Kuduz aşısı neden yok?

Kuduz aşısı neden yok?

Yaklaşık bir hafta önce Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal’ın yaptığı açıklamanın yankıları Bursa’dan başlayarak tüm ülke basınına yayılmış, kuduz aşısının hastanelerde bulunmadığı böylelikle ortaya çıkmıştı.

Daha birkaç ay önce, küçücük bir çocuğun aşılama sürecinde geciktiği için yaşamını yitirdiği ve hepimizi üzüntüye boğduğu düşünüldüğünde ‘hastanelerde kuduz aşısı yok!’ ibaresi gerçekten de korkutucu ve endişelendirici…

İnsan ve hayvan sağlığının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğine dikkat çekmekle kendini mükellef hisseden TEK Sağlık Platformu konuyla ilgili bugün bir açıklama yaparak çarpıcı gerçekleri bir kez daha yüzümüze yüzümüze vurdu.

Gerçi yüze vurulan bazı gerçekler nedense bizde yarattığı etkiyi etkilenmesi gereken kurumlarda yaratmıyor, ama mevcut durum yine de beni gerçeklerin altını çizme çabamdan uzaklaştırmıyor.

Öncelikli olarak şunu bilmeliyiz ki; kuduz, dünyada her yıl yaklaşık 59 bin kişinin ölümüne neden oluyor halen. Ülkemizde ise vaka rastlanma sıklığı 1-4 arasında değişiyor. Elbette bu noktaya aşılama ile gelinmiş durumda. Ev ve sokak hayvanlarını aşıladığımız gibi, kuduzun esas kaynağı olarak nitelendirebileceğimiz yaban hayatı hayvanlarını da yukarıdan atılan tabletler vasıtası ile aşılıyoruz. Bunun dışında şüpheli bir hayvan tarafından ısırılan vatandaşları da 4 doz aşı ile aşılıyoruz ki, hastalık vuku bulmasın.

İşte mesele de burada başlıyor. Zincirin son halkası yerine getirilemiyor. Çünkü hastanelerde aşı yok!

Aslında beyin yakan bir durum. Böylesine ölümcül bir hastalığın aşısının mutlak bulunması gerekir hastanelerde diye düşünüyorum.

Zaten uygulama da böyleymiş. Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin, sorduğum soruyu şöyle yanıtlıyor;

Normal şartlarda bu tarz ölümcül sonuçları olabilecek hastalıklarla alakalı belli bir kritik seviye vardır, bu seviyenin aşılmamasına dikkat edilir. Ancak aşı gelmediği için kritik seviye stoğu da kullanılmaya başlandı. Ondan kritik seviye de bitmiş halde pek çok hastanede. Burada hastaneler arası iletişimle ilgili de bir sıkıntı var. Sistem doğru işlemediği için hastanın kendi çözümünü üretmesi bekleniyor. Aslında sıkıntılı olan en önemli şeylerden biri de bu!”

İşin daha da ilginç bir boyutu var, toplantı esnasında dikkat çekilen.

Sokak hayvanlarına yönelik ciddi bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor son dönemde. Özellikle de sokak köpekleri kuduz hastalığının kaynağı olarak gösteriliyor. Tam da bu zamanda, riskin bu kadar büyük olduğu söylenirken, hastanelerde aşının olmaması çok manidar değil mi?

“Şunu kabul etmek lazım ki, sahipsiz hayvan sayısında popülasyon artışımız var, bu da yerel yönetimlerin üzerine düşen görevi yapmaması nedeniyle ortaya çıktı. Biz bir süredir söylüyoruz kuduzun kaynağı yaban hayatıdır ve sokaklarda yaşayan hayvanların yaban hayatının yakınlarına terk edilmeleri kuduz için büyük bir risktir. Bu açıklamalarımıza rağmen, sokakta yaşayan köpekler tek kuduz kaynağı olarak gösterildi. Eğer böyle bir tehlike ile karşı karşıya isek neden kuduz aşımız yoktu? Önlem almak zorundaydık! Eğer bu durum daha tehlikeli bir kriz gibi gösterilip, hayvanlara yönelecekse, gerçekten hem hayvanlar hem de insan sağlığı açısından korkunç bir tablo olur!” diyerek konuya açıklık getirmeye çalıştı Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal.

Elbette aşı kıtlığından ve bu kıtlık nedeniyle ciddi risk altındaki vatandaşların halinden bahsederken tarihi verileri unutmamak lazım. Kuduz aşısı ilk olarak 1885 yılında bulunduktan iki yıl sonra 1887 yılında Osmanlı’ya getirilmiş ve Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’de ilk kuduz aşısı üretilmiş. Kurtuluş Savaşının hemen sonrasında da yapılan ilk işlerden biri halk sağlığının korunması maksadı ile laboratuvar çalışmalarına ağırlık vermek üzere Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi’ni kurmak olmuş. Bu sayede ülkemiz yıllarca aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağlamış.

Peki, sonra ne olmuş?

Sağlıkta dönüşüm’ projesi devreye girmiş. Bu projeden bahsedince sevgili doktorum Ceyhun İrgil’in şu sözünü hep hatırlarım; ‘Şimdi özel hastanelerde rahat muayene olduğunuz için seviniyorsunuz, ama yakında devlet hastanelerinde önemli ameliyatları yapacak yetkinlikte doktor kalmayınca çok üzüleceksiniz!’

Üzülme zamanlarındayız sevgili doktorum…

Durum, sadece özel hastaneler açısından değil, her açıdan ele alınmış sağlıkta dönüşürken

Bir biçimde atıl hale gelen Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 2011 yılında tümüyle kapatılması sonucu şimdi tüm aşılarımızda yabancı ülkelere bağımlıyız.

Yani onlar aşı göndermezse ciddi bir sağlık krizi ile karşı karşıyayız!

Toplantıdan iki çarpıcı sonuç çıkıyor bence;

Türkiye’nin sağlıkta ileriye değil geriye dönerek kendi aşısını kendisi üreten ülke olmaya yeniden ve acilen başlaması lazımdır!

-Başvurduğu hastaneden aşı olmadığı gerekçesi ile geri çevrilen ve kendi başının çaresine bakması beklenen vatandaşların içerisinden kuduz tedavisi gecikmiş vakaların ortaya çıkması mümkün müdür? Evet, mümkündür, hatta bu durum an meselesidir!

Son alınan bilgiler hastanelere yeterli kuduz aşısının geldiği ve dağıtımına başlandığı yönünde. Öyleyse soralım; olabiliyordu da neden olmadı? Aşı yok denilerek kaç hasta geri çevrildi? Kaçı aşıya ulaşamadı?

Bursa Türkiye’nin gerisinde kaldı

Bursa Türkiye’nin gerisinde kaldı

2023’e rekorlarla girdik.

Geleneksel olarak Borsa İstanbul yeni rekor adresi oldu.

Çünkü alıştırdı son aylarda rekor üstüne rekora!

Yine öyle oldu ve BİST – 100 Endeksi 5 bin 661 puanlık tarihi zirveye taşındı.

Paradan para kazananların yüzü güldü haliyle.

Ama sevinden bir rekorun reel ekonomi cephesinden gelmesi çok daha önemli bir gelişmeydi elbette!

Türkiye’nin küresel bazdaki olumsuzluklara rağmen ihracatta yakaladığı rekor seviye ekonomik büyüme adına da ciddi bir sinyal çünkü.

İhracatçılarımız yüksek maliyet, düşük parite ve daralan dış pazar konjontürü ile boğuştu yıl boyunca.

Kısa bir dönem ise kur avantajı vardı ellerinde.

Peki netice ne oldu?

Türkiye’nin ihracatı 2022’de yıllık bazda yüzde 12,9 artışla 254,2 milyar dolara yükseldi. Ve Cumhuriyet tarihi rekoru olarak kayıtlara geçti.

Mevcut koşullarda ihracat dünyası adına fazlasıyla taktir edilecek bir tablo bu!

Çünkü özellikle rekabet gücü anlamında ciddi handikaplarla elde edilmiş bir başarı söz konusu.

Unutmayalım ki; dış pazar zorlukları, maliyetler, dibe vuran karlılık, finansal kısıtlamalar, yılın ikinci yarısında kurun yerinde sayması gibi çok sayıda sorun vardı ihracatçının önünde!

Ayrıca iş ve aş üreten, döviz kazandıran fonksiyonları ile de öne çıkıyor ihracat dünyası.

Ancak madalyonun diğer yüzünde de başka bir rekor var Türkiye’nin dış ticareti adına.

Nasıl mı?

Türkiye’nin dış ticaret açığı özellikle enerji fiyatlarının etkisiyle 2022’de rekor seviyeye yükseldi.

Yıllık ithalatın yüzde 34 artışla 364,4 milyar dolara çıkmasıyla ihracattaki rekorun pozitif etkisi de devre dışı kalmış oldu. Ve neticede dış ticaret açığı yüzde 138 artışla 110,2 milyar dolar olarak kayıtlara geçti!

İhracatın ithalatı karşılama oranı da 2021’deki yüzde 83 seviyesinden 2022’de yüzde 70 seviyesine geriledi.

Bu tablolar bize Türkiye’nin iki yapısal sorununu acilen çözmesi gerektiğini gösteriyor.

İhracatın yüzde 60 civarında bir ithal girdiye bağımlı olması en temel meselelerden biri!

Bir diğeri de enerjideki yüksek oranlı dışa bağımlılık.

Cari açığı azaltmanın yolu bu iki faktörü lehimize çevirmek. Kısacası yerlilik oranlarının tüm girdilerde artması şart. Bir de yerli enerjinin özellikle çevreci bir ağırlıkta öne çıkması gerekiyor.

Yüksek katma değer ve inovasyon ise pastanın kreması olarak bol bol kullanılmak zorunda!


Gelelim ihracat ligimizdeki yarışa. Daha doğrusu yıllar yılı ihracatın lokomotifi olan Bursa’nın 2022 yılı karnesine.

Bursalı ihracatçılar geçen yıl 16 milyar 163 milyon dolarlık ihracat gelirine imza attı.

Sonuçta Türkiye ihracat liginin üçüncüsü olarak yılı tamamladı Bursa!

Son yıllarda ikincilik koltuğuna oturan Kocaeli ise 19 milyar 289 milyon dolarlık ihracatla Bursa’ya fark attı. Aradaki fark 3 milyar 26 milyon dolara çıkmış durumda.

Bursa’nın kasım ve aralık aylarındaki atağına karşın kapatılamayacak bir farka karşı mücadele ettiği ortada!

Pazar ve parite sorunları Bursalı ihracatçının elini daha fazla bağlamış görünüyor.

Ancak yüksek katma değer bazında da ileriye gitmeyen bir şehir var artık karşımızda.

Kentin yenilikçi yatırımlara ihtiyacı olduğu açık.

Nitekim dördüncü sıradaki İzmir’in ensemizde olduğu unutulmamalı.

Diğer taraftan Bursa’nın yıllık ihracat artışı sadece yüzde 6 seviyesinde kaldı!

Ülkenin ihracat artış hızının yüzde 12’nin üstünde olduğu düşünülürse artık Bursa’ın Türkiye ekonomisini büyütme konusundaki iddiasını yitirdiğini görüyoruz.

Kent dinamiklerinin bir an önce bu hassas meseleye odaklanmasını umuyoruz.

AK Parti’de milletvekili adaylığı için hangi ilçe başkanları izin istedi?

AK Parti’de milletvekili adaylığı için hangi ilçe başkanları izin istedi?

Genel seçimler yaklaştıkça siyasi partilerdeki hareketlilik artıyor. Bu minvalde hareketin en yoğun olduğu siyasi partilerin başında AK Parti geliyor.

Hafta sonu Adalet Bakan Yardımcısı, önceki dönem Bursa Milletvekili Zekeriya Birkan’ın düğün cemiyeti de olunca Bursa’ya iktidar partisinin özellikle Ankara ayağından önemli konuklar geldi.

Bu konukların bir kısmı pazartesi günü de Bursa’da kaldı.

O minvalde en merak edilen konulardan biri AK Parti’de sahneye çıkmak isteyen, fakat kuliste bekleyen müstakbel aday adaylarının durumu…

Bu noktada en çok merak edilen, daha doğrusu teşkilattan kimlerin aday olacağı merak konusu…

Edindiğimiz bilgilere göre İl Başkanı Davut Gürkan ve yürütme kuruluna şu an itibari ile vize yok.

Bunun dışında merak edilen ise ilçe başkanlarından aday olacak var mı?

Aday olmak isteyenlere vize verilecek mi?

Mevcut milletvekillerinin performansı…

Nasıl milletvekili aday profili isteniyor?

İşte bu soruların hepsi Bursa Koordinatörü, Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya tarafından görüşme odasına alınan 17 ilçe başkanına soruldu…

Sorulan sorularla teşkilatın nabzı tutulmaya çalışıldı.

Alınan yanıtlarla edindiğimiz kulis bilgilerine göre, 3 veya dört ilçe başkanı adaylık için vize istedi…

Geriye kalanların tamamı ilçede devam edeceklerini ifade ettiler.

Ya da diğer bir deyiş ile muhtemelen önümüzdeki yerel seçimleri de düşünüyorlar, diyebiliriz.

Kısaca Kaya önce nabız ölçtü.

Bu ölçülen nabza göre genel merkez kimlere şerbet verecek?

Ya da verilecek şerbetle milletvekilliği yolu açılacak?

Onu da yakın bir süreçte öğrenmiş olacağız.

KELES TAVŞANLI YOLUNA BAKAN GÜVENCESİ…

Özellikle dört dağ ilçeleri açısından değerlendirdiğimizde ilçelerin yakın komşuları olan Tavşanlı, Domaniç, Dursunbey gibi ilçelerle yapılan ticaretler dikkat çekiyor.

Bu ticaret daha da gelişebilir. Fakat gelişmesinin önündeki en büyük engel ise yapımı sürekli ötelenen yollar…

Bu ötelenen yollar AK Parti iktidarı ile yapılmaya başlandı.

İşte bu noktada Keles ile Tavşanlı arasında 54 km’lik yolun ilk 14 km’lik etabının 9 km’lik kısmı daha önce yapımı gerçekleşmişti.

Geriye kalan 5 Km’lik etabı için de Keles Belediye Başkanı Mehmet Keskin ve AK Parti Keles İlçe Başkanı Özcan Yeni, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’ndan söz aldılar.

Bakan ayrıca Keles- Bursa yolunun Çaybaşı etabından başlamak üzere peyder pey önümüzdeki Mart ayından itibaren yapılacağı müjdesini de verdi.

İlk etapta köy içi 1,5 kilometrelik yol yapılacak…

Bu çalışmalarla beraber yakın bir tarihte Orhaneli’deki tünelin de faaliyete girmesi ile başta Orhaneli ve Keles olmak üzere dağ yöresinin sorunları içerisinde önemli bir yer teşkil eden yol sorunu yakında tarihe gömüleceğe benziyor.

Bizler de emeği geçenleri bu köşeden tebrik ediyoruz.

Termal yanlış; Sıcaksu TOKİ!

Termal yanlış; Sıcaksu TOKİ!

Bursa’nın merkezinde, çok da kıymetli bir noktada bulunan Sıcaksu’nun akıbeti uzun süredir tartışılan bir konuydu malum. Hikmet Şahin döneminden bölgenin sağlık turizmi için kullanılmasına yönelik hayaller projelendirilmeye başlandı, ancak rahmetli başkanın koltukta oturduğu süreçte konuda pek ilerlenemedi.

Bölgeyle ilgili en ciddi ilerlemeyi dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe sağladı, yalan yok. Tabakhaneleri boşalttırdı, kamulaştırmalar yaptı. İnceleme gezilerinin sonunda Almanya Bad Füssing bölgesi örnek alındı. Termal Turizm Tesis Alanı (Kür Merkezi ) yapmaktı niyet. Böylelikle Bursa sağlık turizminin başkenti olmaya hazırlanıyordu.

Ancak hepsi bu…

Yine bir çivi çakılamadı Sıcaksu’ya. Alan, hurdaların atıldığı, ihtiyaç sahibi vatandaşların derme çatma barakalar kurup yaşadıkları bir yer haline dönüştü zamanla.

Sonra Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, konuya el attı. Dubai’den yatırımcılarla flörtleşildiğini söyledi bölgenin termal sağlık tesisi olması için, ama bir sonuca ulaşmadı bu flörtleşme. Yerli yatırımcılarla da görüştüğünü, konuyla ilgili kaynak bulmak için çok çabaladığını, ancak bir sonuca ulaşamadığını dile getiren Aktaş, sonunda bir gün Sıcaksu bölgesinde TOKİ konutları yapılacağına ilişkin afişlerle çıktı karşımıza.

Böylesi bir gelişmeyi afişlerden öğrenen AK Parti yönetiminin dahi büyük bir şaşkınlık yaşadığına şahitlik etmiştik o dönem. Bursa’nın Ankara’nın doğrudan direktifleri ile idare edilmesinin ilk adımları olarak değerlendirilmişti Sıcaksu’ya TOKİ projesi.

Afişlerin ardından muhalefet partileri bölgede TOKİ konutları yapılmasına karşı olduklarını dile getiren açıklamalar yaptılar. Sonra da pek ses çıkmadı, bir gelişme yaşanmadı. Yaşanan yegane gelişme turizmcilerden ‘Bölgeyi termal tesis olarak kullanalım, konut yapmayalım’ çıkışıydı, ancak o sesler de cılız kaldı.

Yılbaşından hemen önce metro ile önünden geçerken gördüm ki, Sıcaksu’nun etrafı kapatılmaya başlanmış, içinde kepçeler çalışıyor. 2023 yılının ilk açıklamalarından biri olarak da Bursa Büyükşehir Belediyesi Basın biriminden konuyla ilgili bir bilgi geldi.

Sıcaksu Bölgesi’ni nitelikli bölgeye dönüştürme çabalarında sona gelindi. Son 12 yıldır bölgede kentsel dönüşümün gerçekleşmesi için önemli mesai harcandı.

Doğru, bölgeye kentsel dönüşüm yapılması için 12 yıldır büyük mesai harcanıyor, ancak bu TOKİ marifeti ile konut yapılması biçiminde bir kentsel dönüşüm değil. Hatta 2018 yılında göreve geldikten hemen sonra Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın kafasındaki kentsel dönüşüm de konutlu bir dönüşüm değil termal bir dönüşümdü. Planlar gayet açık ve net.

Şimdi Bursa’nın son derece kaliteli kaynak suyunun üzerine 690 konut ve 92 dükkan inşa edilecek. 8 Aralık tarihinde yapılan yer tesliminin ardından proje 650 günde bitirilmek üzere teslim alınmış.

Almanya Bad Füssing bölgesinin örnek alındığı termal köy projesinden 1050 Konutların örnek alındığı TOKİ projesine dönüşen bir kentsel dönüşüm hikayesi bu…

“Bu dönüşüm projeleriyle bir taraftan depreme karşı dayanıksız yapı stoku yenileniyor, diğer taraftan kentimiz nitelikli, modern ve güvenli konutlarla donatılıyor” ibaresi var açıklamada.

Elbette vatandaşın depreme dayanıklı, nitelikli ve güvenli konutlarda oturması büyük önem arz ediyor. Ancak tüm bu koşulları sağlamak için Bursa’nın termal kaynaklarının üzerine beton dökmeye değer mi?

Termali çoktan gözden çıkardıysanız sizin için bir sorun olmaz sanırım. Zira geçtiğimiz Aralık ayında düzenlenen toplantıda Bursa 2013 yılında üye olduğu Avrupa Tarihi Termal Kentler Birliği üyeliğinden ayrılmış görünüyor.

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er’in de konuyla ilgili çekinceleri var. Binalarda bir biçimde jeotermal kaynak kullanımının sisteme zararlı olacağını dile getiriyor Başkan Er. “Termal kaynaklardan pompayla su çekerseniz bu da kaynakların kuruması ihtimalini gündeme getirir!” diye ekliyor.

Tarihe yanlışlar şehri olarak geçecek bu gidişle Bursa.

Doğanbey TOKİ konutları gibi bir yanlıştan bahsediyorum! Şehrin dışına yapılan şehir hastanesi gibi bir yanlıştan! Eski stadın yerinde büyütülmesindense şehrin batısına büyük paralar harcanarak stadyum yapılması gibi bir yanlıştan!

Bu kez termal bir yanlışla yüz yüzeyiz Bursa olarak. Yine geriye dönüşü olmayan, ileride TOKİ yazısını kaldırıp aklayamayacağımız bir yanlışla.

EMEKLİ YOK SAYILMAKTAN BIKTI


Milyonlarca emekli gözlerini yarın açıklanacak maaş zammına çevirdi bekliyor. Çünkü emekli çarşıya pazara çıkamıyor. Asgari ücretin zamlı halinin dahi açlık sınırının altında kaldığı şu günlerde emeklinin yaşayabilmesi için adeta mucize gerekli.

Yok sayılmaktan artık bıktıkları için alanlara çıkan Tüm Emekliler Sendikası, Bursa Şube Başkanı Cihat Uygur zam öncesi bir açıklama yaparak emeklinin taleplerini iletti;

-En düşük emekli maaşı asgari ücretin üzerinde en az, 9 bin TL olmalıdır.

Sağlık kesintileri kaldırılmalıdır.

-Bütün emeklilere yılda dört kez olmak üzere en az asgari ücret düzeyinde ikramiye verilmelidir.

-Ayrıca emekli sendikaları hukuksuz bir şekilde yok sayılmamalı, maaşlar belirlenirken masanın diğer tarafında olmalıdır.

Sinan Ateş’in cenazesinin ardından akılda kalan sorular ve seçmen tercihindeki değişiklik…

Sinan Ateş’in cenazesinin ardından akılda kalan sorular ve seçmen tercihindeki değişiklik…

Geçen hafta içinde, yılın son gününde, Bursa’da, Ülkü Ocakları önceki dönem Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş’in cenaze namazı vardı.

Ankara Çukurambar’da geçen Cuma namazı sonrası hain saldırı sonucu hayatını kaybeden Ateş’in cenaze töreninde tabiri caiz ise mahşeri bir kalabalık vardı.

İğne atsan yere düşmezdi.

Bursa’da son yılların en kalabalık cenaze namazıydı diyebiliriz.

Allah rahmet eylesin…

Ama Ateş’i tanıyan birisi olarak şunu net ifade edebilirim: O samimi bir Müslüman, gerçek bir Turancı, vatansever bir Türkçü, iyi bir Atatürkçü idi.

Abdestsiz gezmeyen, hak yolundan ayrılmayan bir hemşerimizdi.

Ve en önemlisi bu kenti seven, aynı  zamanda Bursasporlu ve Bursaspor’a gönül veren bir taraftardı.

Cenazesi için 81 vilayetten dostları, sevenleri onu son yolculuğunda yalnız bırakmama adına Ulucami’de toplanmıştı.

Ama MHP’nin üst kadrosunda yer alanlar ve milletvekillerinin cenazede yer almaması dikkat çekici idi. Bursa özelinde ise İl başkanı Cihangir Kalkancı’nın sosyal medyadan yayınladığı taziye mesajı dışında aklımda kalan, gözüme ilişen bir şey yoktu.

Yine cenaze ile ilgili diğer bir ayrıntı, tabandan ve belediye meclisi üyesi bazında katılım yüksek olmasına rağmen MHP’nin üst kadrosu dışında ne Ülkü Ocakları Başkanı ne de MHP’li milletvekilinin olmaması üzerine de yazılacak o kadar çok şey var ki onu da zamana bırakalım…

Diyeceğimiz tek bir şey var ki…

Vicdanlar yaralı…

Gönüller hüzünlü.

Bir o kadar da kırgın.

Sözün bittiği, boğazın düğümlendiği yerde birçok ülkücü…

Ama cenaze sonrası sohbet ettiğim birçok dost şunu söyledi: Bu yaşanılan olay ve yaşanan sessizlikten sonra geçmiş seçimlerde MHP’ye oy veren o isimler önümüzdeki seçimlerde MHP’ye oy vermeyi düşünmüyorlar.

Belki oy pusulalarında BBP’ye belki de AK Parti’ye belki de İYİ Parti’ye oy kullanacaklar.

Bakalım MHP bu süreçten nasıl çıkacak?

Onu da ilerleyen süreçle beraber öğrenmiş olacağız.

TBMM YARIN TOPLANIYOR…

Malum seçimlere sayılı zaman kaldı. Sayılı zaman kalmasına rağmen vites düşürmeyen kurumların başında TBMM geliyor.

TBMM’yi bu dönem yoğun bir gündem bekliyor.

TBMM’nin 2023 yılının ilk yasama toplantısı yarın gerçekleşecek.

Gündemde neler mi var?

Yazalım sırasıyla…

Önce EYT sonra 3600 gösterge, emekli maaşlarındaki zam ve benzeri çalışmalar gündemde olacak.

Daha önemlisi ise muhtemelen bu çalışmaları yaptıktan sonra TBMM’de seçimlerden üç ay önce de seçim çalışmaları için meclisi tatil edecekler.

Belki tatile giren TBMM’ de bazı milletvekilleri önümüzdeki dönem bir daha TBMM’ye vekil olarak gelemeyecek.

Belki bazıları tekrar aday gösterilmeyecek…

Sonuçta iyisi ve kötüsü ile bir dönemi sona erdirmiş olacaklar.

Bizler de bu süreci yakınen takip etmeye devam edeceğiz.HP

2023 yılına sevinerek girenler ve bu yıl üzülmeye başlayacak olanlar…

2023 yılına sevinerek girenler ve bu yıl üzülmeye başlayacak olanlar…

Bugün yeni yılın ilk günü…

2022 yılına elveda dedik, 2023 yılına merhaba dedik.

Merhaba derken bu yıla ülke genelinde en az 2 milyon 250 bin insan daha umutlu girdi…

Onlar EYT’li idi; artık sadece E’li ya da diğer bir ifade ile emekli adayı oldu. Muhtemelen ilk maaşlarını Allah nasip ederse şubat ayında alacaklar.

Müstakbel emeklilerimiz bundan sonra EYT platformu olarak gerçekleştirdikleri toplantılarını artık emekliler platformu olarak gerçekleştirecekler…

Belki şimdi de staj mağdurları diye platform çıkar.

Kim bilir önümüzdeki yıllarda gündemde staj mağdurları platformu (SMP) diye platformun haberleri ile içli dışlı oluruz.

***

Yine bu seneye mutlu girenlerin içinde 3600 ek gösterge kazanmaya memurlar olacak.

Onlar da oldukça mutlu.

Bir de çifte mutlu olacak olanlar var.

Onlar da geçen ay içinde sonuçlanan uzman öğretmen ve başöğretmen hakkını kazanan öğretmenlerimiz.

Bir de 3600 ek göstergeden faydalandılar mı?

Gerçekten ekonomik anlamda ciddi bir kazanç elde edecekler.

Bir de mutluluğu tavan yapan meslek grubu daha var.

Onlar da doktorlarımız…

Önceki aylarda yapılan düzenleme ile bugün birçok doktor kamuya döndü.

Onlar da hak ettiklerini almaya başladılar.

En az alt alta toplarsak 5 milyon yurttaşımız da bir önceki yıla göre daha mutlu bir şekilde yeni yıla merhaba dedi.

Bir de bunların yanı sıra yılbaşı özel çekilişinde büyük ikramiyeye ortak olanlar var ki onların da keyfine diyecek yok.

Onlar da zevkten dört köşe…

Temenni ederiz ki o para onlara saadet getirir…

***

Bir de pandemi ile beraber beri mutlu olanlar var ya, onlar için üzülme vakti geldi…

Belki bu üzülme yarın veya yarından daha yakın bir süre zarfında gerçekleşecek.

Onların içerisinde ilk sırada stokçular yer alıyor

Pandemi ile beraber deli dumrul vergisi gibi her gün zam yapanlarla bu yıl içerisinde ciddi mücadeleler olacak.

Ya onlar yola girecek, ya da ağır cezalarla yüzleşmek zorunda kalacak.

Belki bu sene pandeminin etkileri tamamen kaybolacağından pandemi zamanında türeyen sözde bazı sektörler kapılarına kilit vurmak durumunda kalacak.

Belki üzülecekler kısmına daha da ilave olacak olanlar var.

Olsun yılın ilk gününde aklımıza getirip bunları yazmayalım.

Nasılsa geride daha yazacak 364 gün var.

Umarım kalan günlerde hep sevinçli haberleri yazmak ve yorumlamak bize düşer.

Yoksa bu gemide hepimiz varız.

Su alırsa hepimiz zarar görürüz.

Bu vesile ile yeniden tüm okuyucularımız ve insanlık aleminin yeni yılını kutlar sağlık mutluluk ve esenlikler dilerim.

 

2022’nin son yazısı, çiftçi perişan!

2022’nin son yazısı, çiftçi perişan!

Benim gazeteci kimliğime daha bir sarıldığım ve bu kimlik içinde kendimi daha bir mutlu hissettiğim 2022’nin herkese bu kadar iyi gelmediğinin farkında olarak, iki arada bir derede geçirdim koca seneyi.

Yazdıklarımla, özelde Bursa’nın genelde ise ülkenin sorunlarını kayıtlara geçmeye çalıştım. Bu kıymetli vazifeyi 2023 yılında da layıkıyla sürdürebilmek en büyük dileklerimden.

Elbette yılın son gününde de sorunlarımıza dem vurmadan geçecek değilim. Küçük ailemin huzuruna dönmeden önce, sizi bir huzursuz etmek benim gündelik vazifem.

Başlayalım öyleyse…

Dün CHP İl Binasında düzenlenen tek toplantı İl Başkanı Turgut Özkan’ın tanışma toplantısı değildi. İl Başkanının toplantısından bir saat sonrası için CHP Tarım Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal da davet etmişti basın mensuplarını ‘tarımın bir yılını’ değerlendirmek üzere.

İki toplantının saatlerinin bu denli yakın olması, organizasyonların habersiz düzenlendiği izlenimini uyandırdı bende. Sarıbal’ın İl Yönetimi ile irtibatı olmadığını, arada soğuk rüzgarların estiğini düşündüm, ne yalan söyleyeyim.

Ancak gözümün önünde Turgut Özkan ve Orhan Sarıbal arasında geçen diyalog bu düşüncelerimi boşa çıkardı. Büyük bir nezaketle toplantı sonrası programını beklemeye alan İl Başkanı Özkan, Orhan Sarıbal’ın yanında oturarak birlik beraberlik pozu verdi.

Bu kadar dedikodu yeter.

Biraz da tarımın bir yıllık değerlendirmesine bakalım.

Öncelikle şunu ortaya koymak lazım; sokak röportajlarında ‘Allaha çok şükür ülkemizde her şey var, önceden hiçbir şey yoktu’ diyerek yaşanan bolluğa işaret etmeye çalışan vatandaşın algısında bir bozukluk var. Durumu şöyle tarif ediyor CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal;

“Eskiden bir ürün yoksa orada kıtlık var denilirdi. Şimdi ise ürün var, ama cebinizde para yoksa, o ürüne ulaşamıyorsanız, gerçek kıtlık budur, gerçek kriz tam da budur”

Hatta bana göre bu kıtlık daha acı verici, toplumu daha çok yaralayan bir kıtlık durumu. Çünkü aynı ürünü gözünüzün önünde alıp tüketebilenler, hatta fazlasını çöpe atabilenler varken, toplumun büyük kesiminin ulaşamıyor olması, aradaki makasın ne kadar açıldığının da göstergesi.

2022 yılı bizi bir konuda şampiyon da yapmış. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, yıl tamamlanmadan tarımsal ithalat giderlerimiz, tarımsal ihracat gelirimizin iki katına ulaşmış.

Çiftçinin bankalara olan borucu da 20 yılda 120 kat artarak, 2,4 milyar TL’den; 290 milyar TL civarına yükselmiş. 23 milyon dönüm tarım arazisi üzerinde haciz var. Bursa özelinden konuya bakacak olursak 400 bin dönüm Bursa Ovası’nın 190 bin dönümünü sanayi bölgelerine ve çarpık yapılaşmaya kaptırmış durumdayız.

Sarıbal’ın yaklaşık bir saat süren ve her bir dakikası son derece kritik bilgiler içeren konuşmasından alıntıları başka yazılarıma saklayıp, size tarım koridoru gerçeğine yönelik açıklamalarını aktarmak istiyorum.

Ukrayna’daki tahılın Ukrayna halkına ya da devletine ait olmadığını, çok uluslu şirketlere ait olduğunu belirtti Sarıbal konuşmasında ve dedi ki;

Tahıl koridorunda uzlaşma çokuluslu şirketler rahat etsin diye gerçekleştirildi. Türkiye’deki çiftçinin ürünü para etmesin, bizi dışarıya bağımlı hale getiren iktidar seçime kadar kendini rahatlatsın diye yaptılar. Bu tahılları Afrika’nın yoksul, aç toplumlarına göndereceğiz dediler, fakat buradan en çok ürün alan ülke İspanya. İkinci en çok alan ülke ise Türkiye! Yani iktidar, ithalat sopasıyla çiftçiyi terbiye etme modeline devam etti.”

Buradan yapabileceğimiz bir diğer çıkarım da, kendi hükümetimizin bizi aç ve yoksul ülkeler kategorisine yerleştirmiş olması olabilir mi? Bahsedilen tahılı Afrika ülkeleri yerine biz aldığımıza göre…

Bu yılın son yazısında da içinizi yeterince kararttığıma göre, 2023’ün adaletli, eşitlikçi, demokratik bir yıl olmasını diliyorum. 2023 yılında kadın, çocuk ve hayvan cinayetlerinden, taciz ve tecavüzlerden bahsetmek zorunda kalmayalım istiyorum. Bursa’yı yutmak için ağzını açmış bekleyen kocaman talan canavarı bir an önce dursun istiyorum. İnsanlarımızın yüzündeki hüzünlü sinirlilik hali yerini gülümsemeye bıraksın, herkes yarınlara daha ümitle bakar olsun istiyorum. 2023’ün dileklerimi gerçekleştiren bir yıl olmasını istiyorum…

Biliyorum, öyle olacak…

Seçimden sonra doların kaderi ne olacak?

Seçimden sonra doların kaderi ne olacak?

2022 kurla mücadele yılı oldu.

Aslında enflasyonla mücadele yılı olmalıydı!

Ama dövizi durdurmadan yol almak çok da kolay değildi elbette.

Öncelikle doları dizginlemek için harekat üstüne harekat yaptı ekonomi yönetimi.

Kur Korumalı Mevduat’la başlayan süreç çok çeşitli enstrümanlarla devam etti.

Bankacılık kesimi farklı yollarla dövizden uzak tutulmaya çalışıldı. İhracatçı, dövizini kısmen devlete aktarmak durumunda kaldı!

Diğer yanda SWAP anlaşmaları ile rezerv artışına destek verildi.

Belli dönemlerde kaynağı belirsiz yani teknik ifade ile cari denge hesabında net hata noksan hanesine yazılan para girişleri de hatırı sayılır düzeyde gerçekleşti.

Neticede dolar zapt edildi. Eylülden bu yana 18,10 – 18,70 TL arasına sıkıştı kaldı dolar kuru!

Peki yeni yılda neler olacak?

Ekonomi yönetimi kura ve piyasalara nasıl bir strateji ile yaklaşacak?

Bu sorunun yanıtı dün para otoritesinin basın açıklaması ile çıktı karşımıza.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 2023’te uygulanacak parasal stratejiye dair bir açıklama yaptı!
Yani yol haritasını öğrenme fırsatı bulduk.

Ama yola ne kadar uyulacağı ayrı bir mesele.

Çünkü bir yanda seçim yılının belirsizlikleri diğer yanda küresel konjonktürün kısıtlılıkları var!

Yine de MB’nin mesajları önem taşıyor öngörü yapabilmek adına.

Analize öncelikle isim değişikliği ile başlamakta fayda var.

Daha önce Para ve Kur Patikası olan başlık Para Politikası ve Liralaşma Stratejisi olarak değiştirilmiş.
Yani Liralaşma Stratejisi artık resmi literatürde yer almakta. Dolayısıyla tüm Türkiye TL’ye yönlendirilmeye devam edecek!

Amaç olarak ise enflasyonla mücadele gösterilmekte.

“Fiyat istikrarının sürdürülebilir bir çerçevede yeniden şekillenmesi amacıyla, tüm politika araçlarında Türk lirasını öncelikleyen uygulama.” olarak ifade edilen Liralaşma somut bir politik çerçeveyi karşımıza çıkarıyor.

Bu çerçevede MB’nin 2023’te neler yapacağını 2022’ye atıfta bulunarak ifade etmesi dikkate değer!

“Bu yıl yaptıklarımızı 2023’ün ilk yarısına kadar yapmaya devam edeceğiz.”.

Önemli bir ipucu cümlesi bu.

Aynı politika temmuza kadar sürecek bu açıklamaya göre.

Yani çok kontrollü bir kur hareketi öngörülüyor!

Ama neden sadece yılın ilk yarısını kapsıyor bu açıklama?

Tabii ki nedeni seçim.

Seçimden sonrası bambaşka bir manzara içerebilir.

Ancak tabi ki bu açıkça söylenmiyor!

Rekabetçi kur ihtiyacı ve kuru tutmanın artan maliyeti seçim sonrasında dövizi başka yerlerde görmemize yol açabilir. Haliyle MB kendini sadece ilk yarı yıl ile sınırladı.

Teknik açıdan açıklama metninde dikkat çeken bir hedef var ilk 6 ay için.

“2023 yılının ilk yarısı için mevduatta liralaşma hedefi yüzde 60 olarak belirlenmiştir. Bankaların fonlama, teminat ve kredi kanallarını kullanım imkânları liralaşma hedefleri doğrultusunda kalibre edilecektir.” ifadesi önümüzdeki günlerde dövizi baskılayacak önlemlerin geleceğini gösteriyor. Ve bu süreç seçimlere kadar devam edecek!

Merkez Bankası ayrıca büyüme odaklı adımlardan geri kalınmayacağını ifade ediyor.

Enflasyondaki düşüş ise baz etkisine bırakılmış görünüyor.

Sözün özü; seçime kadar düşük kur yüksek büyüme… Sonrası ise Allah Kerim!

CHP Bursa’da örgütün adayı İsmet Karaca!

CHP Bursa’da örgütün adayı İsmet Karaca!

Yeni yıl arifesinde başkan yenileyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin davetlisiydik bugün. Koltuğuna yeni oturan İl Başkanı Turgut Özkan, hem 2022 yılının kendileri açısından bir değerlendirmesini yapmak hem de Bursa basınına ‘merhaba’ demek istemiş bu toplantı vesilesiyle.

CHP’nin etkinliklerini pek çok kez yazdığım için daha ziyade bugüne özel açıklamalara yoğunlaşmayı tercih ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde Şahin Sevinç ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen CHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey, bir önceki seçime atfen “Biz seçimi sahada ve sandıkta kazandık, tutanakta kaybettik!” demişti ve bu vurguyla da İstanbul seçimlerinin kazanılmasında çok önemli olan ıslak imzalı tutanak kayıtlarına vurgu yapmıştı.

Aynı vurguyu bu kez CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan’dan da duyduk. Seçimlere hazırlık sürecinde sandık görevlilerinin eğitimleri ve örgütlenmesi konusuna büyük önem verdiklerini bir kez daha hatırlattı Özkan. Önümüzdeki seçimlerde 15 ila 20 sandığın bir avukat tarafından denetleneceğini, bunun için 450 avukatın görevlendirileceğini de şimdiden belirtmiş olalım.

Kısacası bu seçimler öyle örgüt-aday çekişmesine kurban gitmeyecek!

Benim asıl merak ettiğim ise milletvekili listelerinde nasıl bir değerlendirmeye gidecekleriydi.

“Önümüzdeki seçimlerde her ne kadar ittifak sistemi değişse de bir ittifak var, ancak bu ittifakın genel seçimler konusunda nasıl şekilleneceği henüz belirsiz. İttifakın nasıl şekilleneceği belirlendikten sonra bunun Bursa’ya yansımalarını ve örgütün istediği vekil adaylarını aynı potada harmanlayacağımızı düşünüyorum.

Hali hazırdaki vekillerimiz de var. Genel Merkez, ‘Biz bu vekille devam etmek istiyoruz’ dediğimizde siyasetin tabiatı gereği buna hayır denmez. İttifakla ilgili Bursa için uygun gördüklerine de hayır denmez…” diyerek yanıtladı beni Özkan.

Konuşmalar işin nasıl şekilleneceği konusunun muallak durumunu koruduğunu gösteriyor. Ancak şimdiki vekillerin ve ittifak nedeniyle altılı masanın küçük ortaklarının talepleri de Bursa üzerinden karşılanacak olabilir.

Tüm ihtimalleri bir arada gözeten, hayli karışık milletvekili listeleri ile karşılaşacağız bu seçimde…

Peki, örgütün adayı kim?

Örgütün listede seçilebilir yerde görmek istediği aday elbette Eski İl Başkanı İsmet Karaca.

İl ve ilçe başkanlarından çok az vekil çıkaran, daha ziyade STK’larda karşılığı olan isimleri seçilebilecek sıralara yerleştiren bir parti olan CHP bu seçimde şeytanın bacağını kırıp Karaca’yı meclise yollamak niyetinde.

Olur mu?

Bu konuyu daha önce de kaleme almıştım, bence teşkilatlarda çabalamanın kıymetini göstermesi açısından çok da güzel olur.

Uygun zaman mı?

Listelerin bu kadar sıkışacağı bir dönemde, çok da emin değilim…

Bir de Bozbey faktörü var tabi dillendirmemiz, ete kemiğe büründürmemiz gereken.

Kulislerden son zamanlarda sızan bilgilere göre Bozbey genel seçimlerde vekil listesinde kendisine yer arayışına girmiş. Konuyu kendisine hafta başında yapılan toplantıda sormuştum. Genelde bu minvaldeki sorulara ‘Ben Büyükşehir Belediye Başkan Adayıyım’ kesinliği ile yanıt veren Bozbey, bu kez ‘Partimiz bizi nerede görmek istiyorsa biz orada oluruz’ biçimli siyaseten kıvrak bir cevapla geçiştirdi meseleyi.

Buradan anlıyoruz ki, kulislerde konuşulanlar pek de boş değil. Mustafa Bozbey’in gözü vekil listesinde.

Bu konuyu da sorulan sorular üzerine değerlendiren Özkan;

“Biliyorsunuz, Genel Başkanımız uzun zaman önce, Bozbey’in Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğunu deklare etti. Tabii ki, Genel Başkanımızın sözü bizim için emirdir. Bütün çalışmalarımızı bunun ışığında yürüttük ve önemli bir mesafe aldık.

Elbette Mustafa Bozbey’in tercihine asla karışamayız. Eğer Genel Merkezimiz, ‘Bozbey milletvekili adayıdır’ derse, biz bütün vekillerimize eşit mesafede olduğumuz gibi burada da vekil olması için elimizden geleni yaparız.

Derseniz ki; ‘örgütün gönlünden ne geçiyor?’ Genel Başkanımızın işaret etmesi sonrası yaptığımız çalışmadan sonra belediye başkanlığı konusunda aldığımız mesafeden dolayı biz Bozbey’i Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak görüyoruz. Yoksa kişisel kanaatimiz değil. Süreç bizi buraya ittiği için böyle. Kısacası biz kimsenin milletvekilliğine karşı olamayız” dedi.

Umarım CHP bir kez daha aday ve örgüt arasında bocalamak zorunda kalmaz.

NOT: Bu kadar vekil listelerinden konuştuktan sonra, bugün sosyal medya hesabından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a; “VAR’a gerek yok, açık ofsayta düştün. 800 dönüm sanayi arsasını nasıl elde ettin? Oğlunla ortağın ne iş yapıyor? Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu kadar karlı bir iş mi? Açıkla.” diye seslenip ulusal basının da dikkatini çeken İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nu aradım.

Halen vekillik için istifa edip etmemek konusunda kararını vermemiş Türkoğlu. Ancak ekibinden gösterdikleri emeklerin karşılığını almak için bir dönem daha il yönetiminde olmak konusunda ısrarlar olduğunu söyledi. Listeler şimdiden bu kadar arapsaçına dönmüşken, doğru bir karar olabilir diye düşünmekteyim.

Öğretmenevi için geçmişte neler olmuştu?

Öğretmenevi için geçmişte neler olmuştu?

Hafta içinde Bursa Öğretmenevini gündeme getirmiştim.

Biraz belleğimi yokladım…

Son 18 yıldır sürekli gündemde olan, fakat bir adım ilerleme olmayan öğretmenevi ile ilgili geçmişte neler olmuştu?

Biraz da onları hatırlatalım.

Misal geçmişte maaşların ödenmesi için bankalarla yapılan anlaşmalar sonrası 2005-2008 yılları arasında öğretmenevi yapılacak maksadıyla o dönemde hiçbir öğretmene promosyon ödemesi gerçekleşmemişti.

Peki, dönemin Milli Eğitim Müdürü tarafından öğretmenevi yapıldı mı?

Kocaman hayır…

Peki, o paralar nereye gitti?

Sorgulayan oldu mu?

Hayır…

***

Yine süreç içerisinde öğretmenevi binası yapılmadığı için ilgili ve yetkili isimler “otel kiralanacak, burası da öğretmenevi olarak kullanılacak” dedi…

Bu oldu mu?

Bunun yanıtı da hayır…

Zaten yeterli büyükte kiralanacak otel de yok…

Bu oldu mu, bu da hayır…

***

Yine gerçek olan şu; mevcut öğretmenevi kullanılabilir 50 civarında yatak kapasitesi, yok denecek kadar kısıtlı sosyal mekanları ile bir çok ilin gerisinde bir öğretmenevi.

Netice olarak diyeceğimiz odur ki 50 bine yakın Milli Eğitim çalışanın olduğu ülkemizin dördüncü büyük kentine bu manzara hiç yakışmıyor.

***

Ve yine netice olarak diyeceğimiz odur ki Bursa’da onlarca, hatta yüzlerce eğitim gönüllüsü, çok sayıda hayırsever var.

Aslolan bu hayırseverleri harekete geçirmek.

Bu görev de Sayın Valimiz Yakup Canbolat ve İl Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür’e düşüyor.

Bu konuyu umarım 2023 yılında gündeme getirirlerse sonuca ulaşır.

Yoksa biz yazmaya devam ederiz.

Biz yazalım ama yeni öğretmenevinin açılışını yazalım velhasıl…

2022’YE ELVADA 2023’E MERHABA…

Bugün itibari ile 2022 yılının son yazısını kaleme aldık. Nasipse yarın 2023…

Ama öncesinde 2022 yılının son gününde diyebileceğimiz elim silahlı saldırı sonucu Ankara’da hayatını kaybeden Ülkü Ocakları önceki dönem Genel Başkanı, akademisyen Doç. Dr. Sinan Ateş’e Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı arkadaşına acil şifa, yakınlarına ve Türk Milletine sabır diliyorum.

Umarım bu olayın failleri en kısa zamanda yakalanır.

Pandeminin etkilerini eskisi kadar olmasa da 2022 yılında hissettiğimiz bir gerçek.

Her şeye rağmen umutlarımız yeşermeye devam ediyor.

Temenni ediyoruz ki 2023 yılı 2022 yılından daha güzel geçecek.

Bu vesile ile başta okuyucularımız olmak üzere ardından kentimiz, sonrasında ülkemizin ve dünyamızın tüm insanlarının yeni yılını tebrik ediyor, sağlık esenlik ve mutluluklar getirmesini diliyorum.

Borsa İstanbul’un yerli zaferi

Borsa İstanbul’un yerli zaferi

İlginç bir yıl geride kalıyor…

Tüm dünyanın ensesinde enflasyon canavarını hissettiği bir yıl olarak tarihe geçecek 2022.

Türkiye’nin ise enflasyon canavarının midesinde olduğu bir yıl olarak hatırlanacak.

Herkesin çok daha üst seviyede hissettiği TÜİK’in yüzde 85’lik zirve TÜFE rakamı bile çekilen çilenin net kanıtı niteliğinde!

Haliyle eriyen alım gücünün sürekli konuşulduğu bir ülke haline geldik. Ve bu nedenle de ikide bir asgari ücrete ayar çektik. Ama bu ayarlar bile tahribatı gidermeye yetmedi.

Vatandaşın enflasyon duyarlılığının zirve yaptığı 2022’de yatırımcının duyarlılığı ise Borsa İstanbul’a zirve yaptırdı!

Aslında dolar ve altın da rekorlara sahne oldu. Ama çok da konuşulacak bir etki bırakamadılar.

Yüzde 40 civarındaki getiri enflasyonun hayli altında kaldı altın ve dolar adına.

Ve her ikisi de çok net biçime borsanın gölgesinde kaldılar.

Çünkü BİST açık ara getiri şampiyonu oldu! Para adına tüm yolların hisse senetlerine yönlendirildiği bir yıla şahit olduk kısacası.

2022’nin son işlem gününden geriye baktığımızda doyumsuz bir rekor serisini görüyoruz.

Nasıl  mı?

BİST-100 Endeksi yıla bin 857 puandan başladı.  En düşük seviyeyi bin 824 puanla 24 Şubat’ta gördü. Çünkü Rusya – Ukrayna savaşı patlak vermişti!

Ama toparlanma gecikmedi ve nisanda 2 bin 560 puanlık zirve görüldü.

Ancak BİST bununla yetinmedi.

Temmuzda atağa geçen endeks eylülde 3 bin 700 puana çıktı.

Rekor serisi bu aşamadan sonra daha da hızlanarak 5 bin 550 puana kadar çıkardı BİST – 100’ü. Ve tarihi zirve kayıtlara geçti.

Dünya şampiyonu olarak da Borsa İstanbul rekor üstüne rekor kırmasının nimetlerini topladı!

Endeksin TL bazındaki rekorları yanında dolar bazındaki performansı da sürpriz niteliğindeydi.

Çünkü öncelikle doların özellikle yılın son aylarında sabit seyir izleyeceğini 2022’nin ilk yarısında kimse öngörmüyordu.

Ve elbette ki TL bazında yüzde 190’a yaklaşan yıllık yükselişin de dolar bazlı endeksi yukarı itmesi kaçınılmazdı!

Endeks şubatta 130 seviyesi ile dip yaptıktan sonra adeta coştu. İlk yarı yıldaki kur dalgalanmalarına rağmen önce 174’e ardından 203’e çıktı dolar bazlı BİST – 100 Endeksi.

Ve bu hafta ulaşılan 296 seviyesi Mart 2018’den bu yana kaydedilen en yüksek düzey oldu!

Ama elbette ki uzun vadede TL’de yaşanan kayıplar nedeniyle dolar bazında tarihi seviyelerin hala epey uzağında bulunuyor BİST-100. Yine de dolar ölçüsüyle bile Borsa İstanbul dünya liderliğine oynadı bu yıl!

Ancak, ilginçtir ki rekorlar yabancı yatırımcının sahada olmadığı bir süreçte gerçekleşti.

2022’de yabancının payı yüzde 29 ile dip seviyeye indi.

Yıllık bazda yabancı sermayenin payında yüzde 40 oranında azalma kaydedilmesi dikkat çekici.

Yabancı yüksek enflasyondan siyasi ve ekonomik belirsizliklerden ürküp deyim yerinde ise kaçtı Türkiye’den!

Neticede BİST tarihi zirvelere taşıyanlar yerli yatırımcılar oldu.

Negatif reel faiz ve istikrar kazanan dövizin yerli yatırımcı için Borsa İstanbul’u tek adres haline getirmesi en temel neden.

Özellikle bankacılık sektörüne dönük düzenlemelerin BİST’e zorunlu yönlendirmesi ve çok sayıdaki halka arzın sahne alması yerli yatırımcı adına devrimsel bir süreci tetikledi hisse senetleri cephesinde!

Peki 2023’de Borsa İstanbul’da neler yaşanacak?

Bu sorunun yanıtı ise yılın ilk analizine bırakalım.

Alfatlı: 400 bin Suriyeli geri dönecek!

Alfatlı: 400 bin Suriyeli geri dönecek!

Özellikle son zamanlarda yapmış olduğu açıklamalarla dikkat çeken isimlerden biri de BBP’nin Bursalı Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı.

Düzenli olarak her hafta basın mensuplarıyla buluşan Alfatlı’nın bu haftaki konukları değerli meslektaşlarımız Yüksel Baysal, Ahmet Kundakçı, Bülent Civanoğlu, Furkan Kahraman, Gözde Şahin, Onuralp Özalp ve bendenizdim.

Alfatlı ile beraber kahvaltıya katılan diğer isimler BBP Bursa İl Başkanı Haldun Filiz, BBP Osmangazi İlçe Başkanı İsmail Demir ve Alperen Ocakları’ndan Ömer Faruk Alfatlı idi.

BBP ‘seveni çok, sevenlerinin oyu sandığa girse iktidar ortağı olurdu’ diyebileceğimiz bir siyasi parti.

Öte yandan, şunu da net olarak ifade etmek gerekiyor: BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı, kendini yetiştirmiş bir siyasetçi.

Vermiş olduğu samimi yanıtlar buluşmada bulunan meslektaşlarımızı memnun etti.

Gelelim buluşmadan birkaç ayrıntıya:

Önümüzdeki genel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın bünyesinde kendi aday ve kendi logosu ile seçimlere katılacak BBP’de bu dönem baraj derdi yok.

Bundan dolayı Alfatlı seçimden oldukça umutlu.

Ve en önemlisi gelecek seçimlerde oluşacak tablo sonrası “partisinin TBMM’de güçlü şekilde temsil edileceğini” düşünüyor.

Bursa özelinde ise bu dönem partisinin Bursa dışından aday göstermeyeceğini belirtiyor.

BBP olarak dış politikada kırmızı çizgilerinin olduğunu, “onlardan ilkinin Doğu Türkistan ve diğerinin de Kırım konusu olduğunu, bir başka kırmızı çizgilerinin de Irak’taki Türkmenler olduğuna” dikkat çekti.

Bu konuda da oldukça kararlı olduklarını “dış politikada ebedi dostluk ve düşmanlık olmaz” diyerek, diyalog kapılarının açık olduğunu ifade etti.

Türkiye’deki Suriyeliler konusuna da değinen Alfatlı, “Geçici sığınma statüsünde oldukları için yerleştirilecekleri yerlerde güvenlikleri oluşturulduklarında, ilk etapta 400 bin, peyder pey gönderilecekler.” dedi.

EYT konusuna da değinen Alfatlı, emeği geçenlere teşekkür etti, “Artık EYT konusu kapanmıştır” dedi.

HDP konusunda ise HDP’nin terör örgütü ile arasına mesafe koymadığı için kapatılması gerektiğini söyleyen Alfatlı, “biz partilerin kapatılmasına karşıyız. HDP ise terör örgütü ile arasına mesafe koymadığı için kapatılmalı diyoruz” dedi.

‘Altılı Masa’nın da DEAŞ, FETÖ ve her türlü terör örgütleri ile ilgili açıklamalarını beklediklerini bizlerle paylaşan Alfatlı, “bu konudaki açıklamalarını bekliyoruz” dedi.

Bunun dışında önümüzdeki seçimlerde Cumhur İttifakı’nın seçimlerden başarı ile çıkacağını, Cumhurbaşkanı adaylarının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu ifade eden Alfatlı, konuşmanın son kısmında yerele ilişkin düşüncelerini de paylaştı.

Onu ilerleyen süreçte daha detaylı kaleme alacağız.

Alfatlı, sorunların geçmişten bugüne kadar geldiğini söyledi, diyelim.

Alfatlı’yı oldukça enerjik gördük. Bu enerji ileri de tüm partililere yansırsa sandığa da olumlu yansır.

Bize süreci takip etmek, başarı dilemek düşer…

BBP OSMANGAZİ İLÇE TEŞKİLATINDAN MEKKE’NİN FETHİ PROGRAMI

Bursa özelinde yeniden yapılanmaya giden BBP teşkilatları yapmış olduğu faaliyetlerle bizler de varız diyorlar.

Bu minvalde kahvaltıda sohbet ettiğimiz İsmail Demir’in İlçe Başkanı olduğu BBP Osmangazi İlçe Başkanlığı da farklı etkinliklerle halkla buluşuyor.

Bu minvalde BBP Osmangazi İlçe Başkanlığı 31 Aralık 2022 Cumartesi akşamı Yunuseli Düğün Salonu’nda  Mekke’nin Fethi programı düzenliyorlar. Başkan Demir, “tüm hemşerilerimizi programa davet ediyoruz” dedi.

Aktaş: Beni sanayici düşmanı ilan ettiler!

Aktaş: Beni sanayici düşmanı ilan ettiler!

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bursa İl Koordinasyon Kurulu’nun Bursa Akademik Odalar Birliği Oditoryumunda düzenlenen ‘Bursa’nın Su Yönetimi’ konulu panelinin sadece açılış konuşmalarından bahsedebilmiştim dün yazdığım yazıda.

Yazının ikinci bölümünü ise soru cevap kısmına ayırdım ki, en az panel kadar önemliydi, özellikle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın verdiği yanıtlar…

İlk olarak kendisine yöneltilen ‘Uludağ Alan Başkanlığı konusuna bakışınız nedir?’ sorusuna yanıt verdi Aktaş ve dedi ki;

Bursa’nın Uludağ’dan haberi bile yok. Yanlış anlamayın, ama gidip kalabiliyor musunuz iki gece? Fiyatlardan haberiniz var mı?”

Fiyatları sormaya korkacak kadar uzağım konudan, öyle düşünün. Yine de bu noktada Başkan Aktaş’a şunu belirtmek isterim; ‘Güzelliklerini yaşamaya maddi gücümün elvermediği şeyleri de koruyabilecek olgunluktayım ben. Ben yararlanamıyorum, ne olursa olsun deyip geçemiyorum!’

Alan Başkanlığı konusunu kendisinin de araştırdığını söyledi Aktaş. Bence elde ettiği bilgiler karşısında bazı çekinceler şimdiden oluşmuş kafasında. Şu anki durumun karışıklığından ve yatırımcıyı etkileyemiyor oluşundan şikayet ediyor bir yandan, diğer yandan da diyor ki;

“Bu, biz oraları imara açalım demek değil. Bence Alan Başkanlığının artısı eksisinden çok çok fazla. Şu bir vakıa, biz bu süreci doğru biçimde götürebilecek miyiz? Yüzde 100 doğru sistem mi diyorsanız, yaptığım araştırmalardan bunun bu şekliyle algılanmasını istiyorum.”

Asıl sorun da bu zaten; ‘Biz bu işi doğru biçimde götürebilecek miyiz?’ Alan Başkanlığı suistimale çok açık bir sistem olduğundan karşısında duruyor herkes. Bir de tabii şu kısmı atlamamak lazım; oraların imara açılması için Alan Başkanlığı istendiğinin herkes farkında.

Önemli sorulardan biri de, 2040 Çevre Düzeni Eylem Planında yeni sanayi bölgelerine izin verilip verilmeyeceğiydi.

Daha önceki açıklamalarında “Bursa’nın bundan sonra tek bir yanlış adım atmaya dahi tahammülü yoktur!” diyerek konuya yönelik soruları yanıtlayan Aktaş, bu kez farklı bir açıdan baktı meseleye. Konuşmayı size olduğu gibi aktarayım da sizin de şaşkınlık seviyeniz benim gibi tavan yapsın;

“Ben bir sanayi düşmanı değilim! Ama beni sanayici düşmanı ilan ettiler bu şehirde! Ben bir sanayiciyim ya! 800 dönüm yerim var benim. Oğlumla ortağım harıl harıl iş yapmaya çalışıyorlar. Ben hayatım boyunca memurluk yapmadım, hep ticaret yaptım…

Böyle bir ortam içinde, İstanbul’un hemen yanında, Güney Marmara havzasında, böyle ciddi bir üretim potansiyeline sahip, üretim kültürü olan, Türkiye’nin en özellikli şehirlerinden biri olan Bursa’da asla sanayi olmasın demek paranoyadır

Plansız sanayilerin planlı sanayilere dönüşmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Yer altından vampir gibi su çeken kuruluşlar var. Ne yaptınız bugüne kadar bunla ilgili? Kim ne yazdı çizdi?

Herkesin ağzında var. Biz planları herkese açtık. Katılım oranları çok düşük. Amaç büyükşehir karar versin biz gol atalım. Buna ben karar vermeyeceğim ki, buna Bursa karar verecek. Sanayici de çok fazla gelmiyor. Benim söylemediğim laflarla bana çakan köşe yazarları var. Çok da umurumdaydı? Ben zaten okumuyorum, arkadaşlar söylüyor…”

Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne kadar Başkan Aktaş’ın hangi işle iştigal ettiği konusuyla hiç ilgilenmemişim. Ben kendisini serbest muhasebeci ve mali müşavir olarak biliyordum. Gizli saklı da değil, küçük bir araştırma ile inşaat-yapı malzeme sektöründe çalıştırdığı bir şirketi olduğunu öğrendim bu sayede.

Kendisinin yeni sanayi bölgeleri konusunda temkinli olduğunu yazan ve anlaşılan o ki, yine kendisi tarafından okunmayan yazarlardan biri olarak yazdıklarımın yine arkasındayım. Anlaşılan o ki, Başkan şimdilerde daha farklı düşünüyor.

Yer altından vampir gibi su çeken kuruluşlarla ilgili de defalarca yazdım bu köşeden. Yazmaya da devam edeceğim, ama işte, okunmayan yazarlardan olduğumuz için, bu durum bilinmiyor olabilir.

Arada şunu da yazmalıyım; sohbetleri sırasında, gazeteleri akşamları çocukları ile birlikte okuduğundan bahseden bir belediye başkanı Alinur Aktaş.

Bu vesileyle Bursa kamuoyuna hatırlatmak isterim ki; gazetecilik sormak, sorgulamak, eksikleri, yanlışları ortaya çıkarmak üzerine kurgulanmış bir meslektir. Gazeteci pek az şeyi alkışlar, pek çok şeyi sorgular kısacası. Bu sorgulamalar da asla şahsi değildir, en azından benim açımdan. Amaç kamu yararını gözetmektir. Bence bu noktada bildiğini yazandan ziyade bildiğini başka amaçlarda kullananlar tehlike yaratır.

Yanıtlardan da anlaşılacağı üzere 2040 Çevre Düzeni Eylem Planında yeni sanayi bölgelerine yer olacak. Planda olmasa da planın delinmesiyle yerler açılacak gibi görünüyor.

O halde neyi konuşuyoruz ki biz!

EYT tamam sıra intibakta

EYT tamam sıra intibakta

Sandık gücünü gösterdi.

Yılların birikmiş sorununu siyasi irade bir anda çözüverdi.

Yani çözüm o kadar da zor değilmiş!

Milyonları ilgilendiren ve yasal hak olarak haklı taleplerle gündeme taşınan emeklilikte yaşa takılma meselesi sonunda çözüme kavuştu.

Hiçbir sınırlama içermeyen çözümün karşımıza çıkmış olması verilen mücadelenin ve sandığın gücünün net bir göstergesi niteliğinde!

Nasıl?

Son ana kadar bürokrasinin kaynak sorununu ileri sürerek yaş sınırlaması ve farklı modellere göre maaş kesintilerini dayatma çabası siyasi iradenin sayesinde sonuç vermedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2023 yılındaki kritik seçimi muhakkak ki dikkatli biçimde hesapladı. Ve ilgili bakanlıklarla bürokratların ısrar ettikleri kısıtlayıcı faktörleri EYT düzenlemesinin içine dahil etmedi!

Neticede 2023’ün ilk ayları itibarıyla 2 milyon 250 bin civarındaki çalışanın emeklilik hakkı doğmuş oldu.

Sayıları yaklaşık 3,5 milyon civarındaki 1999 öncesi SGK’lı olan ama şu anda prim gün ve yıl koşulları yetmeyenlerin hakları da yaş sınırı gelmemesi sayesinde korundu.

Emekli maaşlarında olası kesinti ihtimali de devre dışı kaldı.

Dolayısıyla hak kaybının gecikmeli de olsa giderilmiş olması sevindirici tüm hak sahiplerine hayırlı olsun.


İşvereni ise elbette ki kara kara düşündüren bir tablonun varlığı da bir gerçek.

Çünkü birçok firmada ciddi yüzdelerde emeklilik hakkına sahip olan çalışanlar mevcut. Ve onların tazminat talepleri yüklü bir finansal ihtiyacı doğurmakta!

İşverenin elinin rahatlaması için yapılan iki düzenleme bu anlamda önemli. Birincisi KGF üzerinden 250 milyar TL’lik destek paketinin bu amaçla çok uygun koşullarda fırsat sunması.

Ayrıca destek imkanları da ortaya konacak.

Bir diğer destek ise emeklilerin çalışmaya devam etmesi durumunda ödenmekte olan SGK destek primi düşürülerek sunulacak.

Dolayısıyla işverenler açısından da rahatlatıcı bir formülün sahnelendiği ortada!

Çünkü hemen emekli olacak olan 2 milyon üzerindeki EYT’lilerin büyük çoğunluğunun çalışma isteği de devam edecektir mevcut ekonomik gelir koşullarında.

Alım gücünün ciddi oranda eridiği son yıllar itibariyle bağlanmakta olan emekli maaşları da hayli düşük kalmakta.

Düşük emekli maaşının dayattığı zorunlu bir durum ortaya çıkacaktır haliyle.

Emeklilerin çoğunluğunun en verimli çağlarında çalışmaya devam etmek istemesi de doğal.

Ancak daha önce de altını net biçimde çizdiğim üzere çok ama çok düşük seviyedeki emekli maaşlarının yeni bir gündem oluşturması şart!

Çünkü çalışma hayatı dışında kalanların büyük çoğunluğu mevcut emekli aylıkları ile açlık sınırı yüzleşmek zorunda kalır.

Ayrıca aynı prim gün sayıları ve ödeme tutarlarına rağmen farklı maaş alanların durumu da var düzeltilmesi gereken.

Yani bir süre sonra muhakkak ki maaş farklılıklarının giderilmesi adına bir intibak düzenlemesi de kaçınılmaz olacaktır.

Sandık hala gücünü korurken yeni emeklilerle birlikte 16 milyonu aşacak olan emekli sayısının güçlü bir yaptırım potansiyeli olduğu gerçeği dikkate alınmalı!

Emekli maaşlarının yükseltilebilmesi ve intibak ayarı için bir baskının oluşturulması da zaruri görünmekte.

Çünkü seçim süreci yıllarca ele geçmeyecek bir fırsat aynı zamanda.

Bursa’nın olmayan öğretmenevi, kent içi atamalar ve 3600 gösterge sonrası durum…

Bursa’nın olmayan öğretmenevi, kent içi atamalar ve 3600 gösterge sonrası durum…

Senelerdir Bursa’nın birkaç sorunu var. O sorunları sürekli bu köşeden yazıyoruz ama maalesef bir arpa boyu ilerleme yok.

O sorunlardan biri de öğretmenevi sorunu…

Son birkaç gündür öğretmenlerle konuştuğum ilk bahsettikleri konu öğretmenevi…

Şehir dışı atamalarda öğretmenlerin evlerini taşıyana kadar ilk duraklarından biridir öğretmenevleri…

Ama yeterli olmayınca, ister istemez yeni atanan öğretmenler yüksek kiralarla boğuşmak zorunda kalıyor…

Bu minvalde düşününce;

Hala Bursa merkezde öğretmenlerin konaklayabileceği, vakit geçirebileceği, etkinlik yapabileceği bir tesis daha doğrusu öğretmenevi yok…

Birileri belki Şehreküstü’nde var diye bilir.

Ama oradaki yatak sayısına baktığımızda bir evin odalarından birazcık fazla…

Salon desen yok.

Ufak bir çay bahçesi…

O da enteresan…

Adı öğretmenevi soyadı ise lokal desek daha doğru olacak.

Onda da erken gelen oturuyor…

Yazık günahtır bu şehre.

Kaç Milli Eğitim Müdürü değişti, kaç Milli Eğitim Bakanı ama maalesef bir adım ilerleme yok.

Bu gidişle de olacağa benzemiyor…

Yer yok diyenlere biz birkaç tane alternatif yer söyleyelim.

Ama öncesinde yapılacak öğretmenevi nasıl olmalı sorusuna vereceğimiz yanıt şu olmalı:

Öğretmene ve milli eğitim camiasına yakışır bir tesis.

Bu tesisin içinde konaklama, öğretmenlerin cemiyetlerini yapacağı salonlar, eğitim amaçlı salonlar bulunmalı.

Yok, bunlar olmasın.

Biraz konaklama yapılacak yatak sayısı artsın diyorsanız o zaman aklıma ilk çırpıda üç yer geliyor.

Onlardan ilki Demirtaşpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nin bulunduğu alan, orada bir alana öğretmenevi yapılabilir.

Yok, orası olmaz deniliyorsa Tophane Endüstri Meslek Lisesi’nin bulunduğu alan…

Yok, burası da olmuyor denilirse Çelebi Mehmet Lisesi’nin bulunduğu yapılmayan inşaat alanının bir kısmına da öğretmenevi yapmak mümkün.

Ama entegre bir öğretmenevi yapmak istiyorsanız o zaman şehrin farklı yerlerinde en az 15 dönümlük alan bakmalı.

Bu alanı bulmak da merkezi idare için zor olmaz.

Ama bunu yapmak için ilk önce iradeyi koymak gerekli…

Bizler de ister istemez bizim de aklımıza şu soru geliyor.

Birileri Bursa’ya öğretmenevi yapılmasını istemiyor mu diye düşünmeden edemiyoruz.

Bakalım önümüzdeki seçim sürecinde siyasilerin vaatleri arasında öğretmenevi bulunacak mı?

Onu da süreçle beraber göreceğiz…

Bu arada yazı içerisinde konu öğretmenlerden açılmış iken milli eğitimin özellikle ara tatilde şehir içi tayinleri de ertelemesi gerektiğini düşünüyorum.

Tam öğrenci, öğretmene, öğretmen de öğrenciye alışmış derken bir bakıyorsun ikinci dönem öğretmenin tayini çıkmış.

Bu durumda öğrencinin yeni öğretmene adaptasyonu zorlaşabiliyor.

Bu konuda zorunlu olmadıkça tayinler en azında eğitim ve öğretim yılsonuna kadar ötelenmeli.

Yine bakanlık yetkililerin önümüzdeki senenin planlamasını şimdiden yapmaları gerekiyor. Bunun nedeni de 3600 gösterge ve başöğretmenlik kazanan bir çok öğretmen emeklilik dilekçelerini hazırlamaya başladı.

Bunun için hazırlıklı olmak lazım…

Teklif bizden, değerlendirmek yetkililerden…

Kuraklık kapıda, Bursa’nın umurunda mı?

Kuraklık kapıda, Bursa’nın umurunda mı?

Bir süredir bozuk olan bulaşık makinemi düşünerek gittim bugünkü toplantıya. Çünkü çok önemli bir konuyu, ‘Bursa’nın suyu’nu konuşacaktık ve ben makinemin tamiri için beklediğim süreçte bulaşıklarımı elde yıkayarak, şehrin içme suyundan hakkıma düşenden fazlasını kullanmıştım. Vicdani yüküm ağırdı anlayacağınız.

Heybemde derdimle düştüğüm yolda benimle aynı derdi paylaşmayan, aynı sorumluluğu hissetmeyen geniş bir kitlenin olduğunu fark ettim. Duyurusu vatandaşlara da yapılan toplantıya akademik oda temsilcileri, konuyla ilgili STK’lar ve Şehir Planlama öğrencileri dışında katılım gösterenler belediye personelleri ve basın mensuplarıydı.

Yine biz bizeydik. Biz söyledik, biz dinledik, biz dertlendik…

Kısacası, Bursa bunca emeği elinin tersiyle itti, suyuna sahip çıkmadı!

Konuşmalar sırasında gördük ki, merkez ilçe belediye başkanlarının çabaları şehir suyunun sadece yüzde 16’sını kapsayan içme ve kullanım suyundan bir biçimde tasarruf etmek üzerine kurgulanmış.

İçinde bulunduğumuz durumda her bir yudumun çok kıymetli olduğunun farkında değilim sanılmasın, ancak mesele ‘bu küçük miktardan ne kadar tasarruf sağlarız?’ sorusunu konuşmak yerine, geriye kalan ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın verdiği bilgilere dayanarak söylüyorum ki, su potansiyelinin yüzde 70’ini kapsayan tarımsal sulamadan tasarruf etmenin yollarını bulmaktır.

Elbette tasarruf noktasında mutlak yerini alması gereken ve suyun yüzde 12’lik kısmını kullanan sanayiyi de unutmamak lazım. Sanayinin görünen su kullanımının yüzde 12’lik bir kesimi kapsadığını, açılan kuyular vasıtasıyla çoğu kayıtsız, yüklü miktarda suyun özellikle tekstil fabrikalarında kullanıldığını da es geçmeyelim!

Konumuz su, konuşmacılardan biri de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş olunca en çok açıklama elbette kendisinden geldi.

“Su bol da, içilebilir su noktasında bolluk şehrimizde de ülkemizde de dünyada da yok!” diyen Aktaş’ın bence en dikkat çeken sözlerinden biri…

Sanılanın aksine su zengini olmayan Türkiye, kişi başına düşen yıllık ortalama 1519 metreküp su miktarı ile temiz su sıkıntısı çeken bir ülkedir!” dedi.

Gerçekten şaşkınlık yaşadım.

Yani, bu haldeyiz demek! Hani biraz daha zorlarsak, Afrika yerine yakında bize su kuyusu bağışında bulunacak Avrupa’nın suyu bol ülkeleri…

Şimdilik kuyu bağışına ihtiyaç duymuyoruz, çünkü ve Elhamdülillah kendi kuyumuzu kendimiz açıyoruz. 150 derin kuyumuz var, daha önce de belirtmiştim. Bu kuyuların 125 tanesi harıl harıl çalışıyor Ekim ayının ortasından bu yana.

Kuraklık öyle bir noktada!

Yakında obruklar şehri Konya’ya dönme ihtimali nedir? Zorlu ve korkulu bir soru…

Bizim için kurtuluş sayılabilecek bir projemiz var da, şimdilik bize faydası yok, zira devreye girmiş değil.

Meşhur projenin adı, Çınarcık Barajı

2 yılda bitirmeyi hedefliyorum!” diyor Alinur Aktaş.

Konuşmacıları dinlerken en çok kulaklarını çınlattığım isim Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak oldu. Katıldığı her toplantıda, davet edildiği her ortamda vahşi sulamanın yarattığı kaynak kaybından dem vurmaktan yorulmayan, ancak elinde sihirli değnek olmadığı için bu derde derman da olamayan bir isim Çakmak.

Derman belli oysa ki,

-Tarıma yeterli desteğin sağlanması ile damla sulama yöntemine geçilmesi,

-Su kanallarının yeterli ödenek ayrılarak onarılması ve kapalı hale getirilmesi.

Yapılıyor mu?

Hayır!

Neyse ki, su kullanımı konusunda sanayinin kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinin altı çizildi birkaç kez.

Gerçi kendisinin sanayi düşmanı ilan edilmesinden duyduğu rahatsızlığı uzun uzun dile getirerek, argümanlarını da ortaya koyarak, “Böyle bir şehirde sanayiye karşı durabilir miyim? Elbette hayır!” diyerek sanayicinin de gönlünü aldı Alinur Aktaş, ancak bir gerçek var ki, eğer ben ‘bulaşıkları elimde yıkayarak su konusunda israf yapıyorum’ düşüncesi ile dertleniyorsam, arıtmasını yapmayan, kaçak su kullanan, daha çok kazanmak için doğal kaynakları har vurup harman savuran tüm sanayicileri geceleri uyku tutmamalı.

En nihayetinde aynı dünyada yaşıyoruz.

Zengini de fakiri de ayın havayı soluyor…

Aynı suyu içiyoruz diyemeyeceğim, çünkü içme suları da kalite kalite. Misal benim içme suyum 35 lira olmuş geçen gün. Zenginin içme suyu kim bilir kaç lira?

İşin garibi bu su firmalarının sularını da biz veriyoruz Bursa olarak. Başkan Aktaş, “Potansiyelin ancak yüzde 2’sini su firmalarına satıyoruz” dedi. Buradan polemik yaratmanın anlamı yok vurgusunu hissettim konuşmasında.

Su Paneli’nin bir de soru cevap kısmı var ki; burada yazsam, yazıyı roman niyetine okursunuz. O kısım başka bir yazı için kalsın.

Son olarak ‘Suyu siyasetin dışında tutmak lazım!’ diyen Alinur Aktaş’ya yürekten katıldığımı belirterek bitirmek istiyorum yazımı. “Kaynaklarımızın daha fazla israf edilmesine yönelik her projenin karşısında olacağız!” diyen TMMOB İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek’e de yürekten katıldığım gibi.

Rekorlar haftası ne getirecek?

Rekorlar haftası ne getirecek?

Hafta rekor haftası.

Adeta bir rekor yarışı var.

Piyasalarımız değişik rekorlara imza atmaya devam ediyor!

Haftalardır rekor üstüne rekor kıran Borsa İstanbul, yeni haftaya da geleneksel rekor zincirine yeni bir halka ekleyerek katıldı.

İlk işlem günü itibariyle 5 bin 500 puanın üzerinde görülen bir kapanış rekoru ile karşılaştık.

Gerçi dün hafif dozlu kar satışlarının etkisiyle yüzde 1,3 civarında endeks bazında gerileme yaşandı.

Ama bu trendin genel hatları ile geçici bir atmosfer taşıdığı aşikar.

Elbette ki düzeltme anları da olacaktır. Alım satım kararlarında bu tür oynaklıklara dair riskin de dikkate alınması önem arz etmekte!

Diğer taraftan minik minik rekor serisini sürdüren doların da artık biraz daha güçlü bir atmosferde baş kaldırdığını söylemek mümkün lira karşısında.

Nasıl mı?

Öncelikle 18,60 TL ile 18,65 TL arasındaki uzun süreli sıkışık hareket, yerini yukarı yönlü harekete bırakmış görünüyor.

Özellikle dün anlık da olsa 18,80 TL’nin görülmesi yıl sonu kapanışı için bir işaret niteliğinde idi.

Anlık hareketin dışında kurun 18,73 seviyesini test etmesi yukarı hareketin geçici olmadığı sinyalini de verdi!


Artık 18,75 seviyelerine doğru kapanış ihtimallerinin güçlendiği bir dönemdeyiz!

Ancak ciddi bir oynaklığın varlığı da dikkate alınmalı.

Ve özellikle iş dünyasının ihracat tarafında kur rekabeti sıkıntısı yaşadığı da unutulmamalı. Yani daha yüksek kur seviyeleri reel sektör tarafından talep edilmekte.

Ve görünen o ki belli bir süre sonra muhakkak ki bu talepler dikkate alınacak.

Sinyalleri de kısmen son bir haftadır alıyoruz. Özellikle de doların tüm dünyada değer kaybederken TL karşısındaki yükselişi ekonomi yönetiminin kontrollü kur artışına hafif dozda izin verdiğini gösteriyor!

Kısacası asgari ücret yükünün hafifletilmesi için yavaş da olsa kurların yukarı hareketine izin verildi.

Ancak güçlü ataklar için hem yurtiçi hem de yurt dışı kaynaklı sürpriz gelişmelerin haber ve veri akışının olması şart.

Oysa şimdilik bu tarz bir görüntü yok.

Ve unutulmamalı ki siyasetin de enflasyonu kontrol etme amacıyla bir süre daha dövizin yukarı hareketine izin verme şansı yok!

Teknik olarak kısa vadedeki oynaklık atmosferinde kurun 18,65’e doğru geri çekilme opsiyonu da mevcut aslında. Ama artık piyasa kendini 18,70 civarına kanalize etti bile.

Rekor serisini sürdüren bir diğer yatırım aracı ise altın.

Ons fiyatın hafif yukarı yönlü hareketi doların lira karşısındaki yükselişi ile birleşince dün anlık olarak bin 107 liralık gram fiyatı ile karşılaştık!

Kısa sürede aşağı yönlü hareketi öne çıksa da artık bin 100 liralık kritik seviyenin test edildiğini net biçimde görmüş durumdayız!

Dolayısıyla altında daha önce çizdiğimiz bu kritik sınırın üzerindeki fiyatlamaların çok da uzak olmadığı gerçeği karşımızda.

Bin 90 TL civarındaki fiyat hareketleri normalleşmiş görünüyor.

Yani bin 80 lira civarına doğru geri çekilmeler olduğunda alım fırsatı olarak değerlendirilebilir.

Geleceğin MasterChefleri Muradiye MTAL’den çıkacak

Geleceğin MasterChefleri Muradiye MTAL’den çıkacak

Özellikle bugünlerde siyaset dışında en çok merak edilen konuların başında Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu TV8’de yayınlanan MasterChef programının sonucu geliyor.

Birçok evde bu programın seyredildiğine şahidim.

Geçmişte yaşanan Brezilya dizileri gibi ekrana kilitliyor.

Seyredenler de bu senenin MasterChef programında kim birinci olacak?..

Son dörtlü finale kim kalacak?.. diye birbirine soruyor.

Dörtlü önlükler dağıtılmaya başlandı…

Meraklıları bu soruların yanıtlarını tahminlerinden önce öğrenecekler diyebiliriz.

Bir tarafta bu yarışma yaşanırken diğer tarafta ise bu yarışma programlarının ardından aşçılık mesleğine ve bu eğitimi veren okul ve atölyelere ilginin artması da gözlerden kaçmıyor.

Bu da işin sevindirici tarafı.

Dünyanın sayılı mutfaklarından biri olan Türk Mutfağı bir kültürdür.

Bu sayede kültür mutfaktan çıkar sözünü pekiştirme adına aşçılık ve şefliğe ilgi artınca yarışmalar da artıyor.

Türkiye’de MasterChef’ten önce de var olan yarışmalardan biri de İstanbul Gastronomi Festivali.

Bu yıl Tuzla Belediyesi’nin ev sahipliğinde 19’uncusu düzenlenen Uluslararası İstanbul Mutfak Günleri geçen hafta sonu 23-25 Aralık tarihinde 22 farklı ülkeden bin 56 yarışmacının katılımı ile gerçekleşti.

Yarışmacılar kurulan etkinlik alanında kendilerine verilen 30 dakikalık sürede farklı kategorilerde hünerlerini gösterdi.

Bu bağlamda yarışmacılar için 21 mutfak kuruldu.

Kimi mutfaklarda deniz ürünü yaptı, kimi atıştırmalık, kimi de Türk Mutfağını yansıttı.

Kimi bireysel olarak, kimi okul ve üniversite, kimi de ekip olarak katıldı.

Daha sonra yapılan tabaklar 78 kategoride 92 kişilik jüri tarafından değerlendirildi.

Bu yarışmanın lise kategorisine ve bireysel kategorilere de Bursa’dan üç okul ve okulun öğrencileri katıldı.

O okullardan biri de Yusuf Ay’ın okul müdürü olduğu Muradiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi.

Bilmeyenlere hatırlatalım. Eski ismi Turizm ve Otelcilik Lisesi.

Yarışmalar sonucunda Muradiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerinden Aleyna Acar, Ahmet Can Boz ve Efe Erdoğan, Yılın En İyi Lisesi Ekip Yarışması’nda altın madalya kazandılar.

Yine Muradiye MTAL öğrencilerinden olan ve yarışmaya Lise Düzeyi Okulları Öğrenci Aşçı Restoran Tatlı Tabağında katılan Musa Çelen de altın madalya ile başarısını tescilledi.

Okula bir başka altın madalyayı bireysel kategoride Pratik Pizza ve Pide Yarışmasında Ebrar Süleymanoğlu getirdi.

Lise Düzeyi Okulları Öğrenci Aşçı Restoran Tatlı Tabağı yarışmasında okul öğrencisi Murat Mirza ise gümüş madalya alarak Bursa’ya döndüler.

Bizler de başarılı olan öğrencileri ve onları yetiştiren öğretmen ve ustalarını da ayrıca tebrik ediyor bu başarılarının artarak devam etmesini temenni ediyoruz…

CHP’nin konuştuğu pek meşhur ‘yemekli!’ toplantı

CHP’nin konuştuğu pek meşhur ‘yemekli!’ toplantı

Bizim oraların bir sözü var, ‘kılavuzu karga olanın…’ diye başlıyor. Bugün tam da buna şahitlik ettiğimiz bir toplantıya katıldım. Hani hiç böyle bir toplantı düzenlenmese de herkes sessiz sedasız kendi işine baksa ve konu sürekli, üstelik de aynı biçimiyle gündeme getirilmese daha iyi olmaz mıydı?

Harika olurdu da; işte, mesele kılavuzda…

Dün akşam toplantının ilk sinyali geldikten sonra başladı konuyla ilgili yazılar. Haklı eleştiriler. Daha oradan belli oldu sonrasının nasıl seyredeceği. Ama serde gazetecilik olunca, Mustafa Bozbey’in de CHP listelerinden milletvekilliği hayali olduğunu bilince, gitmeden olmuyor elbette.

Kafamda şöyle bir soru; ‘Ya Bozbey ‘milletvekili aday adayıyım’ açıklamasını yapar da ben kaçırırsam?’

Neyse efendim, sadede gelelim;

Bundan bir süre önce, (ki bu bir süre, yıllar öncesine değil bir, bir buçuk ay öncesine dayanıyor) ‘aktif siyaset hayatını bırakıyorum’ diye bir açıklama yaparak telefonlarını kapatıp bir anda ortadan kaybolan CHP Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Şahin Sevinç, aktif siyaset hayatına geri dönmeye karar verdiğini açıkladı bahsettiğim toplantıda.

Aslında son derece samimi bir insan Şahin Sevinç. Doğunun insanına has yapısının gereği olarak; önce kendisini, sonra da CHP çatısı altına girdikten sonra edindiği kazanımları bölge insanına da katmak için nasıl çaba gösterdiğini anlattı konuşmasının başında.

Sonra da yine tüm samimiyetiyle; “Bazı yanlışlar yaptım, bu süreçte beraber yola çıktığım insanları kırdım. En çok da Bozbey başkanımı kırdım. Tam birlikte güzel bir yol almaya başlamışken siyaseti bırakmamın doğru olmayacağını bana söylediler…” diye devam eden cümleler kurdu.

Fotoğraflarda da göreceğiniz gibi Şahin Sevinç ve CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in birlikte düzenledikleri basın toplantısında CHP’yi temsilen başka kimsenin olmaması dikkat çekiciydi.

İşte burada başlıyor gazeteciliğimiz. CHP kulisleri hareketli. Hatta CHP Bursa örgütleri işi gücü bıraktı Şahin Sevinç ve Mustafa Bozbey’in düzenlediği basın toplantısını konuşuyor desem yeri var.

Öncelikli olarak şunu söyleyelim, toplantıyla ilgili tüm hazırlıklar tamamlanıp basın davetleri iletildikten sonra, CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan’ın çağırılması davetteki ‘yemeklidir’ ibaresinin ardından gelen ikinci yanlış.

Böyle toplantılar öncelikli olarak parti yönetimi bilgilendirilerek hazırlanır, tarih herkesin uygunluk durumuna göre belirlenir.

Üstüne üstlük hem siyasette hem de organizasyonlar konusunda böylesine deneyimli bir isim olan Mustafa Bozbey’in bir anlık dalgınlıkla durumu gözden kaçırdığını da pek sanmıyorum doğrusu.

Zira kulisler diyor ki, Turgut Özkan’ın İl Başkanı olmasını çok isteyen İsmet Karaca’ya karşı İnan Keser ismini ortaya atan ve bu konuda genel merkezi zorlayan isim Mustafa Bozbey!

Çiçeği burnunda CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan davete hangi nedenle icabet etmedi bilemem, ama nedeni ne olursa olsun yerden göğe kadar haklı olduğunu söyleyebilirim.

Buradan şöyle bir çıkarım yapmak da mümkün; eğer Mustafa Bozbey Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak seçimlere hazırlanacak olursa, geçen seçimlerde olduğu gibi yine İl Başkanı ile husumetli bir seçim geçirebilir.

CHP Yıldırım İlçe Başkanı Nihat Yeşiltaş’ın toplantıya davet edilip edilmediğini bilmiyorum. Sormadım da. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Şahin Sevinç her ne kadar; ‘Genel başkanın ziyaretinden günler önce eşime aktif siyaseti bırakacağım konusunda söz verdim’ dese de, fevri çıkışının sebebi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yıldırım ilçesine yaptığı ziyarette kendisine hak ettiği değerin verilmediğini düşünmesiydi.

Peki, masada kimler vardı?

Masada Şahin Sevinç ve Mustafa Bozbey’in yanında bulunan isimler, bölgenin kanaat önderleriydi. İşin teşkilatçılıktan ari kısmına bakacak olursak, kanaat önderlerinin Sevinç ve Bozbey’i desteklediklerini dile getirmeleri çok önemli.

Malum Bursa’nın doğusu, ülkenin doğusundan yoğun göç alan bir bölge ve bu bölgede işler kanaat önderlerinin işaret ettikleri doğrultuda yürümeyi gerektiriyor. Bu kez ibre uzun zamandır ilk defa CHP’ye doğru dönmeye başlamışken örgütle böylesine ayrı düşülmesi, ‘yine mi kişisel hesaplar devrede?’ sorusunu sorduruyor ki; Allah muhafaza!

Sözün özü, bugün pek meşhur yemekli toplantıda kebabımızı yemeden önce iki önemli şey gördük;

-Şahin Sevinç aktif siyaset hayatına geri döndüğünü açıkladı, ama bu dönüşü kutlamak için CHP’yi temsilen yanında sadece Mustafa Bozbey vardı.

-Mustafa Bozbey bulunduğu her platformda dile getirdiği gibi hedefimiz Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı dedi, ama benim sorduğum ‘Önümüzdeki genel seçimlerde sizi CHP listelerinde görecek miyiz?’ sorusuna “Partimiz bize nerede görev verirse orada yer alırız” diyerek yanıt verdi.

Yani Bozbey’in milletvekilliği için kollarını çoktan sıvadığı yönündeki kulislerin doğruluk payı giderek artıyor…