AK Parti’de İl Başkanlığı için masadaki isimler…

AK Parti’de İl Başkanlığı için masadaki isimler…

Yazın sıcaklığını koruyan konulardan biri de AK Parti’de teşkilat içi seçimler. Aslında beklenti şuydu: Yerel seçimlerin ardından hızlı bir şekilde kongre sürecine girilmesi.

Fakat şu ana kadar beklentiler henüz karşılanmadı.

Kongre sürecinin önümüzdeki eylül ve ekim ayı içerisinde başlaması bekleniyor. İşte bu noktada kongre sürecine giderken masada dolaşan öne çıkan birkaç isim var.

İsimlere geçmeden önce bu dönem dengelerin nasıl gözetileceği merak konusu. İşte bu noktada Bursa’da AK Parti’nin dikkat etmesi gereken en önemli detaylardan biri de bu dengeler.

O dengelerin başında demografik yapı var:

O demografik yapı içerisinde son yerel seçimlerde sandığa gitme ve başka partiye oy verme oranları tahlil edildiyse il başkanının da o sonuca göre belirlenmesi gerekiyor.

Bursa’da son seçimlerde gücünü en belirgin şekilde sandığa yansıtan grupların başında Dağlılar geliyor. Dağlıların oy verdiği isim Erkan Aydın Osmangazi’de seçimi kazandı.

Diğer bir ifade ile AK Parti hem Osmangazi’yi hem de Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetti. Bunu yanı sıra Orhaneli ve Keles’te ise iptal edilen oylar sayesinde AK Parti seçimi kazandı.

Harmancık’ta ise CHP seçimi aldı.

İşte bu detayları alt alta koyduğumuzda AK Parti’de İl Başkanı olacak ismin dağ yöresinden olması dengeleri sağlar diye düşünüyorum.

Bunu yanı sıra muhtemelen olası il başkanlığı ve ilçe kongrelerinde Recep Altepe’nin de gönlünden geçen isimler olacaktır.

Bunu yanı sıra Bursa siyasetinde Artvin Milletvekili olsa da Faruk Çelik gerçeğini de unutmamak gerekir.

AK Parti’de kim il başkanı olursa olsun bu dengeleri bilerek o koltuğa oturmalı. Yoksa değişen bir şey olmaz.

İşte İl Başkanı Davut Gürkan’ın değişmesi durumunda masada gündeme gelen isimleri daha önce kaleme almıştık.

O isimlere yeni bir isim daha ilave oldu.

O isim de geçmiş yıllarda Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapan Bayram Vardar.

Aynı zamanda Şehir Plancısı olan Vardar, ismi şu an masada.

Altepe’nin de yakın çalışma arkadaşı olan Vardar dışında Önceki Dönem Milletvekili Mustafa Esgin ve önceki dönem Osmangazi İlçe Başkanlarından Ali Yılmaz ile Ufuk Cömez isimleri de şu an masada.

Bakalım yukarıda saymış olduğumuz dengeler içerisinden nasıl bir denge oluşacak?

Onu hep beraber ilerleyen süreçte göreceğiz…

***

Bozbey’den toplu ulaşımda 65 yaş üstüne destek

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in seçim öncesi vaatlerinden biri de emeklilere ulaşım noktasında destek idi.

Hatırlatmakta fayda var: 65 yaş üstü emeklilere ücretsiz 6 biniş sınırlandırması salı akşamı 17.00 itibarı ile sınırsız olarak uygulanmaya başlandı öte yandan 65 yaş altı emekliler için de benzer uygulamanın gündemde olduğunu da bu köşeden paylaşmış olalım.

CHP’de ilk çatırtılar…

CHP’de ilk çatırtılar…

Bursaspor bu şehir için önemli, ancak uzun süredir batık bir marka. Ne yapıldı ne edildiyse marka eski değerine bir türlü kavuşamadı, çünkü işin içine safi duygulardan ziyade ticaret ve siyaset bulaştı. Dolayısıyla Bursaspor’un fakir ama gururlu günlerinin özlemini duyan şehir emeline nail olamadı.
Şimdi yeni bir yönetim, yeni yönetimin yeni niyetleri, yeni niyetlerin yeni açmazları ile karşı karşıya herkes…
Hatırlatalım, Bursa’nın en tanınan siyasi figürlerinden biri olan Faruk Çelik’in oğlu Enes Çelik Yönetim Kurulu Başkanlığı makamında şu anda.
Dananın kuyruğunun koptuğu yer Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi Temmuz Ayı ikinci oturumu oldu. Takıma kalıcı gelir sağlamanın önemine binaen yapılan sosyal medya paylaşımlarının ardından meclis gündemine gelen gelir sağlayıcı plan değişikleri Çin Vazosu hassasiyetindeki birlikteliklerde çatırtı yarattı.
Son derece gizemli bu cümlelerin ardından meseleyi biraz daha açmak ve küçük de bir yorum eklemek isterim naçizane…
Bursaspor ile ilgili yapılan plan değişiklikleri; Nilüfer İlçesindeki Özlüce mahallesi sınırlarında, mülkiyeti maliye hazinesine ait olan Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne tahsisli, hali hazırda Özlüce İbrahim Yazıcı Tesisleri içinde otopark ve bahçe olarak kullanılan yaklaşık 18 dönüm büyüklüğündeki 5 parsel üzerinde yapılıyor. 5 parselin nitelikleri; ‘Ticaret Alanı’, ‘Akaryakıt ve Servis İstasyonu Alanı’ ve ‘Sosyal Tesis Alanı’ olarak değiştirildi.
Gündemde ayrışmalara neden olan konu buydu.
Çünkü Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in onayıyla gündeme sonradan eklenen plan değişikliklerine AK Parti ve MHP evet oyu verdi. CHP grup olarak çekimser kalınca tartışmalar da beraberinde geldi.
Aslında Haziran ayı itibariyle gündeme alınan maddenin bürokrasinin yavaş işleyişine takılmasının ardından Çelik ailesinin itibarı devreye girmiş, öncelikle AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan ziyaret edilerek takıma gelir sağlayacak olan bu değişikliğin yapılması işlerinin hızlandırılması ve onaylanması ricasında bulunulmuş, ardından konu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanını ziyaret ve MHP Gurubunun bilgilendirilmesi şeklinde ilerlemiş görünüyor.
İşin garibi, tüm bunlar olurken, nedense CHP Gurubunun bilgilendirilmesi, konuyu kendi içlerinde konuşmaları için onlara fırsat tanınması meselesi atlanmış ya da önemsenmemiş!
Haliyle konuşup tartışma imkanı bulamadıkları bir plan değişikliğine CHP Gurubu olur vermek yerine gündemi bir sonraki toplantıya erteleme teklifini getirdi, çünkü parti tüzükleri gereği kendi içlerinde görüşmedikleri bir konu hakkında kabul ya da ret oyu vermeleri mümkün değildi, ancak teklifleri kabul görmedi. Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in de CHP Gurubu ile aynı fikri paylaştığını, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın ise toplantıya katılmadığını belirtmekte yarar var bu noktada.
Bursa Büyükşehir Belediye Meclisinin çoğunluğu AK Parti Gurubunda. Dolayısıyla bu noktada CHP’li meclis üyeleri çekimser kalmak ya da hayır oyu vermek suretiyle bir işin oluşunu engelleme şansına sahip değiller, sadece tavırlarını belli edip tarihe not düşmüş oluyorlar.
Yani plan değişikliği oylandı ve onaylandı.
Bir de plan değişikliği ile ilgili Bursaspor Başkanı Enes Çelik’in sosyal medyadan yaptığı “Bir ayrışmaya sebebiyet vereceksek arkadaşlarımızla birlikte görevi bırakmak dahil her türlü kararı almaya hazır olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz” açıklaması var tüm siyasilere rest niteliğinde.
Peki, bu oylama bize neyi gösterdi?
-Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın toplantıya katılmayışı ve Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile birlikte ‘evet’ oyu kullanmayışı açık bir karşı tavır olarak nitelendirilebilir.
-Başkan Bozbey’in kendi gurubu ile bir çatışma içinde olduğu ya da CHP Gurubunun hak ettiği değeri görmediği söylenebilir.
-AK Parti ve MHP birlikteliğinin halen şehri yöneten konsorsiyum olduğu gerçeği bir kez daha Bursa kamuoyuna hatırlatılmış olabilir.
-Akademik odaların bilgisine başvurulmadan yapılan plan değişiklikleri inceleme sonrasında bir davanın konusu da olabilir.
Gelelim benim naçizane yorumuma;
Madem Bursaspor’un sürekli geliri olması için bir benzin istasyonuna ihtiyacı vardı daha birkaç gün önce Bursaspor’a ait benzin istasyonunu bilirkişinin belirlediği fiyatın yarısına takımın sekreterine neden sattınız?
Peki, bundan öncesinde yine Bursaspor’a gelir olsun diye yapılan plan değişiklikleri ile oluşturulan benzin istasyonlarına ne oldu?
Hepsi satıldı mı?
Kimlere satıldı?
Bursaspor’un kendine ait hiç benzin istasyonu var mı?
Şehir içinde benzin istasyonu oluşturmanın en kolay yolu olarak Bursaspor’un kullanılması adet mi oldu?
Bu soruların yanıtlarını hepimizin biliyor, ama cevaplayamıyor oluşu ilginç değil mi?
Biz buna öğrenilmiş çaresizlik diyoruz…

Büyükşehir Meclisi: Dakka bir gol bir!

Büyükşehir Meclisi: Dakka bir gol bir!

Bursaspor canımız! Yeşil beyaz akar kanımız!

Hamaset dolu sloganlarla batırıldı Bursaspor.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan onca hatanın temelinde yönetimlerin ben bilirimci kısa vadeli kazanç anlayışı vardı.

Bunu tekrarını yaşadık geçtiğimiz günkü Büyükşehir meclisinde.

Milli Emlak ve Hazine’ye ait bir kısım arazide, Bursaspor’a kalıcı gelir sağlamak üzere yapılması düşünülen plan değişikliği bir süredir gündemde idi.

Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin temmuz gündemine sonradan eklenen bu plan değişiklikleri Meclis’ten geçirildi.

 CHP grubunun bilgisi dışında, ilgili akademik oda ve kurumların görüşleri alınmadan.

Bunun üzerine CHP grubu çekimser oy kullanınca, Mustafa Bozbey, BURSASPOR üzerinden ilk golünü yemiş oldu.

Daha önceden bir kısım AKP’li meclis üyesinin, karşı olduğu bilinen bu düzenlemeye ilişkin kulisleri  Bursaspor Başkanı Enes Çelik bizzat yönetiyor.

 Muhtemelen bu yöndeki plan değişikliğinin AKP-MHP grubu hanesine başarı olarak yazılması maksadı da güdülerek alelacele gündeme alınıyor…

Buna rağmen Başkan Mustafa Bozbey de plan değişikliklerinin meclis gündemine hızla eklenmesine ( kendi grubunun bilgisi dışında ) olur veriyor.

“Siyaset ve spor ilişkisi iki tarafı keskin bıçak gibidir. Önce Bursaspor, sonra yerel siyasetin aktörleri çok zarar gördü bu ilişkiden. Burada Bozbey, daha şeffaf davranıp Bursaspor’un sorunları için siyasi kamuoyunun değil spor kamuoyunun harekete geçmesini talep etmeli ve izlemelidir.” demiştik 11 Temmuz tarihli bir yazımızda, nitekim bu iki tarafı keskin ilişkiden Bozbey ilk yarasını aldı.

*Erkan Aydın toplantıya katılmadı, Şadi Özdemir açıkça başkanın bu tasarrufuna karşı tavır aldı.

*BOZBEY bir anlamda AKP grubunca maniple edilmiş izlenimi verdi.

*Tüm bunlar BOZBEY kendi grubu ile çatışma varmış olarak yansıdı kamuoyuna.

Öte yandan AKP –MHP grubu bu sonuçları yaratırken bir yandan da Bursaspor Kamuoyuna ;

“Biz olmasak size destek gelmez” mesajı vermiş oldu.

O halde tekrarlamakta fayda var:

Siyaset ve spor ilişkisi, iki tarafı keskin bıçak gibidir, Bursaspor için şeffaflık ve uzun vadeli yatırım planları öncelikli olmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arbane eşliğinde ‘Türkiyem’ vardı Diyarbakır’da

Arbane eşliğinde ‘Türkiyem’ vardı Diyarbakır’da

15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Törenleri Türkiye ile birlikte dış temsilciliklerimizde de geniş kapsamlı programlar eşliğinde gerçekleşti.

Bu özel güne dair Diyarbakır yansımaları var bugün köşemde.

Diyarbakır tarih boyunca coğrafyanın etkili bir merkezi oldu. Ev sahipliği ettiği medeniyetleriyle, kültürel mirasıyla, zihni ve psikolojik etkisiyle, gastronomisiyle, ilim ve bilim insanlarıyla, şiir ve edebiyatın ölümsüz isimlerinin memleketi oluşuyla nadide bir şehir.

Bu kadim şehrin evlatları 15 Temmuz 2016’da tarihi tekerrür ettirmiş ve hiç tereddüt etmeden sokağa çıkarak vatanı ve sahip olduğu demokrasi adına canını ortaya koymuştu. İşte bu anlamlı ve tarihi duruş, sahip olduğumuz milli mücadele sayfalarına yeni bir sayfa daha ekledi; bu topraklardan gururla soy alıp soy verenlerin “sen-ben-o diyerek ayırt etmeden birlikte yazdığı ve sahiplendiği” zafer olarak…

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile geçtiğimiz hafta Diyarbakır’a atanan Vali Murat Zorluoğlu ve şehrin tüm protokolüyle birlikte Diyarbakırlıların da yoğun katılımıyla gerçekleşecek Keçi Burcu-Kurşunlu Cami yürüyüş kortejindeydim ben de. Devasa bayrak etrafında kenetlenmiş yürüyordu herkes. Binlerce yıllık Surların koynunda gerçekleşen yürüyüş esnasında taşların, toprağın, tarihi yapıların öğüt niteliğindeki fısıltıları da eşlik ediyordu bize…

Kortejin varış noktası Kurşunlu Cami’nin bulunduğu alan bebek, çocuk, genç, yaşlı her yaş grubundan vatandaş ile doluydu. Kurumların ve STK’ların kurduğu stantlarda bir yandan vatandaşlara yönelik bilgilendirmeler yapılırken diğer yandan da çay, su, yiyecek ikramları yapılıyordu.

O akşama dair önemli bir detay da şuydu: Vatandaş şehrinin askerleriyle, emniyet kadrolarıyla, bürokratlarıyla sohbet ederek kaynaşırken oldukça mutluydu.

O gece Diyarbakır’dan yansıyanlar oldukça coşkuluydu. Vali Zorluoğlu ile tanışmanın heyecanını da yaşayan Diyarbakırlılar bol bol sohbet etti ve fotoğraf çekti Vali Zorluoğlu ile.

Günün anlam ve önemine binaen düzenlenen yarışmalarda dereceye giren öğrenciler hediyelerini Vali Zorluoğlu’ndan almak üzere sahne çıktığında eli boş gelmemişlerdi. Elinde kendi yaptığı tablo ile sesi titreyerek “çok heyecanlıyım konuşamıyorum” diyen kız öğrenciye “ben de çok heyecanlıyım” diyerek teselli veren Vali Zorluoğlu, hem tablosunu hem de bayrak koşusundan kendisine getirilen bayrağı öperek teslim aldı.

Alanın coşkusu geç saatlere kadar azalmadan devam etti.

Diyarbakır’dan 15 Temmuz Törenlerine dair aklında ne kaldı diye sorarsanız; arbanelerin eşlik ettiği “Türkiyem” şarkısı derim.

Sahneden yükselen Türkiyem şarkısıyla alandaki herkes elindeki bayrakları coşkuyla dalgalandıranları izlerken gözüm sahne arkasına takıldı bir anda.

Arbaneleriyle sahneye çıkmayı bekleyen Diyarbakırlı genç kızlar Türkiye şarkısına ârbane nağmeleriyle öyle içten öyle keyifle eşlik ediyordu ki görülmeye değer… O anı ölümsüzleştirmek adına hemen çekim yaptım elbette.
O an zihnimden geçen özet ise şuydu; doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle ve güneyiyle renklerimiz-zevklerimiz-yemeklerimiz-dillerimiz-dinlerimiz-kültürlerimiz farklı olsa da hiç tereddüt etmeden her şeyi bir kenara bırakıp koşup buluştuğumuz ve uğruna mücadele ettiğimiz ortak değer TÜRKİYE…

Gemlik sahilleri darda…

Gemlik sahilleri darda…

Gelirimiz dar, mevsim yaz, çalışma koşulları çetin; tüm bu bileşenleri topladığımızda bize kaçacak hiçbir yer kalmıyor. Çünkü tatiller, tatil mekanları pek bir pahalı, bizlerde cep de cepken de hep bildiğiniz gibi, havadar…

Hal böyle olunca, hele bir de resmi tatiller hafta sonu ile birleşirse eğer, Bursa’nın yakın sahil beldelerine yoğun bir göç başlıyor. Daha ucuz olması, daha yakın olması ve hep bir akrabanın yanına sığınılabilirliği açısından bulunmaz fırsat denize kıyısı olan ilçelerimizin tatil beldeleri…

En popüler mekanlardan biri elbette küçüğüyle büyüğüyle Kumla

Hafta sonları insan yağan belde, hafta sonunun ucuna bir iki gün daha eklendiğinde, iğne atsan yere düşmez bir kalabalığı bağrına basıyor.

Bir evde on kişi yatanları mı saysam, arabada uyuyup, ayakları arabanın camından çıkmış halde güne başlayanları mı bilemiyorum…

Tüm bu fedakarlıklar tatilcilerin Kumla sahilinden serin sulara kendilerini bırakmaları için…

Gelin görün ki, özellikle Küçük Kumla’nın tüm sahil boyu, yöre halkının ‘torpil’ adını verdiği kahverengi deniz anaları ile dolu.

Denizin ne kadar kirli olduğunun habercisi bu canlılar bir yandan deniz yaşamı ile ilgili bilgi verirken, diğer yandan birkaç kulaç atmak isteyenlerin vücutlarında yapıştıkları yerlerde ciddi rahatsızlıklara neden oluyor.

Tatilciler ‘torpil’ vuruklarına karşı sirke ile mücadele etmeye çalıştıklarından dükkanlarda sirke stokları hızla tükeniyor.

İşin buraya kadar olan kısmı kısa bir vatandaş gözlemi, bundan sonrası daha bilimsel, daha analitik, daha eleştirel…

Gemlik halkı yeni belediye başkanlarından son derece memnunlar. Çalışkan, güler yüzlü, samimi, halkla iç içe tavırları ile vatandaşın kalbine taht kurmuş gibi görünüyor Şükrü Deviren. Kimse kendisine laf söyletmiyor, fakat işin başka bir yönü daha var; belediyelerin alt kadrolarının çalışmamasından şikayetler büyük!

Senede hepi topu 3 ay yoğun hizmet alması gereken sahil beldelerinde temizliğinden, gölgeliğine, sahilin güvenliğinden, satıcıların denetlenmesine kadar verilecek hizmetlerin kalitesi son derece önemli.

Şimdi sayalım; sahile her yıl kum getiriliyormuş sezon başlamadan önce, bu yıl getirilmemiş. Deniz içi temizliği müsilaj tehlikesi yaşandığından bu yana düzenli olarak yapılıyormuş, bu yıl yapılmamış. Halk plajının gölgelikleri her yıl yenileniyormuş, bu yıl geç yenilenmiş. Beldenin sahil yolu her sezon başında trafiğe kapatılırmış, bu yıl geç kapatılmış. İşin daha da hazin tarafı, beldenin güvenlik ve zabıta denetimleri açısından bir başıboşluk içinde olduğu görüşü hakim…

Bir diğer yandan Gemlik Serbest Bölge’de fabrika atıklarının yağmur suyu toplama kanalları ile tahliye edildiği iddiası var gündemde.

Doğrudan denize akan yağmur suyu toplama kanallarına arıtmadan fabrika atıklarının verilmesi demek, fabrikaların kirli sularının doğrudan denize akıtılması demek oluyor haliyle…

Gemlik Körfezi’ndeki önemli kirlilik nedenlerinden biri de bazı büyük işletmelerin yeraltı kuyu sularından proses suyu ihtiyacının yanı sıra, soğutma suyu ihtiyacını karşılıyor oluşu. Bu su kirli ve alındığından 2 ila 10 derece yüksek sıcaklıkta alındığı ortama geri veriliyor, dolayısıyla sucul yaşamı destekleyen çözünmüş oksijen tamamen tükeniyor, iklim değişim dinamiklerinin de ötesinde doğal dengeyi bozuyor.

Konuyla ilgili kurumsal görev ve yetki, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda! İşin tedbir alma kısmına ise mülki amirler ile yerel yönetimler bakıyor. Son tahlilde ilk sorumlu ise atık üreticileri ve bertaraf etme tesisleri. Atık üreticileri ne yapıyor. Birkaç paragraf önce söylemiştik; atıklarını temizlemeye gerek duymadan yağmur suyu toplama borularıyla denize salıveriyor…

Küçüğüyle büyüğüyle Kumla her yıl olduğu gibi bu yıl de alarm çanları çalıyor demiyorum, bu yıl çanlar kimin için çalıyor belli değil diyorum…

Durum baya baya ciddi.

Yerel yönetiminden bakanlığına herkesin bir ana önce elini taşın altına koyup Bursa’nın sahil beldelerine gereken hizmeti götürmesi şart!

Belediyelerin alt kadroları da ya işlerini hakkıyla yapmalı ya da kendilerini ait hissetmedikleri belediyede çalışmaya devam ederek vatandaşın hizmet alma hakkını elinden almamalı.

Böyle gizliden gizliden iş yavaşlatır gibi hallerle göreve yeni başlayan belediye başkanlarını zor durumda bırakmak ekmeğini yediğiniz şehre ihanet etmekten başka bir sözle açıklanamaz bence.

 

NOT: Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i ezip geçen emekli baskısı, en düşük emekli maaşına 2 bin 500 lira güncelleme koparmayı başardı devletin hazinesinden. Gördüm, daha şimdiden marketlerde etiketler değişmeye başlamış. 2 bin 500 liranın hükmü ne kadar gider, alım gücü olarak emekliyi ne kadar rahatlatır bilinmez, ama Mehmet Şimşek’in planlarının bir kez daha alt üst olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım…

Asıl düşünülmesi gerekenler

Asıl düşünülmesi gerekenler

Tarihler 15 Temmuz’u gösterdiğinde pek çok köşe yazarı darbe girişimlerine karşı olduğunu belirten ve 15 Temmuz tarihinde yaşananları kendince özetleyen yazılar yazar.

Haklılar da…

Darbe girişimlerinin dışında sadece girişimde kalmayan ve başarılı olmuş darbeler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti için geriye giden yolun taşlarını döşeyen en büyük etkenlerden olmuştur her daim.

Başarılı olan darbelerin en büyük mağdurlarının çoğunlukla Sol bakış açısına sahip olan guruplar olduğunu, Sağ tandanslı bakış açısının da zaman zaman bu işten nasibini aldığını, işin özetinde ülkenin okumuş, yazmış, daha ileriye doğru gidişin en doğru yolunun nasıl olacağı tartışmalarına kafa yormaya kendini adamış tüm isimlerinin bu işten ağzının payını aldığını hatırlatalım.

Sonuçta şimdilerde okuyan, yazan, ülkenin gidişatının daha iyi nasıl olacağına kafa yoran ve bu uğurda büyük mücadeleler veren sağ ve sol kesimden aydınlarımızı kaybetmiş durumda olduğumuzun altını çizmek lazım sanırım.

Günümüzün modası, cebimi nasıl doldururum fikriyatına hakim olmak. Üstelik bu cep doldurma işini yaparken kimin üstüne bastığın hiç önemli olmadığı gibi, ülkeyi yükseltmek ve topluca bir kalkınma hamlesi gözetmek akla dahi gelmiyor. Çünkü böylesi ulvi düşünceler çok eskilerde kaldı.

Gelelim 15 Temmuz’un benim açımdan anlam ve önemine…

Burada düşüncelerimin yansımalarında kullanmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasından yararlanmak istiyorum.

15 Temmuz’u yaratanların, yaptıklarının sorumluluklarıyla ilgili milletimize yeterince hesap vermediklerini söylemiş İmamoğlu; “15 Temmuz’un darbeci örgütü 1 günde ortaya çıkmadı, onlarca yılın ürünüdür” diyerek.

“15 Temmuz’a karşı koşulların oluşmasında etkili olanların, darbecilerin önünü açan bir kısım politikaları uygulayan insanların gereken özeleştiriyi yapmadıklarını ve yaptıklarının sorumluluklarıyla ilgili milletimize yeterince hesap vermediklerini düşünmekteyim” diyor İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.

Konuyla ilgili pek çok kişi dönemin mevcut hükümetini uyarmak için girişimlerde bulundu, pek çok riski göze aldı, bedel ödedi…

Söylenenler bir kulaktan girdi, diğerinden çıktı, uyarıda bulunanlar kötü olduklarıyla kaldı.

Sonuçta uyarılar gerçek oldu. Darbe girişimi kaçınılmaz hale geldi. Bu durumla karşılaşıldıktan sonra işin içinden sıyrılmak da bir o kadar kolay oldu kimileri için. Bir milat belirlendi, önce ve sonrası denilerek defter kapatıldı…

Sizce bu yeterli mi?

Bence 15 Temmuz tarihine geldiğimizde asıl düşünülmesi gereken konu bu.

Bir de bir zamanların ‘ne istediniz de vermedik’ seslenişinin adresi, 15 Temmuz sonrası terör örgütü ilan edilen cemaat yapısının yerine bugün kimlerin geldiğine dönüp bakmak, benzeri bir tehlike ile ne zaman karşılaşacağımızı hesaplamak önemli.

Çünkü yeni tehlikeler kapıda olabilir…

***

 

Ağız tadıyla yaşayamıyoruz

15 Temmuz ile ilgili yazarken dedik ki; ‘bir dönem sağcısı ile solcusu ile bu ülkenin topyekün kalkınması adına neler yapılabilir konusunda kafa yoran aydınlar, düşünce insanları vardı…’

Bu insanlar süreç içinde samimi duyguları nedeniyle öyle çok ceza çektiler, öyle çok bedel ödediler ki, kendi kabuklarına çekilmek ya da toplumun dejenere gidişatına ayak uydurmak dışında çareleri kalmadı.

Dolayısıyla artık topyekün kalkınma diye bir kavramdan bahsetmek mümkün olmadığı gibi akıllara gelen bir düşünce de değil.

Geçtiğimiz günlerde her ekonomik düzeyden dinleyeni olan, ancak ne yapsa dinleyenlerine yeterince ulaşamadığını fark ettiğinden şaşkınlık içinde; ‘Ülkede sadece çok zenginler ve çok fakirler kalmış, ortası yok!’ diyen Kenan Doğulu’nun yaşadığı şok etkisine DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi BİSAM küçük bir açıklama getirmiş.

Haziran 2024 açlık ve yoksulluk sınırı raporunda dört kişilik bir aile için açlık sınırı 19 bin lirayı, yoksulluk sınırı 65 bin lirayı geçti. Tek başına yaşayan bir kişi için ise yoksulluk sınırı 30 bin liranın üzerine çıktı.

Asgari ücretin 17 bin 2 lira olduğu ülkemizde bir kişi asgari ücretle çalıştığında ailesinin doymasını dahi sağlayacak durumda değil!

Memleketin yarısının ‘karın tokluğuna çalışıyoruz’ cümlesinin içini doldura doldura emek harcadığı canım ülkemde işin içine eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcamaların tamamı eklendiğinde bu rakam, 65 bin 874 lira olarak hesaplanıyor.

Bir zamanlar çok popüler olan tek başına yaşamak hevesi ise iyice tarihe karışıyor, zira bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık harcamalarının toplam tutarının ise en az 30.604 lira! Yani asgari ücretin neredeyse iki katı!

Şimdi gel de yaşa bakalım bu ülkede ağız tadıyla…

Bütünşehir yasasından sonra belediyeler devrolan gayrimenkulleri sattılar mı?

Bütünşehir yasasından sonra belediyeler devrolan gayrimenkulleri sattılar mı?

Geçen hafta içinde göreve gelen yerel yöneticilerin seleflerinden aldığı borçlarla ilgili yazı kaleme almıştım.

Görevi devreden belediye başkanlarının borçlarla ilgili cevap hakkını ne zaman kullanacaklarını da bu köşeden sormuştum.

Öte yandan telefonla bizleri uyaran bir dostumuz ise bir konuya dikkat çekti. Ben de kendisi ile konuştuklarımızı aynen yayınlıyorum.

Evet borç olduğu doğrudur, bütünşehir yasasından dolayı mahalleye dönen köylerden başta olmak üzere ilçe belediyelerinin envanterine hatırı sayılır gayrimenkullerin devri olmuştu. Bu devrolan gayrimenkulleri hakları olmasına rağmen önceki belediye başkanları satmadı.

Satışını bile gündeme getirmedi. Şimdi borcu olduğu iddia eden belediye başkanlarına sormak lazım selefinizden size devrolan gayrimenkullerin toplam değerleri ne kadardır? Bugün başta Kestel, Mustafakemalpaşa, Karacabey, Yenişehir olmak üzere bir çok belediyenin borcunu kat kat karşılayacak kadar gayrimenkulleri envanterinde vardır” şeklinde görüş belirtti.

Gerçekten de bu konuya böyle bakmak gerekiyor.

Bugün görevi devralan belediye başkanlarının ilk yaptıkları ise borçları yayınlamak ardından  ödemek için gayrimenkulleri satışa çıkarmak olmuştu.

Bu satış sonrasında belediyelerin kasasına ne kadar para girdi?

Toplam gayrimenkul envanterinden ne kadarı satıldı?

Borcun yüzde kaçı ödendi?

Bu soruların cevaplarını muhatapları verirlerse bizler de bu köşede yayınlamış oluruz.

***

Artvin Vakfı’nda adaylar ortaya çıkıyor

Yakın bir tarihte kongresini yapacak sivil toplum kuruluşlarından biri de Bursa Artvin Vakfı. Adnan Demirci, bir önceki kongrede uzun yıllardır dernek yönetiminde bulunan ve son iki dönemdir başkanlık görevini üstlenen Osman Nuri Başaran’ı sandıkta geçmişti.

Önümüzdeki aylarda kongresini gerçekleştirecek vakıfta Adnan Demirci’nin bir dönem daha görev yapmak istediği ve aday olacağı kulislerde konuşuluyor.

Öte yandan Demirci’nin karşısında aday olarak da hayırsever kimliği ile tanıdığımız Erdinç Altun’un ismi konuşuluyor.

Hafta sonu önceki dönem başkanı Osman Nuri Başaran’ın oğlunun düğününde karşılaştığımız Erdinç Altun’a aday mısınız diye sordum.

O da “Evet etrafımdan aday olmam için çok istek var, konuyla ilgili istişarelerimiz devam ediyor. İlerleyen günlerde ekip olarak kararımızı vereceğiz” şeklinde görüşlerini paylaştı.

Bizler de süreci takip etmeye devam edeceğiz…

 

 

Suriye Esad değil ki!

Suriye Esad değil ki!

İnanıyorum ki pek çok ülke Suriye’de başlayan kaos ve göç yıllarının ilk yıllarına geri dönmeyi, o süreçte aldığı kararları yeniden gözden geçirmeyi, pişmanlıklarını telafi etmeyi canı gönülden istiyor. Obama’nın muazzam bir kurnazlık ve organizasyonla hayata geçirdiği “DEAŞ-Suriye Meselesi” Türkiye ve Irak başta olmak üzere tüm Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın ayağına köstek olmasının üzerinden tam 13 yıl geçti. ABD’nin 44.Başkanı Barack Obama (2009-2017) inşa ettiği DEAŞ Projesi ile tüm dünyanın sil baştan yapılmasının kapısını sonuna kadar açtı.

Ve açılan bu kapının sancılarıyla halâ acı çekiyor dünya. Suriye’nin yarattığı travmaların başında Suriyelilerin göç ettiği ülkelerde baş gösteren rahatsızlıklar var elbette. Göç ettikleri ülkelere adaptasyonu reddeden, gettolaşan ve çok hızlı artan doğum oranları ile kısa zamanda korkunç nüfusa ulaşan Suriyeliler bulundukları ülke vatandaşlarının gözüne batmaya başladı.

Tüm bu rahatsızlıkların üstüne baş gösteren küresel kuraklık, gıda temin yetersizliği, pandemi, savaşlar, yeni göç ihtimalleri, kanunların suç ve ceza işlemlerinde yetersiz kalması, toplumsal şiddetin hızla artması ve tüm bunların sonucu olarak toplumsal psikolojinin bozulması “tüm sorunların nedeni bizden olmayanlar” refleksini geliştirdi ülkelerde. Bu refleksin sokaklara taşmasıyla “Suriyelileri göndermek amacıyla Suriye/Esad ile görüşmeye hazırız” özeti iktidar ve muhalefet cepheleri tarafından zikredilse de gözden kaçırılan bir gerçek olduğunu hatırlatmak isterim; Suriye’de Obama’nın projesi henüz tamamlanmadı bu nedenle Esad’la görüşmek, Suriye’nin huzura kavuşması ve Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesi konusunda hiçbir fayda getirmeyecektir…”

Çünkü “Suriye Esad değil, çok daha fazlası artık!” Evet Obama DEAŞ Projesi ile Suriye’de öyle bir girdap oluşturdu ki bu dip dalga içine tüm Ortadoğu’yu ve Avrupa’yı da çekti. Böylelikle dünya, bir asır daha emperyalizme emanet edildi. Muhalefet kanadının “Esad’la görüşeceğiz sorunları çözeceğiz” söylemlerinin ne denli sonuçsuz olacağı şimdiden belli. CHP Genel Başkanı Özgür Özel Esad’la görüşse dahi ne mülteciler gidecek ne de Suriye’de kaos bitecek tıpkı Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Bİ-Tİ-RİL-ME-ME-Sİ gibi! Emperyalizm Suriye’yi bir koz olarak kullandı-kullanıyor-kullanacak tıpkı Ukrayna gibi.

NEDEN Mİ SURİYE’DE HUZUR İSTENMİYOR? 

Bölgeyi dizayn etmek amacıyla Suriye’deki DEAŞ-PKK-YPG-PYD-aşiretler uzun süre daha masaya sürülecek! Kalkınma Yolu Projesi’nin ana hattı Suriye’ye kaydırılabilir! Akdeniz bölgenin Avrupa bağlantısı olabilir! Suriye’nin kuzeyinde kurulmasına izin verilecek özerk terör yönetimine bölgenin ve kalkınma yolunun güvenliği teslim edilebilir! DEAŞ terör örgütü özerk bir yönetim yapısına kavuşturulabilir! Özetle Suriye misyonunu tamamlamadı henüz bu sebeple yapılacak tüm görüşmeler iletişim diplomasisinin ötesine geçip çözüm üretmeyecektir.

15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü…

15  Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü…

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Bugün yaşı 20’li yaşların başında olanlar enflasyon nedir bilmezdi. Ne zaman pandemi başladı enflasyon canavarı uyuyan yanardağ gibi ortaya çıktı.

Gelinen nokta ortada…

Enflasyonu bizlere soranlar şimdi enflasyonun ne olduğunu öğrendiler.

Keza bir nesil yine aynı yaş grubunda olanlar darbe, kalkışma muhtırayı ise sadece tarih kitaplarında öğrendiler.

Ama onlar da maalesef öğrendiler…

Öte yandan yaşları 75 civarında civarında olanlar… Bir nesil var ki onlar yüreğinde kor ateşi gibidir. Acıyı onlar bilir…

Bir oğlunu sağdan kaybetmiş, diğer oğlunu ise soldan…

Arada bu darbelerin gölgelerinde büyümeye çalışanlar var ki her zaman bukalemun gibidir onlar…

Onlar fırsat buldukları anda bulundukları yerden kafasını çıkartırlar.

Aslolan o kafayı oradan çıkardıktan sonra değil onun ininde ezmektir.

Yılanın başını baştan ezilsin ki bunlar ülkemizin milli birlik ve beraberliğini huzurunu bozmasınlar!..

Bizim babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz velhasılı yaşı 70’in üzerinde olanlar, yakın tarihimizin demokrasimizin karanlık sayfası olarak nitelendireceğimiz tarihlerden 27 Mayıs askeri darbesini hayal meyal, 12 Mart ve türevlerini ise kısaca demokrasiye yapılan balans ayarlarını muhtıraları, günümüze kadar olan darbeleri ve tüm kalkışmaları hatırlar.

Hal büyüklerimiz ürkerler, korkarlar,…

Bizim gibi;

Yaşı 50’li yaşlarda olanlar da öncesinde 12 Eylül’ü, aradaki  muhtıralar ve nihayetinde ve 15 Temmuz’u rahatlıkla anımsarlar.

Ben de çok yakın tarihimizde gerçekleşen 15 Temmuz kalkışmasını unutmayanlardanım.

Balans ayarlarını ise çok olunca saymadık bile.

Bundan dile kolay 8 yıl önce akşamdan sonra gerçekleşen o kalkışmanın gündüzü herkes için normal gün olarak başlamış.

Akşamı ise hareketlenmeye başlamış…

Bizler de 15 Temmuz’da gündüzünde çalışıp, akşamında yorgunluğumu atmaya niyetlendiğim saatlerde kumanda elimde zapping yaparken haberlerde 15 Temmuz kalkışmasını duyar duymaz önce irkildim…

Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlara inin ifadesini duyduktan sonra soluğu ailece eski ismi ile Şehreküstü yeni ismi ile 15 Temmuz Demokrasi ve Şehitler Meydanı’nda alanlardanız..

Ama öncesinde ilk hatırladığım darbe 12 Eylül’ü hayal meyal hatırlıyorum.

Her gün duvarlarımızı yazı yazanlar ardından biz boyamaya çalışırdık.

Bir tarafta yokluk, bir tarafta her gün akan kanlar.

Ardından çalıştığı fabrikadan ayrılmak zorundan kalan rahmetli babamın durumu aklıma geldi.

O gün düğmeye basanların sırtında yine şanlı üniforma vardı, içinde ise hain…

Ama 12 Eylül’de de 15 Temmuz’da da düğmeye basan aynı çarpık zihniyetti.

12 Eylül’de o darbeyi yapanlar gecikmeli de olsa cezalarını buldu.

Önce toplum vicdanında cezalandı, ardından hukuk önünde…

Sonrasında yaşanan 28 Şubat süreci…

O günü de unutmadık.

Onu yapanların da rütbeleri söküldü.

Malum daha dün gibi 15 Temmuz kalkışması.

Bu sefer kazanan darbeciler değil halk oldu, demokrasi oldu, Türkiye oldu.

Bu vesile ile 15 Temmuz kalkışmasından bu ülke için gözlerini kırpmadan şehit olan 251 insanımız rahmetle anıyorum.

Öte yandan gazi olan 2 bin 196 gazimize de şükranlarımızı sunuyorum.

Bu vesile ile geçmişten bugüne kadar tüm şehitlerimizin aziz hatıralarının önünde saygı ile eğilirken gazilerimize de uzun ömürler diliyorum.

Allah bir daha o günleri yaşatmasın.

Klasik bir laftır en kötü demokrasi her zaman en iyi darbeden iyidir. Bunu bilen darbenin acılarını yaşayan Türk Milleti kalkışmaya yanıtı meydanlara inerek verdi.

Öte yandan o meydanlara inenler arasında bu ülkeyi seven demokrasiye inanan her görüşten insanımız vardı.

Bu ayrıntıyı da özellikle bir kez daha hatırlatıyorum.

Sonuçta o kalkışmanın üzerinden bu güne kadar 8 yıl geçti.

Devletin kılcal damarlarında gezinen FETÖ terör örgütü ile mücadele 8 yıl geçmesine rağmen kırıntıları hâlâ devam ediyor.

Ele başları da bulunduğu ülkelerden lobi faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor.

Bulduğu her fırsatta Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam ediyor.

O kırıntılarla mücadeleyi bırakırsan hemen tekrar sarmak için hazır kıta bekliyor.

Aynen habis tümör gibi…

Bu tümörü bu topraklardan temizlemek için mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeliyiz.

Yine bu süreçte aslolan da bu kalkışmayı unutmamak!..

Bu tür yapılanmalara başlamadan müdahale etmek.

Devletin adı bugün FETÖ ve yarın bir başka isim olan benzeri örgütlerle mücadelesine destek vermek…

Bu arada gerçekten mağdur olanlar varsa da onlara da destek olmak gerekiyor.

Bizim diyeceğimiz odur ki sonsuza kadar var olsun Türkiye Cumhuriyeti.

15 Temmuz Milli Birlik ve Beraberlik Günü’nü de anlamına uygun olarak kutlu olsun.

Velhasılı;

Allah bir daha bu ülkeye bu tür acılar yaşatmasın!

 

Ötenazi değil, öldürme!

Ötenazi değil, öldürme!

Sahipsiz Sokak Hayvanlarına yönelik düzenlemeler içeren Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifindeki tırnak içinde ‘Ötenazi’ tırnak dışında ‘Öldürme’ uygulamasını konuşmak istiyorum bugün bir kez daha…

Sosyal medyada Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek’in paylaşımı ile öne çıkan ve partinin konuyla ilgili görüşlerini belirten yazıyı buraya olduğu gibi aktarmak istiyorum;

“Sahipsiz sokak hayvanlarına yönelik düzenlemeler içeren hayvanları koruma kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifindeki ötanazi uygulamasını kabul etmiyoruz.

Birinci olarak bu kanun teklifiyle birlikte sokak hayvanlarının öldürülmesinin de önü açılmaktadır. Üstelik AK Parti iktidarı bu katliam uygulamasını yerel yönetimlerin üzerine atıp, sorunun çözümü noktasında sorumluluktan kaçmak istemektedir. Hiçbir şart altında hayvanların öldürülmesini kabul etmiyoruz.

İkinci olarak sunulan kanun teklifi 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı hayvanları koruma kanununun genel ilkelerine ve mevcut sistematiğine ayrıca 2019 yılında yayımlanan ‘TBMM Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi için Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi’ amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonu raporuna tamamen aykırıdır.

Üçüncü olarak merkezi bütçeden belediyelere aktarılan payları daraltan turizm bölgelerinde belediye işletmelerine el koyan, CHP’li belediyenin gelirlerini sürekli azaltarak iş yapamaz duruma düşürmek isteyen AK Parti iktidarı sokak hayvanları konusunda işin maliyeti ve sorumluluğunu yerel yönetimlere yükleyip işin içinden sıyrılmaya çalışmaktadır.

Bu durumun farkındayız. Yerel yönetimlerin geliri ne kadar kısıtlanırsa kısıtlansın başta hayvan sever yurttaşlarımızla birlikte hayvanların yaşam haklarını merkeze alan politikalarla çözüm üreteceğiz.

Yurttaşlarımızın tamamına yakınının memnun olacağı toplumda tartışma konusu olmayacak uygulamaları yerel yönetimler hayata geçirecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.”

Buradan da anlaşılacağı üzere CHP bu kanun teklifine pek de sıcak bakmıyor. Hatta Bursa’nın CHP’li belediye başkanları da burada paylaştığım yazıya sosyal medyalarında yer vererek uygulamayı desteklemediklerini belirtiyor.

Anlaşılan o ki, CHP’li belediyeler kısırlaştırmaya ağırlık veren çözümü uygulama yönünde bir tavır alacak.

Aslında daha önce yaptığım bir şeyi tekrarlamakta da yarar var. Mecliste görüşülmeye başlanacak olan kanun teklifinin pek çok açığı bulunuyor. Bu açıkları da konuyla yakından ilgilenenlerin ağzından size aktarmak istiyorum…

1-Agresif köpek diye bir etiket çıkarıldı. Bir köpek korktuysa, yavrularını ve bölgeyi koruyorsa agresif olabilir. Biri gelip size taş atsa çocuğunuzu almaya çalışsa, yemeğinizi elinizden alsa, dövse tepki vermez misiniz? Şimdi siz agresif mi oldunuz, yoksa sadece kendinizi mi savunmaya çalışıyorsunuz?

2-Köpekler çete kuruyormuş? Köpekler sosyal hayvanlardır, tabi ki, bir araya gelecekler, siz niye arkadaşlarınızla bir araya geliyorsunuz hiç düşündünüz mü?

3-Köpekler sakince yatsa bile onlardan rahatsız olanlar var, kötü niyetle olmadığı halde bana saldırdı diye ihbar edeni nasıl engelleyeceksiniz? Kötü niyetli ihbarlar için ne ceza uygulayacaksınız?

4-Rehabilitasyon lafı çok sevildi ama içi boş! Bir köpeğin davranışsal analizi ve rehabilitasyonunu kim yapacak? Bu konuda deneyimleri ve zamanları var mı? Bir ay yeter mi? İnsanları yıllarca tedavi ediyorsunuz, bir ayda sorunlar çözülür mü?

5-Bakım evi yapılması için ödenek sağladınız mı? 2004’ten beri yapmayan belediyeye ne yaptırımınız oldu?

6-Kısırlaştırma seferberliği lafı yok bile! Herkes olmayan barınağında, olmayan parası ile mi kısırlaştırma yapacak? Kısırlaştırma için ödenen komik para hala aynı mı?

7-Tarım Bakanlığı aşılama ve kısırlaştırmaya yardım edecekmiş, kaç veteriner hekiminiz var? Çipi bile ofis masasının üzerinde takmaya mecbur ettiniz hekimleri! Klinik mi kuracaksınız?

8-Toplanan köpekleri bakmaya bakım evi mi var? Beton hapishanelerde tüm köpeklerin birbirini açlık ve sefalet içinde parçalamasını mı bekleyeceğiz?

9-Betonlara ödenecek paraların onda biri ile hızlıca kısırlaştırma yapabilirdik oysa…

10-Salgın hastalık, kuduz ve agresif hayvan için uyutma kararı zaten veteriner hekimindi, ne değişti?

11-Hayvanlara zarar veren insanlar için hiçbir yaptırım ya da eğitim çalışması neden yok?

12-Bakım evi yapmak istemeyen belediye yavaş yavaş ötenazi altında eritecek tüm hayvanları! Köpekle bitecek mi? Sıra kediye, kuşa, domuza gelecek. Yiyemediği sömüremediği her hayvanı yük kabul eden zihniyete doğanın dengesini anlatabilir misin?

Biz ne dersek diyelim meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AK Parti hükümetinin bu teklifi kabul edeceğini düşünüyorum. Şimdiye kadar AK Partililerin çeşitli kademeleri ile görüşmeler yapan, her defasında fikirleri büyük bir memnuniyet ve kabul görmüş gibi dinlenen hayvanseverler karşılaştıkları teklifle bir kez daha yıkıldılar.

Pek çoğu tüm masraflarını kendileri karşılamak suretiyle hızla kısırlaştırmaya başlama önerisi ile gitti partinin kapısına. Onlara ‘harika’ dendi, ancak sonuç ortada.

Oysa ki, pek çok sorun karşısında partinin kapısını çalan, yetili etkili isimlerle görüşen, görüşlerinin ve çözüm önerilerinin büyük kabul gördüğünü düşünen nice sivil toplum kuruluşu benzeri bir hayal kırıklığı yaşadı 20 yılı aşkın süredir.

Aynı duruş, aynı tavır bir kez daha kendini gösterdi. Tüm çözüm yollarına, tüm bakış açılarına kapatıldı gözler ve kulaklar…

Sanki bu ülkeyi bambaşka bir el yönetiyor ve kimseyi dinlemiyor gibi…

Ne üzücü…

O halde aslında köpeklerden çok korkan, ancak onlar olmadan doğanın dengesinin alt üst olacağını da bilen ve kendisini bu konuda eğitmeye çalışan bir yazar olarak şunu söyleyebilirim; vicdanları yaralamayan, bu ülkenin tarihine kara çalmayan, kadim Anadolu’nun öğretilerine uygun bir çözüm üzerinde anlaşmalıyız.

NOT: Geçtiğimiz günlerde UNESCO Dünya Mirası Listesine girmek için başvuruda bulunan İznik ile ilgili başvurunun geri çekildiğine ilişkin bir yazı yazmıştım hatırlarsınız. Başvurunun geri çekilmesinin nedeni İznik ile ilgili hazırlanan raporun olumsuz oluşuydu.

Geçtiğimiz gün Bursa UNESCO Derneği’nin basın toplantısına dahil olunca biraz daha bilgilendim konuyla alakalı. Başkan İlker Özaslan, Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi olarak düzenlenen tarihi Misi evinde derneğinin çalışmaları hakkında habercilere bilgiler verdi.

İznik’in kültürel miras listesine girememiş olmasına yönelik üzüntülerini de dile getirdi.

“İznik’te bir gol yedik. Bulgar raportörün 8 olumsuz madde bildirimi üzerine Dünya Mirası Listesi’ne başvurumuz geri çekildi” sözleri Başkana ait. İznik’te bir kilise olmaması, camiye çevrilen mevcut yapının restorasyonu ile ilgili hatalar ve daha önce de yazdığım gibi tarihi yapıların İznik’in gelişen yüzünün içinde kayboluşu en büyük etkenler arasında.

Görevi devreden belediye başkanları cevap hakkını ne zaman kullanacak?

Görevi devreden belediye başkanları cevap hakkını ne zaman kullanacak?

31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerin ardından yaklaşık 3.5 aylık bir dönem geçti. Koltuğa yeni oturanların ısınma süreci bitti.

Şimdi laf üretme değil iş yapma kısaca icraat zamanı.

Maalesef bazı belediye başkanları borçlardan icraata geçemedi.

Ya da onun arkasına sığınıyorlar.

Gerçekten o borçlar var mı?

İşte orası soru işareti.

Hatırlatmakta fayda var:

Yerel seçimlerde AK Parti’den yada Cumhur İttifakı’ndan diğer partilere geçen  beeldiyeler arasında Mustafakemalpaşa, Harmancık, Karacabey, Yenişehir, Osmangazi bulunuyor.

AK Parti’ye farklı belediyelerde olup da bu seçimlerde gelen belediye var mı?

Resmiyette var, ama aslında yok.

Büyükorhan ve Kestel.

Her iki ilçenin belediye başkanı partilerinden aday gösterilmeyince soluğu kendilerini aday gösteren YRP’de almışlardı.

Fakat sandıktan çıkamadılar.

Öte yandan bu seçim döneminde CHP ve İYİ Parti’ye geçen belediyelerin en büyük sıkıntıları borç…

İşte bu noktada göreve seçilir seçilmez belediye başkanları dert yandılar, yanmaya da devam ediyorlar.

İşte bu noktada söz hakkı koltukları devreden belediye başkanına geçmesine rağmen, hiç bir belediye başkanı Alinur Aktaş hariç ortaya çıkıp cevap hakkını kullanmadı.

Kamuoyunun beklentisi de şu yönde:

Mustafakemalpaşa’da oldukça başarılı bir dönem geçiren partisi tarafından aday gösterilmeyen Mehmet Kanar’dan başlayarak, Karacabey’de Ali Özkan’ın, Harmancık’ta Yılmaz Ataş’ın, Yenişehir’de Davut Aydın’ın, Osmangazi’de Mustafa Dündar’ın da belediyeleri nasıl devrettikleri konusunda bilgilendirme yapmaları bekleniyor.

Hatta aynı partide kalan  belediyelerde  partileri tarafından aday gösterilmeyen Harmancık’ta Yılmaz Ataş, Orhaneli’de Ali Aykurt, Keles’te Mehmet Keskin ve AK Parti’den YRP’ye geçen Kestel’de Önder Tanır ve Büyükorhan’da Ahmet Korkmaz, yine CHP’nin aday göstermediği Nilüfer’de Turgay Erdem, Mudanya’da Hayri Türkyılmaz ve Gemlik’te M.Uğur Sertaslan da aynı şekilde kamuoyunu bilgilendirmeli.

Bu sayede hem görevi devredenin hem de göreve gelen yerel yöneticiler hakkında kamuoyu doğru bilgilendirilmiş olur.

Bir anlamda seçilemeyen yada aday gösterilmeyen selef başkanlar cevap hakkını kullanmış olur.

Yoksa birileri yüzüne gülüp sonrasında karnından konuşmaya devam eder…

Bilmem ne dediğimi anlatabildim mi?

Bursa’nın ne siyasette ne sporda maalesef lobisi yok…

Bursa’nın ne siyasette ne sporda maalesef lobisi yok…

Senelerdir konuştuğumuz konulardan biri de lobi faaliyetleri. Günümüzün en önemli konularından biri lobi.

Lobin ne kadar kuvvetliyse sesin de o kadar yüksek çıkıyor.

Aldığın pay da o kadar yüksek olur.

Bu payı değerlendirdiğimiz de Bursa’da hep ters orantı.

Misal olarak;

Bugün nüfusu olarak Bursa Türkiye’nin dördüncü büyük kenti; zaman zaman ihracatta ikinci kenti Bursa’nın aldıkları verdiklerinin yanında devede kulak misali.

Bursa, sanayiyi kente kendisi getirmiş.

Bir çok yapılması gerekenleri kendisi yapmış.

Bunu ben söylemiyorum.

Devletin resmi rakamları söylüyor.

Hafta içinde Mustafa Bozbey‘in gerçekleştirdiği basın toplantısında devlet yatırımları açısından değerlendirdiğimizde Bursa fert başına yatırım miktarında 12. sırada, Kocaeli ise 1. sırada…

Senelerdir yazıyoruz söylüyoruz.

Bunun tek sebebi var.

Bursa’nın Ankara’da  güçlü diyebileceğimiz lobisi yok.

Hatta üst düzeyde bürokratı bile yok desek yalan olmaz….

Bu minvalde değerlendirecek olursak uzun zamandır bakanımız yok, uzun zamandır üst düzeyde genel müdür, daire başkanı, bakan yardımcısı düzeyinde hatırı sayılır diyebileceğimiz isimlere görev verilmedi.

Var olanlar da görevden alındı.

Öte yandan Bursa kökenli kaç valimiz, kaç kaymakamımız, kaç diplomatımız var?

İnanın iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar.

Olsa idi ne olurdu?

Bursa’nın hızlı treni çoktan biterdi, Bursa’nın metrosu biterdi, Doğancı’daki tünel biterdi, Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi açılırdı, Bursa Devlet Hastanesi açılırdı.

Bu listeyi çoğaltmak mümkün.

Öte yandan sadece devletin kurumlarında değil, TFF’de da etkisiz eleman gibiyiz. TFF’de başkan yardımcılarından biri BTSO Başkanı İbrahim Burkay.

Allah için sormak lazım.

TFF Başkan yardımcısı sıfatıyla Burkay’ın kentimizde futbola ne kadar faydası olmuş?

Kentin en önemli markası Bursaspor’a kendi cebinden ne kadar katkıda bulunmuş?

İster istemez bunları da merak edemeden geçemiyoruz.

Velhasılı Bursa’nın sesini duyurmak istiyorsan önce bu kentle yatan bu kente aidiyet duyan isimlerin yerelde ve genelde  temsilci olması gerekiyor.

Yoksa gerisi yalan…

Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi?

YESAŞ satılmıyor!

YESAŞ satılmıyor!

Yoğun akan gündem içinde değinmek istediğim iki önemli konu var. Bunlardan biri Yenişehirli vatandaşa ucuz ekmek sağlamak amacıyla kurulmuş olan YESAŞ Ekmek Fabrikası’nın mali durumuna ilişkin açıklama.

Açıklama Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel’den geldi elbette.

Ekmek fabrikasının iflasın eşiğine geldiğini belirten Özel;

Hisselerinin yüzde 94,6’sı belediyemize ait olan YESAŞ’ın yüzde 43,6’lık hissesini belediyemizin diğer kuruluşu olan YOSAB’a devretmeyi planlamaktayız” dedi açıklamasında temel olarak.

Peki bu duruma nasıl gelindi?

Öncelikle açıklama yapılma ihtiyacının nereden doğduğu ile başlayalım.

Yenişehir’de 300 gram halk ekmeği 8 TL’den satan YESAŞ Ekmek Fabrikası’nın satılacağı iddiaları bir süredir gündemi meşgul ediyordu. Açıklama ihtiyacı bu iddiaların doğrusunu halka duyurmak adına hasıl oldu.

Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel iddiaları yalanladığı gibi ortaya atılan iddialarla belediyenin kurumsal kimliğine zarar verilmeye çalışıldığının da altını çizdi.

İddialar gerçeği yansıtmıyordu, ancak ortada acı bir gerçeklik de mevcuttu. YESAŞ son dönemde mali yapının iyi yönetilememesinden dolayı ağır bir borç yükü altına girmişti. Aslında bu soruna bir çözüm aranıyordu.

Göreve geldiğinde devraldığı belediyenin mali tablosunu şeffaf bir biçimde vatandaşlarla paylaşan Özel, YESAŞ’ın mali tablosunu şöyle özetledi;

“31 Mart 2024 itibarıyla YESAŞ’ın vergi, SGK, piyasa borçları, senetli borçları ve kıdem tazminatı borçları toplamda 15 milyonun üzerindedir. 15 Şubat, 26 Şubat ve 20 Mart 2024 tarihlerinde emekli olan personellerimizin kıdem tazminatları geçtiğimiz dönem ödenmemiştir. Toplam da 1 milyon lirayı aşkın kıdem tazminatı ödenmesi yapılması gerekirken ne yazık ki, bu içler acısı durumdan dolayı ödemeler yapılmamıştır.

YESAŞ’ın 2 milyon TL’yi geçen ciddi anlamda esnaflarımıza piyasa borçları vardır. Şirketin un tedarikçilerine olan senetli borçları toplamda 3 milyonu geçmektedir. Yeminli mali müşavirler tarafından yapılan incelemede, YESAŞ’ın Türk Ticaret Kanunu’na göre iflas konumunda olduğunu üzülerek tespit ettik. Mali olarak şirketin sürdürülebilirliğinin ciddi tehdit altına girmiş olduğunu, yapılan incelemelerden sonra maalesef görmüş olduk!”

Yapılan incelemeler sonucunda ekmeğe zam yapmanın dahi kurtarmayacağı YESAŞ için sermaye artırımına gitmek gibi bir çözüm üretilmiş.

Buradan hareketle, YESAŞ’ın Yenişehir Belediyesine ait olan yüzde 43,6’lık hissesi yine belediyenin bir kuruluşu olan YOSAB’a devredilecek.  Devir işlemine rağmen, YESAŞ’ın yüzde 51’lik hissesi halen belediyede kalacak, tasarruf yetkisi yine Yenişehir Belediyesinde olacak.

Buraya kadar her şey tamamsa işin bir de teknolojiden uzak kalmaktan kaynaklı sorunlardan oluşan bölümüne değinmekte yarar var.

Şirketin üretim yapabilmesi tamamen insan gücüne dayanıyor. Takdir edersiniz ki, vatandaşa ucuz ekmek üretmek için kolları sıvamış hiçbir kurumda üretim insan gücüne dayanarak sürdürülmüyor. Ancak yeni üretim bandı oluşturmak için gereken sermaye 6 milyon lira!

İki arada bir derede kalınan süreçte ne var olan düzen sürdürülebiliniyor, ne de yeni bir düzene geçilebiliniyor. Toplam borcu 13 milyon 949 bin 871 tl olan YESAŞ için gerekli yatırım maliyeti 8 milyon lira tutarında. Dolayısıyla 21 milyon 949 bin 871 tl sermaye artırımına gitmek gerekiyor şirketi ayağa kaldırmak ve vatandaşa ucuz ekmek sunmaya devam etmek için.

Aslında olay bundan ibaret görünüyor.

Merkezi hükümetten destek alamayan, tüm belediyelerde olduğu gibi Yenişehir Belediyesi de kendi yağıyla kavrulurken kendisinden önce gelen yönetimin borçlarını ve dağıttığı düzeni toparlamak adına hamleler yapma çabasında.

Bizim derdimiz vatandaşın bir zarara uğratılıp uğratılmadığı olacak. Bu konuyu da yakından takip etmeye devam edeceğiz…

***

 

Kim ne destek vermiş görelim…

Hazır zarar demişken, Bursa’nın gündemini derinden sarsan ikici konumuza da gelelim o halde. Mevzu Bursaspor…

Futboldan hiç anlamam, fakat bir şehrin spor takımının o şehrin marka değeri olduğunu, hele hele bu takım şampiyonluk kupasını evine taşımış bir takımsa bu meselenin daha da önemli olduğunu bilirim. Hayli uzun zamandır çöküş döneminde Bursaspor.

İşin sportif yanı bir tarafa mali yönü de içler acısı. Pek çok girişim oldu takımı ayağa kaldırmak için ama şimdiye kadar hiçbiri kar etmedi gibi…

Sanki sihirli bir el dokundu ve takımın kalbi olan Atatürk Stadı yıkılınca tüm büyü bozuldu…

İşe duygusal bakıyorum, ben de farkındayım, spordan anlamayınca böyle oluyor.

Fakat anladığım bir şey var ki, o da hesap kitap işleri…

Konu Bursaspor’a ait benzinliğin takıma gelir sağlamak amacıyla satılması. Ama öyle böyle bir satış değil, benzinlik kulübün yönetim kurulu üyelerinden bir isme bilirkişinin belirlediği rakamın neredeyse yarısına satılıyor!

Mesele de buradan çıkıyor.

Benzinliğin güncel değerinin bilirkişinin belirlediği rakamın iki katı olduğunu söyleyenleri de dikkate alırsak, bilirkişinin biçtiği rakamın yarısına hem de kulübün yönetim kurulunda bulunan bir isme satılması çok enteresan. Çünkü mesele kıraç tarla, dağlık arazi falan değil; baya bildiğin benzinlik…

Bursa’nın sorunları ile yakından ilgilenen geçmiş dönem Osmangazi Belediyesi Meclis Üyesi Cemil Aydın;

“Bursaspor Kulübü Sayın Başkanının ricası üzerine benzinliği alan Sayın yöneticinin şirketi hukuken hiçbir sıkıntının olmadığı bir süreçte aldığı miktar üzerinden kulübe iade etmelidir. Böylece benzinlik arazisinin plan değişikliği ruhuna uygun davranılmış olup ‘kalıcı gelir’ maksadı devam edebilir. Ayrıca ilk genel kurulda benzinlik ve varsa benzeri gayrimenkullerin satışının önüne geçecek karar alınarak satışların önü kapatılmalıdır” önerisinde bulunuyor. Son derece yerinde olan bu öneri kabul görür mü bilmiyorum, ama bu şehrin çok zengin iş adamlarının, iş dünyasının önemli temsilcilerinin olduğunu biliyorum.

Hadi bakalım, kim ne kadar destek olmuş kampanyaya görelim…

Molla Yegan’da geleceğin bilim insanları yetişiyor

Molla Yegan’da geleceğin bilim insanları yetişiyor

Özellikle yerel yönetimlerin yapmış olduğu bazı çalışmalar var ki onların değerleri daha sonra anlaşılacak.

Bu minvalde özellikle eğitim ve öğretim alanında yapılan çalışmaların yansıması da ilerleyen yıllarda kendini belli edecek.

Özellikle Bursa‘da homojen yapıda olmayan gelir dağılımındaki dengesizlikler çocuklarımıza da yansıyor.

Orta gelir grubundaki ailelerin bu eksikliğini giderme adına yerel yöneticilere sosyal sorumluluk projesi kapsamında büyük görev düşüyor.

Bu eksende;

Özellikle okulların yaz tatiline girmesinin ardından evlatları için farklı aktiviteler arayan aileler açısından Bursa’da Yıldırım Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren Molla Yegan Çocuk Üniversitesi‘ni tek geçerim.

Osmanlı‘nın 3. şeyhülislamı, aynı zamanda en önemli müderrislerinden birisi olan Molla Yegan‘dan ismini alan “Çocuk Üniversitesi” gerçekten adına yakışır bir eğitim mekanı

Toplamda 34 farklı branşta 5-13 yaş grubunda aynı anda 800 çocuğun eğitim aldığı çocuk üniversitesinde öğrencilerin fiziksel ve ruhsal gelişimine katkı koyacak çalışmalar da yapılıyor.

O çalışmalar sonunda öğrencilere önemli ölçüde özgüven de aşılanıyor.

Önceki yıllarda burada eğitim alan öğrenciler içerisinden TÜBİTAK yarışmalarında dereceye giren, hatta Türkiye birincisi olan öğrenciler bulunuyor.

Bugüne kadar binlerce öğrenci burada eğitim almış…

Molla Yegan’da verilen eğitimler noktasında gündemde sıcaklığını koruyan yapay zeka başta olmak üzere,  programlamanın temelleri, görsel işleme ve kodlama, kodlamaya ilk adım, sanal yaratıcılık, yaratıcı kodlama, 3 boyutlu tasarımın temelleri gibi atölyelerin yanı sıra diksiyon ve güzel konuşma, tiyatro, sanat ve ebru atölyeleri gibi sanatsal etkinlikler yer alıyor.

Molla Yegan Çocuk Üniversitesi’nde eğitmenler tarafından 12 ay boyunca öğrencilere bu eğitimler veriliyor.

Eğitimler sonunda kim bilir yeni Aziz Sancarlar, İbn-i Sina’lar, Selçuk Bayraktar’lar, M. Faruk Akşit’ler, Mimar Sinan’lar ve bir çok bilim insanı buradan çıkacak.

Darısı bu tür atölyelerin tüm yerel idarelerce yapılması ve ülke genelinde çoğalması.

Bizler de bu noktada emeği geçenlere, Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz başta olmak üzere teşekkür ve tebrik ediyoruz…

 

 

 

Bu seçim başka seçim

Bu seçim başka seçim

Bu şehirde yaşanan gelişmelerin değerlendirilmesi konusunda en çok akademik odalara güvendiğimi her fırsatta dile getiriyorum. Belirli bir sistematik içinde işleyişlerini yürüten ve kent suçlarına yönelik mücadele verirken, kentin doğru işlemesi adına da elini taşın altına koyan bu odaların her biri benim açımdan son derece kıymetli.

Bursa’nın yakın dönem geçmişinde sadece yerel seçim heyecanı yoktu. Akademik odaların seçimleri de vardı. Yakından takip etmeye çalıştığım bir süreç de oda seçimlerine yönelik mücadelelerdi. Odalar seçimlerini gerçekleştirdiler, bazı yönetimler değişti, bazılarıyla devam kararı verildi. Sırada akademik odaların bir arada temsil edilmesi adına söz söyleyen bir üst merci olan İl Koordinasyon Kurulu Sekreterinin seçimi vardı.

Programlarımdan ve yazılarımda belirttiğim unvanlardan da hatırlayacağınız üzere bu görevi Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek yürütüyordu.

TMMOB’a bağlı odalar dün akşam saatlerinde seçim gündemli bir toplantı gerçekleştirdiler.

Burada hemen şunu belirtmek gerekiyor. TMMOB’a bağlı 20 oda mevcut. Toplantıya katılan oda sayısı 17 olarak tespit edildi.

Katılım sağlayan odalar; ‘Çevre Mühendisleri Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Gıda Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İç Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası, Makine Mühendisleri Odası, Metalurji Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Orman Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Şehir Plancıları Odası, Tekstil Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası’ olarak kayda geçti.

Toplantıda seçim için divan oluşturulması aşamasına geçilmeden önce yapılan konuşmalarda ana gündem maddesi ise İKK Sekreterliği görevinin BAOB Dönem Sözcülüğü gibi sırayla yapılması talebiydi.

İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem’in; “Seçimle odaları birbirine yarıştırmayı doğru bulmuyoruz. Bütün odalardaki başkanlar seçimle iş başına geldiklerine göre yeniden bir seçime girmelerine gerek olmadığını düşünüyoruz. Bir İKK Sekreteri veya sözcüsü olması gerektiğini de düşünmüyoruz” çıkışının ardından tüzük incelendi ve kuralların İKK Sekreterinin seçimle göreve gelmesini emrettiği beyan edildi.

Buraya kadar her şey aslında medeni çerçevede ilerleyen bir sürecin özeti. İnşaat Mühendisleri Odasının TMMOB yapısına yönelik eleştirileri de yeni değil. Özellikle seçim süreçlerinde şu anda oda yönetimine hakim olan Çalışma Gurubunun önemli argümanlarından biriydi hatta bu söylem.

Bu konuşmalar sonrasında mevcut TMMOB sistemine karşı olduğunu belirten İnşaat Mühendisler Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Orman Mühendisleri Odası, Peyzaj Mühendisleri Odası toplantıdan ayrıldı.

Beş oda toplantıdan seçime katılmadan ayrılınca, üç oda da toplantıya zaten katılmayınca seçim geriye kalan 12 oda arasında gerçekleştirildi.

Bir oy geçersiz sayılırken, adaylardan Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı ve önceki dönem İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek 5 oy alarak seçimi kaybetti. Makine Mühendisleri Odası Bursa Şube Sekreteri Murat Korkut ise 6 oy ile İKK Sekreteri seçildi.

Akademik Odalardaki İKK seçiminin son cümlesine şunu da eklemekte fayda görüyorum; geçmiş dönemi İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek; Soğuksu’da oluşturulması için büyük baskı kurulan, hatta planları Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığından onay alarak askıya çıkan Doğu TEKNOSAB Projesi için dava açma iznini almış, son icraat olarak Soğuksu Planlarına yönelik davasını açmıştı çok kısa bir süre önce.

Şirin Başkan’ın İKK’ya son hediyesi bence bu planlara açılan davadır, yeni başkan Murat Korkut’un ise ilk yapması gereken işlerden biri devamlılık esası ile bu davaya sahip çıkmaktır!

Bu şehirde İKK’nın ilgilenmesi gereken çok önemli gündemler var. Her şeyden önce 1/100.000’lik planların hazırlanması süreci, buna bağlı olarak kentsel dönüşüm projeleri, ulaşım master planı ve sürekli olarak şehrin her noktasına sanayi bölgesi oluşturma çabası içinde olan bir guruba karşı yürütülmesi gereken mücadeleler sizi bekler…

Güzelyalı Planlarında uzlaşı çabası

İnsan Akademik Odaların içine dalınca bir derya ile karşılaşıyor ve Bursa gündemini yakından ilgilendiren konularla ilgili müjdeler birbiri peşi sıra geliyor.

Şehirde neler olup bittiği ile yakından ilgili olanlar biliyorlar ki, adeta bir yılan hikayesine dönen Mudanya Güzelyalı 1/1000’lik planları sürekli kapanır.

Planların yeniden kapandığını, dolayısıyla buradaki akar işlerin durduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum.

Şimdilerde gazetecilik mesleğine masanın öbür yanından bakmayı tercih eden genç meslektaşım Onuralp Özalp’in bir yazısının sonunda; “Herkes biliyor ki, tüm bu planların düğümü Güzelyalı Altınkum Caddesi’nde bulunan bir otelin inşaatına bağlı. Fakat o düğümü hiç kimse çözmek istemiyor. O düğüm çözülmedikçe de Güzelyalı’da imar planları sürekli olarak açık kalamaz” diyerek meseleyi özetlemesi gibi bir cümleyi ben de ortaya koyayım.

Mudanya Belediye Başkanlığının AK Parti’de olduğu bir süreçte izin alarak sahilin tam dibine yapılan otel pek çok yapının deniz görüşünü engellediği için vatandaş otelin yıkılması için dava açıyor, otel ise bu yapıyı izinli olarak yaptım diyerek kendini savunuyor. Dolayısıyla zeytin görüşü ve tarım görüşü, kıyı kenar görüşü sonrası ne otel yıkılıyor ne de vatandaşın istediği gerçekleşiyor. Böylece de yeni bir dava süreci başlıyor…

Şimdi bugün itibariyle güzel bir gelişme yaşandı planlar konusunda. Kapalı olan planların açılması adına Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ve Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme bir araya gelerek çözüm arayışı içine girecekler.

Bir biçimde otel sahipleri ile Mudanya Belediyesi arasında uzlaşı sağlanması beklentisi hakim oldu bende. Çünkü hem oda başkanları hem de Mudanya Belediye Başkanı planların açılması, işlerin tıkanmadan devam etmesi, mağduriyetin ortadan kalkması yönünde istekli görünüyor.

Hadi hayırlısı…

Mustafa Bozbey’in yolculuğu ve Bursaspor

Mustafa Bozbey’in yolculuğu ve Bursaspor

Yerel seçimlerin üzerinden sadece üç ay geçti.

Bu sürede yıllardır konuşulan bazı konularda hızla kararlar alındı:

– Yol kenarlarının ücretli otopark olmaktan çıkarılması.

– Gece metro ve otobüslerinin devreye alınması.

– Suda yüzde 25 indirim.

– Türkçe tabela konusunda denetimlerden sonuç sağlanması.

– Emeklilere destek çekleri.

– 2024 yılının Nazım Hikmet yılı ilan edilmesi gibi.

Geçtiğimiz gün yaptığı temmuz ayı basın toplantısında ise Mustafa Bozbey, Körfez ulaşım seferleri ile Tirilye, Kumla, Gemlik‘e denizden ulaşımın başlayacağına dair bilgi verdi.

Kaynak gerektiren bir kısım yatırım projelerinin startının ise eylül ayından itibaren verileceğinden söz ediliyor.

Ayrıca geçmiş dönem yöneticilileri ile merkezi hükümet yetkililerinin Bursa’nın sırtına yüklediği kamburlardan söz etti ki onlar başka bir yazı konusu.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, çeşitli vesilelerle basınla bir araya gelerek yaptığı açıklamaların tümünde şunu vurguluyor:

“Ortak akıl ile yönetmek ve şeffaflık…”

İlçe belediyeleri ile çizilen yol haritaları ve Bursa Planlama Ajansı kurulması girişimi var.

Bursa Festivali’nin kapsayıcı içerikte ve bölgelere yayılarak gerçekleştirilmesi memnuniyetle karşılandı.

Tüm bunlar ortak akıl ile yönetme kararlılığının göstergeleri.

Öte taraftan, Başkan Mustafa Bozbey, Bursaspor’a destek konusunda da başından beri oldukça iddialı oldu.

Siyaset ve spor ilişkisi iki tarafı keskin bıçak gibidir.

Önce Bursaspor, sonra yerel siyasetin aktörleri çok zarar gördü bu ilişkiden.

Başta da siyaseten hem Recep Altepe, hem Alinur Aktaş zarar gördü.

Tribün gruplarını manipüle ederek yönetimleri belirleme, belirledikleri yönetimleri bütçe ile terbiye etme çabaları her seferinde Bursaspor için hüsranla sonuçlandı.

Tabii müsebbipleri ile birlikte.

Recep Altepe stadın inşası, açılışı konusunda süreci yönetemedi.

Yapıldığı yer hala tartışma konusu, devamında stadın açılışı için verdiği tarihler hep ertelendi.

Sonraları “Stat ne zaman açılacak?” sorusuna hep şu cevabı vermeye başlamıştı:

“Bittiği zaman!”

Bu sözünü de tutamadı Altepe. Stat bitmeden açıldı.

Cumhurbaşkanı için bir PR programı kapsamında sözde bir açılış yapıldığında, ne TFF’nin ne de UEFA’nın standartlarına uygundu Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu. Ancak kervan yolda da düzülemedi.

Altepe’ye görevden el çektirilmesinde sonun başlangıcı oldu.

Bursaspor ile ilişkiler Alinur Aktaş’ın tartışıldığı alanların en başında geldi ve sürekli ligden düştü, hem Bursaspor hem kendisi.

Buna rağmen Aktaş, başkanlığı süresince, adı bile Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu olan stat için somut bir katkı veremedi.

Sorunlarını, eksiklerini görmezden gelmeye, yok saymaya çalıştı.

Buna dünkü basın toplantısında Mustafa Bozbey son noktayı koydu.

Bu stat UEFA standartlarında değil!

Kimse statla ilgili, uluslararası maçlara ev sahipliği konusunda tatlı hayaller kurmasın.

Yani UEFA standartlarında yapılacağı vaat edilen stat, yapılan onca harcama ve geçen onca zamana rağmen halen bitirilemedi.

Halen tam olarak TFF standartlarına bile uygun olmayabilir.

Mustafa Bozbey, Nilüfer Belediye Başkanlığı döneminde Bursaspor’a çok önemli katkılar verdi. Çok önemli maddi kaynaklar da yarattı.

Siyaset ve spor ilişkisi iki tarafı keskin bıçak gibidir, demiştik.

Burada Bozbey, daha şeffaf davranıp Bursaspor’un sorunları için siyasi kamuoyunun değil spor kamuoyunun harekete geçmesini talep etmeli ve izlemelidir.

Geldiğimiz noktada bizzat Bursaspor yönetiminin, bu sorunları merkezi hükümetin desteği ile çözümü konusunda da harekete geçebilmeli.

Geçmiş dönemde AKP’li Büyükşehir Belediyesinin sebep olduğu kaynak israfının ortaya çıkarılması ve telafisini,  bizzat Bursaspor Başkanı Enes ÇELİK merkezi yönetimden kamuoyu önünde talep etmeli.

Güncel olarak da Bursaspor için yapılan “Yanındayım” kampanyasına katkı veren;

– Kurumlar ne tutarlarda destek verdi?

– Hangi iş adamı kaç lira tutarında katkı verdi?

– Destek veren SİAD, vakıf ya da çeşitli dernekler kimler?

– Söz edilen tutarlar hesaplara yatıyor mu?

Bunu bütün açıklığı ile kamuoyu ile paylaşmak şeffaf bir biçimde Bursaspor un sorumluluğunda olmalı.

 

Bozbey hem müjde verdi hem sitem etti

Bozbey hem müjde verdi hem sitem etti

Yerel yönetimlerde başkanların yapacakları arasında 10 madde sırala, deseler bunun 9’u halkla ilişkilerdir.

Bu noktada herkesin mutabık olduğu noktalardan biri de Mustafa Bozbey’in bu konuda oldukça başarılı olduğu.

O minvalde medya ile ilişkilerine düzenli olarak basın buluşmalarıyla devam eden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in geleneksel hale getirdiği basın toplantılarının üçüncüsü çarşamba sabahı Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekli: Katılım noktasında bir önceki toplantılara göre daha azdı

Bunun sebebi de yaz tatili…

Katılım az derken toplantıda dikkat çeken bir isim vardı.

O da AK Parti Osmangazi Grup Sözcüsü ve aynı zamanda Bursa Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Ali Sait Adiloğlu…

Öte yandan bu toplantıya danışmanların da katılması dikkat çeken detaylardan biriydi.

Yine Başkan Bozbey’in toplantıya zamanında başlaması da bence önemli…

Genelde verilen saate uyulmaz, gecikmeli başlardı…

Son buluşmada Bozbey saatinde toplantıya başlayarak örnek oldu.

Darısı herkese…

Hatırlatmakta fayda var:

Daha önce gerçekleşen iki buluşma da belediyenin mevcut mali durumunun ve planların anlatıldığı bir toplantı idi.

Bozbey’in basınla 3. buluşması, mali durumun düzeltilmesine yönelik çalışmalarla başladı, ardından kent sınırları içinde yaşanan orman yangınları ve geleceğe yönelik planlamalarla devam etti.

Sonrasında merkezi idare tarafından yapımı yılan hikayesine dönen yatırımlara değinildi, kentsel dönüşüm ve son olarak da merhum Kemal Demirel’in ömrünün yetmediği tren rüyası ile sona erdi…

Çalışmaların sürdürülebilir olması için bu noktada mali disiplinin sağlanması oldukça önemli.

İşte bundan dolayı yapılması gereken minimum maliyet-maksimum fayda, gelir getirici projeler öne çıkmalı.

İlk iş olarak da mevcut kiraların gözden geçirilmesi yapılacak.

Bunu ben değil Bozbey söyledi.

Acizane önerim, Kültürpark’ın içerisindeki mülklerin kiralarının gözden geçirilmesi şart.

Öte yandan, geçmişte Balibey Han’da BURFAŞ tarafından işletilen, sonra boşaltılan bir alan var; orası tekrar ihale edilerek kiraya verilebilir.

Bursa Büyükşehir Belediyesi ciddi rakamlarda kira geliri elde edebilir.

Buluşmanın en önemli müjdesi sahil bandında deniz yolu ile ulaşım seferlerinin başlaması idi.

Seferler cumartesi günü başlıyor…

Söz ulaşımdan açılmış iken…

Merkezi idare tarafından yapılacak raylı hatların vagonların alım işi yerel yönetime kalmış.

Velhasılı bu noktada yine yaya kaldık…

Bursa’nın tüm erkleri bu konuda birleşebilmeli…

Kabus gibi üzerimize çöken yaz mevsimi ile başlayan yangınlar konusunda uyarı yapan Bozbey, ağaçlandırma çalışmalarına destek için Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan 5 bin 890 personel adına fidan bağışı yapıldığını bizlerle paylaştı…

“İzmarit, şişe atmayın, ormanlarda ateş yakmayın” uyarısı da önemliydi.

Kadın kooperatiflerinin ürünlerinin satışı noktasında BESAŞ’ın destek vermesi de ayrı bir müjde idi.

Yine bundan sonraki süreçte Marmarabirlik ürünlerinin tamamının BESAŞ büfelerinde bulacağız…

Bu arada, Başkan Bozbey ilçe buluşmalarına cuma günü bir başka dağ ilçesi Keles’le devam edecek.

Muhtemelen bundan sonraki buluşma da Bursa Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonunda gerçekleşecek.

Bize bu süreçte düşen doğruları takdir etmek, eksikler konusunda uyarmak, başarılar dilemek.

Kısacası Bozbey toplantıda hem müjde verdi hem de sitem etti.

Sitem edilen makam ise merkezi hükümetti.

Bakalım bu sitemden Bursa’nın payına ne düşecek?

Onu da ilerleyen süreçte göreceğiz…

 

Hayali projeler, baltalanan işler

Hayali projeler, baltalanan işler

Aslında görünen köyün kılavuza ihtiyacı yok, ancak zaman zaman görünen köyü fosforlu renklerle boyayıp daha dikkat çekici hale getirmek ve mesela tüm Türkiye’den görünmesini sağlamak için sağlam kanıtlara ihtiyaç var.

Bugün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in aylık değerlendirme toplantısında bu kanıtların yavaş yavaş ele geçtiğini öğrenmiş olmanın, dolayısıyla da Bursa’nın ülkeye kazandırdığı katma değer kadar yatırım almadığı konusundaki tezimizin doğruluğunu işitmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamadım bir bardak demli çay eşliğinde.

Hayli uzundu toplantının açılış konuşması, basın mensuplarının bir ay boyunca yayın mecralarında haber olarak yer verdikleri pek çok çalışmanın özeti ile başladık. Aslında merak ettiklerimiz başkaydı, Başkan Bozbey’in bize anlatmak istediği çok önemli konular ise bambaşkaydı…

Misal şu meşhur Diyanet Mola meselesi konuşuldu bir posta…

“Siyasilerden bahsediyorum, kimse bizim inancımızı sorgulayamaz. Müftülük herhangi bir şey söylemiş değil. Biz de yaptığımız görüşmede, farklı bir alanda daha doğru bir lokasyonda yine hizmetin devam etmesini önerdik. Boyutunu değiştirip farklı mecraya çektiler. Biz terminale bir düzen getirmek istiyoruz, Bursalılar müsterih olsunlar” dedi Bozbey.

Bendeniz bu Diyanet Mola işini pek anlamadığımı, fakat işin içine dini duygular girince herkesin çıkarına göre meseleyi oraya buraya çekiştirme potansiyelinin yüksek olduğunu bildiğimden, sadece konuşulanı aktarmakla yetineceğim.

Mevzu bir icraat değil, bir hizmetin ortadan kaldırılması hiç değil. dolayısıyla reelde bir kazanç ya da kayıp da değil…

Fakat toplantıda konuşulan diğer konular arasında şehrin pek çok kaybı söz konusu!

Koskoca Bursa, Başkan’ın verdiği verilere dayanarak konuşacak olursak, Türkiye ekonomisinin ikinci büyük şehri. Elbette yatırımların sadece belediye eliyle yürütülecek olması ve bu durumun yeterli bulunması beklenemez. Bursa gibi ihmal edilmiş bir şehrin, özellikle merkezi hükümetten payına düşenin de üzerinde bir yatırım alarak, yani bir yatırım hamlesi ile giderek kasabaya dönen yapısından kurtulması, diğer şehirlerle arasındaki uçurumu kapatması lazım gelir.

Ama ne gam…

Her ne kadar ihracatta dördüncülüğe gerilemiş de olsa, ülkeye ciddi katma değer kazandıran şehrin, merkezi hükümetten aldığı ödenek kişi başına düşen pay olarak hesaplandığında 12. sıraya geriliyor. Dikkatinizi çekerim Kocaeli 2. Erzurum 4. sırada!

Bu hesaplamalara yapılan yatırımlar da dahil değil!

Onları da işin içine katarsak sıralamada çok daha gerilerdeyiz!

Peki, Bursa’nın neyi eksik?

AK Parti hükümeti tarafından her daim çantada keklik olarak görüldüğünden, elbette lobisi eksik. Bu dönem bir lobimiz olacak gibi görünüyor. En azından Bozbey;

“Hükümetin Bursa’da yapımına devam ettiği projeleri, yarım kalan çalışmaları var. Bu projeleri her fırsatta dile getirip takipçisi olacağımızı belirtiyorum. Bursa, bizim için siyaset üstüdür. Bu çalışmaları yerinde takip ederek Bursalılara her konu hakkında bilgi vermek istiyoruz. Projelerin kentimize kazandırılması için herkesten destek istiyoruz!” diyerek kamuoyu oluşturmak adına Bursa basınını da devreye sokarak startı verdi.

Hay hay… Memnuniyetle…

Kayıplardan söz etmişken en önemli kaybın aslında var olmayan bir proje olduğunu, yani kayıp olmakla var olmak arasında arafta kalan bir yatırım olduğunu da belirtmek lazım.

Hatırlarsınız, seçim öncesinde metro hattının Görükle’ye kadar uzatılacağı söylenmiş, böylelikle mesele bir seçim vaadine dönüştürülmüştü. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın toplu temel atma töreninde bu hattın temeli de atılmıştı!

Bu şehir hiçbir şeyden çekmedi kendisine vaat edilip de gerçekleştirilmeyen projelerden çektiği kadar…

Gerçeklik pek de öyle değilmiş!

Üniversite-Görükle Metro hattının yapım ihalesi gerçekleştirilmemiş. Bu projeyle ilgili yatırım finansmanı ayrılmadığını öğrenmek bizi üzmüştür. Seçim öncesi temeli atılan Üniversite-Görükle metro hattı, aslında böyle bir proje yok, sadece tasarımda var. Herhangi bir finansman ayrılmamış. Üniversite’den Görükle’ye giden bir projenin hayal olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz!” diyen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının ağzından duyduk ki, aslında Görükle’ye metro götürmek gibi bir niyet hiç olmamış.

Bursalı göz göre göre kandırılmış…

Hatta anlaşılan o ki, Sayın Cumhurbaşkanı da göz göre göre kandırılmış…

Bir de proje geliştirmişler finans yaratmak için, Emek Metro hattı yer üstüne alınırsa buradan artan parayla Görükle’ye metro gidecek miş miş miş…

Bitti mi?

Elbette hayır…

Emek-Şehir Hastanesi hafif raylı sistem hattında kullanılacak vagon siparişlerinin bakanlık tarafından henüz verilmediğini, hatta bakanlığın Bursa Büyükşehir Belediyesi el değiştirdikten sonra vagonları almayacağına dair bir yazı ile belediyeye beyanda bulunduğunu da bu toplantıda öğrendik.

Bursa Büyükşehir Belediyesi bakanlık tarafından alınması gereken, ancak alınmayacağı beyan edilen vagonları kendi imkanları ile almak için en uygun kredi alternatiflerini araştırmada şu anda.

Öyle heyecana da kapılmayın, vagonların yapımı bugün aldım desen, iki yıl sürüyormuş…

Veee… Son bomba…

Ne diyoruz hep, Bursa deprem riski yüksek, yapı stoğu kötü bir şehir. Dolayısıyla şehirde hızlı ve doğru bir biçimde uygulanacak kentsel dönüşüm projelerinin her bir metrekaresine muhtacız.

Buraya kadar hepimiz hemfikiriz sanırım. Fakat bizimle hemfikir olmayan bir merci var, merkezi hükümet!

Nasıl mı?

Efendim şöyle ki;

Cumalıkızık-Değirmenönü-Karapınar kentsel dönüşüm alanında, yani toplam 50 hektarlık bir bölgede, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin talebi doğrultusunda 01.02.2024 tarih / 12716 sayılı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın oluruyla rezerv yapı alanı olarak ilan edilme işi gerçekleştirilmiş.

default

İşin alacası bundan sonra geliyor;

“Aynı olur ile bölgede yürütülecek kentsel dönüşüm çalışmaları için Bursa Büyükşehir Belediyesi yetkilendirilmiştir. Geçtiğimiz günlerde, rezerv yapı alan ilan edilen alan içerisinde bulunan, maliye hazinesi mülkiyetindeki 46 adet taşınmazın, Bursa Büyükşehir Belediyesi adına bedelsiz devri ve tescil işlemleri talep edilmiştir. Bakanlık makamının oluru ile bu talebimiz uygun bulunmuş olmasına rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Büyükşehir Belediyesi’ne devri yönündeki bakanlık olurunun iptal edildiği ve söz konusu taşınmazların Yıldırım Belediye Başkanlığı adına tescilinin uygun bulunduğu tarafımıza bildirildi!” diyor Bozbey.

Maliye Bakanlığı kendi mülkiyetindeki 46 taşınmazın Bursa Büyükşehir Belediyesine bedelsiz devrini uygun görüyor, fakat işin içine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı girerek, mevcut taşınmazları Yıldırım Belediyesi’ne devrediyor.

İşin daha da ilginç tarafı Yıldırım Belediyesinin bu bölgede bir kentsel dönüşüm çalışması yok!

Yani Bursa Büyükşehir Belediyesi kentsel dönüşüm çalışması için bu 46 taşınmazın kendilerine bedelsiz devrini Yıldırım Belediyesinden talep edecek, talep uygun görülmezse Yıldırım Belediyesi’yle bu taşınmazlar konusunda pazarlığa oturması gerekecek.

İşin özeti şudur; Bursa hak ettiği hizmeti zaten alamayan bir şehirdi, seçim vaatleri ile geçiştirilen bir gündemi, bu gündemin peşinden koşmayan yöneticileri vardı. Bu süreçte işler ne ölçüde değişir bilinmez, ama bundan sonra şehre yapılacak yatırımların da iyi niyetli olmayan davranışlarla önüne geçilmeye çalışılacağının sinyalleri alınmaya başlandı bence…

Ya geçim ya seçim!

Ya geçim ya seçim!

Ben bu hükümetin en düşük emekli maaşına da asgari ücrete de müdahale etmeyeceğini düşünüyorum. Acı reçeteyi, yazdılar, acı şurubu memleketin en geniş ve en fakir kesimine içirecekler, ekonomideki yanlışların faturasını da maaşları daha ceplerine girmeden gelir vergisini ödeyen bu insanlara ödetecekler fikrindeyim.

Fikrim sabit, velev ki totem yaptım…

Bir kulis bilgisidir insanları ümitlendirmek için ortalığa salındı, en düşük emekli maaşının 12 bin lira civarına yükseltilmesinin beklendiğine ilişkin bir haber uçuruldu. Bu haberin kaynağı da en düşük emekli maaşının akıbeti sorulan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in, “Üzerinde çalışılıyor. Çalışma devam ediyor. Henüz karar verilmiş değil. Şu zamana yetişir mi diye bir değerlendirme yapmamız söz konusu değil. OVP’nin korunması esas olmak üzere toplumumuzun her kesiminin yanında olmaya devam edeceğiz” şeklindeki konuşması oldu.

Ben halen emeklinin böylesi söylemlerle oyalandığına, bir beklenti çemberinde tutulup, tabiri caiz ise gazının alınmaya çalışıldığına inanıyorum.

Bir benzer iş de asgari ücretlinin başında. Her ne kadar TÜİK tarafından belirlenen rakamlar doğrultusunda da olsa resmi enflasyon oranında maaşlarına düzenleme yapılan memurların aylık ücretlerinin çok gerisinde kalan, dolayısıyla ülkenin emeklilerden sonraki en fakir kesimini temsil eden asgari ücretliler ve asgari ücrete komşu ücret alanlar da Temmuz ayında bir müdahale beklentisi içindeydiler.

Dediğim gibi fatura bu iki kesime kesildiğinden, beklenen gerçekleşmedi.

Bugün öğle saatlerinde DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ konfederasyonları asgari ücrete temmuz zammına yönelik ortak açıklama yaptı. Kısaca şöyle diyebiliriz; sendikalar temmuz ayı için asgari ücrete acil zam istedi.

Talep acil, çünkü emeklinin olduğu gibi asgari ücretlinin de içinde bulunduğumuz yaşam koşullarında dayanacak gücü kalmadı.

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay;

“Bizim ülkemizde asgari ücret fazladır demek ayıp ve günah. Tablo ortada, fiyatlar ortada. Depremin maliyetini, savaşın maliyetini, Covid’in maliyetini biliyoruz. Ama kötü ekonomi yönetiminin maliyetini de biz ödüyoruz. TÜİK’in açıkladığı rakamları gerçekçi bulmuyoruz. Yüzde 20’lik bir kesim refah içinde yaşıyor. Bedeli yüzde 80’lik bir kesim ödüyor. Kemeri sık, faizi arttır, vergiyi yükselt, bahşişten vergi nasıl alırım onun yoluna bak. Böyle bir yetkiyi bundan önceki Maliye Bakanına versen o da yapardı!” ana başlıklarından oluşan bir konuşma gerçekleştirdi.

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türkiye’de refahın adil paylaşımıyla ilgili tersine bir gidişin söz konusu olduğunu belirterek, “Dünyanın milli gelir dağılımındaki en adaletsiz ülkeleri arasında Türkiye yer alıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde asgari ücret bir istisna iken ülkemizde genel ücrete dönüştü” diyerek durumu özetledi.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise üç konfederasyonun ortak taleplerini aktardı. Çerkezoğlu;

“Asgari ücret acilen artırılmalıdır. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücretlere yapılacak zam oranlarını etkilediğinden bütün işçileri doğrudan etkilemelidir. Enflasyonun yükselmesinin sebebi işçiler değil, sermayenin bitmek bilmeyen kâr hırsıdır. En düşük emekli aylığı asgari ücret tutarında olmalıdır!” sözleri ile taleplerini iletti…

İş bununla da kalmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin gurup toplantısında konuşan Genel Başkan Özgür Özel, bir zamanlar ‘tencere tava, hep aynı hava’ denilerek küçümsenen eylemlerin belki de başlangıcı olacak bir adımın dün akşam atılması için start verdi.

Konuşmayı aynen aktarıyorum;

“Türkiye’yi ayağa kalkmaya davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye’ye sesleniyoruz. Türkiye, bu akşam saat 21.00’de ayağa kalk. Eğer emekliye zam istiyorsan, asgari ücrete zam istiyorsan, çaya, buğdaya, kayısıya, fındığa, darıya, üzüme, narenciyeye fiyat istiyorsan, asgari ücret artsın, emekli maaşı bir asgari ücret olsun istiyorsan; bu akşam 21.00’de başlıyoruz, ışıkları yakın, ışıkları kapatın! Uzaydan görünecek. Kendinizi gösterin. Zam isteyenler bizimle birlikte olsun. Ayağa kalkın, ışıkları yakıp kapatın. Durmadık, yeni başlıyoruz. Zammı söke söke alacağız. Ya zam alacağız geçim olacak ya da hiç yolu yok seçim olacak!”

Eldeki rakamlarla, en düşük emekli maaşı 10 bin lirayken, asgari ücret 17 bin 2 lirayken geçim olmayacağı ortada. Öyleyse, ayağa kalkıp kalkmayacağımızı çok da düşünmeye gerek yok.

Ya geçim ya seçim!