Bursa Kent Konseyi Başkanı Orhan neden dert yandı?

Bursa Kent Konseyi Başkanı Orhan neden dert yandı?

Sabahın ilk saatlerinde Şevket Orhan’ın başkanı olduğu Bursa Kent Konseyi’nin 2022 yılı değerlendirme toplantısına katıldık.

Malum kent konseyleri bulundukları ilin ya da ilçenin en büyük sivil toplum kuruluşlarının çatı kuruluşu…

Bu açıdan bakınca önemli.

Fakat bağımsız mı?

İşte orası soru işareti…

Yerel yönetimlerde kim iktidarsa onun gölgesinde hareket etmek durumunda.

Misal, bu bağlamda bağlı bulundukları belediye başkanlarını eleştiremezler…

İşin özeti;

Kendi gelir kaynakları olmadığı için bağlı oldukları belediyeden finansman desteği almaları şart.

Almaz ise ne mi olur?

Basit bir ifade ile tabela derneği…

Tabela konseyi…

Aslolan hem görev yapacaklar, bu görev içinde yeri geldiğinde yerel idareleri eleştirecekler, yeri geldiğinde övecekler.

Bunu yapabilmesi için bu tür kurumlara belediyelerin bütçelerinden belirli bir oranda pay ayrılması ve bu payın kanunla güvence altına alınması gerekiyor.

Bu pay ayrımı gerçekleşirse seçimleri de yönetimleri de daha demokratik olur.

Gelelim bu girizgahtan sonra, dünkü toplantının ayrıntılarına…

Bir yıl içinde 35’i aşkın çalışma grubu toplam bin 500 etkinlik gerçekleştirmiş.

Bunları burada tek tek kaleme almayacağım.

Ama üzerinde durulması gereken konu, üstün zekâlılara yönelik çalışma.

Orhan’ın seçildiği günden itibaren üzerinde durduğu en önemli konu üstün zekâlılara yönelik okul çalışması…

Konuyla ilgili araştırma yapıldı, rapor hazırlandı ama “Tevhid-i Tedrisat Kanununa takılıyoruz” dedi.

Daha açıkçası bürokrasiye takıldı diyebiliriz.

Orhan, denizi geçiyor ama derede boğuluyor.

Bu boğulma sürecinde suni teneffüs makinası da cihazı da Milli Eğitim Bakanlığı’nda. Bakalım bakanlık bu noktada Bursa Kent Konseyi Başkanı Şevket Orhan’ın isteklerine cevap verebilecek mi?

Yoksa yine kulağın üzerine yatılıp bu proje raflarda tozlanacak mı?

Onu da ilerleyen süreçte hep beraber göreceğiz.

AKTAŞ DA DERT YANDI

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü münasebeti ile birçok dostumuz mesaj gönderdi, bunların yanı sıra aynı günün akşamı da Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş gazetecilerle akşam yemeğinde buluştu.

Aktaş selamlamanın ardından kürsüye çıktı; hem yerelden hem genelden konuştu. Konu zaman zaman muhalefete zaman zaman da Bursaspor’a dayandı.

Yaptıklarını ve devam eden işleri anlattı.

Ama muhalefetin eleştirdiği bir konuya kendisi de katıldı. “Bursa verdiğini alamıyor” dedi.

Türkiye’nin dördüncü büyük kenti Bursa yatırımlardan istediğini alamıyor” dedi.

Sonrasında ise Bursa’nın İzmir’den çok ucuz olduğunu ifade etti.

Bunlara katılıyorum.

Ama “Bursa’da olmayan ne var?” sorusuna ben de yanıt vereyim.

Bir yasama dönemi bitiyor.

Bu yasama döneminde 20 milletvekilinin bir masada oturup Bursa’yı konuştuklarını görmedim.

Öte yandan 18 belediye başkanının meclisler haricinde Bursa’da toplanıp konuştuğunu gören var mı?

Yine Bursa’daki siyasi parti il başkanlarının buluşup da “ithal aday istemiyoruz” dediklerini gören var mı?

İşte Bursa’da bunlar olmadığı için Bursa Ankara’dan hak ettiğini alamıyor…

Bilmem anlatabildim mi?

Aktaş içini döktü!

Aktaş içini döktü!

Son zamanlarda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ne zaman kürsüye çıksa adeta içini dökmek istercesine bir samimiyetle konuşuyor. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle düzenlenen yemekte yaptığı konuşma da tam bu kıvamdaydı.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği toplantının davetli listesi hayli kalabalıktı, ancak bu listede kendisine yer bulamamış isimler de vardı ve Başkan Aktaş’ın kürsüye çıktığında kurduğu ilk cümleler de bu gazetecilere yönelik oldu.

“…Lakin gazeteciliği bir tehdit aracı, bir dezenformasyon malzemesi ve bir silah gibi kullanıp birilerini tehdit etmek noktasında yer alanları asla kabul etmem mümkün değil. Mesleğin siyaseten racon kesmek adına tehdit ve şantaj aracı olarak kullanılmasını benim kabul etmem mümkün değil.” diyerek, davetliler arasında bulunmayan gazetecilerin mesleklerini bir tehdit aracı olarak kullandığını iddia etti Başkan. Üstelik bu tehditlerin boyutunun siyasete dayandığını, yani siyasi rakipleri tarafından bazı gazetecilerin kullanıldığını iddia etti.

Bir önceki yazımda gazeteciliğin günümüzde geldiği noktayı uzun uzun anlattığımdan, bu noktayı sadece konuşma alıntısı olarak bırakmayı tercih ediyorum ve yeniden ekliyorum; gazeteciler ne zaman geçinmelerini sağlayacak kadar ücreti bağımsızlığını korumak zorunda olan kurumlardan alırlarsa ve yasalarla korunurlarsa, işte o zaman meslek etik değerler üzerine daha sağlam temellenir. Bunun altı da üstü de hamasetten öteye geçmez.

İşin garibi madalyonun öbür yüzü olan övgü sever kesiminden de bahsetti Aktaş ve dedi ki;

Vıcık vıcık yağ yapmaktan çok hoşlanmıyorum. Bu gazetecilik falan değil!”

Hani bilesiniz diye söylüyorum, böyle bir yol tutturanlara ya da tutturmak niyetinde olanlara; bu işler de pek para etmiyor artık…

Bizden yeterince bahsettik dünden bu yana. Biraz da şehirden bahsetmenin zamanıdır…

“Kıymetli arkadaşlar velhasıl ben bir özgüven patlaması falan yaşamıyorum. Vallahi gecemi gündüzüme katıyorum. Biz inanın çok iyi işler çıkarıyoruz…” diyen Alinur Aktaş’ın konuşmasında kendisine yürekten katıldığım, kendisinin de CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan’a katıldığını söyleyerek aktardığı cümleler Bursa’nın hak ettiğini tam olarak alamayışı ile ilgili.

Konuya açıklık getirelim. Şehrimizde üretim gerçekleştiren büyük şirketlerin şirket merkezleri genellikle İstanbul’da olduklarından, bu şirketler büyük meblağlardaki vergilerinin tamamını İstanbul’da ödüyor. Ödeme noktası Büyük Mükellefler Vergi Dairesi. Dolayısıyla şehrimizin gelirleri İstanbul’a akarken bahsettiğim şirketler Bursa’nın havasını, suyunu, toprağını kullanmaya ve Bursa’dan altyapı hizmeti almaya devam ediyorlar. 2006 yılından bu yana durum böyle işliyor. Son derece adaletsiz…

Alinur Aktaş iki ay önceki meclis toplantısında bu konu ile ilgili muhalefet partilerinin belediye meclis üyelerinden de destek istemiş ve Bursa’nın tüm vekillerinin meseleyi Meclis’e taşımalarını talep etmiş, hatta konuyu Cumhurbaşkanına da iletmiş, ancak aldığı yanıt; “Eskiden beri böyle, şimdi bir değişiklik yaparsak haksızlık olur” biçiminde olmuş.

Mesele yakın zamanda değişmeyecek anlaşılan…

Daha 15 gün kadar önce su panelinde konuştukları ile ülke gündemine gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı doğru anlaşılmadığını düşünerek olsa gerek, bir kez daha mal varlığını dile getirdi bu konuşmasında. Yazımın başında dedim ya, Başkan adeta içini döküyor son günlerde yaptığı konuşmalarda diye, tam olarak öyle seyretti konuşmanın devamı.

Bu kez; “Çok rahat bir şey söyleyeyim, benim ve ailemin üzerine sadece bir tane ev var, onu da yeni yaptırdım. Konutu boşaltıyorum biliyorsunuz. Bütün gayrimenkullerimi bu arada sattım. Belediye başkanı olduğum günden bu güne geldiğimizde ekonomik anlamda gerideyim. Bunu söyleyecek çok az adam vardır bu ülkede. Benim ya da ailemin üzerine bir metrekare yer yok. O yüzden çok rahatım” şeklindeydi cümleleri.

Cümlelerden kesin eminim, çünkü gazeteci her yerde çalışır. Ses kaydı aldım konuşmasından.

Biz sormadan, kürsüden aktarılan bir diğer konu 2040 Çevre Düzeni Eylem Planı oldu. Planın Aralık ayında bitmeyeceğini zaten söylemiştik malum. Daha önümüzde uzun bir zaman var anlaşılan. “Hemen neticeye gitmenin çekinceleri var” dedi bu konuda Başkan.

Gelelim Başkan Aktaş’ın sanayiye karşı olmadığını derin derin anlatmak zorunda kaldığı Su Paneli konuşmasından sonra yine aynı konuya yaptığı vurguya. Konuşmanın önemli bir bölümünü noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyorum;

“Bursa bir sanayi şehri, bu gerçeği artık kimse yadsıyamaz, ama sanayi ile ilgili adım atarken bundan sonra gerçekten çok dikkatli olunması lazım. Sanayi olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile bir sanayileşme yanlıştır. Nitelikli, yüksek katma değerli sanayi ya da niteliksiz sanayilerin planlı sanayi olarak dönüşmesi… Ama yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için plansız sanayi bölgelerini dönüştürmek hikayesi ile bir sanayileşmeyi de kabul etmek çok mümkün değil açık söyleyeyim. Plansız sanayileri dönüştürelim ve bu şehre gerçekten katma değeri yüksek işler yükleyelim.

Yürekten katılıyorum Başkan’ın spontane yaptığı bu konuşmaya. Yazdıklarımla, savunduklarımla birebir örtüşüyor çünkü. Bursa’da sanayi evrilmeli ve katma değeri yüksek ürünlere yönelmeli, bunun yanında eski sanayi bölgeleri revize edilmeli, plansız sanayi ise çok dikkatli adımlar atılarak tarım alanlarından uzak bölgelere taşınmalı.

Bence harika bir plan…

Bu uzun ve Bursa’nın konuşulduğu gecenin biraz daha bize yönelik olması için iki önerim olacak.

Öncelikle 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü için hazırlanan afişlerde kadın gazeteci figürü görememenin üzüntüsü içindeyim. ‘Geçtim pozitif ayrımcılığı, negatif ayrımcılık yapmayın yeterli!’ özlü sözümü buraya iliştirerek, konuyla ilgili daha duyarlı olmaya davet ediyorum basın bürosunu.

İkinci önerim ise Bursa basınını daha yakından ilgilendiriyor. Madem böyle bir gecede belediyenin sponsorluğunda tüm gazetecilerin bir araya gelmesi hedefleniyor, o halde işin içine ödüller de giremez mi?

Mesleğin duayenlerine onur ödülleri, çeşitli dallarda en iyilerin seçildiği ödüller mesela… Böylece ‘gazetecilerle bir yemek yedik’ isimli gece daha anlamlı olur kanaatimce…

Bunu da bir düşünün derim…

Ekonomi yavaşlıyor mu?

Ekonomi yavaşlıyor mu?

Çok kritik bir soru.

“Ekonomi yavaşlıyor mu?” sorusu, gelen veriler çerçevesinde kritik bir nitelik kazandı çünkü.

Hangi veriler geldi?

Kritik öncü verilerin başında gelen sanayi üretimi kasımda yıllık bazda yüzde 1,3 oranında daralma kaydetti.

Alt dağılımlarla birlikte üretimin küçülme sürecini gözlemlemek mümkün veri setlerine bakıldığında.

Yani ekonominin artık yavaşlama sinyali verdiğini söylemek mümkün bu rakamlar çerçevesinde!

Diğer taraftan 2023’e dönük beklentiler açısından Dünya Bankası’nın raporu önemli bir gösterge olarak karşımıza çıkmakta.

Son analizler dünya ekonomisinin 2023 yılında yüzde 1,7 gibi sınırlı bir oranda büyüyeceğini gösteriyor.

Türkiye ekonomisi için yapılan tahmin de aşağı yönlü revize edilerek 2,7 seviyesini düşürülmüş durumda. Yani potansiyel büyümemizin çok altında bir milli gelir artışı öngörmüşler.

Peki bütün bu göstergeler 2023 için yavaşlayan durağanlaşan bir ekonomiyi mi bize işaret etmekte?

Öncelikle Türkiye yurt dışından yapılan tahminler açısından daima pozitif ayrışan bir sonuç elde etmiştir.

Yani IMF, OECD, Dünya Bankası ve yatırım bankalarının tahminleri Türkiye’de gerçekleşen büyümenin daima altında kalmıştır!

Dolayısıyla Türkiye’nin bu yıl yüzde 3’ün üstünde büyümesi şaşırtıcı olmaz.

Hatta bu rakamın çok daha üzerine çıkılması da kuvvetle muhtemel.

Nasıl mı?

Sanayide görülen yavaşlamanın belli bir baz etkisi içinde gerçekleştiğini öncelikle ifade edelim. Ayrıca ekonominin belirgin şekilde frenine basıldığı 2. yarı yılın yavaş yavaş ivme kaybeden bir ekonomiyi karşımıza çıkarması da çok doğal kabul edilmeli!

Keza dış pazar talebindeki yavaşlamanın da bu sürece açık bir şekilde katkı sunduğu ortada.

Yani yılın son çeyreğinde büyümenin minimal kalması 2022 adına çok normal bir süreç.

Buna karşın yaklaşık bir aydır açıklanan çeşitli destek paketleri, ücret ve maaş artışları ekonomiyi dolu dizgin yeni yıla taşıma potansiyelini ortaya koymaktaydı!

Yani seçim bereketini yaşamaya başlıyoruz.

Özellikle de canlanma etkisini zamlı ücretlerin daha fazla hissedileceği şubat ayından itibaren göreceğiz.

EYT tazminatları da devreye girecek önümüzdeki aylarda!

Ve elbette ki KGF, esnaf ve çiftçiye dönük destekleri başta olmak üzere ekonomiye belli bir hızda şırınga edilecek olan yoğun kaynakların etkisini de yılın ilk yarısında fazlasıyla görmemiz mümkün olacak.

Dolayısıyla seçimin ekonomiyi özellikle yılın ilk 6 ayında ciddi şekilde hızlandırması kaçınılmaz!

Peki ya seçim sonrası?

Seçimin sonucunun ne olduğundan bağımsız olarak ortada bir gerçeklik var.

O da hemen gelecek yıl bir yerel seçimin ufukta bekliyor olması!

İktidarda kim olursa olsun bu yılki seçimlerin ardından ekonomiye fren yaptırma, soğutma, yavaşlatma gibi bir şansı yok.

Belli oranda bütçe gerçekleri çerçevesinde daha makul bir hızda ekonominin büyümesi doğal olacaktır.

Ancak çok net bir gerçeklik ki yerel seçimin de kendine göre ciddi öncelikleri var. Ve siyasi irade de bu öncelikleri bir kenarı atacak lükse sahip değil!

Dolayısıyla 2023’ün tamamında da yüksek oranlı bir büyümeyi yaşamamız büyük bir olasılık halinde. Muhtemelen yüzde 4 civarı bir büyüme rahatlıkla gerçekleşecektir.

Özellikle pandemi sonrası yakalanan hızlı büyüme trendinin yeni bir halkaya kavuşması seçim sandığı sayesinde gerçekleşmiş olacak.

Ve nispeten kabul edilebilir işsizlik oranları 2023’ün pozitif hanesinde yer almak durumunda!

Ama yüksek enflasyondaki yapışkan seyrin tüm beklentilere karşın kolayca devre dışı kalmayacağı da unutulmamalı.

Dolayısıyla düşük gelir gruplarının alım gücünde kalıcı bir yükselişin yaşanacağı anlamını çıkarmak zor.

Bu çerçevede 2023, alım gücünde sadece kısmen yara sarılabilecek bir yıl olarak kayıtlara geçecek.

Masum değiliz hiçbirimiz…

Masum değiliz hiçbirimiz…

10 Ocak basının emek mücadelesinde çok önemli bir gün. 4 Ocak 1961’de, 212 sayılı Basın İş Kanunu Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra, dokuz gazete patronu üç gün süreyle gazetelerini kapatmış, gazeteciler ise emeklerine ‘Basın’ adlı bir gazete yayımlayarak sahip çıkmıştı.

Şu an eski haklardan eser kalmamış, 212’nin basın emekçisi açısından adeta içi boşaltılmış ve bu boşaltılma sırasında neredeyse hiç kimse direniş göstermemiş olsa da, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü böyle bir vesile ile kutlanmaya başlandı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yaptığı açıklamada, AK Parti iktidarı döneminde yüzlerce yayın organının kapatıldığından, 11 bini aşkın gazetecinin işsiz kaldığından, 1000’e yakın gazetecinin cezaevine girip çıktığından ve 43 gazetecinin ise halen cezaevinde olduğundan bahsedildi.

Basın Konseyi’nin paylaştığı “2022 Basın Özgürlüğü Raporu”nun çizdiği tablo da karanlıklara dair ne yazık ki…

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 149’uncu, Dünya Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında 103’üncü sıradayız. İktidarın kamu kaynaklarını kullanarak basının yüzde 95’i gibi önemli bir bölümünü ele geçirdiğinden de bahsediliyor raporda.

Bütün bu fotoğraflar her yıl verilen hatıra pozları gibi. Sonuç hiç değişmiyor. Belki birkaç kişinin yeri farklılaşıyor o kadar…

Sözün özünde hele de Bursa gibi herkesin birbirinin hikayesini bildiği bir yerde şunu söylemek lazım; hiçbirimiz özgür değiliz!

Velev ki, geçimimizi bu işten sağlıyoruz velev ki, ayın başında bize verilecek emek bedelinin ucunda hayatlarımız, özgürlüğümüzün bitti yer işte orada başlıyor.

Bunu sadece kurumlarda ücretli çalışan gazeteciler için söylediğimi düşünüyorsanız çok yanlış bir kanaattesiniz. Kendi ekmeğini kazanan gazeteciler de bazı kurum ve kuruluşların kendisine ödemeler yapmasını bekliyor ve aynı baskıyı hatta daha da fazlasını hissediyor omuzları üzerinde.

Özgür basının yolu patron gazeteciliği- küçük ölçekli kurum ayrımında gizli değil. Gazeteciyi dimdik ayakta tutacak kanun ve kurallarda yatıyor özgürlüğün sırrı.

Elbette ben bunları yazdıktan sonra pek çok meslektaşım ‘Benim durumum farklı, yazılarıma dokunulmuyor, istediğimi yazıyorum…’ diyecektir içinden.

Otosansürünüze kurban…

Günaydın, siz kendi kendinizi öylesine iyi sansürlüyorsunuz ki, yazılarınıza kimse dokunmaya gerek duymuyor ya da öylesine suya sabuna, sermayeye, hükümete, yerel yönetimlere, sorunlara dokunmadan yazıyorsunuz ki, dokunulacak yazı vasfından çıkıyor köşelerinizi dolduran cümleler.

Buraya kadar mesleğin geldiği noktayı yerin dibine gömdüğümüze göre, biraz da siz okurlara ışık tutmanın vakti geldi de geçiyor…

Hangi sanayici ya da kendi işinin patronu kişi yeterince özgür içinde bulunduğumuz konjonktürde? Hep bir aidiyete ihtiyaç duymuyor musunuz? Birkaç ay önce düzenlenen, muhalefet partilerinin iş dünyası ile buluşma toplantılarına gelen sanayici ve iş insanlarını cesaretlerinden dolayı kutladığımızı hatırlıyorum ben.

İşlerin yolunda yürümesi, gerekli desteklere kavuşabilmek için üye olmanız gereken siyasi parti, dernek ve vakıflar yok mu? Fotoğraf çektirirken şöyle bir kontrol etmiyor musunuz masanın üzerini?

Sade vatandaş da aynı durumda bizimle.

Üzülmeyin, masum değiliz hiçbirimiz…

Ama bizim bu cendereden çıkışımız sizden daha kolay.

Özgürlükse istediğiniz, basına destek vereceksiniz. Önce ilk emirdeki gibi ‘Oku’ yacaksınız, beğendiğiniz yazıları okutacaksınız.

Okunan yazılar basının ekmeğidir. Unutmayın…

İttifaklar tek liste ile mi seçime giriyor?

İttifaklar tek liste ile mi seçime giriyor?

Yaklaşan genel seçimler öncesi bir tarafta Cumhur İttifakı diğer tarafta ise Millet İttifakı çalışmalarını sürdürüyor. Bunlar bilinen ittifaklar.

Bilinmeyen ise yeni ittifakların olup olmayacağı.

Konuyla ilgili olarak Muharrem İnce’nin Genel Başkanı olduğu Memleket Partisi ile Ümit Özdağ’ın Genel Başkanı olduğu Zafer Partisi arasında görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmeler sonucunda ittifak kararı çıkarsa bu oluşuma bir ya da iki parti dahil olabilir.

Öte yandan bu süreçte Fatih Erbakan yapmış olduğu açıklama ile Yeniden Refah Partisi’nin seçime tek başına gireceğini açıkladı.

Diğer tarafta ise HDP el altından Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı’nı desteklerken milletvekili seçimlerinde bir önceki seçimlerde yaptığını yapacaktır…

Ama asıl sürpriz ise;

Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı siyasi partilerinin B planı…

İşte o plan çerçevesinde çalışmalar gizliden gizliye yürütülüyor.

Bir milletvekilinin bile çok önemli olduğu seçimlerde tek liste çıkması durumu var. Bu minvalde gerek Millet İttifakı’nın gerekse Cumhur İttifakı’nın araştırma geliştirme ekipleri seçime ayrı ayrı girdiklerinde kaç milletvekili, tek liste ile girdiklerinde kaç milletvekili çıkaracaklarını hesap etmeye başladılar.

Muhtemelen eğer Zafer ve Memleket Partileri arasında bir ittifak gerçekleşirse onlar da bu tür hesaplamaların içerisine girecekler.

Bu durumda özellikle iki büyük ittifaktan seçim stratejisini kim önce açıklarsa diğeri de ona göre gardını açıklayacak gibi duruyor.

Ama en azından iki ittifak açısından değerlendirdiğimizde bazı illerde tek liste altında seçime girilirse şaşırmamak gerekir.

Böyle bir durumda kentimizde tek liste ile girilir mi?

Muhtemelen evet…

Sonuç ne mi olur?

Bekleyip, görelim, takip edelim…

CHP BURSA LİSTELERİNDE BAŞÖRTÜLÜ ADAY OLUR MU? 

Önümüzdeki genel seçimler öncesi ana muhalefet partisi adaylarının kimlerden olacağını en fazla merak edenlerdenim. CHP bir önceki genel seçimlerde açılım yaparak hatta dört  Milli Görüşçü isme listelerinden yer vermiş ardından bunlardan biri SP’ye geçmişti.

Partide bugün Mehmet Bekaroğlu ve Abdüllatif Şener gibi muhafazakâr camianın tanıdığı isimler var.

Benim ise asıl merak ettiğim CHP listelerinde seçilebilecek sırada başörtülü aday olup olmayacağı…

Zaman zaman üye katılım törenlerinde başörtülü isimleri de fazlasıyla gördüğümüz ana muhalefet partisinin bu tavrı toplum tarafından beğeniliyor.

Bu beğeninin belki de sandığa yansıması milletvekili listelerine yansıması ile kendini belli edecek. Bu minvalde bakarak hatta yukarıda yazdığım CHP listelerinde başörtülü aday olup olmayacağı sorusunu bir adım ötesine giderek Bursa özelinde seçilebilecek sırada başörtülü aday olacak mı diye düşünmeden edemiyorum bu köşeden soruyorum.

Benim tanıdığım İl Başkanı Turgut Özkan bu konu da bir araştırma yapmıştır hatta aklında bir isim vardır diye düşünüyorum.

Bakalım Turgut Özkan’ın İl Başkanı olduğu ana muhalefet partisi başta Bursa olmak ülke genelinde böyle bir açılım yapacak mı?

Bekleyip, görelim…

Ülkücü’den mafya olmaz!

Ülkücü’den mafya olmaz!

Vakti zamanında, Ülkü Ocakları yardım topluyor ve Türkmenler’in olduğu bölgeye yardım gidecek.

Genel Merkez’de çalışmalar sürüyor.

Zamanın Ülkü Ocakları Genel Başkanı da erzaklara el atıyor.

Tabii hava sıcak. Ülkü Ocaklı gençler susuyor ve erzakların içinden birer tane su açıp içiyor.

Bu olayı gören zamanın Ülkü Ocakları Başkanı, “ne yapıyorsunuz siz” diye çıkışıyor.

Gençler ise susadıklarını ve birer şişe su içtiklerini söylüyor. Kılavuz’un vicdanı bu olay karşısında el vermiyor ve kendi şahsi parasını cebinden çıkarıp, iki şişe suyun karşılığında, iki koli su aldırıp, kendince ayıp olarak görmüş olduğu bu ayıbın üzerini, büyük bir nezaket ve vicdan örneği sergileyerek, örtüyor.

Niye mi şimdi bu olayı paylaşma gereği duydum:

Zamanında bu olayı dinlemiş olduğumda, gözlerim dolmuş, tüylerim diken diken olmuş ve Türk Gençliği’ne Kılavuz’luk edecek anlayışın bu şuurda olması gerektiğinin gururunu yaşamış, onur duymuştum.

Bakmayın siz şimdi kabadayılık ile mafyacılığı birbirine karıştırıp, Ülkücü adını lekelemeye çalışan şuursuzlara!

Ülkücü’den gariban babası çıkar, kabadayı çıkar, racon sahibi delikanlılar çıkar; lâkin Allah’ın rızasının dışına taşmış, gayr-i meşru hayatı benimsemiş olan bir mafya çıkmaz, çıkamaz ve çıkmayacaktır da!

O kendini Ülkücü olarak addetse dahi, Ülkücü değil, aksine; Ülkücülük’ten geçinenler taifesinden olup, helâlin içine karışmış haram, Ali’nin karşısında Muaviye, Hüseyin’in karşısında ise Yezid’in temsilcidir.

Ülkücü sürgün dahi yese, hatta sürgünde ölüme terk edileceğini dahi bilse, Ebu Zer Gifari şuurunda, Ebu Bekir sadakatinde, Hazret-i Ömer celadetinde, Hazret-i Osman hayasında ve Hazret-i Ali gibi ilmin zirvesindedir.

Ülkücü; makam, mevki, para, pul, şan ve şöhrete değil, Allah’ın rızasına taliptir.

Ülkücü’nün siyasi kıblesi Balgat, manevi olarak beslenmiş olduğu kutlu dergah Ülkü Ocakları, değişmez tek kıblesi ise Hazret-i Kabe’dir.

Ülkücü’nün duruşu, şuuru ve yapması gerekenler ortadadır.

Hayatta olanımız Aziz Sancar, önden gidenimiz ise Fırat Yılmaz Çakıroğlu şuurundadır.

Yazımı, cennet mekân Başbuğ Alparslan Türkeş’in yol arkadaşı, merhum Dündar Taşer’in şu sözleri ile noktalamak istiyorum:

“Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur; çünkü bizatihi birliğin kendisi doğrudur.”

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

Et ve sütte vatandaşın iştahı var, parası yok!

Et ve sütte vatandaşın iştahı var, parası yok!

Süt ve süt ürünleri TÜİK listelerine uğramıyor herhalde, diye düşünmeye başladım son günlerde. Eğer bu ürünler de listede olsaydı, enflasyon rakamlarının böylesine komik seviyelerde açıklanması mümkün olmazdı.

Daha geçen hafta çiğ sütün kilosunu 20 liradan almış biri olarak söylüyorum ki, bu gidişle vatandaşın iki yakasını bir araya getirmesi mümkün değil.

Basın mensupları ile Ankara’da bir araya gelen ve soruları yanıtlayan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin açıklamalarının da içime su serptiğini söyleyemeyeceğim doğrusu. Bakan Kirişçi, artan fiyatlarla ilgili süt üreticilerini ve süt ürünleri kullanan sanayicileri suçlamayı tercih etmiş.

Diyor ki; “Herhangi bir şekilde sütü satmayıp bunu elinde tutup, bir stokçuluk yapıp, bir fırsatçılığa dönüştüren bir süt üreticisi olabilir mi? Burada sanayicilerimize biraz iş düşüyor. Bu fiyatları kendileri belirlemeye çalıştıklarını gördük ve zamanında da uyardık. ‘Bu yaptığınız doğru değil, Ulusal Süt Konseyinin açıkladığı fiyatı dikkate alın’ dedik. Onlar adeta yarışa girdi. Bu yarış doğal olarak sütün fiyatını yukarı çekti. Şimdi de kendi aralarında anlaşıp bir fiyat indirimine gidemedikleri için bize diyorlar ki; ‘Siz Ulusal Süt Konseyi olarak sütün fiyatını artırın.’ Biz niye artıralım? Biz bunu zamanında yaptık, o zaman gereken ilgiyi göstermediler.”

Konu ilginç ve bir o kadar da uzman bilgilendirmesine muhtaç olunca Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Fevzi Çakmak’ı aramak farz oldu. Çok da ilginç bir detay aktardı bana değerli başkan;

“Şu anda 8,5 TL, Ekim ayında açıklanan fiyat geçerlidir Ulusal Süt Konseyine göre. Ulusal Süt Konseyinin sitesinde kendi açıkladıkları maliyetler fiyatların üzerinde! Sitede şu an sütün maliyeti 8,75 TL olarak görünüyor. Bu çiftçiye sen sütü zararına sat demektir!”

Kim o kadar çalışıp, didinip elde ettiği ürünü zararına satar ki?

Hiç kimse satmaz elbette. Çiftçiler geçen yılın mayıs ayından itibaren süt ineklerini kesime göndererek besiciliği sürdürmeye çalışıyorlardı, hatta bu sayede etin fiyatı uzun süre sabit kaldığından peynirin kilo fiyatı etin fiyatını geçmişti.

Şimdi tam tersi olacağı görüşünde Fevzi Çakmak. Konuyu şöyle açıklıyor;

“Süt ineklerinin kesime gitmesiyle birlikte süt miktarı azalınca sanayiciler süt almak için birbiriyle rekabet etmeye başladılar ve çiğ süt fiyatları 10 TL civarına yükseldi. Piyasa kendi fiyatını belirledi bu noktada. Amaç hükümete karşı bir tepki geliştirmek değildi, amaç fiyatlar artmadığı sürece hayvanlarını kesime yollamak zorunda kalacak süt üreticisini üretimde tutmaktı.

Şimdi süt fiyatları bir raya oturduğundan, daha fazla süt ineği satılmayacağı için ve piyasadaki 120 lira civarı karkas et fiyatı et maliyetini ancak kurtardığından, bu kez et fiyatlarında bir yükseliş olacaktır!”

Bakan Kirişçi’nin et fiyatlarının yükselmesinin önüne geçmek için sihirli bir formülü de yok değil.  Ülkemizde daha önce defalarca denenmiş ve her defasında sihirli gücünü göstererek besicinin et üretiminden çıkmasına neden olmuş muhteşem bir formül.

Et ithal etmek!

Şu anda dünyada en ucuz et kilosu 100 lira ile Uruguay’da. Etin yolculukla birlikte bize maliyeti 120 lira!

Bizde fiyat ne kadar?

120 lira…

“Uruguay’dan et gelse, Türkiye’deki et fiyatlarını düşürme şansınız yok. Et fiyatını düşürürseniz, üretici etten çıkmayı tercih edecek, çünkü zarar edecek.

Girdi maliyetlerini düşürecek yöntemler yerine, dışarıdan ucuz alırım mantığı tamamen yanlıştır. Girdi maliyetlerini düşürmenin yolu ise yem maliyetlerini düşürmek ve enerji fiyatlarının aşağı çekilmesidir” diyor Bursa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Fevzi Çakmak.

İşin daha da garip tarafı, üreticinizi tamamen bitirmek pahasına yurt dışından et getirmeye niyet ettiniz diyelim; üç yıldır dünyada yaşanan olağanüstü durumlar nedeniyle ülkeler önce kendi ihtiyaçlarını bir kenara koyup fazlasını dışarıya satmaya başladılar.

Kısacası ‘paramız var ki alıyoruz!’ devri son buldu. Paranız olsa da alamayacağınız bir devirdeyiz şimdi.

Madalyonun diğer yüzünde ise dövizdeki kurun aşırı yükselişi ile birlikte, iç piyasa ile dış piyasa arasındaki fark da giderek kapanıyor.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi ise tüm bu tablo gözünün önünde durmuyormuş gibi, önümüzdeki süreçte et ile ilgili bir normalleşme dönemi beklediklerini belirtiyor düzenlediği toplantıda.

Aslında bir normalleşme yaşanacağı kesin, ancak bu normalleşme fiyatların sabit kalması ya da düşmesi biçiminde değil de çoktan olması gerektiği gibi artması biçiminde seyredecek bence.

Sayın Bakanın; “Ramazan ayıyla ete olan ilgi artar, ama büyük bir iştahın olmadığını tespit ettik” demesi ise hayli manidar.

Sayın Bakan belki farkında değilsiniz, ama vatandaşın iştahı var, parası yok!

Cömez, ahde vefa toplantılarına Kara ile devam etti

Cömez, ahde vefa toplantılarına Kara ile devam etti

AK Parti Bursa teşkilatlarında seçime en hazır olan teşkilatların başında AK Parti Osmangazi İlçe Teşkilatı geliyor. İlçe Başkanı Ufuk Cömez bir yandan partisini seçime hazırlarken diğer yandan da geçmişte görev yapmış önceki dönem ilçe başkanları ve yöneticileri ile buluşuyor.

Bir anlamda ahde vefa buluşmaları demek daha doğru olacak.

Siyasette unutulan ahde vefayı gerçekten en iyi uygulayan siyasetçilerden biridir Ufuk Cömez…

Önceki haftalarda başlayan bu uygulama geçen hafta da Osmangazi’de önemli süreçte başkanlık yapan Tahsin Kara yönetimi ile devam etti.

Siyasetten uzak biri olarak çalışmalarda bulunan, Yeni Dünya Vakfı’nın Bursa Şube Başkanlığı görevini ifa eden Kara’nın yönetimi ile buluşan Cömez, hem onların tecrübelerinden faydalandı hem de birlik ve beraberlik görüntüsü verdi.

Bu arada hatırlatmakta fayda var:

Kara’nın ilk döneminde merhum Hikmet Şahin’in DP’ye geçtiği bir dönemdi. O zaman Osmangazi Belediye Başkanlığı’ndan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Recep Altepe’nin arkasında dimdik durmuştu.

Yine görev yaptığı dönemlere baktığımızda;

Tahsin Kara’nın yönetiminden çıkan isimlere baktığımızda Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, Yıldırım Belediyesi Özel Kalem Müdürü Fatih Ören, Yıldırım Belediyesi’nde koordinatörlük görevinde bulunan Muammer Özbey, Yıldırım Belediyesi’nden Özel Kalem’de görev yapan Ayşe Ertan İl Yönetiminde görev yapan Ali Sait Adiloğlu, Ayhan Salman yönetiminde görev yapan Bülent Kandemir gibi isimler bulunuyor.

Bunlar aklımıza ilk gelen isimler.

Bunun dışında birçok isim de yerel meclislerde görev yaptı.

Bu açıdan bakınca Cömez’in bu tür organizasyonlarını önemsemek gerekiyor…

 

DEVA Mudanya’da işlem tamam…

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) geçen hafta içinde Mustafakemalpaşa kongresini gerçekleştirirken dün de Mudanya İlçe Kongresini gerçekleştirdi.

Ama öncesinde bir detay vermek gerekir.

DEVA’nın bazı ilçeleri var ki gerçekten her gün sahada…

Onların en başında Yasin Gök’ün başkanı olduğu Osmangazi İlçe Başkanlığı geliyor. Ama bazı ilçeleri de saman alevi gibi.

Bazen gözüküyorlar, bazen gözükmüyorlar.

Onlar da Nilüfer ve Yıldırım.

Bazıları ise hiç gözükmüyor…

Onlardan biri de Mudanya…

Allah için görevden ayrılan ve partiden de istifa eden Dilek Durak’ın ilçe başkanlığında Mudanya DEVA’nın çalışmalarını çok daha fazla duyuyorduk.

Yerine gelen Tuncay Özdemir’in sadece atandığı zaman çıkan birkaç haber ile gördük.

Pazar günü tek adayla gidilen kongrede Tuncay Özdemir güven tazeledi.

Bir anlamda atanarak geldiği ilçe başkanlığına bu sefer seçilerek geldi diyebiliriz.

Bize düşen hayırlı olsun demek.

Bu arada hafta içinde DEVA’da Genel Başkan Yardımcısı Teşkilat Başkanı Sadullah Ergin’in Bursa’ya geleceğini de ifade edelim.

Ergin, teşkilatta yaşanan sıkıntıları çözmek için mi yoksa rutin teşkilat çalışması için gelecek?

Onu da hafta içinde öğrenmiş olacağız.

Özkan CHP’nin başına gelebilecek en iyi isimdi

Özkan CHP’nin başına gelebilecek en iyi isimdi

Uzun zamandır ana muhalefet partisi CHP’nin yerel örgütleri ile ilgili yazı kaleme almadım. Gerek İsmet Karaca’nın görevi bıraktığı, gerekse hafta içi gerçekleşen hiçbir toplantıya katılamadım.

Ama bu köşeden CHP Bursa İl Başkanlığı görevine yönetim kurulunun oy birliği kararı ile getirilen Turgut Özkan’ı tebrik ediyorum.

Baştan şunu net söyleyeyim.

Özkan, CHP’nin başına gelebilecek en ideal isimdi.

CHP’deki en büyük sıkıntılardan biri toplumun değerlerinden uzak kalması.

Bunun yanı sıra üst perdeden siyaset yapması, tabana inememesini de sayabiliriz.

Bursa özelinde Ceyhun İrgil ve Erkan Aydın’ın sıcakkanlı siyaseti ile son yıllarda biraz değişim oldu.

Öte yandan diğer bir saptamamız ise;

CHP’de geçmişte her seçim döneminde yaşanan istifalar sonrası kongre süreci aday bolluğunu fazlasıyla görenlerdeniz.

Bu dönem bunlar doğru yerde, doğru isim ve doğru zamanlamadan dolayı, daha doğrusu Turgut Özkan’ın tüm olası polemiklere mahal vermeden hemen koltuğa oturması ile olmadı.

Uzun yıllardır tanıdığım Turgut Özkan’ın en önemli özelliği insani ilişkileridir.

Oldukça hümanisttir.

İkili diyalogları oldukça iyidir.

Gerek AK Parti, gerekse başka siyasi partilerde yakın dostlukları vardır.

Kapıları hiçbir zaman sert kapamaz.

Diğer bir özelliği, iyi olan bir şeye de rahatlıkla iyi diyebilen bir yapısı vardır.

Yapıcı muhalefet yapabilir.

İnançlarına bağlı, hac ve umre görevini birden fazla yapan bir isimdir.

Kısaca, halkın değerlerine halktan uzak olmayan bir isimdir.

Bizler de bu köşeden Özkan’a tekrar hayırlı olsun dileklerini iletiyor, yapıcı bir muhalefet anlayışı ile Bursa’nın faydasına dokunacak çalışmalarda bulunmasını temenni ediyoruz.

SİNAN ATEŞ’İN ARDINDAN ZİYARETÇİLERİ EKSİK OLMUYOR


2022 yılının son günlerinde silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Ülkü Ocakları önceki dönem Genel Başkanları’ndan Sinan Ateş’in vefatı sonrası yaşananları takip ediyoruz.

Bu minvalde Bursa Emirsultan’daki kabri başta olmak üzere Ateş’in baba ocağından ziyaretçi eksik olmuyor.

Bu hafta içinde TDP Genel Başkanı Mustafa Sarıgül, Ateş’in ailesine taziyede bulunurken, yine BBP’nin merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun evladı Furkan Yazıcıoğlu da taziye için Bursa’ya gelen isimlerdendi.

Yine önceki gün Bursa’ya gelen Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de Ateş’in Emirsultan’da bulunan kabristanını ziyaret etti.

Kabristanı her gün sevenleri tarafından ziyaret ediliyor.

Ama ziyaret etmeyenler kim?

Hala sessizlik içinde olanlar yok mu?

Tabii ki var.

Bir tarafta bunlar yaşanırken, diğer tarafta devletin güvenlik güçleri de üzerine düşeni fazlası ile yapıyor ve onları da ayrıca tebrik ediyoruz.

Ateş’in sevenleri biz bu yazıyı kaleme aldığımız saatlerde 7 mevlidini Emirsultan Camii’nde okutuyorlardı.

Biz bu köşeden merhuma Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına bir kez daha sabır ve metanet dileklerimizi iletmiş olalım.

Tekrar Allah gani gani rahmet eylesin…

Doktorlar yine hak arayışında

Doktorlar yine hak arayışında

Bu ülkenin en akıllı insanları haklarını alabilmek için örgütlü mücadelenin gücünün farkında olanlardır bence. Diğerleri bir çözüm olsa da biz de yararlansak diye hallerinden şikayet ederek, diğer taraftan da umutla bekleyip dururlar.

Ellerini taşın altına koymak, birlik olup hareket etmek, haklarını aramak, gerekli makamlara şikayetlerini iletmek akıllarının ucundan geçmez. Belki de geçer de sinsice kenarda beklemeyi, önde mücadele eden cesur yürekli insanları mayın eşeği niyetine kullanmayı tercih ederler.

Yine bir mücadele hikayesi ve yine atılan bir geri adımdan ve bu gerileyişi yeterli bulmama hadisesinden bahsetmek istiyorum size.

18 Ekim 2022 tarihinde yazdığım yazıda özel muayenehane sahibi doktorlara uygulanan özel hastane kotasından bahsetmiştim ve demiştim ki;

“Bu düzenlemelere göre 4 bini İstanbul’da olmak üzere yaklaşık 7 bin muayenehane hekiminden ancak 500’ü hastanelerle sözleşme yapabilecektir. Bu durum, mesleğini muayenehanesinde bağımsız olarak icra eden doktorların çalışmalarının büyük ölçüde engellenmesi anlamına gelmektedir!”

Doktorlar haklarını almak için mücadele etmeyi hiç bırakmayan kesimi bu ülkenin. Bahsettiğim tarihten bu yana uygulamanın geri çekilmesi için mücadele ediyorlar her platformda. Sonunda bir noktaya da gelindi aslında.

Sağlık Bakanlığı, muayenehane hekimleriyle ilgili ‘özel hastanenin yüzde 15 seviyesinde dışarıdan hekim kabul edilebileceği’ yönündeki kota düzenlemesini kaldırdı.

Peki, bu yeterli mi?

Eğer bir hak mücadelesi veriyorsanız, size lütuf olarak sunulanla yetinmez, hakkınız olanı tam olarak istersiniz. Tabip Odası da bunu yapıyor.

“Yeni yönetmelik değişikliğiyle sorun çözmüyor, yani bir hastane ile yıllık sözleşme koşulu kalkmıyor. Sadece Mevcut muayenehane hekimleri için sözleşme yapacağı hastanede boş kadro olma koşulu aranmıyor artık. Bu durum muayenehane hekiminin hastasının istediği hastaneyi seçme imkanını elinden alıyor. Hekimleri de hastane patronlarının dayattığı koşulları kabule zorluyor” deniyor Türk Tabipler Birliği’nden yapılan açıklamada.

Daha net özetlemek gerekirse olay şöyle; özel hastane ilgili branştaki toplam kadro sayısının üçte birini aşmayacak şekilde hekimle sözleşme yapabilecek. Örneğin; beş genel cerrahi kadrosu olan bir hastanede sadece bir genel cerrah sözleşme yapma imkanı bulabilecek, iki genel cerrah ile sözleşme yapılabilmesi için bu branştaki hekim sayısının en az altı olması gerekiyor.

Bu muafiyetten yeni getirilen maddenin yayınlanmasından önce muayenehanesi bulunan hekimler yararlanabilecek sadece. Yeni muayenehane açacak hekimler için muafiyet geçerli değil.

Bir de şu var, 60 yaş üstü hekimler, sözleşme yaptığı hastanelerin sadece birinde bu kadro sınırlamasından muaf olacak.

Kısacası ortaya atılan müjdenin müjdelik tarafı yok aslında.

Doktorların ya devletin ya da özel hastane sahiplerinin koyduğu kurallara ve uygun gördüğü çalışma ücretlerine mecbur kalması için bütün çaba.

İşin daha da komik yanı, müjde adı altında sunulduğundan, herkesin içi boş, gelecek vadetmeyen düzenlemeleri kabul edeceğinin ve yeniden bir boyunduruk altına gireceğinin sanılmasında.

8 Ocak Pazar günü Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası öncülüğünde tüm uzmanlık dernekleri Kadıköy İskele Meydanında Büyük Hekim Buluşmasını gerçekleştirecek.

Hekimlere karşı yapılan son hamle de geri alınıncaya kadar mücadeleye devam etmekte kararlı doktorlar.

Her kuşun eti yenmiyor. Ülkenin tüm kesimleri asgari ücretli gibi, emekli gibi, memur gibi sessizce olan biteni kabullenmiyor.

Hakkınızı ödeyemeyiz’ diye başladığınız yolculuğun sonunda gerçekten haklarını ödemediğiniz doktorlar, haklarını almak için mücadeleden bıkmadılar…

Altında öne çıkan kritik seviyeler

Altında öne çıkan kritik seviyeler

Altının kafası hayli karışık bugünlerde.

Bir anda hızlı koşup rekor üstüme rekor kırıyor! Sonra hızla geri çekiliyor. Ardından tekrar yeni rekorlara doğru yelken açıyor.

Yani hayli oynak bir altın piyasası söz konusu bugünlerde.

Doğal olarak yatırımcının kafası da karışmakta!

Örneğin bu haftaki tabloya baktığımızda bin 127 liranın üstüne çıkan bir gram fiyat var karşımızda.

Ama aynı zamanda bin 101 liraya kadar düşen bir gram altın fiyatı da bu hafta kayıtlara geçti. Haliyle trend belirleme konusunda da bir kafa karışıklığının doğması normal kabul edilebilir. Dolar/TL‘nin çok ufak oynaklık dışında nispeten istikrarlı olduğu az da olsa hatta son haftalarda yukarı yönlü bir trend izlediği dikkate alınmalı.

Dolayısıyla oynaklığın ana nedeni küresel piyasalarda işlem gören ons altının değişim atmosferinde aranmalı!

Yani genel olarak son aylara damgasını vurduğu üzere ons fiyat iç piyasa fiyatını belirleyen ana unsur olarak kalmaya devam ediyor.

Bu çerçevede özellikle doların değeri önemli bir gösterge.

Diğer yandan da jeopolitik gelişmeler de etken olarak karşımızda durmakta.

Doların değerini etkileyen ana faktör ise Amerika’nın faiz politikası. Neticede Amerikan Merkez Bankası Fed’in attığı adımlar önem taşımakta, hem doların değeri hem de altının geleceği açısından!

Bu çerçevede Amerikan ekonomisine dair bilgi akışı büyük önem taşıyor. Özellikle de enflasyon ve işsizlik verileri ana gösterge konumunda.

Bu hafta altın piyasasında yaşanan oynaklığın temel nedeni, bir yanda Fed’ten gelen şahin açıklamalar, diğer yanda ise dün itibarıyla açıklanan işsizlik verilerindeki ilginç manzara idi!

Fed yetkilileri güçlü bir faiz duruşu konusunda hep bir ağızdan açıklama yaptı hafta boyunca. Dolayısıyla doları yukarı, altını ise aşağı iten anlar yaşandı her açıklamada.

Buna karşı ABD işsizlik verileri beklenenden çok daha iyi gelmesine rağmen altına adeta tekrar hayat verdi. Düşük işsizlik oranı güçlü faiz sürecini destekler bir görünümde olmasına karşın dolar değer kaybetti!

Peki bu paradoksal görüntü niye oluştu?

İstihdam verilerin arasında sıkışmış olan saatlik ücret rakamları işin sürpriz tarafıydı. Çünkü ciddi bir düşüşün işaretleri görülmüştü.

Piyasalar bunu olumlu olarak algıladı ve enflasyonun yavaşlayacağına dair bir sinyal niteliğinde değerlendirdi.

Neticede bin 875 dolara ulaşan ons fiyatla karşılaştık. İç piyasa da yeni rekorlara yol almaya başladı!

Bu trendin belli bir süre gündemde kalması muhtemel. ABD’nin faiz politikasında gevşemeci sinyaller geldiği sürece altın ons fiyatı desteklenecektir.

Yani veri bağımlısı bir hareket dolayısıyla da oynaklık ihtimali altın piyasasında önümüzdeki aylarda da mevcut görünüyor.

Ama genel trend hala yukarı yönlü. Artık ilk hedef 2 bin dolar.

Ardından 2 bin 150 dolar ve 2 bin 400 dolara kadar gidebilecek bir alan söz konusu bu yıl içinde!

Doların lira karşısındaki seyrinin de belli bir istikrar çerçevesinde yukarı yönlü olacağı teorisi de güç kazanmakta.

Dolayısıyla gram altında yeni rekorları görmemiz kaçılmaz bir gerçeklik.

Oynaklık da tabii ki olacaktır. Ama altın olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde 2023 yılında iç piyasada parlamaya devam edecek!

Olası senaryolar açısından gram fiyatın bin 150 liranın üstündeki seviyelerde bin 250 ve bin 300 TL aralığına ilk yarıyılda çıkması muhtemel.

İkinci yarıyılda özellikle kurun bir parça daha hareketlenme ihtimalin olduğu dikkate alınırsa gram altının bin 400 – bin 500 TL bandına yükselmesi ihtimal dahilinde.

Geri çekilmelerdeyse bin 90 lira civarına doğru ciddi bir destek söz konusu.

Bu seviyelerin etrafında alım imkanının doğduğu dikkate alınabilir.

Bursa bir şehir mi, arka bahçe mi?

Bursa bir şehir mi, arka bahçe mi?

Türkiye’nin süresi dolan, güncelliğini yitiren bir çevre düzeni eylem planı ile yol yürümeye çalışan tek büyükşehir belediyesiyiz Bursa olarak. Gelişime kollarını açmış bir şehrin yüzdüğü en tehlikeli sulardayız kısacası.

Kim nereye çekerse oraya doğru savruluyor planlar.

Haritaları orasından burasından tutup çekiştirecek en büyük güç elbette para ve paranın sahibi olanlar…

Geçtiğimiz günlerde, Bursa İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen Su Paneli’nin ilkinde yaptığı konuşma ile kendisinin Bursa basını tarafından sanayici düşmanı ilan edildiğini, aslında böyle bir durumun olmadığını, kendisinin de bir sanayici olduğunu anlatmaya çalışan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, sanayici düşmanı olmadığını bu kez gerçekten kanıtladı.

Bursa, 2040 Çevre Düzeni Eylem Planını tartışırken, planla ilgili hummalı bir çalışma yürütülürken, güncel planda sessiz sedasız, bir o kadar da alelacele yapılan plan değişikliği ile Karacabey Ovasının üzerinde geniş bir sanayi alanı oluşturulması için onay verildi.

Verilen onayla birlikte Karacabey’de hali hazırda var olan sanayi bölgesi üç katına çıkacak biçimde genişletilmiş oldu.

Talep hisse sahibi vatandaşlardan mevcut sanayi bölgesinin genişletilmesi isteği ile gelmiş. Hatta o kadar adrese teslim bir talep olmuş ki; plan önerisi bile parsel sınırlarını belirler biçimde hazırlanmış. ‘Bir biçimde özel taleple gerçekleştirildiği çok belli’ diye yorumlanmaya da çok açık dolayısıyla.

Burada birkaç önemli husus var.

Bunlardan biri, benim ara ara dile getirdiğim, başlığı süslü içeriği boş çalışmalar. 2040 Çevre Düzeni Eylem Planı sağdan soldan çekiştirmelere kurban giderse, bu çalışmalardan biri olmaya aday gibi duruyor. Yıllar boyu yapılan planlar, hazırlanan raporlar, uygulanmayan önerilerle dolu bu şehrin hasırının altı.

İkinci önemli husus ise Bursa’nın İstanbul ve Kocaeli sanayisinin arka bahçesi olma yolunda hızla ilerliyor oluşu.

Yaklaşık 15 yıl önce Bursa ile ilgili lojistik yatırımların büyük hız kazanması ile birlikte alacağı şekil belliydi aslında. Belirli kriterlerde ve sınırlarda tutulabilirdi, olmadı…

Adam eksen yetişecek ovalara fabrika ekiyoruz şimdilerde…

Bakalım ne yetişecek?

Neyle sulanacak?

Su deyince aklıma geldi; Su Paneli’nde TEKNOSAB’a Çınarcık Barajından su tahsisi olmadığının da altını çizmişti Başkan Aktaş.

Bana ulaşan bir belge bunun tam tersini söylüyor. 2021 yılından bu yana Çınarcık Barajı-Uluabat HES Projesi kapsamındaki HES Kuyruksuyu Kanalı’ndan HES’in çalışması süresince ve TEKNOSAB’ın ihtiyacı olarak kullanılacak olan proses suyu için yine aynı yerden su tahsisi sağlanmış görünüyor.

Genişleyen sanayi bölgesinin su ihtiyacı da Çınarcık Barajı’ndan mı sağlanacak acaba?

“Yangından mal kaçırırcasına yürürlükteki planı değiştiren Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nin çelişkili davranışının iptal hükmü ile yargıdan döneceğini düşünmekteyiz” diyen Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği, Bursa Barosu ve Bursa Tabip Odası’nı samimi duygularından ötürü kutluyorum, ancak ben kendileri ile aynı kanaati taşımıyorum ne yazık ki.

Şimdiye kadar yapılan itirazların büyük bölümü nasıl iş işten geçene kadar yargının karar verememesi, bu süreçte yürütmeyi durdurma çıkarmaması nedeniyle oldubittiye getirildiyse, şimdi de aynısı olacak korkusu var içimde.

Yine de bilinsin ki;

“5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 14. maddesince 2 Haziran 2017 günlü Resmi Gazete’deki Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile Büyük Ova Koruma Alanı ilan edilen Karacabey Ovası’nda sanayi tesislerinin yapılmak istenmesi, Bursa’ya ve halkının sağlığına ihanetin bir göstergesi daha olmuştur!” deniyor ortak yapılan açıklamada.

Plan değişikliği ile binlerce dönüm tarım toprağına sahip Karacabey Harası ve TJK Pansiyon Harası da gözden çıkarılmış görünüyor.

Bu ilk girişim değil elbette önceden de böyle plan değişiklikleri ile ilgili girişimler olmuştu ve mahkemeler tarafından verilen iptal kararları ile planlar uygulanmamıştı.

“Geçmişte yapılmak istenen sanayi alanlarına karşı kazanılmış davalardaki değerlendirmeleri dikkate almayan Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, Bursa’ya İstanbul’ un ‘tamirhanesi’ gözüyle bakanlara karşı hiçbir direnç göstermediği ortaya çıkmıştır!” diyen başkanların söylemlerini çok haklı buluyorum.

Ve soruyorum; Bursa bir şehir midir, arka bahçe midir?

NOT: Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Çevre Komisyonu 3 yıldır kullanılan, ancak alınan bilgilere göre kesin kabulü yapılmadığı için emisyon değerlerini paylaşmakla yükümlü olmayan Organize Sanayi Bölgesi Atık Çamur Yakma Tesisini yerinde incelemek için bir talepte bulundu. Ancak talep iyileştirme çalışmaları kapsamında yapılan bakım çalışmaları nedeniyle kabul edilmedi.

Ülkenin en kirli havalarından birini soluduğumuz Bursa’da böylesi yerlerin kapılarının akademik odalara her daim açık olması gerekmez mi?

Ben olsam, emisyon değerlerime güveniyor olsam, kapılarımı sonuna kadar açar, bir de üstüne takdir toplardım. Daha şık olmaz mıydı?

Borsa İstanbul nereye gidiyor?

Borsa İstanbul nereye gidiyor?

Piyasalarda ilginç rüzgarlar esiyor.

Borsa İstanbul doygunluk havasına girdi.

Hızlı koşan hisse senetlerinin nefesi kesilmiş görünüyor!

BİST’te devre kesiciyi de devreye sokan hızlı ve panik satış dalgası düne damgasını vurdu.

Buna rağmen günlük kayıp BİST-100 Endeksi’nde yüzde 7,37’yi buldu.

Endeks 5 bin 116 puan seviyesine geriledi neticede.

Peki ne oldu da bu kadar negatif bir hava hakim oldu Borsa İstanbul’a?

Öncelikle dış etmenlerin belli bir payı var.

Küresel risk iştahındaki bozulma kendini bu hafta itibariyle hissettiriyor.

ABD Merkez Bankası Fed’in yaptığı açıklamalarda küresel piyasalar adına umut verici olmadı.

Borsa İstanbul’un son aylarda anormal hızlı koşusu da bir düzeltme hareketini zorunlu kılmaktaydı.

Yani mazeret hasıl olduğunda satıcılığı atmosferin gündeme gelmesi kaçınılmazdı!

Önce küresel etkiler ardından da içteki siyasi atmosferin verdiği sinyaller satış dalgası için bahane oldu.

Aslında sürpriz bir gelişme söz konusu değil. Ama piyasaları reaksiyonu büyük bir sürprizle karşılaşmışçasına sert oldu!

Ortada somut olarak görünen tek faktör Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin öne alınabileceğine dair ilk kez net bir açıklama yapıyor olması idi.

Oysa 2023’te bir seçim olacak zaten kesindi. Ve seçimin mayısta çekileceğine dair de beklentiler neredeyse her gün dillendirilen bir konu halinde idi.

Dolayısıyla piyasaların bu gelişmeye hazırlıksız yakalandığını söylemek akıl karı değil.

Açıkçası düzeltme hareketi için bir bahane gerekiyordu. Şişmiş olan hisseler rahatlamalıydı. Ve büyük oyuncuların da küçükleri silkeleme zamanı gelmişti!

Özellikle riski barındıran kredili işlemler tarafında sıkıntısı olanlar için de bu atmosfer bir nevi tokat özelliği taşıdı.

Netice itibarıyla Borsa İstanbul kritik destek seviyelerine geriledi.

Peki bundan sonra ne olacak?

Ana trend itibariyle yukarı yön hala gündemde.

Çünkü herhangi bir alternatif yatırım aracı yok hisse senetleri dışında.

Ancak dolu dizgin rekor koşusunun aynı hızda devam etmesi mümkün değil.

Ve artık bir parça daha ciddi biçimde fiyatlanan seçim belirsizliği gündeme taşınmış durumda!

Bir miktar pahalı olan bir piyasada söz konusu bazı hisseler bazında.

Bilanço sezonundan gelecek mesajlarında ne getireceği net olarak belli değil.

Özetle hisse senetleri orta ve uzun vadede yine kazandıracak.

Ama kısa vadede artan belirsizlikler ve oynaklık riski daha dikkatli olmayı gerektiriyor.

Teknik olarak endeksin 5 bin puan seviyesi altındaki kapanışlarda önce 4 bin 850 ardından da 4 bin 780 seviyelerindeki destekleri denemesi söz konusu.

Bu arada yeni rekor ihtimalinin olduğu da unutulmamalı.

Eski hızında olmasa bile endeks yeniden tarihi zirveleri görme opsiyonuna hala sahip!

Özellikle de seçim belirsizliğinin aşılmasının ardından.

AK Parti’de aday olacakların gözü de kulağı da Ankara’da

AK Parti’de aday olacakların gözü de kulağı da Ankara’da

Dünkü yazımızda AK Parti’de adaylık için izin isteyen dört ilçe başkanın adını duyurmuştuk.

Yazımızın ardından kulislerden kulağımıza gelen bilgilere göre, bu sayının artabileceği de ifade olunuyor.

Özellikle merak edilen konulardan biri AK Parti’de aday olmak isteyenlerin durumu idi… Belki onlar aday olmak istiyor ama genel merkez ne düşünüyor.

Asıl genel merkezin ne düşündüğü önemli.

Özellikle bu minvalde il ve ilçe başkanlarının durumu da fazlasıyla merak konusu…

Yine bu noktada dün gerçekleşen aylık olağan il başkanları toplantısında özellikle AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından bu noktada işaret bekleyenler bir açıklama duyamadı.

Edindiğimiz bilgilere göre görüşmelerin bugün ve yarın da sürebileceği, en geç 15 Ocak 2023 tarihine kadar takvimin netleşeceği bilgisine ulaştık.

Bu tarihten sonra istifaların gelmesi bekleniyor.

Yine bu süreçte bazı isimlerin sırf yoğunluktan sıkıldıkları için istifa edeceklerini, sonrasında ise aday olmayacakları konuşuluyor.

Yine bu minvalde en az 5 isim olacağını bu köşeden yazabiliriz.

Kulağımıza gelen bilgilere göre, İl Yönetiminden önceki dönem Mudanya Belediye Meclis Üyesi Dergah Alkan’ın, yine Osmangazi İlçe Yönetiminden Serdar Yeşil’in de milletvekili aday adayı olmak için istifa edeceği bilgisi de kulağımıza geldi.

Milletvekili aday adayı olur mu?

Onu zaman gösterecek.

Ama bugünden gördüğümüz il başkanı ve yürütmenin adaylıklarının flu olduğu.

Onu da bekleyip göreceğiz.

MUSTAFA DESTİCİ BBP İL KONGRESİNE GELİYOR

Son zamanlarda Bursa özelinde yapmış olduğu çalışmalarla dikkatleri çeken siyasi partilerden biri de Mustafa Destici’nin Genel Başkanı olduğu BBP.

Cumhur İttifakı bünyesinde kendi logosu ve kendi adayları ile genel seçimlere girecek BBP bir yandan da il kongrelerini gerçekleştiriyor.

Bu minvalde;

Bursa genelinde birçok ilçede kongrelerini tamamlayan BBP Bursa teşkilatında kongre sırası Bursa İl Başkanlığı’nda.

Haldun Filiz’in İl Başkanı olduğu BBP kongresi 15 Ocak 2023 Pazar günü saat 13.30’da Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde Yıldırım Beyazıt Salonu’nda gerçekleşecek.

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin de katılacağı kongrede hangi mesajlar verilecek, onu da zamanı geldiğinde öğrenmiş olacağız.

Kongre, bu arada, tek adayla gerçekleşecek.

DEVA’DA BAYRAKTAR GÜVEN TAZELEDİ

Bursa genelinde ilçe kongrelerini yapan siyasi partilerden biri de Serkan Özgöz’ün İl Başkanı olduğu Demokrasi ve Atılım Partisi.

Geçen haftalar içinde hatırlatmakta fayda var, Kestel’de son dakikada aday değişikliği olmuştu. Bundan dolayı DEVA’da kongrelerde son dakikada neler olacağını kestirmek belli olmuyor.

İşte bu doğrultudan bakınca;

Demokrasi ve Atılım Partisi’nde kongre sırası Mustafakemalpaşa’da idi. Gerçekleşen kongre sonucu kurucu ilçe başkanı Özlem Bayraktar güven tazeledi.

Uludağ’ın kapısı çoktan kapanmış!

Uludağ’ın kapısı çoktan kapanmış!

Milletvekili adaylığı ve il başkanlığı makamı arasında gidip gelen, halen net bir karar vermese de benim kendisinden il başkanlığına aday olma kararı beklediğim, İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, bugün Uludağ’ın kapısına kendini zincirleyip “Alan Başkanlığı’na hayır” diyecekti.

‘Diyecekti…’ diyorum çünkü olay; “Milli Park kapısına geçit vermediniz. Ancak bilin ki, bizler de Uludağ için kurulan rant zincirine geçit vermeyeceğiz” açıklamasına döndü.

Bu açıklama Türkoğlu’nun ilk yaptığı basın açıklaması değil. Haliyle gerekli bilgilendirmeleri yapmakla ilgili bir hata da yapılmış değil. Buna rağmen Uludağ çatrağında tam teçhizatlı askeri robokoplarla önlem alan güvenlik güçleri partililerin geçişine izin vermedi.

Yani Uludağ’ın kapısını bize çoktan kapatmışlar…

Çok hoş, şiir tadında, Bursa’nın talan hikayesini anlatan bir konuşma hazırlamış Türkoğlu.

Bir sonuç yaratır mı bu açıklama?

Doğrusu ya benim pek umudum yok! Ne açıklamalar gördü bu şehir de bir şey değişmedi…

İşin güzel yanı, eş zamanlı olarak bir ekip daha yollara düştü, Alan Başkanlığı ile ilgili karanın yeniden gözden geçirilmesi umuduyla. TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, Bursa Barosu, Doğader ve Türkiye Ormancılar Derneği’nden oluşan ekip TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu’nu makamında ziyaret etti.

Alan Başkanlığı ile ilgili önemli iki çekince var bana göre; bunlardan biri planlama yetkisinin tamamen Alan Başkanlığına devredilmesi, diğeri de Alan Başkanlığı kurullarının hiçbir yerinde akademik oda temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, doğa savunucularının temsil edilmiyor oluşu. Kısacası Uludağ’da çıkarı olmayanların söz hakkının bu Başkanlıkta yerinin olmaması.

Görüşme yapıldı, sıkıntılar dile getirildi. Ancak Alan Başkanlığı’nın altyapısını oluşturmak için 4 yıldır çalışan AK Parti hükümeti kararından döner mi, bilinmez… Bundan sonrası Bursa halkının Uludağ’a ne kadar sahip çıkacağına kalıyor.

Kısacası sevgili okur, top sizde…

BU KEZ SORUN ATANAN GENÇLİK KOLU BAŞKANI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Seçim tarihini birazcık öne alabiliriz’ diye açıklamalar yaparken, yani seçim artık burnumuzun dibi kadar yakınken yine kaynıyor CHP kazanı.

Sebep yine gençlik kolları…

Bu kez, bir buçuk ay önce ne olduğu bile tam anlaşılamadan toptan görevden alınan il ve ilçe gençlik kolları başkanlarının değil, yeni ataması yapılan ve parti içinde pek az tanınan Bursa İl Gençlik Kolu Başkanı Elif Nur Yamak’ın adı ön planda.

Partiye üyeliği 6 ay kadar önceye dayanan Yamak, nasıl bir düşünce ile gençlik kollarının başına getirildi, soru işareti…

Parti üyeliği bu kadar yeni olan bir gencin siyasetin tam da alevleneceği dönemde örgütle kaynaşıp gerekli çalışmaları yürütüp yürütemeyeceği ayrı bir soru işareti…

Partililerin, daha düne kadar Furkan Yavuz’un geleceğini düşündüğü bir göreve gelen Yamak’ı ne kadar sahipleneceği apayrı bir soru işareti…

Bu soruların yanıtları şimdilik bende saklı dursun.

‘Hiç mi güzel gelişme yok?’ diye soranlara da bir yanıtımız var elbette.

Malum il ve ilçe gençlik kollarının tümü aynı anda adeta bir operasyonla görevden alındığında, ilçe gençlik kolu başkanını en ateşli biçimde savunan kişi CHP Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Tandoğan Kuru olmuştu. Sonuç olarak da ilçe gençlik kolları başkanı dört gün içinde yeniden koltuğuna oturmuştu.

Bugün aynı başarıya, ilçe gençlik kolları başkanı Ata Erk Şanlı ile çok başarılı çalışmalara imza atan ve gençlik kolları başkanından son derece memnun olan CHP Nilüfer İlçe Başkanı Fırat Yılmaz da imza attı. Gençlik Kolları Genel Merkezi’nden gelen yazı ile göreve iade olan Şanlı’nın soru işaretlerine kurban gitmemesine sevindim. Zira gençlerin siyasete hayli mesafeli oldukları şu dönemde, gönüllerinin kırılmaması önemli.

Tüm siyasi partilerde olduğu gibi CHP’de de gençler özellikle seçim dönemlerinde çok önemli görevler üstlenirler ve gecelerini gündüzlerine katarak çalışırlar. Elbette bu çalışma için bir ekip olmak, ekip ruhuyla hareket edebilmek de mühimdir.

Bu anlattıklarımın herkes farkındadır umarım…

Dikkatinizi çekti değil mi? ‘Herkes’ diyorum…

‘Yeni Evim’ piyasayı nasıl etkileyecek?

‘Yeni Evim’ piyasayı nasıl etkileyecek?

Bir kampanya da orta gelirlinin hizmetinde.

Türkiye’de ne kadar orta gelirli kaldığı ciddi bir soru işareti olsa da! Konut edinme anlamında bir fırsat penceresinin orta gelirli için de açıldığını duyurdu ekonomi yönetimi.

“Yeni Evim” Kampanyası!

Dar gelirli için açıklanmış olan uygun koşullu konut edindirme kampanyası kontenjanın kat kat üstünde bir taleple karşılaşmıştı.

Orta gelirliye dönük olan kampanyanın da çeşitli ince şartların kısıtlamalarına rağmen yine çok yoğun bir taleple karşılaşması kaçınılmaz.

Çünkü…

Kredi desteği 15 yıllık vadede yüzde 0,69’luk aylık faizi içeriyor.

Ve 3 yıl boyunca da taksitlerde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ek desteği söz konusu.


Kampanya kapsamında desteklenmesi öngörülen konut adedinin 100 bin ile sınırlı olması nedeniyle de kısa vadede sektöre ciddi bir hareket katması kaçınılmaz görünüyor!

Yani arz talebin altında ve finansal şartlarla destekler de mevcut koşullarda hayli tatminkar.

Dolayısıyla kontenjanın rahatlıkla 10 katına çıkabilecek bir başvuru olması ihtimali söz konusu.

Diğer yandan hangi tedbir alınırsa alınsın konut piyasasında yukarı yönlü bir fiyat hareketliliği de kaçınılmaz görünüyor!

Henüz fiyatlara yansımamış olan maliyetler muhakkak ki bu fırsatı değerlendirecektir.

Ve 25 milyar TL’lik sektöre dönük bir KGF desteğinin gelecek hafta açıklanacak olması durgunluk içindeki inşaat sektörünün bir can simidine kavuşması anlamı taşıyabilir.

Ancak “Yeni Evim” vatandaşa ve sektöre de geçici bir nefes olma özelliği taşıyacak!

Niye mi?

Pek çok ciddi yapısal sorunun varlığı sektörün kısa vadede eski formuna dönmesini engelleyecek bir görüntü vermekte.

Arz sınırlılığının etkisi bir süre sonra kendini gösterecektir.

Ancak yükselmiş olan fiyatlar düşmüş olan alım gücü etkisi altında piyasayı tıkayan bir süreç niteliği ile karşımıza çıkacak yine!

Yeni yatırım iştahının çok hızlı artması pek kolay değil.

Hala maliyet baskısı var. Hala belirsizlikler var. Hala vatandaşın alım gücü düşük.

Ve ikide bir de kampanyaların hayata geçmesi de pek kolay değil.

Önemli olan alım gücünün artırılması! Enflasyonun baskılanması. Uygun finansal koşulların genele yayılması. Ve bol arsa üretimi ile daha makul koşullarda konut üretiminin teşvik edilmesi!

Bu ana maddeler hayata geçmediği takdirde konut sektörünün lokomotif görevini tekrar icra etmesi kolay olmayacağı gibi vatandaşın konut ihtiyacının da makul koşullarda giderilmesi pek mümkün olmayacaktır.

Açıklanan son kampanya detaylarının muhakkak ki belli bir kesimin konut edinme ihtiyacını gidereceği ortada. Ama geçici bir süre.

Ancak bu kampanya gelecek döneme ait örneklik teşkil etmesi gereken daha geniş zemindeki kampanyaların miladı olursa kalıcı bir işlev görebilir!

Samanlı Lojistik Merkezi’nde mahkemeden ilginç karar!

Samanlı Lojistik Merkezi’nde mahkemeden ilginç karar!

Kocaman ağızlı bir canavarın Bursa’yı yutmak istediğine dair fikirlerim her geçen gün daha da yerli yerine oturuyor. Gördüğümüz kötü bir kabus değil, bildiğin açık, çıplak gerçeklik…

Daha iki gün önce Sıcaksu bölgesine yapılacak olan TOKİ konutlarının yaratacağı yanlışlıkları kaleme almıştım. Kalemimin mürekkebi kurumadan yönümü Samanlı’ya çevirmek istiyorum. Samanlı’da yapımı büyük bir hızla süren, ama bir taraftan da Akademik Odaların başlattığı dava süreçlerinin devam ettiği lojistik alanla ilgili gelişmeleri aktaracağım size.

Önce konunun ne olduğunu bir kez daha hatırlatayım;

Bundan birkaç yıl öncesinde ‘şehir hastanesi’ alanı olarak belirlenen, ancak yapılan itirazlar sonucu yargı kararı ile riskli alan ilan edilen ve hastane yapımına izin verilmeyen, Nilüfer Çayı’nın ikinci kolu olan Deliçay’ın taşkın alanında bulunan bölgesinde lojistik alan yapılması kararından bahsediyorum. Hani öyle böyle bir proje değil, 184 bin metrekarelik alanın 108 bin metrekaresine beton dökülecek!

Siyasi partilerden projeye çeşitli biçimlerde itirazlar geldi vakti zamanında da, ama malum, bu işler çoğunlukla havanda su dövmekten öteye geçmiyor.

Konuyla ilgili Akademik Odaların itirazlarına güveniyordum en çok. Gelişmeleri de takip etmeye çalışıyorum.

Samanlı lojistik alanı için iki dava açıldı Akademik Odalar tarafından; biri Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi’nin yürüttüğü ‘plana itiraz’ davasıydı. Bu davaya halen bilirkişi dahi atanmadı. Dava olması gerekenden çok yavaş ilerliyor.

Bu arada lojistik alan inşaatı büyük ölçüde ortaya çıktı. Adeta gece gündüz sürdürülen hummalı bir çalışma var.

Anlaşılan o ki, maksat mahkeme kararları çıkmadan meseleyi oldubittiye getirmek. Bir süredir tüm ülkede işler bu biçimde ilerliyor zaten.

Diğer dava ise Mimarlar Odası’nın ‘ruhsat iptaline ve yürütmeyi durdurmaya’ yönelik açtığı dava idi. Çünkü ruhsatlar verildikten sonra bu işin dönüşü olmayacak. Bu nedenle de yürütmeyi durdurma kararı vermesi gerekiyor mahkemenin.

Ancak bu konuda da bir türlü karar çıkmadı. Mimarlar Odası yürütmeyi durdurma kararı beklerken mahkeme ruhsata iptal davasını açmak konusunda Mimarlar Odası’nı yetkisiz ilan eden bir karar yayınladı.

Anlamadığımız şey şudur; ruhsat verilip verilmemesi konusunda mimarlar da yetkili değilse bu ülkede, kim yetkilidir?

Tabii ki, karar böylece kabul edilmeyecek ve bir üst mahkemeye taşınacak, ancak bu süreçte atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak…

İKK Sekreteri ve Bursa Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ile sadece Samanlı Lojistik Merkezi konusunda konuşmadık elbette. Sıcaksu TOKİ konusundaki fikirlerini de sordum kendisinin.

“Bölgenin önemli bir termal su kaynağı olmasının yanı sıra, burası konum olarak Bursa’nın ana arterinin hemen dibinde. Bu nedenle 690 konutluk ve 92 işyeri olan proje bölgede ciddi bir trafik yükü yaratacaktır. En büyük çilesi trafik olan Bursa’da işin bu kısmının nasıl çözüleceğine dair bir plan yapılmış mıdır?” sorusuyla karşılık verdi Şirin Rodoplu Şimşek bana.

Bursa’da son dönemde yapılan konutların fahiş fiyatlar nedeniyle Bursalılar tarafından alınabilecek kapasiteyi çoktan aştığına dikkat çeken Bursa Mimarlar Odası Başkanı;

“Bursalılar artık artan konut fiyatlarına yetişememekte. Bursa’nın yeni yapılarını Araplar almakta ve böylelikle şehrimizde bir kültür değişimi yaşanmaktadır. Bu durum, şehrin sadece birkaç mahallesinde ve semtinde başlamışken şimdi bütün semtlere yayılmış bir gerçeklik halini almıştır.

Sıcaksu’da yapılacak konutlar da Araplara mı satılacaktır? Belediyeler belediyecilik hizmetlerini bırakmış, al sat modeliyle müteahhitliğe mi başlamıştır?”

Yazımın başında da belirttiğim gibi kocaman karanlık bir ağız Bursa’yı yutuyor sanki…

Eğer bir yerlerde bulup izleyebilirseniz, Bursa’nın bundan 20 yıl önceki halini havadan gösteren video kayıtlarını incelemenizi öneririm.

Ne demek istediğimi anlayacaksınız…

NOT: Geçmiş dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyelerinden Cemil Aydın’ın mantıklı bir önerisi var. Temsil, tanıtım ve teknik gezilerde görevlendirilen meclis üyelerinin tüm masrafları zaten belediyeler tarafından karşılanıyorken, meclis üyelerinin kendilerine ödenen harcırahı almamalarını öneriyor Aydın. Bence çok da yerli yerinde bir fikir.

Kabul, harcırah almak yasal bir hak, ancak ülkenin içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde ve zaten tüm harcamalar belediyeler tarafından karşılandığından, 2022 yılı için en yükseği günlük 149 lira olarak belirlenen harcırahların alınmaması da söz konusu olabilir.

AK Parti’de aday adaylığı için müsaade isteyen o dört isim

AK Parti’de aday adaylığı için müsaade isteyen o dört isim

Bundan önceki yazımızda kaleme aldığımız konuların başında AK Parti’de görüşme odasına alınan ilçe başkanlarının önümüzdeki süreçle ilgili düşüncelerinin sorulduğunu yazmıştık.

Bu süreç içinde “kimler milletvekili adayı olmak istiyor?” sorusuna yanıt arandığını ifade ettik.

Sonrasında 3 veya 4 kişinin milletvekili adayı olmak için izin istemesinin söz konusu olabileceği de ihtimal dahilinde, diye yazmıştık.

İçeriye alınanların ilk açıklamaları “partim hangi görevi verirse…” diye başlamış. Ardından sohbet ortamında bazı isimler “izin verirseniz…” diye devam etmiş.

İşte o isimler…

Kulislerden edindiğimiz bilgilere göre, adaylık için nabız yoklayan isimlerin başında AK Parti Nilüfer İlçe Başkanı Eşref Kurem geliyor.

Uzun yıllar üniversitede görevli olarak çalışan Nilüfer İlçe Başkanı Eşref Kurem’in CV’sinin Koordinatör Milletvekili İsmail Kaya tarafından beğenildiğini ifade edebiliriz.

İlerleyen günlerde aday adayı olmak isterse şaşırmamak gerekir…

Diğer bir isim ise AK Parti Yıldırım İlçe Başkanı Ali Erbay.

Başkan Erbay’ın da adaylık için nabız yokladığı bilgisini paylaşabiliriz.

Bir başka isim özellikle girdiği tüm yerel ve genel seçimlerde aktif görev alan ve başarı ile çıkan Osmangazi İlçe Başkanı Ufuk Cömez.

Müsaade edilirse tecrübesi ile Cömez’in de milletvekili aday adayı olması sürpriz sayılmaz.

Son isim de Büyükorhan İlçe Başkanı Kamil Turhan.

Başkan Turhan’ın ilginç bir başarısı var. Daha doğrusu Türkiye birinciliği. İlçedeki seçmen sayısının yaklaşık yüzde 39’u partisine üye…

Turhan’ın da Kaya ile görüşmesinde “siz ne görev verirseniz biz hazırız. Bizde görev istenmez verilir mantığı vardır” diyerek konuştuğunu, “milletvekili adayı olmayı kim istemez ki!” dediği de kulislerde konuşuluyor.

Bu arada, AK Parti’den mevcut belediye başkanlarından bir isim milletvekili adayı olursa da şaşırmamak gerekir.

O isim kim mi?

Onu da ilerleyen günlerde kaleme alırız.

Bir isim kulislerde sesli olarak dillendirilmeye başlandı.

Öte yandan, ilçe başkanlarının görevden ayrılması durumunda muhtemelen devam eden yönetimden atama yapılarak yola devam edileceğini de bu köşeden kaleme almış olalım.

Bakalım süreç nasıl devam edecek?

Beleyip, takip edelim…

SÖMESTR TATİLİ BİR HAFTA ÖNCEYE ÇEKİLEBİLİR Mİ?

Özellikle eğitim ve öğretim faaliyetlerinin devam ettiği okullarda son günlerde gribal enfeksiyon ve benzeri enfeksiyon vakalarında ciddi sayıda artış var.

Tabiri caiz ise patlama demek daha doğru olacak.

Bazı sınıflarda vaka sayılarının artmasından dolayı okullarda derslere katılım oranı oldukça düşük.

Hatta ana sınıflarında bu oran daha fazla…

Bir tarafta bu gerçekler var iken diğer tarafta ise ara tatilin yaklaştığı.

Malum okullarda ara tatil 20 Ocak 2023 günü başlayacak.

Benim önerim odur ki salgın daha da pik yapmadan bu ara tatilin bir hafta önceye çekilmesi, gerekirse 21 güne çıkarılması.

Bu sayede salgının hızı yavaşlatılabilir.

Öneri bizden değerlendirmek yetkililerden.

Emekli umduğunu buldu mu?

Emekli umduğunu buldu mu?

Merak edilen bir konu daha aydınlığa kavuştu.

Memur ve emeklilerin yılbaşından itibaren alacakları zamlı maaşlar belli oldu.

Sistem gereği dikkate alınan temel gösterge olan enflasyon rakamı TÜİK tarafından açıklandı.

Memur ve emekli için ikinci 6 ayın enflasyon rakamları dikkate alınmakta.

Ancak memurlarla SGK emeklilerinin maaşlarına az da olsa farklılaşan bir yansıması var TÜFE rakamının.

Bu nedenle memurların yüzde 16,5 seviyesinde SGK emeklilerinin ise yüzde 15,4 oranında zamlı maaş alma imkanları doğdu TÜİK’in açıkladığı veriler sonrasında.

Haliyle herkes kendi maaşını öğrenebilmek için hesap yapmaya başlayıverdi dün sabah saatlerinde. Ancak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan memur ve memur emeklileri ile SGK emeklilerinin tümü için yüzde 25 seviyesinde standart bir zam oranı açıkladı!

Yani ince hesaba gerek kalmadı.

Neticede yıl başından geçerli olmak üzere rutin zammın 8,5 ile 9,6 puan üzerinde maaş artışı gerçekleşmiş olacak.

Yani teknik olarak enflasyonun üstünde bir zam verileceğine dair söz tutulmuş oldu.

Peki yapılan zam ne kadar tatminkar?

Ve ne kadar adil?

Özellikle de asgari ücretin çok altında kalan SGK emeklileri adına bir adaletten bahsetmek kolay değil.

Neden peki?

Öncelikle aralık ayına ait TÜFE’nin yüzde 1,18’le beklentilerin hayli altında kalması ilginç.

Oysa ki aralık ayında çok sayıda ürün ve hizmete zam geldi. Özellikle asgari ücret yükü bahane gösterilerek erken erken zamlar sahaya sürüldü.

Ancak her nedense TÜİK’in rakamlarına bu trend yansımadı.

Ve hissedilen enflasyonun çarşı pazarda pek de TÜİK uyumlu olmadığı hemen herkesin hemfikir olduğu bir konu.

Ama resmi enflasyonu da hissedilen diye kabul etsek bile emeklilerin yaygın tüketim kalemleri manşet enflasyonun üzerinde artış gösterdi!


Emeklilerin ağırlıklı olarak gıda tüketimi ve evle ilgili temel masraflara odaklandığı aşikar.

Yani genel TÜFE rakamı yerine gıda enflasyonunun dikkate alınması çok daha mantıklı olurdu bu nedenle.

Diğer taraftan asgari ücrete yıllık bazda yüzde 100 zam yapılmış olması bu da ciddi bir ayrım olarak karşımızda durmakta!

Çünkü enflasyondan herkes eşit ölçüde etkilendi.

Ama yüzde 25’lik zamla birlikte en düşük emekli maaşı 4 bin 375 liraya çıktı.

Bu çerçeveden asgari ücretin yarısına inmiş olan bir emekli maaşı ile karşı karşıyayız!

Şimdiye kadar hiç gerçekleşmemiş bir durum söz konusu en düşük emekli maaşı ile en düşük ücret karşılaştırmasında.

Üstelik asgari ücret seviyesinin de açlık sınırı ile paralel gittiği unutulmamalı.

Dolayısı ile 2023’ün ilk yarısı için yeni zam beklentileri de gündeme gelmekte doğal olarak.

Ancak Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin dün yaptığı açıklama çok netti!

Asgari ücrette ikinci bir düzenleme gelmeyecek Bakan Nebati’nin ifadesine göre.

Ve emekliler de sadece rutin enflasyon oranı kadar zam alacaklar.

Kısacası milyonlarca çalışan ve emeklinin geçinme zorluğu giderek artmaya devam edecek.

Ancak önümüzde bir seçim sürecinin olması zorunlu ayarlamalara da mecbur edebilir ekonomi yönetimini!