Dünkü yazımıza CHP Adayı Yıldız’dan yanıt var

Dünkü yazımıza CHP Adayı Yıldız’dan yanıt var

Dün kaleme aldığımız, “CHP’nin aldığı oy hangi partinin?” yazısı ile ilgili bazı dostlarımız bizlere ulaştılar.

O dostlardan biri de Gelecek Partisi Bursa Kurucu İl Başkanı ve son seçimlerde Birinci Bölge’den, CHP 6. sıra adayı olan Alpaslan Yıldız.

Uzun yıllar AK Parti’de siyaset yaptıktan sonra Gelecek Partisi’ne geçen Yıldız, yazdığımız yazıya istinaden bir cevap göndermiş.

Bizler de okuyucumuza saygımızdan dolayı cevabı virgülüne dokunmadan aynen bu köşeden yayınlıyoruz:

“2018 seçimlerinde CHP milletvekili sayısı, yanılmıyorsam 146 idi.

Bu seçimlerde 130.

Yani aslında ittifak ortaklarına verilen kontenjan 39 değil 16 denebilir.

Ayrıca CHP’nin adayı İnce Cumhurbaşkanlığı seçiminde 34 civarında oy almıştı. Kılıçdaroğlu 45 civarında. Bu aradaki fark da ittifak partilerinin katkısı sayılabilir. Meseleye bu açıdan bakmakta yarar var.

Tabii ki CHP’nin söylemleri halkta karşılık bulmamış ve oy kaybı da yaşamış olabilir.

Sonuç itibari ile ittifak olmasaydı Kılıçdaroğlu bu oranda oy alabilir miydi sormak lazım.”

Alpaslan Yıldız’ın yazısında unuttuğu bir nokta var.

Onu da bu köşeden yazmış olalım:

2018 seçimlerinde HDP Cumhurbaşkanı adayı olarak Selahattin Demirtaş’ı göstermiş, o da yüzde 8,40 oy almıştı.

Yine o seçimlerde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yüzde 7,29, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da yüzde 0,89 oy almıştı…

Diğer bir ifadeyle, İnce’nin oyunun üzerine yukarıda yazdığımız oyları da ilave edersek yüzde 47-48 bandına ulaşır ki o da bu seçimlerde CHP veya onunla beraber ittifak eden partilerin oylarının düştüğünü gösterir.

MİLLET İTTİFAKI’NIN GELECEK’İ, DEVA’SI, DP’Sİ VE SAADET’İ  BUNDAN SONRA NE YAPACAK?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasının ardından gözler iki adayın çalışmalarına çevrildi. Bu çalışmaları yakında hep beraber takip edeceğiz.

Ama asıl merak edilen Millet İttifakı’nda seçime dahil olan siyasi partilerin geleceği.

Bugün Millet İttifakı’nı oluşturan SP, Gelecek Partisi, DP ve DEVA kurmaylarına sormak gerekir.

Siz iktidar olma hedefi ile mi yola çıktınız?

Yoksa CHP’ye destek olmak için mi?

Ne zaman kendi başınıza seçimlere girip biz buyuz diyeceksiniz diye sormak gerekiyor?

Sadece o mu?

İYİ Parti için de benzer bir durum söz konusu.

Bursa özelinde ittifak devam edecek mi?

Edecekse hangi şartlarda edecek?

Kılıçdaroğlu, Büyükşehir adayını Mustafa Bozbey diye açıkladı, “Osmangazi adayımız Erkan Aydın” dedi.

Muhtemelen Yıldırım adayını da birkaç zamana kadar açıklar.

O zaman Millet İttifakı’nın siyasi partileri ne yapacak?

Bekleyip, görelim…

14 Mayıs verileriyle ikinci tur okuması

14 Mayıs verileriyle ikinci tur okuması

Haydi hızlıca 14 Mayıs’ı, öncesini ve sonrasını (2.turu) okuyalım…

Ülkenin geneli büyük bir şok yaşarken biz sokağın nabzını yerinden alanlar, tam da seçim öncesinde yazıp konuştuğumuz tabloyu gördük sandıklarda…

Muharrem İnce‘nin adaylıktan çekilmesiyle ilettiğim şu son veriyi dostlarım not etmişti seçim sonucuyla karşılaştırmak üzere; “Erdoğan: 49/51, Kılıçdaroğlu: 43/45, Oğan: 4/6…”

Üç adaya dair verdiğim oranların tutmasıyla telefonlar ve mesajlar almaya başladım elbette. En çok da Sinan Oğan’a verdiğim orana herkes şaşırmıştı çünkü bu kadar yüksek oranı kimseler beklemiyordu.

Cumhurbaşkanı adaylarıyla birlikte parti ve ittifak analizlerine dair de şu özeti yazılarımda ve katıldığım yayınlarda sıklıkla dile getirmiştim:

MHP oyları yükselecek, İYİ Parti düşüşte, Yeşiller Sol’a Kürtlerden büyük tepki var bu sebepten oy oranı düşecek, Deva seçmeni bulunduğu Millet Ittifakı’na adapte olmayacak, AK Parti oylarında düşüş yaşansa da Erdoğan en yüksek oyu alacak, vatandaş CHP’ye hâlâ güvenmiyor…”

Seçim öncesi sıklıkla partilere yönelik dile getirdiğim bu paragrafta da “MHP oylarının yükseleceğine” kimseler ihtimal vermiyordu ama yazdığım tüm öngörülerle birlikte Milliyetçi Hareket Partisinde de yükseliş oldu…

Deprem bölgesinden Erdoğan ve AK Parti’nin yüksek oranda çıkmasına vicdansızca tepki gösterenleri kınamakla birlikte “depremzedeler neden AK Parti ve Erdoğan dedi?” meraklarını gidermek istiyorum. Depremzedeler evet dedi çünkü; milletin hayatı zaten alt üst olmuşken sığınak güvenli liman olarak ve başlanan projelerin sekteye uğramadan-el değiştirmeden-yön değiştirmeden bir an evvel bitmesi için Erdoğan’a icazet verdiler. Sonuçların açıklanmasıyla vicdansızca saldıran muhalefet karşısında depremzedeler iyi ki Erdoğan’a verdik diyecek ve ikinci turda çok daha fazla bir fark çıkaracaklar muhalefet aleyhine, bunu da not edin bir yere.

Sandıklardan çıkan genel sonuca bakılınca “Türk milliyetçi oylar yükselişte” verisi çıkmış olarak görünse de ben bu sonucu da ideolojik değil sosyolojik pencereden değerlendirmek istiyorum. Sonuç; Türk Milliyetçiliği artmış olarak nitelendirilse de vatandaşın bilinçaltında verdiği mesaj “Türkiye Aidiyeti” oldu…

Zira coğrafyanın içinde bulunduğu savaş-terör-sığınmacılar-küresel oyunlar-kuraklık vatandaşı aidiyet duygularıyla “Türkiye Çatısında” topladı… İç-dış tüm saldırılara karşı hepimiz Türkiye savunmasındayız ve ülkemizde sığınmacı-göçmen görmek istemiyoruz, bu inkar edilemez bir gerçek. O halde “Milliyetçilik Değil Türkiyecilik Kazandı” demek gerekiyor…

Şimdi gelelim ikinci tura dair öngörülerimize

Erdoğan ikinci turu açık farkla alacak. Niye mi? Çünkü 6’lı masanın üzerinde Kılıçdaroğlu’na kesilmiş ağır bir fatura var şu an ve Kılıçdaroğlu Muharrem İnce gibi çekilmezse sandığa yalnız gidecek… Kesilen bu fatura İYİ Parti başta olmak üzere Deva Parti imzalı. İYİ Parti’yi ve Deva’yı ikinci turda 6’lı masada görmeyeceğiz büyük ihtimalle.

Liderler formalite icabı olsa da seçmen ve teşkilatlar olmayacak.

HDP ise aylardır konuştuğum “HDP çatırdıyor seçim sonrası ayrılık çanları çalacak ve Kürt seçmen diğer partilere adapte olacak” cümlemi gerçekleştirecek. “Ve HDP (YSP) seçmeni çok büyük bir ihtimalle tepkisini ikinci turda sandığa gitmeyerek gösterecek, bunu da yazın bir kere…”

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti’ye dair de şu önemli notları düşmeli: Köprüden önce son bir şans daha verdi vatandaş, bu sebepten bu güven baş tacı edilerek ciddi bir “revizyon süreci” acilen başlatılmalı basın ve medyada, teşkilatlarda, bürokraside, idari kademelerde ve diğer her kademede…

Paranın seçim sonrası rotası ne olacak?

Paranın seçim sonrası rotası ne olacak?

Seçmen konuştu. Ve ikinci tur dedi.

Yani 54 milyon küsur vatandaşın oy kullandığı seçimler sonucunda yüzde 50 artı bire ulaşan olmadı.

Peki ne oldu?

Öncelikle anket firmaları büyük çoğunlukla yanıldı.

İlk yanılgıları değil. Ama onlara inanan insan sayısı da çok fazla oldu. Ve haliyle pek çok kişi hayal kırıklığına uğradı!

Çünkü Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık 5 puan farkla birinci sırada seçimi tamamlamayı başardı.

Bununla birlikte Cumhur İttifakı 322 sandalye ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu aldı.

Ve anketçiler bu alanda da tekrar ters köşede kalmış oldu.

Pek çok ankette açık ara favori gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 45 seviyesinde kalırken temsil ettiği ittifak mecliste çoğunluğu almaktan uzak kaldı.

Dolayısıyla ikinci tura dair iddialı olma pozisyonunu da büyük ölçüde yitirdi!

Çünkü…

Kıl payı farklı birinci turda kazanamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, beklentileri aşan performansıyla ve parlamentodaki üstünlüğü ile ciddi bir çekim gücü oluşturmuş durumda.

Neticede 28 Mayıs’taki ikinci raunt büyük oranda Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın lehine görünüyor.

Seçim sonuçlarına yönelik ilk piyasa reaksiyonu ikinci tura kalınması nedeniyle negatif bir fiyatlamaya gitti!

Aslında fiyatladıkları temel unsur belirsizliğin gündemde kalmış olması.

Oysa ki geçen hafta itibariyle adaylardan Muharrem İnce’nin çekilmesi birinci turda sonuç alınma ihtimalini maksimize etmişti.

Belirsizliğin çabuk kaybolacak olmasından dolayı pozitif bir fiyatlama görülmüştü özellikle Borsa İstanbul tarafında!

Ancak görünen o ki İnce’den kopan oylar ilk iki sıradaki adaylar lehine dağılmadı. Tam tersine büyük bir blok olarak Sinan Oğan’a aktı.

Yüzde 5 oy seviyesini aşan Oğan, ikinci tura seçimi taşıyarak kilit isim haline geldi.

Dolayısıyla piyasalarda belirsizliğin iki hafta daha sürmesi negatif bir fiyatlama olarak karşımıza çıkmış durumda!

Fiyatlanan diğer bir unsursa mevcut para politikalarının devam edip etmeyeceğine dair kısmi belirsizliğin söz konusu olması.

Yani yeni ekonomi yönetimi oluşana ve yol haritasını açıklayana kadar piyasalarda oynaklık olması doğal sayılmalı.

Seçim sonrası ilk işlem gününde doların yüzde 0,5’lik yukarı hareketi bu tablonun net bir örneği. Daha güçlü bir örnekse Borsa İstanbul tarafındaki sert dalgalanma sonrası BIST 100’ün günü eksi yüzde 6 olarak kapamasıydı.

Peki bundan sonra ne olur? Siyasette 2 hafta çok uzun bir süre.

Ancak arada ciddi bir fark var. Ve Sinan Oğan’ın kendisine verilen oyları tek bir tarafa güçlü olarak kanalize etmesi güçlü bir ihtimal olarak görünmüyor!

Ayrıca parlamento avantajını da dikkate aldığımızda çok sürpriz gelişme olmadığı takdirde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci turu alması ihtimali çok kuvvetli.

Fiyatlamalar bu yönde şekil almaya devam edecektir.

Yani döviz kurunda düşük dozda yukarı yönlü hareket beklemek mümkün.

Yüksek enflasyon seyrinin bir süre daha devamı gündemde. Ve yerel seçim baskısı nedeniyle kurun istikrarlı olma zorunluluğu Borsa İstanbul’u yine rakipsiz konuma getirecektir.

Geçen yılki müthiş coşku olmasa da BİST orta ve uzun vadede umut vaat ediyor!

CHP’nin aldığı oy hangi partinin?..

CHP’nin aldığı oy hangi partinin?..

Hafta sonu gerçekleşen genel ve cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından iki bilinmeyenli denklemin ilk bilinmeyeni çözüldü.

İkinci bilinmeyenin de çözüme yakın olduğunu söyleyebiliriz.

O ilk bilinmeyende TBMM seçimleri vardı.

TBMM’de aritmetik belli oldu. Belli olmayanı da ise biz açıklayalım.

Belli olmayan ise Millet İttifakı’nda yer alan CHP’nin durumu…

Bugün itibari ile CHP hanesine yazılan 169 milletvekili var.
Ama bu meclis açılışında otomatik olarak 130’a düşecek…

Ya da diğer bir ifade ile altılı masanın ayağını oluşturan ayaklar birer birer ayrılacak.

O ayrılan ayaklardan 10’u Saadet’e,10 Gelecek’e, 14’ü DEVA’ya 3’ü DP’ye ,1’i TDP’ye 1’i de İYİ Parti’ye gidecek.

İşin en garibi bin bir ümitle kurulan bu masanın toplam oyu yüzde 26 bile değil…

Şimdi sormak lazım bu yüzde 26 oyu kim aldı?

SP mi?
DEVA mı?
Gelecek mi?
TDP’mi?
DP’mi?
Yoksa CHP mi?

Zaten CHP’nin yüzde 25 oyu vardı. Muhtemelen bu masadan sonra CHP’nin oyu daha da gerilemiş.

Ya da bu altılı masanın diğer ayaklarının hiç oyu yok.

Benim şahsi görüşüm toplamda yüzde 2 oyu olmayan bu beş parti CHP’den 38 milletvekili alarak çok kârlı bir yatırım yaptılar…

Hesabı da CHP’ye ödettiler…

Ya da başka bir ifade ile kedi ciğer hikayesi…

Bizim asıl merak ettiğimiz ise;

Bakalım CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bundan sonra köşesine çekilip siyasete nokta koyacak mı?

Bekleyip, takip edelim…

***

HALİÇ, DP’DEN İSTİFA ETTİ

Bursa’da yorgun kıratın, DP’nin peşinden giden birkaç isimden biri de Rıfat Haliç’tir. Son il başkanlığı seçiminde il başkanı adayı olan Rıfat Haliç’in kırat sevdası bitmiyordu.

Tabiri caiz ise DYP ile doğan DP’nin her kademesinde siyaset yapan Haliç’in sevdası bir anda bitti.

Onu kırata bağlayan sevda, vatan sevgisi, muhafazakar ve milliyetçi yapısı, üniter devlet yapısına sadakat idi.

Ta ki bu seçimlerde Gültekin Uysal başkanlığındaki kırat tekrar CHP’nin peşine takılınca bardağı taşıran son damla oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerel özerklik açıklamaları da bu kopuşu hızlandırdı.

DP’nin hacı ağabeyi Haliç, seçimlerden önce DP’den istifa etti. Haliç, bundan sonra siyaset yapar mı? Onu bizim bugünden kestirmemiz mümkün değil. Ama bugünden kestirdiğimiz, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılçdaroğlu’na soğuk baktığı.

Onun adayı Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan…

Meğer herkes memnunmuş!

Meğer herkes memnunmuş!

Ekonomik sıkıntılar bir yana şimdiye kadar içinde bulunduğumuz süreçte öylesine büyük hatalarla karşı karşıya kaldık ki, ülke olarak bir değişimden yana olmamak, yeni bakış açılarının, daha demokratik ve özgürlükçü yaklaşımların yolunu gözlememek benim için mümkün değildi.

Değişim, umutları gittikçe azalan bir topluma, küçük de olsa umut kapılarını aralayacak araç olacaktı gözümde…

Yaşanan sıkıntıları dile getirirken, haksızlıkları yazdıklarımla size aktarmaya çalışırken, tüm toplumun da benimle birlikte aynı acıları çektiğini, aynı itirazlarda bulunduğunu, aynı adalet savunuculuğuna soyunduğunu düşünüyordum.

Çok üzüldük çünkü…

Pazar filelerimizi doldurmaya çalışırken çok üzüldük…

Tenceremizi kaynatmaya çalışırken çok üzüldük…

Çocuklarımızı okutmaya, ceplerine harçlık koymaya çalışırken çok üzüldük…

Yaşadığımız büyük orman yangınlarında kaybettiğimiz tüm değerlerimiz için çok üzüldük…

Büyük deprem felaketinin ardından enkazın altında hep birlikte kaldık adeta. Önce kurtarılamayan, enkaz altında selalarını dinleyerek bu dünyadan göçen vatandaşlarımıza çok üzüldük…

Ardından deprem bölgesinde yaşamaya çabalayan vatandaşlarımıza yardım için seferber olduk, başlarına gelen her felakette gözyaşı döktük, içimiz acıdı, çok üzüldük…

Ortaya dökülen yolsuzluklar, yapılan haksızlıklar, vatandaş ekmek bulamazken üç beş yerden maaş alan bürokratlar nedeniyle çok üzüldük…

Sonra da herkes bizimle birlikte üzülüyor sandık…

Elbette ütopik bir durum bahsettiğim…

Yine de insan öyle hissetmek istiyor…

Bugün öğle saatlerinden sonra, artık neredeyse kesinleşen sonuçlara göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın neredeyse 0.5 puan fark ile ilk turda seçilemediği Cumhurbaşkanlığı makamına ikinci turda oturacak olması kuvvetle muhtemelken, boşa üzüldüğümüzü anlamış olmanın yürek ağırlığı içindeyim.

Elimize ulaşan araştırma sonuçlarına hep şüpheyle bakmayı, iktidarın da eline kendilerinin kazandığını gösteren araştırma sonuçlarının ulaştığını bildiğimden, alışkanlık edinmiştim zaten. Bıçak sırtı giden bir seçimdi, belki hala da öyle, ama ortadaki matematiği değiştirecek çok büyük bir olay gelişmezse, bu kez sonuç tahmin edilebilir.

Bu bir kabullenişten ziyade hesap meselesi…

Türkiye’nin kültürel, etnik ve dini kimlikler üzerinden üç beş parçaya bölünmüş olmasının önemli bir faktör olduğunu elbette biliyordum, ancak yukarıda yansımalarından bahsettiğim ‘kötü yönetim sorununun’ seçim sonuçlarını daha çok etkileyeceğini düşünmüştüm.

Oysa şimdi görüyorum ki;

Hepimiz beş yıl öncesine göre daha fakir olsak da, makarna yemekten memnunmuş halkımız.

Beş yıl öncesine göre geleceğe daha çok kuşkuyla bakıyorsak da, üzerlerinde hissettikleri baskıdan mutluymuş vatandaşlar.

Gelir dağılımındaki bozulma, orta sınıfı neredeyse yok olma noktasına getirmiş olsa da, bir kilo et alamıyorum diye ağlayan, sokakta kaldık diye halini arz edenler meğer şikayetçi değillermiş hallerinden.

Aç yatan, okula aç gitmek zorunda kalan çocukların sayısı bizi utandırır düzeye ulaşsa da, ‘çocuğuma çikolata alamıyorum’ diyen vatandaş umutluymuş geleceğinden.

Deprem, orman yangınları, sel felaketlerinde idarenin ihmal ve liyakatsizliklerinden kaynaklanan can ve mal kayıpları meğer bir tek bizi üzmüş de bu felaketleri yaşayanlar ‘Allah’tandır…’ deyip geçebilecek kadar engin gönüllüymüş.

Haaa… Bundan sonra ne olur? Derseniz, ben gazeteciyim, işim zaten kamu yararını kollamaktır ve çok sevdiğim işimi yapmaya devam ederim.

Tek bir farkla…

Artık üzülmek yok…

 

 

14 Mayıs akşamının çıkardığı sonuçlar

14 Mayıs akşamının çıkardığı sonuçlar

Yazılarımızı ve normhaber.com ekranlarında bizleri takip edenler seçim süreci ile ilgili olarak şu yorumu yaptığıma şahit olmuştur.

Seçimlerden Cumhur İttifakı‘nın birinci çıkacağını, oy oranının yüzde 50.8 civarında olacağını söylemiştim.

Bursa genelinde AK Parti’nin her iki bölgeden 4’er milletvekilliğinin garanti olduğunu, CHP’nin 4 ile 6 arasında, İYİ Parti’nin maksimum 3 rakamına ulaşacağını, yine MHP’nin 1 ile 2 arasında milletvekili alacağını çok fazlası ile konuşmuştum.

(Gerçi İYİ Partililer 5 Milletvekili, CHP de 7’den aşağı milletvekili çıkarmayacağını beyan etmişlerdi. Bu durumdan sonra onlar bir daha ne diyecek? Bekleyip görelim)

Bunu yanı sıra ortada bir milletvekili bırakıp bunun da BBP’nin popüler adayı Ekrem Alfatlı‘nın çıkma ihtimali olduğunu yazmıştık.

Ama Alfatlı’da mahsul vardı dane yoktu. Kendisine gösterilen sevgi maksimum iken sandıktaki oy oranı beklentilerin çok altında kaldı

Netice itibari ile tahminlerimizde yanılmadık.

Öte yandan cumartesi günü çıkan yazımızda ise şunu ifade etmiştik.

15 Mayıs’ta nasıl bir siyasi tablo ile karşı karşıya kalacağız  diye bir soru ve kendimizce yanıtlamaya çalışmıştık.

Vatandaş öyle bir düğüm atacak ki, ne Cumhur İttifakı, ne Millet İttifakı, ne de diğer ittifaklar çözebilecek diye görüşlerimiz paylaşmıştık.

Bir de Millet İttifakı’ndan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakı ile Ata İttifakı’nın adaylarına oy kayışı da muhtemeldir diyerek yazımızı sona erdirmiştik.

Ve yine bir başka yorumumuzda vatandaş iktidarı değil ama muhalefeti değiştirecek diye de görüşlerimizi paylaşmıştık.

Ve 14 Mayıs akşamında sandıktan çıkan ilk sonuç TBMM’nin başkanlığı Cumhur İttifakı’ndan birisine teslim edileceği ya da doğru bir ifade ile seçileceği ortaya çıktı.

Diğer bir sonuç anahtar ismin Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan‘ın olduğu…

Bir başka çıkan sonuç her şeye rağmen AK Parti’nin kurulduğu günden itibaren girdiği seçimlerde birinci çıktığı.

CHP’nin oyunun yüzde 25 civarına sıkıştığı, halka umut olamayacağı.

Yeniden Refah Partisi’nin tohum attığını…

Çıkartmak mümkün.

Bir de bunların yanı sıra seçimlerin ikinci tura kaldığı 14 gün daha bu stresi hep beraber yaşayacağımızın ortaya çıktığı bir gerçektir.

Şu bir gerçek: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her yerden saldıran dahili ve harici güçlerin de bu seçimden kendine bir pay çıktığını da yazabiliriz.

Belki birilerinin hoşuna gitmeyecek:

Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin 13.Cumhurbaşkanı olacağının yaşandığı bir 14 Mayıs gecesini yaşadık.

Buradan bir alkış da AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan ve yönetimine…

Seçim akşamı için basın mensuplarına müthiş bir çalışma ortamı oluşturmuşlar.

Tebrik ediyorum…

Darısı diğer siyasi partilere…

Deprem bölgesinde geleceği mi çalıyorlar?

Deprem bölgesinde geleceği mi çalıyorlar?

Aslında yarının sadece seçim günü değil aynı zamanda anneler günü olması nedeniyle son derece duygusal ve annelerin hayatımızdaki yerini anımsatan bir yazı hazırlamayı planlıyordum.

Sonra ne mi oldu?

Sonra; seçimdi, oydu, anketti, siyasetti derken annelerin en çok önemsedikleri meseleleri bir kenara itmek durumunda kaldığımı, yapmam gereken şeyin yeniden bu konuları gündeme getirmek olduğunu fark ettim.

Anneler en çok çocuklarının geleceğini ipotek altına alanlara kızarlar, çünkü onlar için en kıymetli değer çocuklarıdır ve gelecekte var olacak hayatlar da yine çocuklarına aittir.

Biliyorum ki, bu anneler gününde özellikle deprem bölgesinde yaşanan felaketin ardından, artık annesi hayatta olmayan çocuklar ve çocukları hayatta olmayan anneler var.

Üzüntüm tarif edilemez…

Keşke her çocuğa annesini yeniden verebilsem ve her annenin kucağına çocuğunu koyabilme gücüm olsa

Bir de çocukları hayatta olan ve çocuklarının geleceğini ipotek altına alan kararların gözleri önünde uygulandığını gören anneler var deprem bölgesinde.

Bir süredir değinmeye ara vermek durumunda kaldığım deprem bölgesindeki yanlışlar ve eksikler Mimarlar Odası tarafından hazırlanan, ‘6 Şubat 2023 Depremleri Raporu – 2 Tespitler, Değerlendirmeler ve Öneriler’ raporu ile adeta gözüme sokuldu.

Siyaset hayatın en önemli parçasıymış gibi davranmamızın ve bizler siyasi meselelerin peşinde koşarken hayatın gerçeklerini kendi lehine doğru çevirmeye çalışanlara meydan vermiş olmamızın da ayrı bir üzüntüsü var.

Sizler de böyle hissediyor musunuz bilmem…

Depremin ilk günlerinden itibaren bölgede ve sahada çalışmalar yürüten Mimarlar Odasının ikinci raporunda dikkat çekilen ana hususlar şöyle;

Depremlerin ardından bugüne kadar, toplum sağlığının korunarak, sağlıklı, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına, eğitim hakkının sağlanmasına, yurttaşların yaşamsal ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik yeterli önlem alınmamış, bölgedeki yapılaşma ve imar sürecinin yeniden başlatılmasına odaklanılmış, ormanlar, meralar ve koruma alanları yapılaşmaya açılmış, OHAL Kararnameleri ile Bakanlık ve TOKİ’ye sınırsız inşaat yetkileri verilmiştir.

Riskli alan ve acele kamulaştırma kararlarıyla bölgedeki yurttaşların yaşam alanlarına ve varlıklarına el konmuş, kent merkezlerinin kamusal alan olmaktan çıkmasına, tarihi, kültürel ve mimari mirasın geleneksel dokunun yok olmasına neden olacak, konut alanlarının boşaltılarak ticaret ve finans merkezi olarak kurgulanacak yeni yapılaşma programları ve dönüşüm uygulamaları gündeme getirilmiştir.

Kent merkezlerine uzak tarım arazileri, orman alanları veya doğal-arkeolojik sit alanlarına yakın veya üzerinde bulunan alanlarda Bakanlık ve TOKİ tarafından hazırlanan planlar çerçevesinde yerel idare, meslek kuruluşları sürece dahil edilmeksizin tip projeler olarak tasarlanan kalıcı konutların üretimine başlanmıştır.

Nüfus, konut ihtiyacı, yapı-hak sahipliği, eğitim ve sağlık altyapı ihtiyacı bölgedeki mevcut çevre düzeni ve imar planlarında yer alan hükümleri ve notları, bölgesel planlama yaklaşımlarına ilişkin hangi verilerin veya kriterlerin gözetildiği açıklanmayan süreçte; AFAD tarafından Bakanlık, TOKİ ve bağlı, ilgili ve ilişkili kurumlara milyarlarca lira kaynak aktarılmıştır. Bu kamu kaynakları da kamu ihale mevzuatından muaf kılınan yapım işi ihaleleriyle belirli gruplar tarafından üstlenilmiştir.

Yaşanan depremler gerekçe gösterilerek; iktidar, afet ve kriz koşullarını kendi adına bir fırsata dönüştürmüştür. Kamusal ve hukuki denetim yok sayılarak bölgedeki planlama ve imar süreci yeniden yapılandırılmaya başlanmış, kamuya ait kaynaklar, kentler, doğal, kültürel değerlerin yatırım araçlarına dönüştürülmesine odaklanılmıştır’

Raporun giriş metnini tam olarak paylaştım, çünkü böyle kıymetli ve emek yoğun bir araştırmaya kendi şahsi görüşlerimi katarak meseleyi sulandırmak istemedim.

Yukarıda belirtilen metinden de anlaşılacağı üzere, bizler seçim hengamesinde siyasilerin peşinden koşarken, hayatın odak gerçekliği olarak kendisine ‘para kazanma’ misyonunu seçmiş olan kişi, kurum ve kuruluşlar boş durmamışlar.

Ülkenin yaşadığı en büyük felaketi bile istediğiniz durumda kendi çıkarınız için kullanmanız mümkün öyle değil mi?

Ancak bunu yapmak ciddi bir vicdan yoksunluğu ve hakikaten parlak bir zeka gerektirir…

Bu noktada bizim misyonumuz da yaşam koşullarının adil ve kurallı paylaşımından yana olduğuna göre, bahsi geçen vicdan yoksunlarının yaptıklarını dile getirenlere destek olmaktır.

Buraya kadar okuduklarınız mevzu bahis raporun sadece giriş bölümündeki metinden alıntılardı. Bundan sonraki yazılarımda raporun içeriğini de inceleyerek deprem bölgesindeki annelerin çocuklarının geleceğinin nasıl ipotek altına alınmaya çalışıldığını anlatacağım size…

Hayatta olan ya da hayatta olmayan, evlatlarını cennetteki mekanlarından kollayan tüm annelerin anneler günü kutlu olsun…

 

 

Şimdi konuşma sırası vatandaşta

Şimdi konuşma sırası vatandaşta

Artık siyasetçiler susacak, vatandaş konuşacak. Yaklaşık 35 gündür siyasi partiler, adaylar vatandaşa kendini kabul ettirme adına kapı kapı dolaşıp, oylarına talip olduklarını ifade ettiler.

Sağ olsunlar, onlar da sabırla dinlediler.

Gelene kırmızı gül, gidene kırmızı gül verdiler.

Malum siyasetçinin umudu vatandaş. Vatandaş da onların umudunu kırmadı.

Artık vakit umut kırma vakti, hesaplaşma vakti.

Bugün vatandaş sandığa giderek o hesabı görecek.

Kimilerinin defterini dürecek siyasi mezarlığa gönderecek, kimilerine son bir şansa verecek.

Kimilerini ise arafta bırakacak.

Ama en doğru kararı halk verecek.

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Birileri sevinecek, birileri üzülecek, kazanan ise gerçek demokrasi olacak.

Halkın dediği de sandıktan çıkıp koşulsuz şartsız iktidar olacak.

Bizler de bugün gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin vatanımıza, milletimize, hayırlar getirmesini Cenabı-ı Allah’tan temenni ederiz.

AYDINGÜN, İTTİFAK ORTAKLARI İLE ÖNCE NAMAZDA BULUŞACAK, ARDINDAN SAHADA

Özellikle iş dışında siyaset konuşmayı ve yazmayı pek sevmem. Nadiren konuştuğum zaman ata ocağım ile ilgili şu ifadeyi kullanırım:

Bizim dağ yöresinde sağcısı ile solcusu arasında tek fark attıkları oydur.

Vatanseverdir, yöresini sever, bayrağı için can verir. Dağdan her şey çıkar ama vatan haini çıkmaz, demişimdir.

Gerçekten de öyle, bizler doğduğumuz andan itibaren vatan sevgisi ile büyürüz, dinimiz öğretirler, yazları da Kur’an kursuna gönderirler, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuyalım öğrenelim diye…

Seçim sürecinde yaşanan her türlü tartışma dağ yöresine uzaktır.

Malum bugün seçim var.

Yöreden farklı siyasi partilerden adaylar var.

Keza bu seçimlerde farklı ittifaklar var. Bu ittifakların dağda nasıl yansıması olacak?

Ya da diğer bir ifade ile senelerdir milliyetçi ve muhafazakar olarak siyaset yapan Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal, Ahmet Davutoğlu gibi liderlerin CHP ile yaptıkları ittifak sonucu nasıl bir eğilim oluşacak?

Bu merakımızı sandıklar açıldığında öğrenmiş olacağız.

Merak etmediğim ise yöreden sorumlu olanların sandıktan çıkan sonuç karşısında nasıl bir tavır sergileyecekleri.

Şundan adım kadar eminim ki dağ yöresinden sandıktan kim çıkarsa çıksın şükür içinde sonuçları kabul edecektir.

Bu minvalde CHP adına Keles ve Harmancık’ta seçimini takip edecek isim yine Kelesli hemşerimiz CHP Bursa İl Başkan Yardımcısı Erman Aydıngün

O da sandıklardaki görevine gitmeden önce bir program tertip etmiş.

Önce Millet İttifakı’nın başkanları ile sabah namazında bir araya gelecekler, ardından Kadınana Türbesine gidip seçimlerin ülkemize, kentimize, ilçemize hayırlı olması duasında bulunacaklar. Sonrasında ise görev bölgelerine dağılacaklar…

Bizler de aynı dileklere katılıyor, seçimler ülkemize ve kentimize hayırlara vesile olsun diyoruz…

Ekonominin acil öncelikleri neler?

Ekonominin acil öncelikleri neler?

Bu kritik soru giderek daha fazla önem kazanıyor.

Çünkü yapısal sorunlar giderek birikiyor. Seçime endeksli günlük çözümlerin gölgesinde kalan yapısal meselelerin aciliyeti çok kısa zamanda kendini hissettirecektir!

Peki öncelikle hangi konulara ağırlık vermek gerekiyor?

Kritik adımlar ne olmalı?

Ve hem makro hem mikro anlamda ekonomi daha yüksek bir performansa nasıl ulaşılabilir?

Karar vericilerin, icraatın başındaki isimlerin neyi planladıklarını zaman gösterecek şüphesiz ki.

Ben yakın geçmişi uzak geçmişin derslerinden de değerlendirip geleceğe doğru analiz yaptığımda acilen ve kararlılıkla adım atılması gereken birkaç alan görüyorum.

Enflasyonla mücadele birinci gündem maddesi olmak zorunda!

Çünkü çok da durulmaya niyeti yok.

TÜFE, baz etkisi dediğimiz basit bir istatistiki kavram sayesinde yüzde 80 küsürden yüzde 50’nin altına inmiş vaziyette.

Bu seviyeler bile tarihi düzeylerde seyrettiğini söylüyor enflasyonun!

Aynı zamanda fiyat artışlarının sürdüğünün kanıtı. Bir de vatandaşın kendi enflasyonu sepeti çerçevesinde yaşadığı farklı fiyat artışı tabloları söz konusu bunu da unutmayalım.

Alım gücü çok ciddi erozyonlara uğradı!

Telafi edilmesi ise maaş artışı tarzındaki günlük çözümlerle olacak bir mesele değil.

En basit ifade ile daha vatandaşın cebine girmeden ücret zamları, etiketlere çoktan yansımakta. Yani bir kısır döngü içerisindeyiz. Ve fırsatçılık da haddinden fazla kendine imkan bulabilmekte bu atmosferde.

Üretim maliyetlerini daha makul seviyelerde tutabilmek, aracı zincirlerinin fırsatçı kar imkanlarını kısıtlayabilmek için çok daha hassas düzenlemelerin adım adım devreye alınması şart.

Bu anlamda tarladan sofraya tarımsal maliyet yükünün hafifletilmesi ve daha sağlıklı ticari kanalların oluşturulması ciddi bir önem taşımakta.

Hem tüketici hem de üretici çiftçi adına.

Ayrıca talep enflasyonunun da özellikle fiyat artışı korkusu nedeniyle gündemde olduğu dikkate alınmalı!

Mevcut kur seviyelerinin daha rekabetçi üretim ve ihracat adına yukarı yönlü iteklenmesi gerekecektir. Ne yazık ki ciddi şekilde enflasyona mazeret teşkil edecek bir hareket oluşturabilir.

Bir yandan özellikle ihracat tarafını fazla zorlayan düşük kura bir çare üretmek gerekirken. Diğer yandan da üretilecek çarenin yani yükselecek kurun enflasyonu haddinden fazla tetiklemesinin önüne geçecek tedbir adımlarının da hazırlanması elzem görünüyor.

Maliyet, finansman ve kur anlamında çeşitli sorunlarla yüzleşen sanayicimizin derdine de köklü çareler üretmek gerekiyor!

Elbette ki yüksek katma değer inovasyon Ar-Ge gibi kavramlar bizi daha yukarı taşıyacak.

Ama uygun maliyetler ve rekabetçi kur avantajı da hiçbir zaman unutulmamalı. Yoksa istihdamı riske atan tablolardan kaçınmamız çok zor olur.

Cari açık ve bütçe açığının da sürdürülebilir seviyelerde tutulması seçim sonrasının en önemli gündem maddeleri arasında yer alacaktır şüphesiz ki.

Aşırı bozulmuş olan gelir dağılımının daha adil bir hale gelmesi için vergi bazlı düzenlemelerin kaçınılmazlığı da ortada!

Daha genel baktığımızda ise dünyada artık rekabet fikirler üzerinden olmakta. Dolayısıyla yüksek kalitede insan gücü yetiştirmek çok büyük önem taşımakta.

Ciddi eğitim reformlarının özellikle yüksek öğretim açısından dikkate alınması ve kurgulanması kaçınılmaz bir sorumluluk haline gelmiş durumda!

Yüksek teknoloji ve dijital dünyanın hegemonyasında geri kalmamak için insana yatırımın şartı olduğu ve insanı baş tacı eden sosyal ve ekonomik uygulamaların zorunlu olduğu da gözden kaçırılmamalı.

 

15 Mayıs’ta siyaseten nasıl bir tablo ile karşılaşacağız?

15 Mayıs’ta siyaseten nasıl bir tablo ile karşılaşacağız?

Özellikle son bir kaç gündür dikkat çeken detaylardan biri Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmesi…

Neden çekildi?

Niçin çekildi?

Görünen ve görünmeyen nedenler?

Akşener’i masaya geri getiren güç ile İnce’yi adaylıktan vazgeçiren güç aynı güç mü?

Bu soruların cevaplarını birileri biliyor, bizim bildiğimiz ise bilmediğimiz.

Ama şu gerçek ki, Kemal Kılçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı’nın önünde en büyük engel olarak Muharrem İnce’yi görmüş.

O gidince bakıyorum ki altılı masa pek ama pek mutlu…

Bundan sonra ne olacak?..

İnce’nin çekilmesi sonrası Millet İttifakı zafer kazanmış edası ile pozlar veriyor.

Neticede yarın en büyük pozu vatandaş verecek.

Vatandaş ilk turda mı işi bitirecek, ikinci turda mı?

Onu hep beraber öğreneceğiz.

Ama bugünden şunu net olarak ifade edebilirim ki vatandaşın attığı düğümü ne Cumhur İttifakı, ne de Millet İttifakı, ne de diğer ittifaklar çözebilecek güce sahip değil…

Buradan ne dediğimi sandıklar açıldığında hep beraber öğrenmiş olacağız.

Misal olarak Sinan Oğan’a Millet İttifakı’ndan oy gidecek.

Keza Recep Tayyip Erdoğan’a da Millet İttifakı’ndan oy gelirse şaşırmamak gerekir.

Ama gerçek olan şu seçimlerden sonra kartlar yeniden dağıtılacak.

Bu dağıtım sırasında kimler çırak kalacak?

Bekleyip, görelim…

AKŞENER NEDEN TATLIOĞLU’NDAN BAHSETMİYOR?

Millet İttifakı’nı oluşturan altı siyasi partinin lideri seçim konuşmalarında gittikleri ilde konuşurken o kentte kurmay kadrosundan bir isim varsa onunla ilgili konuşma yapıyorlar.

Bakan olarak da lanse ediyorlar.

Bu minvalde CHP ve İYİ Parti liderleri bir çok ismi açıkladı.

Ama İYİ Parti’nin TBMM’de bir numaralı ismi olan İsmail Tatlıoğlu’nun siyasi geleceğini merak edenlerdeniz.

Bu minvalde Akşener’in ağzından bir şey duymadık.

Tatlıoğlu’na yeni dönemde biçilen görev nedir?

Birileri açıklasa da öğrensek.

Yoksa Tatlıoğlu’nu kızağa çekmek isteyen bir grup mu var?

Bekleyip, takip edelim…

Sayın Kınık, biraz geç kalmadınız mı?

Sayın Kınık, biraz geç kalmadınız mı?

Sert söylemlerin birbiri peşine sıralandığı, seçim günü meselenin söylemlerle de sınırlı kalmayacağına yönelik hissiyatın giderek artırılmaya çalışıldığı bugünde, her şeyi bir kenara bırakıp bir şarkı mırıldanır oldum yine…

Daha çok Emel Sayın’dan dinlemeye alışkın olduğumuz ‘Biraz geç kalmadın mı…’ diye başlayan nakaratıyla günün ilk haberine çok uyumlu bu eser.

Aaaahhhh… Kerem Kınık bey…

Gerçekten, düşününce biraz geç kalmadınız mı?

Depremin en yakıcı günlerinde, acıların en taze olduğu zamanlarda, vatandaşın en perişan olduğu anlarda, tüm bu kötü duyguların üzerinde tepinerek, derhal depremzedelere yönlendirmeniz gereken çadırları satıştan kaldırmadığınızı, çünkü bahsi edilen çadırların lüks çadırlar olduğunu söylerken hiç mi içiniz sızlamadı…

Hadi bunları yaptınız, malum çadırları da artık size güveni kalmadığı için vatandaşın teveccüh göstererek bağışta bulunduğu Ahbap Derneğine deprem bölgesine gönderilmek üzere sattınız. Bu rezaletiniz ortaya çıktıktan sonra ‘istifa et’ çağrılarına kulaklarınızı nasıl oldu da tıkadınız.

Bütün ülke istifanızı isterken, siz nasıl oldu da ‘Ben başarılı bir yöneticiyim, istifa edersem kaos olur’ diyebildiniz.

Deprem bölgesinde gönüllü olarak ilaç dağıtımı yapan Türk Eczacılar Birliğine de çadır sattığınız çıktı ortaya kısa bir süre sonra, hatta yine deprem bölgesine gönderilmek üzere konserve sattığınız da öğrenildi. Hatta ve hatta deprem bölgesine gönderilmek üzere toplanan ikinci el kıyafetleri bölgeye ulaştırmak yerine sattığınız da öğrenildi. Tüm bunların üzerine, kan sattığınız da öğrenildi.

Siz hala istifanızı isteyenlerle didişmeyi sürdürdünüz. Koltuğunuza iyice sarıldınız. Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile destek pozu vermiştiniz, çünkü AK Parti’nin önde gelen isimleri ‘Kerem Kınık’ı yedirmeyiz. O istifa ederse arkası gelir’ diyordu.

Adeta bir kale olmuştunuz, depremde enkaz altında kalan hükümetin son kalesi…

Kızılay’a yapılan nakdi yardımlar durdu, ayni yardımlar durdu, kan bağışları bile durdu. Ameliyatlar yapılamaz oldu, vatandaş yine de eli gidip kanını size bağışlayamadı. Çünkü kimse emin olamıyordu bağışladığı kanın gerçekten ihtiyaç sahibi birine gideceğinden.

Dünya yanarken siz saçınızı taradınız, rahatınız pek yerindeydi…

Ne oldu da istifa etme kararı aldınız?

Depremin ikinci günü sizinle destek pozu veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün itibariyle katıldığı bir programda sorulan bir soru üzerine;

Bu konu beni de ciddi manada üzmüştür. Kızılay böyle bir çadır satma işine giremez. Süratle bu yanlışı düzeltmesi gerekir. Kızılay’ın çadır dendiği zaman en küçük bir sıkıntısı olmaması gerekirdi” dedi.

Cumhurbaşkanından önce de Sağlık Bakanı kan stoklarını görünce istifanızın gerekli olduğunu dile getirmişti.

Mecbur kalmasanız hala oturuyor olacaktınız o koltukta ve ‘ben çok iyi bir yöneticiyim’ demeye devam edecektiniz.

Özetle; Erdoğan’ın açıklaması sonrası Kınık, depremden üç ay sonra, seçimlere iki gün kala, görevinden istifa etti. İlk başta herhangi bir açıklama yapmadı, sadece profilindeki ‘başkan’ ibaresi yerine ‘gönüllü’ yazmakla yetindi.

Sonrasında bir de ayet paylaşarak gitmeyi tercih etti.

“Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla! Bana tarafından yardım edici bir güç ver! İsra 80”

Şimdi bir gazeteci olarak soruyorum; ‘Kendisi ya da bir yakını depremzede olmayan, yani depremin acısını sevdikleriyle sınanarak yaşamayan ben bile sizi affetmezken, onca depremzedenin gönlünü böyle mi alacaksınız? Paylaştığınız ayetle Allah’a yakardığınızı farz ettiğimiz duanın kabul göreceğini mi düşünüyorsunuz? Hazır kalbinizi Allah’a açmışken, ‘Allah’ım yaptıklarımla sebep olduklarım için beni affet’ deseniz durumunuza daha uygun düşmez miydi?

Soruyorum Sayın Kınık, ‘Biraz geç kalmadınız mı?’

Elbette aynı şarkıyla ve aynı sözlerle, yine dün, Cumhurbaşkanlığı yarışından çekildiğini açıklayan, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’ye de seslenebiliriz, ama bunu yaparsak yazı öyle bir uzar ki, ucunu bucağını bulamayız diye korkarım.

Zaten lafın nereye gideceği belli…

NOT: Seçim günü olabileceklere yönelik pek çok bilgi paylaşılıyor ve her biri tüylerimi diken diken ediyor, yalan yok. Burada benim için en dikkat çekici açıklama yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.

Gerektiğinde 15 Temmuz gecesi olduğu gibi, hayatımız pahasına istiklal ve istikbalimize sahip çıkarız!” paylaşımı korkutucu anlamlar içeriyor. Bu gereklilik hangi durum için gerçekleşecek, seçimin Cumhur İttifakı tarafından kaybedilmesi durumu bir gereklilik olacak ve böyle bir durumda ‘sokaklara çıkın!’ çağrısı yapılacak da bahsi geçen paylaşım bunun duyurusu niteliğinde mi?

Hani sandıkla gelen sandıkla giderdi…

 

Piyasalardaki coşku kalıcı mı?

Piyasalardaki coşku kalıcı mı?

Meşhur sözdür.

Piyasalar belirsizliği sevmez!

Ve haklı bir sözdür. Çünkü belirsizlik risk faktörü olarak yatırımcının sağlıklı adım atmasını engeller.

Son bir aya baktığımızda Türk para piyasalarında özellikle hisse cephesinde tam da bu manzarayı görüyoruz.

Belirsizlik yükseldikçe satış geldi. Ve yılın dip seviyeleri görüldü Borsa İstanbul endekslerinde!

İki işlem haftasında yaşanan oynak seyre karşın BİST 100 Endeksi’nin yüzde 12 civarında kayıp yaşaması da doğaldı bu atmosferde. Riskten kaçış kendini hissettirdi kısacası.

Kaçınılan riskin kaynağı ise 14 Mayıs tarihiydi!

Nisan ortalarına kadar pek de dikkate alınmayan fiyatlanmayan seçim faktörü fiyatlanır oldu. Çünkü anketlerin belli bir oranda ikinci turu işaret eder bir görünüm vermeye başlaması belirsizlik unsuru olarak risk algısını yükseltti.

İkinci tura dair de çok keskin bir manzaranın görünmemesi yanında seçim sonrasında yönetimde kim olursa olsun para politikasına yönelik belirsizliklerin varlığını koruması yatırımcıyı Borsa İstanbul’dan uzak tuttu!

Ancak bu hafta başında tam son viraja girmişken ani bir rüzgar değişimi ilk işlem gününde kendini açıkça gösterdi.

BİST 100 Endeksi yüzde 4 civarında bir primle kapadı pazartesi gününü.

Yoğun işlemler sırasında ilk anda asıl nedeni tam olarak anlaşılmayan bir iyimserlik rüzgarı esti. Ve gün sonunda anlaşıldı ki Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin adaylıktan çekileceğine dair bir söylenti tetikleyiverdi hisse alımlarını!

Daha ortada ciddi bir belirti yokken ciddi bir spekülasyon gerçekleşti kısacası. Hafta içinde yaşanan gelişmeler BİST’in dar bantta dalgalanmasına yol açtı bu sürecin ardından.

Çünkü teyit edilen bir durum yoktu.

Ancak, kaset iddialarıyla birlikte iptal edilen mitingler ve İnce’nin sağlık sorunlarının ardından 11 Mayıs itibarıyla çekilme kararının açıklanması Borsa İstanbul’u tam anlamıyla coşturdu!


Öyle ki; yurt dışı piyasalarına negatif bir hava pozitif ayrışan BİST 100, şubat ayından bu yana görülen en yüksek günlük yükselişi kaydetti.

Endekste günlük yüzde 8’e yaklaşan yükseliş görülürken 4 bin 848 puana ulaşılmasıyla mayıstaki kayıplarını geri alarak aylık bazda yüzde 5’e yakın oranda artıya geçmiş oldu.

Sektörel olarak bankacılık hisseleri ortalama yüzde 10 civarı yükselişle dikkat çekti!

Piyasayı yukarı taşıyan diğer sektörlerse finansallar, holding, perakende ticaret ve metal ürünleri olarak öne çıktı.

Yatırımcının yüzünü güldüren bu gelişmenin başlıca nedeni bir belirsizlik faktörünün ortadan kalkmasıydı.

Çünkü yatırımcılar ilk aşamada kimin kaldığından ya da çekildiğinden ziyade seçimin ilk turda bitip bitmeyeceğine odaklanmıştı.

Ve Muharrem İnce’nin çekilmesi yatırımcıya göre seçimin ilk turda bitmesi anlamına geliyor teknik olarak!

Aslında yüzde 100 sayılacak doğrulukta bir çıkarım olmasa da büyük bir haklılık payına sahip bu görüş. Dolayısıyla bir karşılık buldu.

Ancak İnce’nin çekilmesi kimin işine yarayacak ve seçimi kim kazanacak sorusu hala çok da net değil.

Bu nedenledir ki BİST 100’ün inişe geçtiği 5 bin 60 puan seviyesinin hala altında bir tablo var. Ve piyasalar hala seçim sonrası politikalara dair belirsizlikleri aşabilmiş değil.

Özellikle uzun süredir Türkiye’den uzak duran yabancı fonların koşa koşa gelmesini sağlayacak bir manzara da yok henüz!

Çünkü kim gelirse gelsin yabancılar daha yüksek dolar kuru ile piyasalara girmek isteyecektir.

Yani dolar olması gereken yere yükselmeden BİST’i güçlü bir şekilde yukarı taşıyacak yabancı girişini beklemek zor. Dolar yükselirken ise yerli yatırımcı borsadan çıkıp dolara geçecektir.

Ama orta ve uzun vadede Borsa İstanbul’un yukarı gitme potansiyeli hala çok yüksek.

Değişim rüzgarları estiriyorum: ‘Ben Kemal, geliyorum’

Değişim rüzgarları estiriyorum: ‘Ben Kemal, geliyorum’

Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı Adaylığından çekildiğini açıklamasından saatler sonra, Gökdere Meydanı’nda gerçekleşen, Millet İttifakı Büyük Bursa mitingi pek çok ayrıntısı ile hatırlarda yer edecek buluşmalardandı.

İlk olarak şunu söylemek isterim, Cumhur İttifakı’nın oylarına talip olduğu, hatta bu uğurda dünkü yazımda belirttiğim gibi kuralları çiğnemeyi dahi göze aldığı gençlik, geçen 21 yılda gerçekten kırılmış olacak ki, bugün Millet İttifakını desteklemek için Gökdere Meydanındaydı.

Başlarına bağladıkları ‘Ben Kemal geliyorum’ bantları ile ‘Bir kahve için kredi çekmeyeceğiz söz mü? Eşit olacağız söz mü?’ sorularını sordukları pankartlarla, kalp yaptıkları elleri ile hayallerini yitiren gençlik yeniden yeşertmeye çalışıyordu geleceğe dair umutlarını…

Hatta bir biçimde, tüm liderler kürsüdeyken, kendini sahneye atmayı başaran delikanlı, Kemal Kılıçdaroğlu’na sarılırken, Ali Babacan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun yanaklarından öperken, Temel Karamollaoğlu’nun elini öpüp başına götürürken, bu kucaklaşmanın fotoğrafını da vermiş oldu bizlere.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması sırasında;

Gençler size bir sözüm var, attığınız tweetlerden dolayı kimse kapınıza dayanmayacak, bu ülkede özgürce yaşayacaksınız” dediği gençlik gerçekten de özgürlük istiyor belli…

Romantizm bir yana 1999 yılından bu yana toplanan en kalabalık muhalefet mitingine tanıklık ettik desem yalan olmaz. Emniyetin açıkladığı resmi rakamlara göre 30 bin, kürsüden açıklanan rakama göre 100 bin kişi vardı meydanda.

Şimdi ‘Aaaa… 100 bin kişi olur mu? Bu meydan 100 bin kişiyi alır mı?’ diyenleri duyar gibiyim. Unutmayalım ki, aynı meydanda Cumhurbaşkanı bir dizi açılış ve miting için geldiği konuşmasında kalabalığın 120 bin kişi olduğunu ve daha meydana girişlerin devam ettiğini söylemişti. Hatta bu rakamın resmi rakam olduğunu, emniyet tarafından kendisine verildiğini söylemişti.

Hal böyle olunca, yukarıdaki paragrafın açılış cümlesindeki soruları soranlara şöyle diyebiliriz; ‘Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun?’

Elbette miting alanının etrafını dolaşmadan yazmadım bu yazıyı. Toplanan bunca kalabalık daha önce çeşitli mitinglerde gördüğümüz gibi yakın illerden mi, hatta bazı durumlardaki gibi uzak illerden mi geliyor anlamak istedim.

Millet İttifakını dinlemeye gelenlerin oluşturduğu kalabalığın tamamen organik olduğunu, alanda bulunanların Bursa merkezi ve ilçelerinden geldiğini söyleyebilirim. Eklemekte fayda var, bu kez Bursaray ücretsiz değildi. Hatırlatalım; CHP Bursa İl Başkanlığının mitingin ücretsiz olması için miting saatlerini satın alma talebi reddedilmişti.

Yani otobüsüyle, Bursarayı ile gelen herkes parasını verip öyle geldi mitinge.

Bedava köfte, döner, şunu bunu dağıtımı da olmadı tahmin edeceğiniz gibi.

Aynı saatlerde şehrin bir başka köşesinde ücretsiz yiyecek ve bedava konser bulma olanağına rağmen toplandı bir de bu kalabalık.

Aklınızda tam bir tablo oluşturabilin diye yazıyorum bu ayrıntıları…

Bu organizasyonun CHP’lilerden sonra en ciddi katkı koyanı DEVA Partisi oldu. Bursa’da CHP listelerinde milletvekilleri olmadığı halde alanda gayet koordineli ve başarılıydılar. Bursa DEVA Partisi Halkla İlişkiler Başkanı Tayfun Öztürk ve ekibinin hakkını teslim etmek lazım. Tüm seçim sürecinde sokaklarda çalışmalarına hiç ara vermeden devam ederken, çalışmalarının meyvelerini bence böylesine büyük katılımlı bir miting ile almış oldular bile.

Mitingin bir diğer önemli ayrıntısı ise yabancı basının büyük ilgi göstermesi oldu. CBC, Euro News dışında Kanada ve Japonya’dan da Millet İttifakı mitingini takip eden ekipler vardı benim gözlemlerime göre.

Temel Karamollaoğlu ilk konuşmacıydı. Toplanan kalabalığa şaşıran Karamollaoğlu’nun konuşma başlığı ‘israf’ oldu. ‘Sistem değişmedikçe, israf son bulmadıkça yapılan zamlar bir süre sonra yine anlamını yitirecektir’ dedi.

Katılmamak mümkün değil. Hep diyoruz, ‘Zam yapmak yerine elimizdeki paranın alım gücünü artırın’ diye.

Ali Babacan, tek adamlık üzerine konuştu en çok. ’86 milyonun yaşamını bir kişiye emanet etmeyin. Türkiye birden büyüktür!’ dedi.

Bu söyleme de hak veriyorum, çünkü katılımcılığın en küçük hücresine kadar toplumun tüm kesimlerine temsiliyet sağlayacağını düşünüyorum.

Ahmet Davutoğlu, durdurulacağı iddia edilen yatırımların ve savunma sanayindeki çalışmaların durmayacağını, aksine geliştirileceğini söyledi.

Bir ülkenin katma değer yaratan varlıklarının başka hükümet döneminde başlatıldı ya da geliştirildi diye çöpe atılması zaten kimsenin içine sinmeyeceğinden, konuşma konusunu son derece yerinde buldum.

Kemal Kılıçdaroğlu ise en çok özgürlükler üzerinde dururken özellikle gençlerden ve kadınlardan sandığa giderken daha önce AK Parti’ye oy vermiş bir arkadaşlarını da Millet İttifakına oy vermeye ikna ederek gitmelerini istedi.

Bu talebi de mantıklı buluyorum, çünkü biliyorum ki; AK Parti tam da bu biçimde kazandı şimdiye kadar kazandığı tüm seçimleri. Rakipten taktik çalmak diye buna derim…

Bu seçim döneminde genel merkezde birkaç kez milletvekilliği talebi olduğunu işittiğim, ancak taleplerine olumlu yanıt alamadığını duyduğum, zaten iki yıl öncesinden ilan edilen, Millet İttifakı Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey bir kez daha CHP Genel Başkanı tarafından aynı göreve uygun görüldüğü söylenerek çağırıldı sahneye.

Bursa’yı istiyorum. Takdir edip bize Bursa’yı verirseniz bu şehrin hak ettiği gibi yönetildiğini göreceksiniz” dedi Kılıçdaroğlu.

Mini mini de bir sürpriz vardı mitingin sonunda. Bu kez başında ‘Millet İttifakı’ bulunmadan kurulan “Osmangazi Belediye Başkan Adayımız Erkan Aydın’dır” cümlesi yerel seçimler için hareketliliğin şimdiden başladığının göstergesi oldu.

‘Hele bir şu Pazar geçsin de yerel seçimleri öyle düşünelim’ diyecektim ki, hevesim kursağımda kaldı…

Anlaşılan büyük abiler yerel seçimlere hazırlanmaya şimdiden başlamış…

Meydanda Bursa’nın dahi değişime teşne olduğunu gördüm. Bursa ki; AK Parti’nin kalesiyken böyle ise…

Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmesi dengeleri nasıl etkiler?

Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmesi dengeleri nasıl etkiler?

Seçimlere sayılı saatler kala yaşananlar resmen baş döndürüyor. Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmesi dengeleri nasıl etkileyecek?

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’ye verilmesi beklenen oylar açıklama sonrası kime yönelecek?

Ya da ulusalcı CHP seçmeni Memleket Partisi’ne dönecek mi?

Bu soruların yanıtlarını pazar günü sandıkta hep beraber sandıklar açıldığında öğreneceğiz…

Bursa özelinde ise yansımalarını ziyaretimize gelen Memleket Partisi Bursa 2 Bölge Milletvekili Adayı Mesut Şahin ve İlker Kılıç’a sorduk…

Sorduğumuz soruya Şahin şu şekilde yanıt verdi:

Biz her zaman ikinci tura kaldığı zaman, kim Tayyip Bey’in karşısında yüksek oy alırsa onu destekleyeceğimizi, Genel Başkanımız Muharrem İnce defaatle çok kez ifade etmiştir. Bu süreçte bize her zaman sorumluluktan kaçıyor, imasında bulundular. Özellikle dahili ve harici Memleket Partisi düşmanları Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden hem partimizi hem genel başkanımızı yıpratan aslı astarı olmayan karalama ve linç kampanyaları yapmışlardır. Bu konuda Genel Başkanımız Muharrem İnce’nin alnı aktır. Kimse bundan sonraki süreçte sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası seçim başarısızlığı durumunda sorumluluğu bize yükleyemez. Bizim bundan sonraki hedefimiz yolumuz Atatürk yolu sloganı ile kurulan Memleket Partisi’nin TBMM’de güçlü olarak temsil edilmesidir. Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi her evden bir oy istiyoruz” diyerek görüşlerini paylaştı.

Gerçekten de öyle, bakalım Muharrem İnce’nin açıklaması siyasi dengeleri nasıl etkileyecek? Benim asıl merak ettiğim ise ya vatandaş Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce’ye Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla oy verirse o zaman ne olacak?

Bu soruya da kim yanıt verirse bu köşeden yazacağız.

Bekleyip, takip edelim…

NİLÜFER SEVGİ KOROSU CEBEL YOLCUSU…

2004 yılında kurulan Nilüfer Sevgi Korosu’nun çalışmalarını zaman zaman korodaki değerli ilkokul arkadaşım Mehmet Tümöz’den öğreniyorum.

Toplam 45 gönüllünün oluşturduğu karo Şef Prof. Dr. Meltun Kadıoğlu yönetiminde çalışmalarını devam ettiriyor.

Zaman zaman da yapmış olduğu faaliyetleri yurt dışına taşıyorlar. Bu minvalde her yıl 19 Mayıs’ta Bulgaristan Kırcaali’nin Cebel Kasabasında gerçekleşen Cebel Özgürlük Kutlamalarına davet alan Nilüfer Sevgi Karosu 17-22 Mayıs tarihinde gerçekleşecek etkinliklerde konser verecek.

Cebel’de iki konser verecek Sevgi Karosu 22 Mayıs tarihinde yurda dönecek.

 

Kritik seçimin belirleyicisi ekonomi ne diyor?

Kritik seçimin belirleyicisi ekonomi ne diyor?

Dünya bile nefesini tuttu.

Bizim seçimlere odaklandı.

Dünyada 2023’ün en önemli olayı olarak “14 Mayıs seçimlerini” ilan eden anlı şanlı yayın organları da oldu!

Artık herkes kendince bir önem atfediyor “tarihi seçim” adı altında.

Ve görünen o ki; ekonomi seçimin ana belirleyicisi haline gelmiş durumda. Milliyetçi söylemlerin de kendince bir etkisi var elbette. Tabii ki deprem faktörü de sandıklara atılan oyları etkileme potansiyeli taşıyor!

Ama büyük kapışma ekonomi üzerinden yaşanmakta.

Öyle olmasa vaatler açık artırma usulü hemen her gün daha da yüksek rakamlara ulaşmazdı.

Kaynak konusu ve sunulan vaatlerin yaratacağı yan etkilerse gündem olmaktan uzak bir görüntü veriyor!

Ancak vatandaşın son iki yıldır dibe vuran alım gücü artık her şeyin belirleyicisi konumuna geldiği için herkes günlük çıkarlarına bakar hale geldi öncelikle.

Ve maaş zamlarının fiyat artışlarına yetişemediği gerçeği her ayarlamanın ardından bir kez daha anlaşılıyor ne yazık ki.

Haliyle en temel meselenin enflasyonla mücadele olduğu artık her kesimce anlaşılır hale geldi. Okuyucularımın da sıkça dile getirdiği üzere artık vatandaş maaş zammı istemiyor! Fiyatların geri gitmesini ya da değişmemesini istiyor.

Ama her seferinde gördüğümüz üzere fırsatçılar, daha maaşlar ücretler artmadan etiketlerindeki rakamları yukarı yönlü güncelliyor.

Neticede bu sarmalın yerini fiyat istikrarına bırakması pek kolay değil. Ve iktidarda kim olursa olsun da epey süre yüksek enflasyon baş belası olmaya devam edecek!

Ancak vatandaşın iş ve aş bulmasını sağlayan makro bazdaki değer veriler de önemli.

Peki mevcut durum ve gelecek adına nasıl tablo var bu cephede?

Öncelikle açıklarımız pek iç açıcı değil. Yani bütçe açığı ve cari açık potansiyel risk boyutlarına ulaşmış vaziyette.

TL’ye değer kaybettirecek unsurlar olarak hazırda bekliyor açıklarımız!

Dolayısıyla üretim ve istihdam meselesi öne çıkıyor ekonomik performans açısından.

Bu anlamda bugün açıklanan son veriler bir gösterge niteliğinde. Ancak TÜİK’in açıkladığı sanayi üretim verileri ile istihdam rakamları kısmi bir eksiklik taşımakta. Nitekim TÜİK’te de bu açıkça ifade ediliyor.

İstihdam ölçümünde deprem bölgesi dikkate alınmamış! Haliyle martta da şubatta olduğu gibi yüzde 10’luk işsizlik rakamı doğal sayılmalı.

Yani gerçek işsizlik başka bir seviyede. Zaten sokaktaki işsizliği ifade eden asıl istatistik olan geniş tanımlı işsizliği ifade eden “atıl işgücü” de yüzde 22 civarında!

Dolayısıyla deprem etkisini dikkate almasak bile Türkiye’de her beş kişiden biri işsiz demektir.

Ayrıca pandemiden bu yana giderek derinleşen bir yara var. Kadınların işgücüne katılımı giderek zayıfladığı gibi işsizlik oranları da yükseliyor!

Neticede martta işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,1 iken kadınlarda yüzde 13,8 olarak tespit edildi. Böylece işsizlik erkeklerde binde 5’lik düşüş gösterirken kadınlarda yüzde 1’lik artış kaydetti. Yani kadınlara ait işsizlik oranı erkeklerin 1,7 katı oldu.

Kısacası kadınlar aleyhine olan tablo daha da kötümser hale geliyor.

İşte bu tabloyu değiştirmesi umuduyla odaklandığımız üretim verileri de karışık sinyal verdi!

TÜİK’e göre sanayi üretimi martta yıllık yüzde 0,1 daralırken aylık bazda ise şubata oranla yüzde 5,5’lik artış kaydetti. Piyasa beklentileri üretimin aylık yüzde 2,7; yıllık bazda ise yüzde 0,5 artması yönündeydi.

Depremin sahne aldığı şubattaki keskin düşüşün ardından martta aylık bazda yükseliş olması doğal. Ama aylık yükseliş oranı hayli güçlü ve umut verici. Yıllık bazda ise yerinde sayan bir manzara söz konusu!

Umutvar olacak işaretler var. Ancak unutmayalım ki seçim yatırımlarının meyvesi bu toparlanma. Önemli olan kalıcı canlanmanın gündeme gelmesi.

BBP Milletvekili Adayı Çelt: 15 Temmuz kalkışması milli savunma sanayi yatırımları için milat oldu

BBP Milletvekili Adayı Çelt: 15 Temmuz kalkışması milli savunma sanayi yatırımları için milat oldu

Norm Haber Stüdyolarından yayınlanan Aday Masası her gün farklı konukları ağırlamaya devam ediyor. Bu minvalde son konuğumuz BBP Bursa 2. Bölge 2. Sıra Milletvekili Adayı Selahattin Çelt oldu.

Özellikle bu seçimlere çok heyecanlı hazırlanan siyasi partilerden biri de BBP.

30 yıllık siyasi hayatında baraj sıkıntısı olmadan seçimlere girecek BBP’de Bursa özelinde bu heyecanı artıran isimlerden biri de Çelt…

Çelt, siyasete Ülkü Ocakları ile başlayan, MHP ile devam eden, 12 Eylül’de yargılanan, ardından Muhsin Yazıcıoğlu ile BBP’yi kuran isimlerden biri.

Yerelde de il Başkanlığı, Belediye Başkanı adaylığı ve daha önce de milletvekili adaylıkları olan bir siyasetçi. Bu dönem de partisi tarafından aday gösterildi.

Hala partisinin Merkez Disiplin Kurulu üyesi.

Bu seçimlere ilişkin konuştuğumuz Çelt’e genele ilişkin bir soru sorduğumuzda önemli bir konuya değindi.

AK Parti ile BBP’yi ortak noktada buluşturan nokta, 15 Temmuz kalkışması olmuş.

Gerçekten de öyle.

Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin buluşma noktası 15 Temmuz…

15 Temmuz’un ardından bugün Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti, MHP ve BBP, FETÖ’ye karşı yekpare olan hareketti.

Öte yandan programda Çelt’in bir saptaması vardı.

AK Parti iktidarı özellikle 15 Temmuz’dan sonra milli savunma sanayi başta olmak üzere birçok konuya ağırlık verdi. Bunun yanı sıra milli otomobilimiz TOGG, yine milli enerji kaynakları ile ilgili çalışmalar bu dönemden sonra arttı” dedi.

Gerçekten de bu açıdan bakınca İHA, SİHA, milli harp gemimiz, uçağımız bu dönemden sonra yapıldı.

Belki Çelt’in bu açıklaması oldukça önemli idi.

Bu seçimler Çelt’e göre bunların devamı veya tamamı olacak.

Bekleyip, görelim…

ADAY MASASI’NIN KONUĞU KILIÇ

Her gün birbirinden değerli konukları misafir ettiğimiz, Norm Haber Stüdyolarından yayınlanan Aday Masası’nın bugünkü konuğu AK Parti Bursa Milletvekili, aynı zamanda partisi tarafından tekrar aday gösterilen Ahmet Kılıç olacak.

27. yasama döneminde yapmış olduğu başarılı çalışmalarla dikkatleri çeken Kılıç’a seçim çalışmaları ve yeni döneme ilişkin soruları soracağımız program bugün saat 12.00’de normhaber.com başta olmak üzere tüm sosyal medya hesaplarından yayınlanacak.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Şimdiden iyi seyirler…

Gençlerin gönlü neye kırılır?

Gençlerin gönlü neye kırılır?

Arada konuştuğumuz, yiğidin hakkını da yiğide emanet etmenin önemli olduğunu düşündüğüm bir konu var. Bu seçim döneminde AK Parti’nin en çok çalışan yüzü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank.

Varank, bir yandan Bursa’ya ısınmak, diğer yandan kendisini vatandaşa sevdirerek oy toplamak, en çok da gençlerin gönlünü kazanmak için öylesine yoğun uğraş içinde ki; aslında yasak olan eylemlere bile tevessül ediyor zaman zaman.

Misal, geçtiğimiz günlerde gürültü kirliliğine sebebiyet verdiğinden ve trafik açısından da hoş olmayan görüntüler sergilediğinden yasaklanmış olan, bizim üst mahalle bebelerinin yapmayı pek sevdikleri drift atma işiyle meşgul olmuş değerli bakanımız.

Bir devlet adamının gençlere doğru örnek olmak adına en azından koyulan kural ve kaidelere uyması, toplum huzurunu bozmamak adına yürürlüğe girmiş bir yasayı çiğnememesi gerekir diye düşünüyorum.

Kendisine bu durum hatırlatıldığında, ‘Gençleri kıramadık’ demesi daha da vahim bence. O zaman nerede kaldı kural, nerede kaldı kaide…

Gençlerin gönlü siz drift atmadınız diye kırılmaz sayın Bakan, bence gençlerin gönlünü kıran ülkelerinde gelecek kaygısı ile yaşamak.

Gençlerin gönlünü kıran, yıllarca okuduktan sonra yine yıllarca iş arayıp zar zor buldukları işte, ancak asgari ücret alacak kadar değer görüyor olmak.

Gençlerin gönlünü kıran, geleceklerinden endişe içinde olduklarından, kendilerine iyi bir hayat kuramayacaklarına neredeyse emin olduklarından, başka ülkelere kapağı nasıl atarız düşüncesi içinde olmak.

Gençlerin gönlünü kıran, ‘çıkar telefonunu’ teyzeler ve amcalarla boğuşurken, teknolojide kendilerinden 10 gömlek üstün dünya gençleri ile yarışmak zorunda olmak.

Gençlerin gönlünü kıran, ucuz işgücü olarak dünya piyasasına sürüldüklerini ve sürülmek istendiklerini fark ettikleri halde bu cendereden çıkamıyor olmak.

Gençlerin gönlünü kıran, eğitimde, sağlıkta, ekonomide büyük bir uçurum ile ayrışan toplumun fakir kısmında kalıp uçurumdan düşme ihtimalini yaşıyor olmak.

Gençlerin gönlünü kıran, başka ülkelerdeki yaşıtları gibi dünya vatandaşı olamıyor olmak…

Aslında daha pek çok şey sayabilirim…

Neyse, siz bu sorunları halledin de, şimdilik fitleşelim…

ÇADIRLARI ÇÜRÜMEYE BIRAKMAK NE DEMEK?

Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçtikten sonra, Eğitim İş Sendikası Bursa Şubesinin ortaya çıkardığı ve daha sonra başka illerde de yaşandığını öğrendiğimiz meşhur ‘Çadır Skandalı’nı hatırlarsınız.

Hatırlamayanlar için küçük bir bilgi geçelim;

Efendim, depremin en sıcak günlerinde, vatandaş yağışın ve soğuğun ortasında kalmışken, bir yandan kayıplarına yanar, diğer yandan enkaz altındaki yakınlarına ulaşmaya çalışırken Milli Eğitim Bakanlığı deprem bölgesinden satın aldığı çadırları Bursa’ya getirerek, şehrimizdeki meslek liselerinde üretilmiş gibi göstermiş, hatta bu gösteriye bir de klip çekmiş, sonra da çadırların üzerine MEB damgası vurarak yeniden deprem bölgesine göndermişti.

Sadece meslek liselerinde çadır da üretiyoruz ve deprem bölgesine gönderiyoruz demek için yapılan bu saçma sapan şovun neticesinde depremzede vatandaşlarımız çadırlarına en iyi ihtimalle 3 gün geç kavuşmuşlar, bu süreyi de yağışlı ve soğuk havanın altında korumasız kalarak geçirmişlerdi.

Skandalı bizlere duyuran Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, dün yaptığı paylaşımda şu bilgilere yer verdi;

Skandalın ortaya çıkmasından sonra Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü apar topar çadır üretimine başladı. Hamidiye MTAL’de tezgahlar kuruldu, biz çadır üretiyoruz diyerek skandalın üzeri perdelenmeye çalışıldı.

Evet 7 Mart itibariyle bir miktar çadır üretildi. Fakat bu kez de üretilen çadırların bir kısmı bölgeye sevk edilmek yerine çürümeye terk edildi.

Öğretmenlerin gece gündüz demeden çalışarak ürettikleri çadırları çürümeye terk edenler, deprem bölgesinde bir çadıra 6-7 öğretmen doldurarak okulları eğitim öğretime açtılar.

Bu rezaletleri gündeme getirenleri susturmak için sipariş davalar açanlar bilsinler ki, ne düzmece davalarınız ne tehditleriniz şantajlarınız bizleri yıldıramaz…”

‘Çadır üretiyormuş gibi yapıyorsunuz!’ iddiasını çürütmek üzerine başlatılan çadır üretiminin de bir yere varmadığını böylelikle görmüş oluyoruz.

Madem ürettiniz, bari biraz daha zahmet edip deprem bölgesine sevkiyatını da gerçekleştirseydiniz! Okul bahçesinde çürümeye terk edilmiş çadırlar halen çeşitli doğa olayları ile karşı karşıya kalan ve çadır ihtiyacı süren bölgenin derdine derman olurdu hiç değilse.

Yazık…

Yine olmadı…

Bu kez gidiş yolunu tutturup üretime geçmişsiniz, ama sonuç yanlış…

Bence dersinize biraz daha çalışmalısınız…

Koca koca hocalara not vermek bana düşmez, siz bu durumda alacağınız notu biliyorsunuzdur…

Gözgeç’in dikkat çeken çalışmaları…

Gözgeç’in dikkat çeken çalışmaları…

Norm Haber’in konukları arasında yer alan isimlerden biri de AK Parti Bursa Milletvekili aynı zamanda 1. Bölge Milletvekili adayı Emine Yavuz Gözgeç oldu.

Vekil Gözgeç’in özelikle yapmış olduğu kadın girişimciler ve kooperatiflerle ilgili çalışmalarını daha önce defalarca kaleme almıştım.

Geldiğinde de Gözgeç önemli bir detay verdi.

AK Parti’den bu dönem 60’a yakın kadın aday seçilecek sıralamadan listelerde yer bulmuş.

Bu anlamda baktığımızda önemli bir sayı.

Öte yandan saha çalışmalarını sorduğumuzda “halkın teveccüh çok iyi, ilgi çok fazla” diyor.

Ardından özellikle ev kadınlarına emeklilik ile ilgili çalışmanın kadınlar arasında çok ilgi gördüğünü üzerine basa basa vurguluyor.

Bunu yanı sıra iktidarları zamanında kadınlara tanınan pozitif ayrımcılıktan da bahseden Gözgeç “AK Parti kendisi ile yarışan parti her türlü vesayete karşı. Bundan dolayı da yetkinin halkta olmasını istediği için yüzde 50+1’i getirdi” diyor.

Gerçekten de öyle…

Bugün isteseydi AK Parti eski sistem devam ettirse yüzde 35 ile tek başına iktidar olabilirdi.

Önümüzdeki seçimler için de en yüksek oyu alacağız diyor Gözgeç.

Bu noktada kadınlarımız çok iyi çalışıyor. Her gün 500 ile 600 kapıyı çat kapı çalıyoruz.

Partimizi anlatıyoruz oy istiyoruz diyor.

Neticede sandık en doğru kararı verecek.

Ama muhtemelen Gözgeç’i yeni dönemde de tekrar milletvekili olarak göreceğiz.

Bize de kendisine başarılar dilemek düşüyor.

***************

MHP’nin doktor adayı Comart…

Önceki gün Norm Haber stüdyolarında yayınlanan Aday Masası programında konuğumuz olan isim MHP 1. Bölge Milletvekili Adayı Doktor Erol Comart oldu.

Ülkü Ocaklarından yetişen önce Nilüfer ardından Osmangazi ve nihayetinde İl Yönetiminde görev yapan Comart son seçimlerde yönetimden ayrılarak partisinin milletvekili aday listesinde yer bulan isim.

Comart, sıralama açısından baktığımızda seçilecek sıralamada değil.

Amma velakin çalışmalarına baktığımızda seçilecek isimlerden daha fazla çalışıyor.

Çalıştığı özel hastanede mesaisi bittikten sonra sahaya inen Comart seçim bölgesindeki 6 ilçeyi birkaç dolaşmış.

Hatta aday olduğunu gören hastaları da oldukça şaşırmış!

Bir yandan da mutlu olmuş.

Onun tek hedefi var.

Partisinin bir önceki dönemden daha fazla milletvekili çıkarması, daha fazla oy alması.

Bu konuda üzerine düşeni fazlası ile yapıyor.

Comart için diyeceğimiz odur ki MHP’nin yerel seçimlerde değerlendirebileceği kentin sağlık politikalarında faydalanabileceği bir isim.

Bizler de siyasette ismin çok duyacağımız Comart’a çıktığı yolda başarı dileklerimizi iletiyoruz.

Seçimler piyasaları nasıl etkileyecek?

Seçimler piyasaları nasıl etkileyecek?

Herkesin gözü kulağı 14 Mayıs’ta.

Artık son kozlar oynanıyor, kitleler etkilenmeye çalışılıyor.

Bir oy bir oydur prensibi ile… Son dakikaya kadar meydanları doldurma çabası çok net biçimde dikkat çekmekte!

Sosyal medya meydanları da gerçeğinden trolüne seçim mesajı veren kitlelerle dolu.

Artık adaylar da kapı kapı gezme durumunda.

Siyasilerin oy kapma telaşı zirveye çıkarken cebinde üç beş kuruş olanların da ayrı bir telaşı var bugünlerde.

Seçim sonrası piyasalar ne olacak?

Seçim öncesinde doğru pozisyonu almak kritik önemde çünkü. Yanlış bir öngörü rahatlıkla ciddi bir zarar yazabilir.

Ancak piyasalardaki hareketlerden elde ettiğimiz ipuçları, yatırım bankalarına ait raporlar ve anketler net bir fotoğraf veremedi şu ana kadar!

Bu ne demek peki?

14 Mayıs’ta kim kazanacak? Cumhurbaşkanı kim olacak? Meclis nasıl şekillenecek?  Bu sorulara dair hala güçlü yanıtların oluşmadığı anlamına geliyor mevcut tablo.

Ve daha da ilginç olanı seçimden sonra kim iktidara gelirse gelsin uygulanacak ekonomi politikasına dair hala çok net bir manzara ortaya çıkmış değil!

Bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarını sürdürdüğü takdirde mevcut politikalar devam edecek gibi görünse bile ciddi bazı rötuşların olabileceğine dair sinyaller de hissediliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ekonomik yol haritası da henüz net değil.

Şimdiye kadar büyük bir vaat kapışması dışında reel ekonomiye dair çok somut ifadeleri iki taraf adına da duyamadık! Hal böyle olunca özellikle yabancı yatırımcı, zaten bir süredir uzaktaydı hala temkinli davranmaya çalışıyor.

Risk almak istemeyen yerli yatırımcı da bekle gör politikasını öne çıkarmış durumda.

Bunu da BİST 100 endeksindeki hareketten görebiliyoruz. Önce geçtiğimiz 2 hafta içerisinde bir riskten kaçış hareketi gözlemlendi.

Bu hafta içi bir tepki alımı, bir pozisyon alma çabası ön alıyor gibi göründü. Ama yine de yukarı yönlü hareket zayıf kaldı. Dar battaki oynaklık öne çıktı.

Bunun anlamı seçim gününe dair tablo gerçekten kafalarda oturmadı! İkinci tura seçimin kalma ihtimali kısmen fiyatlanıyor.

Ve seçim sonrasındaki politikalara yönelik en azından birkaç aylığına dair belirsizlikler de pozisyon almayı zorlaştırıyor.

Bütün bu nedenler seçim sonrasında da piyasanın belli bir tedirginlik ve riskten uzak kalma potansiyeli taşıdığının göstergesi!

Ancak her ihtimalde istikrarlı görünen bir alan var. Döviz kurlarına dair beklenti neredeyse her kesim için aynı görünüyor.

Kurdaki sakin atmosferin öyle ya da böyle belli bir süre devam ettirileceği yönünde birleşiyor öngörüler. Çünkü bakıldığında kurun hareketi otomatikman enflasyonist bir etki yaratmakta. Ve hemen 2024’ün ilk aylarında da bir yerel seçim gündemde.

Dolayısıyla yüksek enflasyon riskini kimse göze alacak gibi görünmüyor en azından 2023 itibarıyla. Üstelik piyasaya pompalanan ciddi bir para var seçim yatırımı olarak. Temmuzda devreye girecek ücret zamları ve emekli maaş artışları da enflasyonu yukarı itecektir!

Yani doların baskılanmaya devam etmesi büyük bir olasılık olarak karşımızda duruyor. Ama unutmayalım ki doları tutmanın ciddi bir maliyeti var. Dolayısıyla orta vadede kurun yukarı hareketine kısmen izin verilmek zorunda kalınacak.

Neticede iktidarda kim olursa olsun kur korumalı mevduat sisteminin nasıl normalleştirileceği ileride ciddi bir mesele haline gelebilir!

Daha ziyade dış gelişmelere bağımlı olan altına da kısa bir parantez açalım.

Ons fiyatın yurt dışı kaynaklı hareketliliği dikkat çekici.

Uzun vadede yeni rekorlar gündeme gelebilir.

Dolar/TL hafif de olsa yukarı hareketlendikçe iç piyasada da rekorların tazelenmesi çok zor bir ihtimal değil.