EYT’de kadın ve erkek için tek yaş şartı geliyor…

EYT’de kadın ve erkek için tek yaş şartı geliyor…

Bugünlerde ülke kamuoyunun merakla beklediği ekonomiyi yakından ilgilendiren iki konu var. Onlardan ilki asgari ücret.

Onun açıklanmasına sayılı günler kaldı.

Tabiri caiz ise belki yarın belki yarından da yakın bir tarihte asgari ücret açıklanacak. Ekonomiyi ilgilendiren diğer bir konu ise EYT meselesi…

Bu konu ile ilgili olarak beklentiler bu ay içerisinde meclise gelmesi şeklindeydi.

Fakat bu konunun TBMM’ye gelmesi muhtemelen 2023 yılının ocak ayını bulacak.

Bu kadar gecikmesinin sebebi ise emeklilikte yaşa takılanların tekrar yaşa takılma durumu. Bunu biraz daha açacak olursak EYT’ye takılanlar kaç yaşında emekli olacak?

Kadınlar için ayrı erkekler için ayrı bir yaş mı olacak?

Ya da yıl ve süre şartını dolduranlar emekli olabilecek mi?

Bu konuyla ilgili kulislerde farklı açıklamalar kulağımıza geldi.

Bunların bir kısmı kamuoyuna yansıdı.

Bu minvalde, hafta sonu bizim de kulağımıza gelen bilgi kadın ve erkekler için tek tip 48 yaş şartının olacağı.

Bununla beraber de 5000 iş günü şartı gelecek gibi gözüküyor. Böyle çıkacak bir karar toplumu mutlu eder mi?

Onun için şimdiden konuşmak erken.

Fakat kanun bu haliyle yasalaşırsa (48 yaş) ülke genelinde 1 milyon 500 bin hak sahibinin emekliliğe başvurma hakkını elde etmiş olacak.

Hepsi başvurur mu?

Orası muamma…

Ama böyle çıkacak bir kararın herkesi mutlu etmeyeceği yine kesin.

Ama biz yine de süreci takip etmeye devam edelim.

Bakalım neler olacak…

 

AK Parti’de Gürkan bastırıyor mu?

AK Parti kulislerinde merak edilen konulardan biri de AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’ın durumu.

Geçmişte bazı il başkanlarına milletvekili piyangosu vurmuştu…

Bu dönem bu piyango vuracak mı?

İl Başkanı Davut Gürkan milletvekili adayı olabilecek mi?

Ya da olmayacak mı?

Ya da diğer bir ifade ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘hayırlı olsun’ mu ‘hayırlısı olsun’ mu diyecek?

İki kelime arasında 180 derece fark var.

Birinde adaysın demek diğerinde ise olma demek.

Bir tarafta bu gerçekler yaşanırken diğer tarafta ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke genelinde 2 veya 3 dönemdir başkanlık görevinde bulunan birkaç isme onay vereceği onun dışındakiler de kal diyeceği kulislerde konuşuluyor.

Böyle bir durumda Gürkan aday olmak için bastıracak mı?

Yoksa il başkanı olarak mı devam edecek?

Sadece o mu?

Onun dışında bazı ilçe başkanları il yöneticileri de benzer bir durumda.

Biz yine de süreci bekleyip, takip edelim…

AK Parti seçime kilitlenmiş durumda

AK Parti seçime kilitlenmiş durumda

Hafta içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen karar sonrası siyasetin suyu daha da fokurdamaya başladı.

Özellikle;

Yaklaşan genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi resmen takvim açıklanmasa bile siyasi partilerde hazırlıklar fiilen başlamış durumda.

Zaman zaman liderler miting yapsa da işin hamallığı il ve ilçe teşkilatlarında.

Biten bir seçimin ardından bir sonraki seçimlere her zaman hazırlıklı olan siyasi partilerden biri de AK Parti

Özellikle bu minvalde teşkilatlar sürekli ziyaretler gerçekleştiriyor, üye kayıt kampanyası ile dinamik yapıları ile dikkat çekiyor.

Yine;

İstifa eden üyeleri tekrar partiye kazandırma ve ikna etme çalışmaları da gözlerden kaçmıyor.

İlçe teşkilatları istifa eden üyeleri arıyor, neden istifa ettiklerini soruyorlar.

Neler yapabilecekleri konusunda fikir alışverişinde bulunuyorlar.

Yine sandık görevlilerini belirliyorlar.

Öte yandan bu bağlamda;

Zaman zaman da il ve ilçe başkanları önceki dönem yöneticileri ile toplantılar gerçekleştiriyor.

Bu minvalde toplantı gerçekleştiren teşkilatlardan biri de Ufuk Cömez’in ilçe başkanı olarak görev yaptığı Osmangazi İlçe Başkanlığı.

Başkan Cömez, önceki gün kendisinin de görev yaptığı selefi Ali Yılmaz ve yönetimini misafir ederek istişarelerde bulundular, birlik ve beraberlik görüntüsü çizdiler.

Bu görüşmenin ardından Ali Yılmaz ve ekibi topyekün sahaya çıkarak Bağlarbaşı bölgesinde çalışarak hem üye kayıt kampanyasına destek verdiler hem de vatandaşla sohbet ettiler.

Bir tarafta önceki yönetimler destek verirken, diğer tarafta da mevcut yönetimden benzer çalışmalar gerçekleşiyor.

Bu aşamada partiye en fazla üye kaydı yapan isimler arasında dikkat çeken yedek yönetim kurulu üyesi olmalarına rağmen asıl üye gibi gayret eden Mehmet Arı ve Önder Sak da izin günlerinde hem ilçe de nöbet tuttular.

Hem de akşam vakitlerinde ve tatil günlerinde insan trafiğinin en fazla olduğu mekânlardan biri olan Abdal Meydanında üye kayıt çalışmasında bulundular.

Gecenin ilerleyen saatlerinde de birkaç etkinliğe katılan iki isim çalışmalarıyla takdiri fazlası ile hak ediyorlar.

Bir tarafta bunlar yaşanırken diğer tarafta da gözler ve kulaklar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da…

Önümüzdeki genel seçimlerde aday olmak isteyen il, ilçe ve teşkilat mensupları Erdoğan’ın açıklamaları sonrası yol haritasını belirlemiş olacaklar.

Bakalım Bursa’dan bu icazeti alacak kaç isim olacak bekleyip, görelim…

Yine;

Muhalefet ve diğer siyasi partilerin çalışmaları da merak konusu…

Onları da ilerleyen günlerde kaleme alacağız.

Bursa’nın suyunu kim içti?

Bursa’nın suyunu kim içti?

Keşke Evliya Çelebi Bursa’yı tarif ederken ‘Velhasıl Bursa sudan ibarettir’ demeseydi. Belki de kaderimiz değişirdi su konusunda.

Kazmayı vurduğumuz yerden su çıkan, şimdilerin lüks semtlerinin zamanında bataklık olduğu Bursa, susuzluğun pençesinde kıvranıp duruyor nicedir.

Doğancı ve Nilüfer Barajları su ihtiyacını karşılamaya yetmeyince, adı dahi bana korku veren ‘derin kuyular’ açılmaya başlandı.

Sayıları resmi rakamlara göre 150 civarında. Yine su sıkıntısı yaşanan bir dönemde, yanılmıyorsam yaz aylarında düzenlenen bir panelde dile getirmişti Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş bu rakamı. Kuyuların çalıştırılmasının maliyetinin yüksekliğinden de dem vurmuştu hatta. Su kulislerine bakarsanız, 50 derin kuyu daha var, ihtiyaç halinde devreye alınmak üzere açılan.

‘Derin kuyu’ adının neden korkutucu geldiğini ise şöyle açıklayabilirim; garaj altında vakti zamanında gürül gürül akan artezyen çeşmelerin büyük bölümü kurudu. Kalanlar da cılız bir su ile idare ediyor. Bölge insanının artezyenden içme suyu aldığı zamanların hayal olmasına çok az kaldı.

Kısacası, derin kuyular yer altı sularına ulaşıyor ve yoğun biçimde kullandığımız yer altı su rezervi de hızla tükeniyor.

Gözümün önüne Konya Ovası’ndaki obruklar geliyor tüm bunları düşündükçe.

Peki, nereye gitti Bursa’yı sudan ibaret yapan su rezervi?

Hemen söyleyelim; yüzde 15’i içme suyuna, yüzde 45’i OSB’lere, geriye kalan kısmı da tarımsal sulamaya gidiyor.

Vahşi sulamadan damla sulamaya geçilse bu oran bir anda yarıya iner, belki de daha altına düşer! Ama çiftçiye bu konuda destek olacak para yok, çiftçide zaten para yok…

OSB’lerde bu denli yoğun su kullanılmasının temelinde ise Avrupa’nın su rezervlerini tüketecek tüm üretimleri bizim gibi ülkelerin üzerine yıkmış olması var. Sonuçta onların kaynakları varlığını sürdürürken, bizim kaynaklarımız hunharca katlediliyor. Sonra da biz seviniyoruz; üretim yaptık diye… Oysa neyi üretmemize izin verilirse onu üretiyoruz aslında.

Bir gram ilerleme yok…

Elbette Bursa’nın bitmek tükenmek bilmeyen Çınarcık Barajı hikayesi de var. Çünkü Bursa kişi başına düşen su miktarı olarak 15-16 metreküp arası bir oranda. Ülkemizdeki pek çok ilden çok gerideyiz bu konuda. Can simidimiz Çınarcık Barajı’nın ise ne zaman devreye alınacağı, hangi aşamada olduğu konusunda net bilgilere ulaşmak şimdilik mümkün değil.

Şimdi gelelim su konusundaki güncel bir gelişmeye.

İznik Gölü’nün sularının çekilmesine ve buradaki doğal yaşamın etkileniyor olmasına ilişkin pek çok yazı yazan bir yazar olarak, bizim gördüğümüzü nihayet Devlet Su İşleri’nin de görmüş olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim doğrusu.

Göl su seviyesinin kritik eşiğin altına düştüğünü nasıl olduysa tespit eden DSİ, Gemlik Gübre fabrikasına gönderdiği yazıda fabrikadaki amonyum tanklarının soğutulması için gerekli olan suyun farklı yollardan temin edilmesini istemiş.

Üstelik fabrikanın Orhangazi Göl sahiline kaçak pompalar yerleştirdiği de resmi yazıda vurgulanmış.

Benim anlamadığım şu; bizim bildiğimizi, bildiğinizi, biliyoruz da neden bu kadar geç müdahale ediyorsunuz?

TÜİK’E KİMSE İNANMIYOR!

Türk Metal Sendikası Bursa 1 No’lu Şubesi’nin dördüncü Olağan Genel Kuruluna katılan Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak, çok etkili, çok anlamlı bir cümle sarf etti konuşmasında;

Ben artık TÜİK rakamlarıyla masaya oturmam!”

Elbette bu sözler işçi adına kendisinin yürütmekte olduğu asgari ücret görüşmesi için sarf edilmedi, edilemezdi. Asgari ücretlinin örgütlü olmadığı için üretimden gelen gücünü kullanmak gibi yaptırımlara başvuramadığının altını defalarca çizen Kavlak, bahsettiğim cümleyi üretimden gelen gücünü kullanabilecek örgütlülükte olan metal işçileri için söyledi.

2023 sözleşme görüşmelerinde metal sektörü TÜİK rakamlarını baz alarak masaya oturmayacak.

TÜİK’in enflasyon paketinin sade vatandaşın harcama kalemleri ile hiç alakası olmadığını zaten biliyorduk.

“Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Sizin o rakamlarınıza hiç kimse inanmıyor. Biz hiç inanmıyoruz. Vallahi de inanmıyoruz, billahi de inanmıyoruz. Buradan ilan ediyorum. İşte 2023 sözleşmesi geliyor. Ben artık TÜİK rakamlarıyla masaya oturmam. O rakamlarla pazarlık yapmam!” diyen Kavlak’ın konuşmasından sonra işin iyice çığırından çıktığına emin olduk.

Fakat tüm bunlar asgari ücret pazarlığını etkileyecek unsurlar değil.

Neden mi?

Çünkü asgari ücretliler örgütlü değil. Örgütlü olsalar zaten asgari ücretli olmayacaklar

Civciv ve tavuk hikayesine dönen örgütlülük ve asgari ücretlilik anlatımımı şöyle noktalamak istiyorum; asgari ücret pazarlığında beğenmediği rakama imza atmamak gibi bir yaptırımı var Türk-İş’in!

Sadece bunu kullanabiliyor!

Ancak işveren temsilcileri ve hükümet birleştiklerinde zaten sendikaların onayına ihtiyaç duymadan asgari ücreti belirleyebiliyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu tıpkı Meclis gibi.

Nasıl hükümet muhalefete ihtiyaç duymadan tüm yasaları çıkarabiliyorsa asgari ücret komisyonu da işçi temsilcilerine gerek duymadan aralarında anlaşıp bir karara varabiliyor.

Haydi geçmiş olsun…

Asgari ücret nimet mi külfet mi olacak?

Asgari ücret nimet mi külfet mi olacak?

Gündem neredeyse sabitlendi.

Vatandaş geçim derdini bir numaraya çok haklı olarak koydu.

Çünkü can ve mal kaygısı temel var oluş meselesi olmuştur daima!

Haliyle de artık yılsonuna kadar günde üç öğüne asgari ücret zammı, emekli maaş artışları ve EYT haberleriyle besleniyor olacak Türkiye.

Ne zamana kadar?

Geçim derdi minimize olana dek.

Yani çok uzun bir vadede bu konuları öyle ya da böyle konuşuyor olacağız!

Çünkü alım gücü çok fazla düştü. Yerine konması çok kolay değil bu kaybın. Ve en önemlisi de alım gücünü artıracak olan ücret zamlarının hala gücünü korumakta olan enflasyona kısa sürede yenik düşmesi gibi çok güçlü bir risk söz konusu.

Üstelik asgari ücretin her zamla beraber enflasyonu tetiklediğine dair teoriler de mevcut!

Ama daha da vahimi iş dünyası temsilcilerinin son günlerde sıkça dile getirdiği işsizlik riski faktörü var.

Yani patronlara göre yüksek ücret zamları istihdamın azalmasına yol açabilecek bir baskı oluşturabilir.

Peki gerçekten bu tarz riskler var mı?

Yani bir başka ifade ile çalışanlar, “Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olma” riskiyle mi yüzleşecek?

Bu kritik soruların kolay yanıtı yok.

Çünkü hem bir yanda yapısal sorunlar var. Bugünden yarına çözümleri olmayan sorunlar.

Diğer yandan da çok yönlü belirsizlikler var.

Mesela istihdam dışı maliyetlerin 2023’te nasıl şekilleneceğini öngörmek hala çok zor.

Başta enerji olmak üzere küresel arz talep dengeleri, Çin ve ABD’nin ekonomik ve jeopolitik kapışmalarının yansımaları, Rusya – Ukrayna kapışması ve kuraklık gibi faktörlerin emtiaları ve hammaddeleri nasıl etkileyeceği belirsiz.

Bu tabloya netleşmekte direnen ABD’nin para politikasını kaçınılmaz olarak eklemekte fayda var!

Çünkü bütün bu faktörler ve iç siyaset gibi daha niceleri enflasyonu belirleyecek. Yani gelirleri sömüren TÜFE’yi şekillendirecek.

Ve ekonomik büyüme üzerinde etki sahibi olacak.

Haliyle bu unsurlar da istihdam ve alım gücünün seyrini belirleme özelliği taşıyor demektir!

Ücret artışlarının yapacağı olası etkilere bakmadan önce kısaca gelecek yıla dair enflasyon ve kur beklentilerine bakmakta fayda var.

TCMB’nin uzmanların katıldığı anketle belirlediği taze tahminleri paylaşalım.

Piyasa Katılımcıları Anketi katılımcılarının 2022 yılsonu TÜFE beklentisi, yüzde 68,06’dan yüzde 66,80’e geriledi.

Ve 12 ay sonrası TÜFE beklentisi de yüzde 34,92 oldu.

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru doları/TL beklentisi,18,78 olurken 2023 sonu beklentisi 22,77 TL olarak gerçekleşti. İstikrarlı bir kur öngörüsü öne çıkmış görünmekte.

Bana göre iyimserlik dozu biraz yüksek bu beklenti setlerinde.

Dolayısıyla gelecek yılın özellikle ikinci yarısı çok da rahat geçmeyebilir.

Ücretlere de bu nedenle en azından ikinci altı ayda ikinci kez zam yapılmak zorunluluğu doğacak.

Haliyle maliyetler üzerinden enflasyonu diri tutacak bir gelişme bu. Halihazırda bu yılbaşında yapılacak ücret artışlarını karşılamak üzere işverenler şimdiden pazarladıkları ürün ve hizmetlere zam yapmaya başladı bile! Ve muhtemel ipin ucu kaçabilir.

Neticede zamlı maaşlar cebe girmeden yine erimeye başlayacak.

Ücret zamlarını fiyatlarına yansıtmakta zorlanan firma ve sektörlerde işsizlik riski doğabilir aynı zamanda. Özellikle KOBİ’ler ve küçük esnaf için zorlu bir dönem olacaktır.

Ama ücret zamlarının geçici de olsa özellikle bazı sektörlerde talep artışı ve haliyle istihdam artışı sağlaması gibi faydalı bir yönü de mevcut.

Kısacası asgari ücret meselesinde bardağın hem dolu hem de boş kısımları fazlasıyla var.

Ancak en vahim mesele çalışanların yüzde 60’a yakınının asgari ücret ve civarında bir maaşla geçinmeye mahkum edilmiş olması!

Bu oran değişmedikçe de ne yazık ki her gün asgari ücret konuşmaya mahkum oluruz toplum olarak.

 

AK Parti’nin Bursa’da zamanında yerine getiremediği iki vaat

AK Parti’nin Bursa’da zamanında yerine getiremediği iki vaat

AK Parti iktidarını yeri geldiğinde överiz, yeri geldiğinde gözünün yaşına bakmadan, eleştiri hakkımızı fazlasıyla kullanırız.

Bu minvalde bugün de eleştiri hakkını kullanacağız.

İktidar partisi Bursa özelinde iki vaadinde aksama yaşattı.

Onlardan ilki Yüksek Hızlı Tren (YHT)…

YHT projesi daha sonra “hızlı tren”e dönüştü.

Adı hızlıydı ama inşaatı adının tam tersine oldukça yavaş gitti.

Birkaç yılda bitecek çalışma 10 yıldır bitirilemedi

Bu konuyu ilerleyen günlerde detaylıca kaleme alacağız.

Bugün eleştireceğimiz asıl konu Bursa’nın ilk hastanesi, Memleket Hastanesi veya diğer adı ile Bursa Devlet Hastanesi meselesi olacak.

Malum, Bursa Şehir Hastanesi’nin faaliyete girmesi ile burası kapandı.

Bu kapanmaya aslında mola demek gerekiyordu.

Ancak mola uzadıkça uzadı.

Binanın tekrar güçlendirmesi yapılacak ve bazı bölümler yıkılarak Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi ile birleşip 400 yataklı hastane olarak tekrar hizmete açılacaktı.

Bir seçim bitti diğer seçim geldi, ama ilerleme bir arpa boyundan daha az…

Bunun sebebi belli…

Burası ile ilgili yok rölevesi yapılıyor, yok ihale sürecinde açıklamalarını çok fazlasıyla duyduk, yeniden duymaya başladık…

Ne süreçmiş yahu…

Kaç sene geçti bir adım ilerleme yok.

Üstüne üstlük umutlarımız her geçen gün azalıyor.

Eğer gerçekten yapılmayacaksa yetkili ve etkili birileri çıkıp “burası yapılmayacak” demeli ya da yapılacaksa “şu zamana kadar temeli atılacak, ardından bitecek” denilmeli.

İnsanlar gerçekten mağdur…

Özellikle Heykel, Mollaarap, Setbaşı, Maksem, Mumcular, Kuştepe, Kestanelik Pınarbaşı, Demirkapı ve Muradiye eksenindeki birçok yurttaşımız buranın açılmasını dört gözle bekliyor…

Ya da diğer bir deyiş ile Yıldırım’ın Osmangazi’ye bakan yönü ve Osmangazi’nin tarihi ve köklü mahalleri hastane istiyor, diyebiliriz…

Bir başka açıdan baktığımızda bu bölge için AK Parti’nin bir iki mahalle dışında sandıktan açık ara önde çıktığı bölge de demek mümkün.

Ama bu bölgedeki seçmen hastanenin açılmamış olmasından oldukça rahatsız.

Bu minvalde seçmenin yarın seçim sürecinde AK Parti’nin kurmay kadrosuna soracağı ilk soru “bu hastane ne zaman açılacak?” sorusu olacaktır.

Onlar nasıl yanıt verecek?

Ya da o zamana kadar harekete geçilmiş olacak mı?

Onu da hep beraber öğrenmiş olacağız.

MİLLETVEKİLLERİ BURSA’YA DÖNDÜ

TBMM’de son bir aydır yoğun olarak devam eden görüşmelerin başında 2023 yılı bütçesi geliyordu. Bu minvalde birçok milletvekili 2 haftadır Ankara’daydı…

Cuma günü gerçekleşen ara sonrası milletvekilleri Bursa’ya döndü. Bugünden itibaren de birçok milletvekili çalışmalarını Bursa’da devam ettirecek.

Ardından muhtemelen EYT ve seçim süreci başlamış olacak.

Ondan sonrası malum…

Bakalım bu süreç içinde kimler seçime tekrar milletvekili olarak girmeye hak kazanacak?

Bekleyip, takip edelim…

Çocuk, tarikat, cemaat…

Çocuk, tarikat, cemaat…

Siyasette taşlar yerinden oynadı, hamle üstüne hamle geliyor. Satrançta kimin kazanacağı nasıl ki, ilk harekette bilinmezse, bu oyunun sonunun nereye varacağını da kestirmek aynı oranda güç.

Bu nedenle siyasetin hengamesini bir kenara bırakıp, adaletin en kısa sürede vicdan rahatlatıcı bir karar vermesini dileyerek, konuyu kendi adıma bir süre askıya alma kararındayım.

Benim asıl derdim, çoktan başlayan diğer oyunların bozguncusu olmak!

Aklım erdiğinden beri, kendimce karşısında durmaya çalıştığım bir mesele; tarikat ve cemaatlerin eğitime karışması. Tam da bu nedenle 6 yaşındaki kız çocuğunun kocaman bir kadın olana kadar yaşadığı iğrençliklerde en çok Milli Eğitim Bakanlığı’nı suçlu buldum.

Neden aranmamış bu çocuk?

Aslında çok basit de bir yanıtı var bu sorunun; çünkü kız çocuklarını çoktan gözden çıkarmış bir yapıya büründü Milli Eğitim Bakanlığı!

Bence konunun en iyi kaynaklarından biri, Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, zira konuyla ilgili rakamsal verilere devlet arşivlerinden net olarak ulaşmak pek kolay değil.

Mesele daha derin araştırma istiyor.

Çeşitli kaynaklara dayanarak; 866 bin ila 1.5 milyon kız çocuğunun şu anda okula gitmediğini söyleyebiliriz. En düşüğünden en yüksek ihtimale kadar rakamları verdim ki, gözünüzde durumun belirsizliğine ilişkin bir tablo canlansın.

Bakanlık tarafından paylaşılmayan bu bilgilere çeşitli hesaplamalar ve araştırmalarla ulaşılmaya çalışılıyor. Hesaplamalardan biri için kullanılan verileri şöyle bir gözden geçirelim; 2012-2013 eğitim öğretim döneminde kız çocuklarında okullaşma oranı yüzde 98.9! Neredeyse tüm kızlar okulda! Kayıp kaçak hayli az! 2020-2021 eğitim öğretim yılına gelindiğinde bu oran yüzde 93.1’e düşüyor! Yüzde 5.8 kız öğrenci açığımız var!

Kızlar nerede?

Hemen kızların nerede olduğuna da bir açıklık getirelim.

Efendim; eğitimin uzun süredir içinde olan tarikat ve cemaatlerin 2011 yılından itibaren daha da güçlü şekilde çalışmaya başladığını söyleyebiliriz. 2011 yılında Din Öğretim Genel Müdürlüğü, 652 sayılı KHK ile önemli bir birim haline getiriliyor Milli Eğitim’in içinde. Yine 2011 yılında ‘Bu ülkede çocuklar beşinci sınıfı bitirmeden Kur’an kurslarına gidemez’ kuralı kaldırılıyor ve Kur’an kurslarına küçük yaşta çocukların gitmesinin önü açılmış oluyor.

2012 yılında da öldürücü darbe vuruluyor!

4+4+4 modelli eğitim sistemi, en çok çocukların küçük yaşta eğitime başlaması nedeniyle eleştiri aldı. Evet, bu durum da bir sorundu, ama burada asıl hedef, ilk dört yıllık eğitimin ardından yani 9 yaşından hemen sonra çocukların eğitimden çekilebilmelerinin önünü açmaktı.

Bir kez daha önemli bir vurguyla hatırlatmak istiyorum. Güya zorunlu eğitimi 12 yıl olan ülkemizde çocuklar 9 yaşından itibaren açıktan okumak istiyorum, diyerek okula gitmeyebiliyor!

Tahmin edersiniz ki, bu duruma en çok kız çocukları maruz kalıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı bu kızları aramıyor, çünkü nerede olduklarını zaten biliyor!

Devam edelim…

Yine 2012 yılında okullarda değerler eğitimi seminerleri başladı. Vakıf adı altındaki tarikatlarla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından imzalanan protokoller sayesinde tarikat ve cemaatler eğitime doğrudan ve hatta resmi olarak girmiş oldu.

Gelelim dikkatleri bir kez daha tarikat ve cemaatlerin üzerine çeken olayda en çok merak ettiğim ikinci sorunun yanıtına;

Bu çocuk nasıl oldu da eline bir telefon geçirene kadar yaşadıklarını normal sandı?

İtiraz mekanizmasını çökertmek için küçük yaştan itibaren doğrunun bu olduğuna ikna edildiyseniz ve çevrenizdeki herkes size doğrunun böyle olması gerektiğini söylüyorsa…

Asıl hedef küçük yaşta tarikat ve cemaatlere yakınlık olunca, 4-6 yaş Kur’an kursları başladı. Milli Eğitim Bakanlığı tüm okulları denetleme yetkisine sahipken, bu denetim yetkisini Kur’an kurslarında Diyanet İşleri Başkanlığı üstlendi. Okul öncesi eğitim de bu kapsama sokuldu.

2013 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 4-6 yaş yaz Kur’an kursları hayata geçirildi.

Tek tek çıkılan tüm bu basamakların ardından 2015 yılında 15 bin 265 olan Kur’an kursu öğrenci sayısı 2020 yılında 181 bin 808 oldu!

İnsanların çocuklarını dini eğitime yönlendirmelerinde bir sakınca yok elbette. Bu eğitimin kimin ya da kimlerin eliyle verildiği burada mühim olan ve altını çizmek istediğim. Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından internet sitelerinde rahatlıkla paylaşıldığı için belirtmekte sakınca görmediğim TÜGVA, ENSAR, İlim Yayma Cemiyeti, İsmail Ağa Cemaati gibi oluşumlardan bahsediyorum. Vakıf adı altında kazanılan resmiyet, devletin içinde daha rahat hareket imkanı da sağlıyor elbette.

2020-2021 Eğitim Öğretim yılında Ankara’da Bakanlığa bağlı 120 anaokulu varken, Müftülüklere bağlı 153 Kur’an kursu var. Bir de bunların resmi rakamlar olduğunu, merdiven altı kursların bu sayıya dahil olmadığını düşünün.

Buraya kadar Milli Eğitim’in neden mağdur genç kadını çocukluğundan itibaren aramadığına ve mağdurun durumunu neden bu denli uzun süre normal sandığına ilişkin soruları yanıtlamaya çalıştım. Bundan sonrası daha da önemli bir soru;

Kimler bu kurslara gönderiyor çocuklarını?

“Bakacak kimsesi olmayanlar, çok ucuz olduğundan, yemek ve ulaşımı sağladıklarından mecbur kalıyorlar, özellikle yoksul emekçi anneler mecbur kalıyor buraya çocuklarını göndermeye. Örneğin; Fatih Medreseleri, İsmail Ağa Cemaatine yakın Erenler Vakfı, Huzurlu Gönül Vakfı, Zehra Vakfına ait birçok sübyan mektebi geçiyor kayıtlarda. Yaz kursları dışında medreseleri de var. Sosyal medyalarında; ‘4 yaş 4 ay 4 günlükken çocuklar alınmaktadır son nefese kadar’ diye yazmışlar!” diyerek yanıtlıyor bu konudaki sorumu Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy.

Ben de şöyle noktalamak istiyorum; kadınlar sorgulama, eleştirel bakış açısı geliştirme hakları ellerinden alınarak, 4 yaşından itibaren kapalı bir kutunun içinde korku ve onay görme güdüleri arasında itaat etmeyi öğreniyorlar bu yapılarda.

Ülkemizin kuruluşunun yüzüncü yılı yaklaşırken toplumun bir kesiminde kadınlarımıza reva görülen hayatı fark etmenizi istedim…

Konuttan gelen uyarı sinyalleri

Konuttan gelen uyarı sinyalleri

Konutta düşüş hayalleri vardı.

Düşüş var. Ama hayallerdeki fiyat düşüşü değil kayıtlara geçen.

TÜİK’in açıkladığı son veriler kasımda konut satışlarında düşüş yaşandığını ortaya koydu.

Türkiye genelinde konut satışları kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 34,1 azalarak 117 bin 806’ya indi.

Çok sert bir düşüş!

Ama beklenen bir gelişmeydi.

Çünkü öncelikle çok güçlü negatif bir baz etkisi söz konusu.

Geçen yılın kasım ayı 178 bin 814 adetle konut satışlarının ikinci en yüksek seviyesine ulaştığı ay olmuştu. Şimdi doğal olarak keskin bir düşüş öne çıkıyor oransal olarak.

Fiyatların yüksek seyrine karşı düşük kalan alım gücü ve kredi kanallarının tıkalı olması haliyle konut talebini olumsuz etkilemekte!

Ancak aylık karşılaştırmada ağustosta başlayan düşüş trendinin de sonlandığını görüyoruz kasımda. Yani bardağın dolu tarafı da var. Kasım verileri ekim ve eylül aylarına göre daha olumlu bir tablo çizmekte.

Ama yılın şu ana kadarki performansının totalde pek de iyi olduğu söylenemez yine de!

Konut satışları Ocak-Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 1 artış kaydetti çünkü.

Ulaşılan pazar büyüklüğü ise 1 milyon 277 bin 659 olarak gerçekleşti.

Kısacası 2022’de konut piyasası yılı eksi büyüme ile kapatacak. En iyi ihtimalle pazar büyüklüğü 1 milyon 400 bin civarında gerçekleşecek.

Sektör için de vatandaş için de pek hoş bir manzara yok yani!

Özellikle kasımdaki yüzde 57,7’lik ipotekli satış daralması finanstaki sıkıntının çok açık göstergesi. Ve kısa vadede de düzelme ihtimali yok gibi finans tarafında.

Keza alım gücü artışındaki beklentiler de yeni yılın ilk aylarında eriyecek.

Yatırım amaçlı olarak döviz ve altından geçiş yaparak konuta yönelenlerde de yani diğer satış kategorisinde de yüzde 27,5’lik daralma mevcut.

Fiyatların yüksekliği caydırıcı bir unsur hala!

Ve bu anlamdaki düşüş beklentisi de şimdilik hayal.

Unutmayalım ki fiyatlardaki artış hızı yavaşlasa da konut fiyatları geriye gitmiyor.

Gitmesi de hayli zor bir süreç.

Neden mi?

Maliyetlerdeki durulma henüz ümit vermekten uzak!

Çünkü henüz yansımamış gecikmiş maliyet geçişkenlikleri mevcut konut üretiminde.

Zaten yeni yılda asgari ücret ve enerji zamları kaçınılmaz olarak sahne alacak.

Arsa maliyetleri uçmuş durumda.

Ve konut arzı talebi karşılamaktan hala uzak.

Sektör temsilcilerinin bu ortamda yatırım iştahı kalmadı çünkü!

Kısacası hem üretimin hem de tüketimin aynı anda desteklenmesi lazım.

Yoksa uzun vadeli bir durgunluk ihtimali az değil. İstihdamın olumsuz etkilenmesini kimse istemez!

Ve vatandaşın da başını sokacak eve kavuşması üstelik de uygun koşullarda kavuşması şart.

Sözün özü; konut piyasasına dönük kapsamlı bir paket açıklamanın zamanı geldi de geçiyor!

 

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na yetmez ama evet mi diyecek?

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na yetmez ama evet mi diyecek?

Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesi merak edilen konulardan biri de altılı masanın veya diğer adı ile Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı…

Bu konuda aylardır toplantılar yapan Millet İttifakı’nın liderleri aday konusunda uzlaşma sağlayabilmiş değillerdi.

Bir tarafta CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu adaylık için nabız yoklarken, altılı masanın diğer lideri İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de geçen hafta içinde yapmış olduğu açıklamada, “Biz Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na hayır demeyiz” diye konuşmuştu.

Ya da diğer bir ifade ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kibarca “istemiyoruz” dedi, desek abartmış olmayız.

Şimdi bu açıklamanın ardından önceki gün mahkeme tarafından açıklanan karar ve Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası, siyaset yasağı getirilmesi ile gündem bir anda değişti.

Şimdi ne olacak?

Yargı kararının ardından herkes iktidara yükleniyor. Ama Halk TV’de yayınlanan programa katılan Kemal Kılıçdaroğlu ise kendisine sorulan bir soruya ”bu kararın, bizim altılı masanın cumhurbaşkanı adayını belirlememizde etkisi olmaz” benzerinde bir açıklama yaptı…

Ama işin aslı öyle değil.

Bal gibi bu karar etkiler.

Kararın Yargıtay aşaması çok hızlı geçmez ise altılı masanın adayı Ekrem İmamoğlu olacak dersek yanılmış olmayız.

Peki, İstinaf Mahkemeleri nasıl bir karar verebilir?

Aynen onaylayabilir, kısmen ya da tamamen bozabilir.

Sonrasında karar düzeltme süreci…

Bu kararların açıklanma süresi Cumhurbaşkanlığı adaylığı başvuru sürecinden önce gerçekleşip açıklanacak karar sonrasında karar kısmi onaylanıp veya tam bozma gerçekleşirse İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak sandığa girer.

Diğer bir ihtimal ise seçimlerden önce çıkacak olan üst mahkemenin kararı yerel mahkemenin kararını tamamen onaylama olursa o zaman İmamoğlu’nun adaylığı ihtimal dışında kalır.

Bir başka ihtimal yukarıdaki saydığım sonuçların herhangi biri genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkması sonucunda ise İmamoğlu yine aday olur.

Buna Kemal Kılıçdaroğlu bile engel olamaz.

Velhasılı yargının kararı bağımsız…

Ama bu karardan etkilenen Cumhur İttifakı değil Millet İttifakı olacak.

Bu durumda kazanan Meral Akşener oluyor.

Onun istediği ve karşı gelmediği İmamoğlu, cumhurbaşkanı adayı olarak sandığa girer.

Kemal Kılıçdaroğlu bundan önceki seçimlerde de MHP ile ittifak halinde girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemek zorunda kalmıştı…

Benzer bir durum yine bu seçim döneminde gerçekleşecek.

Belki de Kılıçdaroğlu, İmamoğlu için kerhen evet diyecek.

Ya da yetmez ama evet demek zorunda kalacak…

Yatırım değil, faiz bütçesi!

Yatırım değil, faiz bütçesi!

Yılbaşında harçlar zamlanmadan süresi bitmiş pasaportunuzu benim gibi yenilemeye kalktıysanız ve pasaportunuz uzun süredir elinize ulaşmadıysa, hala sorgulanıyor gibi görünüyorsa bilgilendirme sayfasında, size hemen bilgi vereyim; pasaportunuz için sorgulanmıyorsunuz, pasaportunuz içinde bulunması gereken çipi biz üretmediğimizden, çip yurt dışından geldiğinden, çip konusunda da sürekli tedarik sorunu yaşandığından basılamıyor.

Sorun sizde değil yani. Sorun üretime ve teknolojiye yatırımı teşvik etmeyen politikalarda

Bu durumu yaklaşık yarım saat süren bir beklenin ardından aldığım bilgiye dayanarak veriyorum.

Kesin bilgi, çip yok!

Buradan yola çıkarak CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın bütçe konuşmasından satırbaşlarına değinmek istiyorum.

Zira konu yatırım değil, faiz bütçesi

Malum Lale hoca bir Profesördür. Hakikaten hocadır yani. Şu anda partinin Sosyal Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olsa da ekonomi hakkında uzun uzun söz söyleme hakkına sahip, bu konuda çok öğrenci yetiştirmiş bir hocadır.

Hani şu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafında ekonomiden anlayan kimse yok diyenlere kısa bir hatırlatma olsun, bu küçük ayrıntı.

Efendim geçelim bütçe konuşmasına.

Malumunuz muhalefet partileri bütçe görüşmeleri dışında kabineden kimseyi görüp taleplerini iletme, fikirlerini açıklama şansı bulamadığından bütçe görüşmeleri hayli renkli geçiyor bu aralar.

Lale Karabıyık ise sadece ve sadece ekonomiyi konuşmuş.

Bu bütçenin adı yatırım bütçesi değil; faiz bütçesi, transfer bütçesi!” diyen Karabıyık, bütçenin içinde istihdamı da yatırımı da bulamadığını belirtiyor.

Ancak CHP Genel Başkan Yardımcısının bütçenin içinde bulduğu çok önemli bir kalem var; bütçe açıkları!

Bütçe açıklarının genel sebepleri nerelerden kaynaklanıyor diyorum… 994 küsur milyar lira muafiyetler var, KDV’yle ilgili, ÖTV’yle ilgili, kur korumalı mevduatla ilgili ki, zaten yedi aylık süreçte Hazineye 85 milyarın üzerinde yükü var, Merkez Bankasının yükünü hiç saymıyorum.

Peki, başka nereden gelmiş bu bütçe açıkları? Kamu ve özel iş birliği projeleri var, şehir hastaneleri, otoyol, köprü

İşte, yanlış finansman yönteminin sonuçları, 2022’de 23,65 milyar liradan bugün 53,75 milyara çıkan bu yük de bütçe açıklarının bir diğer sebebidir!” deniyor konuşmada.

Hederedoks yaklaşımlar bütçedeki delikleri kapatamamış ve epistomolojik bir kopuş yaratmış sanırım.

ÇÖZÜM DEĞİL PANSUMAN!

Değinmeden geçmek olmaz kabilinden, kendimi yazmak durumunda hissettiğim bir konu ise Sağlık Bakanlığını yakından ilgilendiriyor.

Bu köşeden sıklıkla dile getirdiğimiz, listesi giderek uzayan ilaç yoklarına ilişkin bir ara çözümü olduğunu belirtmişti Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmasında.

Sayın Bakan’ın ara çözümü ilaç fiyatlarına, yüzde 36 zam uygulamakmış meğer. Uygulanan zam oranına rağmen ilaç döviz kurunun sadece 10.75 kuruşa geldiğinin altını çizerek devam edelim. Bursa Eczacılar Odası Başkanı Okan Şahin;

Yapılan zam ilaç firmalarına yaradı. İlaç bulunabilirliği bir süre da olsa rahatlar, ancak eczanelerde yaşadığımız sorunlara sadece pansuman olur bu çözüm, zira ilaç fiyatları arttığı zaman bizim karlılığımız düşer!” diyerek yanıtladı konuyla ilgili sorumu.

Pansumanla nereye kadar göreceğiz…

BURSA DA ‘PARSEL PARSEL’ Mİ?

Geçtiğimiz günlerde DEVA Partisi İl Başkanı Serkan Özgöz’den bir açıklama geldi basın mensuplarına. Açıklamada;

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş için;

“Şehrin tüm reklam panolarında boy gösteren, her yere CANLA BAŞLA yazan bu arkadaşlar bugün Bursa’yı RANTLA BORÇLA yönetmeye çalışıyor, ama maalesef yönetemiyorlar.

Satmadan iş yaptıramıyor, maaş ödeyemiyor, hizmet üretemiyorlar. Kamulaştırmaları, projeleri bakanlık yapıyor, reklamları bunlar idare ediyor!” diyor Özgöz.

Aslında hiç istemeden böyle bir satışın tam ortasına düştüğümden, Kayapa’daki arazilerin satışları için teklif vermeye gelen bir temsilci zannedildiğimden, konuyu bir miktar biliyorum. Küçük bir yanlış anlaşılmanın gazetecinin kucağına haber getirmesi, haberin gazeteciyi bulması gibi bir durumdu yaşadığım.

Bambaşka bir konuyu sade vatandaş olarak görüşmek için gittiğim belediye binasında mevcut konuya beni pek yakıştıramayan Belediye Başkan Yardımcısı hangi arazi için teklif vereceğimi sorunca satışlar konusunda kulağıma da kar suyunu kaçırmış oldu aslında.

Bursa Büyükşehir Belediyesi 1 milyar lira civarında gelir elde etti bu satışlardan. Araziler peynir ekmek gibi satıldı anlaşılan. Çünkü iki gün içinde arazilerin satış bedelleri kaldırılmıştı siteden.

Satışlardan elde edilen gelir DEVA Partisi İl Başkanının dediği gibi reklam ve tanıtım harcamalarında mı kullanılır bilemem elbette.

Bu kez bahsedilen satışın farklı bir lokasyona ait olduğunun da altını çizelim. BURULAŞ arazisi ve yanındaki otoparkın satışı gündeme getirilen.

Bu işlerden bakanlığın haberi var mı? Bursa’nın arazisini beraber mi satacaksınız?” diye soruyor Serkan Özgöz.

Biz de sormuş olalım ve yanıt bekleyelim bakalım…

Fed gevşemekte isteksiz ama…

Fed gevşemekte isteksiz ama…

Beklenen oldu.

ABD’de faizler yine yükseltildi.

Ama beklenmeyen de oldu.

Ve piyasaların kafası karıştı!

Nasıl mı?

Amerikan Merkez Bankası Fed’in yaptığı son toplantıdan sonra gelen açıklamalar beklentilerden da sert oldu.

Fed politika faizini 50 baz puan artışla yüzde 4,25-4,50 aralığına çıkardı. Bu tam anlamıyla beklenen gelişmeydi. Böylece ABD’de politika faizi 2007 yılından bu yana kaydedilen en yüksek seviyeye çıkmış oldu.

Beklenmeyen gelişme ise açıklama metnindeki sert duruş ve 2023’e dair beklentilerin şahin özellikle taşımasıydı!

Açıklama metninde öncelikle “Faiz aralığında artırımları devam etmesi, para politikasının enflasyonu zaman içinde aşağı getirmek için yeterince sınırlayıcı bir duruşu devam ettirmesi uygun olacak” ifadesi dikkat çekti.

Oysa ki bu hafta başında açıklanan yüzde 7,1 oranındaki enflasyon rakamı Fed’in artık daha gevşek bir politika izleyeceğine dair piyasalarda olumlu bir algı yaratmıştı!

Keza faiz kararıyla birlikte Fed yetkililerinin para politikası patikasındaki beklentilerini ortaya koyan noktasal tahminlerin açıklanması da bir sürprizi içeriyordu.

Çünkü gelecek yıl sonunda politika faizinin yüzde 5,1 seviyesinde gerçekleşeceği öngörülüyordu bu tahmin setinde. 2024’e dönük beklenti de daha önceki beklentilere oranla artırılarak yüzde 4,1 seviyesine çıkarıldı.

2022’ye ait büyüme beklentisi yüzde 0,2’den yüzde 0,5 seviyesine yükselti. Bu beklenti ise enflasyondaki dirence dair bir kanıt sayılabilir.

İşsizlik beklentisinde de revizyon yapıldı. 2023 işsizlik beklentisi yüzde 4,4’ten yüzde 4,6 seviyesine çıkarıldı. Fed’in takip ettiği enflasyon göstergelerine ilişkin beklentilerde yukarı yönlü revizyonlar da dikkat çekti.

Yani öyle piyasaların umduğu gibi güvercin bir açıklama metni gelmedi! Tam aksine gelecek yılın ilk yarısında toplamda en az 75 baz puanlık bir artış daha kesinlik kazanmış gibi görünüyor politika faizinde.


Piyasaların yine de umut bağladığı bir opsiyonu vardı. Fed Başkanı Jerome Powell’ın muhtemelen daha yumuşak açıklamalar yaparak risk iştahını desteklemesi ihtimal olarak görülmeye çalışıldı.

Ancak, kararın ardından basın mensuplarının karşısına geçen Powell hafif de olsa aralık kapılar bırakmasına rağmen Fed’in şahin çizgisini korudu!

“Yapacak daha fazla işimiz var. Düşük enflasyon için daha fazla kanıta ihtiyaç var. Yetkililer enflasyonda riskleri yukarı yönlü görüyor.” diyen Powell 2023’ün ilk ayları adına yine sıkı para politikasına dair mesaj vermiş oldu.

Ama veri odaklı hareket olacağının ifade edilmesi bir açık kapı olarak nitelenebilir!

“Fed’in hâlâ faiz artışlarına devam etmek için bazı yolları var. Faiz kararları gelen verilere bağlı olacak.


Görev tamamlanana kadar Fed yolunda kalmaya devam edecek. Fed henüz yeteri kadar sıkılaşması bir duruş içinde değil.” ifadesiyle Fed Başkanı kararlılık mesajı yanında esneklik ihtimalini de gündeme taşıdı.

Kısacası ABD’de açıklanacak her data önem taşıyacak bundan sonra. Özellikle de enflasyon ve istihdam verileri hayati önemde!

Eğer ki enflasyonda düşüş ve işsizlikte de artış görülürse faiz artışı hız kaybedebilecek demektir. Yani piyasalar adına risk iştahı anlamına gelecek bu tarz veri akışları.

Tersi senaryoda ise sıkılaşma hızı düşmeyecek ve piyasaların tadı kaçacak demektir!

Ancak piyasaların hala oluşan son tabloya pozitif tarafından bakmayı tercih ettiğini son işlemler gösterdi.

Sözün özü; belirsizlik tablosuna yani oynaklığa karşı dikkatli olmakta fayda var.

Altepe ve Balkan milletvekili adayı olur mu?

Altepe ve Balkan milletvekili adayı olur mu?

Özellikle, son yazdığımız yazıların ardından yerel siyaseti takip edenlerin sorduğu soruların başında önümüzdeki dönem kimlerin aday olacağı konusu ile fazlasıyla muhatap olduk.

O sorulardan biri de Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin önceki dönem belediye başkanı Recep Altepe’nin durumu.

Herkesin merak ettiği soruların başında Recep Altepe önümüzdeki dönem Bursa’yı TBMM’de temsil etmek için aday olur mu?

Özellikle son zamanlarda Altepe’yi birçok etkinlikte fazlasıyla görmeye başladık…

Bundan dolayı da Altepe’nin durumu merak konusu oldu.

Bu sorunun yanıtı gayet basit…

AK Parti’de adaylık belirlenirken kıstaslardan biri de demografik özellikler. Bu özelliklere uyuyorsa aday gösterilebilir.

Yine bu minvalde değerlendirecek olursak, Recep Altepe’nin Bursa özelinde ve göçmen coğrafyasında belirgin bir özgül ağırlığı olduğudur.

Bugün Bursa’nın tüm mahallelerinde hizmetlerini görmek mümkün.

Aday olursa ve gösterilirse de karşılığı olur.

Partisine ivme kazandırır.

Öte yandan merak ettiğimiz diğer konulardan biri de bundan önceki yerel seçimlerde adı İYİ Parti ile anılan ve ardından bir anda ortada kalan Prof. Dr. Emin Balkan’ın durumu.

Balkan, yaşanılanların ardından köşesine çekilmiş sonrasında ise Bal-Göç’ün Genel Başkanı olarak sahalara dönmüş idi…

Şimdi merak ettiğimiz konulardan biri de CHP’nin Yüksel Özkan’ı seçilebilecek yerden aday göstermesi durumunda Emin Balkan bu dönem milletvekili adayı olur mu?

Olursa hangi partiden olur.

İşte burada benim kişisel kanaatim Prof. Dr. Balkan, aday olursa bunun Cumhur İttifakı’ndan olacağı. Bu partinin de muhtemelen AK Parti olacağı düşüncesindeyim.

Bu benim düşüncem…

Doğru olup olmayacağını hep beraber ileride öğrenmiş olacağız.

Eğer aday gösterilmesi durumunda;  özellikle Bal-Göç camiası sandıkta nasıl karar verir onlar da ayrı bir merak konusu…

Ama bugünden sahada gördüğümüz o ki bu seçimlerde çok sürpriz isimlerin adaylık için yola çıkacağı.

Bu yola çıkanlar içinden kaç kişi muradına erecek?

Onu da ilerleyen süreçte hep beraber öğrenmiş olacağız.

ALPEREN OCAKLARINDA DEĞİŞİM

Son zamanlarda Bursa özelinde seçime asılan siyasi partilerden biri de BBP. Özellikle Bursa özelinde Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’nın büyük gayreti mevcut.

Öte yandan partinin gençlik kolları teşkilatı olarak çalışan Alperen Ocakları’nda da kan değişimi yaşandı.

Önceki başkanın memuriyete geçmesinden sonra boşalan koltuğa kimin oturacağı merak ediliyordu.

O isim önceki gün belli oldu.

Alperen Ocakları’nın Bursa İl Başkanı olarak atanan Ferhat Levent’e görevi BBP Bursa İl Başkanı Haldun Filizli, Ömer Alfatlı ve BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’nın katıldığı törenle görevi tevdi edildi.

Yeni başkan ilk icraat olarak Alperen Ocakları İl Başkanlığı’nı Görükle’den Bursa Merkeze taşıyacağını öğrendik.

Erdoğan adayını belirlemiş!

Erdoğan adayını belirlemiş!

Bundan yıllar yıllar önce, 17 Aralık 1997 tarihinde, Siirt’te yaptığı meydan konuşmasında okuduğu bir şiir yüzünden hapis cezası alan, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı hatırladım bu akşam…

Hapisten çıktıktan sonra ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda…’ şarkısını söyleyip, ‘Bu şarkı burada bitmez…’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’ı hatırladım.

Nasıl hatırlamasın insan…

Tam da tarih tekerrür ediyor denecek bir durum.

Yine bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, yine tıpkı o şiir meselesinde olduğu gibi eylemle uyuşmayan yargı kararları

Aslında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da biliyor bence bu ülke insanının mağdurun yanında yer almak gibi bir huyu olduğunu.

En yakın şahidi mevcut durumun.

Mağdur olmasından sebep, her daim bu halkın gönlünde ayrı bir yer edinmeyi başarmış bir isim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Misal ben, muhaliflik gerektirdiğinden, mağdurun yanında yer almak, insan haklarından yana duruş sergilemek icap ettiğinden, o dönem desteklemiştim dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Erdoğan için yaptığı çıkışları.

Yine olsa, demokrasinin gereği olarak, aynı tepkiyi veririm.

Peki bugün ne oldu?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, YSK başkan ve üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı ve siyasi yasak kararı verildi.

Bizim gazetenin durumu özetleyen cümlesi böyle diyor.

Tam ve doğru bir özet.

Arkasından olanlar ise bana şunu dedirtiyor; ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayını belirlemiş!’

Çünkü istikamet öyle gösteriyor…

Duruşmanın ilk yarısından, ikinci yarısında açıklanacak karar az buçuk anlaşıldığından. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Saraçhane’ye çağırmıştı İstanbulluları. Büyük bir kalabalık toplandı zamanla.

Kılıçdaroğlu telefonla destek verdi, olmadı Almanya görüşmesini yarıda keserek dönüş kararı aldı.

Akşener, ‘Ankara’dan yola çıktım geliyorum!’ diyerek İstanbul’a yollandı.

Altılı masanın tüm ayakları birleşti…

Tam bir güç birliği oluştu…

Benimle aynı şeyleri hatırlamış olsa gerek herkes. İmamoğlu ile sohbeti sırasında ‘Kul kurar, kader gülermiş’ diyen İYİ Parti Genel Başkanı halka seslenirken ‘Bu şarkı da burada bitmeyecek…’ dedi.

Böylece Cumhurbaşkanlığı yolunun ilk mesajı da verildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise

Halkın verdiği yetkiyi bir avuç insan alamaz. Mücadelemiz daha güçlü başlıyor Allah’ın izniyle” diye başladı konuşmaya.

Kim, sizin, millete ait herhangi bir sürecin önüne set kurabilirmiş. Hangi çılgın zincir vuracakmış, Hiç kimse… Bugün hep birlikteyiz, yarın daha da çoğalacağız. Şimdi birlik ve beraberliğimizi başlatıyoruz. Yarın daha da büyüyecek” diye devam etti…

Dediği gibi de olacak…

Bu karar yeni bir kahraman doğurdu.

Ben bu kahramanın Cumhurbaşkanlığına oynayacağını düşünsem de siyasette her saat her dakika önemlidir malum.

İtiraz yolu açık bir karar verilen. Dolayısıyla hukuki mücadele sürecek. Yargıda er ya da geç doğru kararın çıkacağına eminim. Diğer taraftan Altılı masanın tüm bileşenleri yarın büyük bir miting tertip edecek. Kağıtlar orada bir kez daha karılacak.

İmamoğlu bu saatten sonra siyasi olarak nerede konumlandırılır bilemiyorum, ancak halkın gönlünde ayrı bir yeri olacağına hiç şüphe yok.

CHP BURSA’DA BEKLENEN İSTİFA BUGÜN YARIN


İmamoğlu kararıyla siyasette kartlar yeniden karılacak gibi görünürken, beklenen adaylık istifaları için de zaman daralıyor.

Zaten bekleniyordu ve zaman giderek daraldığından bugün yarın diyebiliriz artık, CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’nın milletvekili aday adayı olmak için İl Başkanlığı görevinden istifa etmesi sürecine.

Burada sıkıntı genel merkezin kendi yerinize geçecek kişiyi siz seçmeyeceksiniz biz seçeceğiz minvalde düştükleri dipnottu.

Anlaşılan o ki, dipnot krizi aşılmış. İsmet Karaca’nın gönlünün İl Başkanlığı makamına oturacak isim olarak Turgut Özkan’dan yana olduğunu biliyoruz. Sanırım İl Başkanlığı için bir isim daha geçiyor kulislerde; İnan Keser.

Bakalım beklenen istifa ne zaman gelecek, il başkanlığı makamına kim geçecek…

Borsa ve altın enflasyonla besleniyor

Borsa ve altın enflasyonla besleniyor

Enflasyon sevinirdi.

Yok hemen sevinmeyelim!

Bahsettiğimiz bizim kronik yüksek enflasyonumuz değil çünkü.

Söz konusu sevindirici enflasyon haberi ABD’den geldi.

Türkiye’nin kanıksanmış ÜFE ve TÜFE rakamları artık piyasalarımızda bir etki sahibi değil.

Buna karşın Amerikalıların TÜFE rakamı tüm dünyayı etkileyen bir konuma gelmiş vaziyette!

Başta dolar olmak üzere tüm yatırım araçlarını etkileyen bir yanı var ABD’deki fiyat hareketlerinin.

Ve bu faktörü dün açıklanan kasım ayı TÜFE rakamlarında bir kez daha test etme fırsatı bulduk.

ABD’nin kasım ayı enflasyonu beklentilerin 0,2 puan altında gelerek yüzde 0,1 olarak kayıtlara geçti. Böylece yıllık bazda TÜFE yüzde 7,1 seviyesine gerilemiş oldu.

Bir miktar sürpriz payı taşıyan bu gelişme piyasalarda pozitif bir algıya yol açarak yatırım iştahını körükledi!

Nasıl mı?

Amerikan Merkez Bankası Fed’in bugün açıklayacağı faiz artış kararının 50 baz puan olması kesinleşti sürpriz enflasyon verisiyle birlikte. Fed yönetiminden gelecek 2023’e dair açıklamaların da daha ılımlı hale gelmesini sağladı aynı zamanda.

Bunun yansıması olarak borsalar yükselirken dolar geriledi. Başta petrol olmak üzere emtia fiyatları dolardaki düşüşten faydalanarak yükseldi.

Altın fiyatlarının yukarı yönlü trendi uzun vadeye taşıması adına güçlü bir sinyal de gelmiş oldu böylece enflasyon sayesinde!

Peki küresel bazdaki bu tablonun içteki yansıması nasıl oldu?

Ve gelecek adına hangi sinyaller öne çıktı?

Öncelikle Borsa İstanbul’da rekor serisinin sürmesine katkı sundu. BİST 100 Endeksi dün gün içi tarihi zirvesini 5 bin 299 puana kadar taşıdı. Yüksek işlem hacimleri ile üstelik.

Kapanış rekoru da bin 256 puanla geldi.

Yatırımcının tek adresi haline getirilen BİST’te yeni rekorlar kaçınılmaz hale gelmekte mevcut tabloda.

Kısa vadede ve artık kolayca olmasa da endeksin gözü artık 5 bin 500 punalık tarihi zirveye dikilmiş durumda!

Tabi ki zaman zaman kar satışları ile gelen düzeltme hareketlerine karşı da yatırımcının dikkatli olmasında fayda var.

Ve de daha yavaş hızda gitmesi kuvvetle muhtemel olan 2023’ün seyrine de şimdiden hazırlanmak da şart.

Dolar/TL tarafına baktığımızda ABD enflasyon verisi sonrasında 18,60’a kadar yaşanan kısa süreli geri çekilmenin dışında pek bir etki görmüyoruz!

Kur ekonomi yönetiminin bugünlerde tercih ettiği 18,64 TL seviyesinde yine dengelendi.

Asıl hareketi ise altında gördük yeni tarihi zirveyle birlikte.

Gram fiyat onstaki atakla birlikte bin 93 liraya kadar çıktı.

Peki ya bundan sonra?

Dolar/TL’nin yıl sonuna kadar çok sınırlı bir artış trendi içinde olacağını daha önce de ifade etmiştim.

Dolayısıyla gram altının iç piyasadaki fiyat hareketinin onsa bağımlı olduğu açıkça görülmekte. Ve mevcut trendin yeni ABD verileri ile desteklenmesi halinde ons altın bin 875 – bin 925 dolar bandına çıkma potansiyeli taşıyor demektir!

Bu durumda gram altın da bin 110 – bin 150 TL bandına çıkma potansiyeline sahip olacaktır.

Ancak bu beklenti aralığı yakın tarihlere ait değil. Kısa vadede kritik sınır bin 100 lira. Bundan sonra zorlanma emareleri daha sık görülecektir.

Geri çekilmelerde ise bin 60 – bin 80 TL bandında olmalı gözler.

Millet İttifakı partilerinde olası adaylar

Millet İttifakı partilerinde olası adaylar

Bundan önceki iki yazımızda 2023 yılında gerçekleşecek genel seçimlerinde Bursa’da Cumhur İttifakı’nın olası listeleri üzerinden tahminlerimizi yürüttük.

Bugün de Millet İttifakı partileri üzerinden tahmin yürüteceğiz.

Öncelikle tüm siyasi partilerin Bursa’dan göstereceği adayların Bursa’da yaşayan isimler olması noktasında mutabık olması gerekiyor.

En basit ifade ile genel merkezin kontenjanına hayır demesi gerekiyor.

Şimdi bu küçük ayrıntıdan sonra gelelim Cumhuriyet Halk Partisi’ne…

Özellikle ana muhalefet partisi CHP açısından merak edilen konuların başında ön seçim olup olmayacağı geliyor.

Mevcut duruma göre değerlendirme yaptığımızda bu olasılık pek gözükmüyor. Onlar da adaylarını merkez yoklaması ile belirleyecek.

Bu durumda en çok merak edilen İl Başkanı İsmet Karaca’nın durumu.

Karaca aday gösterilir mi?

Gösterilirse seçilebilecek yerden mi?

Bu soru CHP’lilerin fazlasıyla merak ettiği konuların başında geliyor.

Diğer merak edilen ise mevcut milletvekillerinin tekrar aday gösterilip gösterilmeme durumu…

EYT çıkarsa bu durumda tüm milletvekilleri, milletvekili emekliliğine hak kazanıyor. Eğer mevcut milletvekillerinden aday gösterilenler olursa, hangi sıradan gösterilir?

Bunları da hep beraber ilerleyen süreçte öğreneceğiz.

Yine bir önceki dönem aday gösterilen Prof. Dr. Kayıhan Pala aday olur mu?

Tekrardan aday gösterilir mi?

Yine önceki dönem il başkanları Hüseyin Akkuş ve Gürhan Akdoğan’ın durumları da merak konusu…

CHP açısından aday adayı olacakların hedefi her iki bölgede de ilk üç sırada yer almak olacaktır.

Böyle değerlendirirsek bazı milletvekilleri seçilecek yerde sıralamada olmaz ise şaşırmamak gerekir!..

Gelelim Millet İttifakı’nın diğer bir siyasi partisi İYİ Parti’ye…

İYİ Parti’de iki milletvekilinden İsmail Tatlıoğlu’nun liste başında olacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Fakat diğer milletvekili Ahmet Kamil Erozan aday olur mu?

Ya da aday gösterilir mi?

Hasan Toktaş, İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, önceki dönem il başkanı Yahya Bahadır, Yüksel Yılmaz aday olurlar mı?

Olurlarsa sıralamada kendilerine nasıl yer bulurlar?

Yine geçen dönem partinin adını her yerde duyuran Sami Bilge’nin durumu da merak konusu…

Görünen o ki, İYİ Parti’de aday olanlar için hedef listenin ilk iki sırasında yer almak olacak diye düşünüyorum.

Bunun dışında yine tahminimiz odur ki Hüseyin Baş’ın Millet İttifakı’na girme talebi kabul görmese bile BTP’den bazı isimlerin İYİ Parti kadrolarından aday gösterileceğini söylemek müneccimlik olmaz.

Bu listeleri değerlendirdiğimizde BTP İl Başkanı Ali Garacoğlu iki bölgeden birinde 4. sırada yer bulursa şaşırmamak gerekir.

Saadet Partisi açısından değerlendirdiğimizde ise İl Başkanı Mehmet Atmaca, MKYK Üyesi Gökhan Gerçek, İl Yöneticisi Ali Osman Karahan’ın listelerde yer alacağını düşünenlerdenim.

Bunun dışında genel olarak diyeceğimiz odur ki Saadet Partisi 20 ismi rahatlıkla aday gösterir.

Ne kadar oy alır?

İşte orası muamma…

Yine Millet İttifakı’nın diğer siyasi partileri Gelecek Partisi, DP ve DEVA ile ilgili olarak da düşüncelerimizi ilerleyen günlerde kaleme alacağız.

Bu arada Fatih Erbakan’ın lideri olduğu Yeniden Refah Partisi’ni de irdeleyeceğiz.

Ama süreç hareketli olacak…

Bekleyip, takip edelim…

Evlilik adı altında çocuk istismarı

Evlilik adı altında çocuk istismarı

Bir kadın olarak, bir anne olarak, özellikle de kız çocuğu annesi olarak yaklaşık 10 gündür konuştuğumuz çocuk istismarı vakasını kafamda evirip çevirmeden duramıyorum.

Nasıl diyor insan?

Nasıl bir çocuk altı yaşında evlenmenin normal olduğuna yıllarca ikna edilecek kadar bilgiden uzak olabilir?

Üstelik bu çağda. Üstelik bilgiyi kapıdan kovsanız bacadan girecek kadar kanalların açık olduğu böylesi bir dönemde.

Sonra da yanıtlıyorum kendi sorularımı;

Okul yoksa, iletişim kanalları kapalıysa, sosyalleşmiyorsan, hatta evinden dışarıya dahi çıkmıyorsan. Dolayısıyla tek bilgi kaynağın ve mutlak doğru olduğunu kabul ettiğin kaynak annen ve babansa

Ne derlerse doğru ne derlerse haklılar!’

Üstelik işin içine dini duyguları alet etmek, ‘cehennemde yanmak…’ gibi korkular da ekleniyor.

Sonra karşımızda yıllarca süren, herkesin göz yumduğu, hatta normal karşıladığı, üstüne üstlük bir biçimde ekranlara çıkarak mağdur rolü yaptırılan kız kardeşlerin ve erkek kardeşin açıklamalarının ya tutarsa hesabı izlettirildiği bir dram yaşanıyor.

Öyle çok devlet kurumunun görevini yerine getirmemesi var ki, işin içinde…

Düşünün, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı konuyu iki yıldır biliyor ve ortalığı ayağa kaldırmıyor. Hatta mağdurun şu anda aldığı eğitimlerle ve ona sağlanan koruma ile kendisine bir pay çıkarmaya çabalıyor.

En çok da Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kız çocuğunu aramamasına kızıyorum. Nerede bu çocuk? Neden sistemin içinde değil? Neden evinden alınıp okula getirilmiyor? Madem okunmayacak, biz neden 12 yıla çıkardık zorunlu eğitimi? Dostlar alışta verişte görsün diye mi?

Dahası da var da…

Kabul etmek lazım ki, altı yaşındaki bir kız çocuğunun istismarı sık rastlanan bir örnek değil.

Çok şükür ki, değil!

Ancak bu ülkede 12, 13, 14, 15… yaşlarında evlendirilen kız çocukları bir gerçeklik.

Utanç verici bir gerçeklik!

Unutmayın ki, lise 18 yaşında bitiyor! Bu çocuklar ya eğitim sisteminden çıkıyor ya da liseyi dışarıdan okumak tercihinde bulunuyor.

Çocuk gelin diyemeyeceğim, zira bu söylem kurumsallaştırıyor gibi geliyor bana yapılan çirkinliği. Ben bu meseleye ‘çocuğun evlilik adı altında istismarı’ demeyi tercih ediyorum.

Kadınlara kabaca; ‘haliniz, ahvaliniz, ihtiyacınız nedir’ diye sorulmak için yola çıkılan bir araştırmadan çıkan sonuç dahi İstanbul’da yaşayan 5 ev kadından birinin 18 yaşından önce evlendirildiğini, evlilik adı altında istismar edildiğini pat diye koyuyor önümüze.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir kuruluşu olan İstanbul Planlama Ajansı’nın şehirde yaşayan ev kadınlarının yaşam koşullarını, beklentilerini ve ihtiyaçlarını tespit etmek amacıyla yaptıkları araştırmadan bahsediyorum.

Hiç şaşırtıcı değil…

Değil, çünkü çevremize bakınca biz de görüyoruz bu vakaları. Zamanında 14-15 yaşlarında evlendirilmiş, çocukları ile evcilik oynayarak büyümüş pek çok kadının hikayesi var benim dahi hafızamda.

İstanbul’da elde edilen verilere göre kadınların çoğu zor geçiniyor. Yarısından fazlası şehrin karşı yakasına bile geçmemiş. Çalışma hayatına bir biçimde girseler dahi evlilikten hemen sonra ya da çocuk sahibi olduklarında işlerini bırakanların oranı çok yüksek.

Yani kadınlar için dar alanda kısa paslaşmalar bir hayat resmi çizilmiş…

Sosyalleşmekten, dünyadan uzaklaşan, mahallesindeki iki üç yere uğrayıp evin ihtiyaçlarını karşılamak dışında faunasından dışarıya çıkmayan kadınlar…

En büyük korkularının başında ise sağlık hizmetlerinden yararlanamamak geliyor. Çünkü araştırmaya katılan kadınların yüzde 77 gibi yüksek bir oranı eşleri üzerinden sosyal güvenlik kurumu imkanlarından yararlanabiliyor.

Belediyelerin kendilerine sundukları hizmetler arasında en fazla yararlandıkları ise Anne Kart ve Halk Süt. Bunun yanında sosyal yardımları, engelli bakım aylıklarını, engelli maaşlarını, kömür ve erzak paketlerini de saymak mümkün.

Kabuğundan çıkmak gibi bir hayali dahi yok bu kadınların.

Kabukları sırtlarına yapışmış yaşıyorlar.

Ne yaşıyorlar?

Neden bu kadar sahipsiz yaşıyorlar?

Ülkenin ilk yüz yılı dolmak üzereyken, kuruluşunun ilk yıllarında kadınlarına en geniş hakları teslim etmiş bir ülke olarak, bu topraklarda hala neden kadın cinayetlerini, evlilik adı altında çocuk istismarını, örselenmiş kadınları, çocukları ve hayvanları konuşuyoruz

Ülkenin acilen kuruluş kodlarına dönmesi, ikinci yüzyıla baştan başlaması lazım…

EYT bilmecesini çözen Nobel’i alır

EYT bilmecesini çözen Nobel’i alır

Tam bir bilmece.

Yıllardır çözülemeyen bir bilmece haline geldi EYT!

Emeklilik hakları gasp edilmiş milyonlar yıllardır sabırla çözüm bekliyor.

Ama hangi çözüm gelirse gelsin bir hak kaybı tarih sayfalarındaki yerini öyle ya da böyle almış durumda!

Şimdi ise seçim sandığının bir mucizesi olarak milyonların gözü EYT düzenlemesinde.

Kısacası ‘zararın neresinden dönülse kardır mantığı’ ile bir yasal düzenlemeye kavuşma derdinde EYT’liler.

Çünkü her geçen gün bir kayıp anlamına gelmekte.

Haliyle en kritik sorunun yanında bir kritik soru daha eklenmiş durumda. Nasıl bir düzenleme çıkacak EYT’lilerin karşısına sorucu için merakla yanıt beklenirken bir de düzenleme ne zaman hayata geçecek sorusu yanıt bekler oldu!

Ve ne yazık ki 2022’nin ikinci yarısı umut dolu mesajlara sahne oldu iktidar adına ama somut bir gelişme hala ortada yok.

Çok yoğun bir çalışma ile hak sahiplerinin ve işveren gibi diğer tarafların da görüşleri alınarak yıl sonu gelmeden EYT düzenlemesi kamuoyu ile paylaşılacaktı.

Çokça ve çeşit çeşit formül de aylarca konuşuldu. Modeller tartışıldı. Ama resmi olarak tek kesin ve net bir cümle duyamadık!

Sadece ve sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’den aralık ayında herşeyin aydınlığa kavuşacağına dair cümleler duyduk.

Ama bu sözler de gerçek olmaktan çıktı. Sızan haberler ve gelen açıklamalara göre EYT düzenlemesi yeni yıla kaldı. Yeni hedef Ocak 2023.

Oysa ki ilgili yasa teklifinin aralık ayında Meclis’e sunulması ve 2022 sonlanmadan yasalaşması bekleniyordu.

Anlaşılan o ki evdeki hesap çarşıya uymadı!

Uymayacağına dair sinyalleri geçtiğimiz günlerdeki yaş tartışmasıyla almıştık aslında.

Kamuoyuna bilerek sızdırılan yaş sınırı meselesi, hem zaman kazanma hem de düzenlemenin çabuk sonuçlanmayacağına dair bir mesajdı aslında.

Çünkü…

Sınırlama meselesi mali kaynak sorunundan kaynaklanıyordu.

Eğer ki tüm EYT’lileri emekli edecek bütçe olsa çoktan bir düzenleme karşımızda olurdu. Hatta yasalaşmış dahi olurdu ki oylar garanti olsun!

Dolayısıyla maliyeti azaltacak bir formülün bir şekilde sahnelenmesi için zamana ihtiyaç var.

Mesela 48 – 50 yaş sınırı kavramının konuşulması bu anlamda “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” fonksiyonu icra ediyor olabilir.

Ya da Bakan Bilgin’in geçen hafta yaptığı açıklamadaki gibi sadece en kapsamlı EYT düzenlemesini yapmak için zamana ihtiyaç vardır.

Ancak, unutmayalım ki ateş olmayan yerden de duman çıkmıyor!

Bakanlıklar arasında EYT kapsamı ve maliyeti konusunda bir uyuşmazlık olduğu ortada. Gelen haberler ve genel atmosfer buna net biçimde işaret ediyor.

Yine de siyasi risk hesabı çerçevesinde çok dar bir EYT düzenlenmesi pek olanaklı görünmüyor.

Ama görünen o ki; bu iş uzayacak! Çabuk ve kolay bir sonuç beklemek hayal.

Sınırlama ihtimali mevcut. Ancak böyle bir çözüm hak kaybı demek yine.

Yani sorunu kökten çözmek konusunda güçlü sinyaller yok.

Yaş sınırlmasına gidilmese de maaş bağlama oranları konusunda nasıl bir manzaranın ortaya çıkacağı belli değil.

Mevcut emekli maaşlarının durumu ortadayken EYT’lilerin kavuşacakları maaş düzeylerinin tatminkarlığı da ciddi bir soru işareti.

Diğer yandan işverenin tazminat yükü konusundaki destek beklentisi ayrı bir soru işareti ekonomi yönetimi adına!

Kısacası; kimin ne kadar memnun olacağı ve ne zaman hayat bulacağı hayli belirsiz bir EYT manzarası var karşımızda.

Dünyada eşi benzeri olmayan bu sorun adeta Nobel’lik bir hal aldı.

EYT, asgari ücretli, fakir, fukara…

EYT, asgari ücretli, fakir, fukara…

Önümüzdeki seçimlerin sonucunu belirleyecek, tamamı dar gelirli vatandaşa yönelik önemli yatırımlar var malum.

Seçim yatırımları…

Bu yatırımlardan biri olan, dar gelirlinin ev ve arsa sahibi olması için atılan TOKİ adımı her gün farklı bir ilde çekilen kuralarla gündemi ısıtırken, şimdi gözler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın uhdesinde yürütülen çalışmalarda.

En büyük beklenti EYT’deydi. Aralık ayında çıkacak, Ocak ayında Meclis’e gelecek, Şubat ayında ilk maaşlar alınacak iddiaları gönülleri ısıtıyordu, hatta EYT Federasyonu Başkanı Gönül Boran Özüpak’ın yaptığı yayınlardaki tedbirli tutumu zaman zaman eleştirilere dahi konu olmuş, ‘Bu iş bitti artık, bu yıl emekliyiz…’ söylemleri başlamıştı.

Bütçe görüşmeleri Gönül Boran Özüpak’ı haklı çıkardı. Bakan Vedat Bilgin gece yarısına kadar EYT’lileri televizyon başında asker etti, sonra da yaptığı açıklamada ‘EYT üzerinde çalışıyoruz, inşallah Aralık ayının sonuna, olmadı Ocak ayına yetiştirmeye çalışacağız…’ dedi…

Sükutu hayal…

Şimdi sırada asgari ücret var.

Vatandaşın beklentisi yüksek, işverenden ise üstü kapalı tehdit var bu konuda.

Hepsi bir tarafa, asgari ücret konusundaki bomba yine Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’den geldi.

Asgari ücretliye de memura da emekliye de ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir” dedi.

Canım sosyal devletin düştüğü hale bakın…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı her ne kadar kabul etmese de Merkez Bankası’nın verilerine göre ülkede asgari ücret ve komşu ücretleri ile çalışanların oranı tüm çalışanların yarısına denk geliyor.

Yani Bakan Nebati’ye göre ülkenin çalışanlarının yarısı, hem çalışıyor hem de fakir fukara sınıfına giriyor. Üstelik Bakan bey, ilk kez söylediği bir konuda haklı.

Geçtiğimiz yıl iki kez zamlanan asgari ücret bugün bir ev kirası etmiyor.

Nasıl Bir Ekonomi gazetesinden Vahap Munyar, Hakan Güldağ ve Servet Yıldırım’a verdiği röportajda adeta içini dökmüş Sayın Bakan Nebati. Ülke gerçeklerini ağzından kaçırıvermiş. Fakir fukarasının azlığı ile değil fakir fukarasına verdiği sadakayla övünen ülke olma yolunda nasıl da başarılı adımlar attıklarını anlatmış bir bir.

Hatta bu sadaka konusunda dahi elini sıkı tutmuş. Verilecek asgari ücretin enflasyon rakamlarını tetiklemeyecek bir oranda olmasını istemiş.

Asgari ücret çarşamba günü yeniden masaya yatırılacak ve herkesin gözü kulağı yine masada olacak. Ancak bu kez bir rakamın telaffuz edilmesi beklentisinde olanlara hiç rakam beklememelerini öneririm. Zira Türk-İş görüşme için bazı hazırlıklarla geliyor masaya.

Ticaret Bakanlığı, Hazine Bakanlığı ve TÜİK verileri ile dengeli beslenme rakamı konuşulacak ilk olarak. Görüşmeleri yürüten Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak asgari ücret görüşmelerinde demokratik bir yapı olmadığını ve asgari ücretlinin örgütlü olmamasından kaynaklı yaptırım uygulayamadığını her fırsatta belirtiyor.

Bu noktada sendikaların da eli kolu bağlanıyor aslında.

Tek yapabilecekleri, beğenmedikleri rakamın altına imza atmamak. “Bizim için iyi bir rakam söylenirse pazarlık başlar. İyi bir rakam telaffuz edilmezse masadan kalkarız!” diyor Kavlak.

Çünkü rakam konusunda hükümet ve işveren yapıyor asıl pazarlığı. İki kesimin mutlu olması asgari ücretin belirlenmesi için yeterli.

İşte Bakan Nebati’ye katıldığım nokta da burada geliyor gündeme.

Hükümet ve işveren başının gözünün sadakasını verir gibi veriyor asgari ücretliye bir yıl geçineceği maaşı.

Elektriğe yüzde 400, doğal gaza yüzde 300 oranında gelen zamların işvereni zorda bıraktığını biliyoruz da ‘bu artışlar devam ederse biz ihracat hedefini tutturamayız!’ dediklerini hiç hatırlamıyorum. ‘Hedefleri tutturamayız!’ tehdidi nedense asgari ücret görüşmeleri başlamak üzereyken yapılıyor. Bahsedilen oran yüzde 50-60 bandında.

Sokakta konuşulan rakam 10 bin lira. Yüzde 50 zamla asgari ücretin yükseleceği rakam 8 bin 250 lira. Düşünün işveren bu rakam beni zorlar diyor. Küçük esnaf 7 bin liralardan bahsediyor

EYT’de bir hayal kırıklığı yaşandı, asgari ücrette neler olacak merakla bekliyorum…

Cumhur İttifakı’ndaki diğer partilerin listeleri ve olası sıralamalar…

Cumhur İttifakı’ndaki diğer partilerin listeleri ve olası sıralamalar…

Dünkü yazımızda önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin Bursa milletvekili sıralaması ile ilgili düşüncelerimizi kaleme aldık. Bu minvalde başta MHP olmak üzere diğer siyasi partilerde durum nasıl olur biraz da ondan bahsetmek gerekir.

Bu minvalde ilk MHP’den başlayalım.

Bu dönem TBMM’de iki milletvekili ile temsil edilen MHP’nin aday sıralaması fazla merak edilmese de tahminler şu yönde:

MHP’de birinci bölgede sıralamada yeri garanti olan tek isim var o da İsmet Büyükataman.

Büyükataman muhtemelen birinci bölgede liste başında olur.

İkinci bölgede kim olacak sorusunun yanıtı ise hala muamma. Geçen dönem bizler Tevfik Topçu’nun olacağını ifade etmiştik.

Ama genel merkez daha doğrusu Devlet Bahçeli kontenjan kullanarak M. Hidayet Vahapoğlu’nu liste başına getirerek sürpriz yapmıştı. Tevfik Topçu da ikinci sıradan aday gösterilmişti…

Bu dönem Topçu aday olur mu olursa gösterilir mi onu şimdiden kestirmek oldukça zor.

Bizim tahminlerimize göre ikinci bölgede bürokrasiden gelen bir isim olursa şaşırmamak gerekir…

İlk sıranın ardındakiler teşkilattan mı yoksa genel başkan kontenjanından birileri olacak?

Onu da fazlasıyla merak ediyoruz.

Yine bir başka sıralamasını merak ettiğimiz parti ise BBP. Bu dönem kendi logosu ve kendi adayları ile seçime girecek olan Cumhur İttifakı’nın diğer partisi BBP’de iki bölgeden birinin başında Ekrem Alfatlı’nın olacağını söylemek müneccimlik olmaz…

Diğer bölgede ise Bursa kamuoyunun tanıyacağı bir isim olursa sürpriz sayılmamalı.

İkinci sıralarda ise seçmenin tercihinde değişiklik yaptırabilecek isimler olması da sürpriz.

BBP’nin en önemli hedefi milletin gönlünden çıkıp sandığa girebilmek. Birçok kişinin gönlünde ikinci parti olan BBP bu dönem hedefi prangalardan kurtulup sandıktan çıkmak.

BBP ile ilgili olarak bugünden diyeceğimiz odur ki, Bursa özelinde tarihinin en yüksek oyunu alacağı bir seçim olacak. Bu alınan oy TBMM’de temsil için yeterli olacak mı?

Onu da seçim akşamında göreceğiz.

Yine bu seçimin diğer bir özelliği de bazı siyasetçilerin belki de girecekleri son genel seçim olması ihtimali.

Muhtemelen seçimlerde istediği sonucu alamayacak yerel siyasetçilerin bundan sonraki unvanları emekli siyasetçi olacaktır.

Belki de teselli ikramiyesi olarak 2024 seçimlerinde belediye meclis üyeliğinde bir deneme daha yapabilirler.

Bakalım son deneme ya da emekli siyasetçi unvanını kimler alacak?

Onu da bekleyip, takip edelim…

Öte yandan;

Biz bu köşeden ilerleyen günlerde de altılı masanın ya da diğer adı ile Millet İttifakı’nın olası adaylarını kaleme alacağız.

Bakalım orada nasıl bir yarış var.

Yine Memleket Partisi ve Zafer Partisi ile ilgili olarak da kulis bilgilerini yeri ve zamanı geldiğinde bu köşeden aktarmaya gayret edeceğiz.

Bizi takip etmeye devam edin.

 

AK Parti’de milletvekili sıralamasında hangi kıstaslar öne çıkar?

AK Parti’de milletvekili sıralamasında hangi kıstaslar öne çıkar?

Bugünlerde TBMM’de bütçe görüşmeleri aralıksız devam ediyor.

Milletvekilleri 2023 yılının bütçesini hazırlarken, siyasi partiler de 2023 yılında gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için sahaya çıkmadan son hazırlıkları yapıyor.

İşte bu noktadan bakınca belki de bazı milletvekillerinin hazırladığı son bütçe olacak.

Belki önümüzdeki dönem kendileri aday olmayacak, belki de partileri tarafından aday gösterilmeyecek.

Belki de aday olsalar bile seçilebilecekleri yerden aday gösterilmeyecekleri için milletvekillikleri sona erecek…

Milletvekili olamayanların üzülmesine gerek yok.

Normal şartlarda emeklilik hakkını kazanamayan milletvekilleri de EYT ile beraber emekli milletvekili olarak adlarını yazdıracaklar.

Bursa özelinde değerlendirdiğimizde, sadece iki milletvekili yaş haddi gelirse EYT’den faydalanamaz.

Onlar da Atilla Ödünç ve Ahmet Kılıç…

İşte bu dönem merak edilen konuların başında AK Parti’nin adaylarını hangi kritere göre belirleyeceği geliyor.

Bu kriterler içinde demografik özellikler mi, bürokrat olması mı ya da uzun yıllar siyasetin içinde var olması mı öne çıkacak.

Onu ilerleyen süreçte öğrenmiş olacağız.

Ama kulağımıza gelen bilgilere göre AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday listeleri ile birebir ilgilendiğini öğrendik.

Bu minvalde belki de bazı isimler Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından aranmış ya da aranacak olabilir.

O isimler mutlaka listelerin seçilebilecek yerlerinde kendilerine yer bulacaktır.

Yine öte yandan mevcut milletvekillerinden muhakkak devam edenler olacaktır.

Bir önceki dönem aday gösterilen, fakat seçilemeyen isimler içinden seçilebilecek yerden aday gösterilen olur mu?

Belediye başkanlarından istifa eden olur mu?

Onu da beklemek gerekecek…

Yine her dönem TBMM’ye temsilci göndermek için yoğun bir uğraş gösteren Muşluların bu dönem AK Parti’de seçilebilecek yerden adayları olacak mı?

Onu da fazlasıyla merak edenlerdenim.

Aday gösterilmeyi bekleyen, ama bürokrasi ile yetinmek durumunda kalanlarla ilgili kıstasları da çoğaltmak mümkün.

Onun için zaman oldukça erken.

Ama bir de zamanın kendilerine yaklaştığına inananlar var.

Onlardan da bahsedecek olursak, kulağımıza gelen bilgilere göre bazı ilçe başkanlarının yine bazı ilçe yöneticilerinin istifa için hazırlık yaptığı bilgisine ulaştık.

Bu isimleri ilerleyen günlerde kaleme alacağız.

Ama kişisel düşüncemiz odur ki, izin almadan yola çıkanın AK Parti’de pek şansı olmayacağı.

Yine de biz süreci bekleyip, takip edelim…

Sürprizler olacak mı?

Onu da süreçle beraber ilerleyen günlerde hep beraber görmüş olacağız…