EYT’linin derdi bitecek mi?

EYT’linin derdi bitecek mi?

Herkesin gözü kulağı zamlarda.

Sadece etiketlerdeki zamlarda değil elbet.

Maaşlar ne kadar zamlanacak, sorusu açık ara bugünlerin modası!

Asgari ücret belli. Ama diğer maaş seviyelerinde bulunan çalışanlar zam oranlarını merakla bekliyor. Çünkü asgari ücret zammı kadar bir artışla karşılaşmaları artık pek mümkün değil!

Ancak bugünlerde bir başka geniş kitle daha meraklı bekleyişini sürdürmek zorunda kalıyor.

Emekliler ve emekli olmaya çalışanlar. Yani EYT’liler.


Bir yanda “Acaba emekli maaşlarına enflasyon üstü zam verilecek mi?” sorusu yanıt beklerken… Diğer yandan “EYT için yaş sınırı olacak mı?” sorusu da yakıcı biçimde zihinleri kurcalıyor.

Yanıt verilen sözler tutulursa yılbaşından önce gelecek gibi görünüyor.

Ancak, tatminkar yanıtların gelip gelmeyeceği hala bir bilmece!

Çünkü iktidar bir türlü kararını veremiyor.

Yani ortada aşılması zor bazı engeller mevcut gibi.

Tabii ki engelin başında kaynak yani para geliyor!

Neticede para bol olsa siyaseten risk alma zahmetine katlanmadan tüm kesimler memnun edilebilir.

Ama bütçe dengesini hele de emeklilik gibi çok uzun vadede de etkileyecek bir konuda zorlamak kolay iş değil.

Para basmak da sürgit olası bir durum değil neticede. Kronikleşme gayretindeki enflasyonu durdurmanın iyice zorlaşacağı bir tablo ortaya çıkar çünkü!

Dolayısıyla çok ince ayarlı ve uzun vadeli çözüm formülleri şart. Haliyle kolay kararlar olmadığı ortada.

Ancak yaş sınırı meselesi çok kritik. Dolayısıyla oy kaybetme riskine girilmesi zor. Neticede ortada bir hakkaniyet sorunu da var elbette!

Aynı haklara sahip olup da yeni sistemin dayattığı emeklilik yaşını bekleyerek emekli olmak zorunda kalmış olanların da kendince bir hakkaniyet sorunu yaşayacağı kesin.

Ama onlar bir bardak soğuk su içmek zorunda. Geriye dönük bir hak iadesi ihtimali yok sonuçta.

Neticede EYT meselesini kökten halledip yola devam etme zorunluluğu var.

Ve emeklilik meselesi ayrıca iyice düşmüş olan maaşların nasıl insanca bir seviyeye çekileceğine bir an önce odaklanmak zorunda!

Çünkü…

Reel enflasyonun çok altında kalan resmi TÜFE rakamları emekli aylıklarını son yıllarda iyice eritti.

Ancak emeklilik meselesinde asıl sorun aylık bağlama oranlarının her geçen yıl düşmesi!

Örneğin SGK primleri asgari ücret ve civarında seviyelerden yatmış olanlara bağlanan emekli maaşları en düşük seviyenin de altında bulunuyor.

Yani SGK kayıtlarında emekli maaşlarının bir bölümü en düşük olarak ilan edilen 3 bin 500 TL’nin altında görünüyor teknik olarak. Hatta epey altında olanlar da var!

Ancak özel bir yasal düzenleme ile bu emeklilerin 3 bin 500 TL alması sağlanmakta. Oysa gerçekteki maaşları daha düşük. Ve 6 ayda bir kağıt üstündeki bu maaşlara enflasyon kadar zam gelmekte.

Kısacası ikili tuhaf bir maaş sistemi mevcut!

Bağlama oranları nedeniyle yeni emeklilerin de büyük bölümü en düşük emekli maaşına mecbur kalacaktır.

Yani asgari ücretin çok altında seviyelerde şekillenen emekli maaşları ile nasıl bir yaşam sürdürüleceği çok kritik bir soru haline geldi de geçiyor.

Sözün özü; develetin yeni kaynaklar yaratarak emeklilik sistemini kökten biçimde gözden geçirmesi şart.

Ensar’dan Bursa’ya özel yarışma!

Ensar’dan Bursa’ya özel yarışma!

Bundan önceki yazımda size sade vatandaşın ne kadar yalnız olduğunu yazmıştım. Sade vatandaş, bir yere aidiyet hissetmeyen vatandaş, yalnız ve savunmasız bu ülkede. Çünkü nedendir bilinmez bizde işler hiçbir zaman liyakat esasına göre, kurallara göre, dünyada işlediği biçimiyle net şekilde yürümüyor.

İşe girmek isteseniz bir arka lazım, devlet dairesinde bir işiniz olsa bir tanıdık lazım, en önemlisi de iyi ve kazançlı ne varsa ulaşabilmek için mutlak suretle bir aidiyet lazım.

Büyük ölçüde bu ‘kurallara göre değil, adamına göre muamele’ yaklaşımı nedeniyle devletin her kademesinde tarikat ve cemaat bağlantıları hakim.

İnsanlar bir tarikata, bir cemaate bağlı olarak hem yanlarındaki güçlü grup bağını kuruyor hem de bu grup bağı gerçekten işe yarıyor. Sorunlar çözülüyor, işlere yerleşiliyor, ulaşılması zor maddi imkanlara ulaşılıyor…

Elbette bunun için verilmesi gereken ödünler var. Senin için belirlenen yaşam biçimi var.

Bir saadet zinciri gibi düşünün meseleyi…

Zincirin ilk halkaları olan çocukların yetiştirilmesi de planlanan hedefe yürümek için çok önemli. Bu nedenle tüm tarikat ve cemaatler Milli Eğitim Bakanlığı ve Müdürlükleri bünyesinde etkin noktalarda yer almak yarışında adeta.

Mevzu ağacın yaşken eğilmesi…

Bu noktada Bursa’da yarışmanın galibinin Ensar Vakfı olduğunu söyleyebiliriz. ‘Sana Emanet Kitap Okuma Yarışması’ başlığı ile okullarda duyurusu da yapılan bir etkinlikten bahsetmek istiyorum size.

Ensar Vakfı’nın talep yazısı ile başlayan bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkıyor etkinlik planı.

Yarışmanın düzenlenme amacı olarak ‘öğrencilerin kitap okuma oranını ve seçmeli ders olan Peygamberimizin Hayatı dersine olan ilgiyi arttırmak’ cümlesi sarf edilmiş.

-Bu amaçlar okullarda herhangi bir vakfın faaliyet yürütmesine izin vermek için yeterli midir?

100 yıllık bir devletin Milli Eğitim Bakanlığı kendi başına yarışma düzenleyecek yeterlilikten yoksun mudur?

Bu iki soruyu bir de siz sorun kendinize ve yanıtını bulmaya çalışın derim.

Konuyu gündeme taşıyan Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, “Ensar Vakfı’nın kendi bünyesindeki yazarlar tarafından kaleme alınmış tek bir kitap ve bu kitabın ezberlenmesi ile yapılacak bir yarışma, ne okuma oranını artırır ne de bilgi yarışması sayılabilir” derken yerden göğe kadar haklı bence.

Okunacak olan kitabın arka kapağındaki; “Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona ‘Haydi cennetin hangi kapısından istersen gir’ denilir.” ibareleri de özellikle kız çocuklarının erkeklere itaat etmeleri konusunda baskılanmaları açısından son derece yönlendirici kanımca.

Ülkemizde halen kör topal da olsa işlemeye çalışan hukuka güvenilerek bu türlü meseleler Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetki devri anlamına geldiği ve Anayasa’ya aykırı olduğu için zamanında yargıya taşınmış, bu türlü protokoller imzalanmasının yürütmesi durdurulmuş. Yani ‘artık böyle protokoller imzalayıp etkinlikler düzenlemenize izin vermiyorum!’ demiş yüce Türk adaleti.

Hoooppp… 2019 yılında yapılan bir değişiklikle ‘Okullarda sivil toplum kuruluşları bir protokol imzalanmasına gerek duymaksızın etkinlik yapabilir’ ibaresi ile kanunun önüne geçilmiş.

Bir müzeye gidilecek olsa, bir piknik yapılacak olsa kalem kalem pek çok yerden izin alınması gerekirken tarikat ve cemaatler istedikleri zaman okullarda etkinlik düzenleyebilir hale getirilmişler.

Arkasında bu kadar canhıraş bir savunma ile durulan Ensar Vakfının adının hafızalarda nasıl yer ettiğini de hatırlatmak isterim…

Karaman’da yaşları 8 ila 10 arasında değişen 45 erkek öğrenciye tecavüz hadisesi… desem eminim hepinizin gözünün önünde canlanacak 2016 yılındaki acı tablo. O zaman da dönemin Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakanı tarafından, ‘Bizim çalışmalarıyla gurur duyduğumuz…’ diye başlayan tumturaklı bir cümle ile savunulmuştu vakıf.

Nedeni bilinmeyen bir biçimde sadece Bursa’daki öğrenciler için düzenlenen, bolca para ödüllü bu yarışmada özellikle bizim şehrimizin seçilmesinin nedeni nedir merak ediyorum.

Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın neden şikâyet ediliyor?

Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın neden şikâyet ediliyor?

Zaman zaman bu köşeden sanayicinin de sesi oluyoruz. Bu noktada her ortamda sanayicinin sesi ve kulağı olan isimlerden biri de Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın.

Başkan Aydın farklı bir sanayici profili çiziyor.

Araştırıyor, işin kolayına kaçmıyor.

Bazen de şikâyetlere maruz kalıp soruşturma geçirebiliyor.

Neden şikâyet ediliyor sorusuna vereceğimiz yanıt ise kimse onun yaptıklarını bilmediğindendir.

Biz bugün onun yaptıklarını biraz hatırlatmış olalım…

Zaten bilselerdi müfettişler, muhtemelen soruşturma için değil Bursa’ya onun yaptıklarını görmek için gelirlerdi.

Misal;

Bu minvalde, bugün Gürsu’da kamu dairelerinin birçok eksiği, Yunus Aydın’ın başkanı olduğu Uludağ OSB kanalıyla tamamlanmıştır.

Merak edenler yetkililere sorarlar.

Ya da Gürsu’da hastanede fizik tedavi ünitesine gitseler Aydın’a edilen dualara şahitlik ederlerdi.

Yine devam edecek olursak;

Milli Eğitim, hastaneler, kaymakamlıktan yetkili isimler başta olmak üzere Aydın’ın kapısını çaldıklarında boş dönmemişlerdir.

Ve her şeyden en önemlisi, ıslah edilmiş sanayi bölgesini, OSB’ye dönüştürerek sonrasında barakadan çıkartıp, sıfırdan bir bina kazandırarak OSB’ye kurumsal kimlik kazandırmıştır.

Sonrasında ise Kestel iki no.lu sanayi bölgesi ile birleştirip Gürsu OSB’den Uludağ OSB’ye dönüşü sağlamıştır.

Ankara’da açılan büro ile Başkan Aydın, sanayicinin bürokrasi ayağını kuvvetlendirmiştir.

Tatil yöresinde açılan otel ile sosyal sorumluluk noktasında üyelerine önemli avantaj sağlamıştır.

Ve yine çevreci kimliğini de öne çıkararak boyahanelere izin vermemiştir.

Yine buhar enerjisi ile su kullanımını oldukça azaltmıştır.

Gürsu’ya hızlı tren istasyon kazandırılması için çalmadık kapı bırakmamıştır.

Sanayi bölgesine kazandıracağı beş yıldızlı otel ve alışveriş merkezi de şehrin doğu yakası için önemli bir yatırım.

Bu dönemde üzerinde durduğu ve sonuca bağlayamadığı tek bir şey var o da kentsel dönüşüm. Birileri bu konuda onu anlamamak için özel gayret göstermiş…

Milli ve manevi konularda duyarlılığını bilmeyen yoktur.

Her zaman bu konuda taşın altına elini uzatmıştır.

TOGG satışa çıktığı zaman bölgede bulunan sanayicilerin yerli ve milli otomobili alacağını Türkiye’den ilk taahhüt eden iş adamlarındandır.

Amma velakin hala birileri ne hikmetse bu yaptıklarından dolayı Aydın’ı çekememiş…

Onlar sadece yapamadıklarını takmış…

O da kirletici sanayi yapmadığı için birilerinin hoşuna gitmemiş olabilir.

Olsun onlar öyle düşünsün.

Biz de böyle düşünüyoruz:

Bu adam daha ne yapacak diye soramadan geçemiyoruz.

Bizim kanaatimiz odur ki Aydın gibi sanayiciler her zaman bu ülkeye lazım…

AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan aday olabilecek mi?

AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan aday olabilecek mi?

Kamuoyunda genel seçimin ayak seslerini her geçen gün daha fazla duyar olmaya başladık.

Her gün sahneye çıkmak isteyen aday adayları nabız yoklamaya başladı.

Kimileri sahnenin önünden adayım derken, kimileri de arkasından demeye başladılar.

Yine bu sahnenin önünde yer alan il başkanlarının durumu ne olacak?

O da ayrı bir merak konusu…

İşte bu minvalde ana muhalefet partisi CHP’nin Bursa İl Başkanı İsmet Karaca, “ben adayım” diyerek istifasını sundu.

Ardından da başkan bile belirlendi…

Öte yandan, bir başka merak edilen İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun durumu. Onun ki biraz arafta gibi gözüküyor. Aday gösterilse de balık sırtında bir sıralamada gösterilirse şaşırmamak gerekir!

En çok merak edilen ise AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’ın durumu…

Aslında Gürkan’ın durumu yavaş yavaş netliğe kavuştu gibi.

Önceki gün AK Parti Teşkilat Başkanı Erkan Kandemir, açıklamasında “seçim geçirmeyen il başkanlarının aday olmasına soğuk bakıyoruz” benzerinde bir ifade kullandı.

Aday olmasına müsaade edilecek olanlar ise daha önce seçim geçirenler, 5-6 yıldır başkanlık makamında oturanlar.

Bu özelliklere sahip başkan sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor.

Böyle bakınca da Gürkan’ın adaylığı oldukça zor gözüküyor.

Eğer Gürkan aday olmaz veya istifa etmesine müsaade edilmez ise Gürkan kimi destekler?

İşte bu sorunun yanıtı daha çok merak ediliyor.

Böyle bir durumda öncelikle şu soruya da yanıt bulunması gerekiyor. Yönetimden istifalara müsaade edilecek mi?

Edilirse, o zaman Gürkan’dan en fazla desteği alacak isimlerin başında Başkan Vekili Mustafa Yavuz olacaktır.

Her il başkanı gibi kendisi aday gösterilmez ise muhakkak kendi yönetiminden en az bir ismin listelerde seçilecek sırada yer almasını ister.

Bu gayet normal…

Yavuz dışında başka bir ismi destekler mi?

Bu soruya da vereceğimiz yanıt evet.

Ama o isim kim olur?

Onu şimdiden söylemek oldukça zor.

Ama şimdiden görünen o ki Davut Gürkan’ın bu dönem yapacağı en iyi iş partisini seçimi hazırlamak ve en güzel sonuçla sandıktan çıkmak olacaktır.

Bizler süreci bekleyip, takip edelim…

 

BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTE’NİN YENİ REKTÖRÜ

 

Bursa’da kurulu olan iki devlet üniversitesinin rektörlerinin görev süresinin sona erdiği bilinen bir gerçek. Bilinmeyen ise yerlerine kimin atanacağıydı.

Bu sorulardan ilki olan Bursa Teknik Üniversitesi’nin (BTÜ) rektörü belli oldu.

Hatırlatmakta fayda var.

BTÜ’ye rektörlük için üniversite bünyesinden dört isim Ankara’daki mülakata çağrılmıştı. Bunun dışında farklı üniversitelerden çok daha fazla isim de aynı mülakata girmişti.

Rektör’ün Bursa’dan mı, Bursa dışından mı olacağını bizler de merak ediyorduk. O isim dünkü kararname ile belli oldu.

Sakarya Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde görev yapan Prof. Dr. Naci Çağlar görev süresi biten Prof. Dr. Arif Karademir’in yerine atandı.

Hayırlısı olsun diyerek yeni rektöre başarılar dileyelim.

Bakalım Uludağ Üniversitesi’ne kim atanacak?

Onu da takip edelim…

Ben, Ergün Atalay olsam…

Ben, Ergün Atalay olsam…

Bu ülkenin en sade vatandaşlarının temsilcisiyim ben. Memleketi itibariyle bir yerlerde beni koruyup kollayacak tanıdıkları olmayanlardanım. Dini köken itibariyle de özel bir aidiyetim yok, dolayısıyla orada da özel tanıdıkları olan insanlar klasmanına giremiyorum. Siyasi olarak zaten özgür olmayı tercih etmiş olduğumdan, işin bu kısmına hiç girmeyeceğim. Son olarak son derece sade vatandaşlar olan, yani aslında benim gibi insanlar olan, annem babam ve onların anne babaları nedeniyle ülkenin elit, seçkin, özel ihtimam gören kesiminin içinde de beni bulamazsınız.

Ben ve benim gibi olanlar bu ülkenin en yalnız vatandaşlarıdır…

Yok bizi koruyup kollayan, ‘şurada işin hazır, sen buraya yakışırsın, geleceğinle ilgili endişelenme’ diyen!

Neden verildi bu kadar izahat?

Dün akşam canlı yayınını pür dikkat izlediğim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in milyonların gözünün içine baka baka yalnızlığımızı hatırlatması nedeniyle elbette.

Habertürk ekranlarındaki canlı yayında asgari ücret belirleme çalışmalarında işçi sendikaları ile görüştüğünü söyleyen Bakan;

Bunu Türkiye’de ilk defa söylüyorum, işçi sendikalarının başkanları asgari ücret için ‘8 bin liranın çok üzerine çıkmayın’ dediler” şeklinde bir cümle saf etti.

Yani dedi ki, ‘size başka, bize başka konuşuyorlar!’

Yani dedi ki, ‘kapalı kapılar ardında neler oluyor bir bilseniz…’

Oysa Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay yaptığı açıklamada “Biz 9 bin lira istedik, vermezlerse masaya oturmayacağız!” dedi hakkımızı savunmak adına.

Birleşik Kamu-İş bir açıklama yaparak;

“Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamasını kapsayan açlık sınırı Kasım ayında 8 bin 657 TL iken Aralık ayında 9 bin 59 TL’ye çıkıyor. İktidarın belirlediği 8 bin 500 TL’lik asgari ücret, açlık sınırının 559 lira TL altında kaldı!” dedi yaşadığımız durumu ortaya koymak için.

Hatta “Bir ailenin aylık kira, fatura, eğitim, sağlık, giyim gibi tüm harcamalarını kapsayan yoksulluk sınırı Kasım’da 25 bin 422 bin TL iken Aralık ayında 26 bin 124 TL’ye ulaştı!” bilgisi geçildi haber merkezlerine tabloyu iyice aydınlatmak adına.

Ama Bakan Bilgin’in ettiği bir cümle tüm bu konuşulanların etkisini soldaki sıfırlar kadar değersizleştirdi.

Bilgin’in yaptığı açıklama ile Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ciddi bir töhmet altında kalıyor. Kendisinin yerinde olsam, derhal söylenen söz ile ilgili bir yalanlama yayınlardım. Zira böyle bir cümlenin kurulmuş olması ihtimali dahi bulunduğu koltuğu sallamaya yeter!

MÜHENDİS MAAŞI ASGARİ ÜCRETİN ALTINA DÜŞTÜ!

 

Dedim ya, aidiyetlik olunca işler bir nebze başka oluyor, insan en azından hayat mücadelesinde yaşadığı yalnızlıktan kurtuluyor diye.

Tam da böyle bir çalışmadan bahsetmek istiyorum size. Ülkemizin ciddi çabalarla elde edilen mesleklerinin giderek itibar kaybına uğruyor olmasını ve bu durumun sonuçlarını ortaya koyan bir rapor hazırlamış İnşaat Mühendisleri Odası.

Elbette kendi meslektaşları açısından ele almışlar konuyu.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın raporuna göre mühendislerimiz uzun süredir yoksulluk ve işsizlikle boğuşuyor. Bu boğuşmanın sonunda da asgari ücret kıskacına yakalanıyorlar.

Hiç öyle hükümet yetkililerinin açıkladığı gibi ülkemizde asgari ücretle çalışanların oranının yüzde 17 falan olduğunu düşünmeyin. Öyle değil çünkü! Hatta iki inşaat mühendisinden biri asgari ücretin de altında rakamlara çalışıyor!

Rapora göre; 100 inşaat mühendisinden 28,2’si işsizken bu oran genç mühendislerde yüzde 48.3, kadın mühendislerde yüzde 47.1.

10 mühendisten altısı kredi borçlusu. Sadece 10 kişiden ikisi kamuda çalışıyor. Kamuda çalışan mühendislerin aldığı ücret 2014’te yoksulluk sınırının 590 TL altındayken, bu yılın ocak ayında 10 bin 290 TL altında.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın işsizliğin son bulması için taleplerinin başında mevzuatın düzeltilmesi geliyor.

Burada işin önemli bir bölümü elbette kamuya düşüyor.

Kamu, mühendislik hizmetlerini taşeron firmalardan almayı bırakmalı, adil ve şeffaf atama yapmalı. Yine kamu yatırımlarında genç mühendislerin istihdamı zorunlu hale getirilmeli ki, beyin göçünün önüne geçilebilsin.

Elbette yapı stokunun deprem ve afet güvenliği açısından periyodik şekilde tespitlerinin yapılabilmesi için yerel yönetimlerde yeni kadro planlaması yapılması, bu atamalara ilçe belediyelerin de dahil edilmesi hem alınacak mühendislik hizmetlerinin kalitesi açısından hem de yaşanan işsizliğe çözüm olması açısından önemli.

Sıralanan talepler arasında bence en mühimi ise inşaat mühendislerinin yaptıkları işe uygun meslek kodu ve en az TMMOB tarafından belirlenen asgari mühendis maaşı ile çalışmalarının sağlanması.

Kısacası kamunun ve kamuya iş yapan firmaların elini taşın altına koyması gerekiyor.

İnsan bir yerlere ait olunca en azından halini anlayan oluyor sanırım…

Emekli ve memurun zam bilmecesi

Emekli ve memurun zam bilmecesi

Asgari ücret tamam.

Daha doğrusu ‘ne kadar olacak’ sorusu yanıt buldu.

Şimdi gözler haliyle emekli ve memurların maaş zamlarına döndü.

Çünkü asgari ücrete yapılan zam beklenti çıtasını da yükseltti!

Zam oranlarına dair havada rakamlar uçuşuyor yine.

En düşük emekli maaşını 6 bin 500 liraya kadar çıkaran yorumları duymak hayli ilginç.

Memur ve emeklinin hangi kriterlere göre zam alacağı yasalarla belirlenmiş durumda.

Memurların zamlı maaşları enflasyon farkı artı sözleşme gereği olan belli bir orandaki artışla belirlenir.

Görünen o ki siyasi iktidar seçim yılının da etkisiyle enflasyonun üzerinde bir artışı öngörüyor.

Çünkü…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, yarım ağızla memurlara ek bir artıştan söz etti dün gece.

“Bizim memur maaşlarıyla ilgili imzaladığımız madde var. Enflasyon farkını toplu sözleşmelerde veriyoruz. Bu sene de enflasyon üzerinde artış vereceğiz. “ifadesi ekstra bir zam mesajı gibi algılandı.

Ancak, memura zaten enflasyon üstü bir rakam veriliyor. Bakanın sözlerinden bu seviyenin üstüne çıkılıp çıkılmayacağı net biçimde anlaşılmıyor!

Bir destek sunma çabası var memurlara dönük. Ama var olan sistemin değiştirilmesinden ziyade vergi dilimleri üzerinden dolaylı bir katkı sunulacak gibi görünüyor.

Bilgin’in yaptığı açıklamalar bu yöndeki hazırlığı net biçimde ortaya koymakta.

“Vergide dilimleri için çalışma yapılıyor. Maliye Bakanımız bunu açıkladığı zaman çok önemli etkisi olacak. Kamu çalışanların ücretlerini çok rahatlatacak. ‘Ocak ayında aldığımız maaşı neden Temmuz’da alamıyoruz’ eleştirileri ortadan kalkacak.” ifadesi zamanla görülecek etkiye bir atıf niteliğindeydi.

Bir de ilgili yasal düzenleme gereği emeklilerin de 6 ayda bir enflasyon oranında zam almaları söz konusu.

Dolayısıyla havada uçuşan rakamların hayata geçebilmesi için öncelikle yasal bazda bazı düzenlemelerin yapılması gerekli!

Haliyle de bir düzenleme ihtiyacı doğacak.

Bakan Bilgin, dün geceki açıklamalarında bu yönde de bazı cümleler kurdu. Ama yine mulak tarzda. Ve daha ziyade BağKur’lulara dönük bir mesaj öne çıktı.

“En alt düzeyde ücret alan emekliler var. Çok düşük kaldı. Açıklandığı gün fena değildi, enflasyon şartları içinde az kaldı. Bunlar kim? Prim gün sayılarını tamamlamamışlar, daha çok Bağkur’lular.”

SGK’nın 3 bin 500 TL alan en düşük maaşlı emeklilerine dair bir ifade duyulmadı.

Unutmayalım ki; 2016 yılına kadar en düşük emekli aylığı asgari ücretin üzerindeyken 2022’de en düşük emekli aylığı asgari ücretin yüzde 60’ı seviyesinde kaldı.

Ve muhtemelen 2023’te makas daha da açılacak.

Bu seviyenin hemen üzerinde maaş alan azımsanmayacak emekli kitlesinin hali de farklı değil!

Çünkü 2022 başında geçerli olan 4 bin 253 TL’lik asgari ücret 8 bin 503 TL’ye çıkarılırken yüzde 100 artış gerçekleşmiş oldu.

Yani yaklaşık olarak gıda enflasyonu oranında bir artış söz konusu.

Daha önce sıkça dile getirdiğim bir kriter olan gıda dikkate alınmış oldu.

Peki ya emekliler?

Emeklilere ise ilk 6 ay için enflasyon oranında yüzde 42 zam uygulandı. İkinci ayın enflasyon rakamı ise aralık ayı verisi ile kesinlik kazanacak.

Beş aylık TÜFE yüzde 15 seviyesinde bulunuyor.

Muhtemelen aralık rakamı yüzde 2 – 3 aralığında gelecek.

Yani ikinci 6 ay için yüzde 17 – 18 bandı öne çıkacak. Dolayısıyla yıllık bazda yüzde 60 civarı bir total zam görmüş olacak emekliler.

Oysa gıda enflasyonu çok daha yukarında. Asgari ücret de öyle.

Dolayısıyla emeklilere de yılbaşında en az yüzde 45 – 50 seviyesinde zam yapılmalıdır ki açık olan makas daha az açılsın.

Kısacası en düşük maaşın 5 bin 500 TL’den az olmaması şart.

Ve EYT’de yaş sınırı gibi şartın olmayacağının da bir an önce ilan edilmesi lazım.

Düzenleme bütün EYT’lileri kapsamazsa hak ve adaletten bahsetmenin bir anlamı kalmaz çünkü!

Feribotumu kaybettim hükümsüzdür!

Feribotumu kaybettim hükümsüzdür!

İstanbul ile Bursa arası kaç saat?

Gidiş yoluna göre büyük değişkenlik gösteriyor bu sorunun yanıtı.

Eğer karayolunu kullanıyorsanız ve paralı köprülerden geçiyorsanız bir buçuk saat, otobüs tercih ediyorsanız, hele de trafiğin yoğun olduğu bir saatte yola çıktıysanız, şehir içinden çıkmak dahi en az iki saat.

Ulaşımım hem ekonomik hem de hızlı olsun diyorsanız, o halde mecbur feribot kullanacaksınız. Maksimum 2 saatte İstanbul’dasınız

Yalnız böylesine konforlu, bütçe dostu bir ulaşım gerçekleştirmenin de bazı şartları var. Misal, rüzgarın şiddeti çok önemli bu noktada.

Neden?

Çünkü artık İDO’nun arabalı feribot seferleri yapılmadığından, yani bir senedir bu seferler iptal olduğundan, BUDO’nun deniz otobüsleri ile yaptığı seferler ise rüzgarın kuvvetli olduğu zamanlarda sıklıkla iptal edildiğinden, deniz ulaşımı doğrudan rüzgarın şiddetine bağlı Bursa’da.

Olay vuku bulduğunda, ‘BUDO ve İDO iskeleleri birleştirilebilir, hatta belki bu durum iki iskelenin tek elden idare edilmesiyle bir fırsata dönüştürülebilir, vatandaşın kış şartlarında mağdur olmaması için soruna ivedilikle bir çözüm bulunması gereklidir!’ çağrısı yapılmıştı İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi tarafından.

Hemen ardından da Bursa’nın CHP’li belediyeleri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile bir araya gelmiş ve meselenin nasıl çözülebileceğini konuşmuştu.

Anlaşılan o ki, yapılan çağrılar da görüşmeler de bizi bir çözüme götürmemiş. Yine kış geldi çattı. Yine BUDO seferlerinin iptal olduğuna ilişkin mesajlar sıklaşmaya başladı.

Denize kıyısı olan iki şehrin deniz üzerinden buluşması kış koşullarında adeta imkansız hale geldi.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda denizlerin altına yollar yapılırken, iki feribotun bir kıyıdan diğer kıyıya yolucu taşıması bu kadar zor olmasa gerek!

MEMUR MAAŞLARI GÜDÜK KALDI!

20 yıllık AK Parti iktidarında nedendir bilinmez işçisi, memuru, emeklisi bir ayarda ilerleyemedi maaşlar konusunda. Aynı oranlarda zamlar alınamadı. Sanki hep bir taraf kayırıldı…

İktidarın ilk yıllarında, memurların maaş zamları asgari ücret artışlarına göre daha iyi rakamlara ulaşıyordu. Dolayısıyla memur olmak hayaliyle yanıp tutuşan bir nesil geldi geçti. KPSS’ye hazırlanırken ömrü çürüdü ülkem insanının.

Şimdilerde işler tersine döndü. Atamalar yapılmıyor, memur maaş zamları asgari ücret artış oranlarının çok gerisinde kaldı.

Konuya ilişkin en çarpıcı tespiti Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Sekreteri Özkan Rona’nın sosyal medya paylaşımında okudum. Size de olduğu gibi aktarmak isterim;

“Öğretmenin emeği Türkiye’de en ucuz emek haline geldi! Yüksek vergiler nedeniyle öğretmenin 1 saatlik ek ders ücreti 33.74 TL’ye düştü.

Günde 8 saat çalışan bir işçi için hesaplanacak olursa, saat ücreti 33.74 TL’den günlük 270 TL, 30 günlük ücret ise 8 bin 100 TL’ye karşılık geliyor.

Asgari ücret 8 bin 500 TL…

Türkiye’de en ucuz emek öğretmenin emeği!”

Hak mıdır? Reva mıdır?

Elbette değil…

Asgari ücret artış oranı açıklandığından beri memurlar ve emekliler maaş artışlarının en azından asgari ücret artışı ile aynı oranda olmasını talep ediyor. Hatta emekliler açlıktan ölmemek için en düşük emekli maaşının en az 6 bin lira dolayına çekilmesi beklentisine çoktan girdi bile.

Benden söylemesi…

NOT: Bir süredir milletvekilliğine mi soyunsam, yoksa il başkanlığı için aday mı olsam sorusuna yanıt arayan, bu nedenle olsa gerek eskiden olduğu gibi yoğun bir tempo ile basının karşısına çıkmayan İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu yepyeni bir proje ile karşımızda.

Hatırlarsınız, Türkoğlu’nun 17 haftada 17 ilçe projesi vardı çok ses getiren. Kapı kapı dolaşmışlardı bu projede 712 köyü. Şimdi de ‘Çayınızı içmeye geliyoruz’ sloganıyla kahvehanelerde göreceğiz İYİ Partilileri. 3 bin kahvehaneye girmek hedef.

“Çay varsa umut var demektir…” diyor İYİ Parti Bursa İl Başkanı Türkoğlu.

Küçükken babamın kahvehanelerde yaptığı parti çalışmaları geldi aklıma…

Büyükorhan ve Harmancık’a Büyükşehir desteği

Büyükorhan ve Harmancık’a Büyükşehir desteği

Özellikle Bursa’da gelişmişlik düzeyini henüz tamamlayamayan ilçelerin başında dört dağ ilçesi geliyor. Nereden bakarsan bak; Osmangazi, Nilüfer, Yıldırım’da olan bu dört dağ ilçesinde yok.

İşte bu eksiklikler zaman zaman merkezi idare, zaman zaman zaman da Büyükşehir marifetiyle gideriliyor.

Bugün uygulamada olan “bütünşehir yasası”nın kaymağını dört dağ ilçesi yiyor, desek yalan olmaz.

Bu konuda yatırımları başlatan önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin de katkılarını unutmamak gerekir.

Ardından göreve gelen Alinur Aktaş da bu dört ilçeye yatırım musluklarını açtı.

Bugün birçok eksiklikler bu minvalde kapandı.

***

Cuma günü Ahmet Korkmaz’ın belediye başkanı olduğu Büyükorhan’da temeli atılan iki yatırım ve Yılmaz Ataş’ın belediye başkanı olduğu Harmancık’ta açılışı yapılan bir yatırım var ki gerçekten alkışa değer.

O yatırımların maliyetini toplam olarak değerlendirdiğimizde 70 milyon TL’ye yakın…

Biraz da ayrıntılara girelim; ilk önce dağın saklı yüzü olarak nitelendirdiğimiz Büyükorhan’dan başlayalım.

Büyükorhan’da temeli atılan atıksu arıtma su tesisi ile ilçenin önemli bir ihtiyacı giderilmiş olacak.

Yine Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılacak olan düğün salonu inşaatı var ki bu tür yatırımlar kırsal alanlar için büyük bir nimet.

Burada yapılacak olan düğün salonu inşaatı bittiğinde ilçede yaşayan gençlerin en mutlu günlerine şahitlik etmiş olacak.

Bu iki yatırımda en büyük alkışı hak eden isim Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş.

***

Yine programın öğleden sonraki kısmında ise Harmancık’ta yapımı biten atıksu tesislerinin açılış töreni vardı.

Bu da altyapı yatırımı.

Direkt insan odaklı.

Bunun da maliyeti 20 milyon TL’yi geçti.

Ya da diğer bir ifade ile belediyenin bütçesinden daha fazla…

Gelelim Harmancık ile ilgili diğer bir gelişmeye…

İlçede Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından yapımı devam eden halı saha ve okçulukla ilgili merkezde artık sona yaklaşıldı.

Çok kısa zamanda açılışı gerçekleşecek.

Ardından yine ilçeye Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından bin 700 metrekare alana gençlik merkezi yapılıyor.

Bununla ilgili protokol bugün yarın imzalanmış olacak.

Toplam 5,5 milyon TL’ye mal olacak tesiste kütüphaneler, gençlere beceri kazandırma merkezi, 100 kişilik konferans salonu, 50 kişilik kütüphane ve cep sinema salonu bulunacak.

Projenin 1 yıl içerisinde bitirilmesi ve kullanıma açılması bekleniyor.

***

Kısaca dağ ilçeleri gerek yerelden gerekse genelden senelerdir alamadıklarını bu dönem fazlası ile almaya başladı.

Bunda da dört dağ ilçesinin belediye başkanlarının başarısını da unutmamak gerekir.

Umarız temenni ederiz ki bu yatırımlar sağanak bir şekilde aralıksız devam eder.

ASGARİ ÜCRET ZAMMI CEBE GİRMEDEN ERİTMEYE ÇALIŞTILAR


Önceki gün asgari ücretin açıklanmasının ardından sevinen dar gelirlinin sevincini kursağında bıraktılar.

Özellikle bu sevinci kursakta bırakanların başında üç harfliler geliyor.

Bu üç harflilerin ne olduğunu sizler daha iyi anladınız.

Basit bir örnek vereyim.

Bundan 10 gün önce 4,5 TL olan bir bisküvi bir hafta önce 4,95, dün de 5,25 TL’ye çıkmış durumda.

Bu en basiti…

Bunun gibi binlerce örnek var.

Artık önlem almanın zamanı geldi geçiyor bile.

Artık radikal kararlar alınmalı.

Birilerinin burnu sürtülmeli.

Yoksa olan yine garibana olacak.

Bizden hatırlatması…

Gözler ara ücret zammına çevrildi bile!

Gözler ara ücret zammına çevrildi bile!

Asgari bilmece nihayet çözüldü.

2023’le beraber çalışanların en az ne kadar kazanacaklarına devlet karar verdi.

Yani uzlaşma yine olmadı.

Daha önce de net biçimde ifade ettiğim gerçeklik hayat bulmuş oldu böylece!

Türkiye’de ücret konusu hiçbir bir zaman bir uzlaşı alanı olmamıştır.

Ve böyle giderse de olmayacaktır.

Yüksek enflasyon ortamında tatminkar ücret diye bir kavramın vücut bulması pek mümkün değil çünkü!

Emek piyasasındaki yapısal sorunlar bir başka handikap.

Örgütlü bir güç olamayan çalışan kesimin zayıf temsili ayrı bir sorun.

Tam tersi işveren temsilcilerinin ABD’de bile olmayan iktidarı etkileme gücü farklı bir konseptin mimarı konumunda!

Sermaye sahiplerinin fazlasıyla kollandığı bir ekonomik ve siyasi sistemimiz olduğu su götürmez bir gerçek.

Çalışan kesimlerin ise bir iş sahibi olmanın aşırı büyük bir nimet haline gelmesiyle yaşadıkları çaresizlikle boğuşmaları var kaderde.

İşsizlik oranları bu gerçeği net biçimde ifade ediyor!

İş bulan şanslı kesim ise ağırlıklı olarak asgari ücretle yaşamak zorunda.

Haliyle taraflar her yıl buluştukları masadan asgari ücret konusunda anlaşamadan kalkarlar.

Son sözü de siyasi iktidar söyler.

Yine öyle oldu.

Yeni asgari ücreti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkladı.


Tarafların da katılması beklenen açıklama sürecine 9 bin liralık sınır koyan işçi temsilcileri katılmadı!

Çünkü…

2023 yılı için uygulanacak net asgari ücret yüzde 54,7 artışla brüt 10 bin 8 TL, net ise 8 bin 506,8 TL olarak belirlendi.

Yeni ücretin işverene aylık maliyeti 11 bin 759 lira 40 kuruş seviyesine yükseldi!

Yani çalışanların temsilcileri yeni asgari ücreti beğenmedi.

Aslında kabullenmiş görünse de işveren de pek memnun değil.

Rekabet güçlerinin zayıflamasından endişeliler!

Özellikle ihracatçılar sabit giden döviz kurundan hiç memnun değiller. Çünkü dolar bazında işçilik maliyetleri yükselmekte. Ancak bu maliyet artışını dış pazarlara yansıtma konusunda pek rahat değiller.

Dolayısıyla devlet desteğini beklediler.

Ancak bir destek açıklaması gelmedi.

Ve kısa vadede kurun da yukarı hareketine izin verilecek gibi görünmüyor!

Kısacası şu anda işçi kesimi de işveren kesimi de pek mutlu değil.

Ama eminim ki mevcut şartlarda buna da şükür diyen çok sayıda insan vardır kendince nedenlerle.

Yine de unutulmaması gereken bir mesele var.

Daha çalışanın eline zamlı ücret geçmeden firmalar ürünlerine ve hizmetlerine zam yarışına girdi bile!

Lütfen gidin marketlere, bakın mağazalara, oturun restoranlara… Ve bakın bakalım geçen hafta ile aynı mı fiyatlar.

Çoğu çoktan değiştirdi etiketleri. Kalanları da hazırlıklara çoktan başladı.

Yani demem o ki çok kısa zamanda yapılan asgari ücret zammının yarısından fazlası silinip gidecek!

Bu durumda da hızla eriyen alım gücünün yerine konması zorunluluğu doğacak.

Ve unutmayalım ki seçim yılına giriyoruz.

Yani bir ara zam da kaçınılmaz görünüyor.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da gerekmesi halinde 2023’te de ara bir düzenleme yapılabileceğini ifade etti.

Sözün özü; asgari ücreti konuşmaya yeni yılın daha ilk gününden başlıyoruz demektir.

Bütün bu ücret tartışmalarının arasında kaynayıp giden milyonlarca emeklinin olduğu unutulmamalı.

Asgari ücret zammının çok altında bir artışa katlanmak zorunda kalacak olmaları üzücü.

Asgari ücret açıklandı, sıra denetimlerde

Asgari ücret açıklandı, sıra denetimlerde

Kamuoyunun merakla beklediği konulardan biri de asgari ücretti.

Bu minvalde son 10 gündür herkes kendine göre bir rakam yazıyor ya da toto oynuyordu.

Velhasılı asgari ücretin ne olacağı merak ediliyordu.

O merak perşembe öğle saatlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları sonrası giderildi.

Yeni asgari ücret 8 bin 500 TL

Yaklaşık yüzde 55 oranında zam gerçekleşti.

Meraklıları için dolar üzerinden de yazalım.

Asgari ücret yaklaşık 450 dolar.

Çeyrek altın üzerinden hesap edersen 5 çeyrek altına yakın.

Simit olarak hesap edersen bin 700 simit

Ekmek olarak hesap edersen o da en az bin 700 ekmek

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ürettiği BESAŞ ekmeği olarak hesap edersen daha da fazla ediyor…

Yumurta olarak hesap edersen 4 bin 500 yumurtaya denk.

Bunları neden mi yazdım?

Her asgari ücret açıklandığında bazı kurumlar, internet fenomenleri bu asgari ücreti değerlendirirken bu tür gıdalar ve benzeri değerli madenler üzerinden değerlendiriyor.

Yukarıdaki rakamları tek tek değerlendirdiğimizde satın alma gücünde ciddi anlamda yükselme mevcut.

Bu tarz değerlendirmelere doğru veya yanlış diyenler vardır…

O kararı siz okurlara bırakıyorum.

Ama bir karar var ki; o karar muhakkak devletin denetim organları tarafından hayata geçirilmeli ve uygulanmalı…

O karar da piyasanın denetimi ve gözetimi.

Asgari ücretin artışını fırsat bilip bazı firmalar zam sağanağını başlatırsa bu asgari ücretin herhangi bir hükmü kalmaz.

Satın alma gücü tekrar düşerse yine iki ay sonra “asgari ücret artsın” diyenlerin sesini bugünden duyar gibi oluyorum.

O zaman kısır döngü devam eder.

Ben zam yaptım, zam da domino etkisi yapar.

Asgari ücretin adı da soyadı da asgari olur…

O açıdan bakınca bugünden tezi yok devletin denetim mekanizması bir an önce denetimlere başlamalı.

Bunu fırsat bilen firmaların da gözyaşına bakmamalı.

Yoksa olan yine garibana olur…

Bizden hatırlatması…

MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYLIKLARINA BAŞVURU ÜCRETİ NE KADAR?

Malum asgari ücret açıklandı.

Şimdi sırada seçim takviminin açıklanması var.

Seçim takviminden önce siyasi partilerden aday adayı olacakları da zaman zaman bu köşeden yazmaya gayret ediyoruz.

İlerleyen günlerde kulis bilgilerini aktarmaya devam edeceğiz.

Bugün de bir başka bilgiyi paylaşalım.

O da partilerin başvuru ücretleri…

Bu dönem aday adaylıkları için partilerin ciddi bir rakam isteyeceği konuşuluyor.

Özellikle Meclis’e girmesi muhtemel siyasi partilerden olan AK Parti, MHP, CHP, İYİ Parti’de aday adaylıkları için istenecek rakamların 20 bin TL’den aşağı olması beklenmiyor.

Bunun yanı sıra aday adaylığı ücretinin dışında teşkilatların alacağı bağışlar ve diğer masraflarla beraber maliyetin en az 100 bin TL’den aşağı çıkmayacağı kesin.

Bir de aday oldun mu bunun en az 3-4 katı daha masraf olacak demektir.

Kısaca milletvekili olmanın maliyeti en az 700-800 bin TL’yi bulacak gibi gözüküyor…

Bakalım kimler bu harcamaları ödemek için yola çıkacak?

Onu da hep beraber göreceğiz.

 

İşveren ve hükümetin uygun gördüğü ücret

İşveren ve hükümetin uygun gördüğü ücret

Nefesler tutulmuş halde beklenen asgari ücretin Türk-İş’in istediği 9 bin lira bandında olmayacağı, ama bu rakama çok uzak bir oranda da belirlenmeyeceği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kimsenin lafıyla hareket edecek değiliz, bizim sırtımızda küfe var’ demesiyle belli olmuştu zaten.

Dün 8 bin 250 lira olur demiştim, 250 lira şaşmış benim kantar. Yeni asgari ücret 8 bin 500 liradan hepimize hayırlı olsun.

Bu kararın oy birliği ile değil oy çokluğu ile alındığının altını çizmek lazım. Asgari ücretlinin ne kadar maaşla çalışacağını hükümet ve işveren belirledi, işçi temsilcisi olarak masaya oturan Türk-İş teklifleri kabul edilmediği için masada yoktu.

Bu nedenle asgari ücrete ‘işveren ve hükümetin uygun gördüğü ücret’ de diyebiliriz artık.

Bu önemli ayrıntının dışında, asgari ücretin kendisinin değil alım gücünün mühim olduğunu da hatırlatmak gerek. Malum, rakam açıklandıktan hemen sonra bir zam furyasıdır başlar, asgari ücretli maaşını Şubat ayında cebine koyana kadar verilen zam oranının bir miktarı çoktan uçup gitmiş olur. Kalanı da zaman içinde gelen zamlarla erir, 3-4 ay içinde el elde baş başta kalırız.

Normalde böyle seyreden durum; bu yıl seçim yılı olduğundan, pek mühim bir seçim süreci önümüzde durduğundan, ‘Mart-Nisan ayı gibi yeni bir asgari ücret düzenlemesi yapılır mı?’ sorusunu getiriyor akıllara. Seçimlerden hemen önce, şöyle gönüller şenlensin babında bir zam daha olma ihtimali mümkün.

İşte burada da işverenin işçi maliyetlerine ne kadar tahammül edeceği üzerinde düşünmek lazım. Hani meşhur ‘maaşa zam, işe son’ durumu en çok asgari ücretli için söz konusu oluyor.

Bakalım zaman bize ne getirecek!

İSMET KARACA GÖREVİ DEVRETTİ

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Eski Başkanı İsmet Karaca’nın milletvekili aday adaylığı için görevinden istifa ettiğini ve koltuğunu, yönetiminin oy birliği ile seçilen Turgut Özkan’a devredeceğini biliyorduk birkaç gündür.

Beklenen seramoni bugün gerçekleşti.

Törende yapılan konuşmalara değinmekten daha ziyade bir tespit yapmak isterim.

Cumhuriyet Halk Partisi konuşulabilen, tartışılabilen, yeri geldiğinde küsülebilen, ama çok güzel de barışılabilen bir parti. Bunu hep dile getiriyorum. Demokrasinin gereği, son derece insani durumların hepsini partide gözlemek mümkün.

Bu özelliklerinin yanı sıra bir özelliği daha var CHP’nin; kendi teşkilatlarından çıkan isimlerden daha ziyade, CHP’ye gönül vermiş, ancak başında bulunduğu STK’lara hizmet etmiş isimleri ya da şehrin ileri geleni olarak nitelendirilebilecek kişileri milletvekilliği listelerinde seçilecek yerlere koymayı tercih ediyor nedense…

Bu kez daha farklı olsun her şey diye yola çıkıyor İsmet Karaca. Daha önce de milletvekili aday adayı olduğu listede umduğu yeri bulamadığı için şeytanın bacağını önümüzdeki seçimlerde kırmayı, Bursa’yı Ankara’da temsil etmeyi istiyor.

Eğrisini doğrusunu, iyisini kötüsünü ayrıca tartışmayı bir kenara bırakacak olursak; Bursa’ya geldiği ilk gün partinin gençlik kollarına kayıt olan bir ismin, CHP Bursa’ya uzun süredir hak ettiği kendi mülkü olan il binasını kazandıran, partiyi bir kuruş borcu olmadan yeni il başkanına teslim eden bir ismin listede güzel bir yer bulması partiye hizmeti daha anlamlı bir hale getirir, diye düşünüyorum.

Diğer türlüsü, her türlü hamallığı göğüsleyen örgütün sürekliliğe dönüşmüş cezalandırılması gibi olacak kanaatindeyim.

CHP’de elbette STK’ların kapsayıcılığından yararlanılsın, elbette akil insanlar milletvekilliği listelerine alınsın, ama partiyi parti yapan örgüt de unutulmasın!

Ben de ‘CHP’de herkes fikrini açıkça söyleyebilir’ düsturundan yola çıkıp tespitimi ortaya koydum. Gerisi genel merkezin bileceği iş…

Altında rekor serisi sürecek mi?

Altında rekor serisi sürecek mi?

Borsa yine rekorda.

Küçük adımlarla da olsa Borsa İstanbul rekor serisini sürdürüyor.

BİST 100- Endeksi’nde çizdiğimiz 5 bin 500 puanlık kritik sınırın geçilmesine az kaldı.

Olağanüstü koşullar hariç hisse senetleri mutlu etme potansiyelini orta vadede koruyor.

Ancak borsanın rekor hızının bir parça yavaşlaması söz konusu! Bu da normal bir gelişme!

İç piyasada yatırımcının yüzünü güldüren nadir yatırım araçlarından biri de altın. Gram altın da ufak ufak rekorlarını tazeliyor bugünlerde.

Geçen hafta başında yeni rekor beklentilerimi dile getirmiştim.

Bu anlamda ilk kritik sınır olan bin 90 TL’nin geçilmesinin ardından bin 100 liralık fiyat için yol açılmış oldu!

Dünkü işlemlerde bin 94 TL seviyesi aşıldı ve yeni tarihi zirve kayıtlara geçti. Ve yeni rekorlara da göz kırmış oldu altın.

Yukarı hareketin temel nedeni yatırım iştahındaki hafif dozlu artışın ons fiyatı yukarı itmesiydi.

Bin 830 doların üstüne çıktı bu hafta ons fiyat.

Ancak çıkış ivmesinin gücünü korumakta zorlandığını görüyoruz!

Peki ya bundan sonra?

Yeni rekor olasılığını da geri çekilme opsiyonlarını da 14 Aralık tarihli yazımda detaylı teknik analizle ifade etmiştim.

Kısa bir bölümle hatırlatmakta fayda var.

Mevcut trendin yeni ABD verileri ile desteklenmesi halinde ons altın bin 875 – bin 925 dolar bandına çıkma potansiyeli taşıyor demektir!

Bu durumda gram altın da bin 110 – bin 150 TL bandına çıkma potansiyeline sahip olacaktır.

Ancak bu beklenti aralığı yakın tarihlere ait değil. Kısa vadede kritik sınır bin 100 lira. Bundan sonra zorlanma emareleri daha sık görülecektir.

Geri çekilmelerde ise bin 60 – bin 80 TL bandında olmalı gözler.”.

Ana trend değişmiş değil.

Dalgalanmalar kaçınılmaz görünüyor! Ons zorlansa da yukarı yönlü tercihi hala gündemde.

Yukarıdaki tablonun görülme ihtimali mevcudiyetini koruyor kısacası.

Ons bin 770 dolarda güçlü bir desteğe sahip. Şu andaki trend özellikle bin 824 dolar civarındaki direnç üzerinde yoğunluk kazanmakta.

Bu seviyenin üzerindeki kapanışlar önce bin 850 dolar, ardından da bin 875 dolara doğru onsu itme potansiyeli oluşturacaktır!

Bu çerçevede gram fiyat da bin 100 TL’deki kritik sınırı aşma imkanı bulabilir.

Ve bin 110 liranın üzeri için yükseliş kanalı açılabilir.

Ancak bu beklentiler için ABD tarafında destekleyici veri haber akışına ihtiyaç var.

Dolayısıyla geri çekilme opsiyonu da mevcut.

Yani yatırım kararlarınızda oynaklık riskini de dikkate almakta fayda var.

Unutmayalım ki; gram fiyatın kolayca bin 60 liraya kadar inme ihtimali de kısa vadede mevcut!

Çip krizi bizi de vurdu!

Çip krizi bizi de vurdu!

Çok merhametli milletiz de nedendir bilinmez ülkemizde ne yapacağımızı bilemediğimiz bir evcil hayvan sorunu aldı başını gidiyor.

İlk olarak yasaklı ırkların kısırlaştırılıp, çiplenip kayıt altına alınması süreciyle başladı evcil hayvanların sahiplerine yüklenen sorumluluk nedeniyle terk edilişleri. Elbette bu sürece uçan balondan daha hızlı yükselen mama, kum ve diğer bakım malzemeleri fiyatlarının hayvan severlerin omuzuna yüklediği sorumluluğu da eklemek lazım.

Yavaş yavaş safkan, cins kedi ve köpeklerin sokaklarda perperişan halde yaşamaya çalışmasına alıştı gözlerimiz. Üstelik pek çoğu sokakta yaşamayı bilmezken, cinsleri gereği sokakta yaşamaya uygun değilken.

Sonra sokaklarda yaşamak zorunda kalan köpeklerin yaşattığı riskli duruma hızlı ve bir o kadar da acılı çözümler getirdik. Karga tulumba topladık hepsini. Zaten imkanları yetersiz olan, zaten var olan hayvan nüfusuna bakamadığı için onları sürekli olarak kırsala terk etmesiyle meşhur olan barınaklara tıkıştırdık bir sürü köpeği.

Sonuç daha da acınası daha da vicdani yükü ağır manzaralar getirdi bize.

Son olarak herkesin evinde baktığı kedi, köpek ve gelinciğini çipletmesi, kayıt altına aldırması kararı verildi. Sokakta yaşamak zorunda kalan evcil hayvanların çiplenmesi işlemini ise Tarım İl Müdürlükleri üstlendi. Böylece sokakta bulunan bir hayvanın sahibi var mıdır, yok mudur bilinecek, sahibi var ise ona göre yaptırımlar uygulanacak ve hayvan terklerinin önüne geçilmiş olacaktı.

Pek güzel, pek sevindirici bir durum…

‘Eeee… Buna ne itirazın var?’ dediğinizi duyar gibiyim…

Benim değil tüm dünyanın buna bir itirazı var. Çünkü bizim kedi, köpek ve gelinciklerin çiplenmesi işi çip krizine takıldı.

Sonumuz yine hüsran anlayacağınız…

Her Türk vatandaşı gibi ben de işini sona bırakanlardan olduğumdan, sevgili kızım Kahve’nin çiplenmesi konusunda veterinerimizle Aralık ayının başında görüştüm.

Bugündü, yarındı derken, çip krizine yakalandık iyi mi!

Bu sorunu bir tek ben yaşıyorum sanarak tanıdığım tüm veterinerleri aradım, ama mesele son derece yaygın, hatta İstanbul’da işler daha da karışık.

Efendim; çip varsa yeşil pasaport yok, yeşil pasaport varsa çip yok, pek çok veterinerde ikisi birden yok!


Konuyla ilgili bugün bir açıklama yapan Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Murat Aslan rakamlar üzerinden konuşuyor konuyu ve diyor ki;

“Bugün itibariyle (21.12.2022)  sistemden alınan son sayılara göre tüm ülkede toplamda 525 bin 434 kedi, 397 bin 111 köpek ve 16 gelincik olmak üzere toplam 922 bin 545 hayvan kimliklendirilmiştir. Net rakam bilinmese de 4 ile 6 milyon arasında sahipli küçük evcil hayvan varlığından söz edilmektedir. Bu durumda, kimliklendirilen sahipli hayvan sayısı toplamın yüzde 25’i civarındadır.

Kayıt altına alınan sayı ve mikroçip temininde yaşanan sıkıntılar da göz önüne alındığında, kimliklendirme için verilen sürenin yetmeyeceği açıktır. Diğer taraftan tahmini hayvan sayısına göre hesaplandığında yaklaşık 2,5 -3 milyon vatandaşın cezai yaptırımla karşı karşıya kalması olasılığı bulunmaktadır!”

Konu benim şahsi konum olmaktan çok uzak bir biçimde ciddi anlayacağınız.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan konuyla ilgili verilen son tarih için uzatma talebinde bulunmuş.

Bu işin bin 634 TL idari para cezası olduğunun da altını çizmek isterim.

Şöyle kabaca bir hesapla 4 milyar 900 milyon liralık bir ceza bütçesinden bahsediyoruz.

Çip taktırmak beş dakika süren bir işlem. Veteriner hekimler, ‘Elinizde çip var mı?’ sorularına cevap vermekten iş göremez hale gelmiş durumda.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yeterince öngörülü davranılıp çip konusunda tedarikli olmaması nedeniyle geliştiğini düşündüğüm mevcut çip krizinin faturası vatandaşa ödetilmemeli ve her konuda bir esneklik sağlamaya alışmış ülkemizde sürenin uzatılması gerektiği kanaatindeyim.

2023 seçimleri için kulislerde kimlerin adı geçiyor?

2023 seçimleri için kulislerde kimlerin adı geçiyor?

Önümüzdeki genel seçim öncesi kulislerde aday adayı olacak isimlerle ilgili bir hareketlilik başladı, dersek abartmış olmayız.

Gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinde aday adayı olacaklar kendilerini belli etmeye başladı.

Bu minvalde ana muhalefet partisi CHP yönetiminden iki isim “ya nasip” deyip milletvekilliği için yola çıktı.

O isimler Cevat Asa ve önceki gün itibariyle il başkanlığı görevinden istifa eden İsmet Karaca

Bunlar şimdilik herkes tarafından bilinenler.

Bilinmeyenler içindeki soru şu:

CHP’den adaylık için ilerleyen günlerde kamudan istifa edip müracaat eden olacak mı?

Bu da fazlasıyla merak ediliyor…

Ana muhalefet partisinden sonra gelelim iktidar partisine…

AK Parti’de geçen dönem milletvekilliği yapan Önder Matlı, bu dönem aday gösterilirse şaşırmamak gerekir.

Yine böyle bir durumda o yöreden milletvekili olarak TBMM’de görev yapan Mustafa Esgin’in durumu ne olur?

Kulağımıza gelen bilgilere göre, Esgin’in ortağı olduğu hastanenin medikal direktörlüğüne dönme ihtimali yüksek.

Hatırlatmakta fayda var: Doruk Sağlık Grubu, Nilüfer’de Türkiye’nin sayılı hastanelerinden birini yaptı. O hastane açılış için gün sayıyor…

Esgin aday olmaz ise Nilüfer’deki hastanenin başına geçebilir.

Bu da benim kişisel tahminim.

Yine AK Parti kulisleri açısından değerlendirdiğimizde, Karacabey- Mustafakemalpaşa ekseninde Mustafakemalpaşa Ticaret ve Sanayi Odası’nın genç ve başarılı Meclis Başkanı İbrahim Özmen’in ismi de milletvekili aday adayı olarak çok duyulmaya başlandı.

Yine Mustafakemalpaşa Ticaret Borsası ve önceki dönem AK Parti İlçe Başkanı Sadettin Akkoyun da potansiyel aday adaylarından…

Bursa’dan bir tapu müdürünün de milletvekili aday adayı olmak için istifa edeceği kulislerde dillendirilmeye başlandı.

Bursa Kent Konseyi Meclis Üyesi, önceki dönemlerde AK Parti Yıldırım Belediye Meclis Üyesi olarak görev yapan Yüksel Köse ismini de aday adayı olarak kulislerde duyduk.

En çok merak edilen ise önceki dönem il başkanı, AK Parti MKYK Üyesi Ayhan Salman’ın durumu…

Salman, aday adayı olur mu?

Olursa aday gösterilir mi?

AK Parti’de MKYK üyeliği yapan isimlerin büyük bir kısmı milletvekili olarak değil de farklı görevlerde değerlendirilebiliyor.

İktidar partisi ile ilgili diğer bir bilgi de şu: Bazı ilçe başkanları bu süreçte istifa edebilir, onların yerine atamalar yapılabilir, diyenlere de rastladık.

Kısaca bir kan değişimi olursa bu manada şaşırmamak gerekir!..

MHP’de ise adaylık için yola çıkacak isimlerin başında Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Korkut Aktaş geliyor.

Aktaş’ın süreç içinde meclis üyeliğinden istifa etmesi sürpriz olmaz.

Bunu yanı sıra geçen dönem aday olan, Bursalıların yakında tanıdığı Lütfi Hoca da (Lütfi Taşçı) potansiyel adaylardan…

Kulislerde dillendirilen bir başka isim de Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hilmi Şanlı

Her iki ismin ortak noktası devlet memuru olması…

Asgari bilmece nasıl çözülecek?

Asgari bilmece nasıl çözülecek?

Gözlerin çevrildiği kritik toplantı sona erdi.

Bir sonuç çıktı mı? Tabii ki hayır…

Çünkü hiçbir zaman Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarından net bir sonuç çıkmaz. Taraflar kesinlikle uzlaşamaz talepler arasındaki uçurum nedeniyle!

Dünkü son toplantıda yine aynı manzara ortaya çıktı.

Yani Türk-İş’in toplantı sonrasında yaptığı 9 bin TL’lik öneri dışında net bir rakam duymuş değiliz. İşveren sessiz kalıyor. Ve devletten destek bekliyor. Devlet ise siyasi sahnedeki gelişmelere odaklanmış durumda!

Gelenek olduğu üzere de son söz siyaset tarafından söylenir çünkü.

Yani gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son sözü söyler ve 2023 yılında geçerli olacak asgari ücret kesinlik kazanır.

Özellikle siyaseten çok kritik bir kararın öne çıkacağı ortada! Çünkü 2023 seçim yılı.

Dolayısıyla çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturan asgari ücretliler ve o düzeye yakın ücretle çalışanların oylarının değer kazanması açıklanacak ücrete sıkı sıkıya bağlı.

Bu anlamda da cüzdanları kemiren, tencereleri boşaltan, alım gücünü yerle bir eden enflasyonun yarattığı tahribatı yerine koyacak bir rakamı görmek tüm çalışan kesimler adına önem taşımakta!

Çünkü diğer ücret dilimlerindeki zam oranları kısmen de olsa asgari ücret artışına göre şekillenmekte.

Peki bu kritik karar karşımıza nasıl bir tablo çıkaracak?

Öncelikle Türk-İş’in açıkladığı minimum rakamın dikkate alınması zor görünüyor!

Teknik olarak baktığımızda 2022 başındaki net asgari ücret 4 bin 250 lira idi. Eğer karar vericiler 9 bin TL’lik asgari ücret açıklarsın zam oranı yüzde 112 seviyesinde gerçekleşecek.

Oysa ki; 2022 sonu itibariyle beklenen enflasyon yüzde 68 civarında. Yani arada ciddi bir fark söz konusu!

Refah payı altında eklenecek 5 veya 10 puan da 9 bin TL’lik seviyeye yaklaşılmasını sağlamaz.

Ve zaten temmuzda yüzde 30 oranında bir iyileştirme de yapılmıştı.

Nitekim işveren temsilcileri de 8 bin 500 TL’ye bile şu an hazır olmadıkları yönündeydi.

Mazeret ise rekabet gücünü ve istihdamı koruma!

Neticede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklayacağı rakamın teknik olarak 8 bin – 8 bin 500 TL aralığında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel.

Ancak siyaseten bu rakamın tatminkar olmama yani oylara tam olarak yansımama riski mevcut.

Çünkü vatandaşın çarşıda pazarda hissettiği enflasyon çok başka.

Ve ücret zamlarının da fiyatlara maliyet kalemi olarak anında yansıtılacağı gerçeği var! Yani zamlı ücretler cebe girmeden erimeye başlayacak.

Yani bu soruna çare bulmadan siyasetin adım atması akıl karı olmaz.

Dolayısıyla ikinci 6 ay için de zam kapısının aralık tutulması hayli mümkün! Hatta farklı bir formül ile işvereni de rahatlatacak bir sistem gelebilir gelecek yıla özgün bir çözüm olarak.

Nasıl mı?

Üç ayda bir zam yapılması yönünde bir karar ortaya çıkabilir! Yani işverenin yükünü yıl içerisine dağıtılması prensibi benimsenebilir.

Kısacası farklı formüller mevcut. Ancak öyle ya da böyle belli olan bir şey var ki 2023’ün ortalama asgari ücreti 8 bin 500 lira civarında olacaktır!

Ve tabi ki yeterli olmayacaktır.

Enflasyonun yarattığı tahribat hayli derin.

Çalışanların büyük çoğunluğunun asgari ücrete tabi olması da yapısal bir diğer sorun.

Sözün özü; rakam ne gelirse gelsin asgari ücreti konuşmaya devam edecek Türkiye!

Bizim doktorlar rekora koşuyor

Bizim doktorlar rekora koşuyor

İki gözümün çiçeği kış geldi çattı. Zenginin mevsimidir kış. Isınmak, yağan karın tadını çıkarmak, azalan sebze meyveler yerine kuru baklagil ve et yemekleri tüketmek hep zengine düşer. Gariban en mutlu olduğu mevsim olan yaz aylarında bir domates bir ekmekle karnını doyurur, yürür geçer… (Gerçi son yıllarda bu da pek mümkün değil ya neyse… Konumuz bu değil)

Kış mevsimini zengin mevsimi yapan yeni bir faktörü daha ekliyorum bugün listeye. Hastalık!

Son zamanlarda hiç doktora gittiniz mi bilmiyorum, ama benim gibi aile hekiminizin kapısını çaldıysanız bir vesileyle, görmüşsünüzdür ki, bir mesai gününde neredeyse 150 hasta bakar hale geldiler.

Hesapladım, benim aile hekimimin hiç mola vermediğini, çay içmeden zaruri ihtiyaçlarını karşılamadan hasta baktığını, yani tüm mesai saatini hasta bakmaya ayırdığını düşünsek hasta başına 3.2 dakika düşüyor.

Her gün bir maratona uyanıyor anlayacağınız doktorlar. Aile hekimlerinde durum bu da hastanelerde farklı mı?

Elbette ki, değil!

Siz de hatırlarsınız hastanelerdeki yığılmanın doktor eksikliğinden değil de doktorların az çalışmasından kaynaklandığını iddia edercesine, yakın zamanda randevu aralıkları 5 dakikaya düşürülmüştü. Elbette bu durum görüntüleme ve tahlil taleplerinde yığılmaya neden oldu.

Haliyle olacak! 5 dakikayı en verimli olarak bu biçimde kullanabiliyor doktorlar. Gelen tahlillere göre de hastasının sıkıntısına tanı koymaya çalışıyorlar. Öyle hasta hikayesi almak, ‘yüreğimin üstüne öküz oturuyor doktor kızım’ şikayetlerini dinlemek çok eskilerde kaldı.

Bir süre sonra 5 dakikalık muayeneleri de vatandaşa fazla gören Sağlık Bakanlığı hastaların hastanelerde randevu oluşturarak muayene olabilecekleri bir sistem geliştirip muayene sürelerini 3.5 dakikaya düşürmüştü.

Gerçekten muhteşem olduğunu düşündüğüm bu buluşla birlikte son buldu mu hasta yığılmaları?

Elbette ki, hayır!

Bu kez daha da harika bir sisteme başvuruldu.

Hastalara net bir randevu saati vermek yerine 1 saatlik zaman dilimi içinde bakılacağı şeklinde örneğin saat 09.00 ile 10.00 arasında bakılacaksınız şeklinde randevu oluşturulmaya başlandı.

Bu durum şehir hastaneleri için geçerli olan tablo.

Devlet hastanelerinde ise randevu saatleri 09.00-15.50&den 08.30-16.20 arasına arttırıldı. Enteresandır, kendisi de bir hekim olan Sağlık Bakanı bu düzenlemeyi yaparken servislerde yatan hastaların ne zaman kontrol edileceğini düşünmedi herhalde.

Eminim bu çabadan da hasta yığılmalarının önünü alacak bir sonuç gelmeyecek.

Çünkü konuyla ilgili konuştuğum Bursa Tabipler Odası Başkanı Tufan Kumaş önemli bir gerçekliğe dikkat çekiyor;

“Gelişmiş ülkelerde bir kişinin yıllık ortalama muayene başvurusu 3 ila 5 arasında kalırken bizim ülkemizde bir kişi ortalama 10 ila 12 kez muayene başvurusunda bulunuyor. Sağlık Bakanımız da yaptığı açıklamalarda bu tablo ile adeta gurur duyuyor. Oysa ortada gurur duyulacak bir durum yok! Karşımızdaki rakamlar bize iki şeyi gösteriyor;

1- Toplum çok hasta, o zaman siz toplumun hasta olmasını engelleyecek önlemleri almıyorsunuz.

2- Hastalar doktorlara başvurunca sorunları çözülmüyor ve tekrar tekrar doktora gitmek zorunda kalıyorlar, yani sistem kendi içinde bir kısır döngü yaratıyor!”

Acı, ama içinde bulunduğumuz tablo ne yazık ki, böyle.

Bu tablonun daha da renklenmesi için acillerdeki duruma da bakmak lazım elbette.

2011 yılında ülkemizde acil poliklinik hizmetleri yüzde 33.5 civarında iken 2021 yılında yani 10 yıl sonra bu rakam yüzde 41.2’ye çıkmış bulunuyor.

Bir yılda acillerde yapılan muayene sayası ülke nüfusumuzun iki katına yakın!

Bu bize yine iki şey gösteriyor;

1- Hastalar normal poliklinik hizmeti almakta zorlandıkları için acillere başvurular artıyor.

2- Acillerde katkı payı olmadığından dar gelirli vatandaş acillerde muayene olmaya çalışıyor.

Elbette son dönemlerde yaşanan pandemi sürecini ve sonrasında yine salgın halinde devam eden gribal enfeksiyonların yoğunluğunu da katmak lazım bu göstergelere.

Yine de ve her şeye rağmen bir koyundan üç beş post çıkarmaya çalışan sağlık sistemimizin ne kadar yanlış ilerlediğine ilişkin ciddi bir tablo duruyor önümüzde.

Ben değerlendirmeyi size bırakıyorum…

NOT: Örgütlülüğün çalışanın hakkını alabilmesi açısından ne kadar önemli olduğunu her fırsatta vurgulamaya devam eden bir yazar olarak; içinde bulundukları kötü koşulları iyileştirmek adına üretimden gelen güçlerini kullanıp, iş bırakma eylemleri yaparak seslerini duyurmaya çalışan Aile Hekimlerinin aldıkları ceza puanları ileri sürülüp sözleşmelerinin yenilenmediğine ilişkin bilgiler geliyor kulağımıza. Bursa Aile Hekimleri Derneği Başkanı Zeynep Özsevimli’nin verdiği bilgilere göre şimdilik Bursa’da böyle bir olay yaşanmadı. Ancak şunun net olarak bilinmesi lazım, Aile Hekimleri eylemlerde gösterdikleri birliği göstermekten vazgeçmek niyetinde değiller!

Junio Show’a BTSO eli değecek

Junio Show’a BTSO eli değecek

Gerçek olan şu: Bursa denince akla ilk gelenleri say deseler, kestane şekeri, şeftali diye sıralamaya başlarız; ekonomik anlamda say deseler tekstil, otomotiv diye sıralamaya başlanır.

Tekstil denince de ilk akla gelen son yıllarda bebe tekstili oluyor. Özellikle bu minvalde Türkiye’de üretilen bebe konfeksiyonuna ilişkin ürünlerin yüzde 80’e yakını Bursa’da üretiliyor.

Üretilen malın büyük bir çoğunluğu yurtdışına ihraç edilirken bir kısmı da yurt içi piyasada alıcılara ulaşıyor.

İşte bunun merkezi de Vişne Caddesi…

Bugün Vişne Caddesi’nde kümelenen yüzlerce üretici ihracat odaklı çalışıyor. İhracatı arttıran en büyük etkenlerden biri de fuarlar.

Yaklaşık 11 yıldır BEKSİAD tarafından gerçekleştirilen fuarlara bu yıl itibarı ile BTSO eli değecek. Özellikle yaşanan sıkıntılar sonrası BTSO’dan destek isteyen BEKSİAD Başkanı Ömer Yıldız’ın çağrısına olumlu yanıt veren BTSO yönetimi hem konsept değişikliği yaptı, hem de yer değişikliği.

Konuyla ilgili salı sabahının erken saatlerinde basın toplantısı gerçekleşti.

Toplantıda konunun tarafları konuştu, biz dinledik.

Soru bile almadan hemen hatıra fotoğrafı çektirdiler.

Gelelim toplantıdan birkaç ayrıntıya;

Bu sene gerçekleşecek fuar Bursa Uluslararası Fuar Merkezi’nde gerçekleşecek.

Farklı ülkelerden 1000’e yakın firmanın alıcı olarak geleceği fuarda bu sene yurtiçinden de toptan alıcıların gelmesi bekleniyor.

11 Ocak tarihinde başlayacak 14 Ocak tarihinde sona erecek fuarın konsept değişikliği ihracata ne kadar etki edecek?

Onu da ilerleyen süreçte göreceğiz.

Bugünden gördüğümüz bu fuara ilginin çok olacağı.

Yine buradan bir uyarı yapmadan da geçemeyeceğiz. Havluyu Denizli’ye kaptırdık.

Ama bebe konfeksiyonuna destek çıkalım.

Bu durumda;

Bize düşen de hayırlı olsun demek…

ELAZIĞ YÖRESEL ÜRÜN GÜNLERİ ÇARŞAMBA PAZARI’NDA

Özellikle son yıllarda yaşadıkları yerler ve doğdukları iller arasında köprü kuran hemşeri derneklerinin çalışmaları dikkatlerden kaçmıyor.

Bu minvalde önümüzdeki günlerde Bursa’da yaşayan Elazığlılar yöresel ürünleri ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirecekler.

Etkinlik 23-26 Aralık 2022 tarihlerinde Çarşamba’daki Pazar alanında gerçekleşecek. Elazığ’ın damak tadını merak edenler için bulunmaz fırsat.

Vakti olanlar bu günleri kaçırmasın.

DEVA GÜRSU’DA DEĞİŞİM

Bir taraftan seçimlere hazırlanan diğer taraftan ise eksik olan ya da boşalan teşkilatlara atama yapan Serkan Özgöz’ün il başkanı olduğu DEVA Partisi çalışmalarına devam ediyor.

Önce İznik İlçe Başkanı Mine Norşon’u atayan DEVA Partisi ardından Gürsu İlçe Başkanlığında değişime gitti.

Mevcut başkan Muhammed Ali Demir’in görevi bırakmasının ardından göreve atanan isim Ahmet Metin oldu.

Metin daha önce il yöneticisi olarak görev yapıyordu.

Borsa rekora doyacak mı?

Borsa rekora doyacak mı?

Paranın adresi belli.

Borsa İstanbul.

Hiçbir yatırım aracı hisse senetleri kadar kazandırmıyor!

2022’nin açık ara kazanç şampiyonu Borsa İstanbul yine rekorla başladı haftaya.

Tarihi zirveler sürekli geride kalıyor. Her hafta yeni zirvelere tırmanış var.

BİST 100 Endeksi 5 bin 403 puanlık yeni seans içi zirvesini de dün gürdü.

Dünya borsalarından çok net biçimde ayrılan BİST, kısa süreli düzeltme hareketlerine rağmen yatırımcının favorisi haline gelmiş durumda!

Son bir yılda BİST 100 Endeksi yüzde 150 oranında getiri sağlamış görünüyor.

Dünkü yüzde 3,41’lik yükselişle 5 bin 392 puanlık kapanış rekorunu kıran endeks paranın kaçınılmaz olarak yöneldiği tek adresin altını bir kez daha çizmiş oldu.

Bankacılık hisselerinin revaçta olduğu işlem günü tam anlamıyla bir kazanç fırsatı sundu!

Mevduat faizinin dibe vurduğu, doların neredeyse sabit seyir izlediği, altının onstaki oynaklığa bağlı olarak ara sıra umut verdiği bir dönemdeyiz.

Hal böyle olunca da yatırımcının tek gerçek kazanç alanı haline geldi Borsa İstanbul.

Rekorlara rağmen dolar bazında ucuz olan çok sayıda hissenin varlığı da ayrı bir fırsat penceresi konumunda.

Yatırım talebinin ağırlıklı olarak borsaya yönelmesi hisse senetlerini neredeyse risksiz hale getirdi. Üstelik yabancı yatırımcının son günlerdeki ilgisine rağmen yabancı yatırımların hala düşük düzeyde kaldığı bir ortamda hisseler açık ara cazibesini koruyor!

Elbette ki zaman zaman sıkıntı yaratabilecek hisseler mevcut. Ama genel trend hala yukarı yönlü. Yani sabırlı olan yatırımcının kazançlı çıkma ihtimali hayli yüksek.

Yine de hisse seçiminin dikkatli yapılmasında fayda var!

Ancak yıl sonuna kadar yeni rekorların sahneleneceğini de unutmayalım.

Çünkü atmosfer borsadan yana.

ABD ve Avrupa merkez bankalarının faiz adımlarını geçen hafta gördük. Özellikle Fed agresif bir görünümdeydi. Piyasaların tadı kaçtı.

Ama satış baskısına en fazla direnen borsa BİST oldu. Ve yaralarını çabuk sararak rekora koştu!

Peki ya bundan sonra?

Haftaya 200 milyar TL’lik KGF haberi ile başladık. Ve destek hanesine koyduk.

Bu hafta TCMB’nin faiz kararı gelecek.

Olağanüstü bir durum olmazsa yüzde 9’daki politika faizine devam edilecek. Yani faize bu ay el sürmeyecek Merkez Bankası yönetimi.

Ancak gelecek yılın para politikasına dair ipuçları piyasalar üzerinde az da olsa etki yapabilir!

Yine de yılı kritik seviyelerden bir olan 5 bin 500 puanın üstünde tamamlaması hayli mümkün görünüyor BİST 100’ün.

Ama kar satışları için de hayli uygun bölgelerde endeksler.

Dolayısıyla tarihi zirvelerin yanında kısa süreli düzeltme hareketleri de görülebilir.

Satışın öne çıkması halinde özellikle 5 bin 214 puandaki destek önem kazanacak! Sonrası ise 5 bin 70 desteği ile karşımıza çıkacak.

Pozitif senaryoda ise önce 5 bin 430 ardından 5 bin 500 puanlık dirençlerde olacak gözler. Ardından iyimser hava ağır basarsa belki 5 bin 650 seviyesi görülebilir.

Asgari ücrette son düzlük

Asgari ücrette son düzlük

Eli kulağında bir müjdeli haber bekliyor ülkenin çalışan kesiminin yaklaşık yüzde 50’si. Doğrudan etkilenenleri rakamla söyleyecek olursak 7 milyon işçi. Akıllarındaki en önemli soru şu;

Asgari ücret ne olacak? Ne kadar artacak?

Hafta sonu Türk Metal Sendikası 1 No’lu Şubesinin Olağan Genel Kuruluna katılmak üzere Bursa’ya gelen ve kürsüden asgari ücrete yönelik de önemli açıklamalarda bulunan Türk Metal Genel Başkanı, Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak;

Bizde asıl temel sorun asgari ücretle çalışanların oranının yüksekliğidir!” diyerek çok önemli bir tespitte bulundu.

Asgari ücret yaygın ücret haline geldi!

Ne diyelim, getirenler utansın…

Tespit komisyonu yarın son kez toplanacak ve bir neticeye varılacak. Bu kez işçinin cebine girecek paranın yanında, gelir vergisi dilimlerinin çalışanlar lehine düzenlenmesi ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması da var masada.

Bir yıl önce tarihi zam denerek artış yapılan, yetmeyince üzerine 6 ay sonra düzenleme gelen, ama temel harcama kalemlerine yapılan zamlarla birlikte, geldiğinden daha hızlı eriyip giden asgari ücret konusunda işçi kesiminin talepleri yüksek.

Şöyle biraz insan içine karışıp çalışanlarla sohbet ettiğinizde anlıyorsunuz ki, gönüllerden geçen asgari ücretin en az 10 bin lira olması.

Şu anda 5 bin 500 lira olan asgari ücretin 10 bin lira olması biraz hayalcilik deyince de en düşük kiranın 6-7 bin lira bandında olduğundan dem vuruluyor, elektrik, doğalgaz zamları hatırlatılıyor. İşçi daha çarşıya pazara girmeden bitiveriyor hayallerini süsleyen asgari ücret.

O halde burada asgari ücrete yapılacak zam kadar asgari ücretin zamlı halinin alım gücünün ne kadar korunacağı da çok mühim!

Görüşmelerde rakam telaffuz etmek, artış oranı söylemek konusunda tüm taraflar çekinceli. Söylenen tek bir rakam var; ‘Biz asgari ücreti belirlediğimiz açlık sınırı olan 7 bin 785 lira olarak alıp otururuz masaya’ diyen Türk-İş’in telaffuz ettiği rakam.

Amaç bu rakamın üzerinden zam alabilmek.

İşverenin açıklamaları ise asgari ücretin 8 bin liranın üzerine çıkması halinde hükümetin bu yılki ihracat hedeflerini tutturamayacağı biçiminde aba altından sopa gösterme yönünde oldu.

İşveren hükümeti tehdit etti!” diyor bu açıklama için Pevrul Kavlak.

15 üyesi olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu 5 hükümet temsilcisi, 5 işveren temsilcisi ve 5 işçi temsilcisi ile oluşuyor.

Daha önce de belirttim, bu masada ne yazık ki, işçi kesiminin sendikal görüşmelerde olduğu gibi yaptırımları yok. En fazla yapabilecekleri, onaylamadıkları bir rakama imza atmamak. Bu konuda da kararlılar zaten.

Nasıl olmasınlar ki, Bursa’dan Pinokyo bile ilan edilen TÜİK rakamlarına artık kimse inanmıyor. Enflasyon resmi olarak açıklanan oranların iki katı, hatta temel gıda ürünlerinde iki katından da yüksek.

Bugün süt ve süt ürünleri reyonunun önünden geçerken adeta saygı duruşunda yürüyorsak, aldığımız peynirin paketine hasretle sarılıyorsak, hiç öyle komik film oynatmaya gerek yok rakamlar üzerinden. En ucuz balık olan hamsiyi gününe göre kilosu 100 lira ile 50 lira arasında yiyor vatandaş.

Et üzerinden yapılan; ‘bakınız asgari ücret ne kadar da çok et alıyor’ biçimli hesaplarının perde arkasında ise süt ineklerinin kesime gönderilmek zorunda kalması var. Hele bir bitsin o süt ineklerinin etleri piyasada, o zaman konuşacağız et fiyatının nereden nereye geldiğini.

Bir paket kahvenin 20 liranın altına düşmediği zamanları yaşıyoruz. Bu koşullar altında asgari ücrete zam yapılacak olduğunda sesi en üst perdeden çıkanların, Cumhurbaşkanlığı bütçesine 2022 yılı ödeneği zammı yapılırken zikredilen rakamın 3,8 milyar TL’den 5,8 milyar TL’ye çıkışını ve yıl bitmeden eklenen ödeneklerle 6,6 milyar TL’lik 2023 yılı bütçesine yaklaştığını göz önünde bulundurmalarını öneririm.

Bu ülkede herkese ve her kaleme bulunan paranın, işçiye sıra geldiğinde neden bulunamadığını anlamış değilim.

Oysa ki, Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı tarafından Haziran ayında güncellenen, Dünya Yoksulluk Haritası’na göre, Türkiye’de 84.3 milyon nüfusun 14.8 milyonu yeterli gıda tüketemiyor. 5 yaş altı çocukların 1 milyona yakını akut yetersiz beslenme yaşıyor. Yaklaşık 3 milyon çocuk ise kronik yetersiz beslenme yaşıyor.

Kısacası fakirliğimiz dünyanın dilinde dolanıyor…

Biz de asgari ücret tespit komisyonunda ‘fakir fukaraya vermek sevaptır, bolluk bereket getirir’ diyen Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin sözünü dinlerler mi acaba diye düşünüyoruz.

Yarın öğreneceğiz…