyla kapatma cezası almıştı…

CHP’li Ali Nihat Irkörücü bu süreci gündeme getirmişti…

Zincir hastanelerin bu  dönemde artması tesadüf mü?

Onu siz değerli okurlarımızın yorumuna bırakıyorum.

Ama gelinen nokta da özel hastaneler için hasta yok müşteri var zihniyeti ön plana çıkmış durumda. Bundan daha fazla bir şeyler demek istemiyorum.

Ama doğru olmadığını düşünüyorum…

Bu süreçte mağdur olan sadece SGK değil yüzde 200 fark ödemesi gerekirken yüzde beşbin fark ödeyen vatandaş…

Yine hatırlatayım:

SGK’lı bir hasta özel hastanede en fazla 200 TL civarı fark ödemesi gereken muayene için bugün en az ödediği rakam 1200 ile 4 bin TL arasında, normalde muayene ücretine ultrason, röntgen ve tahliller dahil.

Ama onlar için de ücret istiyorlar…

Yine yatak ücreti için 100 TL ödemesi gerekirken ödediği ücret minimum 3 bin 500 TL ile 10 bin TL arasında…

Kanser ve kalp ameliyatları için fark alınmaması gerekirken  dünyanın farkları isteniyor.

Ama ne hikmetse kimse ses çıkarmıyor.

Hastaneye de itiraz edersen vay haline…

Hal böyle olunca;

Vatandaş canının derdine düşünce hastam bir an önce iyileşsin deyip yutkunuyor.

Özel hastaneler de maliyetler arttı diyor.

O zaman SGK ile anlaşma yapma kardeşim!..

Bu köşeden Sayın Bursa Valimize, Sayın Sağlık Müdürümüze ve Sayın SGK İl Müdürümüze sesleniyorum.

Lütfen tebdili kıyafetle denetim yapın. Bu dediklerimin ne kadar doğru olup olmadığını araştırın, hep beraber yaşanılanları görün.

Yine bir önerim de karar vericilere hükümet kurulurken bakanlar kurulu belirlenirken  Sağlık Bakanı ile ilgili olacak bu bakanlığa gelecek isim lütfen  lütfen özel hastane sahibi olmasın!…

Cezalarda caydırıcı olsun…

Kamudan biri gelsin.

Hatta geçmişte hastane ile işi olmamış biri olsun…

Son söz olarak diyeceğimiz odur ki işini dürüstçe yapanlara diyeceğim bir şey yok amma velakin  geçmişte üç ayrı kuyruğa giriyorduk, sonrasında ise tam düzeldi dedik, ama maalesef düzelemedi yada düzelmedi… Velhasıl Özel hastanelerdeki  iyi başlayan kötü devam eden süreçle karşı karşıyayız.

Bunu ben söylemiyorum.

Son yaşanılan süreç de onu gösteriyor…

 

Sağlıkta çeteler devri!

Sağlıkta çeteler devri!

‘Yeni doğan Çetesi’ üzerine yazmak için Bursa Tabip Odası’nın bir açıklama yapmasını beklediğim konular arasındaydı. Açıklama bugün itibariyle geldiğine göre konuyu en başından ele alalım…

Bebek acil hastalarını anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve 12 bebeğin canice ölümüne neden olan ‘yeni doğan çetesi’ne ilişkin soruşturmada ilk tutuklamalar 22 Nisan 2023 tarihinde yapılmış. Bu süreçte 22 kişi tutuklanarak cezaevine koyulmuş.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, yaşanan bu insanlık dışı olayın aydınlatma süreci ile ilgili konuşurken;

“Bir tane CİMER başvurusuyla çeteyi çökerttik. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmıyoruz, bakmayacağız. 10 hastaneyi kapattık bugün. Eğer biz yakalarsak böyle canileri, içimizdeki çürük elmaları ayırmaya gücümüz yeter, bunu herkes gördü. Bu, devletimizin gücünü gösterir. Bu 6 ay evvel yapılmış bir operasyon. Artık adli ve idari süreci olan bir soruşturma. Bunun sonucunda da bu insanlar her türlü cezayı çekecek, göreceksiniz.” dedi.

Burada dikkat edilmesi gereken bir cümle var; ‘Eğer biz yakalarsak!’

Ya yakalayamazsanız, ya yakalayamadıklarınız…

Bakan’ın bu sözleri, Türkiye’nin sağlık sisteminin esasen ‘Allah’a emanet’ olduğunu teyit ediyor.

Çünkü böyle vakaların yakalanma ihtimalinin binde, hatta milyonda bir olduğunu bu türlü iblisçe işlere soyunanlar da biliyor. Yakalanırlarsa da siyaset ve tarikat bağlarıyla paçayı sıyıracaklar olup bitecek…

Büyük müjdelerde devletin elinden alınıp özelleşmeye teşviki hızlandırılan sağlık hizmeti tıpkı eğitim sektöründe olduğu gibi bir çürümüşlüğü, içi boşalmışlığı, bir suistimale açıklığı da beraberinde taşıdı günümüze…

Bakanlık, hastaneleri ve özel klinikleri fiziksel özellikleriyle denetliyor. Cihazlar, binanızın özellikleri, personel sayınız gibi maddelerde yönetmeliklere aykırılık yoksa Sağlık Bakanlığının işi bitiyor.

Oysa sağlık hizmetinin tam olarak başladığı nokta burası. Fiziki yeterliliğin sonrasında hekimlerin ve sağlık personelinin yeterliliği, yapılan uygulamaların etikle bağdaşması, hasta iyiliği açısından neyin gerekli olup olmadığı meselesi asıl denetlenmesi gereken konular.

Sağlık işini, kâr maksimizasyonunu hedefleyen özel sektöre devrederseniz, üstüne pek çok alanı denetim dışı bırakırsanız, aşırı kâr hırsıyla sistemin orasının burasının delinmesine şaşırmamalısınız aslında. Belki de en çok bu kadar başıboşluğun içinde bu işlerin nasıl olup da ortaya çıktığına şaşıyordur yetkililer…

Şimdi yaşanan felaketin ardından bebeklerin dışında yaşlıların ve kendini savunamayan diğer sağlık hizmeti alması gereken kesimlerin de benzeri şeyler yaşadıklarına yönelik ihbarlar yağıyor konuyla ilgilenenlere.

Zaten okumuş insan, hele hele doktor sevmeyen bir ülke olarak nam salmamıza ramak kalmıştı, şimdi bir de bu işin patlamasıyla birlikte Sağlık Bakanlığı’nda işlerin, mesleki yeterlilikler ve liyakat üzerinden değil, tarikat bağları üzerinden yürüdüğünü de öğrenince işler iyice karışacak orası kesin…

Bursa Tabip Odası da yaşananlar karşısında sessiz kalmadı elbette.

Bursa Tabip Odası Başkanı Kadir Binbaş, yaşanan olaydan dolayı öfke duyduklarını belirterek; “Hekimler olarak kamuoyunda büyük yankı uyandıran yeni doğan bebek ölümleri nedeniyle öfkeliyiz. Bu sağlık skandalı sadece ailelerin yaşadığı acılarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda kamu vicdanına ve toplumsal barışa büyük bir darbe vuruyor. Sağlık hakkının giderek daha fazla ticarileştirilmesi ve “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında temel sağlık hizmetlerinin dâhi özelleştirilmesi, bu tür trajik olayların artmasına zemin hazırlamaktadır. 2008 yılından bugüne kamudaki yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı %177 artmışken özel sektördeki yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı %416 artmıştır. Bu cinayetlerin temelinde kamu eliyle hizmet sunumunun terk edilmesi yatmaktadır. Yıllardır bu sürece karşı çıkıyor, itirazlarımızı en yüksek sesle dile getiriyoruz. Sağlıkta özelleştirmenin ölüm getireceğine dair tüm çığlıklarımıza rağmen, sağlık yöneticileri kulaklarını tıkamış, gözlerini kapamıştır” diyerek çok güzel özetledi tüm süreci…

Bir acı gerçek daha gün yüzüne çıktı Kadir Binbaş’ın yaptığı açıklamayla; Türkiye’de yeni doğan uzman sayısında ciddi yetersizlik var!

Özel hastaneler de uzman sayıları yetersiz olmasına rağmen yatak sayıları yüksek yenidoğan bölümleri açmaya devam ediyorlar.

Her meslekte mesleğini en iyi biçimde yapanlar kadar mesleğinin yüzkarası olanlar da var elbette. Ancak konu hekimlik olunca, mesleğinin yüzkarası olanlar pek çok insanın canına mal olurken pek çok insanın da hayatının kötüleşmesine neden olabiliyor.

Hiçbir doktorun ‘yeni doğan çetesi’ni savunması mümkün değil. Hatta bundan sonrasında eminim ki, kurumlar kendilerine yöneltilen şikayetleri daha bir can kulağı ile dinleyecek, en ufak ipucunun arkası derin derin aranacaktır.

Önümüze daha ne skandallar düşecek kim bilir…

FETÖ’yü nasıl bilirdik?

FETÖ’yü nasıl bilirdik?

1992 yılında, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin kapısının önünde rahmetli babamla birlikte kayıt yaptırmak için beklediğimiz kuyrukta, yanımıza iki genç kadının yaklaşması ile tanıştık FETÖ Terör Örgütüyle. Elbette o zaman bir terör örgütü olarak nitelendirilmemişti, elbette o zaman muteber bir cemaat olarak bilinmekteydi, elbette o zaman özellikle öğrencilerin arasına sızma girişimleri yapması ile nam salmıştı…

Peki, ben bunları biliyor muydum?

Tabi ki hayır!

Babacığımı bir kez daha rahmetle anmak isterim, çünkü kendisi okuyan, inceleyen, hem ülkenin hem de Bursa’nın siyaseti ile alakadar olan, dolayısıyla iyi ile kötüyü ayırabilecek yetkinlikte biriydi.

Yanımıza yaklaşan iki genç kadın tarafından yapılan ve ‘İsterseniz kardeşimiz bizim evlerimizde kalabilir, bir ücret de ödemez, siz de zorluk çekmezsiniz, hem bizler de ablaları olarak ona yardım ederiz…’ şeklinde uzayıp giden son derece yumuşak bir ses tonuyla dillendirilen konuşmayı kısadan keserek; “Benim cemaatçilere kaptıracak evladım yok, onun kalacak yeri de hazır, ders çalışmasına yardım edecek insanı da!” demişti.

Kalacak yerim yoktu, Ankara’da tanıdığım bir Allah kulu dahi yoktu!

Kaydımı yaptırdıktan sonra uzun uzun konuştuk babamla esnaf lokantasında yemeğimizi yerken; “Sakın kızım!” dedi; “Sen sen ol, cemaatlerden, tarikatlardan uzak dur. Bunlar bir tür çete, insan içine girerse çıkamaz da. Sen oku, devletine milletine yararlı bir insan olarak mezun ol okulundan. Senin okuduğun sana yeter, kimsenin yardımına ihtiyacın yok!”

Bu sözü hep tuttum, mesleğimi icra ederken de bu tür yapıların ülkeye verdikleri zararları sürekli olarak irdelemeye çabaladım.

Kendi yetişmiş insan gücünü yaratarak adeta devlet içinde devlet olmak için sınav soruları ve sonuçları ile oynayan, pek çok kişinin hakkına girmekten çekinmeyen, kendi örgüt elemanlarını devletin en kritik noktalarına yerleştiren ve önemli pek çok kararın verilmesinde parmağı olan bir örgütten bahsediyoruz.

Güzel ülkemize karşı verdiği savaşı uzun süre topla tüfekle değil, örgütlenme ve beyin gücüyle yapan, tam da bu nedenle mücadele etmek şöyle dursun fark edilmesi bile hayli zor olan bir yapı…

Süreç içinde pek çok kumpas gördük, devletin nasıl içten içe çökertilmeye çalışıldığına acı acı şahitlik ettik, kendi içimizde hep bu oyunların arkasında nasıl bir gücün olduğunu bildik, ama bana kalırsa pek azını ispatlayabildik.

Gerçi ispatlananlar dahi tüyler ürperticiydi, ama ülkeyi bir uçurumun eşiğine sürükleyen 15 Temmuz darbe girişimi son noktayı koydu.

Aslında, ilkokul mezunu bir vaizin Afrika’nın en ücra köşesinden Latin Amerika’ya, Orta Asya steplerinden, tropikal bölgelere kadar her yerde temsilcisi ve üyesinin bulunduğu bir yapılanmayı kuracağını, 20. yüzyılın başında söyleseler kimse inanmazdı. FETÖ Terör Örgütü Elebaşı Fethullah Gülen için 1960’lı yıllardan sonra başlayan hikaye, imkansız denilenin gerçek olabileceğini gösterdi, en çok da Türkiye sınırlarında yapılanarak ülke yönetiminde etkin olmanın yollarını aradı.

Elbette bir kişinin işi olarak göremeyiz böyle bir yapılanmayı. Topraklarımız üzerinde hakimiyet kurmak isteyen dış güçlerin organizasyonuydu yaşadığımız.

Şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerek, ileri derecede şeker hastası olan ve son dönemlerinde demans belirtileri gösteren Gülen’in başında olduğu yapı, 160 ülkede hem siyasi hem de ticari faaliyetleri olan, dolayısıyla kolay kolay vazgeçilmesi mümkün olmayan bir yapı.

Bu yapıyı kurup Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başına bela edenler kimi isterse bundan sonrasında FETÖ Terör Örgütünün başında o ismi göreceğiz.

Ölüm haberinin ardından devlet kanadında yapılan en yerli yerinde açıklama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan geldi.

Devletimiz bu örgütle mücadele etmeye devam edecek. Bu ölüm bizi rehavete sokmayacak!”

Devletimizin, üzerinde oynanan tüm oyunlara rağmen büyük ve güçlü bir devlet olduğundan yola çıkarak hiçbir yapının kolay kolay yıkamayacağını bilmekte ve bu gerçekliğe güvenmekte fayda var.

FETÖ Terör Örgütü ile mücadele sonuna kadar sürdürülmeli, FETÖ’den boşalan yerleri doldurmak isteyen cemaat ve tarikat yapılanmalarına da asla geçit verilmemeli ki, geleceğe güvenle bakan bir ülke olabilelim.

Ortada bir ölüm var, FETÖ’nün FETÖ diye anılmadığı yıllarda bile bu ismi zikreden biri olarak, ‘FETÖ’yü nasıl bilirdiniz?’ sorusuna ‘Hain bilirdik’ diye yanıt verebilirim ancak.

 

Yaşanan yoğun bakım skandalı ne ilk ne de son olacak; peki ya çözümü…

Yaşanan yoğun bakım skandalı ne ilk ne de son olacak; peki ya çözümü…

Ülke gündeminde geçen haftanın konusu bebek çetesi… Ülke genelinde bazı hastanelerde çalışanların organize bir şekilde SGK’dan daha fazla para alma adına yaptıkları yoğun bakım mesaisini içeriğini okuyunca yutulur cinsten değil.

Olay yargıda…

İşin maddi ve manevi boyutu ilerleyen süreçte daha net belli olacak. Belli olmayan ise bu hastanelerde bu işi organize edenlerin servetine ne kadar ilave servet yaptıkları.

Bir de bunu yapanların hepsi sözde okumuş aklı başında insanlar.

Kimi doktor olmuş, kimi hemşire…

Yazık çok yazık…

Hiç mi vicdanınız sızlamadı…

Vicdan olsa zaten yapmazsınız…

Bu tür olayların önüne geçmenin yolu gayet basit…

Önce ahlak diyelim.

Sonra ;

Geçmişte devletimiz ne yapmıştı?

Bilmeyenlere ve unutanlara hatırlatalım.

Terör örgütü ile bağlantılı olan hastaneleri kamulaştırmıştı, o terör örgütüne üye olanların da mal varlıklarına el koyulmuştu.

Şimdi de uzatmaya gerek yok. Benzer işlemin yapılması vicdanları kısmen rahatlatır.

Yargılama sonunda en ağır cezaları almamız en büyük  temennimiz.

Ama iş bunla bitiyor mu?

Geçmişte sağlık karneleri üzerinden özel hastaneler haksız kazanç elde etmediler mi?

Sözde göz taramaları ile ihtiyaç yokken göz ameliyatları olmadı mı?

Bunları çoğaltmak mümkün.

Keza yine Bursa özelinde 2006 yılında FETÖ’nün hastanesinde hastanede aynı gün ameliyat olan 16 kişinin gözlerini kaybettiği iddia edildi.

Bunlar hala aklımızda…

Bu yaşananlar  ne ilk ne de son olacak?

Muhtemelen benzeri olaylar yaşanıyordur fakat su yüzüne çıkmamıştır.

Bu noktada işini doğru yapanlara sözümüz yok.

Amma velakin bugün özel hastanelerin bir çoğunda vatandaş açısından değerlendirdiğimizde SUT fiyatlarına uyulmadığı bir gerçek.

En fazla yüzden 200 fark alınması gereken bu fark oranları yüzde 2000’leri geçiyor. Keza bugün özel hastanede alınması gereken fark ücretleri konusunda vatandaşın ciddi mağduriyeti var.

Sadece bu kadar mı?

Tamamlayıcı Sağlık Sigortalarından bile alınmaması gereken farkları bile alan hastaneler var.

Bunların bir an önce denetlenmesi şart.

Bunun en basit yolu tüm özel hastanelerin SGK ile anlaşmasını feshedilerek sadece reçetelerini ve raporlarının tanınmasıdır.

Sadece özel hastanelerde değil yaşanılanlar.

Bugün kamu hastanelerinin de de ciddi anlamda hastaların mağduriyeti var.

Bıçak parası istendiğine dair gün geçmesin ki haber okumayalım.

Ne yapılması gerekiyor?

Cezalar caydırıcı olmalı…

 

Bozbey’den muhtarlara personel sözü…

Bozbey’den muhtarlara personel sözü…

Pazar sabahı soluğu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in Bütünşehir sınırlarındaki muhtarlarla buluşmasına tanıklık ettik.

17 İlçeden 1060 mahalle muhtarının davetli olduğu buluşmaya 900’ün üzerinde muhtar katıldı.

Bu açıdan bakınca katılım oldukça yüksekti.

Gelelim diğer ayrıntılara;

Buluşma toplantısına Bozbey’in üst düzey bürokratlarının tamamı katıldı. Bunu yanı sıra şirket müdürleri ve yönetim kurulu başkanları da hazır bulundu.

Bunun yanı sıra basın da bu buluşmayı takip etti.

Muhtarlık müessesesinin kökleri Osmanlı’ya kadar dayanıyor.

Muhtar demek aynı zamanda vatandaş ile devlet arasında kamu görevi gören bir makam…

Yine köy gibi yerlerde üçlü saç ayağındaki en önemli kişidir.

O ayakta imam, öğretmen ve muhtar bulunur.

Demokrasinin uç beyleri olarak ifade ettiğimiz muhtarların son zamanlarda teknolojinin hayatımızda önemli yer tutması sonucu öneminin azaldığı da konuşulmaya başlandı.

Bunu yanı sıra bir çok siyasi de muhtarlık makamının bu dönem sona ereceğini de ifade edenlerin sayısı da hiç de az değil.

Gelelim tekrar salona;

Başkan Bozbey salona girdiği andan itibaren tüm muhtarların elini tek tek sıktı, ardından hatıra fotoğrafı çektirdi.

Sonra sıra geldi konuşmalara;

Başkan Bozbey konuşmasında ise kendisinin de bir muhtar babanın evladı olduğunu belirterek konuşmasına başladı sonrasında ise nüfusu 5 bini aşan muhtarlıklara yardımcı eleman sözü verdi.

Sonrasında diğer bir sözü ise kırsal mahalle muhtarlıkları ile ilgiliydi. Onlara da Tarım AŞ üzerinden destek olacağını ifade etti…

Bu arada bazı ilçelerde birden fazla bulunan muhtar derneklerinin tek çatı altında birleşmesi tavsiyesinde bulunan Bozbey’in bu önerisi de oldukça önemliydi.

Programın sonunda ise Roman Orkestrası ile Muhtarlar Korosu’nun konseri ile son buldu.

Gerçek olan şu: Muhtarlar ile Bozbey arasında iyi bir bağ oluştu. Bu bağın hizmetlere nasıl yansıdığını hep beraber ilerleyen süreçte öğrenip ve göreceğiz.

Bizler de 19 Ekim Muhtarlar Günü vesilesiyle tüm muhtar dostlarımızın bu özel gününü kutluyoruz.