Önce şirketler, sonra belediyeler!

Önce şirketler, sonra belediyeler!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel Bursa’da ziyaretlerini sürdürdüğü sırada belediyelerin SGK’ya borçları meselesi gündeme geldi.

Ne şahane değil mi?

Böylelikle önemli gündemlerin verildiği şehir sıfatımıza yeniden kavuştuğumuzun göstergesi olan bu durum bir yandan da SGK’yı EYT’lilerin değil de CHP’li belediyelerin batırdığını öğrenmemize vesile oldu…

Şaka bir yana, yıllardır ülkenin olabilecek en kötü biçimlerde nasıl olup da yönetildiğinin resmi de bir bir ortaya çıkmaya başladı.

Elbette SGK’yı EYT’lilerin toplu olarak emekli olmaları batırmadı. SGK zaten batık bir kurumdu, üstelik EYT’lilerin var olan hakları ellerinden alınmamış olsaydı, bu insanlar emekli olmaları gereken zamanda belirli periyotlar halinde emekli olacaklar, dolayısıyla toplu bir emeklilik durumu yaşanmayacaktı. Aynı zamanda bir kişiden 30 yıl boyunca belli bir prim kesip o kişiye bu prim karşılığında sağlık ve çalışamadığı zamanlar için emekli maaşı sözü veriyorsan bu sözü yerine getirmek devlet olarak senin sorumluluğun. Bu sorumluluğu yerine getiremiyor oluşunun bahanelerini bir yerlere sıvamaya çalışmana gerek yok!

Diğer yandan CHP’li belediyelerin çalışanlarının SGK’larını ödemeleri durumunun enteresan bir biçimde belediyelerin önemli bir bölümü CHP’ye geçeli daha dört ay olmuşken yepyeni bir buluşmuş gibi bulunup ortaya koyuluyor oluşu da tam olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in söylediği gibi CHP’li belediyelere iş yaptırmamaya yönelik bir sabotajdan başka şekilde tarif edilemez!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu, SGK primlerini ödemeyen belediyeleri işçinin hakkını hukukunu korumak adına bu borçları ödemeye davet etmesiyle başlayan ve bence daha işin bu ‘işçinin emekçinin hakkını hukukun koruma’ konusunda beni bir gülmenin aldığı cümlesinin güldürücü olmaktan çok delirtici olduğu gerçekliği herkesin gözüne çarpıyor sanırım.

Misal benim gözüme öyle çok çarpıyor ki, hani tarifi imkansız, öyle diyeyim…

Neyse dedim ya, çok şükür bu tartışma CHP Genel Başkanının Bursa’da olduğu dönemde ortaya çıktı ve bizim de gündemlerin başına oturma şerefine nail olmamız mümkün oldu.

“2-3 gündür bir tartışma var. SGK’nın belediyelere borcu çok, tahsile vereceğiz. SGK’ya belediyelerin borcu her zaman çoktu. Belediyeler icraat yapmasın, iş yapmasın diye haksızlığa uğratıyorlar. Bursa gibi bir belediyeyi yıllarca yönettiler. Mustafa Bozbey’e ‘kaç para borcun var?’ dedim. 900 milyon dolar, yani 30 milyar lira dedi. Bakan dedi ki ’90 milyar lira belediyelerin borcu var. Sadece SGK borcu 4.5 milyar.’ Bütün belediyeler iştiraklerinin borcunu konuşuyor. Türkiye’nin en borçlu belediyeleri Bursa, Denizli, Sakarya, Ordu, Balıkesir. Elimizi kolumuzu bağlamaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi Özgür Özel ilk olarak CHP Bursa İl Başkanlığı binasında.

“CHP’li belediyelere borçlar yüzünden haciz işlemi yapacakmış. Parayı AK Partili harcamış, biz ödeyecekmişiz. Çöpleri toplayamayacak hale getirecekmiş. Ben toplarım çöpleri yine muhtaç etmem bu milleti. Bütün Türkiye’de milyonlarca lira birikti. Sokak ekonomisindekiler için, yoksullar için. O paralara el koydunuz. ‘Askıda fatura’ dedik. Çıktı, vatandaş milletin faturasını ödedi. ‘Veresiye defterlerini kapatacağız’ dedik. Her yerdeki kapandı. Siz bizi çok hafife alıyorsunuz. Üzerimize gelirseniz en yaratıcı formüllerle yapacağımızı biliriz. ” dedi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde yaptığı konuşmada.

Hoooppp… Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığını CHP’li Mustafa Bozbey’e devreden, şimdilerde de AK Parti İl Başkanlığı için kulis çalışmaları yürüttüğünü duydum Alinur Aktaş’tan bir açıklama geldi.

Tarafları elbet dinlemek, sonrasında fikir beyan etmek gerektiğinden, kısaca bir özet geçelim;

“CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in devraldıkları Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 4.5 milyar TL. SGK ve vergi borcu olduğunu, bu borcun büyük kısmının SGK borcu olduğu iddiasını büyük bir dehşet ve hayretle takip ettim. Müddei iddiasını ispatla mesuldür. Aksi halde müfteridir! (‘İddiasını ispatla yükümlüdür, aksi halde iftira atandır’ diyor burada, ancak AK Parti İl Başkanlığı ihtimali olduğu için serde, daha ziyade Arapça içerikli konuşuyor!)

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ve BUSKİ’nin SGK borcu yoktur. İştiraklerden BURULAŞ’ın 31 Mart 2024 tarihine kadar 600 küsur milyon TL. civarında SGK borcu bulunmaktadır. Ayrıca 1 Nisan’dan itibaren yeni seçilen başkanın idaresindeki BURULAŞ SGK borcunu ödememektedir!” diyor.

Metin biraz daha uzun, ben sadeleştirme tarafında kaldım. Hasılı kelam, söylenenden çok az borç olduğu ve iddia edildiği gibi CHP’li belediyelerin göreve başlamaları itibariyle SGK’ların ödenmesi gibi bir durumun olmadığı belirtiliyor.

Gelelim, işçinin ve emekçinin dostu, emekli yılımızın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan sonraki en önemli mucidi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a. Şöyle demiş kendisi;

“Türkiye genelinde belediyelerin SGK’ya olan toplam prim borcunu 96 Milyar TL’ye ulaştı, bu borçların %67,7’si tek başına CHP’li belediyelere ait. “seçim oldu” diyerek kafa karışıklığı yaratmaya, aziz milletimizi yalanlarla aldatmaya çalışmanın kimseye faydası yoktur. CHP’li belediye başkanlarına tavsiyemiz; emekçilerin alın terinin hakkı olan sigorta primlerini bir an evvel ödemeleridir!”

Yav bu nasıl bir emekten, emekçiden yana duruş, akıl alır gibi değil…

Haaa… Bu arada bahsi geçen tartışma burada da sabit kalmadı. Tartışma programlarına da taşındı.

Şöyle ki; CHP’li belediyelerin borç yükü hakkında fikir almak amacıyla olsa gerek TV100 ekranlarında gerçekleştirilen bir tartışma programına konuk olan Mustafa Bozbey’in açıkladığı rakamların asla ve kata doğruyu yansıtmadığını belirten Bursa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Alinur Aktaş, duruma şiddetle karşı çıkarak ve borcun açıklanan rakamlarla alakası olmadığını belirttik, kendisini Cumhuriyet Savcılarına şikayet etti ve Bozbey için ‘Kendisine Bursa’da Rantsever derler’ diyerek ciddi de bir ithamda bulundu!

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey bu ithamlara karşılık bir yanıt verecek midir, yasal haklarını kullanacak mıdır, her iki belediye başkanı da elimde belgeler var diyerek açıkladıkları rakamları hangi belgelere dayanarak açıkladıklarını basınla şeffaf biçimde paylaşacak mıdır… Tüm bunlar birer soru…

Buraya kadar beyan esastır dedik ve mevcut konuşmaları aktardık. Bunlar hep okura olan saygıdan. Fakat işin bundan sonrası biraz bana kaldığından bir müsaadenizi isteyeceğim…

Görüyoruz ki, yıllardır gündeme gelmeyen belediyelerin SGK ve diğer vergi borçları İller Bankası aracılığı ile vatandaşa verilecek hizmetler karşılığında belediyelere verilen ödeneklerden kesilmek, dolayısıyla bu vesileyle merkezi hükümete gelir sağlamak adına şimdi gündeme geldi.

Pek güzel, pek hoş…

O halde bir deyiverin hele, siz bu SGK ve varsa vergi alacaklarını tahsil edince biz gariban vatandaşa ne vereceksiniz?

Hani bu vatandaşın hakkını hukukunu savunmak için tahsil ettiğiniz bir para ya…

Heh… İşte biz o paradan nasıl ve ne kadar faydalanacağız?

Misal, emekli maaşını iki katına mı çıkaracaksınız? Asgari ücretliye ek ödeme mi tayin edeceksiniz? Hastanelerinin imkanlarını artırıp daha iyi sağlık hizmeti almamızı, bir ultrason için dört ay beklemememizi mi sağlayacaksınız?

Elbette borçlu olan belediyeler bu borçlarını ödesinler, fakat tamı tamına 22 yıldır borcunu harcını sildiğiniz tüm büyük şirketler vergi borçlarını ödesinler önce bir zahmet.

Bakıyorum da son dört beş gündür ortaya dökülen matrah tutarlarına, bu ülkenin en çok para kazanan şirketleri, hatta AK Partinin kendi milletvekillerinin şirketleri de buna dahil, yıllardır vergi ödememiş, vergi tahakkuk edenlerin vergi borçları da bir kalem, bir imza ile silinivermiş…

Bakıyorum da önüme koyulan hesaplar, bu millet ne çok küfe taşımış meğer sırtında…

Siz bana hizmet için kullanılacak olan parayı, yani benim paramı nasıl oluyor da bir kalemde silme hakkına sahip oluyorsunuz?

Önce paraya para demeyen şirketler, sonra millete hizmet eden belediyeler…

Her şey sırayla…

Yoksa bu vatandaş sırtındaki küfeleri atıverecek yol ortasında haberiniz olsun!

Soğuksu’ya davalar açılıyor; herkesin gözü planda!

Soğuksu’ya davalar açılıyor; herkesin gözü planda!

Bu şehrin en önemli sorununun plansız olmak olduğunun altını defalarca çizdim. Zaten bu büyük bir buluş olmadığından, üstelik ben de konuyla ilgili tüm bilgileri akademik odalardan edindiğimden, bahsettiğim altını çizişin hem akademik bir yönü vardı, hem de belediye başkanlığı yarışı sırasında tüm adaylar tarafından desteklenen bir konuydu yeni plan ihtiyacı…

Şimdi seçimin üzerinden tam dört koca ay geçmişken, geldiğimiz noktada yeni plan oluşturmak için toplantıların yapılmaya başlandığını biliyoruz. Bu toplantıların akademik yönünün ağırlıklı olacağını, içine kentin tüm dinamiklerini katacağını da biliyoruz.

Buraya kadar her şey tamam…

Bursa 2050 Çevre Düzeni Planı ya da 1/100.000’lik yeni plan olarak adlandıracağımız çalışmanın içine kentsel dönüşüm çalışmaları da katılacak, ulaşım master planı da katılacak, sanayi master planı da katılacak, son şekliyle askıya çıkış için ise en az 1.5-2 yıl gibi bir süre gerektiği konuşuluyor.

Ben buraya kadar da pek ala makul karşılıyorum durumu. Önceden hazırlanan altlığın üzerinde yükselecek, aslında yeni bakış açısının şekillendireceği ve umarım ki akademik odaların, üniversitelerin katılımlarının birer gösteri objesi olarak kullanılmak yerine fikir bazında ciddi ciddi değerlendirileceği bir çalışma olacak.

İşin bundan sonrası ise garip bir döngüye giriyor…

Bakıyorum tüm çevreler, buna çıkar çevreleri de dahil, bahsettiğim planın hayata geçmesini bekliyor!

Hadi konuyu biraz daha açalım.

Hatırlarsınız Kestel’in eski belediye başkanı Önder Tanır’ın karşı çıktığı ve bedelini belediye başkanlığı koltuğundan ayrılarak ödediği bir proje vardı, benim kısa adıyla Doğu TEKNOSAB’ı olarak tarif ettiğim, Kestel’e bağlı Soğuksu ve Seymen mahallelerindeki sanayi depolama alanı projesi.

Bu projenin Bursa’nın Ankara’dan yönetildiğine yönelik en açık örneklerden biri olduğunu, çünkü tarım arazisi üzerine kurulmaya çalışılan Doğu TEKNOSAB’ı ve Doğu KOBİ OSB’si için bu şehrin seçtiği belediyelerin, belediye meclislerinin üzerinden atlanarak, koltuk altına alınan bir dosya ile yapılan seyahat çerçevesinde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından planın onaylandığını vurgulamak önemli.

Batıda da bir KOBİ OSB isteniyordu ve tüm bu istekler aslında askıya çıkmaya hazır planın askıya çıkışını seçimlerden sonraya yani bir yıl ileriye atmıştı. Bunu da Bursa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Alinur Aktaş bizzat kendisi açıklamıştı bir toplantıda!

Küçücük bir hatırlatma daha, vakti zamanında önce TOKİ tarafından, sonradan TOKİ’nin bölgede konut yapma projesi rafa kalkınca oluşturulan bir kooperatife arsaların devredilmesi ve kalan toprağın da köylüden bu kooperatif eliyle alınması suretiyle elde edilen hayli geniş bir alandan bahsediyoruz. Köylüden 3 liraya al, git Ankara’dan plan onaylat, sanayi arsası haline dönüşen yerlerin dönümünü 3 milyona sat!

Az buz bir rakam değil. Ogaste.com yazarı Yüksel Baysal’ın yazılarındaki bilgilere dayanarak şunu söyleyebilirim ki, 3 milyon metrekare civarında bir alan burası!

Üstelik teknolojik üretim yapılması planı ile yola çıkılan yerlerde kimlerin arsaları olduğuna ilişkin listeleri de Yüksel Baysal’ın yazılarında bulabilirsiniz. Mefruşatçılar mı dersiniz, haritacılar mı dersiniz… Ne isterseniz mevcut, teknolojik üretim yapacak tesisler hariç!

Anlayacağınız üzere mesele yüksek teknolojik, katma değeri yüksek üretim yaparak vatana millete katkıda bulunmak değil. Mesele kendi arsa topladığı yerlere sanayi imarı çıkartıp gayrimenkul satışından zengin olmak!

Projeyle ilgili şu anda gelinen aşamada, akademik odalar gerekçelerini ortaya koyarak dava açma sürecini işletiyor.

Bu yolda İnşaat Mühendisleri Odasının ve Şehir Plancıları Odasının dava açma nedenlerinin benzerlikleri de aklın yolunun bir olduğuna işaret ediyor aslında.

İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem, yapılan plan değişikliğinin Çevre Düzeni Planı’nın genel ilke ve hedeflerine, plan bütünlüğüne, sürekliliğine, şehircilik ilke ve esaslarına aykırı olduğunu söylerken, planın önce yürütmesinin durdurulmasını, ardından da tümden iptaline karar verilmesini istiyor.

Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme de; imar mevzuatına aykırı olması, ilgili tüm kurumların görüşlerine yer verilmeyerek bazılarının dikkate alınmaması, yürürlükteki çevre düzeni planının genel ilke ve hedeflerine, plan bütünlüğüne, sürekliliğine aykırılığı, hukuki dayanak noksanlığı konularını davanın gerekçeleri olarak gösteriyor. Elbette Şehir Plancıları Odası da öncelikle yürütmenin durdurulması kararının verilmesini, ardından planın tümden iptalini istiyor.

Yürütmenin durdurulmasının istenmesi mühim, çünkü bu tür davalar uzun süren davalar olduğundan, adalet sisteminin çalışma biçiminin de artık pek güven vermemesinden, üstelik konunun emsalleri bilindiğinden, sürecin şöyle işlediğini söyleyebiliriz; dava açılır, yürütmeyi durdurma verilmez, inşaatlar yükselir, inşaatlar bittiğinde ya da bitmek üzereyken plan iptaline karar verilir. Ortada kocaman binalar, zaten doğal yapısı bozulmuş bir doğa ile baş başa kalınır ve aslında kaçağa düşmüş olan o lüks, kocaman binalar yıkılamadığından mecbur bir yol bulunur, davanın açılmasının da bir anlamı kalmaz.

İşte bu nedenle yürütmeyi durdurma kararının verilmesi bölgedeki tarım topraklarının işgalinin ilk etapta durdurulması için çok kıymetlidir.

Buraya kadar akademik odaların 2050 Çevre Düzeni Planını neden istediğini de anladığınızı düşünüyorum.

Fakat planı hasretle bekleyen başkaları da var demiştim hatırlarsanız.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, Türkiye’nin üretim ve ihracat üssü Bursa’da yerleşim alanlarının içinde kalan yaklaşık 8 bin sanayi kuruluşunun bulunduğunu belirterek, “Bu firmaları planlı sanayi alanlarına taşımamız lazım. Bursa’da 1/100.000 ölçekli master plan zaman kaybetmeden hayata geçirilmeli” açıklamasında bulundu daha dün.

Hadi bağlayalım…

Doğu TEKNOSAB’ı için kolları sıvayan kooperatif zaten BTSO bünyesinden isimlerin oluşturduğu bir yapı. Onlar için de gözler 1/100.000 ölçekli planın üzerindeyse, biz bu planı daha çok konuşuruz, daha çok inceleriz, hatta artık daha da detaylı inceleriz…

Şehir içinde sıkışan sanayinin şehir dışına taşınması için bu projelerin elzem olduğuna dikkat çekilen konuşmaya ben de küçük bir yanıt vermek istiyorum. Hali hazırda bu tür işletmelerin taşınması ve yaşaması için hayata geçirilmeye çalışılan Çataltepe Projesinin üzerinde durun o halde. Otosansit’i canlandırın. Yetmiyorsa eğer, o zaman da tarım toprağı olmayan yerlere yönelin mümkünse…

Burkay; “Bursa’da gelişi güzel büyüme değil, planlı büyüme istiyoruz” diyor.

Yukarıda Allah var, ben de gelişi güzel bir büyüme istemiyorum bu şehir için. Öyle biz burayı seçtik beğendik, hadi burada bir sanayi bölgesi oluşturalım şekilli büyümeleri hiç istemiyorum.

Bu noktada işin büyüğü elbette Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e düşüyor. Kendisini Norm Haber stüdyolarında birkaç kez konuk ettim. Her defasında şehrin sanayiye artık doyduğunu, daha fazla sanayi bölgesine ihtiyaç duymadığını dile getirdiğini hatırlıyorum bu küçük hafızam beni yanıltmıyorsa.

Şimdi bu konuda dik durma zamanı…

O halde en kısa sürede bu tartışmalara bir nokta koymakla ilgili topu gerekli mercilere atmış olayım ve takipte kalmaya devam edeyim, zira bizim işimiz fikri takiple yakından ilintili malum…

AK Parti yerelde ne zaman muhalefet yapacak?

AK Parti yerelde ne zaman muhalefet yapacak?

Birkaç gün önce kaleme aldığımız yazıda, AK Parti ve Cumhur İttifakı muhalefet yapmayı öğrenmeli, diye düşüncelerimizi aktardık.

Gerçekten de öyle, Bursa özelinde AK Parti’nin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi bir durum mevcut.

Ses yok…

Görüntü yok…

Basın toplantıları yok!..

Velhasılı Bursa’da yerel iktidar kaybolunca genel iktidar da kaybolmuş görüntüsü ortaya çıkmış durumda.

Misal, bu minvalde gerek CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gerekse Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in SGK ile ilgili borçlara yönelik açıklamalarına karşılık il yönetiminden şu ana kadar ses yok…

Sadece var olan önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş‘ın açıklamaları…

Aslında olması gereken şu değil mi?

AK Parti’nin, bir dönem önce elinde olan, bu dönemde elinde kalan veya başka bir siyasi partiye geçen belediyelerin SGK ve resmi kurumlara yönelik iddialara karşı, görev yapan belediye başkanları ile açıklama yapması gerekmez mi?

Maalesef dediğimiz gibi il yönetiminden ses çıkmıyor.

Bu arada, Bozbey‘in Merinos Göl Park‘ta hizmete soktuğu semt lokantası için bir okurumuz elektronik postamıza şu şekilde ileti göndermiş:

Gölpark’ta geçmişte de günün belirli saatlerinde tabldot usulu yemek veriliyordu. Belki fiyatı farklı olabilir. Ama orada ilk defa tabldot verilmiyor.”

Gerçekten bu böyle ise yukarıda yazdığımız gibi AK Parti’nin muhalefet yapmasını bir an önce öğrenmesi gerekiyor.

Ya da diğer bir ifade ile AK Parti İl Yönetimi ne zaman yerelde muhalefet yapacak?

Yoksa yarın geç olacak!…

Sonrasında mevcut il yönetimi de mirasyedi olarak akıllarda kalacak!

Bizden hatırlatması…

BUSKİ’den borç uyarısı!

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin su işletmesi BUSKİ, önceki gün Bursa genelinde birçok aboneye SMS göndererek uyarıda bulumuş.

Uyarının konusu ödenmemiş faturalar. Faturaları ödenmez ise suların kesileceği yazılıyor.

Hatta telefonla bile aranan aboneler olmuş!

Son faturasını 10 gün geciktiren aboneye de giden bu uyarıları duyunca bizler de şaşırdık!

Bence yanlış olmuş!

Biz üzerimize düşeni yazmış olalım.

Geriye kalanı karar vericilerde…

CHP Genel Başkanı Özel’in ziyaretinin ardından konuşulanlar 

CHP Genel Başkanı Özel’in ziyaretinin ardından konuşulanlar 

Geçen hafta üç günlük bir ziyaret için Bursa’ya gelen ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel‘in temaslarının ardından yankıları hala CHP kulislerinde devam ediyor.

Herkesin ve bizim de merak ettiğimiz konu, Özel’in Bursa ziyaretinden memnun olup olmadığı.

Pazartesi günü görüştüğüm, uzun yıllardır CHP’de siyaset yapan dostum bazı değerlendirmelerde bulundu.

Öncelikle değerlendirmeyi yazmadan şu saptamayı yapmak gerekir:

Özel’in Bursa ziyareti belediye başkanlığını kazanan isimlere hayırlı olsun ziyareti idi.

Gelelim dostumuzun açıklamalarına:

“Özel’in Bursa ziyareti öncesi beklenti şuydu. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in bazı atamalarından rahatsız olan parti örgütünden bir kesim fırsat bulsa dert yanacaktı. Ama Bozbey, Genel Başkan Özgür Özel’i bir dakika bile boş bırakmadı. Tabiri caiz ise sıkı markaj uyguladı, soluk aldırmadı. Bundan dolayı bu şikayetler gerçekleşmedi. Yine ziyaret kapsamında ilk ayak olan Mustafakemalpaşa’da beklentilerin altında kalan bir kalabalık oldu. Ama Özel’in en memnun ayrıldığı ilçe Harmancık. Diğer ilçelerde ise öylesine memnuniyet var.”

Bu arada önümüzdeki ekim ve kasım ayında Özel’in bir kez daha Bursa’ya geleceğini de paylaşalım.

Bu sefer ziyaret kapsamında Bursa’nın tüm ilçeleri olacak….

Şimdi ziyaretlerden sonra gözler CHP’de tüzük kurultayına çevrilmiş durumda.

Önümüzdeki sonbaharda gerçekleştirilecek olan tüzük kurultayının seçimli kurultaya dönüşüp dönüşmeyeceği merak ediliyor.

Malum bu konuda çalışan bir kesim var.

Eğer tüzük kurultayı seçimli kurultay olarak gerçekleşmezse, normal seyrinde gitmesi durumunda, Özel’in erken seçim için harekete geçeceği, 2025 yılının en geç sonbahar ayında erken seçim isteyeceği kulislerde iddia ediliyor.

Bunun nedeni de basit…

İlk defa son seçimlerede TBMM’ye giden milletvekillerinin özlük haklarını kazanabilmesi için en az iki yıl vekillik yapması gerekiyor.

O süre seçimlerin ardından 2025 yılının Haziran ayında doluyor…

Mevcut sistemde erken seçimin gerçekleşmesi durumunda Cumhurbaşkanlığ ve Meclis seçiminin beraber yapılacağını söyleyelim.

Böyle bir durumda CHP’de hem örgüt içi hem de genel bir hareketlilik olacak. Olası ön seçim için sahaya inecek olanlar bu yılın aralık ayından itibaren çalışmaya başlayacaklar.

Böyle bir durumun gerçekleşmesi için Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetmesi gerekecek… O durumda diğer bir olasılık da Erdoğan’ın fesihten dolayı üçüncü kez seçilmesinin önünde hiçbir hukukui engel olmayacağını da belirtmiş olalım.

Kısaca 2025 yılında siyasetinin nasıl fokurdayacağını bir anlamda CHP’deki gelişmeler belirleyecek…

Bizlere düşen de süreci takip etmek yorumlamak…

 

Yasa çıktı! Hazırlığımız var mı?

Yasa çıktı! Hazırlığımız var mı?

Hepimiz bir aydır önemli bir konuyla uğraşıyoruz, fakat konu öylesine her şeyin önüne geçti, daha doğrusu her şeyin önüne geçmesi istendi ki, arka planda olanlar, yaşamın devam edişiyle birlikte işletilen süreçler gözden hızla kaçıyor.

Mesela yılın ilk altı ayını 17 bin 2 lira olan maaşıyla zor getiren asgari ücretlinin önümüzdeki altı aylık süreçte sürekli artan fiyatlarla mücadele ederek yılbaşına kadar aynı maaşla geçinmek zorunda olduğunu hiç konuşmuyoruz!

Emeklinin en düşük emekli maaşı 12 bin 500 lira yapılarak ödüllendirilişini ve ne oldurur ne öldürür hayatına yeni sayfalar eklendiğini de hiç konuşmuyoruz!

Gençlerimizin yüzündeki ümitsizliği, üniversite tercihini yapmak üzere çeşitli meslek dallarının temsilcileri ile konuşup her birinden ‘aman bu işi yapmasın!’ sözünü duyan velilerin çaresizliğini de konuşmuyoruz!

Çiftçinin tarlasını ekmekten, hayvanını gütmekten neden bıktığını, yaşadığı garibanlığı da konuşmuyoruz!

Biz nedense tüm bu ülkenin yükünü sırtlanmış gelir gurubu düşük kesim olarak; ‘tüm dertlerinizin sebebi budur!’ diye önümüze koyulan ‘sahipsiz hayvanlar’ daha doğrusu ‘sahipsiz köpekler’ sorununu konuşuyoruz ve aramızda bu köpekleri öldürsek mi, öldürmesek mi diye tartışıp baya baya kavga ediyoruz.

Çünkü yaratılan algıya göre tüm dertlerimizin sebebi bu köpekler, sorunu çözünce derya deniz olan dertlerden sıyrılıp kıyıya çıkacağız…

Oysa, asıl ve en büyük derdimiz bu köpekler olmadığı gibi meselenin sorumlusu da bu köpekler değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen yerel yönetimler. Çözümse gayet basit; ‘kısırlaştır, aşıla, yerinde yaşat’ Rehabilitasyona ihtiyacı olan hayvanlar için barınaklar oluştur, tedavi et, rehabilite et!

Şimdi geldiğimiz noktada uzun uzun dinlenen komisyon ve meclis görüşmelerinin ardından CHP’li belediyelerin ‘Biz bu yasayı uygulamayacağız!’ çıkışına ve tüm muhalefet vekillerinin ‘hayır’ oyuna karşılık yasa komisyondan geçti, mecliste de ötenaziyi kaldırmış gibi görünüp 5199 sayılı kanuna atıfta bulunarak araya sokuşturan 5. Madde de dahil olmak üzere onaylandı, bana göre utanç yasası olarak adlandırılması gereken yasa.

Aradaki tek kazanım yasadan kedilerin çıkarılması oldu sanırım.

Yasanın Cumhurbaşkanının imzasına sunulduktan sonra Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından yürürlüğe girmesine şunun şurasında 15-20 günlük bir zaman var en fazla.

Tüm muhalefet, komisyonda ve mecliste yasayla ilgili görüşlerini paylaşırken, değişiklikler yapılmasını talep ederken, ümitlenirken falan, biliyordu elbette yasanın oylanarak geçeceğini.

Çünkü oy çoğunluğu Cumhur İttifakı’nda…

Ama işte umut da fakirin ekmeği…

Benim derdim artık bundan sonrasında neler yapılabileceğine yönelik.

Öncelikli olarak size özellikle Marmara Belediyeler Birliği Başkanlığını yürüten Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in talebiyle hazırlanan ve Marmara Bölgesindeki Belediyelerin Sokak Hayvanları konusundaki mevcut durumunu gösteren bir çalışmanın sonuçlarını aktarmak isterim;

Marmara Bölgesi’nden 6 büyükşehir, 5 il, 90 ilçe ve 18 belde belediyesi olmak üzere 119 belediyenin Haziran-Temmuz 2024 tarihlerinde katılım sağladığı bu çalışmanın sonunda; ‘büyükşehir belediyelerinde belediye başına ortalama 23,7 veteriner hekim düşerken, belde belediyelerinde bu sayı 0,4 olup 1 veteriner hekimin bile düşmemesi dikkat çekmektedir. 47 belediyenin sağladığı verilere göre tespit edilen sokak hayvanı sayısı 322.711’dir. Belediye başına düşen ortalama sokak hayvanı sayısı 6.866 iken barınaklarda bulunan hayvan sayısı 18.726’dır!’ deniyor.

107 belediyeden 57’sinin barınağa sahip olduğu, 50 belediyenin ise barınağının olmadığı görülüyor.

Tedavi odası, barınma ünitesi, ameliyathane, yoğun bakım ünitesi ve rehabilitasyon merkezi gibi imkanların belde belediyelerinde hiç bulunmadığını dolayısıyla hayvan bakımında ciddi yetersizlikler olduğunu da vurgulayalım.

Tablo böyle…

Gelelim çözüm önerilerine…

-Belediyelerin etkin popülasyon kontrolü ve yönetimi için kısırlaştırma ve aşılamada asgari kriterler belirlenmelidir.

-Sokak hayvanları yönetimi tek elden ve koordineli şekilde yürütülmeli, veteriner işleri müdürlükleri kurulmalıdır.

-Hayvan hastaneleri ve bakımevlerinde çalışan personelin güvenliği için çalışmalar yapılmalıdır.

-Alanda çalışan tüm kurum ve aktörlerin bir araya geldiği ve fikir alışverişinde bulunduğu ortamlar yaratılmalıdır.

-Sokak hayvanlarının bakım ve rehabilitasyonuna yönelik belediyelere daha fazla bütçe ayrılmalıdır. Mali zorluk yaşayan belediyelere ilgili Bakanlıklar tarafından destek sağlanmalıdır.

-Merkezi yönetim, arazi tahsisi ve finansal imkanlar konusunda belediyelere katkıda bulunmalıdır.

Buraya kadar her şey çok güzel. Fakat işin garip olan kısmı tüm bunların nasıl gerçekleştirileceğine yönelik hiçbir açıklama yok elimizde!

Mesela şöyle bir şey diyemiyoruz; X belediyesi barınak inşasına başladı, şu kadar hayvan kapasitesi olacak, bu kadar veteriner hekim çalıştıracak bünyesinde…

Ya da; X belediyesi gönüllü derneklerle şöyle bir çalışma içine girerek, şu imkanları birleştirerek böyle bir kampanya yürütecek…

Artık yasa kısmını geçtik, madem uygulamıyoruz, karşısında ne yapacağımıza yönelik argümanımızı da koymamız lazım!

Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Melike Baysal konuya çok daha net bir bakış sunuyor belediyeler meseleyi nasıl ele alacaklarını incelerken;

“Bu kanun teklifinin bütün maddeleri sakıncalı ve ucu açık. Bütün maddeler yoruma açık. Dolayısıyla belediye başkanının inisiyatifine kalan ve onları çok zorlayan maddeleri var. 5. Madde de ötenaziyi kaldırmış gibi görünüp atıf yaptıkları kanun maddesi ile ötenaziyi aslında gündemden kaldırmadıkları bir durum var ortada.

Etik olarak sağlıklı bir hayvana bir veteriner hekim ötenazi uygulamaz. Sokaklardan bu hayvanlar toplanacak. Kapasite yeterli olmadığı için bu hayvanlar nereye konulacak? Bu sorunun yanıtı henüz elimizde yok!

Yasa yürürlüğe girer girmez ‘Yasaklı ırklar’ doğrudan öldürülecek. Ardından toplanan hayvanlar ‘kısırlaştır aşıla yerinde yaşat’ uygulaması ortadan kalkacağı için sokağa bırakılamayacaklar. Kısırlaştırma faaliyetleri devam ettiği için kısırlaştırdıkları hayvanlar da sokağa bırakılamayacak. Burada da büyük bir kaos hakim olacak!

Belediye başkanları toplamayın deyince halk şikayet edecek. Bu şikayetler mecburen değerlendirilmek zorunda kalınacak. Sonrasında ne olacağını söylemeye benim dilim varmıyor bile…

Veteriner hekimler istifayı düşünüyorlar! İşin kötü tarafı yakalanacak köpekler insana yakın köpekler. İnsana alışkın olmayan ve yaşama potansiyeli güçlü köpeklerle insanlar arasındaki bu paravan görevi gören köpek popülasyonu ortadan kalkınca insanlar güçlü köpeklerle yüz yüze gelecek!

Belediye başkanları bu görevi yerine getirmeye bilir, ama bu yasayı ihlal ederlerse ne olacak? 20 yıldır 5199’u ihlal edenlere bir uygulama yapılmadı, bu nedenle halen barınağı olmayan pek çok belediye var, fakat bu kez durum farklı!

Veteriner hekimler halkla belediye arasında, etik ve kanun arasında sıkıştırıldı!

Kendi adıma görüşümü dile getirmem gerekirse; ben asla hayvan popülasyonunun artmasını önlemek adına bir hayvanın öldürülmesini kabul etmiyorum, etmeyeceğim!

Kuduz riskli temas arttı Türkiye’de arttı, çünkü o kadar çok bu konuyla ilgili algı yaratıldı ki, kendi kedisi köpeği tarafından yaralanan insanlar bile kuduz aşısı oluyor. Türkiye’de hem yaban hayatında hem evcil hayvanlarda kuduz azaldı aslında. Yılda ortalama bir ya da iki ölüm gerçekleşiyor bu nedenle! Ancak yaban hayatına insanın daha fazla yaklaştırılmasına neden olacak bu yasa işlemeye başladığında nelerle karşılaşacağımızı tahmin etmek güç!” diyor endişeli, korkulu…

Ortada halen bir çözüm yok!

Fakat bence pek de kabul gören bir beyan var; çocukları, daha doğrusu yoksul ailelerin çocuklarını korumak için böyle bir yasa teklifi hazırladıklarını ve kabul yolunda ilerlediklerini söyleyen Cumhur İttifakı mensubu, anne ve baba olan tüm vekillere sormak isterim, bu çocuklar tarım işçisi olarak yollarda ölürken neredeydiniz? Bu çocuklar MESEM’lerde sakatlanırken neredeydiniz? Bu çocuklar çeşitli tarikat ve cemaatlerin elinde ziyan zebil olurken neredeydiniz?

Şöyle mi dediniz mesela; ‘Bu işin doğasında var, olur böyle kazalar, küçüğün rızası var, bir kereden bir şey olmaz, çocuk yaşta değildir…’

Aaahhh keşke yoksulun derdinin dermanı sahipsiz köpeklerin yarattığı endişe ile sınırlı olsa.

İnsanların vücut bütünlüğünü bozan sadece sokak köpekleri olsaydı, bugün hiçbirimiz bu kanun teklifine karşı çıkmazdık zaten. İşin bu noktaya gelmesine yıllardır denetlemesini yapmadığınız yerel yönetimlerin görevlerini yerine getirmiyor oluşu sebep olmasaydı, böyle bir sorun da olmazdı zaten!

 

 

 

Özgür Özel Bursa’yı beğendi mi?

Özgür Özel Bursa’yı beğendi mi?

31 Mart ile Temmuz ayı sonu arasında tamı tamına dört ay var. Bu dört ayda Bursa gibi önemli bir zaferin kazanıldığı, iki üç belediyenin dışında hakimiyet kurulamayan bir ilde Büyükşehir Belediyesinin dahi CHP tarafından alındığı düşünülürse CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bir dizi temas ve yapılan icraatları incelemek için şehre gelmesi şaşırtıcı olmazdı elbette.

Talihsizlik o ki, ben yokken gelmiş kendisi. Oysa ben Sayın Özel’i çok daha öncesinde bekliyordum Bursa’ya. Bazı sebepler hasıl olmuş, aralar bozulmuş, düzelmiş derken geliş tarihi tam da benim yıllık iznime rast gelmiş bu mühim ziyaretin.

Gelecek tabii adam; çünkü biliyor arkasında bir garibanlık ve iktidardaki umursamazlık rüzgarı varken aldığı yerel seçim galibiyetine bir de genel seçim galibiyeti ekleyip yıllar sonra partisini iktidar yapmak istiyorsa elindeki kaynakların vatandaş üzerindeki etkisini iyi tahlil edip tartmalı, ekibini bu tahlil ve tartı sonuçlarına göre oluşturmalı, sonrasında da daha şimdiden dillendirilmeye başlanan erken genel seçim için hazırlıklara başlamalı. Genel Merkez düzeyinde erken genel seçim çağrıları için bastırılırken, yerelde vatandaşı en çok, en sıkı nasıl kucaklarız da gönüllerine kadar inceden sızarızın hesapları yapılmalı.

Bunun için de seçimleri kıran kırana bir mücadele içinde geçen kadın kollarından başlanmalı etki tepki ölçümüne. Önümüzdeki sürecin en çok çalışanı yine kadınlar olacak ve Bursa örgütü içinde bir ayrışma mevcutsa eğer, bir an önce tatlıya bağlanmalı ki, omuz omuza çalışmak mümkün olsun.

Bunun dışında, dört ayın sonunda yapılan atamaların liyakat esaslı olup olmadığından tutun da atananların yedikleri yemeğin, yaptıkları gezilerin, gezilerdeki taleplerinin dahi hesabı tek tek yazılıyor kara kaplı deftere. Hem de öyle AK Partili siyasetçiler ya da seçmenler tarafından değil, bizzat CHP’li siyasetçiler ve seçmenler tarafından. Asla ve kata gözardı edilmemesi gereken bir parti gerçekliğidir bu!

Bilinmesi önemli, zira hep söylediğim gibi; bu parti, içinde var olarak konuşabilen insanların partisi. Küsenlerin, küstükleri halde partisi için canını dişine takarak çalışanların partisi. Aslında hep kendi partileri daha iyi, daha liyakatli, daha güzel işler yapsın isteyenlerin partisi. Dolayısıyla, eleştiri yöneltenlerin eleştirilerindeki haklılık payını sorgulamayı unutmamak önemli.

Zaten bahsedilen konular bir bütünlük içinde ‘bu işi nasıl çözeriz’ nezaketi ile görüşülmüş. Çözülür mü? Ben bundan sonra çözüme yönelik bir yaklaşım olacağını düşünmüyorum, ancak bundan daha ileri adımların atılması ihtimalini de öngörmüyorum. Bu ziyaret, bir ‘dur’ işareti niteliğinde olmuş kadrolaşma hareketinin beğenilmeyen taraflarına yönelik.

Kadrolaşma hareketinin beğenilmeyen taraflarına diyorum, çünkü hali hazırda belediyelerde seçimlerden birkaç ay öncesinde kadroya geçmiş çalışanlar dışında, çalışan çıkarma girişiminde bulunan henüz olmadı. Dolayısıyla kadrolar halen eski kadrolar olarak mevcudiyetini koruyor büyük ölçüde.

Haaa… İş yapılabiliyor mu bu kadrolaşma biçimiyle? İşte orası tartışılır, hem de biz basın mensupları nezdinde değil, baya baya belediyeyi yönetmeye çalışanlar düzeyinde bu konunun bir tartışmaya açılması giderek daha çok ihtiyaç halini alır duruma gelmek üzere…

Bir de işin tehditler boyutu mevcut.

Elbette güç el değiştirince kraldan çok kralcı olanlar da yer değiştiriyor. Yeni kralcılar ölçüyü öylesine bir kaçırmış ki, tehditler havada uçuşuyor…

AK Parti iktidarı döneminde aba altından gösterilen sopalara tepki gösteren CHP belediyelerinin ve parti yönetiminin böyle durumlara mahal vermemesi, mahal vermemeyi öğrenmesi lazım, aksi halde başınız ağrır. Hem de öyle başka partilerin seçmenleri ve siyasileri ile değil, bizzat kendi partinizin içini dışını bilenlerle uğraşmak durumunda kalırsınız, kalıyorsunuz da.

Tüm bu veriler bir araya getirildiğinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’dan hangi duygularla ayrıldı sorusuna; ‘Bir tür tam tatmin olmamışlık hissi ile’ yanıtını verebiliriz sanırım.

Sonraaaa… Bir de parti içi muhalefet etme durumu mevcut unutulmaması gereken. Özel’in ziyareti bir olağanüstü kurultay talebi gündeme gelirse kendisine kimin ne kadar destek vereceğini anlamayı kolaylaştırması bakımından da önemli.

Çok yakında kimler kimler ile kabilinden bir birliktelik ve rakip eleme durumuyla karşı karşıya kalabilir CHP!

Örgütün içinde olmayı seven, zaten örgütün tam da içinden gelen, enerjisi ile beklenmedik bir performans sergileyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, önümüzdeki genel seçimlerde kendisine Cumhurbaşkanlığı koltuğuna aday olmayı uygun görürse ihtimaline karşılık bir hareketlilik var parti içinde.

CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir süreç işaret ederken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da hedeflediği Cumhurbaşkanlığı koltuğuna adaylık ihtimalinden vazgeçmek istemiyor.

Şimdi siz bu ikiliyi bir araya getirdiğinizde ne görüyorsunuz?

Ortada bir çiğ çiğ yeme planı var da anlayan anlamıştır diyerek ben konuyu bu kadarla kapatmanın ve ileriki süreçte; ‘Aaaaa… Kimler kimler ile berabermiş meğer…’ demenin tadını çıkarmayı tercih ediyorum. Bence aklı başında tüm okuyucularım zaten durumu anlamıştır diye düşünüyorum.

Şöyle bir deşeledikten sonra hem parti içinde hem de parti dışında siyasi mücadelesini sürdürmek için mevcut yoklaması yapan, aynı zamanda ilk dört ayın icraatları açısından Bursa’yı değerlendiren Özgür Özel’den hızlı bir biçimde aksiyon alması bekleniyor. Hem parti yönetimleri hem de yerel yönetimler konusunda.

Bakalım gelecek, neler getirecek…

 

Dağ yöresinde festivaller başladı Moğollar Harmancık’a geliyor…

Dağ yöresinde festivaller başladı Moğollar Harmancık’a geliyor…

Özellikle dağ yöresinde yaz aylarında gerçekleşen festivaller yöre halkının en büyük eğlencelerinden biridir.

Bu minvalde yöre insanı hasat mevsiminin yorgunluğunu gerçekleşen bu festivallerde atar.

Doydukları topraklardan, doğdukları topraklara bu sayede bir göç yaşanır.

İşte bu festivallerin ilki cumartesi ve pazar günü Keles’te gerçekleşti.

Keles’te gerçekleşen etkinlik, özellikle pandemi dönemi hariç, önceki dönem belediye başkanı Mehmet Keskin’in dönemine göre oldukça zayıftı.

Belki tanıtım eksikliği, belki bütçe eksikliği, belki de beceriksizlik.

Kim bilir?

***

Ama bu tür organizasyonlar Keles açısından verimli değerlendirilmeli.

Bölgenin kiraz ve vişnesinin pazarlaması yapılmalı bölgeye entegre tesis kurulması için fırsat olabilir.

Bu doğrultuda bölgenin meyvesini toplayan uluslararası firmalarla değişik konularda işbirliği için bu festival iyi bir fırsat.

Yine bölgeden Bursa’ya göç etmiş isimlerde sponsorluk noktasında bu tür festivallere olumlu baktığını biliyoruz.

Muhtemelen kapılarına giden olmadı!…

Ya da kapıları yanlış bir şekilde çalındı.

***

Öte yandan bölgede ikinci festival de önümüzdeki ağustos ayında Harmancık’ta gerçekleşecek. Belediye Başkanı  Haşim Ali Arıkan’ın göreve geldikten sonra  CHP genel Başkanı Özgür Özel’in ilçe ziyaretini saymaz isek ilk büyük organizasyonu festival ve panayır olacak…

Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan gerçekleştireceği bu organizasyon sadece Harmancık ve diğer dağ ilçelerine değil Bursa ve Tavşanlı yöresini de kapsıyor.

Festival kapsamında ilçede konser verecek sanatçılar ile gözlerin de kulakların da iki gün bölgede olmasını sağlayacak.

Panayır ve festival kapsamında yöresel sanatçıların yanısıra, 15 Ağustos 2024 Perşembe akşamı  Tuğçe Kandemir 16 Ağustos 2024 Cuma akşamı da Moğollar Grubu 77. Harmancık Panayır ve  Kültür Festivali kapsamında ilçede konser verecek.

Vakti olanlar şimdiden bir yere not etsin…

Bu güzel etkinliği kaçırmasınlar…

Bizler de emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz.

Bu arada ilerleyen günlerde Büyükorhan ve Orhaneli’de benzer etkinlik  gerçekleşirse onu da bu köşeden aktaracağız…

AK Parti ve Cumhur İttifakı muhalefet yapmayı öğrenmeli!

AK Parti ve Cumhur İttifakı muhalefet yapmayı öğrenmeli!

Hayatta genel kural şu:

Hayatın hiç bir aşaması boşluk kaldırmaz.

Hele siyaset hiç boşluk kaldırmaz.

Siz o boşluğu bırakırsanız köşebaşında bekleyenler gün gelir bir şekilde o boşluğu doldururlar.

Aynen geçmişte ve yakın tarihte olduğu gibi.

Hatırlatmakta fayda var:

Girdiği ilk genel seçimlerde ülke genelinde iktidar, girdiği ilk mahalli seçimde de Bursa’da yerelde iktidar olan AK Parti’nin bu süreci 31 Mart 2024 tarihinde sona erdi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi Meclisinde çoğunluk Cumhur İttifakı‘nda olsa bile başkanlık makamında CHP’li Mustafa Bozbey oturuyor.

Yine bununla beraber geçmiş dönemlerde Cumhur İttifakı’nda bulunan Harmancık, Mustafakemalpaşa, Karacabey, Yenişehir ve Osmangazi‘de bu dönem AK Parti ve MHP muhalefette.

Öte yandan bu ilçelerde dikkat çeken Yenişehir detayı var.

Yenişehir’de mecliste AK Parti, İYİ Parti’ye muhalefet edecek iken, en büyük destekçisi durumunda. Bu ilçede CHP ile MHP, yerelde İYİ Parti’ye muhalefet yapıyor.

Ama ne yazık ki;

Cumhur İttifakı temsilcilerinin muhalefette oldukları diğer ilçelerde şu ana kadar etkin bir muhalefet yaptığını göremedik.

Ya da diğer bir ifade ile yakın tarihimizde muhalif kimliği ile tanıdığımız Osman Ayradilli, Erdal Altun daha öncesine gittiğimizde merhum Hikmet Şahin döneminde merhum Semih Pala‘nın yaptıkları muhalefet var ki hala gözümüzün önünde…

1990’lı yıllara gittiğimizde Mustafa Bayrak, Bener Özcan, Ahmet Kömbe, Ahmet Memişoğulları ve merhum Şemsettin Şen‘in kent adına yapmış olduğu muhalefette hala akıllarımızda.

Belki bugün DYP, ANAP’ın ve DSP’nin esamesi okunmuyor ama yukarıda yazdığım isimleri yaşı 50 ve üstünde olanlar hatırlıyor.

31 Mart 2024 tarihinden sonra yerel meclislerde göreve başlayan AK Parti ve MHP’li meclis üyelerinden bugüne kadar yanlı, eksik ve doğru, yapılan ve yapılamayan çalışmalara karşı etkin bir açıklama görebildik mi?

Bu sorunun yanıtı en sade şekliyle hayır…

Ya da diğer bir ifade ile Bursa özelinde vatandaşın yerel mağduriyetini giderme adına Cumhur İttifakı neler yaptı?

Önceki dönemlerde yapılan hizmetlere bile sahip çıkamadılar.

Yapılan bir şey yok.

Varsa da;

Bir basın açıklaması yapsınlar da hep beraber öğrenelim..

En basit ifade ile onu öğrendiğimiz anda da yerel meclislerde Cumhur İttifakı adına görev yapan üyelerin kentte ve mecliste varlıklarını hissedeceğiz.

Velhasılı, kaybettikleri koltukları geri almak istiyorlarsa AK Parti, Cumhur İttifakı muhalefet, yapmayı öğrenmeli….

 

 

CHP Genel Başkanı Özel’in Bursa ziyaretinde gözümüze ilişmeyenler!

CHP Genel Başkanı Özel’in Bursa ziyaretinde gözümüze ilişmeyenler!

CHP Genel Başkanı, aynı zamanda ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel‘in Bursa ziyareti soluksuz ve yoğun bir şekilde devam ediyor.

Dile kolay, CHP 50 yıla yakın bir süre bekledi, Bursa özelinde yerelde iktidar olma adına…

İşte bunu görmek Özel’e nasip oldu.

O koltuktan kimler geldi kimler geçti…

Hem de genel başkanlığının ilk aylarında…

Bu ziyaret bir de yerel seçimlerin ardından olunca bizler de ister istemez çok daha fazla gözlem yapmaya çalışıyoruz.

Kimler bu ziyarette Özel’le beraber dolaşıyor, kimler karşılıyor?..

Gelelim Özel’in Cuma günkü programa…

Özel, cuma gününe önce partisinin il başkanlığında basın toplantısı ile başladı, ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘i tarihi binada ziyaret etti.

Ardından cuma namazı için Ulucami programı, sonrasında ise vatandaşa aşure dağıtımı.

Program soluksuz bir şekilde cumartesi günü de devam edecek. Muhtemelen fırsat bulursa da Özel, kayınvalidesi ile kayınpederine de geçecek…

Bilmeyenlere hatırlatalım:

Özel’in eşi Bursalı…

Daha önce iki kere planlanan fakat şartların oluşmamasından dolayı ertelenen ziyarette bunlar görünen kısımlar.

Bir de görünmeyen kısımlar var.

Bizim merakımız işte orada başlıyor.

Misal iki dönem CHP’den Mudanya Belediye Başkanı seçilen Hayri Türkyılmaz‘ı hiç göremedik.

Öte yandan CHP tarafından gerek genel gerekse yerel seçimlerde aday gösterilen fakat seçilemeyen birçok isim de Özel’in Bursa ziyaretinde ortada yoktu.

Yine CHP’den milletvekili seçilen, başarı ile görev yapan Sena Kaleli, Prof. Dr. Lale Karabıyık, Prof. Dr. Yüksel Özkan‘ı da gözlerimiz aramadı desek yalan olur!.

Yine Ceyhun İrgil‘in ise Fethiye’de olduğu biliyoruz.

Onur Öymen zaten Bursa’da yaşamıyor…

Öte yandan;

Yine CHP’de il başkanlığı görevinde bulunan birçok önceki il ve ilçe başkanlarını da Özel’i karşılayanlar arasında göremedik.

Nereye mi gittiler?

Muhtemelen olağanüstü kongre için kulis yapıyorlar diye düşünmeden edemedim.

Ne zaman ortaya çıkacaklar diye soranlar olursa ona da yanıtımız gayet basit, bir sonraki seçimde…

Bu seçim ister örgüt ister yerel ister genel seçim olsun.

Onlar ortaya çıkar…

Anlaşılan o ki yerel seçimlerde birinci çıkmanın farkına hala bazı CHP’liler varmış değil.

Ne zaman farkına varacaklar orası da meçhul!…

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den siyasi lügate yeni deyim: ‘Mali darbe’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den siyasi lügate yeni deyim: ‘Mali darbe’

Bursa’nın taşra ilçeleri arasında en büyük ilçe hangisi derseniz bu sorunun yanıtı gayet basit: Mustafakemalpaşa

Bir tarafta sınırları Orhaneli ile komşu iken, diğer tarafta Karacabey ile Balıkesir’in Susurluk ilçesi ile komşu…

Dile kolay 132 mahallesi var…

Böyle bir ilçede yerel yöneticilik yapmak biraz daha zor.

Öte yandan, Bursa özelinde yerel seçimlerde bir ilkin yaşandığı ilçe.

Daha önce bakanlık görevinde bulunmuş bir ismin ilçe belediye başkanı olduğu bir ilçe Mustafakemalpaşa.

İşte bu bağlamda Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Şükrü Erdem’in perşembe günü oldukça ağır konukları vardı.

Önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Başkan Burada” programı kapsamında öğle saatlerinde ilçeye geldi.

Önce halkın arasında dolaştı, ardından bazı ziyaretler yaptı.

Sonrasında ise ziyaretçilerini dinledi…

Akşam saatlerinde ise çok daha ağır bir konuk vardı.

O isim de CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘di.

Balıkesir mitinginin ardından üç günlük Bursa programına Mustafakemalpaşa’dan başladı.

Bizler de Özel’in neler konuşacağını merak ediyorduk.

Yalnızca bizler de değil…

Karacabey’den, Susurluk’tan, Bursa’dan CHP’ye gönül veren isimler de merak etmişler, alana gelmişlerdi…

Sadece CHP’liler değil, gördüklerimiz arasında Mustafakemalpaşa’da Cumhur İttifakı saflarında siyaset yapanlar da Özel’in konuşmasını merakla bekleyenlerdendi.

Ama gerçek olan şu:

Mustafakemalpaşa halkından yeteri kadar ilgi yoktu.

Dışarıdan gelen konuklar da olmasa alan boş kalacaktı.

Alanı boş, Özgür Özel’i yalnız bırakmayan isimler arasında CHP’nin Bursa Milletvekilleri, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, CHP Parti Meclis Üyesi Canan Taşer, Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, CHP önceki dönem milletvekilleri Turhan Tayan ve İlhan Demiröz, Bursa Eczacılar Odası önceki dönem başkanlarından ve  CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yakın arkadaşlarından Kıvanç Atmaca da görebildiklerimizdendi

Milletvekili Orhan Sarıbal ve Harmancık Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan’ı gözlerimiz arasa da miting alanında yoklardı.

Bu arada;

18.30’da başlaması beklenen miting yaklaşık 45 dakika gecikme ile 19.15 gibi başladı…

Önce İl Başkanı, ardından milletvekilleri, sonrasında genel başkan yardımcısı ve parti meclis üyeleri, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve Mustafakemalpaşa CHP İlçe Başkanı ve sahibi olarak Şükrü Erdem otobüsün üstüne davet edildi…

Burada dikkat çeken en önemli ayrıntı sahneye davet edilen isimlerin selamlaması esnasında Bozbey’in önünü iliklemesi, diğerlerinin iliklememesi idi.

Bozbey’in bu nezaketi, küçük ama önemli detay….

Neticede halkın ya da örgütünün oylarıyla gelmiş bir yere gelmiş yöneticilerin bu detayı kaçırmaması gerekir.

İşte bu detaylardan gelelim konuşmaya….

Sesi yorgun ve biraz çatallaşan Özel, küfesinde daha doğrusu konuşmasında  Kirmasti’den Mustafakemalpaşa’ya uzanan yolculuğun mimarlarına rahmet ve minnet ile başladı…

Ardından AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a eleştiri yağmuru  vardı.

Sıcakların bu kadar arttığı ortamda bu eleştiri yağmuru havayı yumuşatma yerine sertleştirdi.

Miting alanında Erdoğan’ı yuhalayanalara Özel’in “yuhalamayın ama sesinizi yükseltin” demesi de oldukça anlamlıydı.

Malum  geçen hafta 15 Temmuz’da şehit olanları andık. Birileri kontrollü darbe dese de Özel bu konuda net konuştu.

“15 Temmuz’a askeri darbe” dedi.

Ardından yargı darbesinden bahsetti.

Sonunda sözü “Mali Darbe” ile bitirdi.

Bir anlamda siyasi lügatimize yeni bir deyim eklemiş oldu.

Mali darbenin içeriğinde ne mi var?

Malum önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan belediyelerin SGK borçlarının İller Bankası ödeneklerinden kesileceğini açıkladı.

İşte bundan dolayı da Özel, mali darbe ifadesini konuşmasında kullandı.

Sonrasında tarımdan, staj ve TOKİ mağdurlarından bahsetti.

‘Haklarını arayacağız’ dedi.

Bu arada tarlada kalan karpuz ve domateslerin Bursa Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden Tarım AŞ tarafından alınacağının müjdesini de alandakilere Özgür Özel verdi.

Mitingden memnun kaldı mı?

Onu bilemeyiz.

Bildiğimiz cuma ve cumartesi günü de Özel’in programının yoğun olacağı..

Bize düşen takip etmek ve yorumlamak…

Oda başkanları, yerel ve genel yöneticilere hijyen konusunda düşen sorumluluklar

Oda başkanları, yerel ve genel yöneticilere hijyen konusunda düşen sorumluluklar

Zaman zaman halk sağlığı konusunda gördüğümüz eksiklikleri bu köşeden yazdığımızı değerli okurlar bilir.

Pandemi döneminde nasıl maske takılacağından tutun, sosyal mesafe ile ilgili olarak defalarca hem işitsel, hem görsel, hem de sosyal medyamızdan konuyu yazdık ve gündemden tuttuk.

Bu dönem Mustafa Bozbey de bu konuya büyük önem veriyor ki Halk Sağlığı Uzmanı, Bursa Tabip Odası önceki dönem başkanlarından Prof. Dr. Alparslan Türkkan‘ı, tecrübelerinden faydalanma adına danışman olarak atadı.

Malum;

Özellikle toplum sağlığını ilgilendiren konuların başında çay ocakları, kahve, kafeterya ve lokantlarda bulaşık makinesinin zorunlu olması ve bulaşıkların makinede yıkanması geliyor.

Bu konu ile ilgili olarak yerel yöneticilere ve oda başkanlarına büyük görev düşüyor demiştim.

Ama değişen bir şey yok denecek kadar az…

***

Bugün yukarıda saydığım yiyecek ve içecek sektöründe faaliyet gösteren çay ocakları, kafe ve kahvehanelerde bulaşık makinesi kullanan işletme sayısı oldukça az.

Hatta bazı çay ocaklarında suyu karşıdan gören bardaklar var.

Bundan dolayı da bulaşıcı olan üst solunum ve alt solunum yolları hastalıklarında yaz olmasına rağmen çok fazla artış var.

Hastanelerin acil polikliniklerinde iğne atsan yere düşmez…

Serum bağlananlar, muayene olanlar.

Yine toplum sağlığını ilgilendiren diğer bir konu ise kuaförlerdeki hijyen sorunu…

O sorunun başında ise havlular yer alıyor.

Maalesef üzülerek yazıyoruz, bugün kuaförde saçlar yıkandıktan sonra kullanılan havlular birçok kuaförde çamaşır makinesine atılmasına gerekirken kapının önünde kurutma işlemi yapılıyor.

İnanmazsanız gidin dolaşın, görün…

Bu durum da hepatit, kan yolu ile bulaşan hastalıklar başta olmak üzere birçok bulaşıcı rahatsızlık geçme olasılığı bulunuyor.

***

O zaman ne yapılması gerekiyor?

Oda başkanları ile yerel yöneticilerin işbirliği içinde denetime girmesi şart…

Öncelikle kahve, pastane, kafeterya ve çay ocaklarında bulaşık makinesi zorunlu olmalı. Bulaşık makinesi kullanmayan, bulundurmayan işletmelere kısa bir süre tanınmalı, ardından cezai yaptırımlar uygulanmalı.

Yeni verilecek ruhsatlarda bulaşık makinesi zorunlu olmalı.

Zabıtalar da sürekli denetim yapmalı.

Öte yandan diğer yazdığımız konu berber ve kuaförler için de aynı şekilde çamaşır makinesi ve kurutma makineleri zorunlu olmalı.

Kuaför açmak için belirli metrekare şartı getirilmeli.

Burada da denetim mekanizması iyi işlemeli…

Başkan Bozbey’e bu noktada bir görev düşüyor. Meclis kararı alarak yukarıda saymış olduğum meslek gruplarına standartları getirmeden ruhsat verilmemesi gerekiyor.

Bu konuda çalışmaların bir an önce başlaması şart…

Oda başkanlarının da meslek komitelerinin de bununla ilgili sorumluluk alarak gereğini yapması gerekiyor..

***.

Bu konuda bir öneri de sağlık çalışanlarına…

Özellikle enjeksiyon, kan alma ve benzeri işlemlerde de benzer aksaklıklar var…

Her vakaya ayrı, kullan at eldiven kullanılması gerekirken bazı sağlık kuruluşlarında çalışanların bunu aksattıkları görülüyor.

Çalışanlar taktıkları eldiven ile kendi sağlığını korurken hastanın sağlığı unutulmuş oluyor. Bu konuda Sağlık Bakanlığının da sert uyarı yapması şart…

Biz uyarımızı yaptık, işini doğru yapanlara karşı boynumuz kıldan ince, yapmayanlar konusunda söz de denetim hakkı da yerel ve genel yöneticilerde.

Özdemir’den iki kent ormanı ve Nil Kafe müjdesi

Özdemir’den iki kent ormanı ve Nil Kafe müjdesi

Norm Haber olarak 31 Mart seçimlerinin ardından göreve başlayan belediye başkanlarına hayırlı olsun ziyaretlerine devam ediyoruz.

Bu minvalde haftanın ilk günü Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’i makamında ziyaret ettik…

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: Şadi Özdemir siyaset emekçisi. Bugüne kadar siyasetin dikenli yollarından dolaşarak gül bahçesine ulaşmış bir isim.

Zaman zaman çok yakınlarının da eleştiri oklarına hedef oldu. Ama Özdemir, eleştirilerden kuvvetlenerek çıkmayı biliyor.

Özdemir, siyaseten emeklerinin karşılığını son yerel seçimlerde belediye başkanlığını kazanarak taçlandırdı.

Dile kolay, Nilüfer’in son 25 yılını değerlendirdiğimizde sol iktidarın olduğu bir ilçe.

AK Parti açısından Nilüfer’i değerlendirdiğimizde ise içinde ukde olan bir ilçe idi.

O ukde hala devam ediyor.

Bu dönem geçmişte Nilüfer’de belediye başkanlığı görevinde bulunan bir isim Büyükşehir Belediye Başkanı.

Ya da diğer bir ifade ile ikisi de aynı partiden.

Geçmişte yapılamayan hizmetlerin yapılacağı bir dönem olarak da yorumlamak mümkün.

Kısaca bu dönem Nilüfer’de mazeret yok…

İş üretme zamanı…

***

Öte yandan Bursa’da rantın en yüksek olduğu ilçelerin en başında gelen ilçe Nilüfer…

Hal böyle olunca tek gözünü kapatırsan bir anda Nilüfer’de gökdelenleri görmek mümkün olabilir…

İşte  Şadi Özdemir bu konuda sert…

Bu dönem buna müsaade edilmeyecek izlenimini verdi bana.

Bu arada Özdemir, Nilüfer’de biri 100 dönüm, diğeri de 150 dönüm olmak üzere iki kent ormanı planlıyor…

Özdemir birini Hazine’den, diğerini de Büyükşehir’den almayı planlıyor…

Bunlarla ilgili ön çalışmalar başlamış…

Özellikle bu dönem CHP’li belediyelerin ortak icraatlarından biri olarak dikkat çeken kent lokantalarının ilkinin önümüzdeki günlerde öğrenci kenti Görükle’de açılacağını Özdemir’den öğrendik.

Yine halkın ekonomik rakamlarla yiyip içebileceği Nil Kafe açılışları da çok yakında…

Bu noktada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal tesisleri örnek alınıyor…

Mevcut durum hakkında ise Özdemir, “belediyede çözülemeyecek problem yok. Bizden nüfusu daha fazla olan Yıldırım Belediyesi’nin personel sayısı 800 daha az” diyerek bir saptamada bulundu…

Kendisi toplamda 100 civarında geçici personelle yolunu ayırmış…

***

Velhasılı Özdemir, yeni dönemden mutlu ve umutlu. Bu umutları gerçek noktada icraata dönüşecek mi?

Onu ilerleyen günlerde göreceğiz.

Bize düşen başarı dilemek…

Yeni eğitim öğretim yılı, özel okullar ve kitap kırtasiye paraları çözüm yolları

Yeni eğitim öğretim yılı, özel okullar ve kitap kırtasiye paraları çözüm yolları

Okullarda kayıt mevsimi 16 Temmuz 2024 tarihi itibari ile başladı. Yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasına yaklaşık 45 gün gibi bir zaman olmasına rağmen hem öğrencilerde hem de velilerde bir hareketlilik yaşandı.

Ülkemizde 2024 Mayıs ayındaki resmi rakamlara göre Türkiye’de toplam 75 bin 015 eğitim kurumu bulunuyor.

Bu kurumlardan 60 bin 734’ü resmi, 14 bin 281’i ise özel eğitim kurumu.

Yine açıklanan rakamlara göre ülkemizdeki okullarda 19 milyon 904 bin 679 öğrenci eğitim görüyor. Bu öğrencilerden 15 milyon 887 bin 296’sı devlet okullarında, 1 milyon 670 bin 729’u ise özel okullarda öğrenim alıyor.

2022 yılında açıklanan resmi rakamlara göre toplam öğrenci sayısı 18 milyon 85 bin 943.

Öğrencilerin 15 milyon 194 bin 574’ü devlet okullarına giderken özel okullardaki öğrenci sayısı 1 milyon 310 bin 605 idi.

Baktığımızda yaşanan ekonomik krize rağmen özel okullarda öğrenci sayısındaki artış oranı dikkatlerden kaçmıyor!..

Bu arada Mayıs 2024 itibari ile Türkiye’de toplam 75 bin 015 eğitim kurumu bulunuyor. Bu kurumlardan 60 bin 734’ü resmi, 14 bin 281’i ise özel eğitim kurumu. Resmi eğitim kurumlarında 712 bin 874 derslik bulunurken, özel eğitim kurumlarında ise 39 bin 695 derslik bulunuyor.

Bu da 2022 yılındaki resmi rakamlara göre Türkiye’de örgün eğitim veren resmi okul sayısı 53 bin 620, özel okul sayısı ise 13 bin 501 idi.

Rakamları yorumladığımızda 7 bin civarında resmi okul artışı gözüküyor. Ama işin aslı öyle değil.

İlkokul bünyesinde faaliyet gösteren ana okulu öğrenci sayısı 100’ü geçince orası da yeni okul açılmış gibi gözüküyor.

Önceki yıl bu minvalde ilkokul bünyesinde bir çok ana okul ayrı tüzel kişiliğe kavuştuğu için yeni okul açılmış gibi gözüküyor aslında açılan okul sayısı sınırlı sayıda…

Bu gerçeklerin yanı sıra diğer bir gerçek de;

Öte yandan özellikle ana muhalefet partisi tarafından Milli Eğitim Bakanlığı çok eleştirilse de yaptığı doğru işlerin de hakkını vermek gerekir.

AK Parti iktidarında velilere sağlanan en büyük rahatlıklardan biri de kapı kapı kitap arama derdi olmaması.

Okul kitapları yeni yılın ilk gününde sıralarda

Bu sadece alkışlanır.

Buraya kadar normal.

Normal olmayan ise özel okullarına kayıtlarla ve mevcut durumla ilgili….

Özel okula gitmeyi isteyen bir öğrencinin en düşük kayıt maliyeti yaklaşık 100 bin TL… Bir de buna okul açıldıktan sonra kitap ve kırtasiye ve kılık kıyafet  parası olarak 30 bin TL’ye yakın ücret istedikleri ifade ediliyor.

Öncelikle burada Milli Eğitim Bakanlığı küçük bir düzenleme yaparak ‘ücretlere kılık kıyafet ve kitap ve her türlü sosyal faaliyet paraları dahil olacaktır’ ifadesini koyarsa bu sorun hallolur.

Bu olmayınca neler oluyor…

Öğrenciden kitap parası alan özel eğitim kurumlarına Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da ders kitaplarının dağıtılması.

İşte burası anormal.

İsmi üzerinde özel okul.

Madem özel okullar bu kitabı alıyor.

Aldıkları kitabı ne yapıyorlar?

Öğrencilere mi dağıtıyorlar yoksa geri dönüşümcülere mi satıyorlar?

Geri dönüşümcülere gidildiğine dair çok duyum aldık.

Görev burada bakanlık yetkililerine düşüyor.

Onlar araştıracak, paylaşacak.

Ya da diğer bir bakış açısı ile özel okullara ücretsiz devlet kitabı vermeyeceksiniz ya da verdiniz mi onlar da öğrencilerinden kitap parası almayacaklar.

Bu konuda kanuni düzenleme yapılması şart.

Yapılmaz ise;

Bu durumda hem devlet hem de veli mağdur oluyor.

Basit bir hesapla 1 milyon 670  bin 729 öğrenciye ortalama 6 kitap verilse 10 milyon 024 bin 374 kitap yapar.

Ortalama her kitap 3 dolar olsa, 30 milyon 073 bin 122 bin dolar yapar.

Ve bu masraf her sene yapılıyor.

Bunun milli para ile ifadesi yaklaşık 1 trilyon gibi bir rakam yapar.

Rakamlar ortada.

Bakanlık kemer sıkma politikası uyguluyor. O zaman ilk olarak özel okullara kitap dağıtımını kaldırmalı.

Ya da kaldırmıyorsa devletin kitapları zorunlu olmalı başka kitap alımı da yasaklanmalı.

Böyle bir düzenleme gerçekleşirse hem devlet hem veli kara geçecek.

Memnun olmayacak kesim ise özel okul sahipleri.

Onların da bugüne kadar memnuniyetleri yeter artar bile…

Bilmem anlatabildim mi?

Öneri bizden, değerlendirmek yetkililerden…

 

İnsanlık için küçük, benim için büyük bir adım

İnsanlık için küçük, benim için büyük bir adım

Gazetecilik zor zanaat be mirim…

Hele bir de gönül vermeye görün…

TÜİK bile bozuk saat gibi günde iki kere doğruyu gösteriyor. O doğrulardan biri de bizim mesleğe isabet etmiş. Üniversite sınavı sonrası öğrencileri yönlendirmek adına açıklandığını tahmin ettiğim veriler ışığında gençlere, ‘Aman siz siz olun sakın ha gazetecilik gibi bir bölüm tercih etmeyin!’ deniyor adeta…

Şöyle ki;

“Ücretli çalışan (SGK 4/A) lisans mezunlarının öğrenim gördükleri eğitim ve öğretim alanı ile uyumlu bir meslek grubunda çalışma oranının en düşük uyum oranı yüzde 19,9 ile sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon alanında gerçekleşti!”

“Ücretli çalışan (SGK 4/A) ön lisans mezunlarının öğrenim gördükleri eğitim ve öğretim alanı ile uyumlu bir meslek grubunda çalışma oranının en düşük uyum oranı ise yüzde 8,1 ile sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon alanında gerçekleşti!”

Açıklamalarına yer veriliyor mesleklerin iş bulma sürelerine ve okudukları konuda çalışıp çalışamadıklarına yönelik incelemelerin sonuçlarında.

Üniversite mezunu gazetecilerin sadece yüzde 19.9’u, yüksek okul mezunu gazetecilerin ise sadece yüzde 8.1’i kendi mesleğini yapabiliyor.

Neden?

Çünkü zorluğu bir yana yaşam koşulları açısından da insanı zorluyor bu meslek…

Bazen bir şehrin, bazen bir ülkenin, bazen hem bir şehrin hem de bir ülkenin içinde dolaşıyorsunuz. Haber kaynaklarınızın aktardığı bilgilerin dışında sağı solu eşelemek de sizin işiniz. Tüm bunların ışığında insanlara tatlış bültenler eşliğinde siyasi nezaketle birlikte sunulan meselelerin altında neler yattığını, kimin nereden ne kadar zengin olmaya çalıştığını, kimin hangi kutsal değerleri kullanma gayreti ile kesesini doldurma hevesinde olduğunu, kimin sevimli mimiklerinin altında hangi siyasi emellerin yattığını bal gibi bilmekte…

Yazmak, yazmamak, yazabilmek, yazamamak…

Hepsi dahil gazeteciliğe…

Üstelik işinizi yaptıktan sonra hiçbir kesimi mutlu edemeyeceğinizi de ben bizzat garanti edebilirim. Çünkü herkesin her daim doğruyu yapması mümkün değildir, fakat sizin herkesin yanlışını yazmanız zorunludur bu meslekte.

İşte insanı en çok da bu yoruyor belki.

Bir de üzülüyor insan, tıpkı doktorluk gibi, avukatlık gibi, bir matematik mühendisinin analitik zekasındaki pırıltı gibi kıymetli değil artık yaptığınız iş…

Dolayısıyla biraz yorgunluk biriken kafamı, sadece küçük hayatımın küçük dertleriyle meşgul olan narin bir organ gibi kullanmak için biraz izne ihtiyacım var.

İnsanlık için küçük, benim için büyük bir adım atarak yazılarıma kısa bir süre ara veriyorum sevgili okur…

Aydın’dan önce açılış, ardından açılış müjdesi

Aydın’dan önce açılış, ardından açılış müjdesi

Yerel seçimlerin ardından göreve gelen belediye başkanları içerisinde çalışmalarıyla kendinden söz ettiren isimlerin başında Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın geliyor.

Halk deyimiyle – diğer başkanlarla mukayese ettiğimizde – “az zamanda çok iş” yapan isimlerin başında Aydın.

Kısa zamanda hem temel attı hem de açılışlar yaptı.

Bu minvalde cumartesi günü de Osmangazi Meydanı‘nda hem Hasan Ali Yücel Kütüphanesi’nin hem de Genç Kafe‘nin açılışını gerçekleştirdi.

Bu kafe gençlere özel…

Fiyatlar rakiplerine göre oldukça avantajlı.

Üstüne üstlük wi-fi ve okul zamanı çorba ücretsiz…

Açılışta CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten, Milletvekilleri Hasan Öztürk, Orhan Sarıbal, Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Emin Direkçi de Aydın’ı yalnız bırakmayan, bizim gördüğümüz isimlerdi.

Bunun yanı sıra Osmangazi’nin çiçeği burnunda Kent Konseyi Başkanı Fatma Çil Yılmaz ve Tema Vakfı’nın Osmangazi Şube Sorumlusu İbrahim Yıldırım, yine önceki dönemlerde Nilüfer Belediye Meclis Üyesi ve Başkanvekili  olarak görev yapan Halil Erdoğan da tören alanından gördüğümüz isimlerdi.

Açılış konuşmasında Aydın’ın Kıbrısı Barış Harekatı’nın iki önemli ismi Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan‘ı anması da oldukça anlamlıydı.

Kendisi hem öğretmen torunu hem de öğretmen çocuğu olan Başkan Erkan Aydın’ın Hasan Ali Yücel’in ismini yaşatması törene katılanlar tarafından övgüyle karşılandı.

Aydın, farklı bir şekilde çalışıyor.

Partisinin adını kullanmadan halkçı kimliği ile çalışmalarını devam ettiriyor.

Davet edildiği her yere gitmeye gayret ediyor.

Bu arada, Çirişhane Spor Kulubü ve temeli atılan ana okulunun da çok kısa bir zamanda açılacağını konuşmasında ifade etti.

Bana göre önemli bir başarı.

Kendisi temel attı, kendisi açacak.

Hem de çok kısa zamanda…

Öte yandan, yakın bir tarihte Bağlarbaşı‘na kadınlar için cimnastik salonu açılacağının müjdesini de Aydın verdi.

Ne zaman mı?

Muhtemelen haftaya bu açılış da gerçekleşecek….

Kütüphanelerin açılışına devam edecek, ana okulları artarak Osmangazi’nin muhtelif yerlerinde açılacak.

Bize düşen de doğru çalışmaları takdir etmek ve desteklemek…

Hedef cahil kitleler yaratmak mı?

Hedef cahil kitleler yaratmak mı?

Her yıl, üniversite giriş sınavı sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, eğitim sisteminin uğradığı çöküşü kaleme alan, durumu rakamlarla, istatistiklerle ortaya koyan bir yazı yazmayı adet edindim.

Bu yıl gündem önceki yıllara göre yerelde ve genelde öylesine yoğundu ki, takvimimden biraz saptım, fakat bu böyle bir yazı yazmayacağım anlamına da gelmiyor elbette.

Hızlıca sonuçlardan başlamak istiyorum, çünkü sonuçların bizi nereden geldik, nereye gidiyoruz sonucuna bağlayacağını düşünüyorum.

Türkçe testinde 40 soru soruldu. Ortalama doğru yanıt sayısı 21,5. Türk milli eğitimi, Türkçe dersinden 10 üzerinden ancak 5 alabilmiş. Kendi dilimizi çocuklarımıza öğretme konusundaki maharetimiz ancak bu kadar.

Sosyal bilimler testinde 20 soru soruldu. Ortalama doğru yanıt sayısı 9. Milli Eğitimin sınıfta kalmaları buradan başlıyor.

Temel Matematik testinde 40 soruda doğru yanıtlanan soru sayısı 7,955. Matematikten de çaktık. Yoğun müfredatı hafiflettiğimizde çocuklar toplama dahi yapamaz hale gelecekler sanırım.

Fen Bilimlerinde, 20 soruda doğru yanıt ortalaması 3,478. Ülkenin bilim insanları yetiştiremeyeceği bu rakamlarla gözümüze sokuluyor.

Gelelim alan yeterlilik testinde sorulan sorulara.

Matematikte 40 soru sorulmuş, doğru yanıt ortalaması 5,547. Fizikten 14 soru sorulmuş, doğru yanıtlanan soru sayısı 2,247.

Kimyada 13 soru sorulmuş, doğru yanıt ortalaması 1,457Biyolojinin 13 sorusunda doğru yanıt ortalaması 2,324.

Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testinde 24 soruda doğru yanıtlanan soru sayısı 5,935.

10 soru sorulan Tarih – 1 testinde 2,484 doğru yanıt var. Coğrafya – 1’de 6 soruda ortalama doğru yanıt sayısı 2,103.

Tarih – 2 testinde 11 soruda 2,076, Coğrafya – 2 testinde 11 soruda 2,416 doğru yanıt ortalaması var.

12 soruluk Felsefe sınavında doğru yanıt sayısı 1,964.

Ve sıkı durun: Dindar nesil yetiştirme planları ile milli eğitime yön veren hükümetin geldiği noktayı şöyle ortaya koyabiliriz;  6 soruluk Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi testinde ortalama doğru yanıt 1,275.

Bu sınavın sadece yükseköğretim kurumlarına kimin gireceğini belirlemediğini, aynı zamanda lise eğitimimizin genel düzeyini de ortaya koyduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

Bu ortalamaların üstüne çıkan çocuklarımız var elbette, ne yazık ki, onlar da ülkede kalmamaktan yana kullanıyorlar tercihlerini.

Çünkü ortalamanın üstüne çıkarak ülkenin ‘iyi’ tarifine uygun üniversitelerine giden çocukların da okudukları okullardan pek memnun olmadıklarını, yani ‘ben bu kapasiteyle böyle bir okulda okumayı hak etmiyorum’ görüşünün kendilerinde hakim olduğunu söylemem lazım.

Konuyla ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçları bunu gayet net kanıtlıyor bize aslında.

Öğrencilerinin okumaktan en memnun oldukları üniversiteler arasında ilk sırayı Yıldız Teknik Üniversitesi alıyor. İkinci sırada İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi, üçüncü sırada Abdullah Gül Üniversitesi var.

Ne ilginç değil mi, ülkenin bir zamanlar en gözde okulları arasında yer alan ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi gibi okulları sıralamanın en başlarında değil.

Hadi tahmin edin bakalım bir zamanlar sadece ülkenin değil dünyanın da en prestijli okulları arasında yer alan bu üniversitelerine ne oldu?

Okulların her biri çeşitli biçimlerde itibar kaybına uğrarken, atama yoluyla göreve gelen rektörlerine kafa tutmak ile meşgul olan öğrencilerin bu okullardan hatırlarında kalan en kıymetli anıları sanırım demokrasi adına vermeye çalıştıkları savaşın kalıntıları olacak.

Kazanabilecekler mi?

Çocukların büyük bölümü çoktan havlu attı bile. Tamı tamına 20 yıldır bu okulların prestijleri acımasızca yerle bir edildi. Okulların içinde bu konuyla ilgili mücadele vermeye çalışan öğretim görevlileri bezdirildi, öğrenciler bu okullarda okumayı tercih ettikleri için pişman edildi. Sisteme uymayan kim varsa kelimenin tam anlamıyla pişman edildi.

Şimdi, bu çocuklar elbette bu ülkede kalıp içinde bulundukları her kurumda yepyeni mücadeleler için enerjilerini harcamayı çok mantıksız buluyor. Global dünyanın kucak açtığı, bizimse ittiğimiz eğitimli iş gücümüz kuş olup uçuyor yuvadan…

Türkiye, AK Parti’nin iktidarında insan kaynaklarını tüketmiş bir ülke olmaya doğru hızla ilerliyor.

TÜİK’in açıkladığı son verilere göre; Türkiye’den yurt dışına göç eden Türk vatandaşı sayısı, 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 108,8 oranında artışla 291 bin 377’ye yükseldi ve rekor kırdı. Yabancılarla birlikte Türkiye’den yurt dışına toplam göç 2023’te 714 bin 579 oldu.

‘Gittikleri gibi gelirler’ diye böbürlenenlere yine bir istatistikle yanıt vermek isterim;

Yurt dışından Türkiye’ye göç edenlerin sayısı 2023 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 35,9 azalarak 316 bin 456 kişi oldu. Göç eden nüfusun yüzde 54,2’sini erkekler, yüzde 45,8’ini ise kadınlar oluşturdu. Yurt dışından gelen nüfusun 101 bin 677’sini Türk vatandaşları, 214 bin 779’unu ise yabancı uyruklular oluşturdu.

Kabul edelim; eğitimli, yabancı dil bilen, elinde mesleği olan herkes yurt dışı hayali kuruyor ve şimdilerde bu hayali gerçekleştirmek çok kolay. Böylece ülkede sen, ben bizim oğlan ve okuduğu okuldan memnun olmayan, böyle giderse dört işlemi bile zor yapan bir kesim kalacak. Kim bilir, belki de rejimin istediği budur; bir zamanlar ağızlarından kaçırıp en muteber vatandaş olarak tanımladıkları eğitimsiz, cahil kitleler yaratıp, onların oylarıyla iktidarda kalmaya devam etmek…

 

DAĞDER’de kimler aday?

DAĞDER’de kimler aday?

Son yerel seçimlerin ardından kamuoyunda sesini daha gür duyduğumuz sivil toplum kuruluşlarından biri de Orhaneli-Keles-Büyükorhan-Harmancık ve Osmangazi Köylerinin bağlı olduğu ana çatı sivil toplum kuruluşu DAĞDER.

Yaşar Türk ile başlayan bu dönem Türk’ün milletvekili adayı olmasının ardından yönetim kurulu başkanlığına İsmail Aydoğdu’nun getirilmesi ile devam etmişti.

Türk ise Aydoğdu’nun yönetiminde yönetim kurulu üyesi olarak devam ediyor.

Derneğin olağan seçimlerine bir yıldan fazla zaman olmasına rağmen aday sayısındaki bolluk dikkati çekiyor.

Kim bilir önceki dönem başkanlarından Erkan Aydın’ın siyasette başarılı noktaya gelmesi hem genelde hem de yerelde etkin noktada olması da bu hareketliliği arttıran etkenlerden biri olabilir.

Ama şunu da bu süreçte net ifade etmek gerekiyor.

DAĞDER araç değil amaç olmalı…

Ya da diğer bir ifade ile basamak olarak kullanılmamalı…

Gelelim biz yeniden adaylık mevzusuna;

Gelinen noktada DAĞDER’de başkanlık için ismi geçen bir çok aday var.

Onlardan ilki mevcut başkan İsmail Aydoğdu. Başkanın bir dönem daha devam etmek istediği kulislerde konuşuluyor.

Yine siyaset nedeni ile başkanlığa virgül koyan bu dönemin seçilmiş başkanı Yaşar Türk‘ün de aday olacağı da konuşuluyor.

Bir başka aday geçen dönem aday olan Erdal Kadir‘in de bu dönem tekrar aday olacağı da sürpriz sayılmamalı.

Geçen dönem aday olan kıl payı farkla seçimi kaybeden Fazlı Seyis‘in de aday olacağını ve çalışmalarını başlattığını ifade edelim.

Geçen dönem Erdal Kadir’le beraber hareket eden İsmail Demir de adaylık için köy derneklerinden çalışmalara başladı bile…

Yönetimlerde görev yapmış Derya Başak‘ın da adaylık için nabız yokladığı konuşuluyor.

Önceki yıllarda ÜNİDAĞ başkanlığı yapan ve  geçmiş yönetimlerde görev alan Reşat Karış da bu yola çıkan sosyal medyasından adaylığını resmen duyuran bir  başka isim.

Şu ana kadar bu yazdıklarımızın ismi kulislerde konuluyor. Bir de merak edilen ise önceki yıllarda DAĞDER Nilüfer İlçe Başkanı olarak görev yapan Orhan Öztürk, önceki dönem başkanlarından Mustafa Bay‘ın neler yapacağı.

Yine onursal başkan Ali Kaya‘nın da ne düşündüğü de fazlası ile merak ediliyor.

En çok merak edilen ise yöredeki milletvekilleri, belediye başkanları, önceki dönem belediye başkanları ve siyasi partilerin tavırları….

Velhasılı süre çok uzun zaman olmasına rağmen Bursa’nın en büyük STK’larından biri olan DAĞDER’de aday bolluğu yaşanmasının sebebinin hikmeti nedir diye düşünmeden edemiyoruz.

Biz süreci bekleyip görelim…

 

Ölüm var, sorumluluk yok!

Ölüm var, sorumluluk yok!

Dün hayvan severler için son derece önemli olan bir yasa tasarısının görüşmesi vardı Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Öğlen saatlerinde başlayan görüşmeler sabah saat 08.00’e kadar sürdü. Tasarının ilk üç maddesi bu görüşmeler sonrasında kabul edildi.

Hemen belirteyim AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi konu hakkındaki fikrini değiştirmezse, yasanın tamamı görüşmeler ne kadar uzun ve ne kadar şiddetli olursa olsun kabul edilecek. Burası kesin!

Bizim durum daha ziyade yangına su taşıyan karınca misali tarafımız belli olsun kabilinden bir mücadele.

Görüşmelerin sürdüğü saatlerin tamamında biz hayvan severlerin sadece hayvanlardan yana olduğumuzu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Size öyle bir imaj çizilmeye çalışılıyor, fakat bu sadece bir illüzyon.

Bizler elbette sokaklarda yaşayan ve doğaları gereği sürüleşen köpeklerin saldırılarına uğrayan vatandaşlarımızın durumunu belki de en yakından takip eden grubuz bundan emin olabilirsiniz. Burada yapılan illüzyon, konuyla ilgili mağduriyet yaşayan vatandaşların acıları siper edilerek, aslında sorumluluklarını yerine getirmeyen, en tepeden başlayarak en aşağıya kadar tüm makam sahiplerinin belirli ceza ya da yaptırımlara uğramasının yerine hayvanların cezalandırılması işlemi.

Siz hiç duydunuz mu, kendi belediyesi sınırları içerisinde bir vatandaşı köpek saldırısına uğradığı için cezalandırılan ya da konuyla ilgili özür dileyen, istifa eden bir belediye başkanı? Vatandaşlarının karşısında, kendi sınırları içerisindeki başıboş hayvan popülasyonu arttığı ve bir tehlike oluşturduğu, kendisi de bu durumla ilgili yeterli tedbirleri almadığı, barınak yaptırmadığı, kısırlaştırmalara ağırlık vermediği için özeleştiri yapan bir isme rastladınız mı?

Ben rastlamadım doğrusu…

Fakat vatandaşların bu mağduriyetleri, bu can acıları karşısında ‘ilçemdeki tüm köpekleri öldüreceğim!’ diyen çok belediye başkanına şahit oldum!

Burada mesele tam da bu noktada ayrılıyor…

Şöyle ki; hayvan popülasyonunun ve kontrolsüz çoğalma ile oluşabilecek sorunların önlenmesi amacıyla hali hazırda yürürlükte olan bir yasa var aslında ve bu yasa ülkedeki tüm belediyelere barınaklar oluşturması, kısırlaştırmalar yapması, rehabilitasyon merkezlerinde sokak hayvanlarını rehabilite etmesi yükümlülüğü getiriyor.

Merkezi hükümet konuyla ilgili topu üzerinden yerel yönetimlere atıyor, tarif edilen işin yapılması için gerekli ödenekleri göndermekte nedense görevini yerine getirmiyor. Yerel yönetimler de nasıl olsa denetlenmiyor rehavetiyle işi Allah’a havale ediyor.

Bu konudaki görüşlerimi en iyi biçimde yasanın görüşülmesi sırasında yaptığı konuşmalarla Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil aktarıyor aslında. 2007 yılından bu yana hayvan hakları konusunda çalışmalara imza atan Kadıgil’in konuyla ilgili meclis araştırma komisyonlarında çalışmış olması da benim için çok kıymetli.

Öncelikle bu yasa AK Parti’nin bu zamana kadar yapılması gereken hiçbir işin içinde olmadığının en açık kanıtı. Üstelik 70’in üzerinde milletvekili de yasa tasarısının altına imza atarak bu durumu onaylıyor!” diyor Kadıgil.

Son derece yerinde bir tespit.

Tespit gibi tespit!

Neredeyse 24 saat süren görüşmelerde söz alan tüm temsilciler ‘Bu çok önemli bir konu, uzun uzun konuşulması gerekiyor’ diye başlamış söze. AK Partili vekilleri tenzih ediyorum elbette. Sonuçta onların uzun uzun konuşmaya ihtiyaçları pek yok, onların daha ziyade kısa kısa oylamaya ihtiyaçları var.

Fakat konu geçtiğimiz yasama döneminde uzun uzun konuşulmuş zaten.

Konuyla ilgili bir komisyon kurulmuş ve 5 ay boyunca süren bir çalışma yürütülerek 200 sayfalık bir rapor hazırlanmış. Ellerine gelen meclis araştırma raporlarını dahi kimseler okumadığından, pek az vekilin haberi var durumdan! Haberdar olunmayan bu rapor TBMM’ye sunulmuş, oy birliği ile meclisten geçmiş. Bulunan çözüm önerileri içerisinde hayvanlara eziyetin suç olması dahi oy birliği ile kabul edilmiş. Yerel yönetimlerin üzerindeki sorumluluğu yerine getirmediğini, konu ile ilgili yeterli bütçenin ayrılmadığını, belediyelerin bu konuda yeterince denetlenmediğini de oy birliği ile onaylamışlar.

Bu getirilen teklifte ise belediyenin almadığı sorumluluğu gönüllük esası ile yerine getirmeye çalışanların dahi cezalandırılması isteniyor.

Kadıgil’in konuşması sırasında verdiği bilgilere göre; şu anda 1300 belediyenin 300’ünde barınak mevcut. Bu barınakların koşullarını bir tarafa bırakalım sadece kapasiteleri 105 bin. Yasa teklifinde sokaklarda başıboş dolaşan yaklaşık 4 milyon hayvan olduğu iddia ediliyor.

Hangi barınağa hangi hayvanlar koyulacak diye düşünüyor insan, sonra hemen aklında çıkarıyor bu düşünceyi, çünkü böyle bir gaye yok zaten.

Barınak yok, barınağı olmayan belediyelerin konuyla ilgili bir acelesi de yok, çünkü kendilerine bu yasa tasarısı ile 2028 tarihine kadar süre veriliyor.

Dolayısıyla hayvanların akıbeti belli değil demek isterdim, ama gayet belli.

Biliyorsunuz CHP’li belediyeler bu yasayı uygulamayacaklarını, hayvanları öldüren parti olmak istemediklerini belirttiler. Gelin görün ki, hayvanları toplamayan belediyelere de hapis cezası öngörülüyor, ama barınak yapmamaları sorun değil!

Yine Sera Kadıgil’in hesabı üzerinden gidecek olursak, Cumhurbaşkanının bir uçağı satılsa ve bu konuyla ilgili kullanılmak üzere ödenek olarak kullanılsa, önümüzdeki üç ayda Türkiye’deki tüm hayvanların kısırlaştırması yapılabilir.

Yasa tasarısında merdiven altı üretim, hayvan kaçakçılığı gibi konulara ise hiç değinilmemiş! Sahiplendirmenin koşulları da mevcut değil.

Yani üretim, hayvan kaçakçılığı devam edecek, barınak yapmak konusunda da aceleye gerek yok. fakat gönüllülük ve hayvanları kısırlaştırarak çözüme yönelme katiyen yasak.

Sosyal medyada konunun uzmanları da çeşitli paylaşımlarla yasanın kabul edilip uygulanması halinde olabilecekleri hatırlatıyor. Şöyle bir derledim yazılanları;

-Kuduz sayısı patlayacak. Aşılı ve kısırlaştırılmış köpekler yaban hayatı ile aramızda bariyer görevi görüyor, onları öldürürseniz kurt, çakal, tilki ile evinizin önünde karşılaşacaksınız, kuduz riski de cabası…

-Kedileri ortadan kaldırdığımızda güvenli sokaklarınızı fareler basacak, sözde hak sağlığı uzmanları listenize vebayı da ekleyin lütfen!

-Özel olarak kedileri görmeye İstanbul’a gelen turistlere elveda deyin, milyonlarca köpeği öldürdüğünüz barınakları utanç müzesi olarak gezdirirsiniz artık.

-Toplumda siniler gergin zaten, başımıza gelen her felaket için bu katliam anılacak. Bakınız; Hayırsız Ada, İstanbul Yangını…

Yasa teklifinin görüşülmesine 22 Temmuz itibariyle devam edilecek…

Yaşadığımız kentin takımına aidiyet duygusu ve Bursaspor…

Yaşadığımız kentin takımına aidiyet duygusu ve Bursaspor…

Enes Çelik‘in Bursaspor başkanlığına seçilmesinin ardından bu kentte tekrar ana gündem maddesinin Bursaspor olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.

Yurtdışından kentimiz Bursa’ya ziyarete gelenler, şehrin muhtelif semtlerinde asılı bayrakları görünce Bursaspor’un şampiyon olduğunu zannediyorlar.

Bu takım 2023-2024 sezonunda küme düştü, ama birlik beraberliği kazandı.

Bursa kent olarak yine farkını gösterdi.

Belki de düşerken kazanmak buna denir.

Şimdi sıra bunun kıymetini bilmede…

Hafta içinde Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde gündeme gelen konulardan biri de Bursaspor ile ilgili gelişmeler idi.

Bursaspor’la ilgili meclisin gündemine gelen maddeye Başkan Mustafa Bozbey’in evet dediğini fakat CHP grubunun ise çekimser oy verdiğini hatırlatalım.

Bu çekimser oyun Bursa genelinde başta Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’e ve çekimser oy kullanan başta CHP’li meclis üyelerine tepki olarak yansıdı diyebiliriz.

Belki birileri şunu demiş olabilir.

Birileri Bursaspor üzerinden kendilerine geçmişte büyük bir rant sağlamış olabilir…

Gerçekten de doğruluk payı olabilir.

Amma velakin mevcut yönetim için bunu demek çok büyük haksızlık olur.

Enes Çelik başkanlığındaki yönetim taşın altına bırakın elini koymasını gövdesini bile koymuş.

Yönetim dağılımına baktığımızda dünya görüşü farklı siyasi partilerden, ortak paydası Bursaspor olan isimlerden oluşmuş.

Bu kentin CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı da, AK Partili Yıldırım Belediye Başkanı da ortak paydada buluşmuş.

Mevcut yönetim çok kısa bir sürede transfer tahtasını açarken, üstüne de bulunduğu ligde şampiyonluğa oynayacak bir ekip kurmak için yoğun mesai içerisinde…

Kombine de 12 binli rakamlara ulaşılmış.

Kent biraz daha desteğini verirse bu rakam daha da yukarıya çıkacak.

Bursaspor maçlarını kapalı saha oynarsa motivasyon da o kadar yüksek olacak.

Bu arada konu futboldan açılmış iken belediye başkanı olarak Nilüfer’de Şadi Özdemir’in, Mustafakemalpaşa’da Şükrü Erdem’in, Karacabey’de Fatih Karabatı’nın kentin profesyonel ligde oynayan takımlarına sahip çıkması da şart…

Her türlü maddi ve manevi desteklerini esirgememeleri gerekir…

İnegöl’de Alper Taban kendi ilçesinde  2.ve 3 ligde oynayan iki takıma da sahip çıktığı için yazmaya gerek yok…

Velhasılı yazıyı Bursaspor ile açtık yine onla kapatalım.

O zaman Bursalılara düşen ortak payda yaşadığımız kentin takımı Bursaspor’a aidiyet duygusu ile sahiplenmek destekte bulunmak ve bu minvalde  hareket edip Bursaspor sevdasında buluşmak olmalı.

Gerisi hava cıva.

Bilmem anlatabildim mi?