Orhangazi’de Aydın’ın halk buluşmaları aralıksız devam ediyor…

Orhangazi’de Aydın’ın halk buluşmaları aralıksız devam ediyor…

‘Seçimlerden önce, seçimlerden sonra’ diye yazıya başlamak gerek. Özellikle yerel seçim döneminde siyasetçi ve adaylar için seçmen velinimet gibi.

Bir aday nerede seçmen görürse onun oyunu kazanabilmek adına tabiri caiz ise deveye bile hendek atlatabilir.

Ya seçimden sonra…

‘Nerede gördüm seni’ misali.

Ta ki bir sonraki yerel ve genel seçime kadar.

Bunun istisnaları yok mu?

Kesinlikle var.

İşte o isimlerden biri de Orhangazi Belediye Başkanı Bekir Aydın.

Önce bir dönem Bursa Büyükşehir Belediye Meclis Üyeliği ardından belediye başkanlığı yapan Aydın son yerel seçimlerde  halkın teveccühü ile bir kez daha Orhangazi Belediye Başkanlığı görevine layık görüldü.

Göreve seçildiği ilk andan itibaren farklı bir yönetim anlayışı ile ilk önce tasarrufa kendisi başlayan Aydın’ın bu tasarruf tedbirlerini o zamanlar birisi yadırgasa da halk yadırgamadı. “Doğru yoldasın” dedi. Bir dönem daha vize verdi.

Başkan Aydın’ın  göreve geldiği andan büyük teveccühünü kazanan bir icraat var ki bu dönem de devam ediyor.

O da cuma günü gerçekleşen halk buluşmaları.

İlk döneminden itibaren aralıksız olarak devam eden bu görüşmelerde vatandaşın derdine ilk elden çözüm anında üretiliyor.

Şu ana kadar bir çok Orhangazili hemşehrilerinin sorunlarına çözüm üreten Başkan Aydın’ın bu buluşması ilçedeki muhalefet partilerine oy veren kesimden de büyük takdir görüyor.

Görüşmelerde engellilere ve 65 yaş üstüne  pozitif ayrımcılık uygulanıyor.

Öte yandan Aydın’ın bu noktada pozitif ayrım uyguladığı diğer bir kesim var  oda gazilerimiz, şehitlerimizin yakınları.

Günün 24 saatinde telefonu da açık belediyenin kapıları da randevuya bile ihtiyaç yok.

Başkan binada ise gazi ve şehit yakınları beklemeden Başkan Aydın ile görüşebiliyor.

Onun yanı sıra Aydın’ın diğer bir icraatı var ki o da gerçekten hastalara derman olma adına kelimenin gerçek anlamıyla sosyal belediyecilik.

İlçedeki hastaların Bursa’ya taşınması noktasında Aydın’ın başkanı olduğu Orhangazi Belediyesi bugüne kadar binlerce hasta ve hasta yakınına destek olmuş.

Bu çalışması da takdire şayan!..

Bizler de Aydın’ın çalışmalarını yakından takip ediyor ve başarılar diliyoruz.

Bu tür çalışmaların tüm belediyelere örnek olmasını temenni ediyoruz.

17 Ağustos’a bir hafta kala…

17 Ağustos’a bir hafta kala…

Tam bir hafta sonra 17 Ağustos depreminin üzerinden 25 yıl geçmiş olacak…

Muhabirliğimin ilk yılları, büyük kızımın ilk ayları…

O an yaşadığımız paniği, bir içgüdüyle kızımın üstüne nasıl siper olmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sarsıntının durmasının ardından herkesin nasıl sokağa döküldüğünü, haber merkezine üzerimdeki şaşkınlığı da sürükleyerek nasıl vardığımı…

O şaşkınlık, dehşet, korku, çaresizlik, üzüntü duygularıyla katlanarak arttı ileriki günlerde, deprem bölgesinde süren mesaim boyunca.

Günlerce yıkıntıların arasındaydık, birilerinin kurtarılmasını, yardımların gelmesini, çocukların kaybolmamış olmasını dileyerek, halka yaşananları duyurmaya çalışarak geçirdik sonraki 15-20 günü…

İnsan yaşarken anlamıyor olanların kendisini nasıl etkilediğini, annemin ‘Sen artık biraz dinlensen, iyi değilsin, sen gibi değilsin’ sözleri biraz aklımı başıma getirmişti bu sürecin sonunda.

O günden sonra her sarsıntı olduğunda, yaşanan büyük küçük her depremin arkasından, olacak, olabilecek felaketleri tahmin ettiğimden, kocaman açılmış gözlerle uzun süre veri akışı yapan kaynakları taramaktan kendimi alıkoyamam…

25 yılda kim neler yaptı, neler yapmadı konusu ise bizi yepyeni dramların eşiğinde olduğumuz gerçeğine götürüyor.

Marmara Bölgesindeki Mimarlar Odası Şubeleri bu önemli dönemecin eşiğinde çok önemli bir etkinliğe imza atmaya hazırlanıyor.

Etkinliğin adı; ‘Türkiye’nin Deprem Gerçeği 17 Ağustos Depreminin 25. Yılında Marmara Bölgesinde Mimarlık, Planlama ve Afet Yönetimi Sempozyumu.

Duyurusunun ön yazısında Mimarlar Odası Şube Başkanları şöyle sesleniyor;

“Yirmi beş yıl önce büyüklüğü, neden olduğu kayıplar ve etkilediği alanın genişliğiyle ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük felaketlerden olan; yirmi binin üzerinde can kaybının yaşandığı 17 Ağustos 1999 İzmit ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri gerçekleşmiştir.

Bu depremlerin ardından 2011’de Van’da, 2019’da İstanbul’da, 2020’de Manisa, Elazığ, Van ve İzmir’de meydana gelen depremler ise yeni felaketler konusunda bizleri uyarmıştır. Ancak topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan ülkemizde, tüm bu yıkım ve kayıplara sebep olan bilimi yok sayan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları sürdürülmüştür.

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaklaşık 14 milyon yurttaşımız etkilenmiş; resmi verilere göre 50 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 100 binin üzerinde yurttaşımız yaralanmıştır.

Depremlerin ardından bölgedeki yapılaşma ve imar sürecinin yeniden başlatılmasına odaklanılmış, yerel yönetimler dışlanarak ilgili bakanlıklar ve TOKİ’ye planlama ve inşaat yetkisi verilmiş; ormanlar, meralar ve koruma alanları yapılaşmaya açılmıştır. Günümüzde planlamada temel ilke olan toplum temelli katılımcı süreçler işletilmemiş, toplumun temel barınma hakkının yanı sıra sağlıklı, sağlam, güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına, eğitim, sağlık ve kültür hizmetlerinin geliştirilmesine olanak verecek bir planlama ortaya konmamıştır. Yerel yönetimlerin ve toplumun dışlandığı bir yeniden yapılaşma ve kent kurma süreçlerinin oluşturacağı sorunların yakın gelecekte tartışma konusu olması beklenir.

Mimarlar Odası olarak, sahip olduğumuz mesleki uzmanlık ve toplumsal sorumluluklarımız kapsamında; sağlıklı ve güvenli kentleşme ve yaşam çevrelerinin oluşturulması, afetlere karşı sağlam yapılı çevre üretiminin sağlanması, kültürel, tarihî ve mimari mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması amacıyla kamu ve toplum yararı doğrultusunda “Türkiye’nin Deprem Gerçeği: 17 Ağustos Depreminin 25. Yılında Marmara Bölgesinde Mimarlık, Planlama ve Afet Yönetimi Sempozyumu” düzenlenmektedir…”

Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin de paydaş olduğu sempozyum için Bursa’nın tüm yerel yöneticilerine ve konuyla ilgili tüm bileşenlerine gerekli davetler gerçekleştirilmiş.

Üzerinde konuşulan konular ve sempozyum sonucunda ortaya çıkacak olan sonuçlar itibariyle son derece önemli olacağını düşündüğüm bu etkinlik şehrimizin belediye başkanlarını da yakından ilgilendirmeli, zira Marmara Depremi adıyla anılan, her an gerçekleşmesi beklenen felaketin eşiğinde dolaşıyoruz Bursa olarak.

Kim kazanıyor?

Çok değil bundan iki gün önce köylünün yollara döküldüğünü, İzmir Yolunu 3.5 saat ulaşıma kapattığını, ürünlerinin tarlada kalmasından, bir yıl önceki fiyattan dahi alıcı bulamamaktan şikayetçi olduğunu, işin sonunda araya Bursa Valisinin girerek sorunu çözmeye çalıştığını hatırlıyorsunuzdur sanırım.

Sonra, hemen ertesi gün, pazara ya da markete gittiğinizde çiftçinin 3 buçuk liradan satmaya razı olduğu domatesin fiyatının 35 lira ile 50 lira arasında değişen etiketlerle satıldığını da yine aynı gözlerle gördüğünüze eminim, çünkü benim için durum tam da böyle oldu.

Çiftçi kazanamıyor, burası net, işin garibi vatandaş da kazanamıyor!

Ülkede şöyle bir hal var, çiftçiden ürün almak isteyenler dünyanın en düşük fiyatlarını teklif ediyorlar. Vatandaşa ürün satmak isteyenler ise dünyanın en yüksek fiyatlarını yazıyorlar etiketlere.

Tam bir kaybet-kaybet durumu!

Arada kazanan kim?

Akşam pazarının artıkları arasından az çürüğü olan sebze meyveyi evine götürmeye çalışan vatandaş değil herhalde.

Ülkenin en önemli gündem maddesi bu bence…

Üreten kazanamıyor, sabit gelirli acından ölmeye bir adım uzakta yaşıyor, emeklinin durumunu dahi konuşmaya gerek yok!

Peki kim kazanıyor?

 

Önce ‘adayım’ dedi ardından vazgeçti!

Önce ‘adayım’ dedi ardından vazgeçti!

AK Parti‘de kongrelere sayılı günler kaldı….

Ama öncesinde hatırlatma yapalım.

Geçmişte üyelerin de sandığa gidip delege belirlediği dönem olarak Sedat Yalçın dönemi geliyor.

O dönemde tabiri caiz ise kıran kırana seçim ya da öncesindeki dönemi oluyordu.

İlk olarak Mehmet Tunçak‘ın son dakikaya kadar aday olduğu, ancak son dakikada genel merkezin Hayrettin Çakmak‘ta karar kıldığı kongre AK Parti tarihinde bu minvalde ilk…

Sonrasında ise AK Parti tarihinde çift adaylı kongrelerden aklımızda kalanlar Hayrettin Çakmak ile merhum Necmi Akosman dönemi ile Şevket Orhan ile Sedat Yalçın‘ın aday olduğu il kongreleri var…

Yine Cafer Yıldız ile Sedat Yalçın arasında gerçekleşeceği tahmin edilen kongrede son dakikada Nagip Vardar’da karar kılınması da akıllarımızda hala…

Yine ilçe kongrelerinde ise merhum Bayram Yıldız ile Mustafa Yavuz döneminde baş başa, sonucu foto finiş diyebileceğimiz bir sonuç ile biten ilçe kongresi de akıllarımızda önemli bir yer edindi.

Genel merkezin desteklediği listeler kongreler sonucunda çoğunlukla sandıktan çıksa da tek tük olsa da mevcut yönetime muhalif farklı listeler de sandıktan çıktı.

Sonuç ise ya görevden alma ya da istifa şeklinde süreç sonlanmış oldu…

Sonuçta genel merkeze rağmen zor.

Ama geçmişte Bayram Yıldız’a karşı aday olan milletvekili Mustafa Yavuz’un listesindeki ikinci adam, şimdiki il başkan vekili Kamil Bayramiç idi.

Bayramiç’in özellikle bu tür kongreler için mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum.

O acıyı en iyi onlar bilir, halden anlar diye düşünüyorum…

Gerçek olan da şu: Son yerel seçimlerde başarısızlığın faturasını kimse üzerine almıyor. Başarı da başarısızlık da piramit şeklinde.

Biz de diyoruz ki önce AK Parti’de olağanüstü kongre gerçekleşsin, üst yönetim değişsin.

Ardından il ve ilçe kongreleri…

Görünen o ki böyle olmayacak.

Bu durumda da değişim ne kadar olur?

Orası da ayrı bir soru işareti.

İşte bu noktada değişim olur düşüncesi ile saman alevi gibi çıkışlar zaman zaman oluyor.

İşte o çıkışlardan birini de yakın bir tarihte yaşadık.

Geçen hafta içinde Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz‘ı, yeni dönemde hayırlı olsun kapsamında, Norm Haber olarak ziyaret etmiştik.

Bekleme salonunda karşılaştığımız isimlerden biri de Ali Sönmez idi. Kendisi önümüzdeki aylarda gerçekleşecek AK Parti Yıldırım İlçe Başkanlığı’na aday olduğunu, konu ile ilgili açıklama yaptığını ifade etti.

Sonrasında tam bu konuyu yazacak iken Sönmez’in, Başkan Oktay Yılmaz ile görüşmesinin ardından yapılan istişare sonucu adaylıktan çekildiğini, mevcut ilçe başkanı İrfan Akkaya‘yı desteklediğini sosyal medyadan açıkladığını gördük…

Şaşırdık mı?

Hayır…

Bu çekilmenin ardından ortaya üç sonuç çıkar:

Onlardan ilki Yıldırım’da İrfan Akkaya‘nın devam edeceği, diğeri de İl Başkanı Davut Gürkan‘ın en az bir dönem daha devam etme isteği…

Diğer bir sonuç ise Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz‘ın yerelde kongreler öncesi karar vericiler içerisinde önemli bir duruma yükseldiği.

Biz süreci takip etmeye devam edelim.

Bu süreç içerisinde Sönmez gibi adaylık için yola çıkıp, vazgeçen olacak mı?

Bekleyip, takip edelim…

 

 

Filistin bir sınav kağıdı

Filistin bir sınav kağıdı

Batı rüyasından Batı riyasına uyandığını düşündüğümüz şu günlerde tüm dünyanın gözü önünde İsrail insanlık suçu işleyip Filistin’de katliam yapmaya devam ediyor.

300 günden daha fazla bir süredir Gazze’yi bombalayan; kadın, çocuk, genç, yaşlı, hasta dinlemeyerek soykırıma devam eden İsrail’in ilkesiz ve gaddar tavrı görünen o ki daha şiddetli bir hal alacak.

Yüzlerce insanı katleden, şehirleri, hastaneleri, ulusal yardım kuruluşlarını, toplama kamplarını hedef alıp taş üstünde taş bırakmayan; çoluk çocuk dinlemeden herkesi katletmeye çalışan azgın azınlığa karşı dünya liderlerinin kör ve sağır olması insanın içini daha bir acıtıyor.

Dünyanın gözü önünde bu katliam yaşanırken Amerikan Senatosunun Netenyahu’yu çağırıp alkışlaması şüphesiz tarihin utanç vesikalarında her zaman hatırlanacaktır.

Saldırganı değil kurbanı suçlayan organize bir riyakarlık düzeniyle karşı karşıya kaldığımız şu günlerde mahzun ve mazlum insanlara yapılanları haklı gerekçelere dayandırma gayreti içerisinde olan ve bu utanç tablosunda yer alan tipler mahşere kadar vicdanlarda yargılanmaya devam edecekler.

Yıllarca Hitler üzerinden mağdur rolü oynayan bu gözü dönmüş, eli kanlı terör örgütünün insanlık tarihinin en büyük vahşetine imza attığına “İNSAN” olan herkes ikna olmuş ki Amerika’dan Asya’ya, Avrupadan Afrika’ya tüm dünya insanları sokaklara dökülüp protestolarda bulundu,bulunmaya devam ediyor.

Filistini ve Gazze’yi yok etmek istediler, ancak bütün dünya Gazze ve Filistin oldu.

Sözde Müslüman Kukla Liderlerin Sessizliği

İsrail’in Filistin’e uyguladığı ambargo ve yıllardır çektirdiği eziyetler bir yana son bir yılda artık insanım diyenin bile izlemeye ve dinlemeye utanır hale geldiği işgal hareketine insanlığı batan “Batı”nın sessizliği bir yana sözüm ona sözde müslüman ama özde ne oldukları belli olmayan çağdaş Lawrensların ülkesini savunan mücahit grup ve liderlerini, aldığı talimatlar neticesinde terör örgütü olarak görmesi, yanı başında olan zulme gözünü kapatması utanmaz Arap liderler için bir yüz karası olarak vicdanlardaki ve kitaplardaki yerini alacaktır. Filistin intifada hareketi liderlerinden Şehit Ahmed Yasin’in “Bu Ümmet Utanmaz Mı?” mektubunda geçen “lehimizde değilsiniz, Allah aşkına bari aleyhimizde olmayın” sözü onun ileri görüşlülüğünü göstermenin yanında sözde Müslüman coğrafyasının düştüğü çukurun boyutu hakkında da bize fikir veriyor.

İran Haniye Suikastiyle Diyet Borcunu Mu Ödedi ?

Hamas siyasi büro şefi İsmail Haniye İran Cumhurbaşkanlğı devir teslim töreni için gittiği İran’da alçakça bir suikastle şehit edildi.

Lübnan’daki tetikçisi Nasrallah’ı arayarak “senin güvenliğini sağlayamayız” diyerek gelmemesini söyleyen İran, neden İsmail Haniye için aynı şeyi yapmadı ya da neden yapmak istemedi?

Kuruluşundan bugüne kadar Müslüman olmayan hiçbir ülkeyle savaşmayan ve belli dönemlerde İslam coğrafyalarında huzursuzluk çıkaran İran’ın İsrail ve Amerika’yla dönem dönem girdiği it dalaşı artık alay konusu haline geldi.

Kasım Süleymani ve Reisi’nin intikamını alayım derken kendini rezil eden İran’ın kirli siyaseti göz önünde tutulup düşünülünce insanın aklına İsmail Haniye suikastının tetikçi Nasrallah için bir diyet borcu olabileceğini de düşündürmüyor değil doğrusu.

Türkiye ve Katar’ın Babacan Tavrı

Tüm dünya liderleri Gazze’de yaşanan zulme ve katliama sessiz kalırken, Türkiye ve Katar ilk günden beri Filistin davasında “Elif” gibi dimdik durmaya ve elinden geldiğince maddi ve manevi yardımlarını yapmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze’yi her platformlarda dile getirmesi, İsrail’i ve Amerika’yı rahatsız etse de Erdoğan bu konuda geri adım atmamaya, hatta daha da güçlü bir şekilde savunmaya devam ediyor.

Haniye’nin şehit edilmesiyle birlikte ülkede yas ilan edilmesi ve gerekirse oraya gireriz demeci İsrail’i o kadar rahatsız etmiş olmalı ki tüm bakanları Erdoğan’a sosyal medya üzerinden saldırmaya başladı.

Ticaretin askıya alınması, Türkiye’nin Hamas’ı mücahit bir vatansever yapı olarak görmesi, yaptırımlar ve Hakan Fidan’ın son açıklamalarına da bakılırsa ilerleyen dönemlerde iki ülke arasında daha radikal söylem ve eylemler meydana gelebilir.

Türkiye’nin bu tavrı Filistin’e ve Filistin’e gönül verenlere şüphesiz en büyük umut kaynağı. Filistin davasının en büyük savunucusu Türkiye’nin bu tavrı yeni dönemde Ortadoğu’da güç dengeleri ile birlikte odak noktalarını değiştirebilir.

Kendisinden olmayana merhamet etmeyen, merhameti kendi sınırları içine hapseden ve hatta kendi sınırları içinde de belirli toplumsal kesimlere daha merhametli davranan bir tür narsist örgüt olan katil İsrail’e ve destekçilerine ses çıkarmayan, Hamas’ı suçlu gösterenler, bile bile destek veren markaları boykot etmeyenler için çaba sarf eden içimizdeki İsrail’liler için de söylenecek elbette birkaç çift söz var ama susmanın konuşmaktan kıymetli olduğu zamanlardayız.

Zor zamanlarda eleştiriyi ertelemek erdemli bir davranış biçimidir. Bundan dolayı bu konuda sözlerimi sonraya saklıyorum.

Gazze’deki katliamla birlikte önce ortak sevincimizi sonra da yek vücut dilimizi kaybettik. Bu tavrımız ve bölünmüşlüğümüz devam ederse önce insanlığımızı sonra da birbirimizi de kaybedeceğiz şüphesiz.

Şairin dediği gibi “Filistin bir sınav kağıdı tüm müminlerin önünde” ya bu sınavı hep birlikte kazanacağız ya da kaybedip hep birlikte yok olacağız.

Olimposun çocuklarına karşı Hirâ’nın evlatlarına büyük iş düşüyor.

Ya dünya Filistin olacak, ya da Filistin yok olacak.

Son söz;

Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır, der Cemil Meriç. Ben Filistin davasında tarafım, Filistin hakikatinin tarafıyım.

Vesselam…

Gönlünüz yoksa yapmayın!

Gönlünüz yoksa yapmayın!

Aslında bir kuruma emek verince, iş gönüllülük esasına dayanmıyorsa, emeğinin karşılığını istemekten daha normal bir durum yok. Beyaz ya da mavi yakalı işçinin yaptığı işin karşılığında bir ücret talep etmesi normaldir. Gelin görün ki, NİLKOOP’un huzur kaçıran huzur hakkı konusunu pek o minvalde değerlendirmek mümkün değil.

Her şeyden önce haberi Gerçek Gündem’in ayrıntıları ile paylaştığını, dolayısıyla kaynağımızın bu mecra olduğunu belirteyim. Sonra da ayrıntılara gireyim…

Efendim bundan bir süre önce, 30 Mayıs 2024 tarihinde olağan genel kurul toplantısını yapan NİLKOOP’un yönetimine CHP’li Süleyman Ayyılmaz ile birlikte CHP’li Nilüfer Belediye Meclisi üyeleri Akın Uludağ, Berna Hacer Bilici, Resul Tarman ve Mustafa Aslan seçildi. Ayyılmaz başkanlık koltuğuna, Uludağ da başkan yardımcılığı koltuğuna oturdu.

Aynı olağan toplantıda bugün konuştuğumuz huzur hakkı meselesi gündeme gelmişti zaten.

Olağan toplantının tüm gündem maddeleri oy birliği ile kabul edilirken, Yönetim Kurulu Başkanına 60 bin lira, Yönetim Kurulu üyelerine 30 bin lira huzur hakkı verilmesinin talep edildiği 13. gündem maddesi katılan üyelerden 16’sının kabul oyu vermesine karşılık, 17 üyenin ise red oyu vermesi sonucu oy çokluğu ile reddedildi.

Hasılı kelam, huzur hakkı talebi kabul edilmeyen başkan, başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyeleri o gün bugündür huzursuz yerine getiriyor görevlerini.

Fakat bu huzursuzluk fazla uzun sürmedi.

Kooperatif yönetimi huzur hakkı ödenmesini sağlamak için 5 Ağustos’ta yeniden toplandı. Bir önceki toplantıda huzur hakkı ödemesine muhalif tavır alan bazı üyelerden habersiz yapılan bu olağanüstü toplantıda yönetim kuruluna huzur hakkı ödenmesi kabul edildi. Böylelikle yönetimi CHP’li isimlerden oluşan NİLKOOP başkanı 60 bin lira, yönetim kurulu üyeleri ise 30 bin lira huzur hakkı almaya başladı.

Hep söylüyorum, CHP konuşulabilen bir parti diye. Başka partilerde olsa partinin sadece yönetim kademesi ve bu kademeye yakın olan üyeleri değil, tüm üyeler sessizce bu kurnaz tutumu alkışlar ve sıra ne zaman bize gelecek acaba diye fırsat kollamanın yoluna bakar.

Fakat CHP üyeleri gördükleri yanlışa karşı bu iş yanlıştır çıkışı yapmaktan geri durmazlar, tıpkı her basın toplantısında karşılaştığımız ‘ben bu partiye 40 yılımı verdim’ diyen yaşı ilerlemiş üyelerin sahiplenişi gibi sahiplenirler partilerini, dolayısıyla bu karara da tepki göstermekte gecikmediler.

Olağan toplantıda huzur hakkı adı altında böyle bir aylık ödemenin bağlanmasını üyelerin doğru bulmadığı açıkça belirtilmişken, karara muhalefet eden üyelerin atlatılarak konunun bir kez daha gündeme getirilmesi en yumuşak ifade ile tatsız!

Şunun şurasında bundan dört ay önce AK Partililer böyle işlere soyunuyor diye ölümüne muhalefet ederken bir yandan sıra ne zaman bize gelecek acaba hesapları yapmanın ne kadar uygunsuz düştüğünü sosyal medyasında konuyu paylaşan CHP’lilerden daha net cümlelerle öğrenebilirsiniz. Ben burada endazenin topuzunu kaçırmamak adına susup sözü onlara bırakmayı tercih ediyorum.

Umarım bu yanlış karardan tez zamanda dönülür. Bir huzur hakkı almadan NİLKOOP’a emek vermek istememeyi saygıyla karşılarım, bu durumda görevden çekilmek gerekir. Görevden çekilenlerin yerine de huzur hakkı talebinde bulunmayan, gönüllük esasına göre emeğini esirgemeyecek kişiler gelir!

Bu kadar basit aslında.

Alacahırka-Demirkapı park olur mu?

Osmangazi Belediye Meclisinin eski üyelerinden Cemil Aydın’ın yine Osmangazi için güzel bir önerisi var.

“Yaşanan orman yangınlarının ardından Uludağ yolunda emniyet güçlerimizin özellikle geceleri denetimlerine şahit oluyoruz. Bu bağlı olarak özellikle Alacahırka ve Demirkapı semtlerini kapsayan bölgelerin yangınlardan korunması başta olmak üzere disipline edilmesi, güzelleştirilmesi ve kamu yararına hizmete sunulması için alanın park olarak düzenlenmesi konusundaki daha önceki yıllarda dile getirdiğimiz teklifimi yineliyorum” diyor Aydın.

Teklif güzel, bölgenin özellikle güzelleştirilmesi ve disipline edilmesi adına çok da doğru bir girişim olabilir. Fakat ne kadar mümkün olur bu alanda yapılması gereken kamulaştırmalar buna ne kadar izin verir, içinde bulunulan tasarruf tedbirleri kapsamında daraltılan belediye bütçeleri işin bu kısmına yeter mi?

Tam bilemiyorum.

Teklif Cemil Aydın’dan, iletmesi bizden…

Mudanya’da Dalgıç gözünü AB fonlarına dikti

Mudanya’da Dalgıç gözünü AB fonlarına dikti

Norm Haber olarak yerel seçimler sonrası göreve başlayan veya yeniden seçilen yerel yöneticilerimizi ziyarete devam ediyoruz.

Bu bağlamda salı günü de önce Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç‘ı, ardından da Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz‘ı makamında ziyaret ettik.

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’la ilgili izlenimlerimizi önceki gün kaleme aldık. Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç ile izlenimlerimizi de hafta sonu kaleme alacağımızı belirttik.

Bugün Deniz Dalgıç ile izlenimlerimizi bu köşeden aktarmış olalım.

Dalgıç siyasetin yeni isimlerinden…

Adaylığının ilk netleştiği andan itibaren de bunu gördük.

Özellikle sandıkta nasıl sonuç alacağını bizler de merak ediyorduk.

Karşısında rakip olarak Mudanya’da efsane olan Erol Demirhisar gibi bir ismin yanı sıra iktidar partisinin tüm kurmaylarıyla desteklediği Gökhan Dinçer vardı.

Özellikle AK Parti, seçimi kazanma adına tüm kozlarını sahaya sürse de sandıktan istediği sonucu alamadı.

Mudanya’da efsane olan Erol Demirhisar da jübilesini hiç beklemediği bir sonuçla yaptı. Sandığın içinden dibine doğru bir iniş yaptı…

Sandıktan çıkan CHP‘nin adayı Deniz Dalgıç oldu….

Seçim öncesinde Deniz Dalgıç’ın en büyük rakibi yine bir başka CHP’li, partisi tarafından aday gösterilmeyen, iki dönem koltukta oturan Hayri Türkyılmaz oldu…

Türkyılmaz’ın muhalefeti Bursa’da önceki dönemlerde kendisini destekleyenleri bile çileden çıkardı…

Cumhuriyetin kurulmasında önemli bir mihenk taşı olan Mudanya’da belediye başkanı seçimlerinde sandıktan çıkan Dalgıç, tabiri caiz ise enkaz bir belediye aldı.

Bunu ben demiyorum herkes diyor.

Kimi açık açık kimi kapalı kapılar ardında…

Sandıktan çıkan Dalgıç’ın, selefi Türkyılmaz’dan aldığı belediyede hem kadro hem de borçlar şişkindi.

Aynı zamanda basketbolcu olan Dalgıç’ın bu enkazın altından nasıl çıkacağı merak konusu idi.

İşte bu noktada ilk önce belediyeyi tanımaya çalışan Dalgıç, basketbol tabiri ile önce oynayacağı setleri planladı.

Bu oyun setlerine göre bu dönem siyasi başkan yardımcılarına görev tanımlaması da yükleyen Dalgıç, o isimleri daha fonksiyonel kullanmaya başladı.

Ardından kendi oyununu kabul ettirme adına belediyede rotasyonlara başladı.

Sonrasında ise ufak ufak dokunuşlar yaptı..

Bu minvalde önce harcamalar durduruldu.

Ardından yeni döneme ilişkin projelere ağırlık verilmeye başlandı. Bu noktada belediyenin binaya ihtiyacı vardı.

Bozbey‘den gençlik merkezini istedi şimdilik olumlu yanıt alamadı.

Kendisi eski binanın yerine yenisini yaptıracağını, yine sahillere yönelik projeleri olduğunu bizlerle paylaştı.

Mudanya’nın somut olan ve olmayan kültürel mirasını ortaya çıkarma adına çalışmalara başlamış. Tirilye bu konuda üs seçilmiş durumda.

AB fonları ve hibeler bu konuyla ilgili olarak didik didik edilecek.

Umarım sonuca ulaşılır.

Öte yandan benim beklediğim ise Mudanya’nın basketbol kenti olması. Bu konuda nasıl çalışma yöntemi belirleyeceği.

Ne de olsa kendisi eski basketbolcu.

Bize düşen başarı dilemek, takip etmek…

Bu işin şakası yok!

Bu işin şakası yok!

‘Dünya üzerinde gıda fiyatları düşerken bizde sürekli artıyor, hatta öngörülemez bir biçimde artıyor’ derken şaka yapmıyorduk…

‘Çiftçi tarlasını ekmezse daha karlı çıkacak’ derken şaka yapmıyorduk…

‘Köylü ekip biçmezse bu ülke aç kalır’ derken şaka yapmıyorduk…

‘Paramız var, başka ülkelerde daha ucuz satın alırız sözleriniz tarımı desteklemekten çok uzak’ derken şaka yapmıyorduk…

‘Bu ülkenin acilen bir tarım planlamasına ihtiyacı var derken’ şaka yapmıyorduk…

‘Geçtiğimiz yılın en pahalı sebzesi önümüzdeki yıl en ucuz sebze olacak, çünkü herkes o sebzeyi ekecek’ derken şaka yapmıyorduk…

Çünkü komik değil, çünkü bu işin şakası yok!

Bugün itibariyle şaka yapmadığımızı, çiftçinin de boğazındaki bıçağın kemiğe dayandığını anlamışsınızdır sanırım…

Hemşerilerim yollara düşmüş halini arz etmek için.

Bu ülkenin çiftçisi, köylüsü sessizdir, sedasızdır da iş ekmek meselesine gelince; ağız, mide bağırsak derken son noktaya ulaşınca bir lokmanın hadisesi, o zaman böyle çok kalkışmaların görüleceği aşikar olmuş olmalı.

Bugün tarlasını eken çiftçi, yarın hayvanını satamayan köylü…

İzmir Yolu trafiğe kapatılınca, tüm köylüler traktörleri ile yollara düşünce, elde kalan domates biber için isyan sesleri yükselince mi yanlarında göreceklerdi devleti?

Hani birileri soruyordu ya vakti zamanında; ‘Sen doların kaç lira olduğunu ne yapacaksın, dolarla mı alıyorsun maaşını?’ diye.

İşte şimdi yanıt verme zamanı sanırım; çiftçinin kullandığı tohum ithal yani dolarla, çiftçinin kullandığı ilaç ithal yani dolarla, çiftçinin kullandığı gübre ithal yani dolarla, çiftçinin tarlasını sürdüğü traktör ithal yani dolarla, çiftçinin tarlasını sürdüğü traktörün içine koyduğu mazot ithal yani dolarla…

Tüm bu girdi maliyetlerinin hepsi dolarla, dolar arttıkça fiyatları da artıyor haliyle. Arada dolarla maaş almayan, ürün alım fiyatları dolara göre belirlenmeyen kesim çiftçi!

Çiftçiyi dolara endeksleyen ne?

Bu hükümetin hesapsız kitapsız, belki de daha kötüsü baya baya hesaplı kitaplı tarım politikaları elbette!

Bir süredir hazırlanıyordu hemşerilerim bu büyük eylem için. Karacabey ve Mustafakemalpaşalı domates üreticileri sabah saatlerinde Karacabey TİGEM önünde toplanınca oluşan heybeti şöyle bir gözümün önüne getirmek istiyorum da…

Aaahhh… Çocukluğumun uçsuz bucaksız tarlalarını ekip biçen cefakar insanların yaşadığı sefalet…

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal; “Domates karpuz tarlada kaldı. Biber Yenişehir’de yerlerde, fasulye dalında. Çiftçi tarihinin en büyük mücadelesini veriyor” diyerek özetlemiş durumu.

Az bile demiş…

İYİ Parti Bursa Milletvekili Türkoğlu da “İktidarın doğru dürüst bir tarım politikasının olmadığını haykıran üreticiler, traktörleri, römorkları ve araçlarıyla kilometrelerce konvoylar oluşturarak İzmir-Bursa-İstanbul yolunda protesto gösterisi düzenliyorlar. AK Parti iktidarını üreticinin maddi manevi zararını giderecek önlemleri acilen almaya çağırıyoruz” demiş.

Aslında Türkoğlu da biliyor iktidarın kendisine en çok güvenen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en çok destek veren köylü kesimini batırmaya ant içtiğini…

Enteresandır, bizim oralar muhafazakarlıkları ile köylülükleriyle gurur duyan halleriyle bilinirler, dolayısıyla sağ kesime yakın partileri desteklerler her daim. Biliyorsunuz ki, bu kez öyle olmadı. Mustafakemalpaşa CHP’li belediye başkanını tercih ederken, Karacabey İYİ Parti’li bir belediye başkanı yönetiminde idare edilmeyi istedi.

Kısacası Bursa’nın en büyük ovalarına sahip iki ilçesinin gönlü de AK Parti’den geçti…

Haliyle eylem sırasında AK Parti milletvekillerini görememiş olmanın üzüntüsü de hissedildi, fakat şaşırtmadı.

Eylemlilik hali, hakkını arama hali, en kutsal hal, en kutsal mücadeledir. Bu kez hakkını aramayı başaran Mustafakemalpaşa ve Karacabey köylüsü oldu.

Bursa Valisi Mahmut Demirtaş, devreye girdi, fabrikaların 3.5 lira firesiz alım fiyatı üzerinden alım yapmaya başlayacağını, Bursa’daki zincir marketlerin de Bursa domatesi satacağını duyurdu. Tarladaki domatesin alımı için Tarım Kredi Kooperatifi de devreye girdi. 30 bin ton alım için kollar sıvandı.

İş buralara hiç gelmemeliydi. Elbette herkes kendi bölgesinde yetişen ürüne sahip çıkmalıydı. Köylü yollara düşmemeliydi, böyle tarumar olmamalıydı. Böyle perişan edilmemeliydi.

Bu kez geç oldu, güç oldu, bundan sonra geç ve güç olmaz inşallah…

Aydoğan’ın sitemi yanıt bulacak mı?

Aydoğan’ın sitemi yanıt bulacak mı?

Özellikle yaz mevsiminde sıcaklıkların artması ve havanın bunaltması ile imkanı olanlar ya denize ya dağa koşuyor…

Daha doğrusu bunalan havada soluğu orada alıyor.

Bu minvalde Bursa’da yayla turizmi denince ilk akla gelen yer Keles Kocayayla oluyor.

Keles Kocayayla özellikle son yıllarda karavan ve çadırcıların merkezi oldu. Buna paralel olarak önümüzdeki günlerde yetenek sınavı ile beden eğitim fakültelerinin sınavlarına gireceklerin de çalışma alanı oldu.

Bizim de geçmiş yıllardan beri tanıdığımız, BESAŞ’ta uzun yıllar müdür yardımcılığı görevinde bulunan ve emekli olan dostumuz Can Aydoğan‘ın bölge ile ilgili sitemini sosyal medyasında okudum.

O sitemde yöre gazetecilerine de seslenmişti.

Biz de üzerimize düşeni aldık.

Ardından kendisini telefonla aradım.

Dostumuz Aydoğan’ın geçmişte en önemli hobileri arasında motosiklet vardı. Şimdilerde karavan yaptırarak, fırsat buldukça karavanı ile dere tepe dağ düz demeden dolaşıyormuş.

Geçen hafta içinde Keles Kocayayla’ya yolu düşen Aydoğan, gördüğü eksikleri bir kez de bana telefonla anlattı.

Karavanımla Keles Kocaayla’da kamp yaparken yaklaşık 50 gencimizin fizik kondisyon çalışması yaptığını gördüm. Kendileri beden eğitim fakültesi sınavına hazırlanıyorlarmış. Çalışma bittiğinde tüm arkadaşlar orada bulunan çeşmelerde yüzünü yıkıyor, terlerini kurutuyordu. İster istemez ‘duş yapacak yer yok mu?’ diye sordum. ‘Maalesef’ yanıtını alınca üzüldüm. Bu tür yerlere kabin şeklinde makul ücret karşılığında yurt dışında da bulunan kabinlerin koyulması gerektiğini düşünüyorum.”

Olması gereken de bu…

Aydoğan’ın düşünceleri oldukça insani, bakalım bu sitemi yanıt bulacak mı?..

Umarım Keles Belediyesi’nin yetkilileri konu ile ilgili olarak bir çözüm bulurlar…

Albayrak’ın Bursaspor aşkı….

Geçen hafta sonu gerçekleşen AK Parti İl Danışma ile ilgili detayları daha önce kaleme almıştık.

Orada ilginç bir detay vardı, onu da bugün paylaşalım.

Malum birkaç senedir bu kentin çimentosu Bursaspor‘un üzerinde ölü toprağı vardı.

Özellikle başarısız yönetimler, yanlış transfer politikaları kulübü borç sarmalı içine itmişti.

İşte bu noktada tam ümitler bitti derken Enes Çelik ve yönetimi kulübe talip olarak, az zamanda çok iş başardılar.

Önce kapalı olan tahtayı açtılar, ardından bankalara olan borcu bitirdiler, sonrasında transfer yaptılar…

Şimdilerde ise Bursaspor aidiyet duygusunu geliştirecek yeni sezonda kullanılacak formaları satışa sundular.

İşte bu noktada…

Bursastore, Reklam ve Pazarlama bölümünde Murat Hatipoğlu ile Latif Albayrak sorumlu.

Albayrak’ı geçmişte Yeşil Bursa Spor Kulübünün başkanlığından da tanıyoruz. Aynı zamanda doğduğu Yavuzselim Mahallesi‘nde amatör spor kulüplerinin en büyük destekçisi…

Kendisinin küçüklükten itibaren en büyük hedefi Bursaspor yönetiminde bulunmaktı. Bunu kendisi benimle paylaşmıştı.

Yüreği buram buram Bursaspor için atıyor.

Bu dönem yönetimde görev alan Albayrak, Bursaspor için elinden geleni yapıyor.

İşte bu noktada cumartesi günü satışa sunulan yeni sezon formalarının reklamını da her fırsatta yapıyor.

Sırtına geçirdiği yeni sezon forması ile Merinos AKKM‘de AK Parti’nin danışma toplantısında gördüğümüz, hem Bursaspor hem de AK Parti Osmangazi İlçe Yöneticisi olan Albayrak, tüm Bursalıları da forma almaya davet etti.

Gerçekten de öyle karınca kararınca alınan formalar Bursaspor’a günülden destek demek…

 

 

 

 

Yıldırım’da bir dönem daha

Yıldırım’da bir dönem daha

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz geçtiğimiz başkanlık dönemini oldukça verimli kullanmış isimlerden. Spekülasyonların içinde yer almaması, siyasi itiş kakışa tevessül etmemesi de kendisini AK Parti içinde daha ayrı bir konuma yükseltiyor.

Ne varsa Yıldırım’da var’ sloganı çerçevesinde, ilçeye 24 saat açık olması ile ayrıcalık getiren güzel bir kütüphane kazandırarak, yeşil alanların düzenlenmesine ve vatandaşın kullanımına açılmasına önem vererek, en kıymetlisi de hakkı nazar gözetmek suretiyle kentsel dönüşüm çalışmalarına ağırlık vererek ön plana çıkmayı bileğinin hakkıyla başarmıştı.

Hani tabiri caiz ise laf değil icraat üreten isimlerden…

Hal böyle olunca yerel seçimlerin hemen öncesindeki aday belirleme sürecinde adını Osmangazi İlçe Belediye Başkanlığı için de duyduk, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı için de.

Bence Yıldırım’da kalması en doğru olandı. En güçlü olduğun ilçede riske girmeden galibiyeti büyük ölçüde garantilemiş olarak seçime gitmek gibisi var mı?

Adaylıklar açıklandı, Yılmaz’ın ‘bir dönem daha’ diyerek Yıldırım’a aday olmasına karar verildi.

Tüm bu avantajlara rağmen, CHP’li rakibiyle ciddi bir rekabet içinde geçirdiği seçim sürecinin ardından koltuk bir kez daha Oktay Yılmaz’ın oldu.

Geçtiğimiz dönem şehrin çeperlerini değiştirmek için kolları sıvayan Yılmaz’ın bu dönem daha farklı bir çalışma prensibi belirleyeceğini öğrendik Norm Haber ailesi olarak kendisine yaptığımız nezaket ziyaretinde.

Elbette en önemli çalışmalar yine kentsel dönüşüm çalışmaları olacak bu süreçte. Yıldırım, mühendislik hizmeti almamış, dolayısıyla riskli yapıları en yoğun olan ilçelerden biri. Kentsel dönüşüme hava, su, ekmek kadar muhtaç desem sadece biraz abartmış olurum…

Bu kez küçük bir fark olacak yalnız!

Yıldırım Belediyesi kentsel dönüşüm konusunu önümüzdeki beş yıllık süreçte özel sektörün sırtlanmasından yana taraf tutacak. Gerektiği yerde belediye desteği sağlanacak, kolaylaştırıcılıklar söz konusu olacak, fakat ana hatları ile bakıldığında özel sektörün yürüttüğü bir kentsel dönüşüm çalışması göreceğiz Yıldırım’da.

Bu durumun aynı zamanda Yıldırım İlçesindeki eğlence mekanları kıtlığı sorununa da bir çözüm getireceği umudunda Başkan Yılmaz. Çünkü kendisinin de ifade ettiği gibi; ‘Belediyeler gerektiği durumlarda kentsel dönüşüm çalışması yapabilir, ama vatandaşın hoşça vakit geçireceği AVM gibi eğlence mekanlarını yapmak özel sektörün işi…’

Hatırlatalım, Yıldırım ilçesi kişi başına yeşil alanı en kıt ilçe! Dolayısıyla Oktay Yılmaz bu konuya büyük ağırlık vermeye çalışıyor. Yıldırım’ın dört bir yanını mesire alanları ile donatıyor.

Burada da önümüzdeki beş yıl boyunca gözetilecek önemli bir kriter mevcut. Yapılan hizmetin sürdürülebilir olması…

Sürdürülebilirlik elbette yerel yönetimlerin bu dönem elini kolunu bağlayan tasarruf tedbirleri nedeniyle mühim. Çünkü yapılan her tesis aynı zamanda bir işletme maliyeti demek! Bu maliyetin karşılanabilir olması için de tesisin atıl kalmaması bir yana çalışmasından bir gelir elde edilmesi gerekiyor.

Tasarruf tedbirleri meselesi şimdiye kadar AK Partili belediyelerin hiç karşılaşmadıkları bir sıkıntı olduğundan, özellikle Yıldırım ilçesinde yoğunlaşan spor tesislerinin işletmelerini de bu açıdan düşünmek gerekiyor, diğer tüm tesisleri de…

En önemli maliyet işçilik! Şehrin yarısı belediyelerde işe girmeye çalışıyor, diğer yarısı da bir tanıdığını belediyelerde işe yerleştirmeye çalışıyor. Sebep elbette özel sektör ile belediye çalışanları arasındaki maaş uçurumu.

Ortadaki bu uçurumdan düştü düşecek pek çok belediye var, personel bolluğu, kaynak kıtlığı, tasarruf tedbirleri arasında sıkışmış…

Üstelik bu sıkışmışlığın AK Partili, CHP’li, MHP’li, İYİ Parti’li belediye ayrımı da yok. Tüm belediye başkanları kadrolarındaki şişkinliğe rağmen iş yaptırabilecek liyakatte personel bulamamaktan şikayetçi. Belediyeyi kimden, hangi partiden devraldıkları mühim değil, hangi zihniyette insanlarla çalıştıkları önemli bu noktada.

Ben bunları anlatıyorum, ama siz zaten bunları biliyorsunuz ve tam bu yazıyı okurken belki bir yandan belediyelerden bir tanıdık arıyorsunuz ‘hamili kart yakinimdir’ olarak sizi takdim etsin diye…

Öyleyse bence hepimizi ilgilendiren, vicdanları iki noktadan da kanatan bir konuya Başkan Oktay Yılmaz’ın bakışı ile bitirelim yazıyı.

Kendisini biraz tanıyan herkes Oktay Yılmaz’ın bir hayvan sever olduğunu bilir. Partisinin çıkardığı yeni Hayvanları Koruma Kanununun içeriği ise malum.

Bu çelişkili durum karşısında nasıl bir tutum takınacağını en çok merak ettiğim isimlerdendi Yılmaz.

“Öncelikle çıkan yasaya herkes uymak zorunda. Birçok yönden de uyuyorlar aslında. Her belediyenin bugüne kadar kısırlaştırmak, aşılamak görevliydi. Çok ciddi çözülmeyecek agresyonları olan, hastalıklı olan köpekler zaten uyutulmaya sokuluyordu. Bunu da kimse dert etmiyordu, olması gereken buydu. Yasa bunu biraz daha açık ifade ediyor. Değişen şey bu noktada şu oldu; biz aşı yaptığımız, kısırlaştırdığımız hayvanı, aldığımız yere bırakıyorduk, yasa bunları toplayacaksın ve bakacaksın, diyor. Biz de doğal yaşam alanlarında bakacağız. Tesisimiz var, fakat yeterli değil. Orman Bölge Müdürlüğü ile görüşüyoruz. Yeni bir yer yapacağız. Kısırlaştırma ve tedavi çalışmalarımız devam ediyor. Her belediye bu işi güzel yaparsa 5 sene sonra böyle bir problem kalmaz. Katı uyutma çok tercih edilmeyecek, fakat doğal ortamlarında bakmamız lazım. Bizim biliyorsunuz mama üretim tesisimiz de var. Mama kumbaralarımız var. Buraları da aktif tutmaya devam edeceğiz” diye açıkladı Başkan bize konuya bakışını.

Bu noktada kendi yorumumu şu biçimde yapmakta sakınca görmüyorum. Sahipsiz hayvanlar meselesi AK Parti’nin vicdanlı belediye başkanlarını da yasa, vatandaş talebi ve hayvanların yaşam hakları arasında sıkıştırıyor.

Şimdiye kadar konuşma şansına sahip olduğum tüm belediyeler bu meseleye Orman Bölge Müdürlüğünden yer tahsisi talebinde bulunarak, geniş yaşam alanları oluşturmak, kısırlaştırmayı hızlandırmak, aşılamayı sürdürmek ve sahipsiz hayvanlara sahiplenilmedikleri sürece kendi elleri ile bakmak suretiyle bir çözüm bulmaya çalışıyor.

İşin içine pek çok gönüllü hayvan sever dahil edilebilir aslında.

Sahiplendirmede iyi fotoğraf çok önemli, sahiplendirmede hayvanın belirli eğitimleri almış olması çok önemli, sahiplendirmede hayvanın sağlık sorunlarının çözülmüş olması çok önemli…

Tüm bu alanlarda bu şehrin fotoğraf sanatçılarından destek alınabilir. Bu şehrin köpek eğiticilerinden destek alınabilir. Bu şehrin gönüllü veteriner hekimlerinden ve tedavi bağışçılarından destek alınabilir.

Bir kez daha söylüyorum, sahipsiz hayvan sorunu vicdanlarımıza yük olmadan çözülebilir…

Belki Oktay Yılmaz da bahsettiğim alanlardaki gönüllülerle yepyeni bir proje üretebilir…

Yıldırım’da yeni dönemde neler olacak?

Yıldırım’da yeni dönemde neler olacak?

Norm Haber olarak yerel seçimler sonrası göreve başlayan veya yeniden seçilen yerel yöneticilerimizi ziyarete devam ediyoruz.

Bu bağlamda salı günü de önce Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç‘ı, ardından da Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz‘ı makamında ziyaret ettik.

Dalgıç siyasette yeni.

Bugün Yılmaz ziyaretini kaleme alacağız.

Önce Yıldırım ile ilgili bilgi verelim.

Bugün gerek Nilüfer’de gerekse Yıldırım’da yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunun yolu Yıldırım’dan geçmiştir.

Bursa özelinde siyasetçi derseniz birçok siyasetçi de Yıldırım’dan çıkmıştır…

Gelelim tekrar Oktay Yılmaz‘a…

Yılmaz, oldukça tecrübeli bir isim.

Yıldırım’da doğan, AK Parti’nin Osmangazi İlçe Başkanlığı yönetiminde görev yapan, ardından hem belediye meclisi hem de büyükşehir meclis üyeliği görevlerinde başarılı çalışmalar yapmış bir siyasetçi.

Osmangazi’den belediye meclis üyesi seçildiği zaman herkes onun başkan yardımcısı olacağına kesin gözü ile bakarken, grup sözcülüğü görevi verilen bir isimdi..

O zaman belki biraz buruktu…

Büyüklerimiz boşu boşuna dememiş, “olan da hayır vardır” diye…

Gerçekten de öyle. Belki de Yılmaz’ın başkan yardımcısı olmaması onu bugünlere getirdi.

Daha sonra dönemin AK Parti İl Başkanı Ayhan Salman tarafından “doğduğun ilçede siyaset yap” önerisi ile önce Yıldırım İlçe Başkanı, ardından Yıldırım Belediye Başkanı oldu.

İsmail Hakkı Edebali gibi bir ismin ardından Yıldırım Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan Yılmaz, ilk döneminde AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve merkezi yönetimin de desteğini alarak önemli projeler gerçekleştirdi.

İlçede gerçekleşen kentsel dönüşüm çalışmaları bunun en önemli örneği… Keza bunun yanı sıra ilçeye kazandırılan Balaban Piknik Alanı, Cumalıkızık Ormanı da gerçekten kentin içerisinde nefes aldırıyor.

Yıldırım’ın üstü ütülü pantolon, altı ise buruşuk pantolon gibi.

Altının da ciddi anlamda ütüye ihtiyacı var.

Yılmaz da bu alt mahalleleri oldukça iyi biliyor.

Orada büyüdü…

İşte bu noktada neler yapacağını, yeni dönemde nasıl bir yol haritası belirlediğini kendi ağzından öğrendik.

Bu dönem özellikle alt mahallelerin en büyük sıkıntısı olab hisseli parsellerin resmi parsele dönüşmesi, diğer bir ifade ile birçok mahallede oluşan tapu sorununun çözülmesi için harekete geçilmiş. Bu minvalde tapular dağıtılmış.

Yeni dönemde kültür merkezleri, yeni ormanlar, yeni parklar yapılacak.

Belki de en önemlisi, Özdilek‘in Karapınar‘da alışveriş merkezi açacağını da bu köşeden aktarmış alalım.

Öte yandan, Mevlana Mahallesi‘nde yapımı devam eden otel ve alışveriş merkezi olduğunu da ziyarette öğrendik.

Uyumayan kütüphane ile marka olan Yıldırım’da buna yenileri ilave ediliyor. Çok yakın zamanda ilçe sınırlarında Alev Alatlı Kültür Merkezi açılacak. Hemen yakınında ise Hünkar ve Eşrefiler Kız yetiştirme Yurdunun bulunduğu alanda Hünkar Koruluğu yapılacağını da Başkan Yılmaz’dan öğrendik.

Bu arada, SGK borçları olduğunu ifade eden Yılmaz, “bu sene kapatacağız, hazırlık yapıyoruz” dedi.

Sokak hayvanları için yer arayışının devam ettiğini de aktaran Yılmaz, “çıkan kanuna da herkes uymak zorunda” diyerek konuyu özetledi.

Yılmaz, çıraklık dönemini meclis üyeliği ile kalfalık dönemini başkanlığının ilk dönemiyle yaptı, bu dönem ise ustalık dönemi diyebiliriz.

Hem Büyükşehir Belediye Başkan Vekilliği hem de Yıldırım Belediye Başkanlığı gibi görevleri var. Partisinin yereldeki en üst düzey yöneticisi.

Bu bilgi birikim hem Osmangazi hem Yıldırım’ı bilen biri olarak onu önümüzdeki dönem nereye taşıyacak?

Onu şimdiden konuşmak erken ama nasipse, ömrümüz varsa göreceğiz.

Bize düşen başarı dilemek…

Deniz Dalgıç ile ilgili ziyaretin ayrıntılarını da hafta sonu kaleme alacağız.

Mudanya’dan sesleniyorum, sesim geliyor mu?

Mudanya’dan sesleniyorum, sesim geliyor mu?

En sonda söylemem gerekeni en başta söyleyip sonrasında konuyu olaylara bağlamayı tercih ediyorum bu kez.

Yerel seçimlerde Bursa gibi AK Parti’nin kalesi olarak adlandırılan bir şehirde Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Osmangazi Belediyesi de dahil olmak üzere tamı tamına 6 belediyeyi CHP’li yapan Cumhuriyet Halk Partisi’nin bundan sonrasında da akılcı adımlar atarak genel seçimlere hazırlanması beklentisi içindeydim bundan dört ay öncesinde.

Bugün baktığım yerden elimizde pek de öyle bir manzara olmadığını söyleyebilirim.

Örneklemelere bugün Norm Haber ailesi olarak ziyarette bulunduğumuz Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç’ın taleplerine nasıl karşılık bulduğu ile başlayabiliriz.

Mudanya Belediye binasının aslında depreme karşı riskli bina olduğunu, bu depreme karşı riskli binada ha bugün, ha yarın yeni bina yapacağız derken tüm belediye personelinin tamı tamına 9 yıl boyunca çalıştığını, sonunda yaşanan bir deprem sonrasında oluşan hasar sonucu binanın boşaltıldığını, üstelik tüm bu sürecin yerel seçimlerden hemen öncesine rast geldiğini sanırım hatırlarsınız.

Yerel seçimler sonrasında başkanlık makamına oturan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç’ı makamı olarak kullandığı Yıldıztepe’deki belediye binasında ziyaret ettik.

Mudanya’nın kalbinde olması gereken bir belediye binasından değil, Mudanya’nın dışında, ulaşımı da hayli zorlu bir noktadaki bir makamdan bahsediyorum aslında. Makam diyorum, çünkü yapının büyüklüğü sadece belediye başkanının makamını alacak kapasitede. Bir belediye başkanının başkan yardımcılarını, daire başkanlarını da toplayıp toplantı yapacağı kadar alan dahi yok.

Oysa Deniz Dalgıç’ın isteği Mudanya’nın içinde olmak, hizmetlerini diğer hizmet birimlerine de yakın olabileceği bir noktada, belediye başkan yardımcılarının da aynı ortamda çalışabileceği bir yerde sürdürmek.

Bunun için Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’den BURFAŞ Gençlik Merkezinin binası talep edilmişti Mudanya Belediyesi tarafından. Sözlü olarak iletilen bu talebe halen bir yanıt gelmediğini biliyorduk da işin bu boyuta geldiğini bilmiyorduk doğrusu…

Geçtiğimiz günlerde Olay Medya’ya konuk olan Dalgıç konuyla ilgili kendisine yöneltilen soruya şöyle bir yanıt verdi;

“Mevcut belediye binasını yıkıyoruz. Orada yerimiz yok. Temsil binası olacak. Ama Mudanya’ya yakışır güzel bir bina için proje yarışması yapacağız. Taşınana kadar da bir yere ihtiyacımız var. Büyükşehir’e yazılı bir girişimde bulunmadık. İşleri önce sözlü onayla yürümek isteyen birisiyim. BURFAŞ’ın gençlik merkezini belediye binası olarak geçici kullanmamız için başkanımızın onayını sözlü olarak bir türlü alamadık. Buradan Olay Medya aracılığıyla duyuralım. 1-2 seneliğine geçici olarak alsak çok iyi olur. Ben insanlarla iç içe değilim. Yıldıztepe çok uzak kalıyor. Vatandaşımız yanıma gelemiyor. Halbuki burada olsa ben de halkımızla iç içe olabilirim. Açıkçası, Bozbey Başkanımız bu feryadımızı duyar da bize bir yol açarsa çok memnun oluruz!”

Siyasetin içinden gelmeyen, dolayısıyla dolambaçlı yollardan, imalardan, ayak oyunlarından en azından şimdilik büyük ölçüde uzak olduğunu düşündüğüm simalardan biri Deniz Dalgıç. Halini, en açık, en net biçimde, üstelik vatandaşın da bu haline mazhar olacağı bir mecrada iletivermiş…

Bu açıklamadan da anlıyoruz ki, Başkan Deniz Dalgıç Bozbey’e öyle kolay kolay ulaşamıyor!

Oysa daha birkaç gün öncesinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel; ‘Belediyelerimize karşı bir darbe girişimi içindeler, belediyelerimize iş yaptırmamak için bütün kanalları, bütün kaynakları kullanıyorlar. İstiyorlar ki, belediyelerimiz başarılı olamasın, istiyorlar ki, genel seçimlerde CHP başarılı olamasın. Buna izin vermeyeceğiz. Tüm belediyelerimizle büyük bir dayanışma örneği sergileyerek vatandaşımıza hizmet edeceğiz. Bize oy verenlerin yüzünü kara çıkarmayacağız’ demişti.

Genel Başkanın dediği gibi yürümüyor sanırım işler…

Peki şimdi, Mudanya Belediyesi’nden yükselen bu feryadı duyuyor mu Genel Başkan Özel?

Avrupa Birliği Projelerinden yararlanmak için kollarını sıvamış, eski hantal yapıyı değiştirerek daha işler bir yapı haline getirmek için gecesini gündüzüne katmış, Tirilye gibi bir değeri UNESCO Dünya Mirası listesine sokmayı hedefleyen bir başkanın elbette ilçesinin tam merkezinde olması gerekiyor.

Çözüm olarak BURFAŞ Gençlik Merkezi’ni Yıldıztepe’ye taşımayı ve merkezin de Mudanya Belediye Başkanının kullanımına verilmesini öneriyorum.

Sesim buradan duyulur mu?

Bilemedim…

Okul kapısında uyuşturucu ve tarikat tehlikesi!

Okul kapısında uyuşturucu ve tarikat tehlikesi!

Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası’ndan gelen bir açıklama ile ülkemizin eğitim kalitesinin hangi durumda olduğunu gözler önüne sermek istiyorum bugün.

TÖBSENDER Bursa Şube Başkanı Serkan Bebek’in yaptığı açıklama şöyle başlıyor;

“Görev yaptığım Faik Yılmazipek İlkokulunun önünde ve içinde, uyuşturucu kullanılması, yine bu okul bölgesindeki bir tarikatın okulda eğitim gören çocuklara nüfus etmeye çalışması sebebiyle, Bursa Veli Der Şubesi ile beraber 19 Mart tarihinde mesai saatleri dışında bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Bu basın açıklamasından sonra okul aile birliğinde görevli bir veli tarafından din düşmanı olarak hedef gösterildim. Bu veli tarafından kendi velilerime okul içinde herkesin duyacağı şekilde; ‘sen de Serkan öğretmen gibi din düşmanı mısın?’ diye söylemleri duyunca Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğüne teftiş talebinde bulunduk.

Soruşturma sürecini yürüten müfettişler ise bana din düşmanı diyen, beni hedef gösteren veliyi haklı bularak, okul bölgesindeki tarikat gerçeğini yok sayarak, soruşturma talebinde bulunan ben olduğum halde, beni kınama cezası ile cezalandırmışlar, hatta daha da ileriye giderek sendika genel merkezimizin ‘tüm Türkiye’de ÇEDES’e yönelik mahalle toplantıları yapılacak’ eylem kararına istinaden sendikal yetkimizi kısıtlamaya giderek, yetki gaspı yaparak, anayasal bir çalışmayı suç konusu haline getirmişlerdir…”

Açıklamanın ilk cümlelerinde bir ilkokulun önünde uyuşturucu kullanımının varlığından bahsedildiği dikkatinizi çekmiştir sanırım.

Uyuşturucu madde kullanma yaşının 9-10 yaş düzeyine kadar düştüğünü zaman zaman konuyla ilgili rehabilitasyon merkezleri oluşturmaya çalışan belediye başkanlarının da söylemlerinde duyuyorduk da, bu kullanımın okul kapılarında öyle fütursuzca gerçekleşiyor olması hakikaten kan donduruyor.

Meseleyle ilgili özellikle Gemlik, Yıldırım ve Osmangazi Belediye başkanlarının dertli olduğunu, sorunun diğer illerde de benzer düzeyde seyrettiğini vurgulamakta fayda var.

Tüm şehir olarak mesul olduğumuz bu meselenin üzerine hep birlikte gitmeli, çocuklarımızı bu illetten kurtarmanın bir yolunu mutlak bulmalıyız.

İşin bu kısmında herkesin benimle aynı fikirde olduğundan eminim.

Gelelim açıklamanın önemli diğer bölümüne…

Uzun süredir, yaz tatilinin de rehavetiyle ÇEDES Projesi ve okul etrafında tarikat yuvalanmaları konusuna değinmemiştik. Bu açıklama vesilesiyle bir kez daha dikkatleri bu kısma çekmek istiyorum…

Okul civarında tarikat yuvalanmasına karşı durmaya çalışan, çocukların öğrenmeye aç beyinlerinin hurafelerle doldurulmasına izin vermeyen bir öğretmenin din düşmanı olarak nitelendirilmesine varacak kadar uzayan, okul yönetimi tarafından da desteklendiği belli olan bir mücadelenin içinde TÖBSENDER Bursa Şube Başkanı Serkan Bebek.

Okul çıkışında çocuğunu yarım saat arayan ve tarikat evinde bulan velinin yaşadığı endişe, 7 yaşındaki çocuğunun tarikat evinin mutfağında bulaşık yıkadığını söyleyen velinin yaşadığı kaygı, ‘Çocuğumu burada Atatürk’e düşman ettiler. Paranın üzerinde Atatürk resmi var diye parayı tutmuyor!’ diyen velinin yaşadığı korku aslında hepimizin yüreğini ağzına getirmeli.

Eğitimin Bursa’da geldiği nokta maalesef bu!

Ne tesadüftür ki; aynı gün bir açıklama yaparak, AK Parti iktidarında en yüksek payın hep eğitime ayrıldığını söyleyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in söylediklerinin aksine, bütçeden en düşük payı alan 5 bakanlıktan birinin Milli Eğitimi Bakanlığı olduğunu ve Diyanet İşleri Başkanlığının Milli Eğitim Bakanlığından çok daha fazla bütçe ile idare edildiğini hatırlatalım bu noktada.

Bakan Tekin’in konuşma başlığı; ‘Eğitim demokratikleşmesi ve fırsat eşitliği’ gibi manidar bir konuymuş. Sayın Bakan bu konuşmasında dar gelirli ailelerin çocuklarının okudukları okulların kapısında uyuşturucu satıcıları ile tarikat mensuplarının pusu kurduğundan hiç bahsetmediği gibi,  ilkokullarda bir derslikte 23 öğrencinin okuduğunu söylemiş.

Mümkünse hemen çocuğunuzun okuduğu sınıfta kaç arkadaşı olduğunu şöyle bir aklınıza getirmenizi salık veririm.

AK Parti döneminde eğitim için yapılan yatırımların tam ve doğru biçimde anlatılamadığından yakınan Sayın Bakan, yaptıklarını doğru biçimde anlatmayı başarsalar ‘eğitimde devrim’ nitelendirmesine ulaşacaklarını da iddia etmiş.

Bence de bu eğitimde bir devrim aslında. Ancak geriye doğru, tersine işleyen bir devrim.

Tehlikelerini buraya kadar anlatmaya çalıştığım okullarda uyuşturucu kullanımından tarikat yapılanmalarına ve bu yapılanmaları ÇEDES Projesi adı altında legal hale getirerek okullara sokmaya cesaret eden Milli Eğitim Bakanlığının uygulamaları hakkında daha fazla konuşmamıza gerek yok sanırım.

Yaşadığımız uzun soluklu eğitim maratonunun zorunlu olarak 12 yıla çıkarıldığını, ancak bu 12 yılın çocuklarımıza hiçbir şey katmamasından sebep okullardan, hatta üniversitelerden mezun olan çocukların ne yapacaklarını bir türlü bilememesini de bir kenara koyalım…

Ne yapalım peki?

Biz en iyisi çocukları okula gidiyormuş gibi gösterip eğitim sisteminin dışına atalım, orada ne olurlarsa olsunlar, arkasını aramayalım. Böylelikle zamanında rahmetli anneannemin beni; ‘okula gitmezsen jandarmalar gelir götürür!’ sözleriyle korkutması gibi bir endişeyi hiç kimse yaşamasın, çünkü sistemin dışında kalan çocukları arayan soran yok!

Biz en iyisi sistemin içinde kalan gariban çocuklarını MESEM’lerde işçi yapalım, onların çalışmalarına uygun olup olmadığını kontrol etmediğimiz yerlerde iş güvenliği olmayan şekillerde çalışsınlar. Ne diyelim, sağ kalanlar bizimdir!

Biz en iyisi bu hengameden kaçabilenleri üniversite sınavlarına sokalım, nasıl olsa bir yerleri kazanırlar, çünkü bizim ülkede üniversite okuyacak kadar bilgili, becerikli olmak değil, ‘genç işsiz’ kategorisinde bir rakam olmamak önemli. Bu nedenle aileler ödesin, çocuklar okusun!

Biz en iyisi ailelerin ödediği, çocukların okuduğu, ama sonunda bir iş sahibi olamadıkları bu sistemin içine yeni yeni sınavlar ekleyelim ki, çocukların umutları iyice kırılsın. Bir iş sahibi olma süreçleri giderek uzasın. İş arayanlar listesine bu süreçte eklenmedikleri için ülkede işsizlik yok sanılsın, ama gizli işsizlerin sayısı giderek artarken ‘ev genci’ gibi yeni kavramlar eklensin hayatımıza!

Biz en iyisi daha paragraflarca yazabileceğim pek çok saçmalığı görmezden gelelim, yokmuş gibi yapalım…

Böylece Bakan Tekin’in dünyasındaki gibi toz pembe bir eğitim sistemimiz varmışçasına yaşayıp gidelim…

Sendikalar arası geçişte dikkat çeken ayrıntılar

Sendikalar arası geçişte dikkat çeken ayrıntılar

Yerel seçimlerin ardından değişenin sadece yerel yöneticiler olmayacağını kaleme almıştık. Bununla beraber belediye bünyesinde çalışan; gerek belediye kadrosunda gerekse şirket kadrolorunda yine memur statüsünde bulunanların da sendikalarında değişimler olacağını yazmıştık.

Kısaca daha önce yetkisi olmayan sendikalar bir anlamda yetkili sendika konumuna yükselmiş olacak…

Ve dediğimiz oldu.

Şu ana kadar Osmangazi ve Büyükşehir‘de gerçekleşen sosyal denge tazminatları, geçilen yeni sendikalar ile belediye başkanları arasında imzalandı.

Böyle bir yarışın olması.

Hatta aynı kökten gelen, aynı dünya görüşüne sahip, sonradan ufak tefek nedenlerden dolayı ayrılan sendikalar arasındaki yarışa ayak uyduran öyle isimler var ki şaşırmadık dersek yalan olur.

Misal olarak seçimlerden bir gün önceye kadar AK Partili gözüküp de mangalda kül bırakmayan isimlerin bu sendikal yarışın içinde olması…

Hatta öncü saflarda olması…

Buna paralel olarak da Bursa özelinde ve Türkiye genelinde gerek işçi, gerekse memur statüsünde olup da yerel seçimler öncesi AK Parti veya Cumhur İttifakı’ndan aday adayı olan isimlerin de bu geçişlere uyması bizi oldukça şaşırttı!..

Sendikalar arası değişime ayak uyduran öyle isimler var ki daha düne kadar AK Parti’nin üzerine toz kondurmayan isimler bugün CHP’nin üzerine toz kondurmuyorlar.

Valla bu durumda tek bir şey denir…

O da pes doğrusu…

İl danışmada göremediğimiz Aktaş’ın mazareti var

Cumartesi günü gerçekleşen AK Parti‘nin genişletilmiş il toplantısının yansımalarını dünkü yazımızda kaleme almıştık.

Gelen ve gelmeyen isimleri yazdık.

Gelmeyen isimler arasında önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş‘ı göremediğimi ifade etmiştim.

Aktaş ile pazar akşamı telefonda konuştum. Kendisi iş seyahati için danışma günü yurt dışında olduğunu pazar akşamı Türkiye’ye döndüğünü ifade etti.

Kendisi bize AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala‘ya mesaj attığını, “Planlanmış iş seyahati için yurtdışına çıktğını” da ifade ettiğini aktardı.

Bu arada, Aktaş İl danışma toplantısını sosyal medyadan öğrenmiş; davet eden olmamış. Bu ayrıntıyı da yazmış olalım.

Yine bir başka ayrıntı ise danışma toplantısında göremediğim üst düzey isimleri de daha sonra telefonla aradım.

Aradığım bu isimler AK Parti’de milletvekilliği, belediye başkanlığı, il başkanlığı yapmış isimler, onları da telefonla davet eden olmamış.

Muhtemelen bir yerde aksama olmuş diye düşünüyorum…

Bunu da buradan aktarmış olalım.

 

AK Parti İl Danışma Toplantısı ve yansıyanlar

AK Parti İl Danışma Toplantısı ve yansıyanlar

AK Parti‘nin kılcal damarlarının en iyi görüntüsünün; daha doğrusu tabanın, sokağın tavana yansıdığı noktaların başında danışma toplantıları geliyor.

Bu anlamda gerçekleşen danışma toplantıları “kol kırılır yen içinde kalır” mantığı ile gerçekleşir.

Normal şartlarda her şeyin konuşulacağı bu toplantılarda alınan notlar bir anlamda gelecekte teşkilatın yol haritasını belirler.

Bu minvalde gerçekleşmesini beklediğimiz bir toplantı daha hafta sonu cumartesi günü gerçekleşti.

Aslında danışma toplantısı ilk önce dar kapsamlı olarak planlanmış, son günlerde genişletilmişe dönmüştü.

İlçe kongreleri öncesi gerçekleşen bu toplantının içeriği ve sonuçları bir anlamda geleceğe ışık tutacaktı.

Öte yandan yerel muhalefet anlamında Merinos AKKM’de gerçekleşen ilk toplantı idi.

Geçmişte AK Parti ev sahibi olduğu yerde bu sefer kiracı olarak gelmişti.

İşte bundan dolayı da birçok teşkilat mensubunda burukluk yok dersek yalan olur…

***

Öte yandan saat 15.00 gibi başlaması planlanan toplantı yarım saat gecikme ile 15.30’da başladı…

‘Salon dolu muydu?’ sorusuna vereceğimiz yanıt evet…

Ama bu tür toplantılarda AK Parti’nin beklentisi salondaki kalabalığın iki katının da dışarıda olması idi. Geçmişte içeride toplantı gerçekleşir, giremeyenler de dışarıda bahçede çay içer, kapı önlerinde kulis yapardı.

Bu sefer gerçekleşen toplantıyı “içerisi dolu, dışarısı boş” şeklinde yorumlayabiliriz.

Ama şu hatırlatmayı da yapalım.

Öncesinde AK Parti Osmangazi İlçe Başkanlığı’nın geçmişte görev yapan ilçe yöneticileri meclis üyelerini teker teker aradığını ifade edelim.

Bu arada belki toplantıya katılmayanların farklı mazeretleri olabilir.

Kimi tatildedir, kiminin düğünü vardır, kimisi de küskündür.

***

Gelelim toplantıya katılanlara,

Bu minvalde Bursa Milletvekillerinden Müfit Aydın, Mustafa Varank ve Emine Yavuz Gözgeç haricinde katılım tamdı…

Öte yandan önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı gözlerimiz arasa da göremedik. Bunun yanı sıra önceki yıllarda belediye başkanlığı görevinde bulunmuş Recep Altepe, Mustafa Dündar, Yener Acar, Ali Özkan, Ali Aykurt, Mehmet Keskin, Özgen Keskin, önceki dönem ilçe başkanlarından Ali Yılmaz, İnci Söğütlü, Murat Hallaçoğlu, Celil Çolak da görebildiğimiz isimlerdi.

Öte yandan uzun zamandır bu tür toplantılarda göremediğimiz isimlerden önceki dönem milletvekili Bedrettin Yıldırım‘ın da toplantıya katılması gözlerden kaçmadı.

Yine önceki dönem milletvekillerinden Mehmet Tunçak da her zamanki gibi toplantıda hazırdı.

Seçilen belediye başkanları da tam kadro oradaydı.

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz da bu kez toplantıya Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili sıfatı ile katıldı.

***

Toplantı İstiklal Marşı, ardından AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın video görüntüsü ile başladı.

O görüntü teşkilatın aidiyet duygusunu arttırmaya yönelikti.

Ardından konuşmalar…

Konuşmaların ayrıntılarını haberlerde okumuşunuzdur.

Ama benim gördüğüm birçok yöneticinin görevde olduğu son danışma toplantısı idi.

Muhtemelen veda toplantısı demek gerekiyor.

Bu toplantı AK Parti’de değişimin öncüsü olacak mı onu ilerleyen süreçte öğreneceğiz.

Ama çok yakın tarihte AK Parti’nin Genel Başkan Yardımcılarında önemli değişiklikler olacağını da bu köşeden paylaşmış olalım…

 

Depremi kabul edip önlem almak şart

Depremi kabul edip önlem almak şart

Sabaha karşı yine yüreğimiz ağzımıza geldi, yine bir depremle sarsıldık, yine depremin merkezinin Bursa olduğunu öğrendik…

Korkutucu mu?

Benim için öyle…

Peki işin uzmanları konuya nasıl bakıyor?

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız’ın bu konudaki bilgilerine başvurmayı tercih ettim.

“Önceki haftalarda yaşadığımız Tahtalı merkezli deprem ile bu Orhaneli merkezli depremin birbiriyle alakalı olduğunu söyleyemeyiz” diyerek başladı konuşmasına Başkan Yıldız.

Yaşadığımız her sarsıntıyı birbiriyle ilintilendirerek sürekli bir felaket senaryosu üretmekten uzaklaşmak adına insanın içine su serpen bir giriş cümlesiydi.

“Orhaneli bölgesinde benzer şiddetlerde depremlerin olması şaşırtıcı değildir bizim için, aynı zamanda bu depremlerin bölgedeki jeolojik özellikler nedeniyle yıkıcı etki göstermediğini de belirtmek lazım”

Fakat şehrin depremsellik gerçeği yadsınamayacak kadar açık. Daha önceki yazılarımda ve yaptığım programlarda da defalarca belirttim, 6 Şubat depremlerinin ardından en çok İstanbul depreminin konuşulması beklenirken dikkatleri üzerine çeken il Bursa oldu.

İstanbul’un içinden geçen bir fay hattının olmaması, aslında Marmara Depremi olarak adlandırılması gereken endişenin İstanbul kadar Bursa’yı da etkileme ihtimali bu konudaki nedenlerden sadece biri, hatta en masum olanı.

Asıl önemli neden Bursa’nın içinden geçen ve yıkıcı etkide deprem üretme potansiyeli olan üç tane fay hattının bulunması!

Bizi endişeye sevk eden ayrıntılardan biri de şehrin alüvyon zemin üzerinde gelişen yerleşim alanları.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de bu konuya sıklıkla dikkat çekiyor.

Bir yanda Ankara Yolunun altı ve Garaj Altı diye adlandırdığımız bölgelerin eski tarım toprakları olduğunu ve şimdilerde tüm bu alanların konutlarla dolduğunu biliyoruz. Üstelik bu konutların büyük bölümü mühendislik hizmeti almamış, çoğunlukla aflardan yararlanarak tapu almış yapılar.

Yakın tarihimize ilişkin bu bilgiyi kenara koyarsak, şehrin en yeni ve en gelişmiş ilçesi olan Nilüfer’deki durama da bir özet yapmak gerekiyor. Mehmet Yıldız;

“Nilüferde bizim sakınacağımız noktalar alüvyon zemin üzerine yapılan yapılar ve buradaki nüfus yoğunluğu. Yapıların yüksek katlı oluşu nedeniyle nüfusun, yerleşimin çok olduğu bölgeler var buralarda.

1999 yılı öncesinde hızlı bir yapılaşmanın başladığı bölgede kooperatifler eliyle yapılmaya başlanan binalar hakkında konuşurken 99 depreminin bir milat olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yaşanan 99 deprem felaketinin ardından gelen yönetmelikler ve uygulanan teknolojik gelişmeler ile deprem öncesi dönem arasında uçurum var adeta” diyor Başkan.

Tek derdimiz konutlar da değil elbette. Bizim aynı bölgelere, yani ovaya, yani sıvılaşma oranı yüksek alüvyon topraklara kurulu dev gibi sanayi bölgelerimiz var. Şimdilerde yeni tarım topraklarına, yeni sıvılaşma oranı yüksek bölgelere yeni yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için ayrıca kollar da sıvanmış durumda.

İstanbul’un kaldırmakta zorlandığı sanayi yükünün bir kısmını Bursa’nın sırtlandığını, bu sanayinin de yaşanması muhtemel bir deprem hadisesinde büyük hasar alacağını, dolayısıyla ülke ekonomisinin bu durumdan etkilenmemesinin mümkün olmadığını hatırlatmakta yarar görüyorum.

Bunlar bizim gerçekliklerimiz. Gerçekliklerimizden kaçınmamız mümkün olmadığına göre Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız’ın şu sözlerine kulak vermek önemli;

“Bir korku iklimi yaratmaktan ziyade her an deprem olacak gibi hazırlanarak her anlamda bilinçlenmemiz lazım. Deprem bir doğa olayıdır bir doğal afet değildir. Bilgisizlik onu afete dönüştürür!”

Bize kalan kentsel dönüşüm çalışmalarına hız vermek, deprem konusunda bilinçlenmek ve bilinçlendirmek, tarım topraklarına konut ya da fabrika inşa etmemek gibi basit sorumluluklar…

 

 

Harmancık Belediyesi hibe ve fon avında

Harmancık Belediyesi hibe ve fon avında

Geçen hafta içinde Harmancık Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan ile telefonda konuşma imkanım oldu.

Arıkan, pozitif enerjisi ile halkın sevgisini son seçimlerde oya dönüştüren bir isim.

Geçmişte halkın sevdiği fakat yeterli oy vermediği bir isimdi.

Bu dönem şeytanın bacağını kırdı…

Arıkan’a son ziyaretimizden sonra neler yaptığını sordum.

“Malum önümüzdeki günlerde Harmancık Panayırı gerçekleşecek. Bir yandan onun hazırlıkları devam ederken, diğer yandan da seçim döneminde vaat edilen çalışmaların hazırlıkları yapılıyor.” şeklinde düşüncelerini paylaştı.

Gerçekten bütçesi nispetinde yapılan çalışmaları Başkan Arıkan’ın sosyal medya hesaplarından zaman zaman takip ediyoruz.

Norm Haber olarak ziyarete gittiğimizde hayvancılığın gelişimine katkı koymak ve desteklemek adına Bursa’da “Harmancık Kasabı” ile ilgili çalışma yaptığını bizlerle Arıkan paylaşmıştı.

Kendisi bu noktada harekete geçmiş, ilk olarak belediye bünyesine veteriner hekim alarak çalışmalara başlamış

Bursa’da açılacak yerlerle ilgili olarak da “BURFAŞ’ın bizlere destekleri olacak” şeklinde bizleri bilgilendirdi.

Öte yandan, Arıkan’ın bu dönemde kaynak noktasında en büyük hedefi hibe ve fonlar.

Nerede hibe ve fon veriliyorsa bununla ilgili geniş bir çalışma ağı kurmuş.

“İlerleyen süreçte, bulunan fonlara uygun projeleri yazarak gerekli müracaatlar yapılacak.” şeklinde görüşlerini paylaştı.

Umarım bu fon ve hibelerden Harmancık’ın payına da ciddi anlamda bir şeyler düşer.

Hatırlatmakta fayda var:

Bölgenin, daha doğrusu yörenin ilk ekoturizm tesisi olan Harmancık Eko Turizm tesisleri önceki dönem belediye başkanlarından Mustafa Çetinkaya zamanında bu hibe ve fonlar sayesinde başlamıştı.

Bu dönem kültür ve sanat noktasında ise yaz ayı boyunca yöre sanatçıları, DAĞDER, Bursa Büyükşehir Belediyesi konservetuarı destekleriyle ilçe halkına konser verecek.

Arıkan’ın hedefi bunu tüm yıla yaymak.

Benim kişisel kanaatim ise bölgede yetişen aromatik bitkiler konusunda Arıkan’ın Tarım AŞ ile ortak çalışmaya girmesi, bu konuda farklı projeler geliştirmesi.

Bize düşen bu tür çalışmaları desteklemek ve takip etmek.

Sansüre sansür! Sonuç: Instagram kapatıldı!

Sansüre sansür! Sonuç: Instagram kapatıldı!

Dün gece adının başına ‘güya’ kelimesini koyarak ismini ancak telaffuz edebileceğim “Hayvanları Koruma Kanunu” Resmi Gazete’de yayınlandı. Anlayacağınız, yasanın çıkacağının anlaşılması ile birlikte sahipsiz hayvanların hunharca toplanması işlemi artık yasal olarak sorgusuz sualsiz gerçekleştirilebilecek.

Bu kızgınlık ve üzüntüyle uyumuştuk hayvan severler olarak, hoooppp… sabah bir baktık, yasanın çıkmasını önlemek, maddelerini değiştirmek, yasanın çıkması halinde neler yapabilecekleri hakkında fikir alışverişinde bulunmak amacıyla hayvan severlerin en yoğun biçimde kullandıkları sosyal medya mecrası olan Instagram kapatılmış…

Haydaaa…

Bu sabah itibariyle CHP’li belediyeler dışındaki yerlerde köpeklerin toplatılması ile ilgili neler yaşandığını, hayvan severlerin nelere maruz kaldığını öğrenemiyoruz!

CHP’li belediyeler karara uymayacaklarını, ‘Kısırlaştır, aşıla, yerinde yaşat’ sloganını benimseyeceklerini günler öncesinden duyurmuşlardı zaten.

Gözümüzü hüzünle kapatıp sansürle açıyoruz…

Ülkenin maşallahı var…

Kararın iktidarın talebi üzerine ve mahkeme kararı olmaksızın alınıp uygulandığı söyleniyor.

Burası da ayrı bir vahamet elbette.

Çünkü böylesi engellemelerde mutlak bir “yargı kararı” olması, üfürükten de olsa bir mahkemeden bir sebep belirtilerek bir emir çıkarılmış olması gerekiyor.

Ama artık nasıl bir döneme düştüysek, böyle ayrıntılara ihtiyaç dahi duyulmuyor!

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, TBMM’de yaptığı konuşmada; “Türkiye’de bugün hukuk askıya alınmış durumda, Türkiye Muz Cumhuriyetine dönmüş durumda!” diyerek isyanını dile getiriyor da dinleyen olur mu?

Şüpheli…

Zira konuyla ilgili Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından Instagram’a erişim engeli getirilmesi sonrası AYM, İletişim Başkanlığı’na basın ve ifade özgürlüğüne müdahale yetkisi veren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin iptaline ilişkin gerekçesini açıkladı yine bugün. Karar Resmi Gazete’de yayımlanırken Yüksek Mahkeme’nin resmi sosyal medya hesabından duyuruya ilişkin paylaşım silindi, ardından AYM’nin sitesine de erişim sağlanamadı.

Kısacası Instagram’ı sansürleyenler, AYM’yi de sansürledi.

Sansürün sebebini artık yargının verdiği kararlardan okumayı unuttuğumuza göre, bu kararı verecek derecede önemli kişinin, yani Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Fahrettin Altun’un fikir ve söylemlerinden çıkarsamaya çalışıyoruz.

Efendim, Instagram, Haniye’nin ölümünün ardından yapılan paylaşımları, topluluk kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle kaldırıyormuş. Haniye için yayınlanan başsağlığı mesajları da buna dahilmiş. Dolayısıyla fikir özgürlüğü gerekçe gösterilerek, Instagram Altun tarafından ‘sansürcülükle’ suçlanmış, hemen ardından da Instagram ve AYM sansüre uğramış!

Tam bu noktada vurgulamakta fayda var; pek çok sivil toplum kuruluşunun iletişim ağı olarak kullandığı bu sosyal medya hesapları aynı zamanda on binlerce kişinin ekmek kapısı.

Tanıtım, ticaret, iş kavramları size bir şeyler hatırlatıyor mu bilemiyorum, ama pek çok insan buradan kazandığı ile kendisine ikinci bir gelir inşa ederek geçimini sağlamaya çalışıyor.

Öyle herkesin ikinci, üçüncü, dördüncü maaşlarını alacağı bir düzeni düzeneği yok. Kiralar aldı başını gidiyor, her gün her şeye zam geliyor. Dolayısıyla insanlar kendilerine yeni geçim kaynakları yaratmanın peşindeler ve burada da devreye geniş kitlelere kolayca ulaşım imkanı sunan sosyal mecralar giriyor. Bilmem anlatabildim mi?

Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Emre Ekmekçi, e-ticaretin yüzde 10’unu sosyal medyanın oluşturduğunu, Instagram’ın kapatılmasının e-ticarette günlük 1,9 milyar TL’lik bir ciro kaybı anlamına geldiğini söylüyor!

Pek umurunuzda olmayacağını biliyorum aslında, ama işte insanın içi durmayınca anlatıyor derin derin…

Platformun ne zaman erişime açılacağına ilişkin bilgi de yok.

Neden?

Çünkü zaten neden kapatıldığına ilişkin yasal bir bilgi ve karar olmadığından, hakkı karardan kapatıldığından yani, akıl ne zaman hükmederse o zaman açılacak gibi duruyor koskoca Instagram.

Sosyal medyayı aktif kullanmayı tercih etmeyenlerin tahmin ettikleri gibi bu alanlar sadece; ‘şöyle cici evim var, böyle pahalı tatile gittim, şu lüks lokantalarda yemek yiyebiliyorum, altınlarım pırıl pırıl, çocuklarım zeka küpü, beni sormayın zaten dünyanın sekizinci harikasıyım…’ mesajları vermek için büyük çaba sarf eden kesimlerin kullandığı yerler olmaktan çoktan çıktılar…

Konuyla ilgili gelen son bilgiyi de paylaşıp yazıyı kapatacağım. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Instagram’a erişim engeline yönelik yaptığı açıklamada; “Katalog suç kapsamında Instagram’ı uyardık, karşılık gelmeyince kapattık. Toplumsal hassasiyetlerimizi dikkate almadılar. Kanuna uydukları anda Instagram erişimi açılır” demiş.

Peki sizin kanunlara uyma potansiyelinizi kim sorgulayacak bu noktada?

NOT: Sahipsiz köpeklerin toplatılması, barınaklara kapatılması ve sonrasında (işin bu kısmında hiç nazik olamayacağım) sahiplendirilemedikleri halde öldürülmesine yönelik kanun TBMM’de onaylandıktan sonra Bursa’nın tüm CHP’li belediye başkanlarına kanuna uymama karşısındaki argümanlarının ne olduğunu sordum.

Konuyla ilgili soruma yanıt veren Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’e hassasiyetinden dolayı teşekkür ediyorum ve yanıtını tek kelimesine dahi dokunmadan sizlere iletiyorum…

“Bizler bir canlının yaşam hakkının elinden alınmasına karşıyız. Ancak popülasyon kontrolünün öneminin de farkındayız.

2003 yılından bu yana yaptığımız kısırlaştırma operasyonlarımız artarak devam edecek ve kısırlaştırdığımız can dostlarımızı sahiplendirme çalışmalarına gönüllü kişi ve STK’larla el birliği içinde daha da hız vereceğiz. Satın almayıp sahiplenmenin artması için büyük kampanyalar yürüteceğiz.

Kuruçeşme’de planladığınız bir alanımız var. Burası her ne kadar tasarruf tedbirlerine takılsa da gerek sponsorlarla gerek Büyükşehir Belediyesi ile süregelen görüşmelerimiz sonucu alacağımız destekle de sokakta yaşayamayacak can dostlarına yaşam alanı yapacağız.

Ben bir canlının hayatını alma hakkını kendimde görmüyorum.  Doğanın dengesiyle de çok oynamamak lazım diye düşünüyorum.”

AW432508

 

Bu fiyatlarla turizm ileriye değil geriye gider!

Bu fiyatlarla turizm ileriye değil geriye gider!

Ülkemizde enerji maliyetlerinden kaynaklanan cari açığı kapatmanın en önemli yolu turizm gelirlerini artırmaktan geçiyor.

Diğer adı da bacasız ekonomi

Bu ülkemiz için de öyle, kentimiz için de…

Bursa’da konaklama süresi 1,8 gün….

Sabah geldim yarın akşam çıktım, der gibi.

Otele girişlerin 14.00, çıkışların da 11.00 saatlerinde olduğunu düşünürsek, aslında belki bu konaklama daha da düşük…

Gelmiş geçmiş tüm yerel yöneticiler turizm gelirlerini artırmaya yönelik bir şeyler yapmaya çalıştı.

Bu minvalde;

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in de hedefinde turizm var.

Onun da hedefi daha önceki belediye başkanları gibi turizm pastasından Bursa’nın aldığı payı artırabilmek.

Bu konuda çalışmalar yapıyor.

Birkaç gün önce turizmin saç ayakları ile buluştu.

Yol haritası belirlemeye çalışıyor.

İnşallah hedeflerine ulaşır.

Ama gel gör ki son zamanlarda ülkemizdeki fiyatlardan dolayı rekabet gücümüz zayıflamış durumda.

Bundan Bursa’da payını almış durumda.

Ben hala kentimizde Uludağ’a çıkmayan hemşerilerimizin olduğunu düşünüyorum.

Kentimizde kaç insanımız kayak yapıyor?

Kentimizde kaç insanımız kaplıcalara gidiyor?

Kentimizde kaç insanımız ekoturizm tesislerinden faydalanıyor?

Kentimizde kaç insanımız Bursa’nın sahil beldelerinde yatılı olarak kalmış?

Havaalanın neden doğru dürüst çalışmıyor?

Yurt dışı uçuşlar sade umre ve hac için….

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Altyapı noksanlığı ve yüksek fiyatlarımız hem yerli hem de yabancı turisti kentimiz açısından cazip kılmıyor..

Bunu biz de söylüyoruz, yurt dışından ülkemize gelen konuklar da ifade ediyor…

Bizim ve onların da gözüyle ülkemizdeki fiyatlar euro ve dolar bazında dünyada liderliğe oynayacak duruma erişmiş durumda.

Ama yanıbaşımızdaki Yunanistan adalarında fiyatlar sudan ucuz. Bursa’da 4 kişilik ailenin bir günlük konaklama bedeline komşunun adalarında 10 gün tatil yapmak mümkün.

O zaman yapılması gereken ilk nokta, fiyatlarımızı rekabet edecek düzeye getirmeli. Eksik olan altyapımızı tamamlamalı.

Havalanı uçuşlarından başlayarak turistlerin ilgisini çekecek mekanlarla ilgili çalışmalar yapılmalı.

Ardından turist zaten kendiliğinden gelir.

Bunlar olmaz ise ne mi olur?

Şu ana kadar ne olduysa o olur…

Biz de sadece herkes gibi turizmden payımız artırılsın, demekten ileri gidemeyiz.

BURULAŞ Genel Müdürü Beşli’ye öneri

BURULAŞ Genel Müdürü Beşli’ye öneri

Bursa özelinde gündemdeki konulardan biri de toplu ulaşıma yapılan zamlar.
Zamlar beklenen bir durumdu.
Hatta, zamlar yerel seçimlerden dolayı ertelendi, diyebiliriz.
Aynen doğalgaz zammının ertelenmesi gibi.
Aynen yerelde BESAŞ tarafından üretimi gerçekleştirilen ürünlere zamların ertelenmesi gibi. Bunlara alıştık!
Alıştığımız zamlar değil…
Seçimlerin ertesinde hemen zam yapılması…
Siyasiler biraz bunu zamana yaysa daha hoş olur…
Mesela ilk zammı bir sene sonra yapsa…
İşte o zaman şaşırız!
Bu süreçte şaşırdığımız konu ise şu:
Mustafa Bozbey’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmasının ardından önce yollardaki ücretli otoparkların ücretsize çevrilmesi.
Ardından da 65 yaş üstüne sınırlı binişin, sınırsız binişe çevrilmesi.
İkisinin de kesinlikle düzenlemeye ihtiyacı var.
Ücretsiz otopark yansımasının sonuçlarına baktığımızda caddelerin birileri tarafından parsellendiğini görüyoruz.
O zaman yapılması gereken ne?
Basit, yerel denetleyiciler caddeleri parselleyenlere en ağırından ceza kesecek.
Bu cezalar kapatma cezasına kadar gidebilir.
Öte yandan 1 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren 65 yaş üstüne tanınan sınırsız binişin de düzenlemeye ihtiyacı var.
O düzenleme de gayet basit…
Yolcu trafiğinin yoğun olduğu saatlerde bu biniş hakkının altı biniş ile sınırlı tutulması diğer saatlerde ise sınırsız olması şeklinde düzenleme yapılabilir.
Bunun planlamasını da okullar açıldığında okulların giriş ve çıkış saatlerinin yarım saat öncesi başlayıp, yarım saat sonrasına sınırlı biniş uygulanabilir. Bu saatler sonrasında ise sınırsız biniş.
Biz buradan önerimizi BURULAŞ Genel Müdürü Fahrettin Beşli’ye iletmiş olalım…
Bakalım bu konu üzerinde çalışma yapacaklar mı?
Onu ilerleyen günlerde göreceğiz.

AK Parti danışma toplantısı gerçekleşiyor…

AK Parti Bursa teşkilatı bir süredir ilçelerde danışma toplantılarını gerçekleştiriyordu. Bu minvalde il danışmanın da ne zaman yapılacağı merak ediliyordu.
O merak bugün Genel Başkan Vekili Efkan Ala’nın da katılımı ile Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’nda gerçekleşeceği açıklaması ile son buldu.
Merinos AKKM’de gerçekleşmesi de oldukça dikkat çekici.
Bayramlaşmanın merkezde yapılmaması oldukça eleştirilmişti.
Bizim merakımız ise bizlere konuşan dostların eteklerinde birikilen taşlar cumartesi
saat 15.00’da başlayacak danışmada dökülecek mi?
Onun yansımalarını da yarın yazmış olacağız.