Bursa’nın ihracattaki kan kaybını kim durduracak?

Bursa’nın ihracattaki kan kaybını kim durduracak?

Ana döviz kapımız gıcırdamaya başladı.

İhracat cephesinden ne yazık ki olumlu sinyaller gelmiyor.

2022 pek çok yanı ile dış ticaretimize iyi gelmedi.

Umut bağladığımız ihracatın artış hızı düştükçe düştü. İthalat ise tam tersi patladıkça patladı.

Nedenleri ise çeşit çeşit. Küresel enflasyon da vurdu. Küresel ekonomik yavaşlamada da!

Dünya genelinde faizlerin yükselmesi de kısıtladı dış talebi. Euro/doların dip yapması da ihracatın tadını kaçıran unsurlar kervanına katıldı.

Ukrayna savaşı ve çip krizi gibi başkaca maddeleri listeye eklemek mümkün olsa da önemli olan mevcut durumun nasıl evrilebileceğine odaklanmak!

Bu çerçevede önce ekim ayının getirdiği son verilere bakmakta fayda var.

Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre ekim ayında Türkiye’nin ihracatı yüzde 3 artışla 21,3 milyar dolar olarak kayıtlara geçti.

Görünen o ki aylık artış hızı sıfıra çok yakın bir seviyeye gelecek yıl sonunda! Bu da gelecek yıl için hiç de iyimser bir sinyal değil.

Şu an için ise yine de kendimizi avutabileceğimiz birkaç faktör var neyse ki! Özellikle ilk 7 ayın performansı sayesinde yıllık hedef olan 250 milyar dolarlık ihracata artık sadece 41 milyar dolar kalmış olması sevindirici.

İhracattaki artış hızının yavaşlamasına rağmen yıllık hedefin yakalanması kesinleşmiş görünmekte. İlk 10 ayda elde edilen 209 milyar dolarlık ihracat geliri, yıl sonu hedefine ulaşılacağının göstergesi konumunda!

Ocak-Ekim dönemindeki artış oranı yüzde 15 olarak kayıtlara geçerken yılsonu için 255 milyar dolar civarı bir gerçekleşmenin her şeye rağmen söz konusu olduğunu öngörmek mümkün.

Bu pozitif tabloyu umutvar bir gösterge olarak not ettikten sonra ihracatın lokomotif kenti Bursa’nın pek de umut vermeyen görüntüsüne bakalım!

Ekim ayı rakamları aylardır yaşanan ivme kaybını teyit etmekten öteye gitti.

Bursalı ihracatçılar ekimde bir milyar 303 milyon dolarlık ihracat geliri elde etti. Bu rakam 2021’in aynı ayına oranla yüzde 1,2 düşüş göstermekte.

Eylül 2022’ye göre ise yüzde 9,9 gibi yüksek oranlı bir düşüş kayıtlara geçti!

İvme kaybı göstere göstere geldi. Ve artık eksi büyüme oranları kaçınılmaz oldu.

Yıllık büyüme oranı muhtemel sıfıra yakın gelecek 2022’de Bursa ihracatı adına!

İlk 10 ayda 13 milyar 105 milyon dolarlık ihracat yüzde 5,5’lik bir artışı temsil ediyor.

Son iki aydaki kesine yakın daralmayı hesaba kattığımızda yüzde 2’yi geçmeyen bir artıştan bahsediyor olacağız yılın sonunda.

Kaybın bir bölümünü parite faktörüne yüklesek de ciddi bir ivme kaybının yaşandığını kabul etmek zorundayız!

İhracatıyla övünen Bursa’nın ihracat liginde adım adım gerilemesi de bir başka sorunsal.

İkinci konumdaki Kocaeli ile aramız açıldıkça açılıyor.

Muhtemelen seneye de İzmir’e üçüncülük koltuğunu kaptırır Bursa!

Yani mesele yüksek maliyet artışları ve küresel koşullardan ibaret değil. Bursa geride kalıyor.

Ve ne yazık ki kent dinamikleri de seyirci kalıyor!

Mesele otomotivdeki mesele olmaktan da çıkıyor giderek.

Kadim sektör tekstili de tehdit eden gelişmeler var.

Sözün özü; ihracattaki kan kaybına karşı acil bir eylem planının oluşturulması şart!

Sağlıkta Yeni Sendika’ya geçişler başlayacak mı?

Sağlıkta Yeni Sendika’ya geçişler başlayacak mı?

Gelişmiş toplumlarda sendikal faaliyetlerin önemli bir hak olduğunu düşünenlerdenim. Fakat gelişmekte olan ülkelerde bu sürecin biraz daha sindirilmesi v e içselleştirilmesi gerekiyor.

Bu eksende düşündüğümüzde yeni anayasa hazırlığının olduğu bugünlerde ise ülkemizde sendikalar yasasının yeniden düzenlenmesi ve gözden geçirilmesi gerektiği konunun uzmanları tarafından dillendiriliyor.

Özellikle sendikalarla ilgili gerek işçi gerekse memur sendikalarında yönetiminde bulunma süresi en fazla üç dönem ile sınırlı tutulmalı ve bir an önce bu konuda gerekli adımlar atılmalı.

Görev süresi bitiyorsa da eski mesleğine dönmeyi bilmeli.

Her aklına esen sendika kurmamalı.

Kuruyorsa belirli bir süre zarfında belli bir üye sayısına ulaşabilmeli.

Ulaşamıyorsa otomatik olarak kendini feshetmeli…

Bu konuyla ilgili detayları, daha doğrusu sendikalar konusunu ilerleyen günlerde rakamlarla yazmaya çalışacağım.

Bugünlerde malum memur sendikalarında seçim süreci devam ediyor.

Bu minvalde;

Geçen ay içinde kongresini gerçekleştiren sendikalardan biri de Memur-Sen’e bağlı Sağlık-Sen sendikasının Bursa Şube seçimleri idi.

Öncesinde sıkıntılı bir delege seçim süreci yaşandı.

Ardından olay yargıya intikal etti.

Sonrasında başkanlık seçimleri yapıldı.

Kongre öncesinde dikkat çeken delege seçimlerinde oy kullanan toplam üye sayısının yüzde 55’inin oyunu alan adayın delege sayısında kazandığı rakam ise sadece 41’de kalmıştı.

Neticede seçimleri mevcut başkan Gökhan Yünkül kazandı.

Bir dönem daha Sağlık-Sen’in Bursa Şube Başkanlığını görevini üstlendi.

Ya da diğer bir ifade ile güven tazeledi.

Bursa’da sular duruldu mu?

Duyduğumuz kadarı ile hayır…

Bu arada bir bilmeyenler için de bir hatırlatma yapalım.

Ama öncesinde uzun yıllar Sağlık Sen’in Genel Başkanlığını yapan Metin Memiş’in önderliğinde 60 kurucunun imzasıyla birkaç ay önce Yenilikçi Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Yeni Sendika) kuruldu.

Memiş girmiş olduğu son Sağlık Sen seçimlerini hatırladığım kadarı ile 10 oyla kaybetmişti.

Neticede Metin Memiş’in kurucu başkanı olduğu Yeni Sendika, ülke çapında hızlı bir şekilde örgütlendi.

Birçok yerde şube ve temsilcilik açtı.

Şimdi asıl merak ettiğimiz Bursa özelinde nasıl bir çalışma yürüteceği.

Sağlık kulislerinde konuşulanlara göre Bursa’da da istifaların olacağı Yeni Sendika’ya ciddi sayıda geçiş olacağı ifade olunuyor.

Sendikaların şube açması için gereken rakam 400.

Bu rakamın da rahatlıkla aşılacağı kulislerde dillendiriliyor.

Hatta bu rakamın 2 bine ulaşabileceği ifade ediliyor.

Böyle bir durumda Bursa Şube yönetimi kimlerden oluşur?

Başkan kim olur?

Edindiğimiz bilgilere göre Bursa’da Sağlık-Sen üyesi 7 bin 200 üye bulunuyor.

Bakalım bu kulislerde iddia edilen ölçüde geçişler gerçekleşecek mi?

Bekleyip takip edelim…

Yangınlar kader değil, denetimle önlenebilir

Yangınlar kader değil, denetimle önlenebilir

Bursa’da bu haftanın en aktüel gündemi yangın! Bir üçüncü sayfa haberi olarak değerlendirmeyin konuyu. Tüm şehri son derece ilgilendiren, havasından suyuna, sivil toplum kuruluşlarından kamu kurumlarına ve belediyelere kadar geniş bir yelpazeye yayılan bir mesele oldu bizim için Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Karesi Fabrikası’nda çıkan yangın.

Bursa’nın uzun yıllar içinde gördüğü en büyük dolayısıyla da çevreye sıçrama riski en yüksek yangınıydı. Yanan malzemenin kimyasal ürün olması da ayrı bir karmaşa yarattı. Hem de ne karmaşa. Bildiğiniz yetersiz kaldık Bursa olarak yangını söndürmekte!

Veee… Sonuçta Bursa’nın tuş olduğu bir maç daha yaşadık.

Olmadı, yapamadık…

Gazeteci büyüğüm Life Bursa Genel Yayın Yönetmeni Osman Gürçay’ın yangını çok yakından takip ettiğini biliyorum. Bugün yaşadıklarını bir kez daha dinleme fırsatı da buldum. Söylediği şu sözler çok dikkat çekiciydi; “Ben oradayken, vali yoktu, belediye başkanları yoktu, itfaiye yoktu… İşçiler kendi imkanları ile çıkan dumana su tutmaya çalışıyorlardı…”

Beni dehşete düşüren de bu oldu. Anında müdahale edilemeyen, kimyasal yangın söndürücülerin Yalova’dan talep edildiği, yine Osman Gürçay’ın tabiriyle; ‘AFAD’ın yangın bölgesinde bulunanlara bir maske dahi dağıtmadığı’ kara mizah gibi bir vaka…

Nasıl önlem alınabilirdi böyle bir yangın ile ilgili?

Hemen yanıt vereyim, akademik odaların bundan bir ay önce hazırladıkları rapora kulak verilerek!

Tam bir ay önce gerçek bir öngörüyle hazırlanan raporda her disiplinin kendi alanıyla ilgili sıraladığı her biri birbirinden önemli pek çok madde var. Hepsinin ana fikri binanın disiplinler açısından gerekli kontrollerinin ve denetimlerinin zamanında ve uygun olan tarafsız kurumlarca yapılması şarttır.

Üstelik bu çok önemli ana fikir şehrin bir bölümünün yaşam alanı haline gelen yüksek ve akıllı binalar için de geçerli, dikkatinizi çekerim!

Bir kez daha tekrar ediyorum;

Yangını önlemede en önemli kriter; gerekli kontrollerin ve denetimlerin belirli aralıklarla, tarafsız kurumlarca, doğru biçimde yapılmasıdır!

Aynı cümlenin tekrar tekrar vurgulanışında önemli bir neden var.

Çünkü yangının hemen ardından, organize sanayi bölgesinin şehrin içinde kalmış olması nedeniyle büyük bir risk taşıdığı, bölgenin boşaltılması gerektiği şeklinde görüşler belirtilmeye başlandı.

Bölge değerli, kent merkezinde de kaldı, karşısında zaten şehrin en büyük AVM’lerinden biri var. Kısacası harika bir lokasyon…

“Şehrin içindeki OSB’ler şehrin dışına taşınsın dendiğinde benim tüylerim diken diken oluyor!” diyen Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak aslında tüm akademik odaların meramını en özlü sözlerle dile getirdi bu konuyla ilgili soruma yanıt verirken.

İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ise;

“Bu konuda çok dikkatli yanıt vermek durumundayız, elbette şehrin içinde kalmış sanayinin daha düzenli ve çevre kirliliğine mahal vermeyecek OSB niteliğindeki alanlara naklini tercih ederiz, ancak bu işi çok bağlayıcı hale getirmemiz lazım ve şehrin tarım alanlarına artık dokunmamak lazım!” dedi.

Üstelik OSB’lerin taşınmasının çok maliyetli, çok zaman alacak bir iş olduğu da tüm detayları ile konuşuldu. Başka bir yazı konum olacak işin bu kısmı.

Peki, nasıl daha güvenli olacak OSB’ler?

Denetim, denetim, denetim…

Akademik Odalar bu konuda üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye hazır.

Bursa Büyükşehir Belediyesi de kötü bir sınav verdiği bu örnekten yola çıkarak, önümüzdeki sınavlara daha iyi hazırlanmalı. Mesela kimyasal madde yangınlarını söndürmek için gerekli ekipman Bursa’da var olmalı zaten. Yalova’dan istenmemeli.

Buraya önemli bir not daha ilave etmek isterim; İnşaat Mühendisleri Odası Üyesi İnşaat Mühendisi Cengiz Duman konuyla ilgili sohbetimiz sırasında mühim bir konuya değindi. Üçüne beşine bakmadan sefer tası gibi diktiğimiz yüksek yüksek binaların üst katlarında çıkan bir yangını söndürecek tazyikte su fışkırtacak güçte bir ekipmanımız yokmuş Bursa Büyükşehir İtfaiyesi bünyesinde!

Eyvah ki, eyvah!!!

Eğer bu konuda da bir sınav verirsek ve sınıfta kalırsak, işte şimdi tam yandığımızın resmidir…

 

Ücret zammına gıda enflasyonu uygulanmalı

Ücret zammına gıda enflasyonu uygulanmalı

Enflasyon yine zirvede.

Bu bilginin çok da şaşılacak bir yönü yok artık!

Kanıksadık fiyat artışlarını…

Ama hayat pahalılığının alım gücümüzü erittikçe eritmesi toplumun her kesiminin derdi olmaya devam ediyor elbette.

Haliyle beklentiler de gelir kayıplarının bir an önce giderilmesi yönünde odaklanmakta.

Gözlerin enflasyon rakamlarına odaklanıp hesap kitap yapılması da boşuna değil. Tüm ücret ve maaş bazlı gelirlerin zam oranlarında temel belirleyici olan TÜFE rakamı olduğu için gidişatı takip neredeyse her vatandaşın olağan görevi haline geldi!

TÜİK’in açıkladığı ekim ayı enflasyon rakamları bu açıdan önemli bir gösterge olarak karşımıza çıktı.

TÜFE, yıllık bazda artışını sürdürerek 1998’den bu yana kaydedilen en yüksek seviyeye çıktı. Ekim ayında tüketici fiyat endeksi eylüle göre yüzde 3,54 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 85,51 arttı.

Peki bu rakamlar ne anlama geliyor?

Öncelikle aylık olarak 46 aydır yükseliş söz konusu. Yani aralıksız fiyat artışı kaydedilmiş bu zaman diliminde. Bir başka ifade ile eksi enflasyon 46 aydır görülmüyor!

Ve yıllık bazda ise 17 aydır yükselen bir TÜFE rakamı var karşımızda.

Yıllık enflasyonumuz G-20 ülkeleri arasında Türkiye’yi birinci konuma taşımış durumda.

Yüzde 10,5 seviyesindeki Merkez Bankası politika faizi ile TÜFE arasındaki makas 75 puana yükseldi. Yani yeni bir rekor kırıldı bu alanda!

Reel getiri anlamında faizin faal olmaktan çıkması boşuna değil yani.

Ancak reel kelimesini kullandığımızda karşımıza vatandaşın hissettiği ve kendine göre gerçek olarak nitelediği enflasyon çıkıyor.

Herkesin kendince farklı bir harcama sepeti olduğu için zaten ortak bir TÜFE kavramı da bir nevi havada kalmakta. Keza şehirden şehre bile çok ciddi fiyat farklılıkları olabilmekte!

Ama vatandaşın asıl şikayeti, çarşı pazardaki etiketlerin ya da market raflarındaki fiyatların farklı artış oranları ile cüzdanlarını boşaltıyor olması.

Aslında bu manzara TÜİK’in manşet enflasyon dışında açıkladığı gruplara ait verilerde de kendini gösteriyor.

Yıllık enflasyonda başı çeken 3 ana ana gruba bakmak bu anlamda önemli bir fikir verecektir!

En yüksek artış yüzde 117,5 ile ulaştırma grubunda kaydedilirken yüzde 99,05 ile gıda ve alkolsüz içecekler ardından da yüzde 93,63 ile ev eşyası geldi.

Yani vatandaşın en başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçları bir yılda yüzde 100 civarı zamlanmış görünüyor.

Bazı kalem ürünlerde ise yüzde 100’ü aşan bir enflasyon olduğu da ortada!

Bu durumda vatandaşın ücret ve maaş zamları konusundaki beklenti haliyle genel enflasyon rakamını aşmakta.

Çünkü resmi TÜFE rakamı içinde neredeyse hiç kullanılmayan bazı ürün ve hizmetlerin de bir miktar payı söz konusu.

Yıl sonu itibarı ile Merkez Bankası’nın yüzde 65 seviyesinde beklediği enflasyon gerçekleşmesi ihtimali bir miktar sapma olsa da kuvvetle muhtemel görünüyor.

Teknik olarak yıllık enflasyon baz etkisi ile aralıktan itibaren düşüyor görünecek. Ancak yüzde 70 seviyesindeki çekirdek enflasyon ve yüzde 157,69 düzeyine çıkan ÜFE aylık bazda yine en az yüzde 2 – 4 bandında TÜFE artışı yaşanabileceğini gösteriyor!

Yani gelir erozyonu 2023’ün ilk aylarında da devam edecek.

Telafi için gözlerin çevrildiği yılbaşı ücret zamları ise şu an için tam bir bilmece.


Rakamlar havada uçuşuyor. İlk 6 ayda asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk zam düşüldüğünde yüzde 35 civarı bir TÜFE farkı öne çıkacaktır.

Ancak bu rakam hiç kimseyi tatmin edecek gibi görünmüyor.

Hatta 3-5 puanlık refah payları da pek bir şeyi değiştirmez çalışanlar açısından!

Görünen o ki en azından yıllık gıda enflasyonu dikkate alınmak zorunda.

Bu durumda yüzde 45-50 civarı bir zam ihtimali hayli kuvvetli demektir.

Umarız ki yıllardır ihmal edilen emekliler için de bu civara denk gelecek özel bir ayarlama ile maaş zammı yapılır!

Bursa’nın dizaynörleri

Bursa’nın dizaynörleri

Son dönemlerde sıklıkla dile gelen, hemen hemen her alan için söylenen ve güçlü olan ya da güçlü görünmeye çalışan herkesin kendisine mal etmeye çalıştığı bir tanım var; ‘Dizayn etmek!’ Siyasetten ekonomiye, bürokrasiden belediyelere kadar her alanın ‘dizaynörleri’ var maşallah…

Öyle de çoklar ki…

Kim neyi dizayn ediyor, gerçekte edebiliyor mu, yoksa öyle mi görünüyor, birbirinden farklı dizaynlar çakışınca neler oluyor… Gibi sorular dolanıp duruyor kafamda.

Bu söylediklerimden, bahsettiğim moda kavramın gerçekte var olmadığı sonucu çıkarılmasın.

Mana olarak; ‘Bu alanlarda benim sözüm geçer’ demek olan ‘Dizayn etme’ kavramı var, üstelik kavramın peşinden kendisine pay çıkarmaya çabalayanlar, güçlü görünerek çevresini etkilemeye çabalayanlar da hayli fazla.

Bir de gerçekten bu kavramın içini dolduran, doldurabilecek güçte olanlar var. Öyle ki, etraflarına korku da salıyorlar. Hani ‘Ağanın sözünün üstüne söz olmaz’ misali, kendisine aykırı konuşanların bedel ödeyeceği hissiyatını uyandırmışlar, ekmeğini yiyorlar resmen. Çünkü öyle bir hal almış ki bu korku, aksi sözleri söyleyenler öylesine emin ki bir bedel ödemek zorunda olduğundan; konuşmaz, konuşamaz olmuşlar. En iyi ihtimalle, ‘Ben söyledim, ama benden duymadın’ diyerek geçiştiriliyor konular.

Bu korkuyu nasıl tanımlamalı, bu korkuyu yaratanları nerede konumlandırmalı o kısmını size bırakıyorum artık.

Ben size bahsettiğim baskıcı tutumun nasıl vücut bulduğuna çok güzel bir örnek vermek istiyorum şimdi.

Malum bir süredir meşhur dizayn meselesi, şehrin iki güçlü ismi arasında bir planlama düellosuna sebep oldu adeta.

Bir yanda BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, şehrimizin pek çok OSB’ye ihtiyacı olduğunu söylerken, hatta bu OSB’lerle ilgili planlamalar yaparken; diğer yandan, yakın zamanda bir sohbet esnasında kendisinin adeta sanayici düşmanı gibi gösterildiğinden, ancak bundan sonrasında Bursa’nın planlanması konusunda en küçük bir yanlış içinde dahi olunmaması gerektiğinden dem vuran Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş yer alıyor düelloda.

Bu noktada Akademik Odaların tutum gayet net. Şehir daha fazla kan kaybetmeye uygun değildir. Daha fazla sanayi bölgesinin gerçekten ihtiyaç olup olmadığı tarafsız ve gerçekçi bir çalışmayla ispata muhtaçtır. Ancak bundan sonrasında yeni bir OSB için kollar sıvanabilir.

Peki iş adamlarının, iş dünyasının diğer temsilcilerinin görüşleri ne yönde?

Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz’ın düzenlediği otomotiv buluşmalarının lansmanına yönelik toplantı tam da bu sorunun yanıtının aranacağı yerdi. Sorular soruldu, yanıtlar alındı. Ancak verilen yanıtların kişi adı belirtilmeden kullanılması istendi.

İşte size kocaman bir dizayn etme hikayesi…

Dizaynörlerin hoşuna gitmeyen yanıtlar vermeniz durumunda, söylenen cümlenin birkaç kelimesinin beğenilmemesi ihtimali olduğunda, neler olabileceğini düşünmeye sizi sevk eden, bu nedenle de ya konuşmamaya ya da konuştuğunuzu gizlemek zorunda kalmaya iten bir olaylar örgüsü.

Gücün belli ellerde yoğun biçimde toplanmadığı zamanlarda, yani eskilerde, hiç de böyle değildi durum. Tüm STK’lar, iş dünyasının temsilcileri rahat rahat konuşurlardı. Kendi partisinin görüşlerini rahatlıkla eleştirirdi siyasiler.

Şimdi suya sabuna dokunmama telaşından göz gözü görmüyor.

Açık ve net belirtmekte fayda var, İstanbul’un arka bahçesi durumuna büyük bir hızla dönen Bursa’da Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da ifade ettiği gibi planlama hataları yapılmaya devam ederse bu şehir önümüzdeki 10 yıl içinde iyice yaşanmaz bir yer halini alacaktır.

Tam da bu nedenle bundan sonra yapılması arzu edilen sanayi bölgeleri için arazinin adeta bedava olduğu, Bursa ili şehir sınırları dışındaki yerlerin tercih edilmesi daha doğrudur. Devletimiz de bir zahmet kıraç alanlarda OSB planlamasını ve gerekli lojistik desteği sağlayacak ulaşım imkanlarını oluşturmalıdır.

Hasılı kelam, artık Bursa’yı rahat bırakmalıdır.

NOT: Bu açıklamayı benim yaptığımın bilinmesinde bir sakınca yoktur!

BBP’liler önce Malatya’ya ardından Ankara’ya…

BBP’liler önce Malatya’ya ardından Ankara’ya…

Önümüzdeki, genel seçimler için tüm varını yoğunu sahaya yansıtmaya hazırlanan siyasi partilerden biri de BBP.

Bu bağlamda bu sıralar parti içinde bir hareketlilik var.

Önümüzdeki seçimleri Büyük Birlik Partisi teşkilatları büyük bir sınav olarak görüyorlar.

Bu sınavdan başarılı bir şekilde çıkabilme adına;

Önce dar katılımlı, ardından geniş katılımlı toplantılar gerçekleştiriyorlar. Hatta seçim beyannamesi için hazırlığa başladılar.

Şimdi sırada halkın da katılacağı toplantılar var.

Bu bağlamda ilk geniş halka açık toplantı, miting bu hafta sonu Malatya’da gerçekleşecek. Miting, 6 Kasım 2022 Pazar günü “Sevdamız Türkiye – Hedef 2023” teması ile BBP Genel Başkanı Mustafa Destici saat 14.00’de “Haydi

Malatya Birlik Vakti” diyerek Soykan Meydanı’nda buluşacak.

Destici’nin bu ilk mitingine katılım noktasında Bursa’dan da gidecekler olduğunu biliyoruz. Bakalım önümüzdeki seçimlere kendi logosu ve adayları ile girecek olan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ilk mitinginde hangi mesajları verecek merak ediyoruz.

Öte yandan BBP’nin gençlik teşkilatı olan Alperen Ocakları da mitingden sonraki ilk Pazar 13 Kasım 2022 tarihinde Ankara’da “Gençlik Buluşması teması ile büyük bir buluşma gerçekleştirecek.

BBP’li gençlerin bu buluşması için Bursa İl Başkanlığı da geçen günlerde görevlendirmeler yaptı.

Bakalım bu iki sınavdan BBP’liler nasıl çıkacak?

Bekleyip, takip edelim…

MHP’liler Yenişehir’de toplandı…

Cumhur İttifakı’nın ortaklarından olan MHP’de hem yerel hem genel de çalışmalarını devam ettiren siyasi partilerden biri.

Bu bağlamda önceki gün Ankara’da hem il başkanları toplantısı gerçekleşti. Ardından da Bursa İl Başkanı Cihangir Kalkancı dönüşte de Yenişehir MHP İlçe Başkanı’nın misafiri oldular.

Gerçekleşen akşam yemeğine Kalkancı ile beraber Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Muhammet Tekin, Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın ve ilçe başkanları katıldılar.

Konu ise önümüzdeki seçimler ve çalışmalar idi…

 

Başkanlardan milletvekilliğine geçiş yapanlar olur mu?

Önümüzdeki genel seçimlere sayılı günler kaldı. Bu noktada kulislerde yavaş yavaş hareketlilikler başladı.

Bazı isimler ben adayım derken bazıları da ortalığı gözlemliyor, pozisyon alıyor.

Ama asıl merak ettiğimiz 18 belediye başkanından milletvekilliğine geçiş yapmak isteyenler olacak mı?

Bunun yanıtını şimdiden vermek mümkün değil.

Ama şunu net olarak ifade edebiliriz, bazı belediye başkanlarının nabız yokladığı bilgisi kulislerde dillendirilmeye başlandı.

Ama asıl merak edilen ise önceki dönemlerde belediye başkanlığı yapan şu an aktif görevi olmayan isimlerden milletvekili adayı çıkar mı?

Bu soruya vereceğimiz yanıt evet…

Kimler mi?

Onu da ilerleyen günlerde kaleme alacağız.

Ama şu ipucunu verelim.

Bu konuda sürprizlere açık olmak gerekiyor…

 

 

Fed zayıf dolara izin vermedi

Fed zayıf dolara izin vermedi

Dünyanın beklediği karar geldi.

Amerikan Merkez Bankası Fed, politika faizini 75 baz puan artırdı.

Karar sonrası dolar güçlü seyrine ara verdi. ABD borsaları da yükselmeyi seçti.

Aslında faiz kararı bir süredir fiyatlanıyordu Fed’in sızdırdığı bilgiler çerçevesinde!

Sızdırılan bilgiler arasında önümüzdeki dönem için daha sınırlı artış sinyali verileceği de vardı.

Ve Fed’in karar metninde de bu doğrultuda ifadeler yer aldı.

Ama fiyatlamalar özellikle son bir haftaya çoktan yansımıştı bile! Haliyle ABD’de faizleri 2007’nin Aralık ayından bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkaran son karar, piyasalarda sınırlı etki yarattı.

Hatta karar metnindeki yumuşak ifadelere yani güvercin tutuma karşı Fed Başkanı Jerome Powell’in konuşması piyasaları gerdi!


Dolar yeniden tırmanışa geçti. ABD tahvilleri de yukarıya döndü. Buna karşın bir süredir bayram havasının hakim olduğu Amerikan borsaları yönünü aşağıya çevirdi!

Kısacası Fed’in beklentileri karşılayan kararına ve aralıkta 50 baz puana inebilecek olan artış sürecinin yalanlanmamasına rağmen piyasaların tadı kaçtı.

Oysa ki; karar metnine yeni giren ifadede Fed, hedef aralığındaki gelecek faiz artışlarının hızını belirmede, Federal Açık Piyasa Komitesi’nin para politikasındaki birikimli sıkılaşmayı, para politikasının ekonomik aktivite ve enflasyon üzerinde yarattığı etkiyle beraber ekonomik ve finansal gelişmeleri dikkate alacağını belirtmişti.

Fed yetkililerinin enflasyonla mücadeleye sıkı sıkıya bağlı olduğuna bununla birlikte sıkılaşmanın yarattığı etkiyi görmezden gelmediklerine işaret eden ifadeler de dikkat çekti.

Yani “bekle ve gör” taktiğinin önümüzdeki faiz kararları için öne çıkacağına dair bir algı oluştu bu ifade görüldükten sonra!

Kısacası karar metninde enflasyonu dizginlemek için başlatılan agresif sıkılaşma sürecinin son aşamasına girdiği yönünde bir yönlendirme havası oluştu.

Tam da piyasaların bir süredir duymak istedikleri ifadelerdi bunlar.

Haliyle ilk tepki pozitif oldu.

Ancak henüz filmin sonu gelmemişti!

Ve son söz, filmin başaktörüne geçince bütün atmosfer değişti. Fed Başkanı Jerome Powell’ın kameraların karşısına geçmesiyle birlikte kısa zamanda bambaşka bir algı ve reaksiyon oluştu piyasalarda.

Özetle verilen mesaj Powell’ın şahin görünmesine neden oldu çünkü.

Neler mi söyledi?

“Bir noktada faiz artışlarının yavaşlaması uygun olacak.” demesine karşın “Faizlerde hâlâ başka yollarımız var. Nihai faiz seviyesi daha önce öngörülen seviyeden daha yüksek. Enflasyonun kararlı bir şekilde gerilediğini görmemiz gerekiyor.” tarzında cümlelerle belirsizliğe atıf yaptı.

Ve sıkı para politikasından yana tavır koydu.

“Şu aşamada ne kadar ileri gideceğimiz önemli bir soru. Para politikasının etkileri konusunda birçok belirsizlik var.

Faiz artışlarını durdurmayı düşünmek için çok erken. Yeterince sıkı bir para politikasına ulaşmak için faiz artışlarına devam etmemiz lazım.” diyen Fed Başkanı, güvercin açıklamalar bekleyen yatırımcıları ters köşeye yatırmış oldu!

Yani filmin sonu piyasalar adına hüsrandı…

Yatırım iştahını baltalayan bu gelişme doların da yeniden yönünü yukarı çevirmesine yol açtı.

Küresel bağlamdaki bu negatif havaya rağmen doların lira karşısındaki durağan görüntüsü halen kısmen korunmakta.

Sözün özü; doların zayıflama umutları suya gömüldü. Ama TL hala direniyor!

Böyle olur öğretmenin eylemi

Böyle olur öğretmenin eylemi

Son yılların en dikkatle ve sistematik olarak uygulanan politikası hayatımıza dokunan meslekleri ve o mesleğin erbaplarını itibarsızlaştırmak!

Evet, yanlış duymadınız. Konuştuğum pek çok sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademik odaların yöneticileri ve sendikalar da benimle aynı fikirdeler. Meslekler, meslek icracıları itibarsızlaştırılıyor.

İtibarsızlaştırmaya en büyük itirazın doktorlar tarafından yapıldığını, doktorların haklarını almak için sürekli seslerini duyurmaya gayret ettiklerini geçtiğimiz iki yılda gördük. Şimdi doktorların ardından ‘itibar kaybına dur deme’ sırası öğretmenlere geldi.

Dün Eğitim Bir-Sen tarafından bir saatlik ders bırakma eylemi yapılmıştı yeni meslek kanununa hayır demek için. Bugün ise alanları dolduran, okulları boşaltan bir eylemle Eğitim Sendikaları Güç Birliği çıktı karşımıza.

Hani derler ya ‘gözün eylem gibi eylem görsün’ diye, tam öyle bir coşku vardı haklarını almak için bir araya gelen öğretmenlerde.

Halaylar çekildi, sloganlar atıldı…

Öyle hatıra fotoğrafı çektirmek için bir araya gelen birkaç kişilik gösteri mahiyetinde bir eylemden bahsetmiyorum. 13 Sendikanın ortak kararıyla Türkiye genelinde milyonlarca, Bursa’da ise binlerce öğretmen iş bıraktı.

Alandaki konuşmasında bahsettiğim itibar kaybının nasıl yaşandığını açıkça ortaya koyan Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;

“Yıldan yıla haklarımızı gasp ettiler, evimize başımız dik, sınıflarımıza kafamız rahat girmemizi engellediler. Öğrencilerimize laik, bilimsel, kamusal, adil ve çağdaş bir eğitim vermemizin önüne geçtiler, yaşanabilir bir emeklilik hayalimizi bile çaldılar, sistematik itibar suikastları düzenlediler.

Bugün ‘artık yeter’ demenin, sendikal önderimiz Fakir Baykurt’un dediği gibi ders vermenin, bizi hafife alanları uyarmanın günüdür!” dedi.

Öğretmenlerin talepleri ise çok açık:

* Öğretmenlik Meslek Kanunu geri çekilmeli ve eğitim sendikaları ile tüm eğitim emekçilerinin görüşlerinin de yansıyacağı şekilde yeniden düzenlenmelidir.

* İnsanlık onuruna yaraşır ücretler alarak çalışmak bir haktır.

* Birinci dereceye gelmiş tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilmelidir.

* Eğitim öğretim yılına hazırlık ödeneği, ayrım gözetmeksizin tüm eğitim çalışanlarına bir maaş tutarında ödenmelidir.

* Kamuda mülakat uygulamasına derhal son verilmeli, her kadro hak edilerek alınmalıdır.

 

Otomotiv devleri Bursa’da buluşacak

Eskiden tekstilin merkezi olarak anılan Bursa’nın son 10-15 yıllık mazisi otomotiv üzerine şekilleniyor benim gözlemime göre. Tekstilden daha tutarlı, daha oturaklı bir yapıya sahip olan, piyasa hareketlerinden daha yavaş ve daha az etkilenen otomotiv sektörü yatırımcılar açısından da güvenli liman.

Bu girişi yapıyor olmamın nedeni, Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nin ev sahipliğinde, ülkemizde 4’üncü kez düzenlenecek olan Otomotiv Buluşmalarının başlamak üzere olduğu bilgisini sizinle paylaşmak. Organizasyonun başında Bursa OSB Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz var.

Bir fuardan değil, 7 bin buluşmanın gerçekleştirileceği, iş görüşmeleri ve yerlisiyle yabancısıyla otomotiv sektörünün temsilcilerinin üretim üzerine, istihdam üzerine projeler geliştirebileceği bir organizasyondan bahsediyoruz. 154 üretici firma etkinlikte bulunacak. 32 yabancı, 92 Türk firmasının yer aldığı etkinlikte 300 kişilik satın alma tarafından gelen misafirler ağırlanacak.

Toplantıda çok şey konuştuk, Bursa hakkında, yeni yatırımlar hakkında, doğanın korunması hakkında… Bu konuları başka bir yazımda değerlendireceğim. Ancak şöyle bir bilgi paylaşabilirim sizlerle; bu toplantılara katılacak iki yabancı yatırımcı elektrikli araçlarla ilgili ülkemizde, hatta şehrimizde yatırım yapma ihtimalini değerlendiriyor olacak.

 

Antep lezzetleri Bursa’da

Son zamanların en sık karşılaştığımız kültür kucaklaşması etkinliği yöresel gıda buluşmaları ve gastronomi şenlikleri. Bursa şimdilerde bir yenisine daha hazırlanıyor bu etkinliklerin. Gaziantep Engelliler Derneği Ulusal Gastronomi Yemek Şenliği.

Bu organizasyonları belediyelerin de organizasyonu düzenleyenlerin de karlılık hesaplayarak gerçekleştirdiği yönünde eleştiriler olduğu gibi, satılan ürünlerin gerekli gıda güvenliği standartlarına uygun olup olmadığına yönelik endişeler de var.

Gaziantep Engelliler Derneği Başkanı İbrahim Oğul’a tüm bu soruları yönelttik. Samimiyetle yanıt verdi. Öncelikli olarak; karlılık esasının elbette var olduğunu, kendileri için amacın derneklerine gelir sağlamak olduğu söyledi.

Gıdaların güvenliği meselesine gelince de ilginç bir detaya dikkat çekti: “Pek çok markette son kullanma tarihi geçmiş ürünler hala raflarda tutuluyor ve vatandaş markete güvendiği için son kullanma tarihine bakmadan bu ürünleri alıp tüketiyor. Bizim gibi organizasyonlar bu konuda en çok endişe ile yaklaşılan yerler olduklarından biz gıda güvenliği konusunda daha hassasız, hassas da olmak zorundayız”

Eğer ilginizi çekerse, etkinlik 3-7 Kasım tarihlerinde Çarşamba Pazar Yeri’nde olacak.

TOGG makam araçları saltanatını bitirebilir mi?

TOGG makam araçları saltanatını bitirebilir mi?

Cumartesi günü milli otomobilimiz TOGG’un banttan inmesi sonucu gururlandık.

Ardından önerimizi sıralamıştık.

TOGG alanlara kredi desteği verilmeli diye.

Bu destek başlayacak.

Ardından ikinci öneri olarak da makam araçlarının satılıp yerine TOGG alınmasını tavsiye etmiştik.

Şimdi bu önerimize ilave olarak makam aracının kimlere verilmesi ile ilgili bir düzenleme yapılmalı.

Herkesin altında bir makam aracı.

Bu konuyla ilgili baktığımızda;

Her müdürün, müdür yardımcısının ve yönetim kurulu üyesinin makam aracı var.

Ama bu böyle olmamalı.

Bunun sınırları çizilmeli.

Bu sınırlar dahilinde makam aracı verilmeli.

Bu konuda yapılacak düzenleme ile ciddi bir tasarrufa gidilebilir.

Öneri bizden değerlendirmek yetkililerden…

 

Orhangazi Belediyesi’nde güzel işler oluyor…

Zaman zaman fırsat buldukça ilçe belediye başkanları ile sohbet etme fırsatını yakalıyoruz. O isimlerden biri de Orhangazi Belediye Başkanı Bekir Aydın.

Belediye meclis üyeliğinden belediye başkanlığına geçiş yapan, göreve geldiği anda yüklü bir borç miktarı ile karşı karşıya kalan Aydın, o süreçte oldukça zorlanmıştı.

Bu bağlamda tabiri caiz ise sineğin yağını hesap etmekte olduğu için bazı kesimler tarafından eleştirilmişti.

Birçok gereksiz harcamayı da kısan hatta başkanlık makamındaki lambalar dâhil olmak üzere birçok alanda gereksiz yanan elektrikleri kapalı tutmuştu.

Birileri bunu da beğenmeyip dalga geçmişti.

Ama o yılmadı, usanmadı, belediyesinde artan maliyetlere rağmen ilave borç yükü getirmedi.

Üstüne üstelik dolar bazında değerlendirdiğimizde borcu da yüzde 50 oranında azalttı…

Hem icralarla mücadele etti.

Hem de;

Çalışanları üzmeden mevcudun üzerine koyarak çalışmalar yaptı.

Buna rağmen birçok mahallenin sorunlarını çözdü.

Daha iyisi olabilir miydi?

Mevcut şartlarla bundan iyisi olmazdı.

Bu bağlamda Başkan Aydın geçen hafta içinde de seçim vaatlerinden biri olan kamp karavan festivalini gerçekleştirdi.

Şehir içinden ve şehir dışından birçok misafirle bu festivali gerçekleştiren Aydın, yakın bir tarihte farklı çalışmalar gerçekleştirecek.

Özellikle sulama noktasında sıkıntı yaşayan köylerin sorununu merkezi idarenin desteği ile çözmeye çalışıyor…

Yine aklında Büyük Orhangazi Buluşması var.

Bu konuda çalışmalar yapılıyor.

Bunu yanı sıra uluslararası hibelerle ilgili araştırmalara başlayan Aydın’ın hedefi bu fonları ilçesine kazandırıp etkin projelerde değerlendirmek.

Bize de düşen sınırlı bütçelerle başarılı çalışmalar gerçekleştiren Aydın’ı tebrik etmek…

 

AK Parti İl Yönetimi 16 Kasım’da Ankara yolcusu

Önümüzdeki genel seçimlere sayılı günler kaldı. Bu bağlamda en dinamik çalışan siyasi partilerden biri de AK Parti.

Bu bağlamda iktidar partisi sürekli sahada.

Yönetimleri sürekli dinamik tutuyor.

Bu sebepten her hafta gruplar halinde Ankara’ya ziyarete gidiliyor. Zaman zaman da partinin grup toplantısına katılıyor.

Bu bağlamda da il yönetimi tüm birimleriyle 16 Kasım’da Ankara’ya gidecek.

İl yönetimi, hem grup toplantısına katılacaklar hem de AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşecekler.

Kim bilir belki bu ziyaretten sonra, kimlerin rotasını Ankara’ya kıracağını da öğrenmiş oluruz.

Bekleyip, takip edelim…

Kar rekortmeni bankalar yola gelecek mi?

Kar rekortmeni bankalar yola gelecek mi?

Bankaların kafası karışık.

Kredi bulmakta bin bir güçlükle karşılaşan vatandaşın da!

Devletin de finans cephesinde istediği tabloyu oluşturmadıkça kafası karışıyor.

Kısacası Türkiye’de bankacılık alanında bir kısırdöngü manzarası oluşmaya başladı.

Çünkü gidişattan kimse memnun değil.

Mesela politika faizi yüzde 10,5 seviyesindeyken neredeyse yüzde 30 civarında faizle mevduat toplamak durumunda kalıyor bankalar bugünlerde.

Ve haliyle de mevduat faizleri yükseldikçe kullandırdıkları kredilerinde faizi yükseliyor!

Netice itibarıyla birkaç ay öncesine kadar yüzde 25 – 35 bandında olan kredi faizleri daha yukarıya hareketlendi.

Alt sınır yüzde 30’un üstüne çıkma durumuyla karşı karşıya özel bankalar adına.

Devletin beklentisi ise bankaların daha düşük faizle mevduat toplamaları ve bunun sonucunda da daha düşük faizle kredi kullandırmaları.

Çünkü nihai hedef vatandaşa bol ve ucuz kredi kullandırmak.

Kim hafta başında BDDK bankaları bu anlamda uyardı!

Daha yüksek faizle mevduat toplamalarının iyi olmayacağı mesajı verildi.

Yani bankalar vatandaşa daha uygun koşullu kredi sunmak zorunda bırakılma durumunda ekonomi yönetimi tarafından.

Ancak burada da bankaların itiraz seslerinin yükseldiğini görüyoruz!

Banka yönetimlerinden art arda gelen mesajlar bankacılık sisteminin serbest piyasa kurallarına göre işletilmekten uzak kaldığı yönünde birleşiyor.

Peki bu ne anlama gelmekte?

Bankacılar özetle serbest piyasa koşullarında kaynak yaratma ve bu kaynağı kullanarak kar elde ederek sermayelerini güçlendirme bazında gereken adımları atamadıklarından şikayetçi!

Türkçe meali;

Merkez Bankası’nın bankalara kullandırdığı politika faizi seviyesindeki kaynak yani yüzde 10,5’lik faizli kaynak, sektörün kaynak ihtiyacının ancak yüzde 20 civarına denk gelmekte. Dolayısıyla bankalar başta mevduat toplamak olmak üzere farklı yollarla kaynak yaratmak durumundalar.

Çünkü karlılıklarını sağlamanın temelinde uygun koşullarda buldukları parasal kaynağın kredi olarak bireylere ve kurumlara sunulması yatıyor.

Bu çerçevede kamu otoritesinin zorlayıcı adımlarla bankaları mümkün olduğu kadar TL varlıklarına yönlendirmeye çalışması, dövizden uzak durmaları konusunda tedbir almaları dikkat çekiyor. Tahvil alımı gibi cezalandırma yöntemlerinin dövize yönlenimi kırması anlamında kullanıldığına şahit oluyoruz!

Yani bankalar daha dar alanda top koştururken özellikle düşük gelirli devlet kağıtlarına yönelerek risk katsayılarını yüklenme gibi bir problemle karşı karşıya kalabilmekteler.

Bu çerçevede de giderek tıkanan bir süreç var. Bankalar mazeretleri sıralayıp çok zor koşullarda kredi kullandırıyor artık!

Haliyle toplumun her kesiminden kredi kanallarının tıkalı olduğuna ve borçlanma maliyetinin de giderek arttığına dair şikayetler geliyor.

Diğer yandan bakıldığında bankaların son 9 ay itibariyle karını 2021’in eş dönemine göre 5 kat artırdığını görüyoruz.

Hal böyle olunca hem kamu otoritesi hem de vatandaş bankalara isyan etmekte kendini haklı görüyor!

Dolayısıyla yüksek karlılıkların zor geçiş dönemlerinde fedakarlık opsiyonu yaratabileceği fikri belli bir kabul görebilir. Bu durumda bankalardan biraz daha esnek olmaları kredi musluklarını açması beklenebilir.

Ancak dayatma yoluyla tüm operasyonlarının sınırlanarak neredeyse birer kamu bankası haline getirmelerinin de uzun vadede ciddi riskler yaratacağı unutulmamalı.

Neticede bankacılarla devlet otoritesinin bir araya gelerek bir orta yol bulmaları hayati önemde!

Sözün özü; vatandaşın zor günleri atlatması ve bankaların sağlığının korunması için bir çözümün bulunması şart.

Öğretmenler sınava karşı birleşiyor

Öğretmenler sınava karşı birleşiyor

Başlığı okuyan öğrencilerin gözlerindeki ışığı görür gibiyim. Hemen sevinmeyin öyle. Karşı oldukları sınav size yapılan sınavlar değil. Öğretmenler kendilerine yapılan sınavlara karşılar…

Eğitim camiasındaki kariyer basamakları huzursuzluğundan bir süredir bahsediyoruz. Bu meseleye benim kanaatime göre en sert tepkiyi en başından bu yana Eğitim İş vermiş, öğretmenliğin bir uzmanlık mesleği olduğunu ve uzman olarak mezun olan öğretmenlerin yeniden sınavlara girerek çeşitli kariyer basamaklarına göre isimlendirilmesinin doğru olmadığını belirtmişti.

Konuyla ilgili Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy ile defalarca konuştuk, programlar yaptık. Söyledikleri bugün gibi aklımda.

En kalabalık eğitim sendikası olan Eğitim Bir-Sen‘in de gündemindeydi konu. Bu süreçte kariyer basamakları konusunda biz basın mensuplarını ziyaret ederek bilgilendirme yapmışlar, meseleyi anlamamıza yardımcı olmuşlardı. Benim bu ziyaretten aklımda kalanlar Eğitim Bir-Sen Bursa Şube Başkanı Ramazan Acar’ın anlattıklarıydı haliyle. Bu konuyu sizinle dünkü yazımda paylaşmıştım.

Yazımı okuduktan sonra da görüştük Ramazan Acar ile.

O süreçte size bahsettiklerim yasanın olması gerektiğini düşündüğümüz biçimiydi. Yasa bizim istediğimiz gibi çıkmadı, sonuçtan biz de memnun değiliz. Tepkimizi de ortaya koyduk” dedi.

Bugün de bir saatlik ders bırakma eylemi yapan Eğitim Bir-Sen;

Özellikle sınava dayalı bir kariyer basamakları sistemi yerine toplu sözleşmede dile getirdiğimiz öğretmenlikteki hizmet süresini esas alan bir kariyer sistemi istiyoruz” diyor.

Bu talebe göre, öğretmenlikte 8 yılını dolduran öğretmenler uzman öğretmen olacak, 12 yılını dolduranlar ise başöğretmenliğe yükselecek.

Elbette bunun yanında başka pek çok taleple birlikte sözleşmeli öğretmenliğin değil, kadrolu öğretmenliğin esas alınmasını istiyorlar ve TBMM ile Milli Eğitim Bakanlığı’nı göreve çağırıyorlar.

Açıklamaya katılımın biraz düşük olduğunu, öğretmenler arasında bu kadar yaygın örgütlülüğü olan bir sendikanın gerçekten ses getiren bir kalabalık toplaması gerektiğini söyleyebilirim.

Kariyer basamaklarına yönelik bir başka eylem de yarın Eğitim Sendikaları Güç Birliği tarafından gerçekleştirilecek.

Bakalım bu eylemde katılım nasıl olacak.

Bakalım öğretmenler haklarını savunmak için alanlarda nasıl boy gösterecek…

FAİZ SAVAŞINI TEFECİ KAZANMIŞ

Yakın zamanda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi tarafından hazırlanarak biz basın mensuplarına iletilen, faiz ve tefeciler ekseni etrafındaki değerlendirme hayli dikkat çekici.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘En büyük mücadelem’ diyerek savaş açtığını belirttiği faiz biraz şekil değişikliğine uğramış olsa da savaşın çoktan galibi olmuş gibi görünüyor.

“Türkiye’yi sözde teğet geçen 2008 krizinden, yurttaşı enflasyon canavarı karşısında diz çöktüren 2021 buhranına kadar olan süre zarfında ülkede fahiş faiz oranlarıyla tefecilik yaptığı iddiasıyla hakkında suç duyurusunda bulunulan şüpheli sayısı yüzde 79, mahkemeye sevk edilen sanık sayısı yüzde 1044, yargılama sonucunda mahkûm olan kişi sayısı yüzde 1396 arttı.

Bu da yoksulluk sınırının 23 bin 600 liraya yükseldiği Türkiye’de, geçinemeyen, borçlarını ödeyemeyen ve çocuğunu okula aç göndermek zorunda kalan yüzbinlerce kişinin tefecilerin insafına terk edildiği anlamına geliyor!” diyor İlgezdi hazırladığı raporda.

Kredi kartlarına taklalar attırarak, bir kartın borcunu başka bir kartla, olmadı çektiği kredi ile kapatmaya çalışarak yaşamaya uğraşan vatandaşlar, çaresizlik had safhaya ulaştığında anlaşılan o ki, tefecilere de uğruyorlar.

İşin kötüsü artan cezalar da meseleye çözüm olmuyor!

Adalet Bakanlığı verilerine göre krizin etkisini artırdığı 2018-2021 yılları arasında tefecilik yapanların sayısında yüzde 77 artış yaşandı. Türkiye’de 2009-2021 yılları arasında toplam 117.939 kişi hakkında tefecilik suçlamasıyla Cumhuriyet savcılıklarınca şüpheli sıfatıyla işlem yapıldı.

Cezalara rağmen yaşanan artışın nedeni, tefecilere yoğun talep olmasında yatıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin dikkat çektiği bir başka husus ise yine Adalet Bakanlığı verilerine göre tefecilik yapanlarının yaşının 12’ye kadar düşmüş olması. 2008-2021 yılları arasında 8 çocuk hakkında suçu sabit görüldüğü gerekçesiyle mahkumiyet kararı verilmiş.

Faize savaş açarken faizin ağa babasını uygulayan tefecilerle yeterli mücadele yürütülememiş anlaşılan.

Piyasaların zorlu virajı

Piyasaların zorlu virajı

Kritik bir haftaya girdik.

Haftaya kritik olma özelliğini kazandıransa beklenen veri ve haber bombardımanı.

Piyasaların odaklandığı veri setleri ve en yetkili ağızlardan gelecek açıklamalar bu hafta sahne alacak.

Haliyle yatırımcının tetikte olması gereken günlerdeyiz.

Haftanın ilk gününde piyasalarımızın pozitif bir başlangıç yapmış olması nispi bir avantaj sağladı aslında!

Geçen cuma akşamı ABD borsalarında esen pozitif rüzgarların olumlu yansıması yanında içte şirket bilançolarının destekleyici etkisi de hissedildi.

Borsa İstanbul 100 Endeksi yüzde 2,5 oranında yükselişe imza attı. Dolar ise yerinde saydı.

Peki bu olumlu hava devam edecek mi? Risk ihtimal var mı? Yatırımcı ne yapmalı?

Yanıt için öncelikle ilk gün gelen verilere ardından da beklenen kritik gündem maddelerine bakalım.

İkinci büyük ekonomi Çin’de yavaşlama sürüyor. Pazartesi açıklanan PMI rakamları büyüme beklentilerinin altında kaldı.  Çin’de hal salgın etkisinin yaşanması yanında küresel dalgalanmalar da ikinci büyük ekonomiyi aşağıya çeken etkenler olarak dikkat çekiyor!

Avrupa tarafında işler daha da kötü görünüyor.

Açıklanan son verilere göre Euro Bölgesi’nde enflasyon yükseldi, büyüme yavaşladı.

Bölge ekonomisi üçüncü çeyrekte sadece yüzde 0,2 büyüme kaydetti. Almanya ve Fransa gibi lokomotif ekonomiler bile neredeyse yerinde saydı!

Euro Bölgesi’nde TÜFE ise yüzde 10,7 seviyesi ile yeni zirvesine tırmandı ekimde. Gıda enflasyonunun yüzde 13’e çıkması endişe ile izleniyor.


Kapanan tahıl koridoru bu anlamda soru işaretlerini daha da artırdı.

Diğer yandan bir numaralı ekonomi ABD’nin de PMI rakamları kötü geldi! Ve bu da haftanın ilk gününde Amerikan borsalarına satış baskısı olarak yansıdı. Dolar endeksi yönünü yukarı çevirdi.

Kısacası ilk günün karnesi pek de iyi sayılmaz küresel ekonomi adına.

Büyümeye dönük kaygıların gündemde kalması anlamına geliyor çünkü bu veri setleri! Enflasyonun da kontrol altına girmemek için ciddi biçimde direneceği sinyali de geldi. Özellikle gıda ve enerji tarafında.

Haliyle faiz artışı trendi gündemde kalmaya devam edecek demektir. Bu da döngüsel olarak

derecesi açısından önemli. Bilindiği üzere hem enflasyondaki artış hem enerji sorunu hem de faiz artışları ekonomik faaliyetleri oldukça zorlaştırdı.


Şimdi gözler Euro Bölgesi PMI rakamları, Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz kararı ile ABD’nin istihdam verilerine çevrildi. Ve elbette Türkiye’nin kuvvetle muhtemel yüzde 85’i aşacak TÜFE rakamı piyasalar açısından önem taşıyacak.

Yani sırasıyla çarşamba Fed kararı, perşembe Türkiye’nin ekim ayı enflasyonunu ve cuma da ABD’nin işsizlik rakamlarını bekliyoruz artık!

Bizim enflasyon üç aşağı beş yukarı belli gibi. Büyük sürpriz olmazsa piyasa etkisi sınırlı kalır. Asıl risk bu ay 75 baz puanlık faiz artışı yapması beklenen Fed’den gelebilir.

Geleceğe dair verilecek mesajlar önemli risk anlamında. Yani Fed Başkanı Jerome Powell’ın ne diyeceği fazlasıyla önemli!

Piyasalar nispeten güvercin mesajlara kendi odaklamış görünüyor. Ancak, bu gerçeğe dönüşen bir beklenti olsa bile cuma günkü istihdam verisi güçlü gelirse güvercinin uçuş şansı sınırlı kalacak.

Kısacası bugünden itibaren fiyatlamalar riskten kaçınmaya dönük olacaktır.

Dolayısıyla oynaklığı karşı yerli yatırımcının da çok dikkatli olması gereken günlerdeyiz!

Togg’un da suyunu çıkardık!

Togg’un da suyunu çıkardık!

Savaşçı milletiz vesselam. Ölümüne saldırıyoruz, kalan sağlar bizimdir hesabı. Son dönemde meydan muharebelerinden uzak kaldığımız için yepyeni bir savaş alanı geliştirdik kendimize.

Klavye savaşları hayırlı uğurlu olsun…

Ya bilgisayar başında ya da elde telefon yapılan bu savaşlarda kimin kime ne dediği de karışıyor ya bazen. Olsun… Mühim olan, içteki kızgınlığı bir yerlere yönlendirmek. Savaşçı milletlerdeki deli kanın akması gerekiyor bir biçimde.

Cumartesi günkü Togg lansmanından sonra da benzer şeylerle karşılaştık basın mensupları olarak.

Bu hamleyi bekliyorduk da beklemediğimiz bir durum oluştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kimler alacak bakalım bu araçtan?’ sorusuna salonda kendini tutamayarak ‘Beeennnn…’ diye bağırarak yanıt veren, oysa o zamana kadar konuşmaları dinlemeye dahi tenezzül etmeden elindeki telefondan zaman zaman görüşme programı yapan zaman zaman da video izleyen arkadaştan daha pek çok varmış anlaşılan.

Dün itibariyle satış ilanları ‘Togg almak için satıyorum!’ uyarısı ile paylaşılmaya başlandı. Genç meslektaşım Özgür Can’ın da dikkat çektiği husus hayli trajikomik, zira Togg almak için bal satan da var, soğutucu dolap satan da

Tebrikler, yine suyunu çıkardık…

Bir süre daha gündemden düşmeyecek olan yeni aracımız Togg ile ilgili görüşlerimi yazmıştım zaten. Yazımın ardından benimle aynı kanaatte olduğunu gördüğüm akademik odaların ileri gelen temsilcileri içime su serpti doğrusu. Yanlış bir yerden bakıp bakmadığımdan emin olamamıştım bir türlü.

MAHİR ÜNAL’DAN TÜRKÇE AÇIKLAMA


Bu bahsi burada kapatarak yeni bir konu açmak isterim. Togg lansmanı benim için sadece bir lansman değildi, Bursa’nın çok nadir gördüğü siyasilere ulaşabilme kanalıydı aynı zamanda. Gözüme ilk ilişen isim de “Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir!” açıklaması ile çok tepki çeken AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’dı.

Yaptığı açıklamanın izaha muhtaç olduğunu belirttim kendisine. Konuyu daha açık bir biçimde dile getirmesini istedim. Ancak lansman nedeniyle bir açıklama yapmayacağını söyledi.

Kendisine yönelttiğim sorular bir tetikleyici olmuş ki, bugün yeni bir açıklama geldi Mahir Ünal’dan.

Tarihte 16 devlet kurmuş bir millete mensubiyetim ve ses bayrağım Türkçemle gurur duyuyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yüceltme idealini kendisine ilke edinmiş bir kişi olarak kendimi Cumhuriyet’in fikri hür, irfanı hür bir evladı olarak görüyorum!”

Bir metin olarak paylaşılan bu açıklama ne kadar samimidir bilemiyorum. Zira AK Parti ile MHP arasında da bir gerginlik yarattı Ünal’ın açıklamaları malum, daha öncesinde sarf ettiği sözler de hala zihinlerde taze. Ancak Mahir Ünal’ın açıklamasının şu kısmına yürekten katılıyorum;

Yaşasın Cumhuriyet’imiz ve onun fikri hür, vicdanı hür nesilleri

ÇARK ETMEYE ÇOK MEYİLLİYİZ

Bir anda çark etmeye çok meyilli bir siyasi yapımız olduğu gibi, siyaseti her alana bulaştırdığımız için sendikalardan sivil toplum kuruluşlarına her yerde görür olduk bu özelliği.

Bugün öğle saatlerinde aldığım bir basın daveti beni hayrete düşürdü doğrusu. Eğitim Bir-Sen ve Memur Sen, ‘Meslek Kanunu’nda değişiklik yapılması taleplerine duyarsız kalınmasına karşı’ ilk derse girmeyecek ve bir basın açıklaması yapacaklarmış.

Hayrete düştüm doğrusu. Zira Eğitim Bir Sen Bursa Şube Başkanı Ramazan Acar’ın kariyer basamaklarından oluşan meslek kanununun öğretmenler için ne kadar faydalı bir kanun olduğunu bizzat bana uzun uzun anlattığını biliyorum. Kanunda değişiklik yapılmasını istediklerine de en azından ben hiç şahit olmadım bugüne kadar.

Bir hata mı yapıyorum, bir şey mi atlıyorum diye düşünerek Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’u aradım. 2 Kasım’da emekten gelen güçlerini kullanarak alanlara çıkmak için hazırlık yapan Toy da şaşkındı bu haber karşısında.

Mahir Ünal’ın samimiyetinden emin olmadığım gibi Ramazan Acar’ın karşı duruşundan da pek emin olamadığımı belirteyim. Emin olduğum bir şey varsa o da şudur; 2 Kasım’da Bursa’da öğretmenler 15 Temmuz Demokrasi Meydanı’nda (Şehreküstü) olacaklar ve öğrencilerine öğretebilecekleri en büyük değerler olan ‘eşitlik, adalet, demokrasi ve hak arama’ dersi için iş bırakacaklar.

Bursa’nın ufak tefek trafik çile yolları…

Bursa’nın ufak tefek trafik çile yolları…

Büyük araçlara (TIR, kamyon vs…) şehir merkezine yasak uygulamasının başlangıç yeri İzmir yönünden gelenlere Atabulvarı Kavşağı’nda başlıyor…

Ancak bu uygulama başlangıç yerinin artık miadını doldurduğunu düşünüyorum… Çünkü, Bursa genişledi ve şehir artık Akçalar’a kadar uzandı… Bu da demek oluyor ki, Atabulvarı Kavşağı’nda büyük araçlar için başlayan yasak artık trafik için hiçbir şey ifade etmiyor…

Trafik daha Uludağ Üniversitesi Kavşağı’nın ordan itibaren yoğunlaşıyor…

Bunun için yapılması gereken de; yasak uygulama yerinin daha geriye çekilmesi… Mesela İzmir yönünden gelenler için büyük otoban girişi olabilir… Ankara yönünden gelenler içinse Otosansit Kavşağı yerine yine büyük otoban girişi yapılabilir…

Bir de gözlemlediğim bir diğer hususta; ana arterlerde polis denetimi olunca, otobüs, kamyon, TIR gibi araçlar Özlüce Bulvarı, 23 Nisan Bulvarı, Ahıska Caddesi, Üçevler, Avrupa Konseyi Bulvarı, Samanlı ve Millet Mahallesi kısaca ara yollarda resmen cirit atıyor…

Ukome ve Büyükşehir Belediyesi’nin zabıta ekiplerinin bunlara göz yummaması gerekiyor… Her gelene noter onayı gibi şehir içi giriş izni veriyorsunuz ama bari yasak saatte bu araçların mahalle aralarında dolaşmasını engelleyin…

Vatandaş artık, dur-kalk gitmekten usandı… Bir de buna akaryakıt mı yeter!

Bursa’nın değerli yöneticileri; Bursa trafiğindeki sorun sadece Gençosman, Sırameşeler, Acemler- Fomara Carrefour Kavşağı, Odunluk’tan ibaret değil.

Lütfen biraz zaman ayırıp Bursa trafiğindeki gerçek sıkıntıları yerinde gözlemleyin… Örneğin büyük semtlerdeki ana caddelerde park sorununu göreceksiniz… Mesela, Gaziakdemir, Çiftehavuzlar, Etibank, Beşyol, Kemerçeşme, Yeşilova, Altınova, Bağlarbaşı (Osmangazi Caddesi), Altıparmak (Bursalı Tahir ve Fahri Korutürk Caddesi), Emek Mahallesi Adnan Menderes Caddesi, Gazcılar, Uluyol, Teleferik meydanı gibi bu liste uzayıp gider…

Hatta bu caddelerde en büyük sıkıntıyı çekenler de BURULAŞ otobüsleri… Ana arterlerde belli saatlerde yoğunluk oluyor ancak bu caddelerde neredeyse her saat bir sorun ve tartışma var…

Yasak saat kapsamında ana arterlere katılımların da kısıtlanması şart… Özellikle Sırameşeler’de katılım tali yollardan verilebilir… (Ormanlar Yolu’ndan Sıcak Suya kadar olan 500 metrelik mesafede ana artere 4 katılım yolu var…)

Trafikle ilgili önemli konulardan biri de, miting, konser, yürüyüş gibi organizasyonlar… Bunlar için ana arter yolların kapanması Bursa’da büyük sıkıntı oluşturuyor… Bu alışkanlıktan da vazgeçilmeli diye düşünüyorum. Artık rahat bırakın Fomara’yı, Heykel’i, Setbaşı’nı, Gökdere’yi… Önümüzde seçimler var… Bu da bol bol miting demek. Bunlara alternatif yerler belirlenmeli…Mesela; Milli Bayramlar ve mitingiler için Timsah Park, İbrahim yazıcı Stadyumu, eski stadyumun olduğu alandaki Millet Bahçesi olabilir…

Özetlersek, bu yoğun trafiğin çözümü sadece polisiye tedbirlerle aşılamaz.

Sedat Kızılcıklı DEVA’daki görevinden istifa etti

Sedat Kızılcıklı DEVA’daki görevinden istifa etti

Bu seçimlerde ne kadar oy alacağını merak ettiğimiz siyasi partilerden biri de Ali Babacan’ın liderliğini yaptığı Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA)…

Her hafta iktidara geldiklerinde neler yapacaklarını programlar dahilinde açıklayan DEVA, bir yandan da teşkilat noktasında çalışmalarına devam ediyordu.

Bu bağlamda AK Parti’de iki dönem milletvekilliği görevinde bulunan Sedat Kızılcıklı, önceki aylarda Ali Babacan’ın rozet takması ile AK Parti’den istifa edip DEVA’ya geçti.

Ardından da Teşkilat Başkanı Sadullah Ergin’in yardımcılığı görevine atanmıştı.

Göreve geldikten sonra birçok ilde yeni partisi adına çalışmalarda bulunan Kızılcıklı, 26 Ekim 2022 tarihinde diğer teşkilat başkanı yardımcıları Ahmet Ergin, Mahmut Sami Topbaş, Merve Mollamehmetoğlu Keleş ve Mustafa Satıcı ile birlikte istifa etti.

İstifaların nedeni Sadullah Ergin ile aralarında görüş ayrılıkları olması…

Partiye üyelikleri devam ediyor, bunu belirtelim.

Bu istifalar sonrası;

Anlaşılan o ki Ergin’in çalışmalarından ciddi rahatsızlık duyulmuş olmuş ki bu istifalar gerçekleşmiş, diye düşünmeden edemiyoruz.

Bakalım Ali Babacan’ın bu istifalardan sonra Ergin ile ilgili bir tasarrufu olacak mı?

Bekleyip takip edelim…

Bu arada DEVA, yarın İstanbul’da Kalkınma Seferberliği Eylem Planını Genel Başkan Ali Babacan’ın katılımıyla açıklayacak.

Bunu da yazmış olalım.

ÖZTÜRK BASINLA BULUŞACAK…

24. Dönem Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk de AK Parti’den istifa edip Ahmet Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Gelecek Partisi’nin kuruluşunda yer alan isimlerden biriydi.

Ardından tabiri caiz ise partisi ile mi yoksa Bursa İl yönetimi ile arasına kara kedi girdi. Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun programlarına da katılmadı.

Öztürk, 1 Kasım 2022 Salı günü Ramada Otel’de basın mensupları ile bir araya gelerek, hem yerel hem 2023 seçimlerine hem de partisine ilişkin değerlendirmelerde bulunacak.

Acaba Gelecek’te gelecek görüp partisinde mi kalacak yoksa siyasete nokta mı koyacak?

Bakalım Öztürk, bu bağlamda neler konuşacak?

Merak ediyoruz…

Takip etmeye devam edelim.

BİLDEF’TE ALP GÜVEN TAZELEDİ…

Hafta sonu kongresini gerçekleştiren sivil toplum kuruluşlarından biri Bursa İl Dernekler Federasyonu  (BİLDEF) idi.

Kongre Ördekli Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.

Alp’in tek aday olarak girdiği yönetim kurulu listesi şu isimlerden oluştu:

Hüseyin Görgülü, Ali Bozkurt, Necip Daş, Erdem Gülşen, Oğuz Yıldırım, Muhsin Yıldız, Mustafa Demir, Serkan Yaman, Gülten Kavut Sürücü, Recep Yıldırım, Muzaffer Gölen, Hasan Olcay, Mehmet Demir, Dursun Çetin.

Denetleme Kurulu ise Rıfat Bakan, Kuddusi Çetin, Yasir Cihat Yalın’dan oluştu.

Disiplin Kurulunda yer alan isimler ise Yavuz Arıcıoğlu, Engin Şahin, Osman Atalay Akman oldu.

Bakalım BİLDEF yeni dönemde federasyon merkezinin temelini atıp hayata geçirecek mi?

Bekleyip, takip edelim.

Alp ve yönetimine de başarılar dileyelim.

 

Sağlıklı Kentler Birliği’nin misyonu, vizyonu ve görevleri…

Sağlıklı Kentler Birliği’nin misyonu, vizyonu ve görevleri…

Geçen hafta perşembe günü Bursa Büyükşehir Belediyesinin organizasyonu ile soluğu Ankara’da almıştık.

Sağlıklı Kentler Birliği’nin Ankara’daki büro açılışına katıldık.

Birliğin başkanı üye sayısını 80’li rakamlardan 130’lara çıkarmış durumda.

Öte yandan meclis dağılımı 5 AK Partili, 4 CHP ve 2 MHP’li başkandan oluşuyor.

Bunu yanı sıra son bir iki toplantıya kadar birçok karar oy birliği ile alınıyormuş.

Ama ne hikmetse merkezi siyaset yerel siyaseti de etkilemiş.

Birliktelikte biraz çekişme başlamış.

Ama işin aslı;

Sağlıklı kent deyince ne anlamalıyız…

Ya da diğer ifadeyle Sağlıklı Kentler Birliği’nin amacı hedefleri nelerdir?

Bu konuyu birliğin resmi sitesinden alıntıladım.

İşte o alıntılanan kısımlar

Birliğin Misyonu:

Yaşanabilir ve sağlıklı şehirler için tüm kentsel ve çevresel konularda eşitsizlikleri azaltmak ve yoksulluk ile mücadele etmek amacıyla üye kentler arasında işbirliğini sağlamak, deneyimlerini paylaşmak ve güç birliği oluşturmak.
Üye kentlerin aktif olarak deneyimlerini paylaşmalarını, sorunları aktarmalarını, ortak projeler geliştirmelerini, uluslararası düzeyde temsil edilebilmelerini ve ortak ihtiyaçlarının çözümlerini sağlamak ve üye belediyeler danışmanlık hizmeti vererek Sağlıklı Kentler Hareketini tüm Türkiye’de yaymak.

Yaşam Kalitesini yükseltmeyi görev edinerek güven ve huzur ortamı içinde çevre, insan sağlığı ve kültürel varlıklara saygılı, nitelikli kentsel altyapıya sahip, estetik ve konforlu bir kent yaratmaya katkıda bulunmak. Şeklinde internet sitesinde yazıyor.

Birliğin Vizyonu ise;

“Sürdürülebilir Kalkınma” ile “Sürdürülebilir Kentler Yaratmak” için, “Sağlıklı Kentler” Hareketinin Türkiye’de gelişebilmesini, benimsenmesi ve uygulanabilmesini sağlamak.
Türkiye’de bulunan Sağlıklı Kentleri ve aday kentleri bir araya getirerek ve bu kentler arasında sağlık ile planlamanın eşgüdümü, sürdürülebilir gelişme, yönetişim ve sosyal destek yaratmak, kent içi ve kentler arası eşitsizlikleri azaltarak, sağlıklı kentler yaratmak ve yaşatmak.

Kentlilik bilinci ve sağlıklı kent kimliğinin oluşmasına katkıda bulunmak.

Toplumsal memnuniyet ve toplumsal fayda amaç edinilerek yaşanabilir, herkesin yaşamaktan mutluluk duyacağı çağdaş kentler yaratmak” şeklinde ifade edilmiş.

Birliğin görevleri;

Üye kentlerin sağlık göstergelerini tanımlayarak üye belediyelerin şehir sağlık profili ve kentsel karbon ayakizi envanteri hazırlamalarına danışmanlık yapar. Toplanan veriler doğrultusunda göstergelerde yer alan iyileşmelerin ve olumsuzlukların raporlanmasına destek olur.

Birlik, üye belediyelerin kent içi ve kentler arası eşitsizlikleri azaltmaya yönelik çalışmalarına rehberlik eder.

Birlik, üye belediyelerinin başkan, meclis üyesi ve çalışanlarına yönelik kent sağlığı konu başlıklarında eğitim faaliyeti ile kongre, konferans, seminer, panel, çalıştay gibi etkinlikler gerçekleştirir, bilgi ve tecrübe paylaşımı ile iyi uygulama örneklerinin yaygınlaşmasını teşvik eder.

Her yıl Sağlıklı Şehirler En İyi Uygulama Yarışması düzenleyerek üye belediyelerin projelerini değerlendirir ve ödüllendirir.

Birlik, kent sağlığı ile ilgili yazılı ve görsel yayın yapar, araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunur, mahalli idareler alanında yapılan bilimsel çalışmalara danışmanlık yapar.

Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde katılıma açık kültürel, sportif, eğitsel ve bilimsel organizasyon ve yarışmalar düzenler.

Birlik, Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile ilgili uluslararası örnekleri üye belediyeleri ile paylaşır.

Sağlıklı Kentler Birliği kuruluşundan bu güne Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı’nın üyesidir. Birliğe üye belediyeler Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı içinde güçlü ve etkin bir şekilde temsil edilir.

Birliğe üye belediyeler ile Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağına üye belediyeler arasında diyalog ve işbirliği kurmalarını sağlar ve ilişkilerin gelişmesine yardımcı olur.

Misyonu da, vizyonu da görevi de mükemmel, umarım uygulamada da böyle devam eder.

Biz burada başkanlık görevini yürüten Alinur Aktaş’a başarılar diliyoruz.

 

Şeytanın bacağını Togg ile kırmak

Şeytanın bacağını Togg ile kırmak

Üreticilerinin ‘Bir otomobilden daha fazlası’ dediği, akıllı yaşam alanı olarak tanımladıkları Togg’un banttan inişine tanıklık ettik bugün.

Benim için tarihi bir andı.

Çünkü kendi markalarını üreten bir ülke olmak, markaları ile dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakalamak ve markaları ile söz sahibi olmak iddiasında bulunmayı hayal etmek dahi güzel.

Eleştiriler yoğun Togg için.

Ülkemizde üretimi yapılan yabancı marka otomobillerdeki yerlilik oranından daha düşük yerlilik oranı olduğu dahi söyleniyor.

Bu konu belki açıklamaya muhtaç, ancak şunu söyleyebilirim; katıldığım törende konuşmacıların hiçbiri tamamı yerli bir otomobil ürettikleri iddiasında bulunmadı.

Konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasındaki şu söz özetleyecektir diye düşünüyorum;

Fikri ve sınai mülkiyet hakları yüzde yüz milli olan projemizde, Anadolu’nun dört bir yanından tedarikçilerimiz de yer alıyor.

Mesele ile ilgili söyleyebileceklerim şimdilik bu açıklama ile sınırlı. Bundan sonrasında aktaracaklarımı ise üç parçaya bölmem daha doğru olacak.

Öyleyse ilk Togg’un banttan inişine tanıklık edişimde beğendiğim noktaları sıralayayım:

*Teknolojiyi yakalamaya gayret ediyor olmak dahi güzel

*Daha şimdiden 1300 kişinin istihdam edilmesi güzel

*Togg’un renklerini Anadolu’dan almış olması güzel, hele hele Gemlik mavisi daha da güzel

Veeee… İşin güzel kısımları bitti. Gelelim bu işte bence yanlış olan noktalara.

*Neden böylesine önemli bir an için 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tercih edildi? 

*Neden bu kadar büyük anlamlar yüklediğimiz Togg’un kendine has bir doğum günü olmadı mesela?

TÜRKİYE’NİN YERLİ OTOMOBİLİ TOGG BANTTAN İNDİ. ANADOLU KIRMIZI RENK TOGG’U CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN KULLANDI. (İHA/BURSA-İHA)
Türkiye’nin yerli otomobili Togg banttan indi. Anadolu kırmızı renk Togg’u Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kullandı.

İşin bu taraflarını hiç sevmiyorum. Tam güzel bir şey yapıyorsun, ama onu daha önce yapılmış iyi bir şeyi gölgelemek için kullanıyorsun ve bir anda tüm büyüsünü kaybetmesine neden oluyorsun. Anlamsız fani çabalar içinde güzel insanların güzel emeklerini heba ettiğimizi düşünüyorum hep böyle durumlarda.

Bir de gözlemler var elbette.

Böyle büyük bir toplantıya katılıp gözlem yapmamak mümkün mü?

Burası yıldızlar geçidi’ dedi katılımcılardan biri, tören alanını tanımlarken. Hakikaten de doğruydu. Bakanlar, iş dünyasından temsilciler… Ama öyle bir hal vardı ki, kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyi önemsemiyor gibi…

AK Parti’nin ilçe teşkilatlarına kadar tüm yöneticilerinin davetliler arasında yer aldığını buna rağmen muhalefet partilerinin Bursa temsilcilerinden davet alan kimsenin olmadığını üzülerek belirtmek istiyorum. Çünkü böyle büyük bir iş yapıp sahiplenilmesini istiyorsanız, bunu herkesle birlikte yapmalısınız. Muhalefeti her zaman olduğu gibi yine yok saymak, en kibar ifade ile yakışıksız olmuş.

Törenden önce bakanları, milletvekillerini bir kenarda yakalayanların dertlerini anlatmak için sıraya dizildiğine şahit oldum her zamanki gibi. O dertlere merhem olunur mu bilemem, ama aynı vatandaşın derdini anlattığı bakan konuşurken dinlemeye dahi tenezzül etmediğini söyleyebilirim.

Hasılı kelam, bir umursamazlık var sanki demiştim ya, tam olarak öyle de devam etti tören.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN, “DÜNYAYA NEREYE GİDERSENİZ GİDİN TÜRK MARKALARI İLE KARŞILAŞACAKSINIZ. TOGG DA ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE PRESTİJLİ BİR TÜRK MARKASI OLARAK DÜNYADA YOLLARI SÜSLEYECEKTİR” DEDİ. (İHA/BURSA-İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dünyaya nereye giderseniz gidin Türk markaları ile karşılaşacaksınız. Togg da önümüzdeki dönemde prestijli bir Türk markası olarak dünyada yolları süsleyecektir” dedi.

Daha ilk konuşmacı sahneye çıktığında yemek alanına geçmeye başladı katılımcılar, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank konuşurken sıralar epey boşalmıştı. İşin üzücü yanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması sırasında da salondan çıkışların sürdüğünü, salonun arka taraflarının büyük ölçüde boşaldığını söyleyebilirim.

Konuşmaları dinleyenlerin az, selfi çekmeye çalışanların sayısının ise bir o kadar fazla olması bence dikkat etmeye değer bir noktaydı.

İtibardan tasarrufun olmadığını da gözlerimizle bir kez daha gördük.

Tüm bu yüzeyselliklerin yanında bu kez şeytanın bacağını kırışımızın adı Togg olsun arzusundayım. Bu ülkenin zeki ve çalışkan insanlarının bir araya geldiklerinde dünya teknolojisi ile yarışır işler yapabildiğine dair bir kanıta şiddetle ihtiyaç duyuyorum.

Umarım bu kez öyle olur…

Togg yola çıkmak için geri sayıma başladı

Togg yola çıkmak için geri sayıma başladı

İnsanın hayatında bazı anlar vardır ki bir daha tekrarını görmek mümkün olmayabilir.

Bu bağlamda biz de o şansa sahip olan 4 bin davetliden biriydik.

29 Ekim 2022 Türkiye için çok çok özel bir gündü.

Öncesinde Cumhuriyet’in 99. yılını kutladık.

Cumhuriyet demek özgürlük demektir.

Bir başka özgürlük timsali olan milli elektrikli otomobilimizin ilk banttan indirilişine ve fabrika açılışına şahitlik eden 4 bin davetliden biriydik.

Bu da bir anlamda ekonomik özgürlük.

Tabiri caiz ise cari açığın 7 milyar dolar azalması, gayrı safi milli gelirin 50 milyar dolar artması demek.

Birileri her zamanki gibi mırın kırın edecek.

Olsun, onlar etsin.

Ama Türk Milleti’nin içinden çıkan 5 babayiğidin taşın altına eline koymasıyla, akabinde CEO Gürcan Karakaş’ın orkestra şefliğinde bir araya gelen bin 300 TOGG çalışanının alın teri ile milli otomobilimiz banttan indi.

Şimdi sıra yollara çıkmasında.

Ona da sayılı günler kaldı.

İşte bu özel güne bizim gibi şahitlik eden 4 bin davetli vardı.

O davetliler içerisinde Doğu Perinçek’ten tutun, Mustafa Sarıgül’e kadar sol siyasetin içinde var olan isimler.

Keza Fatih Erbakan, Mustafa Destici gibi muhafazakâr ve milliyetçi camianın siyasi liderleri de bu güne şahitlik ettiler.

Sadece bu kadar mı?

Kabine üyeleri, önceki dönemlerde bakanlık, milletvekilliği, belediye başkanlığı yapmış velhasılı 81 ilden gelen birçok isim şahitler arasında yer aldı.

Ve en önemlisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de el ele, gönül gönüle TOGG’da olması oldukça anlamlıydı.

Hele bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma aralarında “bu daha başlangıç” gizli öznesini kullanması anlayana çok şeyler ifade ediyordu.

Muhtemelen çok yakın bir tarihte sırasıyla milli uçağımız, helikopterimiz, milli savaş gemimiz, milli silahlarımız da sahneye çıkacak.

Dosta güven, düşmana korku verecek…

Şimdi bundan sonra ne mi olmalı?

TOGG’un satışında sıralar olmalı.

Misal bu minvalde ilk siparişi veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Bundan sonra sıra diğer partilerde.

Onlar da makam araçlarını TOGG yapmalı.

Sonrasında bakanlıklarda başlayan sıralama, valiliklere, belediyelere kadar inmeli.

Bu makamlardaki makam araçları ihale usulü elden çıkarılmalı, yerine de bir an önce makam aracı olarak TOGG alınmalı.

Ardından sanayi bölgelerindeki fabrika sahipleri de bu kervana katılarak destek vermeli.

Vatandaşın alması konusunda Erdoğan bankalara taşın altına elini koyun talimatını verdi.

Bankalar uyar mı uymaz mı onu zaman gösterecek.

Uymaz ise de benim önerim TOKİ gibi TOGGİ adında bir model geliştirerek halkın kira gibi ödeyeceği taksitlerle TOGG’a sahip olmasının önü açılmalı.

TOGG devrin otomobili… Geçmişte DEVRİM’i sabote edenler bu sefer tuzak kuramadılar.

Belki de kurmaya çalıştılar, başarılı olamadılar.

Ellerinde patladı.

Bu durumda bize düşen tek bir şey desteklemek ve TOGG’a sahip çıkmak ve akabinde ise var olsunlar demek düşüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

TOGG’la gelen sınav

TOGG’la gelen sınav

Bir asıra bir kaldı.

Tam 99 yılı geride bırakan bir cumhuriyet deneyimi var karşımızda.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 99. yıldönümü kutlu olsun!

Kurtuluştan kuruluşa yönelen tercihin adı olan cumhuriyet toplumda bulduğu karşılıkla kökleşme sürecini tamamlamıştır.

İnişler çıkışlar, darbelerin hediyesi ara rejimler sekteye uğratsa da cumhuriyet yolculuğunu temel kazanımların korunması sayesinde Türkiye göz ardı edilemeyecek bir ülke olarak dünya sahnesindeki yerini almıştır!

Hangi ideoljik pencereden baktığınıza hangi pragmatik beklenti içinde olduğuna bağlı olarak elbette ki ilerlemeyi değerlendirme biçiminiz de farklılaşmakta.

Kimine göre çok ilerledik. Kimine göre bir arpa boyunu anca aştık. Şu yıllarda uçtuk. Ya da bu yıllarda battık!

Herkesin meşrebine göre bir yorumu olması doğal.

Ama doğal olan bir kavram var ki değişen toplum dinamiklerinin bir şekilde karşılık bulduğu. Ve bu süreçte de insani sermaye ve maddi gelişmişlik olarak ciddi bir yolun alındığı!

İçeriden dışarıdan gemiyi rotasından çıkarmaya çalışanların tarih boyu eksik olmadığı dikkate alındığında alınan mesafenin küçümsenmeyecek boyutta olduğu görülüyor.

Daha iyi olur muydu? Elbette ki olabilirdi!

Ama ortak hedeflerin belirlenmesi ve toplumsal uzlaşma bazında başarımız yeterli seviyeye çıkamadı çeşitli nedenlerle.

Bundan sonra da güle oynaya bir toplumsal bütünlük içinde hedeflere koşmayı beklemek saflık olur.

Ayrışmanın hayli moda olduğu bir zaman dilimindeyiz!

Haliyle vizyoner liderlik çerçevesinde ortak değerlerin öncelendiği anlayışlara ihtiyacımız var. Özgürlüklerin başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı bütünleştirici yaklaşımların olmazsa olmaz koşul niteliği çerçevesinde ülke bütünlüğü, demokrasi ve kalkınma ekseninde politikalar oluşturulmalı ve uygulanmalı.

Hızla değişen dünya koşullarında Türk Milleti’ne daha uygun yaşam koşulları, refah ve mutluluk sunacak sosyal ve ekonomik projelere fazlasıyla ihtiyacımız var!

Yani her kesime görev düşüyor bu yıkıcı küresel rekabet ortamında…

Bu anlamda mevcut iktidarın projesi gibi görünmekle birlikte bir devlet projesi özelliğini de taşıyan TOGG, önemli bir sınav niteliği taşıyor.

Devrim ve Anadol deneyimini başarısız bir sınava döndüren anlayışın artık gündemde olmaması şart!

Dolayısıyla siyasallaşma riski olan bir bir proje olarak anılmamalı TOGG.

Türkiye’nin sanayileşme ve yüksek teknoloji alanında bir köprü olma görevini üstlenecek olan ilk elektrikli yerli otomobilin hem Türkiye’de hem de dünyada hak ettiği yere gelebilmesi için tüm kesimlerce desteklenmesi şart.

Neticede iktidarda kim olursa olsun bu çapta ve vizyondaki projelerin süreklilik arz etmesi gerekiyor!