Soğuksu’da inşaatlar başlamış!

Soğuksu’da inşaatlar başlamış!

Bursa’nın sanayi ve ticari hayatının nereye doğru gittiğine yönelik çok az konuşulduğunu düşünüyorum son günlerde.

Konuşanlar arasındaki en önemli isim elbette geçmiş dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlarından Erdem Saker.

Şehirle ilgili kritik toplantıların hepsine tabiri caiz ise iki eli kanda olsa katılan, toplantıları sonuna kadar takip eden, vakti zamanında 2020 Çevre Düzeni Planını şehrin tüm dinamiklerini bir araya toplayarak ortak bir mutabakat halinde hazırlayıp kullanıma sunan Saker, geçtiğimiz günlerde Eko Haber Gazetesindeki köşesinden; “Kestel’de OSB kurma hayalinizi kafanızdan silin” başlıklı yazısı ile seslendi.

Hatırlarsınız, Kestel’de adı ‘İleri Teknoloji Organize Sanayi Bölgesi’ olan, ancak şehrin sanayi bölgesine doymuşluğundan sebep yeni sanayi bölgeleri yaratmak adına böyle bir kılıfla hareket edildiğini herkesin bildiği, az buz değil 5 bin 100 hektar alana kurulması planlanan bir sanayi bölgesi var.

Yaklaşık 2 buçuk yıldır konunun yanlışlığına yönelik yazılar yazıyorum zaman zaman, dolayısıyla konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyorum.

Saker de yazısında bahsi geçen sanayi bölgesinin, 42 bin 300 hektarlık büyüklüğe sahip Kestel ilçe topraklarının önemli bir bölümünü oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Benim şimdiye kadar hiç düşünmediğim bir oran orantı kurmuş kendisi. Çok kıymetli bir karşılaştırma.

Bu OSB oluşumunun pompalayacağı göç hareketinin düzensiz yerleşimlerle yok edeceği değerli tarım topraklarını da düşündüğümüzde, tarımsal değeri yüksek Kestel’imize vereceği zarar çok daha büyük olacaktır” diyor efsane başkan yazısında.

Böylesine zarar verici bir sanayileşme yerine köy bazlı tarım kooperatiflerini önceleyen Saker, “Bu değerli tarım arazimizi yok edecek OSB kurma peşinde olanların da önüne aşamayacakları bir zengin tarım barajı oluşturun” diyerek eli vicdanında sanayicilere seslense de bu konuda kulaklar sağır ne yazık ki…

Kestel’deki tarım topraklarını devasa sanayi kuruluşlarıyla doldurmayı hedefleyen oluşumun Ankara’da büyük bir güce sahip olduğu açık. Konu yargıya taşınmış durumda. Genellikle yargıya taşınmış, böylesi geriye dönüşü olmayacak konularda yargı öncelikli olarak yürütmeyi durdurma kararı verir, dava sonuçlanana kadar da bu kararını kaldırmazdı önceden. Artık böyle bir kararın verildiği günleri unuttuk. Dolayısıyla dava süreci devam ededursun, aldığım duyumlara göre bölgede inşaatlar başlamış bile

Şöyle ufaktan ufaktan sanki yapıyormuş gibi de yapmıyormuş gibi de diye tarif ediyor bölge halkı yapılan inşaatları. Ortada harıl harıl bir çalışma görmüyorsunuz, ancak sürekli bir faaliyet, bir inşaat yapma durum mevcut.

Bizim bir de hali hazırda kurulmuş olan TEKNOSAB’ımız var biliyorsunuz ki…

Orada durumlar nasıl diye de bir bakmak lazım ki, doğunun akıbetini anlayabilelim…

BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, bölgede 12 firmada üretimin başladığını, çalışan sayısının ise 4 bin 700’e ulaştığını söylüyor yaptığı konuşmalarda. Yıl sonuna kadar 37 firmanın daha faaliyete başlayacağı bilgisini de ekliyor kendisi.

Bu bilgilerden de anlayacağınız üzere TEKNOSAB’a yerleşim son derece yavaş ilerliyor.

Şimdilerde yepyeni bir girişim daha var. Bu konuyu daha önceki yazılarımda da ele almıştım. Bir kez daha dile getirelim ve olası sonuçları hakkında da konuşalım isterim. Henüz 12 firmanın üretime başladığı TEKNOSAB sınırları içerisinde iki büyük lojistik merkezi kurulması için talep toplanmaya başlandı.

Başkan Burkay’ın açıklamalarından yola çıkarak şöyle ifade edebiliriz; TEKNOSAB’da Güney Marmara’nın en büyük ve en kapsamlı lojistik merkezini hayata geçirmek için kollar sıvandı.

“Bu çerçevede bir ilke imza atarak TEKNOSAB Lojistik Park Girişim Sermayesi Yatırım Fonumuzu kurduk. Toplam yatırım bütçesi 210 milyon dolar olan proje kapsamında SPK’dan onay alarak ilk grup payların BTSO ve TEKNOSAB üyesi yatırımcılara ihraç süreçleri ile ilgili hesap açım işlemlerini başlattık. TEKNOSAB Lojistik Park Projesi’ne ortak olurken, Bursa ve Güney Marmara’nın en büyük ve en kapsamlı projesinin ortağı olmanın yanında bu büyük projenin değer artışı, kira gelirleri ve birçok avantajından da faydalanabilecekler” diyerek iş adamlarına çağrıda da bulunuyor Burkay.

İşin buraya kadar olan kısmı ticari kurallar çerçevesinde son derece yerli yerinde. Lojistik merkezler hali hazırda zaten katledilmiş tarım toprakları olan TEKNOSAB sınırları içerisinde olacağından burada da bir mesele yok, daha doğrusu burası bir meseleydi ve bu savaşı kaybettik, yenilgiyi kabullendik Bursa olarak.

Mesele şu ki, Bursa İbrahim Burkay’ın iddia ettiği gibi sanayide dönüşümünü tamamlayan iller arasında falan değil. Bursa bir yandan diğer illerin, özellikle de İstanbul’un kirletici ve tüketici sanayisini sırtlanmış durumda, bir yandan da Marmara’nın en büyük lojistik merkezlerine sahip olarak aslında sanayiden değil al sattan para kazanmanın peşinde.

Şimdi işi böyle açık açık ortaya koyarsak, aslında TEKNOSAB’ın değil de lojistik merkezlerin iş yapacağını söylersek dürüst hareket etmiş oluruz kanaatindeyim. Al sattan para kazanırken şehre istihdam sağlanamayacağının da altını çizelim de vatandaş kendisine yeni iş kapıları açıldığını falan sanıp umutlanmasın…

Bir yanda Bursa Ovası’nın batısında tüm itirazlara rağmen bir TEKNOSAB oluşturup sanayi arsalarını satarak kazanıyor, sonra da burada üretim yapılamayacağının bilinciyle lojistik merkezler aracılığı ile bu bölgeleri ticarethane haline dönüştürmeyi amaçlıyorsunuz, diğer yanda Bursa Ovası’nın doğusuna yeni bir TEKNOSAB oluşturmak için çabalıyorsunuz…

Bir yandan da 2050 Çevre Düzeni Planının bir an önce hayata geçirilmesini istiyorsunuz…

Ben de merak ediyorum, bu planın içinde ne olacak?

Kime dur diyecek, kime yürü diyecek yeni plan…

Siyasetin nezaketi davetten geçer!..

Siyasetin nezaketi davetten geçer!..

Son yerel seçimlerin ardından ülkemizde yerelde CHP‘nin iktidarı mevcut iken, genelde de AK Parti ve Cumhur İttifakı iktidar…

Buraya kadar normal.

Asıl normal olmayan ise hala her iki tarafta bazı isimlerin bu değişiklikleri içine sindirememeleri.

Bu değişim ne ilk ne de son olacak.

Bundan sonraki seçimlerde de benzer değişimler olabilir.

Yerel ve genel aynı siyasi partilerden olmayabilir.

Ama bu değişim Türk Milletini yakınen ilgilendiren organizasyonlara yansımamalı…

Bu minvalde misal Bursa özelinde Mudanya’da gerçekleşecek Mudanya Mütarekesi’nin 102. yıl kutlamalarına Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç‘ın devletin başında olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Kabine üyelerimize, Mecliste temsil edilen siyasi partilerin genel başkanlarına ve kentimizin milletvekillerine daveti bizzat kendisinin yapmasını gönül arzu ederdi.

Bunun karşılığında ise davet edilen mülki erkandan da üst düzey katılımların yanı sıra Bursa Milletvekilleri ve siyasi partilerin en azından Bursalı Genel Başkan Yardımcılarının o davete icap etmesini beklerim…

Davet yapıldı mı?

Yapılmadı mı?

Önceki gün gerçekleşen basın toplantısında edindiğim izlenim böyle bir davetin olmadığı şeklinde idi.

Davet gerçekleşti ise ne güzel.

Ama gerçekleşmediyse hala geç kalınmış değil.

Zaman varken bu davet yapılmalı.

Böyle bir davet hem siyasette yumuşamayı hem de milli konularda yekpare olmayı sağlar diye düşünüyorum.

Öte yandan bunu da yazmadan geçemeyeceğim.

Bu tür organizasyonlar konusunda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘i ayrı bir tarafa koyuyorum.

Önceki yıllarda Bozbey, Nilüfer Belediye Başkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan sıfatı ile miting yaptığı zaman bile mitinglere gider dinlerdi.

Mudanya’daki organizasyonun bir benzerini Mustafa Bozbey yapsaydı, kesinlikle yukarıda yazdığım ayrıntıyı daha doğrusu davetleri bizzat kendisi yapardı.

Aynı tür davetleri parti ayrımı gözetmeden diğer belediye başkanları da yapmalı…

Bunu da hatırlatalım…

İnanın Bursa’nın da ülkemizin de buna ihtiyacı var.

Böyle bir durumda kazanan tek cümle ile Türk Milleti olur…

Mudanya Mütarekesi 102 yaşında

Mudanya Mütarekesi 102 yaşında

Öncelikle şunu net ifade etmek gerekir:

Önceki dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın, Osman Gazi’yi Anma ve Fetih Şenlikleri‘nin devlet töreni olarak kutlanması talebini senelerdir her ortamda dile getirdi.

Öneri doğru mu?

Doğru…

Şimdilerde benzer bir öneriyi Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç dile getiriyor.

O öneri de Mudanya Mütarekesi’nin yıl dönümünün ulusal düzeyde kutlanması isteği.

Bu da doğru bir öneri mi?

Kesinlikle doğru.

Mudanya Mütarekesi sahada kazanılan başarının masada tescillendiği bir ateşkes anlaşması.

Ya da diğer bir ifade ile Türk Milleti’nin küllerinden var olma mücadelesindeki ilk istasyon.

Hal böyle olunca Mudanya Mütarekesi dünyada bir ilçe adı ile yapılan ilk ve belki de son uluslararası anlaşma.

Mudanya Mütarekesi’nden doğan kazanımların yansımaları da Lozan Antlaşması ile perçinleşmiş oldu…

3 Ekim 1922 tarihinde başlayan ve 11 Ekim 2022 tarihine kadar 9 gün devam eden görüşmeler bu sene Mudanya’da değişik konseptle kutlanacak.

Hem geçmişten esintiler hem de bugüne vurgular olacak.

Kerem Görsev de konser verecek.

Dalgıç’ın hedefi bu yıldönümünün ulusal olarak ses getirmesi.

Bence bu konuda ilk yapılması gereken, öncelikle ülke genelinde CHP’li belediyelerin tam kadro olarak etkinlikte yer alması gerekiyor.

Umarım bu konuda Dalgıç ve ekibi gerekli davetleri yapmıştır.

Öte yandan, kutlama kapsamında Mudanya Mütarekesi Barış Yolu Ödülleri de verilecek.

Bu yıl ödülün sahibi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Ayşe Yüksel.

Geçen yıl ödülünü alamayan Milli Voleybol Takımını da ödülün bu sene verilmesi planlanıyor.

Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, siyasetten uzak bir anlayış ile programı gerçekleştirdiklerini de ifade etse de konuşmacı olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın gelmesi, söylemle tezat oluşturdu.

Bu tür organizasyonlarda olması gereken, konuşmacıların siyasetçilerden ziyade tarihçilerden seçilmesi.

Bırakın o günleri tarihçilerin ağzından dinleyelim.

Umarım güzel bir program olur, Mudanya da hak ettiği değeri bu program ile bulur…

 

 

Kurtuluş Savaşı’nı bitiren Mütareke

Kurtuluş Savaşı’nı bitiren Mütareke

Mudanya Belediyesi’nde seçim hazırlıkları gibi bir siyasi manevra olmadığı halde düzenlenen toplantıların tadını özlemişiz doğrusu. Şimdiye kadar genelde siyasi gerilim atmosferlerine tanıklık eden ilçede bu kez Mudanya’nın tarihi öneminin tüm Türkiye’ye hatırlatılmasına yönelik bir çalışmanın tanıtımı için toplandık.

102. yılını kutlayacağımız Mudanya Mütarekesi’nin yıl dönümü çerçevesinde ‘Kuruluşta imzamız var’ sloganıyla yola çıkan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, etkinliklerin tanıtım toplantısında;

“Mudanya, tarihte barışın, diplomasiyle gelen zaferin ve bağımsızlık mücadelesinin adıdır. Mudanya Mütarekesi, 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanarak Kurtuluş Savaşı’nı fiilen sonlandıran bir barış anlaşmasıdır. 102 yıl önce bu topraklarda atılan diplomatik adım, Türkiye Cumhuriyeti’nin yolunu açmış, bağımsızlık mücadelemizin barışla taçlandığı önemli bir dönemeç olmuştur!” diyerek başladı konuşmasına.

Mudanya Mütarekesinin 102. yaşının kutlanacağı etkinlikler tam 9 gün sürecek çünkü 1922’deki görüşmeler tam 9 gün sürmüş.

Adeta bir kenarda bırakılmış olan mütarekenin önce Türkiye’ye sonra da dünyaya mal olması için çalışacaklarının altını çizdi Dalgıç. Şöyle bir düşününce Kurtuluş Savaşı’nın sona erdiği vesika olarak tarihe geçen bir anlaşmanın imzalandığı yerin ve anlaşmanın öneminin çoktan hak ettiği değeri görmesi gerekirdi.

Bizim tarihini parça parça satmaktan çekinmeyen, kazılarda çıkan eserleri ‘kırık dökük çanak çömlek’ olarak niteleyen hoyrat yapımıza bakarak Mudanya Mütarekesi’nin olması gereken yerde neden olmadığını anlamak mümkün aslında.

Bu yıl düzenlenecek olan etkinlikler kapsamında Mütareke günlerinde yaşanan büyük diplomatik başarı ve barışa giden yol vatandaşlara hatırlatılmaya çalışılacak.

Etkinlikler kapsamında; mütareke imza töreninin canlandırılmasından, Mudanya Mütarekesi Barış Yolu Ödülleri’nin takdimine, tarihsel gezilerden kültür sanat faaliyetlerine kadar pek çok anlamlı program yer alacak.

Bu yılki Mudanya Mütarekesi Barış Yolu Ödülü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Ayşe Yüksel’e takdim ediliyor. Başkan Dalgıç, “Geçen yıl ödüle layık görülen, ancak maç takvimlerinin yoğunluğundan ötürü programa katılamayan Kadın Milli Voleybol Takımı da bu yıl ödüllerini alacak. En azından maç takvimi uyuşan kadın sporcularımızla bir araya gelmek için yoğun görüşmelerimizi sürdürüyoruz. 11 Ekim’de Mütareke Meydanı’nda düzenleyeceğimiz bu törende CHP Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel de bizlerle olacak ve bu büyük anmaya katılarak tarihi mirasımıza sahip çıkacak” dedi.

CHP’de kongre süreci…

CHP’de haberler bitmiyor elbette. Ekim ayı içerisinde Karacabey ve Kestel ilçeleri olağanüstü kongreye gidiyor.

Parti’nin Genel Merkez düzeyindeki bölünmüşlüğünün yerelde de yansımaları olacaktır elbette. Seçimlerin ardından güçlenen CHP’nin erken seçime hazırlandığı şu günlerde herkes kendisine bir köşe başı kapmaya çalışırken olağanüstü kongrelerin huşu içinde geçeceğini pek sanmıyorum.

Her zaman söylüyorum, CHP konuşulan, konuşulabilen bir siyasi partidir, dolayısıyla her türlü fikir kendini ifade imkanı bulur, bulmalıdır. Hal böyle olunca özellikle kongre süreçleri CHP için son derece çekişmeli zamanlar olarak tarihe geçer.

Sonrasında bir süre süren ayrılıklar özellikle seçim dönemlerinde unutulur, eller yine kenetlenir, parti yine bir bütün olarak, yek vücut halinde çalışmaya döner.

En azından benim umudum bu yönde. Demokrasilerde işleyişin böyle olması beklenir…

Karacabey Olağanüstü İlçe Kongresi’nin 8 Ekim günü saat 11.00’da Şükran Yemişçioğlu Kültür Merkezi’nde, CHP Kestel kongresi’nin ise 13 Ekim saat 13.00’de Kestel Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirileceğini hatırlatalım ve CHP Mustafakemalpaşa önceki dönem İlçe Başkanı Serda Tandoğan Kuru’nun olağanüstü kongre süreci ile ilgili sosyal medya paylaşımına yer verelim…

Sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı sert açıklamaları ile meşhur olan değerli hemşerim Tandoğan Kuru, Mustafakemalpaşa’nın atanmış CHP İlçe Başkanı Gökhan Demir’in her platformda kongre yapmak istediğine, ancak il başkanlığının buna engel olduğuna vurgu yapan açıklamalarını hatırlatarak;

“Buradan kendisine son kez sesleniyoruz, Sen seçim kazanmış bir ilçe başkanısın. Sen olmasaydın bu seçim kazanılmazdı ya! Örgütüne güveniyorsan kongre kararını al. Haaa… Ben alamam, koltuk tatlı diyorsan, biz gerekeni yapacağız bilgin olsun!!!” şeklinde bir paylaşımda bulundu.

Bundan sonra gözümüz Mustafakemalpaşa’nın üzerinde olmalı anlaşılan…

Bir olağanüstü kongre kararı da Mustafakemalpaşa’dan gelebilir…

İMO Bursa kolları sıvadı

İMO Bursa kolları sıvadı

Akademik Odaların Bursa’nın dertleri ile dertlenen, sadece dertlenmekle kalmayan, aynı zamanda bu dertlere çareler de arayan ve konuya kendi iş disiplinleri çerçevesinden bakan topluluklar olduğunu her daim vurguladım. Bu inancım doğrultusunda, özellikle şehirle ilgili atılacak adımlarda odalara danışılmasını da çok kıymetli buldum.

İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi şehirle ilgili yapılacak işlerdeki danışılacak merci olma konusunu bir adım ileriye taşıma kararı ile hareket ettikleri önemli bir projenin ilk toplantısını yaptı bugün.

Biz bugünkü toplantıda şehrin sorunlarının ana başlıklar halinde ele alındığı bir basın açıklaması dinledik, bundan sonrasında ise sorunların tek tek ele alındığı, her sorunun çözümü ile birlikte bir dosya olarak incelendiği aylık basın toplantılarında buluşacağız İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin çalışma grupları ile.

Gelelim bugün düzenlenen toplantıda neler konuşulduğuna…

İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem’in benim kulağıma gelen en çarpıcı cümlesi ile başlayalım; “Biz İMO olarak Bursa’nın dar bir çevre tarafından dizayn edilmesine karşıyız ve tüm gücümüzle karşı durmaya devam edeceğiz!”

Bu demek oluyor ki, aklı selimin söylediğine İMO da katılıyor ve Ankara’dan gelen planlar, pek çok oldu bitti, ben yaptım oldu biçimli tutumların artık sonunun gelmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Şimdiye kadar yapılan yanlışların, ilki hatalı iliklenen düğmelerin, delik deşik edilen 2020 Çevre Düzeni Planına uymamanın yarattığı tahribatın ve şehir olarak bir türlü özümseyemediğimiz, tamamen yanlış anladığımız Kentsel Dönüşüm konusunun hatalarının tamamının bir gecede, sihirli değnekle dokunularak yok olmasını beklemek elbette safdillik. Yine de bir yerden başlamak lazım ki, adım atılabilsin. Aksi halde sadece şikayet eden ve şikayetleri dinleyenler olarak yıllar geçirebiliriz daha önce de olduğu gibi.

Bursa’da belediye başkanlıklarının el değiştirmesi, dolayısıyla bakış açısında bir farklılık oluşacağına yönelik umutlar, yeni beklentileri de beraberinde getiriyor. İMO’nun bu noktada altını çizdiği çalışma ise şehrin yapı envanterinin çıkarılması. Norm Haber’i ziyaretinde de altını çizmişti Atilla Erdem bu konunun. 80-90 kişilik bir ekiple yaklaşık bir yılda yapıların durumları ile ilgili bir envanter çalışması yapılabiliyor. Böylece JICA tarafından yapılan zemin etüdüne ek olarak binaların deprem halinde nasıl davranacaklarına yönelik de bir fikir sahibi olabileceğiz. Elbette bu çalışmanın yaratacağı en önemli fayda Kentsel Dönüşüm süreçlerine nerelerden başlamak gerektiğine yönelik fikir vermesi olacak.

Şehrin önemli sorunlarından biri de kaçak yapılaşma. Üstelik bu kaçak yapılaşmanın artık gariban vatandaşın derme çatma bir yer yaparak başının üstünde bir çatı oluşturmaya çalışması meselesinden giderek uzaklaştığını, işin bu kısmının da rantın göbeğine düştüğünü, dolayısıyla artık kaçak yapılaşmayı garibanın değil de fabrikatörün ve zenginin yaptığını söylemek lazım.

İMO Bursa Şube Başkanı Erdem; “Öncelikle üzülerek belirtmek isterim ki, Bursa’da kaçak inşaat kültürü oluşmuştur. Günümüzde ve Bursa özelinde konutların yanında ayrıca kaçak sanayileşme sorunu da vardır. Bunların yanı sıra bir de insanların deprem korkuları istismar edilerek ya da doğayla buluşma tutkuları bahane edilerek turizm adı altında yeni bir kaçak yapılaşma modeli ortaya çıkmıştır. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de Bursa’mızda hukuksuz kaçak konut ruhsatları ve kaçak imar afları ile uğraşıyoruz” sözleri ile günümüzdeki kaçak yapılaşma meselesini son derece kapsamlı bir biçimde özetledi bizler için.

Bursa’nın şu koskoca ülkede en gariban en biçare bırakılmış şehirlerden biri olduğu, bir lobisinin olmaması nedeniyle AK Partili belediyelerin ağırlıklı olduğu dönemde de doğru dürüst bir hizmet alamadığı, şimdilerde ise hizmet vermemek adına özellikle ulaşım konusundaki yatırımları bir top misali oradan oraya paslayarak, sapılabilecek her türlü yola sapılmamaya çalışıldığı konularını da bendeniz kendi cebimden eklemek isterim.

Kentsel Dönüşüm çalışmalarında mahalle bazlı dönüşüm prensibinin benimsenmesi ve bu şekilli çalışmaya da Altıparmak semtinin Merinos bölgesine kadar olan bölümünü de içine alacak şekilde bir çerçevede başlanması ile ilgili Alinur Aktaş döneminde imzalanan protokolün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile de imzalandığını, daha doğrusu protokolün tazelendiğini daha önce belirtiştik.

Yaptıkları değerlendirmeler sonucunda İMO Bursa Şubesi de bahsi geçen bölgenin kentsel dönüşüm konusunda öncelikli bölgeler arasında yer alması gerektiği kanaatini taşıyor. Protokolün imzalanmasının ardından ise henüz bir toplantı düzenlenmemiş görünüyor.

Gelişmeleri yakından takip edeceğiz elbette.

Sonuçta başka Bursa yok…

 

Vahşi kapitalizm ve sürdürülebilir Dünya, Türkiye ve Bursa …

Vahşi kapitalizm ve sürdürülebilir Dünya, Türkiye ve Bursa …

İktisat bilimini tarif et deseler, iki cümle ile “sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynakların korelosyonu” diyebiliriz.

Dedik ya, ihtiyaçlar sınırsız amma velakin kaynakların sınırlı olması…

İşte bunun uyum içinde olması için de gerekli sihirli cümle “sürdürülebilir” olması…

Bunun için de üretim aşamasından başlayarak son tüketime kadar her şeyin doğru yöntemlerle yapılması gerekir.

Yapılmazsa ne olur?

Gayet basit, ozon tabakası delinir; oksijen salımı azalır; mevsimlerde değişiklikler meydana gelir; küresel ısınma artar; kıtlık çoğalır vesaire…

Bunun tek sebebi var.

O sebeb de vahşi kapitalizm…

Bazı kesimlerin bitmek bilmeyen arzuları.

Halk arasında bir deyim vardır; “bunların dini imanı para olmuş!..”

İşte bu ifade sürdürülebilir olmanın tam karşıtıdır.

Günü kurtarır.

Benden sonra tufan anlayışı…

İşte bu yazdıklarımızın masaya yatırıldığı bir sempozyum BUSİAD, KALDER ve Bursa Büyükşehir Belediyesi önderliğinde Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde perşembe sabahı başladı, mesai bitimine kadar devam etti.

Konunun uzmanları konuştu.

Çok konuşmanın özeti şuydu:

“Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık!..”

Demesine dediler ama, kimse naturel ürünler için mücadele etmiyor.

Misal çarşıya gittiğimizde en iyi domates ve en iyi armut olarak en irisini alıyoruz. Tabii olanı kimse seçmiyor. Kimse köy ekmeğini beğenmiyor, kimse normal karpuzu beğenmiyor.

İlle de çok ürün versin diye hibritli tohum olacak.

Karpuz bile çekirdeksiz olacak.

Karpuzun çekirdeksizini üreterek mi sürdürülebilir olacağız.

Hadi canım sende…

Çarşıda yapay çiçek, çarşıda plastik çatal, kaşık, bıçak, plastikte su kullandığımız sürece mi sürdürülebilir olmaktan bahsedeceğiz.

Hadi canım sende…

Biz ne zaman sürdürülebilir olmaktan bahsederiz?

Tarım, sanayi ve turizmin kardeşçe yaşayabildiği durumda…

Yoksa adı sürdürülebilir, soyadı da vahşi kapitalizm olur.

Bilmem ne demek istediğimi anlayabildiniz mi?

Yoksa birileri konferans yapar, sempozyum yapar sonrasında ise fabrikalarda çevreye uzak, geri dönüşümden uzak ürünler üretilmeye devam eder…

Yine de temenni ederiz ki bu buluşma gerçek anlamda sürdürülebilir dünya, Türkiye ve Bursa için olumlu bir şeylere vesile olur…

 

En zorunu geride bırakmadık!

En zorunu geride bırakmadık!

Güya emekli yılı olacak olan 2024 emekli yılı da olamadı, emekçi yılı da olamadı, hatta üretici yılı dahi olamadı…

Bir pazar filesinin yaklaşık bin liraya dolduğu günümüzde karnını doyurmak için büyük mücadele veren vatandaş açısından işlerin ne kadar zorlu olduğunu biliyoruz.

Üretici açısından bakıldığında da pek öyle tahmin ettiğiniz gibi pembe bir tablo yok ortada.

AK Parti’nin tarım politikaları bundan önceki pek çok yılda olduğu gibi 2024’ü de üreticiler için faciaya çevirdi. Çiftçinin borçları günden güne artarken, girdi maliyetleri karşılanamazken, 2025 yılında üretim yapmama kararı alan çiftçi sayısı giderek artıyor.

Ülkenin birçok yerinde yol kesen, ürünlerini bulundukları şehrin en yüksek makamının önüne dökerek içinde bulundukları hali arz etmeye çalışan çiftçiler aslında ıssızlıkları ile baş başalar, çünkü benim muhabirlik dönemimde şehrin en aktif kurumlarından biri olan, çiftçinin her daim yanında görmeye alışık olduğumuz Ziraat Odaları sessizliğini muhafaza etmeyi ‘artık hangi makamaysa’ bir borç biliyor.

Oysa iktidarın resmi verilerinde dahi yaratılan yıkımın faturası rahatlıkla görülebiliyor. Fakat başarılı bir girişimle görevi üreticiyi korumak olan tüm kurumlar vakti zamanında iktidarın arka bahçesi haline getirildiğinden, Toprak Mahsulleri Ofisi, Fiskobirlik gibi kurumlar iktidarın piyasacı anlayışına göre hareket ediyor.

Haliyle ürünlere verilen taban fiyatlar üreticinin yıl boyu yaptığı masraflarını bile karşılamaktan uzak. Devlet alımlarında kotalar koyuldu, kurumlar üreticiyi tüccarlara, tekelci büyük sermaye gruplarına muhtaç hale getirdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Temmuz 2024 verilerine göre çiftçilerin bankalara olan toplam borcu yüzde 47 artarak 707 milyar liraya, takipteki krediler ise aralık ayına göre yüzde 33 artarak 2,75 milyar liraya çıktı. Çiftçilerin tarım kredi ve bayilerle birlikte toplam borcu yaklaşık 850 milyar liraya ulaştı. Enflasyonun önlenemez yükselişiyle tarımsal üretim yapanların gübre, tarımsal ilaç, mazot gibi maliyetlerindeki artış borcu günden güne katlanan üreticinin sırtındaki küfeyi katladı da katladı. İktidarın çözümü ise üreticinin işleyemediği toprağa el koymak oldu.

Hayır, işin bir de komik tarafı var; destek vereceğim diyorsun, verdiğin destekle üretici tarlasını bir kez sürebiliyor ancak…

Alım yapacağım diyorsun, verdiğin parayla üretici yaptığı masrafı karşılayamıyor…

Üretici ekmekten vazgeçince de en büyük milli duyguların insanı sen oluyorsun ve diyorsun ki; ‘Memleketin her karış tarım toprağı kıymetlidir, ekmeyenlerin toprağını devlet ekecek!’

Madem toprağı ekmek için bir bütçe ayırabiliyorsun, bu bütçeyi vakti zamanında neden çiftçiye destek olarak vermiyorsun da işleri bunca yokuşa sürüyorsun?

Maksadın milletin toprağına sağdan olmadı soldan dolanalım biçimli çökmek mi?

Anlaşılır gibi değil…

2024 beterdi, 2025 daha da beter olacak gibi…

İşin garibi ülkemizde üreticiye maliyetin altında alım fiyatı verilirken ithal edilecek ay çiçeğinde gümrük vergi oranı yüzde 27’den yüzde 8’e düşürüldü. Yerli ve milli üreticiyi desteklemek yerine, ithalat yapmayacağız denilmesine rağmen hemen her üründe ithalat yapılmasının hesabını veren de yok, isteyen de yok!

Böyle giderse köyde kalan üç beş kişi de şehre göç edip karnını mesaili işlerle doyurmaya çalışacak diyeceğim, fakat o konuda da bugün itibariyle açıklanan değerler iç karartıyor.

Çalışan kesimle ilgili konuşmaktan kaçınan, emekliyi ise gözü görmesin diye bin bir takla atan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Eylül ayında yayınladığı 2024 yılı istatistiklerine göre işsizlik oranı bu sene yüzde 8,8 ile geçen seneye göre 0,6 gerilerken, atıl iş gücü oranı yüzde 26,5 olarak belirlendi. Bu verilere göre geçen seneden bu yana, işsizler ve caydırılmış işçileri kapsayan atıl iş gücü oranında yüzde 3,7 oranında bir artış gerçekleşti.

Yine bakanlığın paylaştığı istatistiğe göre bence bir utanç vesikası olarak asgari ücret, 2022 yılının temmuzundan bu yana dönem sonu enflasyonun altında kaldı. 2022’nin temmuzu enflasyon ve asgari ücretin artış oranının arasındaki makasın en çok açıldığı dönem oldu.

Hasılı kelam, topraktan para kazanamayan köylü için artık şehre göçüp ‘taşı toprağı altındır’ diyerek tutunmaya çalışmak da çok zor. Zira şehirde yaşayanlar da acaba köyümüze geri dönsek ve kapımızın önündeki iki karış toprağı ekip yiyeceğimizi çıkarsak daha mı karlı oluruz diye düşünmekte…

2024 yılının sonuna çeyrek kalmışken koca yılın yükünü sırtlanan emekli ve emekçi kesimin yanına köylüyü de ekleyerek ‘en zorunu geride bırakmadık’ demek istiyorum. Çünkü ‘en zorunu geride bıraktık’ masalının artık gerçeği yansıtmadığını hepimiz biliyoruz!

Üç kardeşin başarı hikayesi  

Üç kardeşin başarı hikayesi  

Genelde siyaset ağırlıklı yazılar kaleme alsak da zaman zaman iş dünyasının davetlerine de icap ediyoruz.

Bu minvalde çarşamba sabahı soluğu Çilek Mobilya‘nın davetlisi olarak İnegöl‘ün Kurşunlu Mahallesi‘nde aldık…

Bursa’dan dünyaya açılan marka olan Çilek’in doğuşunu, dününü, bugününü ve yarınını ilk ağızdan öğrenmeye çalıştık, dersek abartmış olmayız.

Bu minvalde ilk ağız diyeceğimiz isim üç kardeşin ortancası olan Muzaffer Çilek idi.

Üç kardeş Türkiye’de zor olanı yapmışlar.

O da ne, diyenler vardır.

Yanıt verelim…

Kardeş ortaklığı.

Başarının temelinde üç kardeşin el ele vermesi, sorumlulukları paylaşması, girişimci ve yenilikçi ruh geliyor.

Ondan sonrası herkesin bildikleri.

Ama o bilinenleri bir kez daha farklı bakış açısı ile yazalım.

Çilek Mobilya’nın temelleri 1996 yılına dayanıyor. Üç kardeş kafa kafaya verip “biz mobilya yapalım ama yaptığımızda uzmanlaşalım” diyerek, tematik bir anlayış ile koyuluyorlar yola.

İşte bu tematik anlayışın ortak alfabesi: Çocuklar tüm dünyada evrenseldir.

İşte bu bilinçle yola koyulan Muharrem, Muzaffer ve Mustafa kardeşler ilk olarak Ukrayna’daki fuara kendilerine özgü modelleri ile katılıyor.

Siftah Ukrayna’dan, bereketi dünyadan anlayışı ile ihracata başlayan firma zaman içerisinde 80 ülkeye 380 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiriyor.

Bunun yaklaşık üç katı kadar da yerli piyasaya mal veriyor.

Sektörde ilklerin şirketi olan Çilek’i bugünlere getiren en önemli unsur, tasarımları için devlet teşvikli Ar-Ge merkezinin kurulması.

Şu ana kadar 150’nin üzerinde tasarım yapılmış, bunlardan 30’unun patenti alınmış.

Fabrika bünyesinde 450 mavi yakalı, imalatta çalışan mevcut.

250 personel de idari kısımda çalışıyor.

Yine ülke genelinde 277, dünyada 5 kıta 50 ülkede satış noktası var.

İhracatta birincilikler, ilk Turquality mağazası ve buna benzer birçok ilkler Çilek Mobilya’nın tarihinde.

Bana göre en önemli projelerden biri de Çilek Vakfı projesi.

Dünyanın değişik ülkelerinde toplamda 6 bin 200 aileye 3’er aylık periyotlar halinde gıda yardımı yapılıyor. Bunun finansmanı da karın yüzde 10’u vakfa aktarılarak gerçekleştiriliyormuş.

Çilek’in yeni dönemdeki mottosu yeniden okyanuslara açılmak ihracattaki payını arttırmak. Bunu yaparken de mobilyanın diğer segmetlerine de Almanya’da satın aldıkları 120 yılı aşan bir firma kanalı ile yapacaklar.

Bize düşen başarı dilemek…

Dönüşümün rantını kim kovalayacak?

Dönüşümün rantını kim kovalayacak?

Bir süredir kentsel dönüşüm meselesini yazıyorum. Konuyla ilgili herkesin olduğu kadar benim de kafam karışık. Özellikle mahalle bazlı düşünülen dönüşüm için mahallenin büyük bölümünün boşaltılması ile çalışmalara başlanacak olması ve bu süre zarfında konut sorunun nasıl çözüleceği konusu kafa karıştırıcı.

Hal böyle olunca şöyle bir başımı alıp mevzunun geçtiği noktaları dolaşmakta buldum çareyi…

Eğer deprem bölgesindeki gibi işleri kolaylaştırmak adına kentsel dönüşüm yapılacak alanın rezerv alan ilan edilmesi ile başlayacak olursa hikaye, bunun benzeri bir durumu önce Bursa’nın, hemen ardından da evlerini 6 Şubat Depremleri nedeniyle kaybeden depremzedelerin yaşadığını söyleyebilirim.

Bölgenin rezerv alan ilan edilmesi demek sizin bu konuyla ilgili hukuken itiraz edecek pek bir dayanağınızın kalmaması demek aslında.

Deprem bölgesinde rezerv alan ilan edilen bölgelerle ilgili yeterli rapor hazırlanmadığı gerekçesi ile duruma itiraz edilirken ve asıl yapılmak istenenin kentin en kıymetli yerlerine el koymak olduğu iddia edilirken bir yandan büyük bir trajedinin yaşandığı kesin.

Söylediğim gibi benzeri bir durumu depremden çok önce aslında sadece Beşyol Kavşağının yapılmasına ihtiyaç duyulması durumu hasılken Bursa da yaşadı. Kavşağın yapımı için gereken kamulaştırma bedellerini ödememek isteyen dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, bölgenin çöküntü bölgesi olmasından da yararlanarak önce şuyulandırma yöntemini uygulamaya koymak istemiş, konuyla ilgili açılan itiraz davalarının kazanılacağı sürece girildiğinde 6 Şubat Depremlerinin yarattığı endişe ile birlikte ‘rezerv alan ilan etme’ kolaylığı getirilir getirilmez de bu yöntemden yararlanarak bölgedeki vatandaşlar için geri dönülemez bir yola sokmuştu projeyi.

Beşyol esnafı ve yakın civarda yaşayan, dolayısıyla rezerv alan edilen yerlerdeki konut sahipleri mülklerinin çok altında fiyatlara yerlerini devretmek ya da kentsel dönüşüm alanlarından çok küçük paylar almak durumunda kalmıştı.

O dönem Beşyol esnafının sesine ses olan, İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu ve ekibi konunun üzerinde hassasiyetle dursa da kanun parmağı derin kesmişti, vatandaşın da boynu bükük kalmıştı.

Hali hazırda mevzuyla ilgili davalar devam ediyor, süreç tamamen sonlanmış değil, gelin görün ki, bahsettiğim bölgede bir kentsel dönüşüm binası göklere doğru çoktan yükseldi bile…

Yaşananları ve ihtimalleri göz önünde bulundurunca, Altıparmak bölgesinin ve Merinos’a kadar olan kesiminin yoğunluğu da dikkate alınınca iş daha da karmaşıklaşıyor.

Hele hele kendi arsası üzerine yaptığı müstakil evinden bir apartman dairesine taşınan vatandaşın kentsel dönüşümlerde asıl hesapların yapıldığı arsa paylarının ne kadar küçük kaldığının farkında olmayışı ayrı bir handikap.

Şöyle ki; 100 metrekare evinizi müteahhide verip yerine 100 metrekare üzerine inşa edilmiş bir apartmandan 100 metrekare bir daire aldığınızda aslında arsa payınız 10 metrekareye düşüyor. Çünkü sizin 100 metrekarelik yerinizin üzerinde artık 10 daire bulunuyor. İşin bu kısmı, yani daire satın aldığınız apartman ya da siteden ne kadar arsa payına sahip olacağınız bölümü size hiç anlatılmadığı için bu eksik bilgiyle yıllarca yaşayıp gidiyorsunuz.

Taaa… ki, bir gün dönüşüm için kapınız çalınıncaya kadar…

Tüm bu ayrıntıların çok iyi düşünülüp değerlendirilmesi lazım, çünkü mevzu derin, üstelik rantı çok yüksek bir yerden bahsediyoruz. Burada mühim olan tek bir şey var. Bu yüksek rantın vatandaşın lehine kullanılmasının sağlanması…

Yıldırım Belediyesinden yardım bekleniyor!

İhmal edilmiş Bursa’nın en ihmal edilmiş ilçesi Yıldırım’ın yeni bir yüze kavuşmak için verdiği mücadeleden bahsetmiştim bir önceki yazımda. Bu konudaki tüm çabaları sonuna kadar desteklerim, çünkü kalkınırsak beraber kalkınacağız, batarsak beraber batacağız…

Şehrin batısı ile doğusu arasında hepi topu yarım saat fark var.

Yani, aynı gemideyiz…

İşin bu kısmından bakarak tarafıma ulaşan bir okurumun yazdığı şikayeti olduğu gibi aktarmak isterim;

“Ben Yıldırım’da Mollaarap Mahallesinde oturuyorum. Orada bir müteahhidin yanlış çalışma yapması sonucu bir kayma olmuştu. Bu olayın ardından bazıları kira yardımı aldı, bazıları da anlaşma yoluna giderek evlerini terk etti.

Biz orada 10 hane mahsur kaldık. Yaklaşık 8-9 senedir bölgeye bir çivi bile çakılmadı. Pek çok yere şikayet ettik, başvurularda bulunduk, ancak bir dönüş alamadık. Burası terk edilip dağ yolu haline gelince, metruk binalar çoğalınca güvensizlik had safhaya ulaştı. Alkol ve uyuşturucu kullananların yuvası haline geldi.

Hünkar Köşkü gibi tarihi bir mekanın hemen yanındaki Hüsamettin Tekke Sokak’ta böyle görüntülerin olması Yıldırım İlçesine yakışmıyor. Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’a aracılığınızla sesimizi duyurmak istiyoruz. Kentimizin ileri gelenlerinden yardım bekliyoruz!”

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ın ilçesi ile ne kadar yakından alakadar olduğunu bildiğimden bu konuyu ivedilikle ele alacağına inanıyorum. Buradaki 8-9 haneye yardım etmek koca Bursa’ya zor gelmez sanırım…

Başkanlara çağrı: Uludağ’ı görmeyen öğrenci kalmasın!

Başkanlara çağrı: Uludağ’ı görmeyen öğrenci kalmasın!

Bu dönem yerel yönetimlerde dikkat çeken icraatların başında sosyal belediyecilik var…

Belki de ekonomik şartlar bunu zorunlu kılıyor.

Özellikle CHP’li belediyelerin yapmış olduğu icraatların en başında açılan halk lokantaları geliyor.

Bugün Osmangazi, Nilüfer, Gemlik ve Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde açılan halk lokantaları gelir grubu düşük  olan halkımızın öğle yemeğine ulaşmasını sağlıyor.

Fiyatları 60 TL ile 80 TL arası değişse de oldukça ekonomik…

Mudanya’da halk lokantasından ziyade balık lokantası açılsa fena olmaz.

Keza Harmancık için de önerimiz üniversite öğrencilerinin bulunduğu alanda bir çalışma yapılabilir.

Öneri her zamanki gibi bizden değerlendirmek karar vericilerden.

Bir başka önerim ise Uludağ ile ile ilgili olacak.

Bursa’da oturup da hala Uludağ’a çıkmayan binlerce öğrencimiz var.

Öğrencilerin dışında Bursa’da yaşı 50 olup Uludağ’ı hiç görmeyen hemşerilerimiz var…

Bu minvalde işe ilk önce öğrencilerden başlanmalı…

İşte bu noktada Bursa’daki yerel yönetimler ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü protokol yaparak öğrencilere kış mevsiminde Uludağ’ı tanıtmalı.

Bursa’da filmlerden gördükleri dağı, üzerindeki gelinliği ile çıplak gözle görseler belediyelerin sosyal tesislerinde sembolik ücretle de sucuk ekmek ya da köfte ekmekle karınlarını doyursalar nasıl olur?

Bence çok güzel olur…

Dedik ya öneri bizden değerlendirmek yerel yöneticilerden…

Çarşıda Bursaspor konuşulmaya başlandı…

Bursa’nın en önemli markası Bursaspor.

Özellikle son birkaç yıldır bu markanın değerini düşürmek için bilerek ya da bilmeyerek birileri bir şeyler yaptı…

Birkaç ay önce Enes Çelik yönetimi ile üzerine ölü toprağı serpilen Bursaspor’da bir hareketlilik başladı.

Bu hareketliliğin en çok yansıdığı bölge ise çarşı.

Geçmişte maçların ertesinde çarşıda ana gündem Bursaspor olurdu.

Herkes maçın kritiğini yapar sohbete başlardı.

Birkaç senedir unutulan bu sohbetler tekrar kaldığı yerden başladı.

Son üç maçını da kazanarak lige iyi bir başlangıç yapan Bursaspor’un maçları kazanması ile bu sohbetler her yeri saracak.

Biz de başarıların sürekli olmasını, Bursaspor’un en kısa zamanda ait olduğu lige çıkmasını isteyenlerdeniz.

Bize düşen başarıları daim olsun demek…

Bursa değişiyor: Altıparmak, Çarşamba, Yeşil Türbe

Bursa değişiyor: Altıparmak, Çarşamba, Yeşil Türbe

Geçtiğimiz hafta içinde Altıparmak bölgesinin Merinos’a kadar olan kısmını da kapsayan bir kentsel dönüşüm çalışması ile ilgili yeni dönemin ilk adımının atıldığını ve Alinur Aktaş döneminde imzalanan protokolün tazelendiğini yazmıştık.

İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Mimarlar Odası Bursa Şubesi ve Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesinin ilk protokol imzalandıktan hemen sonra işe koyularak, Altıparmak ve Çarşamba aksına yepyeni bir hikaye yazmak üzere kolları sıvadığını biliyoruz.

Hatta iş hikayenin biraz üstüne çıkmıştı bile denebilir…

Öncelikle hem fiziki olarak hem de demografik olarak bir çöküntü bölgesi haline gelen bu canım semtin gettolaşmadan ve depreme dayanıksız, tıkış tıkış binalardan kurtulması için neler önceleniyor ona bakalım…

Bölgenin hemen üst tarafında kalan tarihi dokuyla uyumlu bir hale bürünmesinin dışında hem ticaret alanlarının hem de konutların üretilmesi önemseniyor. Çünkü konut alanı olmayan bölgelerin ticaret alanlarının faaliyetlerini sonlandırdıkları akşam saatleri itibariyle ıssızlaştığı gerçeği göz önünde bulunduruluyor.

Altıparmak bölgesinin kentsel dönüşümün ardından, bir kez daha, geceleri güvensiz sokakları ile anılıyor olmasını kimse istemez sanırım.

Bölgede gençlerin de kendilerine yaşam alanı bulması da kritik faktörlerden, çünkü gençlerin olmadığı yerlerde gerçek bir hareketlilikten söz etmek mümkün olmadığı gibi kültürel ve sanatsal faaliyetlere de en çok gençlerin ilgi gösterdiği düşünüldüğünde konunun önemi daha iyi anlaşılıyor.

Bölgede hak sahiplerini de mutlu edecek küçük dükkan konseptlerinin de yer alacağını söyleyelim…

Bahsettiğim gettolaşma nedeniyle kentsel dönüşüm alanı içinde kalan yerlerde ev sahiplerinin çoğunlukla buradan ayrıldığını ve kira geliri olarak mülklerini tuttuklarını söyleyebiliriz. Dolayısıyla kendisine bir kira getirisi sağlayacak alternatifler hak ediş olarak sunulduğunda memnun olacak pek çok kesim mevcut. Bu çeşitliliği sağlamak açısından olduğu kadar ticari hayatı renklendirmek için de küçük dükkanlar iyi bir fikir gibi görünüyor.

Elbette yeşil alan, sosyal donatı alanları oluşturulması önemli, hatta vakti zamanında üzeri kapatılarak yok edilen dere yataklarının yeniden can bulması ile adeta Eskişehir’deki Porsuk çayının etrafındaki hareketliliğin Bursa’ya getirilmesi hedefleniyor.

İşin buraya kadar olan kısmı zaten yapılmış çalışmanın içinde hali hazırda mevcut. Hatta bölgedeki iki lokasyon için ülke çapında mimari tasarım yarışması açma fikri de gündeme gelmiş ve Bursa Büyükşehir Belediyesinin bir önceki dönem yöneticileri tarafından kabul görmüş.

Gelelim bugüne…

Bursa çok sorunlu, Bursa çok sabırsız, daha doğrusu yılların birikimiyle sabır taşının çatladığı bir il olarak tarihe geçmek üzereyiz…

Dolayısıyla sorunların çözümü için derhal harekete geçilmesi beklentisi çok şiddetli.

Geçtiğimiz hafta tazelenen protokolün hemen ardından konuyla ilgili toplantıların yapılması beklentisi vardı Bursa kamuoyunda. Aldığım bilgilere göre henüz bir toplantı yapılmış değil.

Hazır kentsel dönüşüm protokolünün sürdürülmesi ile ilgili bir toplantı düzenlenmemişken ilave projeler üzerine bilgilendirme yapma görevimi de yerine getireyim diyorum…

Bursa’nın en kıymetli yerlerinden birinin Yeşil Türbe‘nin olduğu bölge olduğunu kimse inkar edemez sanırım.

Son zamanlarda, özellikle akşam saatlerinde gelen tenhalıkla birlikte hoş olmayan görüntülere de sahne olduğu kulağıma gelen bölge için Yıldırım Belediyesi harekete geçmiş bulunuyor.

Bahsettiğimiz bir kentsel dönüşüm çalışması değil, zira bölgede tescilli yapı sayısı hayli yoğun. Ancak lokasyonun tabiri caiz ise biraz toparlanmaya, yeniden hem gece hem gündüz yaşayan, tarihi dokusuna da şehirdeki kıymetine de uygun imajına kavuşmaya ihtiyacı var.

Yılların ihmal edilmiş Bursa’sının içinde en ihmal edilen merkez ilçe olan Yıldırım’ın yeni bir yüze kavuşması için elinden geleni yapıyor Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz.

Bahsettiğim yeni imaj oluşturma çalışması için bir yarışma açmak fikrindeler. Tüm Türkiye genelinde mimarların ve şehir plancılarının iştirak edebileceği bir yarışma ile hem yeni modern fikirlere açık olunacak hem de Bursa’nın şanına yakışır bir proje ile Yeşil Türbe civarı yeni yüzüne kavuşacak.

Müjdeleri vermesi kolay, uygulaması zor malum.

Bizde fikri takip en önemli mesele.

İşin devamını merakla bekliyoruz…

AK Parti’de delege seçimleri tamam…

AK Parti’de delege seçimleri tamam…

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir. Son 30 yılda Türk siyasetinde var olan, ardından tabelası bile kalmayan ANAP ve DYP gibi partilerin en büyük hatası nedir?

Bu gayet basit…

Demokrasinin kurallarının işletilememesi…

Toplumun beklentilerinin göz ardı edilmesi.

Bu anlamda ilk kural parti içi demokrasi. Parti içi demokrasi işlemez ise, partilerden kopuşlar gerçekleşir.

Benim olsun, küçük olsun mantığının  hiç bir hükmü de kalmaz…

İşte bu noktada parti içi kongre sürecine giren AK Parti’de bu minvalde ilk olarak delege seçimlerinin yapılması gerekiyordu.

Şunu da ifade etmek gerekiyor: AK Parti’de kıran kırana delege seçimleri Sedat Yalçın zamanında gerçekleşmişti…

Bir daha göremedik desek abartmış olmayız…

Gelelim AK Parti’nin cumartesi günü gerçekleşen delege seçimlerine…

Delege seçimleri cumartesi günü ilçe binalarında gerçekleşti.

Bursa’da 300 binin üzerinde üyesi bulunan iktidar partisinin delege seçimlerine ne kadar katılım oldu fazlasıyla merak edenlerdenim.

Partinin her türlü etkinliğinde mesaj atan ilçe yönetimleri gerçekleşen delege seçimlerinde de mesaj atabilirlerdi.

Atılmadı…

Neden atılmadı orası da muamma…

Benim tanıdığım önceki yıllarda partinin il, ilçe belediye meclis üyeliği gibi görevlerde bulunan bir çok dostumuzun delege seçimlerinden haberi bile yok.

Belki aranan sayısı oldukça sınırlı…

Onların da kim olduğu belli…

Tabandan uzaklaşan siyaset anlayışı yapılıyor diyen önceki dönem yöneticilerinin bu sitemlerine hak vermemek mümkün değil.

Şimdi ilçe yönetimlerine düşen delege seçimlerine katılım oranının ne kadar olduğu, duyurunun neden cep telefonlarından yapılmadığını açıklamak…

Oran düşük kaldıysa bunun neden düşük kaldığının açıklanması.

Bu katılım düşüklüğü için de kimse kendi hatasına kılıf aramasın!..

Yine Bursa özelinde kuruluşundan bugüne kadar geçen süre zarfında kurucu il, ilçe,  belde başkanlığı, belde belediye başkanlığından başlayarak partide il başkanlığı ve milletvekilliği görevde bulunanların bu delege seçimlerinden haberi olup da kaç kişi oy kullanmış?

Bu göstergeler hem mevcut yönetimlerin başarısını hem de partiye aidiyet duygularını ortaya çıkarmış olur.

Bakalım konu ile ilgili ilçelerden ve yetkililerden bir açıklama gerçekleşecek mi?

Açıklama gerçekleşirse sizler de bizler de hep beraber öğrenmiş olacağız.

 

Trafik kavgası

Trafik kavgası

Bursa uzun zamandır master planlar üzerine kafa yoruyor. Uzun dediğim de öyle üç beş ay falan değil, baya baya uzun…

Geçmiş dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş döneminde başlamış, yaklaşık iki yıl kadar konuyla ilgili düşünülmüş, sonrasında herkesin cebinde bir gizli ajanda olduğu anlaşılıp bu ajandalar etrafa saçıldığında yaklaşan seçimlerin riske girmesi ihtimali göz önünde bulundurularak düşünme kısmı biraz ertelenmiş, böylelikle seçim sürecine geçilmişti.

Seçim oldu bitti, seçimle göreve gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de bir master plan hazırlamak gerektiğinin altını çizdi. Seçimlerin üzerinden 6 ay geçti, konuyla ilgili düşünmenin nasıl yapılacağına ilişkin hazırlıklar tamamlandı, yavaş yavaş bir kez daha düşünme aşamasına geçildi.

Öncelikle düşünülüp taşınılmadan yapılan her işin Bağdat’tan döneceği fikrine katılıyorum. Elbette düşünmek, planlamak, uzun vadeyi göz önünde bulundurmak son derece önemli, özellikle de bir kent ya da bir ülke yönetiyorsanız.

Fakat işin düşünme kısmı garibim Bursa için öyle uzun sürdü ve ‘düşünüyoruz’ diyerek bu şehri oyalayanların sadece kendi hesaplarını düşünenler olduğu öyle çok örnekle karşılaşıldı ki, önümüzdeki sürecin benzeri bir sona varmaması için ben baştan uyarımı yapayım derdindeyim…

Tüm şehri kapsayan master planın içinde elbette son derece önemli bir yer tutacak ‘ulaşım master planı

Zira bu şehir hiçbir şeyden çekmedi dünyada trafikten çektiği kadar…

Ulaşım planına bir altlık oluşturma ihtimaline dayanarak takip ettiğim toplantı ironik bir biçimde trafiğe takılan katılımcı ve konuşmacılar nedeniyle planlanandan yarım saat, benim toplantı salonuna gidişimden bir saat sonra başladı.

Ben, birkaç meslektaşım ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin geçmiş dönem belediye başkanlarından Erdem Saker trafiğe takılan hazirunu bekledik sabırla…

Bursa’da sabır önemli bir öğe, edinmediyseniz mutlak bu özelliği kendinize katmanızı tavsiye ederim. 12 yıldır hızlı tren bekliyor misal bu şehir…

Açılış konuşmasını yapan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Modern kentlerde artık çevre dostu, enerji verimliliği yüksek, karbon salınımının en aza indirgendiği ulaşım modelleri uygulanıyor” diyerek bisiklet kullanımına gönderme yaptı öncelikli olarak.

Avrupa ülkelerinin bu konuda son derece bilinçli olduğunu, pek çok şehir ve kasabada bisiklet kiralama sistemlerinin aktif olarak kullanıldığını biliyoruz. Bizde durum nasıl seyredecek onu da izleyerek göreceğiz sanırım.

Projelerden de söz etti Bozbey; “Yarının ihtiyaçlarına da yanıt verebilecek sürdürülebilir ulaşım sistemlerini geliştiriyoruz. Akıllı ulaşım sistemlerinin sonuna doğru geliyoruz. Trafikteki yoğunluğu ve yolculuk sürelerini kısaltmayı planlıyoruz. Bursa’yı metrobüs ile tanıştıracak, Geçit metrobüs hattını da oluşturacağız. Emir Sultan, Teleferik, Arabayatağı, Mimar Sinan arasında da bir ulaşım hattı yapma planımız var. Yaya öncelikli bölgelerimizden öncelikli olanı ise Atatürk Caddesi olacak” diyerek fikirlerini sundu dinleyenlere.

Toplantının en önemli tespitleri ise Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Tözün Bingöl’den geldi.

“Tüm gelişmiş ülkelerde yayaların öncelendiği bir trafik anlayışı hakimken bizim ülkemizde araçların öncelendiği bir trafik anlayışı geliştirilmiş. En baştan bu yanlışı düzeltmek, bunun için de çocuklarımıza trafik bilincini aşılamak lazım. Yine ülkemizde bize dayatılmış ve böyle kabul görmüş bir özel araç bağımlılığı var, bunu özellikle Bursa’da çok daha yoğun hissediyoruz. Plansız nüfus artışı, plansız yapılaşma ile birlikte, tüm bunlar bir araya gelip trafik konusunda da bir planlama olmayınca sistemin tıkanması şaşırtıcı değil!”

Değil gerçekten de…

Toplantıyla eş zamanlı olarak şehrimizi ziyaret eden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu da Ankara-Bursa Hızlı Tren Hattı şantiyesinde incelemelerde bulunuyordu.

“Burada çalışmalarımızı hızlıca devam ettiriyoruz. Bu projemiz bittiği zaman biz Ankara’dan Bursa’ya ya da Bursa’dan Ankara’ya 2 saat 15 dakikada sadece seyahat edeceğiz” dedi kendisi…

Projenin 106 kilometrelik bölümünün idari problemleri çözülmüş, şantiye yapım çalışmaları sürdürülüyormuş, rayların döşenmesi noktasında yüzde 20’lere geldikleri yerler olmuş, tüneller çok şükür bitirilmiş, maşallah, inşallah 2025 yılının sonunda buranın açılışı yapılacakmış.

2006 yılında ihaleye çıkılacak denilen projede bu kadar hızlı ilerleniyor oluşu gözlerimi yaşartmadı değil. 12 yıldır inşaatı devam eden çalışmanın bir buçuk yıl sonra biteceğinin müjdesi veriliyor, dikkatinizi çekerim!

Sabır derken bunu kastettiğim anlaşılmıştır herhalde…

Trafik çekişmelerinde merkezi hükümet ile CHP’li belediyeler arasında nasıl bir hava estiğini de Sayın Bakanın açıklamalarından anlamak mümkün.

“Çalı yolu karayolları sorumluluk ağında olması gereken bir yol değildir. Önceki dönem Bursa Büyükşehir yönetimi ile aldığımız karar gereği, imarını ve kamulaştırmalarını yaptılar, bizlerde yolun ilk 2 etabını yaptık. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yeni yönetimi bu burayı eleştiriyor. Buranın geri kaldığından bahsediyor. Mutabakat budur. Buyursunlar mutabakata uysunlar. Oradaki imarları halletsinler biz de yapalım. Herkes sözünü tutsun biz de sözümüzü tutacağız!” sözü dikkat çekici…

“Gündem olan 68 adet metro aracının alınması söz konusu. Bu konuyla ilgili bizim bakanlığımızın herhangi bir sorumluluğu yoktur! Kimse topu bize atmasın! 2022 yatırım programında Bursa Büyükşehir belediyesinin yatırım programına alınmış ve önceki yönetim tarafından kredilerinin bağlanması noktasında son aşamaya geldiğini biliyoruz. Buyursunlar oradan devam etsinler. Bu konuda başkasına sorumluluk atmaya gerek yok!” sözü de ilginç…

“Yine bizim sorumluluğumuzda olan 44 adet metro aracının alınması var. Bu da Emek-Şehir Hastanesi hattı için düşünülmüştür. Hafif raylı sistemi bittiği zaman biz ilk etapta 20 tanesinin işletmeye alınması ile ilgili sürecimizi başlattık!” sözü de ilginç…

“Bir başka konuda yine Bursa Şehir Hastanesi’nin hafif raylı sisteme bağlantılandırılması noktasında bir protokol yapıldı. Protokol çerçevesinde buradaki Görükle ile ilgili hattın yapılması sorumluluğunu bakanlığımız üzerine aldı. Ancak proje çalışmaları halen Bursa Büyükşehir belediye Başkanlığı üzerinden yürütülüyor. Projeyi ne zaman bitirirseler, biz de o projeyi onaylarız, ondan sonra da bunun yapımını beraberce planlarız ki, zaten biz bunu üzerimize aldık. Yani hayal denen proje, Bursa Büyükşehir belediyesi tarafından yapılmış olan ya da itme aşamasına gelen, nasıl hayal ise o hayali ben Bursalı hemşerilerimizin takdirine bırakıyorum!” sözü de ilginç…

Sayın Bakanın hazır Bursa’dayken Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve doğrudan kendisini ilgilendiren böyle bir organizasyona dahil olmaması da ilginç…

İlginç diyorum çünkü tüm bu projelerle ilgili Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in gerçeklerin yansıtıldığı gibi olmadığını söylediği açıklamalarını hatırlıyorum.

Şimdi bir kavga havası yaratılarak hizmetlerden mahrum kalacaksınız imajı çizilmeye çalışılıyor Bursa için. Oysa AK Partili belediyeler döneminde de aynı sorunlarla boğuşuyordu ve yine merkezi hükümet tarafından görmezden geliniyordu bu kent.

Önümüzde bir erken seçim beklentisi içine girildiği malumunuz, bu şehrin insanlarının gerçekleri bilmeye, tercihini buna göre yapmaya hakkı var. Bozbey’in bundan sonraki konuşmalarında Bursa’ya yapılan haksızlıkları sık sık dile getirmesinin önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır bence…

Uraloğlu’nun Bursa ziyareti ve bir türlü ucu gözükmeyen tünel

Uraloğlu’nun Bursa ziyareti ve bir türlü ucu gözükmeyen tünel

Hafta sonu Bursa’nın bakan düzeyinde önemli bir konuğu vardı. Konuk Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu idi.

Önceki yıllarda kısa bir süre de olsa Bursa’da bürokrat olarak görev yapan Uraloğlu’nun gelişi bizleri ister istemez gelecek için umutlandırdı…

Bu umut gerçekten bize mutluluk, AK Parti’ye ilerleyen süreçte övgü olarak dönecek mi?

ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANI ABDULKADİR URALOĞLU, ZAMANDAN VE YAKITTAN 247 MİLYONLUK TASARRUF SAĞLANACAK OLAN İZNİK ÇEVRE YOLUNU HİZMETE AÇTI. (ABDULLAH ÇİBİR – AHMET BURAK ÖZTÜRK/BURSA-İHA)
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, zamandan ve yakıttan 247 milyonluk tasarruf sağlanacak olan İznik Çevre Yolu’nu hizmete açtı.

Umutlarımız filizlenip açılış olarak Bursalılara dönecek mi?

Onu zaman gösterecek…

Ama bugünden gördüğümüz ise;

Özellikle Bursa’nın bitmeyen aşkı “hızlı tren” ve Orhaneli ile Bursa‘yı yakınlaştıracak tüneli var.

Her ikisinin de maşallahı var.

Hızlı tren ilk önce YHT diye başladı ardından hızlı trene döndü, inşallah bu gidişle kara trene dönmez.

Karınca bile hem tünel hem de hızlı tren inşaatından daha hızlı.

Karınca hızı ile inşaat devam etseydi bu inşaat şimdiye kadar 10 kez biterdi.

Her iki inşaatta mazaret çok.

Yün oldu, kılı oldu ama bir türlü ne yapağı oldu ne de başka bir şey.

Gördüğümüz kadarı ile sadece müteaahhit zengin oluyor.

Ama bu oyalamanın bedeli son seçimlerde ağır oldu.

ANKARA-BURSA HIZLI TREN HATTI ŞANTİYESİNDE İNCELEMELERDE BULUNAN ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANI ABDULKADİR URALOĞLU, (ABDULLAH ÇİBİR – AHMET BURAK ÖZTÜRK/BURSA-İHA)
Ankara-Bursa Hızlı Tren Hattı şantiyesinde incelemelerde bulunan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, “Burada çalışmalarımızı hızlıca devam ettiriyoruz. Bu projemiz bittiği zaman biz Ankara’dan Bursa’ya ya da Bursa’dan Ankara’ya 2 saat 15 dakikada sadece seyahat edeceğiz” dedi.

AK Parti’nin elindeki en büyük belediye olan Bursa Büyükşehir Belediyesi de son seçimlerde saf değiştirerek CHP’ye geçti.

Bu noktada belirleyici olan da; özellikle Orhaneli Yolu’ndaki tünelin açılmasını dört gözle bekleyen Dağlılar oldu.

Bu seçim döneminde Dağlılar sandığa giderek ve gitmeyerek AKParti’nin kaybetmesine CHP’nin kazanmasına vesile oldu.

Birileri belki nasıl diyecektir.

Gidenler CHP’ye oy verdi, gitmeyenler de AK Parti’ye oy vermedi.

En basit ifade ile CHP gidenlerden 2 oy, gitmeyenlerden bir oyu kendi hanesine yazdırmış oldu.

Umarız ve temenni ederiz ki dağ Orhaneli, Büyükorhan ve Harmancık ilçelerini Bursa’ya yakınlaştıracak olan bu tünel en kısa zamanda biter.

Bitmez ise AK Parti’nin kalesi olan Keles, Harmancık ve Büyükorhan seçmenlerinin tercihlerindeki değişiklik bir sonraki seçimde daha belirgin ortaya çıkar.

Yoksa seçmenin tercihlerinde AK Parti biter.

Bizden hatırlatması…

 

 

Yeni cahiliye devri

Yeni cahiliye devri

Bundan yaklaşık bir ay kadar önce, okullar daha açılmadan velileri ile bir toplantı düzenleyerek okulunda başı açık öğrenci istemediğini, çocuğunun bu baskı sonucunda psikolojisinin bozulacağını düşünen velilerin yol yakınken kendilerine başka bir okul bulmaları gerektiğini söyleyen Bursa Yıldırım Mahmut Celalettin Öktem İmam Hatip Ortaokulu Müdürü Ergin Kaya Kırbıyık, bir kez daha gündeme geldi malum.

Bu kez okulunun müdür yardımcısına aynı baskıyı uygulamak istedi. Aynı baskı altına alınan cinsin kadın cinsi olmasından mütevellit müdür yardımcısının bir kadın olduğunu da çıkarmışsınızdır sanırım. Bu cinsiyet durumunu özellikle belirtmek istiyorum ki, pek çok algısı açık beynin anladığı gibi kadınlara bir ayrıcalık istemediğimiz, aksine kadınların bir zorbalığa ve baskılanmaya maruz kaldığının altını çizmek istediğimiz iyice anlaşılsın.

Olay hem ekranlara hem de internetli internetsiz gazetelere konu olduğu için ilgili pek çok kişinin detaylara da hakim olduğu düşüncesindeyim. Amacım da meseleyi çok uzatmak değil zaten.

Kısaca şunu söyleyebiliriz, başı açık olması nedeniyle müdür beyin deyimi ile ‘gıcık olduğu ve kafayı taktığı’ müdür yardımcısı olayın vuku bulduğu güne kadar pek çok mobbinge maruz kalmış.

En son kapısı kırılan odanın içerisinde bir tuvalet bulunduğunu ve anaokulu öğretmenlerinin bu tuvaleti kullanmaları talimatının verildiğini söylemek lazım.

Bu şöyle bir noktaya getiriyor işi, sizin yaptığınızı bir veli ya da öğretmen görüşmesinde ya da bir çalışmanız esnasında kapınızı bir öğretmen arkadaşınız açacak ve çalışma masanızın hemen arkasındaki tuvalete gidecek.

Dolayısıyla yaptığınız iş sürekli bölünecek, uygun çalışma ortamı kalmayacak, hem öğretmenler hem de yönetici bu durumdan rahatsız olacak.

Amaç da bu zaten…

Hep dedik ki; okullarda laik eğitim olmalı, aydın eğitim olmalı, dünya normlarında eğitim olmalı…

Gele gele okulların içinde hurafelerin anlatıldığı, çeşitli programlar dahilinde tarikat üyelerinin ders verdiği, çocukların toplu halde dini gezilere götürüldüğü, tüm bu olanlara kimsenin karışmadığı kurumlar kavramına kadar vardık…

Elbette bundan ötesi de olacaktı…

Tatlı tatlı olmazsa, acı acı…

Acı acı kısmındayız şimdi…

Tatlı tatlı başını örtmeyen çocuğunuz acı acı örter, tatlı tatlı başını örtmeyen öğretmenin bugün oda kapısını yarın kim bilir neresini kırarız…

Bunun bir kartopu gibi çoğalarak devam edeceğinden emin olun!

Çünkü bu ülkeye ilerideki rolünü iyi oynayabilmesi için düşünmeyen nesiller lazım…

Hatırladınız mı, bundan tam 8 yıl önce, 2016 yılında Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı, ağzından şöyle bir söz kaçırıvermişti; “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim!”

İşte bugün bu basamağı geçtik!

Bugün bahsi geçen olayın kahramanı müdür görevden alınmış olabilir. Emin olun kendisini yarın çok daha iyi yerlerde göreceğiz. Daha önce benzeri pek çok vaka gördük, hep böyle oldu. Bir ödülü hak eder bunca kapı kırma işlemi. Yarın öbür gün müdür beyin bakanlıkta bir görev aldığını duysam şaşırmam, o kadar yani…

Bir ülkeyi çökertmek için yapılacak en iyi hamle elbette eğitim sistemine müdahaledir. Uygulanmak istenen nüfus istismarı, ucuz emek, ancak halkın cahil kalmasıyla mümkün olabilir. Elbette bunun için de cehaletin pazarlanması, istendik hale taşınması, halkın rızasının üretilmesi lazım.

Bir yanda toplumu kadınlar ve çocuklardan başlayarak baskılayabildiğin kadar baskıla, diğer yandan eğitimin en temel göstergesi olan diplomayı dahi cahilliğin belgesi haline dönüştürecek adımlar atarken bunu büyük bir başarıymış gibi sun topluma…

Şahane işler bunlar…

Eskiden diplomasız-diplomalı en azından bir miktar entelektüel eşik noktasını gösterirdi, diploma az çok bir entelektüel düzeyin ifadesiydi, şimdi herkeste olan bu belgeler, pek az şey ifade ederken, bir ifade yaratacak okullarda da eğitimden eser kalmasın diye büyük çaba sarf ediliyor.

Bugün geldiğimiz durum vandallıktan, kaba kuvvetten, zorlamadan biraz daha farklı, hatta bunlar sadece işin başı diyebilirim. Esas varılmak istenen noktaya da çok yaklaşıldı. Diplomanın değeri düşürülerek, okulların içi boşaltılarak, herkese bir diploma verilerek diplomalı cahiller ordusu haline getirilen şu koca ülkede son aşamaya geçiliyor anlaşılan.

Cahiliye devri için son hazırlıklar yapılıyor…

Bursa DSİ Bölge Müdürlüğü’nde neler oluyor?

Bursa DSİ Bölge Müdürlüğü’nde neler oluyor?

Özellikle Bursa özelinde sulama noktasında önemli misyon üstlenen kurumların başında DSİ geliyor. Bu minvalde yıllar önce Erdem Saker gibi bir ismin müdürlük yaptığı kurumun yıllar geçse de Saker’in yaptıklarının üzerine bir şeyler yapmaya çalıştığı da bir gerçek.

DSİ Bölge Müdürlüğü’nün hizmet sahası Bursa’dan başlayıp Yalova’ya kadar uzanıyor.

Özellikle son yıllarda çok sık müdür değiştiren kurumun müdürün şimdilerde  Aydın’dan geçen yılın son anında atanan İnan Gündüz üstlenmiş durumda.

Özellikle bu dönem dikkat çeken ayrıntılardan biri de Gündüz’ün göreve başlamasının ardından bazı isimlerin BUSKİ’ye geçtiği…

Bu bir sıkıntıdan dolayı mı yoksa başka sebepten dolayı mı?

İster istemez bizim de aklımıza bir huzursuzluk sorusu gelmiyor desek yalan olmaz..

Öte yandan bölge müdür yardımcısı Erdinç Kuran’ın da düz memur olarak Kars’a tayini çıktığı ifade ediliyor.

Bu da oldukça enteresan geldi.

Yine yakın tarihte bazı memurların görev tanımında değişiklikler olduğu da kulağımıza geldi.

Öte yandan;

Bir de bunların yanı sıra Karacabey Göleti ile bitmeyen kısmı için ihaleye çıkılması konusunda çalışmalar yapıldığı, bunun da teknik bir ifade olan 19’dan 21’den çıkması da gündemde.

Hatta geçen haftalar içinde konula ilgili olarak Ankara’ya gidilmiş…

Dostlarımı bu ihalenin çok elzem olmadığı görüşünde.

Bir de üstüne üstelik tasarruf tedbirleri uygulanan bir kurumda…

Bu 19 ve 21 madde durumunu konunun uzmanlarına sordum.

Madde 21’den ihaleye çıkmak  kamunun aleyhine diyorlar, kamu korunacaksa 19 maddeden çıkmak gerekir diyorlar.

Kamu kaynaklarının halkın kullanımı için kullanılması gereken en önemli kurum DSİ’dir. Ömrünün bir kısmı Bursa’da geçen Bakan İbrahim Yumaklı’ya da biz bu bilgileri bu köşeden paylaşmış olalım.

Ardından kendi kendimize şimdilik bunlar doğru mu, neler oluyor diye de soramadan edemiyoruz.

Birileri anlatırsa bizler de öğreneceğiz.

Cevap hakkını kullanmak isteyenler olursa satırlarımız sonuna kadar açık…

Şimdilik yazacaklarımız bu kadar…

Bu yazdıklarımdan ne demek istediğimi anlayan anlamıştır, vesselam…

Zekeriya Yıkıcıoğlu!

Zekeriya Yıkıcıoğlu!

Daha MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Anayasa’nın 4. maddesini tartışmaya açan, HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile ilgili bir basın açıklaması yapmadan önce, bu konu ile ilgili net bir şekilde sinir uçlarımızı yazmıştım, yine yazıyorum, anlamayan ahmaklar olursa, yine yazmaktan imtina etmeyeceğim:

Değil Zekeriya Yapıcıoğlu, babamın oğlu dahi Anayasa’nın 4. maddesini tartışmaya açarsa, kendisi ahmak oğlu ahmaktır!

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa’nın ilk 3 maddesi için binlerce şehit vermiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünün teminatı olan, yegâne siyasi bir harekettir. İlk 3 maddesi diyorum, çünkü 4. maddesi ilk 3 maddenin tartışmaya kapalı olduğunun, teminatı pozisyonunda olan bir maddedir.

Aksi, tarihte olmamış, olmayacaktır, buna MHP’ye gönül vermiş olan hiç kimse, müsaade etmemiş ve etmeyecektir de!

MHP’nin devlet-i ebed müddet çizgisindeki duruşu, dün ne ise bugün de odur.

Milliyetçi Hareket Partisi, ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti rejiminin karşısında, ne de karşısında olanların yanındadır.

Dün olduğu gibi, bugün de bu değerlerin karşısında olanların karşısında konuşlanmış, bu uğurda gözünü budaktan, sözünü dudaktan, canını mermiden esirgememiştir ve esirgemeyecektir de!

MHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünü savunma noktasında, takvası sınanmayacak olan, iddia ediyorum ki tek siyasi kuruluştur.

Bir ahmağın söylemleri üzerinden, Milliyetçi Hareket Partisi’ne gol atmaya kalkan etki ajanları, ne yazık ki ofsayta düşmüş, gol atma hevesleri, kursaklarında kalmış, hakem golü geçersiz saymıştır.

MHP; ne dem’e, ne gelecek’e, ne deva’ya, ne chp’ye, ne de rejim düşmanı olan diğer partiler ile benzeşmeyecek kadar, sinir uçları net çizilmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünün sigortası, emniyet sibobudur.

Aksini iddia edenlerin, mezarlıklarda ölümsüzlüğe erişmiş olan, Ülkücü Şehitler’in kabirlerine bakıp, varsa ar etmeleri, en büyük temennimizdir.

Siyasetsiz Odalar

Siyasetsiz Odalar

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şubesi‘nin yeni seçilen başkanı Serdar Atilla Erdem’i medya ziyaretleri kapsamında Norm Haber‘de ağırladık.

İMO komisyonlarının her birinin kendileri için belirlenmiş çevre, ulaşım, imar vb. konularında çalışmaları sürüyormuş.

Başkan, kent için öngördükleri önlem, öneri ve projeleri kamuoyu ile paylaşmaya dönük bir dizi toplantının ön tanıtımını yaptı diyebiliriz bu ziyarette.

Akademik odaların, sözlerini herkesten güçlü ve herkesten önce söylemesi gerektiğine inananlardanım.

Bilimsel ve teknik referansların karar vericilerin, yasa koyucuların öncelikleri olması o siyasetçilerin kalitesini belirler benim gözümde.

Bakmayın son (uzun) yıllardır kasaba siyasetçilerinin, rantçıların dini-milli hamasetlerle akademik çevreleri tu kaka ilan etmiş olmalarına.

Eninde sonunda aklın ve bilimin yolu geçerlidir.

Nitekim Bursa Büyükşehir Belediyesi başkanı olur olmaz, tüm karar süreçlerine akademik odaların dâhil edileceğini açıkladı Mustafa Bozbey.

Bunu içtenlikle yaptığını, yapacağını gören, meclis çoğunluğu olan, yukarıda söz ettiğim gruptan bir ses bakın ne dedi:

Milletin size verdiği yetkiyi akademik odalara bırakmayın.” 

Zannedersin seçilince olağanüstü yeteneklerle donanıyorlar.

Seçilmek yalnızca karar verme hakkını kazandırır.

Bu karar sürecinin, bilimin, sivil toplum örgütlerinin, kamuoyun katılımına açık olması demokrasinin gereğidir.

Nitekim Bozbey bu çıkışı şöyle yanıtlamış;

“Akademik odalarla beraber çalışacağız. Akademik odalar bilim yuvasıdır. Onlara saygısızlık ettirmem. Siz onları tanımıyoruz derseniz yanılırsınız. Akademik odalar ve toplumun tüm dinamikleriyle birlikte çalışacağız.”

Ama kime anlatıyoruz, tek adam kafasının şehirlere ihaneti devam etsin istiyorlar.

İşte bu noktada İMO Başkanı Serdar Atilla Erdem’in kafası oldukça karışık.

Kendilerinden önceki İMO Başkanı Ülkü Mercan Küçükkayalar’ın Mimarlar Odası ile işbirliği önemliydi. Bursa İMO Büyükşehir ve diğer ilçe belediyelerinin uygulamalarını denetim ve kamuoyunu bilgilendirme misyonunu başarı ile yerine getirmişti.

Nedense bu işbirliği Sayın Serdar Atilla Erdem’i rahatsız etmiş. Seçim döneminden beri eleştiri konusu yapmıştı bu dayanışmayı.

Burada bir diğer çekincesi de siyaset yaptıklarına dair.

Sağ eğilimli oda yönetici veya adaylarının ilk çıkış noktası da budur.

Oysa neden-sonuç ilişkisini kurmadan olumsuz karar ve uygulamalar ile ne mücadele edilebilir ne de değiştirilebilir.

Son 20-30 yılda tüm şehirlerimiz birer ölüm çukuruna çevrildi.

Deprem öldürüyor. Sel öldürüyor. Toprak kayması öldürüyor.

Bunlardan biriyle karşılaşmayan şehirlerde, hava kirliliği, ulaşım ve diğer çevre sorunları erken öldürüyor.

Tüm bunları, sadece sonuçlara odaklanarak teknik ve bilimsel protokollerle, raporlarla nasıl önleyeceksiniz?

Siyaset konuşulmasın istiyorlar çünkü nedenler konuşulmasın istiyorlar.

Sağcı oda başkanları siyaset konuşulmasından neden bu kadar rahatsız olabilirler diye çok düşündüm. Ne de olsa ilim irfan görmüş eğitimli insanlar.

Aklıma gelen şu;

Eğilimleri olan parti ve siyasetçilerin, şehirlerimizi son 20-30 yıldır getirdikleri durumun sonuçlarından duydukları utanç olabilir mi?

Erdem’den yüzde 30 fedakarlık önerisi

Erdem’den yüzde 30 fedakarlık önerisi

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem, perşembe günü medyada konuğumuz oldu.

Son seçimlerde emanet verdiği koltuğu alan Erdem’ın, uzun yıllardır odanın gençlik kollarından başlayan bir var.

Son seçimlerde de bu geçmişi başkanlıkla taçlandırdı.

Yüreği Bursa için atan bir akademik oda başkanı.

Bursa ile dertlenen bir oda başkanı olarak Bursa’nın sorunlarını masaya yatırmışlar.

9 ana başlık konusu belirleyen İMO Bursa Şubesi bir anlamda Bursa’nın MR’nı çekmiş.

Şimdi sırada MR’ın raporunu yazmak var…

İşte bu yazma işlemini yakın bir tarihte kamuoyu ile paylaşacaklar.

Ulaşım, tarih ve kentsel dönüşüm konusunu da bir sempozyum haline getirmeyi planlıyorlar.

Hedef sorunları tespit, çözüm ve odanın önerilerini bir kitapçık haline getirmek…

Erdem bu çalışmaları “Biz 2050 yılında birilerinin hayal ettiği Bursa’yı değil, evlatlarımıza bize teşekkür edecekleri bir Bursa’yı nasıl bırakırız? Bunun tartışmasını yapmamız gerekiyor.” sözleriyle özetledi.

Gelelim sohbetten diğer satır başlarına…

“Depreme dayanıksız bazı binaların yıkılmasına gerek olmayabilir, belki de kuvvetlendirmek yetecek” demesi önemli…

Yine bir başka önerisi de Bursa’nın bina stoğunun çıkartılması. Konuyla ilgili olarak Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile görüşmüş. Protokol için bir noktaya gelinmiş…

Gerçekleşmesi durumunda Bursa’nın bir anlamda mevcut konut stoğunun durumu çıkmış olacak.

İşin maddi durumu çözülürse protokolde tamamlanmış olacak…

Özellikle gündemde olan kentsel dönüşüm ile ilgili olarak da “bir standart belirlenmeli” diyor.

Bu noktada “emsal artış oranı yüzde 30 olmalı, mal sahipleri de metrekaresinden yüzde 30 feragat etmeli, aynı büyüklükte ev isteniyorsa mal sahibi bir rakam ödemeli.” görüşünü savunuyor.

Altıparmak ve Çarşamba Bölgesi ile kentsel dönüşüm noktasında “bu planlama yapılırken unutulan tarihi mirası da göz ardı etmemek gerekir.” şeklinde görüşlerini paylaştı.

Kentsel dönüşümün de mahalle bazlı yapılması gerektiğini düşünüyor.

Bursa’da 50 yıl sonra bile kentsel dönüşümün konuşulacağını altını çizen Erdem, “Ne kadar disipline edersek edelim, binaların bir ömrü var. Nihayetinde bizim çocuklarımıza bıraktığımız miraslarımız, konutlarımız 50-60 yıl sonra çocuklarımıza kalacak. Bunlar da oturup kentsel dönüşümle ilgili konuşacaklar.” diyor.

Türkoğlu: Altıparmak’ta kentsel dönüşüm küçültme modeli olmalı

Perşembe sabahı günün ilk saatlerinde Şehir Plancısı Enes Türkoğlu ile sohbetimizde Çarşamba ve Altıparmak konusunda kentsel dönüşüm nasıl olmalı diye düşüncelerini sordum.

O da farklı bir şekilde öneride bulundu:

İşte Türkoğlu’nun önerisi:

“Çarşamba ve Altıparmak’ta bulunan ömrünü tamamlamış binaların dönüşüm işi rezerv alan oluşturmakla çözülemez. O kadar büyük bir alana ve hak sahibine rezerv alan yapmak hiçbir Devletin ve belediyenin bütçesinin kaldıracağı iş değil. Bu sistem kısa vadede çözüm değildir.

Bir diğer sistem ise hak sahiplerinden bir miktar para almakla veya hak sahiplerini borçlandırmakla da bu iş olmaz. Bölgenin gelir düzeyi belli. Parası olmayan kişiden neyi alıp nasıl borçlandıracaksınız?

Emsal artırma modeli ise mümkün değildir.

Emsal artırarak bir dairenin yerine iki daire yapmak şehir planlama yönünden şehrin kalbine hançer vurmak gibi olur.

Bu bölge sağlam binalara ve yeni bir yaşam alanına çevrilmek isteniyor ise tek bir çözümü ve modeli vardır.

Bunun adı ‘küçültme modeli’dir.

Bu modelde 2+1 dairesi olana 1+1, 3+1 dairesi olan hak sahiplerine ise 2+1 daire verilme modelidir.

İş yeri olan hak sahiplerine ise mevcut iş yerinin yüzde 40’ı kadar m2 iş yeri verilmesidir.

Bursa Büyükşehir Belediyesinin kentsel dönüşüm kararı ile 0,50 emsal artışı zaten var. Küçültme modeli ile beraber uygulanır ise kimseler mağdur edilmeden hem şehir rahat eder hem de bölge halkı…”

Kısaca olay olgunlaştıkça düşünceler de oraya çıkıyor.

Bu model Gemlik’ te de uygulanabilir diye düşünüyorum…