Bir çöplük tartışması daha!

Bir çöplük tartışması daha!

Avrupa ürünü alıp evine getirdiği andan itibaren çöpünü ayrıştırmaya ve dönüştürmeye başlamışken, bir yandan gübre, bir yandan yeşil enerji dönüşümü, bir yandan geri dönüşüm malzemelerinden moda yaratmak peşindeyken biz hala vahşi çöp depolama alanımızın dolmak üzere olan ömrünü neyle ikame edeceğimizi düşünüyoruz.

Öyle de ilerdeyiz, öyle de gelişmişiz…

Seçimlerden önce Kayapa’da bir batı bölgesi katı atık bertaraf etme tesisi kurma hazırlığında olan Alinur Aktaş’ı seçtiği yer konusunda hayli eleştirmiştik.

Hafızam beni yanıltmıyorsa 21 noktadan elemeler yapılarak son iki nokta kalmıştı. Biri Muratlı diğeri Kayapa’ydı. Kayapa’daki bölge Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne daha ucuza mal olacağından burası tercih edilmişti o zaman.

Buradaki en büyük endişe seçilen bölgedeki toprak yapısının kalkerli oluşu nedeniyle katı atık depolama alanlarında biriken sıvının yer altı kaynak sularına karışması ve bir çevre kirliliği yaratması ihtimaliydi. Elbette Kayapa’da yaşayanlar kokudan endişe ederken, bölgeden yatırım amaçlı konut alanların endişesi şikayetler sonrası bölgedeki konut fiyatlarının düşmesi biçiminde sıralanıyordu.

Konuya Akademik Odaların gözüyle bakmaya çalıştım her daim. Kalkerli toprağın geçirgenliği sebebiyle yer altı sularının kirlenecek olması ve bertaraf etme tesisinin eğimli bir yüzeyde kurulacak olmasından kaynaklı sıvı birikme ihtimali benim en önem verdiğim iki nokta oldu.

Bir de tabi bertaraf etme tesisinin inşasının, burada kurulacak olan düzeneğin ehil ellere teslim edilmesi konusu var son derece mühim olan. Zira böyle bir tesisi kurup işletme konusunda tecrübesi kıt olan işletmelere verilemeyecek kadar kıymetli yerlerden bahsediyoruz.

Konut alanlarına yakın, işyerlerine yakın, tarım alanlarına yakın, yeraltı kaynak sularına yakın…

Sonuçta seçimlerin ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine Mustafa Bozbey geldi ve Kayapa’da batı bölgesi katı atık entegre tesisi kurma projesi iptal oldu.

Gelin görün ki, 2024 yılında hala vahşi depolama yaptığımız Hamitler Çöplüğünün de ömrü doldu.

Bu kez Kayapa olmazsa Muratlı olur denilerek ikinci bir adrese çevrildi gözler.

Sonuçta bir çöplük lazım…

Önceki hafta, Osmangazi Belediye Meclisi’nde Başkan Erkan Aydın, muhalefet meclis üyeleriyle Hamitler Katı Atık Depolama Sahası’nın ne zaman kapatılacağına ilişkin konuşurken, ikinci adres olan Muratlı’yı işaret etti.

Aydın, Batı Bölgesi Katı Atık Bertaraf Etme Tesisi’nin Karacabey ilçemize bağlı Muratlı Mahallesi’nde kurulmasına ilişkin ÇED sürecinin başladığını ve kurum görüşlerinin alındığını, Hamitler’deki  çöplüğün ise park ve rekreasyon alanına dönüştürüleceğini resmi dille açıklamış oldu böylece.

Kavga da burada koptu zaten…

Hamitler Çöplüğü’nün Muratlı Köyü’ne taşınacağı haberi, ilçedeki siyasileri, STK’ları ve köy derneklerini ‘çöplük istemiyoruz’ mesajında birleştirdi.

Şurada bir gariplik var, Karacabey’in verimli tarım arazilerine TEKNOSAB istendi, uydu kent olsun denilerek yapılması planlanan 3 bin 316 adet TOKİ konutu istendi.

İş katı atık bertaraf etme tesisi denilince ağızlara şöyle bir söylem yerleşti; ‘Karacabey’in verimli tarım topraklarına…’

Çok doğru, çok haklı bir söylem, fakat sadece konu çöplük olunca bu doğru söylemin dile getirilmesi enteresan…

Karacabey Belediye Başkanı Fatih Karabatı;

“Karacabey’in verimli tarım arazilerinin çöp sahasına dönüştürülmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Bu topraklar bizim geleceğimizdir ve göz göre göre yok edilmesine asla sessiz kalmayacağız. Bugün Bursa’daki atıkların büyük bir kısmı merkez ilçelerden kaynaklanıyor. Mevcut katı atık sahasının kapasitesi sınırına dayanmış durumda. Yeni bir plan yapılmadan bu yükün nereye taşınacağı hesap edilmedi mi?” dedi.

TEKNOSAB ve TOKİ projelerinin kendi döneminde planlanmamış olması nedeniyle Başkana bu konuda söyleyecek lafım yok. Üstelik çok haklı bir yanı da var, Hamitlerin ömrünün ne zaman biteceği belliyken, yeni bertaraf etme tesisi kurulana kadar tüm şehrin yükünün nereye taşınacağı hesap edilmeliydi.

“Katı atık yönetimi siyasetin değil, kamu yararının bir konusudur. Karacabey Belediyesi olarak, çevreyi ve halk sağlığını koruma görevimizden asla ödün vermeyeceğiz. Bu süreçte, Bursa Planlama Ajansı’nın ilk işi de hayırlı olsun. Bir kez daha altını çiziyoruz: Tarım arazilerimizin çöple kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Çevreyi ve halk sağlığını tehlikeye atan bu politikalara karşı duruşumuz nettir. Karacabey Belediyesi olarak, hukuki süreç dahil olmak üzere her türlü mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz. Gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğiz ve sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Bu konuda tavrımız nettir: Bu plana asla dahil olmayacağız!” sözleri çok iddialı.

Konuyla ilgili AK Parti’den de muhalefet tadında açıklamalar gelmedi değil. Fakat ben bu açıklamaları vakti zamanında TEKNOSAB ve TOKİ projelerine kucak açan parti bizzat kendileri olduğundan samimi bulmuyorum.

Önümüzde yeni bertaraf etme tesisi oluşturana kadar hummalı bir süreç bizi bekliyor olacak anlaşılan.

Başkan Karabatı’nın sözünü bir kez daha hatırlatalım; ‘Bursa Planlama Ajansının ilk işi de hayırlı olsun o zaman’

Harmancık’ta Başkan Arıkan esnafa olan borçları bitirdi…

Harmancık’ta Başkan Arıkan esnafa olan borçları bitirdi…

Zaman zaman fırsat buldukça ilçe belediye başkanlarını ya ziyaret ediyor ya da telefonla görüşme fırsatını yakalıyorum.

Bu minvalde geçen hafta içinde Harmancık Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan ile telefon görüşmesi yaptım. Son ziyaretimizin ardından ilçedeki gelişmeleri sordum.

O da kısa bir bilgi verdi.

Onlardan ilki Harmancık Kasabı ile ilgiliydi. Arıkan’ı ziyaret ettiğimizde Harmancık Kasabı projesi olduğunu bahsetmişti.

O projesini gerçekleştirmiş.

Başkan Arıkan, öte yandan belediye bünyesine ziraat mühendisi alarak işe başlatmış.

Bana göre önemli bir iş yapmış.

Tarım ve hayvancılık ile adı anılan belediyelerde veteriner ve ziraat mühendisleri olmazsa olmazlardan olmalı.

Ziraat mühendisi ile hem halkı bilgilendireceklerini hem de belediye mülkiyetinde olan yaklaşık 250 dönüm arazide çalışmalar yapılacağını Arıkan, bizlerle paylaştı.

Arıkan’ın hedefi bu arazi yapısına uygun olarak ekim ve dikim yapmak. Bazı yerler meyve bahçesine dönecek bazı yerlerde de tahıl ekilecek.

Elde edilen gelir de sosyal projelerde kullanılacak.

Pandemiden sonra bu tür çalışmaları fazlasıyla önemsemek gerekiyor. Önce tarımda kendi kendine yeten bir ülke olmak durumundayız.

Ondan sonra ihracat…

Arıkan’a sorduğum bir başka konu ise belediyenin borçları ile ilgiliydi. O da bu konu ile ilgili olarak “Tüccara ve esnafa olan borçlarımızı kapattık. Kamuya olan SGK ve benzeri borçları da ödüyoruz” diyerek net açıklama yaptı.

O açıdan dert yanmadan bahane üretmeden hizmet üretmeye çalışan Haşim Ali Arıkan‘ı bizler de tebrik ediyoruz.

***

DAĞDER’de  başkanlık için sürpriz isim…

Bursa’nın en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan DAĞDER’de önümüzdeki 2025 yılının mayıs ayında gerçekleşecek kongre için adayların nabız yokladıklarını bu köşede zaman zaman kaleme alıyoruz.

Ama detaylara girmeden bir ayrıntıyı kaleme alalım.

DAĞDER statü olarak kamuya yararlı dernek. Bunu yorumlayacak olursak sadece belirli bir yörenin değil tüm ülkenin derneği.

Derneğe üyelik için o yöreden olmaya gerek yok…

Başka yöreden olanlar da derneğe üye olabilir.

Üyelik sıfatını kazandıktan sonra seçilme hakkını da elde ederler.

Bugün olası bir seçimde dağlı olmayan bir ismin de başkan adayı olma hakkı var. Eğer olursa da şaşırmamak gerekir!..

Öte yandan gelelim asıl konumuza DAĞDER’de kulislerde başkan adaylığı için geçen en yeni isim Osman Dikmen.

Bursa bürokrasisinin etkin isimlerinden olan uzun yıllar Bursa Dernekler İl Müdürlüğü, Uludağ Üniversitesi’nin Genel Sekreterlik görevini üstlenen Dikmen önceki yıllarda da DAĞDER ve Dağgücü Spor Kulübünde yöneticilik yapmıştı.

Tabiri caiz ise dernekçiliğin ve sivil toplum kuruluşlarının kitabını yazan Dikmen’in adaylık için kulislerde isminin geçmesini önemsiyoruz.

Bakalım bu bilgi resmiyete dökülecek mi?

Bekleyip, takip edelim…

CHP Kurultay sürecine girdi, giriyor…

CHP Kurultay sürecine girdi, giriyor…

Kasım ayının ikinci yarısının CHP açısından hayli hareketli geçeceğini daha önce yazmıştım. İlk işaret fişeği Ankara’da atılan, ateşin düştüğü ilk yerlerden birinin de Bursa olduğu yeni kurultay süreci hepimize hayırlı uğurlu olsun…

Kurultay sürecinin taban çalışmaları sürerken mesele milletvekilliği düzeyine sıçrayınca üzerinde biraz duralım istedim.

Kısaca hatırlayalım neler olduğunu…

Bursa’dan yola çıkarsak, ilk olarak CHP’nin Önceki Dönem Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir dizi ziyaret gerçekleştirmek ve birebir görüşmelerle örgütün nabzını tutmak üzere şehrimize gelmiş, Bursa’da kaybettiği kurultayın belki de bu kez Bursa’da kazanılacağını düşünerek kendisini ve ekibini özleyenleri şöyle bir yoklamış, bu süreçte de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile baş başa yaklaşık bir saat görüşmüştü. Örgütle birebir görüşmeleri sürecinde Bozbey ile bir kez daha görüşen Kılıçdaroğlu’nu uğurlarken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ziyaretinden haberdar olmuştuk.

İmamoğlu da gelmişti şehrimize, kendisinin bir dizi ziyaretlerden sonra örgütle birebir görüşmeler de gerçekleştirmesi bekleniyordu, ancak Esenyurt Belediye Başkanının tutuklanması ve yerine kayyum atanması sürecinin ilk gününe rast gelen ziyaret kısa tutuldu. Ekrem Başkan örgütün nabzını tutamadan İstanbul’a dönmek durumunda kaldı.

İmamoğlu’nun hemen ardından Kasım ayının ilk yarısında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da Bursa’ya bir ziyaret tertip edeceği bilgisi bize ulaşmıştı. Henüz bu ziyaretin net tarihi konusunda bir bilgimiz yok.

İşaret fişeği ateşlendi demiştik hatırlarsanız, gökyüzünde kurultay ışıkları çakarken, örgütün talepleri de artmaya ve dile gelmeye başladı.

Sürecin Genel Merkez düzeyindeki yansımaları da üstüne tuz biber oldu tabi.

CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, Özgür Özel’i sert bir dille eleştirdi, Özel’in son dönemdeki bazı söylem ve uygulamalarının parti örgütlerinde ve seçmenler arasında tartışmaya yol açtığını söyleyerek gerekirse kurultay çağrısında bulunacağını ifade etti. Açıklamanın son cümlesi, ‘CHP Genel Başkanı elbette değerlidir, ancak padişah da değildir!’ biçimindeydi.

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel ise sosyal medya hesabı üzerinden Salıcı’nın açıklamalarına; ‘Kişisel hırs ve ikbal peşinde koşarken, partinin kurumsal kimliğine zarar verecek eylem ve söylem içerisinde olan her kim olursa olsun, partimizin buna kayıtsız kalmayacağını herkesin, özellikle de geçmişte önemli görevlerde bulunan birinin bilmesi gerekir’ diyerek yanıt verdi.

Son olarak da CHP Genel Başkanı Özgür Özel;

“Önümüzde önemli bir görev var, partiyi birinci parti yapıp Cumhuriyet Halk Partisini, Atatürk’ün partisini iktidar yapacağız. Tartışmalarda haklı haksız demeden bütün haklılardan, bütün haksızlar adına ben özür diliyorum. Artık bu tartışmayı, bu lüzumsuz tartışmaları bir yana bıraksınlar. Gerçekten insanlar bu kadar geçim sıkıntısı çekerken, yokluk çekerken, işsizlik çekerken Cumhuriyet Halk Partisinin kendi içine dönük tartışmalar yapması kadar anlamsız bir şey olmaz. Partideki gidişattan memnun olmayan kim varsa, partinin zaten tüzüğü açıktır. Bu durumda ne yapılacağı açıktır. O durumda kimse kimseye bir şey söylemez.

Sokakta CHP tartışılmıyor. Sokakta açlık, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik tartışılıyor. Kadınlarından tutun canlara kadar sokaktaki kedi, köpeğe kadar herkesin yaşam hakkının tehdit altında olduğu tartışılıyor. O yüzden sokakta olmayan bir tartışmayı, sosyal medyada yapmanın partimize ve ülkemize bir faydası yoktur. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisinden sözüme değer veren herkesi asla ve asla bu tartışmalara girmemeye de çağırıyorum. Ülkenin gündemine döneceğiz.” şeklinde konuştu.

Gündeme damgasını vuran söz ise; “Kimse benden kurultay dilenmesin. Gücü olan kurultaya gitsin” açıklaması oldu.

Bursa’nın önemi CHP açısından nihayet anlaşılmışken, Bursa Milletvekillerinin bu tartışmanın dışında kalması elbette düşünülemezdi. Kılıçdaroğlu’nu ziyaretleri sürecinde yalnız bırakmayan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal; “Son dönemde, Genel Başkanımızın izlediği ‘yumuşama’ veya ‘normalleşme’ stratejisi, ülkemizde zaten abluka altında olan demokrasi ve özgürlükler açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir” ifadesi ile yaptı açılışı.

“Hele ki Genel Başkanımızın ‘Benden kimse kurultay dilenmesin’ sözleri, iktidar gücünden beslenen kibirli bir yaklaşım olarak tehdit niteliği taşırsa, bu ne partimizin köklü demokratik kültürüne ne de halka vaat ettiklerimize yakışır. Kurultay, kişisel bir kararın ötesinde, parti delegelerinin iradesidir” diyerek bitirdi.

Bu cümlelerle de kurultay çağrısı konusundaki tarafını belli etmiş oldu Sarıbal, hem de en net biçimde. Şimdi gözler Özgür Özel’e Genel Başkanlığı getiren kurultay sürecindeki duruşları hala hatırımızda olan diğer isimlerde.

Kulislerde konuşulanlara göre kurultay için imza toplama çalışmaları başlamış, şimdilik Bursa’da imzacılık konusunda bir hareket yok, mesele daha ziyade İstanbul ve Ankara üzerinde dönüyor.

Bu arada Özgür Özel de kendi siyasetini ortaya koyarak, ‘İki cumhurbaşkanı adayımız var’ deyip Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu karşı karşıya getirerek güç birliğini bozma denemesi yapıyor.

Bir yandan da erken yerel seçim konusu parlatılıyor ve sanırım MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu konudaki çağırısı bekleniyor.

CHP bir yandan erken genel seçime bir yandan olağanüstü kurultaya nasıl hazırlanır? Kendi iç savaşı sürecinde yaşanması muhtemel oy kayıpları nasıl telafi edilir, kurultay küskünlerinin hemen sahaya dönüp parti için çalışması mümkün olabilir mi?

İşin bu kısmını da CHP örgütü düşünecek artık…

ARTKAF’da 24 Kasım’da kongre zamanı…

ARTKAF’da 24 Kasım’da kongre zamanı…

Gün geçmesin ki bu köşeden seçimlerle ilgili yazı kaleme almayalım. Kongre sırası bazen akademik odalara bazen de sivil toplum kuruluşlarına geliyor

Bu minvalde kentimizde İl Dernekler Müdürlüğüne kayıtlı 6 bine yakın STK bulunuyor…

Yine bu eksende değerlendirdiğimizde;

Bursa özelinde en fazla sivil toplum kuruluşu olan hemşehri dernekleri içerisinde ilk sırayı açık ara Artvinliler yer alır.

Öte yandan bugün kent ve ülke yönetiminde Kafkaslardan ve Artvin’den kentimize göç etmiş bir çok isim bulunuyor…

Resmi kayıtlara 200 civarında hemşehri derneği bulunan sivil toplum kuruluşlarının federasyon noktasında üst çatı kuruluşlarından biri de Murat Aydın‘ın üstlendiği Artvin Kafkas Dernekleri Federasyonu.

Federasyona Artvin ve Kafkas kökenli toplamda 51 dernek üye.

Bununla beraber  dernekleri temsilen 271 delegenin olası seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olduğunu öğrendik. Okuma yazma ve devlet memuru oranı en yüksek olan ilden çok sayıda öğretmen olarak kentimizde görev yapan dostumuz bulunuyor. Onlar da bu düşünce ile kongrelerini öğretmenler günü ile aynı güne yani 24 Kasım 2024 Pazar gününe getirmişler.

Kasım ayının 24’ünde kongresini federasyon merkezinde gerçekleştirmeye hazırlanan federasyonda mevcut başkan Murat Aydın‘ın aday olmayacağı kulislerde konuşuluyor.

Bunu yanı sıra kongrede adaylık için Nazım Kara ve Özgür Gümüş‘ün isimleri geçiyor.

Gümüş’e destek veren isimler Artvinliler arasında iş insanı Erdinç Altun ve Mehmet Ali Koçak gibi bizim de yakinen tanıdığımız isimler bulunuyor.

Artvinli iş insanlarının da yoğun olarak destek verdiği  Gümüş’ün projeleri arasında dikkat çeken vaatleri var. Onlar içerisinde en dikkat çekeni senelerdir Bursa’da o yöreden gelen isimler arasında sürekli konuşulan ve bir türlü yapılamayan Artvin Kültür Evi projesi.

Bunu yanı sıra bizim de hayırsever kimliği ile tanığımız Erdinç Altun’un ciddi anlamda eğitim ve öğretim alanında desteği olması da muhtemeldir.

Biz de başkanlık için yola koyulan Özgür Gümüş ve ekibini bu köşeden tebrik etmiş olalım.

Dikkat! Bursa değişiyor!

Dikkat! Bursa değişiyor!

Bursa’nın hafta sonuna damgasını vuran etkinliği TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi tarafından geleneksel olarak her yıl düzenlenen Bursa Archifest oldu. Etkinliğin bu yılki teması ‘Düşlerin İnşası’ydı. Düşlerini gerçekleştirmekte her daim bir miktar geride kalmış bir şehirde böylesine bir tema son derece ironik ve mesaj içerikli durdu.

İleriye dönük iyi niyet temalı bu mesajı bir tek ben okumadım sanırım. Etkinliğe katılan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de mesajı almış olsa gerek ki, konuşmasını benzeri bir temel üzerinde şekillendirdi.

Pek çok gazetede göreceğiniz gibi Bozbey’in konuşmasından çıkarılacak en önemli mesaj; ‘Bursa’da bir değişim başlamıştır!’ cümlesi ile verildi.

Başkan Bozbey elbette bu mesajın altını şehir olarak uzun süredir çözmemiz gereken bir sorunun çözüm girişimi ile doldurdu.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2050 vizyonlu 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı ile ‘Kent Anayasası’nın oluşturulması hedefi ve bu hedef doğrultusunda Bursa Planlama Ajansı’nın kurulması elbette önemli bir değişim mesajı.

Başkan Bozbey, “Bursa’da bir değişim başlamıştır. Bu değişim süreci artık sürdürülebilir biçimde uygulanacaktır. Kentte mutlu, huzurlu ve güven içerisinde yaşanabilmesi için herkes Kent Anayasası’nı korumakla mükelleftir. Biz tekrar ‘Yeşil Bursa’ sıfatını kente kazandırmak amacıyla yola çıktık. Bunu başaracağız. Bursa’yı örnek olabilecek bir düzeye getirmek istiyoruz.

Bizler, bir kentin sadece binalardan oluşmadığını biliyoruz. Bir kent, insanlarıyla kültürüyle ve tarihsel dokusuyla var olur. Mimar ve sanatçılarımız da kentlerimizi sanatsal bir perspektifle yeniden yorumluyor, yaşam alanlarımızı anlamlandırıyorsunuz. Yenilikçi, özgür, yaratıcı fikirlere ve tasarımlara her zaman açık olduğumuzun altını bir kez daha çizmek isterim” diyerek sürdürdü sözlerini.

Şehirdeki yapıların aynılaşmasından, bu durumun getirdiği monotonluğun içinde sıkışan Bursalılardan da bahsetti.

Fakat hepimiz biliyoruz ki, şehirde gerçek bir değişim var ve mesele salt şehrin görünüşü ile anlatılıp sınırlandırılamaz.

Yine hepimiz biliyoruz ki, 2050 vizyonlu 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı bu yenileşmenin kimler için daha avantajlı durumlar yaratacağına yönelik çok önemli bir gösterge olarak duruyor karşımızda.

Bir dönem Alinur Aktaş’ın başlattığı 2024 Çevre Düzeni Planı çalışmalarında gördüğümüz çıkar kavgalarını yine görmemiz an meselesi gibi…

Çok doğru, Bursa’da bir değişim başladı. Bu değişimin vatandaştan yana olup olmadığını, doğadan yana olup olmadığını, ‘Yeşil Bursa’ kavramını yeniden gün yüzüne çıkarmaktan yana olup olmadığını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz bence…

Bilhassa yeni sanayi bölgelerinin planlanıp planlanmayacağı konusu bize bu konuda önemli bir ışık tutacaktır!

Konuşmada sadece ‘değişim’ vurgusuna yer verilmedi elbette. Eski Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın son derece antipatik bulduğum ‘yıka yıka güzelleştireceğiz’ sloganı ile üzerinde pek de düşünülmeden başlattığı, aslı amacı Beşyol Kavşağının yonca kavşak biçimine dönüştürülmesi olan, kentsel dönüşüm projesi de Doğanbey TOKİ konutlarını aratmayacak ihtişamda yüksek binalardan oluşacağından Bozbey’in gündemindeydi.

“Özellikle İstanbul Yolu’nda bir tasarım var, ama Bursa’yı mimari ve çevresel ölçekte yukarıya taşıyacak bir tasarımın olması tarafındayız. O koridordan 20 katlı yapılarla birlikte kente girildiğini düşünün. Bir de farklı yüksekliklerde ve farklı mimari estetikteki yapılarla kente girildiğini düşünün. Bunu yakalamak zorundayız. Yapacağımız kentsel dönüşüm alanlarında sosyal ve demografik yapıyı, mahalle kültürünü yansıtacak planlama ve mimari anlayışı ortaya koymalıyız. Bunu yaparsak gerçek bir dönüşümü sağlamış oluruz. Çalışmalarımızı bu yönde odalarımızla birlikte yürütüyoruz” diyor Başkan Mustafa Bozbey.

Bölgenin önce şuyulandırma yöntemine başvurularak, ardından yaşanan 6 Şubat depremlerinin de sağlığı avantajla rezerv alana dönüştürülerek kentsel dönüşüm kapsamına sokulduğu, kavşağın yapılmasının haricinde ‘yıkarak güzelleştirme’ kısmının sadece ‘yıkma’ bölünün gerçekleştiği ve şimdilik ortada bir bina olmadığı herkesin malumu.

Yeterince mağduriyet yaşayan bölge vatandaşı umarım bundan sonra halkın da çıkarlarının gözetildiği bir ‘güzelleştirme’ çalışması ile karşı karşıya kalır. Böylece değişim rüzgarının tatlı esintisi vatandaşın yüzünde bir gülümseme yaratabilir…

Aile hekimlerinin grevi ve bakanlık yetkililerine bir önerimiz…

Aile hekimlerinin grevi ve bakanlık yetkililerine bir önerimiz…

Hafta içinde ülke genelinde yaşanan ASM’lerde görev yapan aile hekimlerinin grevi vardı.

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: Gelişmiş ülkelerde sıralama ilk basamaktan başlar daha sonra üst basamağa doğru devam eder…

Ama yeni yönetmelik ise tam tersini tavsiye ediyor. Eğer sıra bulamazsanız gidin özel hastanede muayene olun.

Ona da parası olan gidecek.

Olmayan için alternatif olarak da paranız ile gidin ilaçlarınızı alın deniliyor

Bir de üstüne yakında geçmişte SSK Hastanelerinde var olan eczanelerini de açtınız mı,

Muadil ilaçları da verdik mi,  bu iş tamam demek…

Sağlıkta dönüşüm zirveye ulaştı deriz…

Ama işin aslını ya da diğer bir ifade ile  yeni yönetmeliğin özetini de kısaca yazalım.

Reçetelerde getirilen kota uygulamaları, muayene kota uygulamaları

Misal  başta antibiyotik, ağrı kesici ve mide ilaçları gibi yaygın kullanılan ilaçlara getirilen sınırlamalar…

Akabinde ise bu sınırlamalara uyulmaz ise reçetelerde belirlenen sınırları aşan doktorlar ise teşvik ödemelerinden yararlanamayacak.

Konunun detayına biraz daha girelim:

Yeni yönetmeliği açıklamasını örneklerle verecek olursak;

Yönetmeliğe göre hekimlerin teşvik alabilmesi için, kendilerine kayıtlı kişilerin yılda en az iki kere ASM’ye gelmesi gerekiyor.

Eğer kendisine kayıtlı bir hasta yılda yediden fazla başka bir sağlık kurumuna müracaat ettiyse, aile hekimi yine teşvikten faydalanamıyor.

Yine çıkan yeni yönetmelikle aile hekimleri için günlük hedef muayene sayısı 75 olarak belirlendi.

Yani diğer bir ifade ile sekiz saat çalışıldığını düşünürsek 480 dakika günlük bakılacak hasta sayısı da 75 olarak planlanmış.

Bir hastaya ayrılacak süre 6 dakika 10 saniye…

Ya o kadar sürede doktor hem hastayı muayene edecek hem reçete yazacak velhasıl bunun adı dönüşüm değil başka bir şey oluyor.

O zaman ne yapılmalı?

Geçmişte bu öneriyi yapmıştık.

ASM’ler kuvvetlendirilmeli.

Çalıştıkları hastanede nöbeti, ameliyatı ve icabı olmayan uzman doktorlar belirli periyotlarla ASM’lerde görev yapmalı.

Öte yandan hastanelerin de yükünü azaltmak istiyorsan özel hastanelere verilen katkı paylarının bir benzerini muayenesi olan doktorlarla da yaparak onların yazdığı SGK reçetelerini tanıyarak sağlıkta istenilen noktaya gelinebilir.

Tabii ki bunları yaparken de denetlenmesi şart.

İyi niyetler suistimal edilmemeli.

Öneri bizden değerlendirmek karar vericilerden.

***

Gazioğlu’na geçmiş olsun

Bursa siyasetinin önemli isimlerinden bir olan geçmiş yıllarda bakanlık görevinde bulunan Mehmet Gazioğlu geçen hafta içinde önemli bir operasyon geçirdi.

Dört damarı değişen Gazioğlu’nun ameliyatının başarılı geçtiğini öğrendik. Bizler de bu köşeden Mehmet Abi’ye geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, acil şifalar diliyoruz.

Eğitimde büyük başarı; 612 bin 814 çocuk sistem dışı!

Eğitimde büyük başarı; 612 bin 814 çocuk sistem dışı!

Yeni sistemde ara tatilin arasında da tatil yapıyor çocuklarımız. Sanki öncesinde dillere destan bir eğitim alıyorlarmış gibi…

İşin bu kısmından çoktan vazgeçtik zaten…

Benim şimdiki dertlerimin başında eğitimin modernleşmesi ile birlikte her mekanda yapılabilir olmasının yaygınlaşması ve bu sayede bizim şahane eğitim modelimizin de güncellenmesi geliyor…

Yanlış duymadınız, benim asıl derdim eğitim sistemimizin günümüz koşullarına göre güncellenmek için debeleniyor olması.

Çünkü bizde bir eğitimi sindirme problemi var, üstüne üstük fakir bir ülkeyiz, daha doğrusu fakiri bol bir ülkeyiz. Dolayısıyla; ‘Ben çocuğumu dışarıdan okutacağım’ martavallarının eğitim sisteminin dışına çocuk çıkarma girişimi olduğunu kabul edelim öncelikle.

Biz ülke olarak sistemin içindeki çocuğa sahip çıkamazken, sistemin dışındaki çocuğu nasıl okutacağız orası da ayrı bir soru…

Bu ne kendine güvenmişlik yahu…

Konuyla ilgili araştırmalar yapan, raporlar hazırlayan en güvenilir kurumlardan biri olan Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, Türkiye’de 855 bin 174 öğrenci örgün eğitim dışında kaldı. Bu rakamı 2023-2024 eğitim öğretim yılına indirgediğimizde karşımıza 612 bin 814 çocuk çıkıyor!

2023-2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kalması hayli hassas bir durum. Bu sayı bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında eğitimden ayrılma oranı artışı demek! Eğitim sisteminde olması gereken her 20 çocuktan birinin eğitimin dışında kalması demek!

Yine raporun verilerinden yürüyelim; 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane! Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuğundan birinin eğitim dışında olduğunu ayrıca vurgulamak lazım.

Geçici koruma altındaki Suriyeli göçmen çocukların 199 bin 87’sinin yabancı uyruklu çocukların 43 bin 273’ünün örgün eğitim dışında kalması da dikkat çekilen bir diğer husus.

İşin en trajik yanı ise eğitim dışında kalan çocukların cinsiyetindeki değişim. Önceki dönemlerde eğitim dışında kalan, bir biçimde okulundan koparılan çocuklar genellikle kız çocuklar olurdu. İçinde kimi zaman ‘kız çocuk okutulmaz’ mantığını barındıran, kimi zaman da erken yaşta evlilikler için sapılan bu yol artık rotayı erkek çocuklara doğru kırmış gibi görünüyor.

Çünkü hane dışında gelir getiren işlerde çalıştırılma erkek çocuklarda kız çocuklara göre daha yaygın!

Uzun lafın kısası eskiden geri kafalılıktan eğitimden koparılan çocuklar şimdi baya baya parasızlıktan okuldan kopuyor!

Eğitim dışındaki çocuk sayısı ve eğitimden erken ayrılma bulguları eğitim politikalarında çocuk yoksulluğuyla mücadelenin önceliklendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Buradan hareketle yaklaşan bütçe döneminde eğitim sisteminin kritik olduğuna işaret etmek gerekir görevimle paralel olarak, ancak biliyorum ki, eğitime ayrılan bütçe de bizim ülkemizde eğitime değil tarikat ve cemaatlere akıtılıyor, o yüzden konuyla ilgili umutsuzum…

Bari kamu politikalarının bir gereği olarak çocuğun, en azından çocuğun gerçek yoksulluğunu gündeme alın diyeceğim, ama sırça köşklerde oturanların böyle bir şeye de pek ihtiyacı yok aslında. Çünkü sırça köşkler hep rahattır…

Hazır aklıma gelmişken, bu sırça köşkün hikayesini de anlatıvereyim de kıssadan hisse okumayan çocuklar, yoksulluk ve aşırı zenginlik arasındaki korelasyonu kurun siz…

Efendim vakti zamanında tembel ve gittiği hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş, bir ülkenin başkentine gelirler.

Yolda içlerinden birinin aklına bir fikir gelir. Kente girdiklerinde herkesin duyacağı şekilde ve şaşkın bir edayla ‘Bu ülkenin sırça köşkü nerede? Yoksa itibardan tasarruf mu ediliyor?’ diye sorarlar. Sırça köşkün ne olduğunu halk merak eder. Üç tembel arkadaş, sırça köşksüz kent olamayacağına onları inandırıp halkı kendilerine bir sırça köşk yapmaya ikna eder.

Fakat köşk yapıldığı gibi kalmaz, gittikçe büyür, ihtiyaçları giderek artar, oraya giren hazır yemeye alıştığından bir türlü dışarı çıkmak istemez, dışarıda kalanlar da oraya girmeye çalışır…

Bu arada artan masrafların karşılanması için halk sürekli kendi ekmeğinden, tarlasından, hayvanında fedakarlık eder durur…

Kentte açlık baş gösterince halk sırça köşkü daha fazla sırtında taşımak istemez, bu kez de şiddetle karşılaşır. Halkın yiyeceği, içeceği zorla elinden alınır, itiraz edenler sırça köşkün bodrumuna kapatılır. Halk bu beladan kurtulmaya daha fazla çalışmaz, sırça köşkün adamları da köşkün hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar sağlam olduğu düşüncesini yayar, safları inandırır, inanmayanları hile ve zorla susturur.

Zamanla halkın vereceği bir şey kalmaz. Son koyunlarını da bir emirle getirirler. Bu durumda halkın artık korkmayacağını bilen üç tembel arkadaşın elebaşı, sesini tatlılaştırarak halka, onlar için yaptıkları fedakârlıkları anlatır.

Getirdikleri koyunların hepsini yemediklerini, bir kısmını geri vereceklerini açıkladıktan sonra kellelerin halka dağıtılmasını emreder. Kelleler dağıtılır. Bir de bakarlar ki kellelerin beyni yok! Kellelerin dili ve gözü de yok. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin neden olmadığını sorduklarında; ‘Siz onları ziyan edersiniz’ cevabını alırlar.

Bunun üzerine halktan biri; ‘Bana böyle başın lüzumu da yok!’ diyerek kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır. Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi fırlatmaya başlar. Sağlamlığına inanılan sırça köşk tuzla buz olur. Halk, normal yaşayışına döner.

Hikayenin sonunda; ‘sakın tepenize bir sırça köşk kurmayın. Ola ki günün birinde böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter!’ diyor anlatıcı…

Eğitimsiz nesiller yetiştirmesi sizden hikayeyi anlatması benden…

 

Kulüpler batmadan yetkililer önlem almalı…

Kulüpler batmadan yetkililer önlem almalı…

AK Parti’nin son bir yıldır uyguladığı ekonomi politikalarında dikkat çeken detay daha az ithalat daha çok ihracat.

Bu minvalde bakınca ihracatta 300 milyar dolar sınırı zorlanacağa benziyor. Amma velakin ithalat ihracattan fazla.

Bu ithalat kalemlerinde ihracatın ithalatı karşılamadığı kalemlerin başında spor ekonomisi geliyor. Onun da en başında futbol, ardından basketbol…

Sonra diğer branşlar…

Gündemde futbol her zaman en ön sırada…

Orada da ithal kalemi oldukça fazla.

İhracat kalemi sınırlı.

Teknik adam ihracatımız yok denecek kadar az.

Bugün Brezilya’da alt yapısını almış binlerce futbolcu dünyanın bir çok ülkesinde futbol oynuyor. Ülkelerine de ciddi bir miktarda da döviz götürüyorlar.

Ama ne yazık ki bizde de bu minvalde sporcu ve teknik adama beklentilerin çok üstünde rakam ödeyenlerin başında dört büyük diye nitelendirdiğimiz takımlar geliyor.

Bugüne kadar birçok futbolcu ve teknik adamla sözleşmeleri sona ermeden feshedilen kontratlar karşılığı milyarlarca dolar tazminat ödenmiştir.

Bu bilinçsiz transferlerden dolayı da bir çok kulübün transfer tahtası kapanmıştır.

Malum, bu tür olaylardan Bursaspor, Eskişehirspor, Mersin İdmanyurdu, Akhisarspor irtifa kaybetmiştir.

Düştükçe düşmüştür…

Allahtan kentimizin takımı Bursaspor toparlanma sürecine girdi de…

Sadece bu kadar mı?

Gaziantepspor, Erzurumspor, Erciyesspor, Malatyaspor gibi kulüpler amatör kümedeler şu an. Yerine ise aynı isimle yanına ‘futbol kulübü’ ibaresi veya ‘yeni’ sıfatı ilave edilen kulüpler kurulmuş durumda.

Yine son yıllarda transfere çok ciddi para harcayan kulüplerden biri de Fenerbahçe… Bu sene kulübün başına Jose Mourinho‘yı getiren Fenerbahçe şu ana kadar sportif başarıyı yakalayamadı…

Yakalaması da oldukça zor.

Son olarak da Avrupa Kupası maçında rakibine yenildi.

Bu arada hatırlatalım Mourinho’ya ödenen ücret çıkan haberlere göre yıllık 13 milyon dolar… Muhtemelen diğer masraflarla beraber bu rakam 15 milyon dolara ulaşıyordur.

Sözleşmeyi feshetsen 30 milyon dolar tazminattan bahsediliyor.

Şimdi ister istemez sormak lazım: Geçen yıl İsmail Kartal ile şampiyonluğu burun farkıyla kaybeden Avrupa’da en az Mourinho kadar başarılı olan Kartal’ın suçu neydi?

Takımını sevmek mi?

Yoksa sadece 1 milyon dolar gibi düşük bir rakam almak mı?

İşte bu tür savurganlıklara son vermek gerekiyor!…

Öte yandan yine 1.Lig’de de yabancı oyuncu oynatılmasına da karşıyım. Takım küme düşerse sporcular bir alt ligde oynayamıyor.

O zaman ne oluyor?

Tazminatını ödüyorsun.

Ya da kulübün transfer tahtası kapanıyor.

Kapanmasa bile dünya kadar döviz yurtdışına gidiyor…

Böyle olmamalı. Gerekli önlemler alınmalı…

Bunu da yapacak olan karar vericiler.

Biz buradan önerimizi yaptık…

Gerisi onların işi…

 

 

Hekimler istifa ediyor, sıra bende…

Hekimler istifa ediyor, sıra bende…

Bizi acayip kıskanan Avrupa’nın sağlık sisteminin kabaca üç basamaktan oluştuğunu biliyorum. Şöyle ki; ilk basamakta sağlık ocakları bulunuyor, hastalıkların yüzde 60-70 gibi bir oranı da ilk basamak sağlık hizmeti verilerek tedavi edilebiliyor. İkinci basamak sağlık hizmeti tam teşekküllü hastaneler, uzmanların yoğunlaşması gereken sağlık sorunları ile ilgilenmesi için var olan bu hastanelere hastalar aile hekimlerinin yönlendirmesi, yani sevki ile gidebiliyorlar. Üçüncü basamak sağlık hizmeti veren yerler ise üniversite, yani araştırma hastaneleri. Hastalık yoktur hasta vardır mantığı ile ilerleyen tıp biliminde ilginç ve zorlu vakaların araştırılarak tedavi altına alınması konusunda çalışan bu hastaneler ikinci basamak sağlık hizmetinde derdini çözemeyen hastaların kabul gördüğü yerler.

Şunu da belirtmek lazım, Avrupa’da en kolay ulaşılan sağlık basamağı birinci basamak. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinden yararlanmak için hastalar aylarca sıra bekleyebiliyor, zaten Avrupa ülkelerinin bizden doktor ithal etmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu…

Buraya kadar herkes basamakları anladıysa biz kendi konumuza dönebiliriz…

Efendim bizde birinci basamak sağlık hizmeti mevcut, ancak daha ziyade çok basit kan tahlilleri, aşı ve gebelik takipleri ile raporlu ilaçların reçete edilmesi ve soğuk algınlığı tadındaki hastalıklara ilaç yazılması işlemi için kullanılıyor bu noktalar.

‘Daha ziyade nerede muayene oluyorsunuz?’ sorusunun yanıtı ise ‘özel ve kamu hastaneleri’ şeklinde veriliyor ülkemizde. Bunda da öyle ayrısına gayrısına bakmıyoruz. Daha ziyade bize eşten dosttan önerilen doktor hangi hastanede görevliyse ve adresimize en yakın hastane hangisiyse oralara gidiveriyoruz.

Sağlık Bakanlığı yetkilileri geçtiğimiz günlerde düşünmüş taşınmış ve demiş ki, ‘Biz de Avrupa’da olduğu gibi birinci basamak sağlık hizmeti aşamasında tedavilerin büyük bölümünü eritirsek hastanelerdeki randevu yükü azalır, aylardır evinde hastane sırası bekleyen hastaların şikayetleri de ortadan kalkar’

Ne şahane bir düşünce…

İlginçtir ki, doğru da bir düşünce…

Fakat bu düşüncenin işler hale gelmesi için sorumluluk almak gerekiyor, elbette devletimizin 20 yılı aşkındır süren, hükümetle adeta bütünleşmiş, dolayısıyla da oy kaygısı güden kadrolarının elini taşın altına koymasını bekleyemeyiz değil mi?

Faturayı Aile Hekimlerine çıkarmayı en doğru çözüm olarak bulmuşlar.

Fark ettiyseniz Aile Hekimleri Salı gününden bu yana kapalı!

Çünkü eylem yapıyorlar!

Aile Hekimimizin neden ilaçlarımızı yazmadığına yönelik şikayetlerimizi bir kenara bırakırsak, doktorlarımızla birlikte içinde yuvarlandığımız sağlık sistemi sorununun yine birlikte çözüleceğine odaklanabiliriz.

Yeni düzenleme ile birlikte antibiyotikten mide koruyucuya kadar pek çok ilaca kota getirildi. Kotasını aşan Aile Hekiminin maaşından kesinti yapılacak. Yeni düzenlemeye göre hastaların yılda en az iki kez aile hekimine gitmesi gerekiyor, aksi halde hekimin maaşından kesinti yapılacak, eminim hasta aile hekimine belli bir sayıdan fazla gittiğinde de maaşta kesintiye neden olacaktır.

Ola ki, Aile Hekiminizi aşıp doğrudan hastaneye gittiniz çoğumuzun yaptığı gibi, hekiminizin maaşından yine kesinti yapılacak!

Hasta gelmedi, maaştan kesinti, hasta çok geldi maaştan kesinti, hastaya çok ilaç yazıldı maaştan kesinti, hasta evinden çıkıp hastaneye gitti maaştan kesinti…

Hayatımda böyle saçmalık görmedim…

Aile Hekiminden tam olarak ne bekleniyor anlamak güç.

Mesela kendisine hiç gelmeyen hastasını arayarak; ‘Hayırdır bir çaya kahveye gelin bari’ mi demeli, pek çok hastalıkla boğuştuğu için sık sık gelen hastasına; ‘Gelme bana artık, evde kendi başının çaresine bak’ mı demeli, doğrudan devlet hastanesine giden hastasına çip mi takmalı…

Bu saçmalıklar üzerine bolca kafa yorduğumuz için olsa gerek pek çok sağlık ocağının koşullarının birinci derece sağlık sorunlarına teşhis koymak için dahi yeterli düzeyde olmadığını, apartman dairelerinde sağlık ocağı hizmeti verilmeye çalışıldığını, aile hekimlerinin bu anlamda adeta kaderlerine terk edildiğini söylemeye fırsat bulamadık bir türlü.

Tahlil yapamayan sağlık ocakları var bu ülkenin…

Hasta başına düşen 5 dakikalık muayene süresini de eklemeyi bir borç bilirim kendime…

3 gün boyunca süren iş bırakma eylemine Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası, Aile Sağlığı Çalışanları Ebe ve Hemşire Dernekleri Federasyonu, Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası, Genel Sağlık İş Hekim Birliği Sendikası, Hekim-Sen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Tabip-Sen, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Türk Tabipleri Birliği destek verdi.

İş bırakma eyleminin son gününde Bursa’daki sağlık çalışanları, ‘Aile Hekimliği Performans ve Ödeme Yönetmeliğine’ tepki olarak Bursa İl Sağlık Müdürlüğü yanında bulunan Grev Parkı’nda 12.00-14.00 saatleri arasında ellerinde termosları ve sandalyeleri ile iki saat boyunca eylem yaparak seslerini duyurmaya çalıştı.

Aile Hekimleri insan ve toplum sağlığına ve koruyucu hekimliğe hiçbir katkısı olmayan yeni yönetmeliğin uygulanmamasını talep ediyor.

Hastalar olarak bunu biz de talep edebiliriz. Hatta talebimize daha donanımlı devlet desteğinde Aile Hekimliği Merkezlerini, içinde psikolog hizmetinden çocuk gelişim uzmanına kadar destek alabileceğimiz yerleri, daha uzun muayene sürelerini de talep edebiliriz…

Aksi halde hali hazırda hızlanan istifaların daha da artacağı öngörüsü hakim…

Böyle giderse hasta olarak ben de vereceğim istifamı…

DAĞDER’de başkanlık için kolları sıvayan kadın aday…

DAĞDER’de başkanlık için kolları sıvayan kadın aday…

Önümüzdeki 2025 yılında kongresini gerçekleştirecek sivil toplum kuruluşlarından biri de Orhaneli, Keles, Büyükorhan, Harmancık ve Osmangazi’nin dağ köylerinin çatı sivil toplum kuruluşu olan DAĞDER

Kamuya yararlı dernek statüsünde bulunan, İsmail Aydoğdu’nun Genel Başkanı olduğu dernek bir yandan rutin çalışmalarını gerçekleştirirken diğer yandan da olağan kongrede adaylık için nabız yoklayanların çalışmalarına da ev sahipliği yapıyor desek abartmış olmayız.

Bu minvalde adayların gerçekleştirdiği üye kayıtları da dikkatlerden kaçmıyor. Tüzük gereği 31 Ekim 2024 tarihine kadar üyeliği kabul edilenler 2025 yılında gerçekleşecek kongrede oy kullanabiliyor.

Adaylık için ismi geçenleri daha önce bu köşeden kaleme almıştık.

O isimlerden biri de Derya Kaya Başak…

Aslen Orhaneli’nin Gümüşpınar köyünden olan bunu yanı sıra mevcut yönetimde de başkanvekili olarak görev yapan Başak, Ali Osman Sönmez Onkoloji Devlet Hastanesi’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor.

Mesai saatleri haricinde dağ yöresi ile ilgili birçok etkinlikte de bulunmaya gayret eden Başak’ın son zamanlarda sosyal medyasından dağ yöresinin emektar, çilekeş hemcinsleri ile yaptığı paylaşımları da dikkatlerden kaçmıyor.

Her gün bir etkinlikte bulunmaya gayret eden Başak, seçimi kazanır mı, kazanmaz mı onu biz bilemeyiz.

Fakat bu çalışmalara bakarak bizim yorumladığımız ise;

Kurulduğu ilk günden itibaren başkanlık görevine bir bayanın talip olmadığı hatta yönetimlerde bile sınırlı sayıda kadının bulunduğu DAĞDER’de bu dönem aday olan bir kadın başkan neden seçilmesin diye düşünmeden edemiyoruz.

Hatta yönetim kurulunun da kadın ağırlıklı isimlerden oluşması da sürpriz olmaz diye düşünenlerdenim

Bakalım süreç nasıl ilerleyecek?

Biz her zamanki gibi tüm adaylara bu köşeden başarılar dilemiş olalım.

Hep beraber takip etmeye devam…

***

Bursalılar bacasız ekonomi için Londra’da

Bursa’da eksik olduğumuz konuların başında turizmden yeteri kadar pasta alamadığımız gerçeği. Bu minvalde un, şeker, süt, yağ var ama bir türlü helvanın ayarı tutmuyor. Bursa bu minvalde el sallanılan şehir hüviyetinden ileri gidemiyor. Bu dönem bu noktada Oktay Yılmaz’ın başkanlığını yaptığı heyetle Bursa turizmi Londra’ya taşındı.

Londra’da World Travel Market turizm fuarına katılan heyette, Oktay Yılmaz, Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Yıldız, Orhangazi Belediye Başkanı Bekir Aydın, Bursa İl Kültür Turizm Müdürü Kamil Özer ve Hayat Hastanesi Başhekimi Fatih Özkul bulunuyor.

Bursa’yı hem kültürel hem de sağlık turizminde mevcut pastadan daha fazla pay almak için yapılan bu çalışmaları önemsiyoruz…

Umarım bu fuarın sonuçları ülkemize döviz olarak yansır…

Karacabey Belediye Başkanı Karabatı neler anlattı?

Karacabey Belediye Başkanı Karabatı neler anlattı?

Salı günü soluğu sabahın erken saatlerinde Karacabey’de aldık. Davet Karacabey Belediye Başkanı Fatih Karabatı‘dan geldi.

Davetin konusu ise Karabatı’nın yaptıkları ve yapacakları idi…

Toplantının yapıldığı yer ise Karacabey’in önceki dönem belediye başkanlarından merhum Ergün Koç adına yapılan kültür merkezi idi.

Alinur Aktaş döneminde temeli atılan ve biten açılışı da Mustafa Bozbey’e nasip olan kültür merkezinin ilçeye değer katacağı kesin…

Emeği olanları bir kez daha bu köşeden tebrik edelim.

Gelelim asıl konumuza;

Karabatı ne anlattı derseniz?

Bana göre hiç bir şey…

Anlatmaya çalıştığı bir kaç konu var ona da sorulan sorular sonrası kaçamak cevap verdi.

O konulardan biri de partisinin sürekli gündeme getirdiği konu köylülerin arazi mağduriyeti.

‘Onda da yetki bizde değilmiş.’

Bu doğru bir yanıt…

O mağduriyetse bütünşehire bağlanan tüm köylerde var.

Köy tüzel kişiliğine ait olan tarla ve gayri menkuller ilçe belediyelerine tahsis oldu. Meralarda zaten Milli Emlak’ın.

Öte yandan belediyenin borcunu 150 milyondan 80 milyona düşürdüğünü ifade etti. Belediyenin bütçesi ise 2024 yılında 750 milyon civarı idi…

Bu borcun içinde bunun lafı bile olmaz…

Öte yandan hatırladığım kadarı ile belediye borcunun yaklaşık 3 katı kadar alacağı da vardı…

Yine Başkan Karabatı sorulan soru üzerine belediye marifeti ile gazino yapıldı dedi. Yine önceki dönem yapılan bir ihaleyi bu dönem yarısına yaptırdığını iddia etti.

Ben de ister istemez bu anlattıklarını konunun muhatabı olan önceki dönem belediye başkanı Ali Özkan’a sordum.

“Daha önceleri şehrin merkezinde bulunan gazinoları uzlaşarak 10 yıl önce şehrin dışına taşıdık. 10 yıllık süre zarfından biz Karacabey’de bir tane dahi alkollü işyeri ruhsatı vermedik” dedi. Öte yandan borç konusunu  sorduğumuzda ise “Bizim zamanımızda ihalesi yapılan satışlardan seçimden sonra belediye kasasına 30 milyon TL girdi” dedi.

Bence gazinoları taşımakla doğru yapmış.

Caminin yanında, okulun karşısında bu tür işletmelerin olmaması gerekiyor.

Umarım bundan sonra da Karacabey merkezde olmaz.

Bir başka iddia olan, geçen dönemin yarısına ihale edilen bir hizmet için de Özkan “Onu da araştırıyorum eğer öyle bir şey varsa kendim hakkımda suç duyurusunda bulunacağım” dedi.

İşin aslı Karacabey Belediye Başkanı Karabatı’dan biz bugüne kadar neler yaptığını bundan sonra da neler yapacağını teker teker anlatmasını beklerdik.

Ama anlatmadı.

Topu sürekli taca attı.

Bir sonraki buluşmamızda umarım Karabatı, misal longoz ormanları ile ilgili neler düşündüğünü, soğan ve domates üreticileri ile ilgili neler yapacağını sportif anlamda Karacabey Belediyesi’nin vizyonunu, bir önceki dönem belediye başkanı Ali Özkan’ın yap işlet devret veya kat karşılığı ilçeye kazandırdıklarının bir benzerini yapıp yapamayacağını anlatır.

Bizler de köşemize taşımış oluruz.

Plan mı yapıyoruz, süre mi tanıyoruz?

Plan mı yapıyoruz, süre mi tanıyoruz?

Ülkede üretimden daha ziyade paradan para kazanma devri başladığından, pek çok firmanın üretim cenderesinden çıkıp faaliyetini sonlandırarak keyfine bakma niyetinde olduğunu yazmıştım. Bunun yanı sıra işlerin iyiye gitmemesinden kaynaklanan ekonomik buhranın pençesinde savrulan ve iflas etti edecek, konkordato ilan etti edecek işinsanı yasının da azımsanmayacak kadar çok olduğundan bahsetmiştim.

Tüm bu karmaşanın içinde bir yandan sanayi üretimini durdururken diğer yandan yeni sanayi bölgeleri oluşturmanın elzemliği üzerine konuşulduğunu, dolayısıyla yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için girişimlerde bulunulduğunu, ancak açılan en yeni sanayi bölgesinde halen 10, bilemeniz 15 işletmenin faaliyete geçtiğini de aktartıştık.

Bu kadar çok bahsedilince, ‘İyi insan lafının üstüne gelirmiş, iyi ilçeye de lafının üstüne gidilirmiş’ diyerek, hazır Karacabey Belediye Başkanı Fatih Karabatı’nın daveti de varken, kalktık Karacabey’e gittik ekip olarak.

Karabatı elbette göreve geldiği günden bu güne yaptıklarını anlatmak için davet etmişti basın mensuplarını, ancak bizim gözümüz yapılanlarda değil daha çok yapılacak olanlardaydı.

Karacabey Ovasının tam ortasında kocaman bir TEKNOSAB konumlandırılmıştı, şimdilerde içinde bir lojistik merkezi yapma hazırlığı sürdürülen bölgenin yakınlarında 150 bin kişilik TOKİ konutları başta olmak üzere yaklaşık 500 bin kişinin yaşayacağı, yeni ticaret alanları ile tam bir uydu kent planı var kafalarda diye duyumlar geliyor kulağımıza

Bu işler nasıl olacak, ovanın Karacabey sınırlarındaki bölümü tamamen gözden mi çıkarılıyor elbette sorulacaktı, ilk soruyu meslektaşım Ali Şahin yöneltti.

“Tarım topraklarını korumak önceliğimiz, bölgemizle ilgili planlama çalışlarımız sürüyor. Önümüzdeki günlerde yeni planlarımızı sizinle paylaşacağız. Ancak tarım topraklarına asla dokunmayacağımızın sözünü verebilirim. Konut ya da sanayi bölgesi olarak tarım topraklarını imara açmayı düşünmüyoruz” dedi Başkan Karabatı.

Manevra kabiliyeti yüksek, politik olarak verilebilecek en yuvarlak yanıtlar bunlar olsa gerek.

Sonrasında meslektaşım Pelin Akdemir konunun üzerinden bir kez daha geçerek TEKNOSAB ve uydu kent vurgusu yüksek bir soru yöneltti.

TEKNOSAB olmaması gereken bir yere yapılmış. Yapılmış olanı değiştirme şansımız yok. Biz yaptığımız yeni planlama ile TEKNOSAB’ın tarım arazileri ile bağlantısını keseceğiz” yanıtını aldık.

Son olarak meslektaşım Can Topaktaş ‘buraya 150 bin kişilik organize sanayi konut bölgesi düşünülüyor belediye bu konuda hangi planlamayı öneriyor?’ diye sordu.

Konuyla ilgili üçüncü kez sıkıştırılan ve şimdiye kadar tatmin edici bir yanıt verememiş olan Karabatı, bu kez topu Belediye Başkan Yardımcısına attı. Aldığımız yanıt;

Bölgedeki 1%100.000’lik plan çalışmaları ile ilgili önayak olacak analiz çalışmalarımızı başlattık, süreç ben yaptım oldu şeklinde yürümeyeceği için daha teknik açıdan yaklaşmaya çalışıyoruz. Analizlerimiz bittikten sonra bölgedeki planlama konusunda görüşlerimizi beyan edeceğiz tabi ki…” yanıtı en azından beni yine tatmin etmedi tahmin edeceğiniz üzere…

Ben göreve geleli 7 ay olmuş bir belediye başkanının tüm bölgenin planlamasını tamamlayarak ‘bundan sonra böyle olacak, tarım alanlarımızın bir karışı bile sanayi ve konut imarına açılmayacak, işte planlarımız, bu planların dışına çıkılmayacak…’ şeklinde bir söylem geliştirmesini beklemiyorum elbette.

Fakat hem Karacabey Belediye Başkanı Fatih Karabatı, hem de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve 1%100.000’lik planın hazırlanmasında görev alan herkes biliyor ki, bu planın hazırlanması sürecinde geçecek olan 1.5 ila 2 yıllık zaman dilimi içinde Bursa Ankara’dan gelecek pek çok planı bağrına basmak zorunda kalacak. Bu süreçte pek çok tarım toprağı kaybolacak, belki şehrin ortasında pek çok silueti bozan bina yükselecek, belki trafiği ve altyapıyı zorlayacak yapılar nedeniyle şehir yaşanmaz hale gelecek…

Peki buna kim dur diyecek?

Şehrin Anayasası hazırlanırken bu konudaki çalışmalar sürerken alınacak önlemler yok mu?

Yoksa şöyle mi diyoruz; ‘Önünüzde biz planı yapana kadar 1.5 ila 2 yıl var. Bu sürede siz de işinizi yoluna koyun. Sonrasında plan gelir. Biraz sizden biraz bizden ortada buluşalım…’

AK Parti kongreleri ve Osmangazi listesine detaylı bakış…

AK Parti kongreleri ve Osmangazi listesine detaylı bakış…

Kongre sürecine giren AK Parti’de hareketlilik başladı. Bursa’da Osmangazi ilçesi ile başlayan kongreler Gemlik ve Orhangazi ile devam etti.

Bu hafta sonu da kaldığı yerden devam edecek…

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir:

Bursa’da 2004 yılından başlayarak 2024 yılına kadar gerçekleşen tüm yerel ve genel seçimlerde son yerel seçimler hariç AK Parti’nin oyu ittifak olmadan yüzde 50’yi geçtiği seçimleri biliyoruz.

Son yerel seçimlerde 20 yıldır Türkiye’nin en büyük 10 ilçesinden biri olan yerelde iktidar olduğu Osmangazi’de seçimi kaybetmesinin izahını adaya bağlamak işin en kolayıdır.

Geçmişte AK Parti’de siyaset yapan dostlarımızın bu noktada iğneyi adaya batırırken çuvaldızı da ilçe teşkilatına batırmak gerekir şeklinde bir çok konuşmasına şahit olmuştuk…

Onların o şekilde algıladığını AK Parti’nin karar vericileri farklı şekilde yorumlamışlar. Bursa’da 17 ilçe teşkilatının14’ünü başarılı bulmuşlar.

Öte yandan kulağımıza gelen kulis bilgisinde ise kongre sürecinde, il yönetiminde il yöneticilerine isim yazılmadan yapılan bir ankette 17 ilçeden 12’sinin değişmesi gerektiğini yazan yöneticiler olduğu da iddia edilmişti….

Gelelim Osmangazi İlçe Kongresine…

Osmangazi’nin bundan önceki ilçe kongresi pandemi döneminde gerçekleşmesine rağmen son ilçe kongresinin kat kat üstündeydi…

Kongrenin gerçekleştiği salon dolu muydu, doluydu… Daha önceki kongrelere göre ise katılım oldukça azdı…

Öte yandan kongrede dikkat çeken diğer bir detay ise;

Görevden alınan Ufuk Cömez yönetiminden Mehmet Arı‘nın yeni yönetimde görev almasıydı. Bunu yanı sıra Cömez’in yönetiminde bulunan Kenan Gür‘ün il delegesi yazılması da dikkatlerden kaçmadı.

Bir anlamda Cömez’in görevden alma gerekçelerinin de ortadan kalktığının en büyük kanıtı olmuş oldu.

Yine bir önceki yönetimde görev alan Furkan Akın, Latif Albayrak, Yakup Bulut, Güler Demirhan, Ufuk Yıldız, İsmail Demir, Muhammet Ali Gür, Hüseyin Yavuz, Gökhan Bulut, Sevil Emir, Sevda Samurcu, Dilay Kızılkurt, Fehmi Tuğberk Çakmak, Hasan Kurtuluş, Cihan Organ yeni yönetimde görev almadı.

Bunu yanı sıra bir önceki süreçte yedek yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Faruk Can, İlyas Kuvvetli, Abdullah Hızardere, Ali Cesur ve Kıymet Süslerer ise ne asıl ne yedek yönetimde görev almayan isimlerdi.

Yedek yönetimde görev yapan, Mehmet Ali Zengi, Ali Musa Akınoğlu, Yaser Yakup Ertem, Serdar Kaçan, Güner Koçak Demir bu dönem asil yönetimde görev verilen isimler.

Önceki dönemde yedek yönetimde görev yapan Orhan Eren, Gülsüm Turhan, Orhan Kaya, Mehmet Budak da bu dönemde de yedek yönetimde görev yapacaklar.

Ya da diğer bir ifade ile geçen dönem 30 kişilik asil yönetimde görev alanların yarısı bu dönem ya görev almak istedi yada görev verilmedi…

Aynı durum yedek listedeki 5 isim içinde geçerli. Onlar da bu dönem ya görev almadılar, ya da görev verilmedi.

Bunu yanı sıra yedek yönetimden 5 isim ise asıl yönetime geçti.

Bir isim de daha önce gençlik kolları başkanı olarak atanmıştı.

Asıl yönetimde ise bir önceki yönetimden 15 isim devam ederken 10 isim, yedek yönetimde ise 5 isim ilk defa  ilk defa Adnan Kurtuluş‘un yönetiminde görev alacak…

Ne diyelim, hayırlı olsun.

Sanayici batıyor mu, çıkıyor mu?

Sanayici batıyor mu, çıkıyor mu?

Önce ekonomik verilere, sonra yaşadığımız hayata, en son da gidişata bakarak şunu söylemek mümkün; ülke iyiye gitmiyor.

Anlı şanlı pek çok firmanın konkordato ilan ettiğini, iflasını açıkladığını, konkordato ilan etmek için sıraya girdiğini, konkordato talebinde bulunduğu halde bu talepleri kabul edilmediği için durumu idare etmeye çalıştığını duyuyoruz.

Öyle üç beş kişinin çalıştığı, kendi halinde küçük esnaf işletmelerinden bahsetmiyorum. Zaten öyle bir durum olsa dükkanı kapatıp giderler, büyük ihtimalle iflas eden işletmeler arasında bir sıra numarası olarak tarihe gömülürler.

Bahsettiğim büyük, kocaman, yüzlerce, hatta bazen binlerce kişinin çalıştığı işletmeler…

Hurafe kabilinden konuştuğumu düşünenlere işi resmi kanallardan doğrulayan bir seminerden bahsetmek isterim. Gazetelerde şöyle küçücük yer bulan, BTSO Akademi projesi kapsamında düzenlenen “Ekonomik Krizden Çıkışta Konkordato” konulu bilgilendirme seminerinden söz ediyorum.

Firmaların teker teker battığı, iflas haberlerinin ardının arkasının kesilmediği Bursa’da gidişatı toparlamanın yöntemi olarak iş insanlarına ‘konkordato ilan etme’ semineri verildi!

Elimdeki bilgilere göre sadece Ekim ayında küçüklü büyüklü 157 firma kapanmış, 2024 yılının başından itibaren 1346 firma iflasını açıklamış.

Ekonomiyi tartıp biçenler, objektif görüş belirtme cesaretini gösterenler 2024 yılının zor, 2025 yılının daha da zor olacağı konusunda 2023 yılındayken dahi bilgi veriyorlardı aslında. Söylenenler gibi de oldu, olmaya devam ediyor.

Bu da demek oluyor ki, önümüzdeki süreçte kapısına kilit vuran, iflasını açıklayan, konkordato ilan eden, konkordato ilan etme kuyruğunda kendisine sıra gelen firmaların sayısı her geçen gün artacak.

Peki, biz ne yapıyoruz bahsettiğim cendereden çıkmak için ‘konkordato ilan etme semineri’ vermek dışında?

İlginçtir, yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için çabalıyoruz canhıraş…

Bir yandan firmalar iflaslarını vermek için yarışıyor diğer yandan sanki üretim sınırlarımızın en üst seviyesindeyiz, sanayi bölgelerimiz harıl harıl çalışıyor gibi yeni sanayi bölgelerinin planını yapıyoruz.

Şehrin Anayasası olacak olan 1%100.000’lik planla ilgili yapılan çalışmaları herkes kendi cephesinden yorumlayınca, kimi yeni sanayi bölgeleri oluşturulsun, şehir içindekiler bu bölgelere taşınsın diyor, kimi yeni konut bölgeleri oluşsun diyor.

BTSO Yönetim Kurulu Üyesi Alparslan Şenocak, konuyla ilgili ‘Bursa İnşaat Sektörü Strateji Raporu’  istişare toplantısında yaptığı açıklamada; “Mevcut durumda Bursa’daki sanayi alanlarının yüzde 45’ini plansız sanayi alanları oluşturuyor. Organize sanayi bölgeleri dışında yer alan, kent içerisinde kalmış dağınık ve küçük ölçekli sanayi yapıları ve atölyeler kentin dışında planlanacak çevreyle dost, altyapısı uygun ve sürdürülebilir üretime katkı sağlayacak yeni nesil planlı bölgelere taşınmalıdır. Böylece kent içinde boşaltılan bu alanlar rezerv alan olarak değerlendirilerek kentsel dönüşüme katkı sağlanmalıdır. BTSO olarak biz bu konudaki irademizi de ortaya koyduk” diyor.

Söylenenler çok güzel, sanayi bölgelerinin oluşması aşamasında plansız sanayi bölgesi olarak yapılaşmaya başlaması ve sonrasında ıslah OSB olarak bir kontrol mekanizması içine girmesi, ardından organize sanayi bölgesi ilan edilmesi süreci de doğru.

İşin garip olan tarafı sürekli olarak yeni sanayi bölgeleri oluşturulmasına rağmen bu sanayi bölgelerine hali hazırda var olan sanayi bölgelerinden bir taşınma olmaması…

En bariz örnek olarak OTOSANSİT’i gösterebiliriz sanırım. Özellikle Yalova Yolu üzerindeki oto tamircilerinin toplanacağı bir sanayi bölgesi olarak kurulan, Yalova Yolunun daha güzel bir çehreye bürünmesi açısından buradaki işletmelerin Ankara Yolundaki OTOSANSİT’e taşınacağını öngörenler ne yazık ki, yanıldılar.

Şimdilerde OTOSANSİT pek az kullanışı olan bir alan olarak varlığını sürdürüyor, OTOSANSİT’e taşınacağı düşünülen tamircilerin hepsi de Yalova Yolu üzerindeki yerlerinde durmaya devam ediyor.

Küçük işletmeleri dahi yerlerinden alıp başka bir lokasyona taşımak bu denli zorken, dev makineleri ile üretime devam eden tesislerin bir yerden başka yere taşınmasının mümkün olup olmadığını uzun uzun sorgulamak gerek.

Bir de elbette Bursa’nın daha kaç tane OSB’ye kucak açacağına, bu denli yıpranmayı daha ne kadar kaldıracağına, tarım arazilerini hangi noktaya kadar sanayiye kurban edeceğine bir bakmalı…

Dedim ya, bir yandan iflasın eşiğindeki sanayici için yol gösterici seminerler verilirken, aynı çatı altında sanayicinin hali çok iyiymiş gibi yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için ön hazırlık yapılması hayli dikkat çekici!

Destici hem idam hem zam istedi…

Destici hem idam hem zam istedi…

Hafta sonu Bursa oldukça hareketli idi. Bir tarafta Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, diğer tarafta önceki Merkez Sağ Parti’nin kongresi diğer tarafta ise Zafer Partisi Genel Başkanı Prof.Dr Ümit Özdağ Bursa’da idi…

Ben ise Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin gerçekleştirdiği basın toplantısına katıldım.

Günlerden pazar olmasına rağmen toplantıya basın mensubu anlamında katılım oldukça yüksekti. Bunda da kuşkusuz en büyük başarı ise partinin Bursalı Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’ya ait.

Kendisinin bizlerde hatırı büyük.

Bizler de Alfatlı ve İl Başkanı Eyüp Eken’in hatırını kırmadık, toplantıya iştirak ettik.

Malum, Destici’nin genel başkanı olduğu BBP son yerel seçimlerde biri Büyükşehir Belediyesi olmak üzere toplamda 20 belediye kazandı.

Kentimizde ise biri Büyükşehir olmak üzere iki belediye meclis üyesi ile yerel meclislerde temsil ediliyor…

Öte yandan geçen haftalar içinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları sonrası Cumhur İttifakı’nda bölücü terör örgütüne karşı Destici’nin çıkışını da unutmadık.

Aslında Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerden YRP ittifaktan ayrılmış… Keza HÜDAPAR’ın düşüncelerinin de MHP ve BBP tabanı ve tavanı tarafından hoş görülmediği de biliniyor.

Aman ittifaka bir şey olmasın diye susma hakkını kullanıyorlar!…

Özellikle BBP bir konuda susma hakkını kullanmıyor.

O da idamın bazı cezalar için tekrar uygulamaya konulması…

Onu da şu gerekçelerle açıkladı:

“Ülkemizde hemen her gün bir cinayet haberiyle karşılaşıyoruz. Caydırıcı olmayan cezalar nedeniyle bu tür suçların önüne geçilemiyor. Bu sebeple idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle bombalı saldırı yapanlar ve kadınlara tecavüz edip öldürenler için idam cezasının geri gelmesi lazım” .

Gerçek olan;

Özellikle yaşanan son bir kaç çocuk cinayeti de bu konuda toplumda infial uyandırdı.

Hal böyle olunca bizler de tereddütsüz olarak idam cezasının  vatan hainlerine ve teröristlere daha doğrusu bu iki suça kesinlikle getirilmesini önemsiyoruz..

Önündeki tek engel AB.

Toplumun çoğunluğuna ve Destici’ye  göre bizi AB’ye almayacaklar… O zaman geriye ne kalıyor? Düzenleme için harekete geçmek…

Geçerler mi?

Beklemek gerekir…

Ama zor gibi…

Yine Destici’ye göre erken seçim olursa 2027 yılının ilk baharında…

Destici asgari ücret konusunda fikirlerini “Asgari ücret en az yıl sonundaki enflasyon oranında artırılmalı. Bizim görüşümüze göre asgari ücret en az 25 bin TL olmalı” diyerek basın mensuplarına görüşlerini açıkladı.

Emekli maşları ile ilgili olarak da “Emeklilerimizin maaşı, kabul edilen yasa ile kök maaşa yapılan zam yüzünden düşük kaldı ve birçok emekli 7 bin 500 TL maaş alıyor. BBP olarak, her emekliye en az 5 bin TL refah payı verilmeli ve en düşük emekli maaşı 20 bin TL olmalı diyoruz” şeklinde görüşlerini açıkladı…

Bu görüşleri AK Parti kabul eder mi?

Orası ayrı bir tartışma konusu…

 

 

 

Meyra Madencilik’in gözü doymuyor!

Meyra Madencilik’in gözü doymuyor!

1 Kasım tarihinde yapılan Yenişehir Belediye Meclis toplantısından akıllarda kalan ve basına yansıyan konu Milliyetçi Hareket Partisi’nin sosyal medyadan paylaştığı, ‘Yenişehir Belediyesi üzerinde okul ve cami bulunan arsaları satıyor’ biçimindeki iddiasıydı.

Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel; “Toplumda fitne çıkarmaya yönelik öyle bir algı oluşturuluyor ki Yenişehir Belediyesi’nin kanun gereği devletimize devredeceği cami ve okul arsasının devletimiz tarafından başkalarına satılacağı korkusu bile salınıyor” diyerek bu gündem maddesine açıklık getirmeye çalışmıştı.

“Yenişehir Belediyesi, okul ve cami satıyor haberleri elbette gerçeği yansıtmıyor. Belediyeler, cami ve okul satmaz, çünkü tapuların Maliye Hazinesinde olması gerekir. Maliye Hazinesi ancak Diyanet İşleri Başkanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına bu yerleri tahsis edebilir. Eğer belediyelerin arazilerinde sorumluluğu ve görev-yetki alanında olmayan cami ve okul varsa belediyeler bu yerleri maliyeye devreder. Yasal olarak da devretmelidir. Bu işlemlerden belediyeye bir kuruş dahi ödenmez. Sadece vergi borçlarına mahsup edilir. Bu bir kanundur ve yasadır. Devletimizin bu kararı da bölge halkımıza daha fazla hizmet yapılmasına olanak sağlar” cümleleri bence konunun kapatılması için gayet yeterli.

Fakat mecliste gündeme gelen, ancak basında yeterince gündem olmayan çok daha önemli bir husus da konuşuldu Yenişehir Belediye Meclisinde aynı gün.

Yenişehir İlçesi Kirazlıyayla Köyü halkının yıllardır köylerinde maden arama çalışmalarını durdurmak için uğraştığı, tüm çabalara ve kazanılan davalara rağmen köydeki madencilik çalışmaları halen devam eden Meyra Madencilik yine maden aramaları yapmak üzere Yenişehir Belediyesinden Kirazlıyayla Köyündeki üç parseli kendilerine satmasını istemeye geldi geçtiğimiz günlerde!

Kirazlıyayla’daki madenin çevre ve halk sağlığına zararlı bir işletme olduğuna dair pek çok açıklaması olan, bu konuda yıllardan beri mücadelesini sürdüren köylülerin yanında yer alan Başka Özel’in makamında başlayan arsa satış talebi görüşmeleri daha ziyade ‘ya siz satın ya da biz Ankara’dan bitirelim işimizi’ tadında ilerlemiş gibi görünüyor.

Pek çok işin Ankara kanalıyla ilerlemesinden muzdarip bir şehir olan Bursa açısından madencilik gibi çevre ve halk sağlığı açısından taşıdığı riskleri büyük olan bir konuda da Bakanlıklar devreye giriyor ve yerel yönetimler ne kadar direnirse dirensin Bakanlıklar nezdinde olaylar şıp diye çözülüveriyor.

Merak ediyorum, kendi ilçesinde olacak işlere karar veremeyecekse neden belediye başkanı seçiyoruz?

Başkan Ercan Özel konuyu Yenişehir Belediye Meclisine taşıdı ve ‘Ben aslında makamımda yapılan görüşmede bu arkadaşlara gereken cevabı verdim, ancak bu şehri birlikte yönettiğim siz değerli meclis üyesi arkadaşlarıma da konuyu aktarmayı ve onların görüşlerini almayı kıymetli görürüm’ dedi kürsüden yaptığı konuşmada.

Meclisin CHP’li üyeleri elbette Özel’in yanında yer aldılar, kendisine olan güvenlerini belirterek ‘Siz gereken yanıtı vermişsinizdir’ dediler, AK Partili ve MHP’li meclis üyelerinin ise konuyla ilgili görüş belirtmek istemediklerini gözlemledik. Bu noktada ya kendi görüşleri yok, birilerine akıl danışmak isterler ya da maden şirketine Ankara’dan izin çıkartacak olan yetkililer kendi partilerinden olduğu için konuşacak bir şey yok onlar açısından diye düşündüm.

Böylelikle Bakanlıklar makamında işlerin nasıl çözüleceği, hangi siyasi partilerin destekleri ile çözüleceği de çıktı ortaya.

Şimdi gelelim istenen arsaların durumuna…

Kirazlıyayla Köyünde mezarlığa bitişik, köyün içinde kalan ve arsa vasfında olan üç parselden bahsediyoruz. Özel’in mecliste yaptığı konuşmaya göre, ‘Buraları bize verin, değerini fazlasıyla veririz’ diyorlar.

Haaaa… Olmazsa…

‘Olmazsa’ diyorlar, ‘biz bu işi Ankara’dan çözeriz…’

Bu konuyu üstüne basa basa tekrarlıyorum, çünkü işin içinde gizliden bir tehdit ve ‘sen ne yaparsan yap biz bu arsaları alacağız’ biçiminde bir kendine güven mevcut. Halka rağmen, belediyeye rağmen bir maden şirketinin gücünü ve meydan okuyuşunu görmek önemli.

Nasıl çözecekler onu da hemen açıklayalım; arsalar altında maden bulunduğu gerekçesi ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’ndan talep ediliyor. Bakanlık durumu Hazine’ye bildiriyor, Hazine de arsaları Yenişehir Belediyesi’nden tahsis alarak bu arkadaşlara kiralıyor.

İşin içinde de gram devlet ve millet faydası yok!

Maden şirketi özel bir firma, çıkardığı madeni sattığı yerler yabancı şirketler…

Belki iki üç kişi çalışacak evine ekmek götürecek diyeceksiniz, fakat çevreye ve insana verilen zararı diğer kefeye koyduğunuzda bunu kimse istemiyor. Zaten köylünün yıllardır süren mücadelesi de sırf bu yüzden…

Çok da tatlı açıklamalar yapıyorlar; ‘Biz bu arsaların üstünü almıyoruz zaten, altını araştırıp maden varsa alıp, işimiz bitince gideceğiz…’

Aman ne şeker…

Yıllardır Kirazlıyayla Köylülerinin yanında bulunan Özel, ‘Biz burada olduğumuz sürece Yenişehir Belediyesi’nden Meyra Madencilik bir karış yer bile alamaz!’ diyerek görüşünü bildirdi. Bundan sonrasında Meyra Madenciliğin bir karış toprak alma girişiminde tüm Bursa’nın Büyükşehir Belediyesi de dahil olmak üzere yek ve tek vücut olarak topraklarımızda biz söz söyleriz demesinin zamanıdır.

Artık Ankara’ya dur demenin, kendi şehrimizi kendimiz yönetmenin ilk adımı Yenişehir’den başlasın!

Denkliği tanınmayan üniversitelere dikkat!…

Denkliği tanınmayan üniversitelere dikkat!…

SSCB ile  Yugoslavya’nın dağılması sonucu ortaya çıkan sektörlerden biri de diploma sektörü… Evet son zamanlarda ülkemizden bir çok insanımızın bu ülkelere okumaya gittikleri biliniyor.

Bu minvalde başlangıçta oldukça cazip gözüken yurtdışında okuma merakı daha sonraları ızdıraba dönüşüyor.

Bazen okunan üniversite kapanıyor, bazen Ukrayna’daki gibi savaş çıkıyor, bazen de aldığınız diplomanın ne kendi ülkenizde ne de okuduğunuz ülkede hiçbir hükmü olmuyor.

Bunun adı en basit anlamda hap yap para kap…

Bu tür kayıtlar, üniversitelerin sahiplerine maddi ve manevi anlamda  katkı sağlarken bir anlamda öğrenciler ve aileleri mağdur oluyor…

Bu madalyonun ön yüzü. Bir de arka yüzü var.

Onlar bile bile lades diyor.

Her şeyin farkındalar.

YÖK’ün tanıyıp tanımaması da pek önemli değil.

Maksat diploma olsun.

Üniversite mezunu oldum diyebilsin.

İşte saydığımız madalyonun diğer yüzünde bu gerekçelerden dolayı zaman zaman siyasetçiler olabiliyor.

Ayrıntıya girmeden birkaç detay vermek gerekiyor.

Bu ülkede lise mezunu hatta ilkokul mezunu siyasetçiler var. Başbakan olan da bakan olan da sendika başkanı olan bir çok isim var.

Hepsini kendini geliştirmiş, yetiştirmiş…

Maalesef üzülerek yazıyorum ki;

Özellikle son yıllarda bazı siyasetçilerin özgeçmişinde üniversite mezuniyeti kısmını boş geçmeme adına  dünyanın değişik bölgelerinde adı sanı duyulmayan denkliği olmayan sınav ve devam zorunluluğu olmayan üniversitelerde aldıkları diplomaları bölümleri görmeye başladık.

Hal böyle olunca sözde  dört yıllık üniversitelerden hızlandırılmış biçimde diploma aldıkları konusu tartışılmaya başlandı.

Bir de alınan bu diplomaları özgeçmişlerde yazmak da ayrı bir cesaret işi…

Ne diyelim?

Kelimenin tek anlamıyla pes vallahi!…

Siz siz olun evlatlarınızı denkliği olmayan hiç bir üniversiteye göndermeyin.

Hem paranız, hem emeğiniz yazık olur…

Bizden uyarması.

Bu arada benzer uyarıyı da siyaset sevdalılarına yapalım.

Diploma meraklısı olan sonradan ille de kısa yoldan  üniversiteyi bitirmek istiyorsanız bizim iki yıllık açıköğretim fakülteleri size yeter artar bile…

Koku var, kaynak yok!

Koku var, kaynak yok!

30 Ağustos Zafer Mahallesi Muhtarı Halil Özçoban biz gazetecilerin yakından tanıdığı bir isimdir. Uzun yıllar basın sektörüne emek verdikten sonra edindiği tecrübeleri muhtarlık makamında kullanarak vatandaşa hizmet etme kararı aldığından bu yana da mahallesi için son derece kıymetli işler yapmıştır.

Gelelim bugünkü mevzumuza…

30 Ağustos Zafer Mahallesi sakinleri uzun süredir bir koku problemi ile boğuşuyor. Kokunun kaynağı olarak ise mahalleye yakınlığı da göz önünde bulundurularak Kayapa Organize Sanayi Bölgesi gösteriliyor.

İddia Kayapa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan fabrikaların özellikle gece vardiyalarında baca filtrelerini çalıştırmayarak üretim sonucu oluşan kimyasal madde kalıntılarını doğrudan havaya bıraktığı yönünde. Bu nedenle oluşan kokudan duyulan rahatsızlık ve insan sağlığının tehlikeye girmesi endişesi haliyle büyük.

Yaklaşık bir ay önce mahalleli ile konu hakkındaki tepkisini belirten 30 Ağustos Zafer Mahalle Muhtarı Halil Özçoban; “Kimyasal kokunun hangi fabrikanın bacasından çıktığı tespit edilip, mesele sonlandırılana kadar mücadelemiz devam edecek. Koku ya bitecek, ya bitecek!” diyerek seslenmişti kameralara.

Özçoban’ın başvuruları sonucunda konu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de soru önergesi şeklinde taşındı. CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a;

“Kayapa’da hayatını sürdüren vatandaşlarımız günlük yaşamlarını sıkıntıya sokan kokunun oturdukları sitelere komşu sanayi bölgesinden yayıldığını hissedebiliyorlar. Bu sorunun çözümü etkili denetimden geçiyor. Bunu yapacak olan da Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” diyerek seslendi.

Gelişmelerin buraya kadar olan kısmını bahsettiğim koku sorununun çözülmesi için ne kadar ciddi çaba gösterildiğinin farkında olun diye aktardım.

Tüm bu çabalara rağmen, tüm kurumlar harekete geçirilmiş olmasına rağmen kokunun kaynağının yine de tespit edilmediğine ve rahatsızlığın halen devam ettiğine işaret etmek isterim.

İşte mesele de burada başlıyor zaten…

Yeşil OSB olma yolunda ilerlemek için azami gayret sarf ettiğini anlatan bir sunumla bugün Bursa Basınını karşılayan Kayapa OSB Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Toy şehrimizin sürekli olarak yaşadığı açmazı bir kez daha gözler önüne serdi.

Öncelikli olarak 1998 yılında Islah OSB olarak sınırları belirlendikten bu yana Kayapa OSB’nin kapladığı alanda bir değişiklik olmamış.

Tıpkı Kestel’deki birinci sanayi bölgesinin konut alanları içinde kalmış olmasına benzer bir durum yaşanarak, konut imarına açılan alanlar genişledikçe yerleşim alanları Kayapa OSB sınırına kadar dayanmış.

Bunun dışında çok daha önemli bir konu var, kokunun kaynağının tespit edilememe nedenlerinden biri de bu konu aslında.

Kayapa OSB’nin hemen bitişiğinde Nilüfer Belediyesi tarafından 2017 yılında imar izni verilerek sanayiye açtığı Nilüfer Sanayi Bölgesi var. Kayapa OSB’nin dışında kaldığından OSB tarafından denetlenemiyor bu alan. Denetleme yetkisi Nilüfer Belediyesi’ne ait!

Bir ayrıntı daha var ki, evlere şenlik; Kayapa OSB’nin hemen üst tarafında ve yine sınırına bitişik sayılacak, doğrudan Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı ‘Özel Sanayi Bölgesi’ olarak belirlenmiş bir alanda tek bir firma faaliyet gösteriyor. Geri dönüşüm işiyle iştigal eden firmayı denetleme yetkisi de haliyle Bakanlığa ait!

Yani Kayapa OSB olarak adlandırılan alanda aslında üç ayrı sanayi bölgesi mevcut ve bu sanayi bölgelerini denetleyen üç farklı kurum var!

Kayapa Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Toy, çevreyi kirleten hiçbir tesise müsaade etmediklerini ısrarla vurgulayan bir konuşma yaparken,

“Kayapa OSB sanayi bölgesi içindeki fabrikaların gece vardiyalarında havaya kimyasal madde kokular saldığı, bu kimyasal koku sebebiyle hastane tedavisine varan hastalıklar yaşandığı yönündeki iddiaları asla kabul etmiyoruz” diyor.

Kayapa Organize Sanayi bölgesinin prosesi gereği burada kimyasal gaz salımı yapan firma mevcut değil. TBMM’ye kadar taşınmış olan bu sorunun bir an önce ortadan kalkmasını OSB üyeleri de çok istiyor gibi görünüyor. Çünkü bu durum onları her gün zan altında bırakıyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından 7 gün 24 saat denetime açık olan bölgenin denetimlerinin daha da sıklaştırılması talepleri mevcut.

Ancak denetim için gelen ekiplerin de eli kolu nokta tespiti yapabilmek konusunda bağlı gibi görünüyor.

Kısacası ortada bir sorun olduğu kesin. Koku mevcut ve bu önemli bir sıkıntı. Fakat kaynağı tespit etmek mümkün olmuyor. Üstelik üç ayrı sanayi bölgesinin bulunduğu yerde faturayı Kayapa OSB’nin ödemesi de Kayapa OSB Yönetim Kurulu üyelerine göre haksızlık.

Bu işin içinden çıktım, çözümü buldum dersem yalan söylerim. Fakat Kayapa OSB dışında kalan sanayi bölgelerinin de aynı titizlikle incelenmesinden bir sonuç çıkacağına, böylelikle 30 Ağustos Zafer Mahallesi sakinlerinin de rahat bir nefes alabileceğine inanıyorum, inanmak istiyorum…

 

BURFAŞ vites yükseltti…

BURFAŞ vites yükseltti…

Norm Haber olarak 31 Mart yerel seçimlerin ardından değişim yaşayan başkanlar ve belediyelere bağlı şirketleri ziyaretimize aralıksız devam ediyoruz.

Perşembe günkü durağımız da BURFAŞ Genel Müdürü Erhan Pınar  oldu…

Öncesinde belediyenin matbaa işlerini yapan bir şirket sonrasında park ve bahçelere bakarken bir anda kendini organizasyon ve catering işinde bulan kurum BURFAŞ

Başına atanan isim; Erhan Pınar genç, pırıl pırıl bir arkadaşımız. Bursa’nın kaybolan köylerinden olarak nitelendirdiğimiz yerlerden biri İhsaniyeli…

Doğma büyüme dededen İhsaniyeli…

Bu açıdan önemsiyorum.

Bursa’nın ruhunu biliyor…

Öte yandan;

BURFAŞ’ın yeni dönemde üstlendiği misyonu sosyal belediyecilik olarak yorumlamak mümkün. Öncelikle belediyelerin bu tür şirketlerini yorumlarken belediye başkanlarının şirket yönetimini ne kadar rahat bıraktığı da önemli.

Eğer başkan alımlarda bir yeri işaret etmiyorsa kelimenin gerçek anlamında bağımsızlık verebiliyorsa başarı da kendinden gelebilir.

Bozbey’in inisiyatif almaları noktasında belediye şirketlerinin yöneticilerini rahat bıraktığını ifade edebiliriz.

Amma velakin bu tür şirketleri çiftlik gibi kullanırsan, amacı dışında işlere alet edersen vay haline!..

Misal belediye başkanıysan aday oluyorsan broşürlerini buradan bastırmayacaksın, lansmanını buradan yaptırmayacaksın.

Bu tür şahsi harcamalarını cebinden yapacaksın.

Bir de ara sıra tedarikçilerinin fiyatlarını kontrol edeceksin.

Halkın beklentilerine de kulak tıkamazsan başarı da karlılık kendiliğinden gelir…

Pınar ve yönetimi bu anlamda ilk olarak seçimden sonra ötelenmiş zamları yapmak zorunda kalmış.

Beklenti yüzde 60 ve 70 civarında zam olmasına rağmen bu zammı yüzde 25 gibi bir rakamla sınırlı tutmuşlar.

Başkan Bozbey de zammın düşük tutulması karşısında şaşırmış!..

İşin sırrı tedarik zincirinin değişmesi…

Bu da alım maliyetlerini yüzde 30 azaltmış.

Sonrasında yapılanları özetleyen Pınar, önce halkın en çok beğendiği hizmetlerden biri olan semt lokantasını hizmete soktu…

Dört kap yemek bir bardak çay parasına…

Bunun yanı sıra B Cafeleri 17 ilçeye yaymak için çalışmalar aralıksız devam ediyor. Bu minvalde Orhangazi’de açılmış bile.

B Cafe açılmayan yerlere de mobil araçla destek verilecekmiş.

En önemlisi bu cafelerde günün anlam ve önemine uygun konseptler gelişmiş. 29 Ekim’de müziklere ve bardaklara yansımış.

Öte yandan yazın halka ücretsiz karpuz bile ikram edilmiş.

Benim acizane önerim ise önümüzdeki ramazan ayında kent lokantası mantığı ile iftarda ve sahurda da bu hizmetlerin devam etmesi.

Bize düşen Erhan Pınar ve ekibine başarılar dilemek…

***

Destici pazar günü Bursa’da…

Bursa’nın pazar günü önemli bir konuğu var. O konuk, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici.

Memleketi, Eskişehir’de önce bir düğüne katılacak Destici cumartesi akşamı Bursa’ya gelecek. Ardından da pazar günü basın toplantısında basın mensupları ile kahvaltıda bir araya gelecek.

Bakalım Destici, gündeme yönelik nasıl bir değerlendirmede bulunacak?

Bekleyip, takip edelim…

***

AK Parti Osmangazi kongresi yapılıyor…

Kongre sürecine giren AK Parti’de kongreler bugün Osmangazi İlçe Kongresi ile start alıyor. Ama öncesinde şunu net ifade etmek gerekiyor. Önceki yıllarda Merinos AKKM’de Osmangazi Salonu’nda kongresini gerçekleştiren AK Parti Osmangazi İlçe Teşkilatı bu kez o salonun yarısı büyüklüğünde olan Orhangazi Salonu‘nda kongresini gerçekleştirecek.

Son yerel seçimlerden ilçeden başarısızlıkla çıkan Osmangazi İlçe Teşkilatı bu kongre sonrası nasıl bir yol haritası çizecek?

Hep beraber bekleyip, görelim…