Korku imparatorluğu ve basına saygı

Korku imparatorluğu ve basına saygı

Muhalefet partileri bir süredir belirledikleri politikalar ve yaşanan sorunlara yönelik çözüm önerileri üzerine konuştukları toplantılar düzenliyorlar. Bu konseptte katıldığım ilk toplantı BTSO üyesi iş adamları ile görüşen CHP Ekonomi Masası kurmaylarının bir araya gelişleriydi. Açılış konuşmalarının ardından basın mensuplarının dışarıya çıkması istenmişti.

Sebep?

İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemeleriydi. Toplantının ardından kulislere sızanlar da hükümete yönelik sert eleştiri yüklü konuşmaların yapıldığı yönünde oldu.

Benzeri bir toplantıyı Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de düzenlemiş ve aynı biçimde basın dışarıya çıkarılmıştı.

Sebep?

İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemesiydi. Buradan da kötü ekonomik gidişata yönelik eleştirilerin yoğun olduğu bir toplantı devamı haberi gelmişti kulağımıza.

Aynı konseptte en son toplantıyı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener düzenlemiş ve iş adamları ile bir araya gelmişti. Partinin ekonomik çözümlerinin anlatıldığı konuşmaları çok uzun bulan Akşener bir konuşma yapmamış, basın mensuplarının dışarıya çıkarılmasını istemişti.

Sebep?

İş adamlarının kendilerini rahat hissetmemesi.

Şimdi de hazırlıkları neredeyse bir aya yayılan ziyaret programı ile iki gün için Bursa’ya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iş dünyası ile bir araya geldi. Toplantı konsepti yine aynıydı. Bu kez yemekli bir program düşünülmüştü. Vakit nakittir diyen Kemal Kılıçdaroğlu çok da gecikmeden salona giriş yaptı, hemen ardından da konuşmalara geçildi.

CHP İl Başkanı İsmet Karaca’nın yaptığı kısa hoş geldiniz konuşmasının ardından kürsüye Kılıçdaroğlu çıktı.

Konuşmasının ana teması dört ayaklı stratejiydi.

Satır başlarını kısaca aktarmak istiyorum. Detayları zaten haberlerde okuyacaksınız;

*Birinci demokrasi. Bu iş insanına güven verir.

*İkincisi üreten Türkiye. Bilgi ekonomisi diye bir kavram var. Eğer bu olmazsa Türkiye katma değerli ürün üretemez.

*Üçüncüsü güçlü bir sosyal devlet. Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye inşa etmek zorundayız.

*Dördüncüsü sürdürülebilirlik. Ben siyasetçi olarak bunları öğrenerek hayata geçirmek için söz vermek zorundayım.

Konuşmanın buraya kadar olan bölümü CHP Genel Başkanının ağzından sıklıkla duyduğumuz biçimde ilerledi.

Sonra salona şöyle seslendi Kemal Kılıçdaroğlu;

Önümüzde bir süreç var. Bu süreçte hepiniz sandığa gideceksiniz. Demokrasiyi savunup evlatlarınızı düşünüyorsanız kararınızı ona göre vereceksiniz. İş adamları risk alan insanlardır. Sürekli yeniliğe açık olmaları gerekir.

Anadolu’nun içi boşaldı, doldurmak gerekiyor. Kasım sonu aralık başında Türkiye nasıl bir hamle yapabilir diye yaptığımız çalışmayı paylaşacağız. Türkiye’ye yeni bir yol haritası hazırlıyoruz.

İş adamlarına ‘bu seçim son şansınız olabilir!’ mesajı veren Kılıçdaroğlu bir yandan da ‘sanayinin bundan sonraki adresi Anadolu’dur. Batıdaki yoğun sanayileşme mantıksız bir boyuta gelmiştir!’ dedi bence.

Tabii bunu benim iç sesim, iyi niyetim, halis duygularım olarak da kabul edebilirsiniz.

Sadece konuşmasının son paragrafında küçücük bir mesaj vererek kürsüden inen Kılıçdaroğlu’nun ardından toplantının basına kapalı olan bölümüne geçildiği duyurusu yapıldı. Yine bence biraz kaba biçimde birkaç kez ‘basın mensupları salonu hızla boşaltsın!’ uyarısı geldi. Henüz yemeğini yemeye fırsat dahi bulamamış basın mensuplarının salondan ‘hızla!’ çıkması istendi.

Sebep?

İş adamları kendilerini rahat hissetmedikleri için.

İşte tam da bu nedenle şöyle diyebilirim;

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa gezisinde iki önemli başlık ön plana çıktı bana göre; ‘korku imparatorluğu’ ve ‘basına saygı.

İş dünyasının içinde hemhal olanlar için hükümetle ters düşmemek ya da en iyi ihtimalle kimsenin kuyruğuna basmamak önemlidir. Çünkü her an bir kredi ihtiyacınız, gümrükte kalan bir malınız, almanız gereken bir ihale olabilir ve hepimiz biliyoruz ki; gücü elinde tutanın hoşuna gitmiyorsa yaptıklarınız, siz doğru yolunuzda yürürken dahi ayağınıza çelme takmak isteyen çok olur.

Biz bunun adına korku imparatorluğu diyoruz. Mutlak gücün tüm kurumları baskı altına alışı, hatta çoktan almış olması anlamına geliyor.

Fakat unutulmaması gereken bir gerçeklik var ki, o da şudur; demokratik toplumlarda Yasama, Yürütme ve Yargının yanında dördüncü güç/hak olarak gösterilen basın, ayrı bir kalkan oluşturur haklıdan yana.

Bu gücü kullanmak varken neden bu güçten kaçmak ve saklanmak ister insanlar anlamıyorum.

Ancak bu konuda bir tezim var ki şudur; bir süredir bilinçli olarak basına uygulanan itibarsızlaştırma politikasının mayası çok iyi tutmuş. Doğal olarak itibarı olmayan bir erkten umudu kalmamış insanların.

Bir siyasi parti üyeliğim yok. Tüm siyasi partilere nötr olmayı tercih ediyorum. Bence bu işimi yapmamı kolaylaştırıyor. İyiye iyi, kötüye kötü derken içimin rahat olmasını sağlıyor. Bu nedenle partili kontenjanından kalamadım Kılıçdaroğlu’nun toplantısının devamına. İş adamı olmadığım da çok açık olduğundan yapılan uyarıyı hemen dikkate alıp derhal ayrıldım toplantı salonundan.

Kılıçdaroğlu’nun programı açıklandığı andan itibaren CHP örgütünden, ‘Parti tabanı ile bir araya gelmeyen Genel Başkan’ eleştirileri yağmur gibi yağdı, yağmaya da devam ediyor.

Şimdi bir eleştiri de benden gelsin o halde. İçinizde yara olan Bursa’nın, kürsünüze tam 15 tane mikrofon koyarak ve büyük bir beklenti ile sizi izlemek için gelen basın mensuplarına reva gördüğünüz bu muydu?

‘Basına kapalı’ sorunlar: Kılıçdaroğlu’nun Bursa programı

‘Basına kapalı’ sorunlar: Kılıçdaroğlu’nun Bursa programı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Bursa’daydı.

Bundan önce tam 3 kere programı değiştiğinden Bursa’ya gelememiş, yaşanan her iptal Kılıçdaroğlu’nun Bursa mesajları için beklentiyi daha da artırmıştı.

Çünkü Kılıçdaroğlu, 2019 yerel seçimlerinden sonra Bursa’ya ilişkin ‘İçimde yaradır’ ifadelerini kullanmış ve sıklıkla Bursa’yı kazanmak istediğini dile getirmişti.

Üstelik Kılıçdaroğlu, ekonominin bu kadar sıkıntılı olduğu bir dönemde Bursalı iş insanları ile bir araya gelecek ve onların sorunlarını dinleyecekti.

Dinledi de… Yani dinlemiştir sanıyorum.

Çünkü biz basın mensupları, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı selamlama konuşması sonrası salondan ‘hızlıca’ çıkarıldık.

Bursa basınının belki de ilk defa bu kadar ilgi gösterdiği bir CHP programı, yaklaşık yarım saatlik girizgahın ardından basına kapatıldı.

Sanırım iş insanlarının rahat konuşması hedeflendi ama, madem amaç buydu; toplantı en başından kapalı tutulabilirdi. İYİ Parti’ninkini de hesaba katarsak muhalefetin Bursa’daki iş dünyası buluşmalarının çok ses getirmediğini söyleyebiliriz.

Gelelim, Kılıçdaroğlu’nun verdiği mesajlara.

Bursa iş dünyasının önde gelen isimlerinden bazılarını gördüğümüz toplantıya gösterilen ilgi, partilileri memnun edecek seviyedeydi.

Ancak açık konuşmak gerekirse Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa’da biz basın mensuplarına yaptığı konuşma normal bir CHP Grup toplantısından farksızdı.

Bursa özelinde vereceği mesajları bekledik ancak maalesef umduğumuzu bulamadık.

Konuşmasında özellikle ve ısrarla üniversitelerin bağımsızlığına ve bilimin özgürlüğüne vurgu yaptı. Son dönemde ziyaret ettiği ABD ve İngiltere’deki üniversitelerin olanaklarını ve yönetim şekillerini Türkiye’dekilerle karşılaştırdı. Sonucu tahmin ediyorsunuzdur zaten…

Ancak bu kıyaslama normalden daha uzun olunca konuşmanın ana teması, ‘Üniversite diye bir yer buldum, süper!’ tarzında şekillenir gibi oldu.

İkinci olarak demokrasi mesajı verdi ‘Bay Kemal’. Demokrasinin kendini gelişmiş olarak addeden toplumlar için ne kadar hayati olduğunu hatırlattı salondakilere. Sandık uyarısı yaptı, vicdanlara seslendi. Oy verecek olanlara ‘Çocuğunuzun geleceğini düşünün’ dedi.

Tam da gündemde olan EYT mevzusunun çözüm mesajlarının ayyuka çıktığı bir zamanda ‘sosyal devlet’ ilkesinin altını çizdi. ‘Türkiye’de hiç kimse yatağa aç girmemeli’ dedi.

Gel gelelim;

Demokrasiye bu kadar vurgunun yapıldığı, ‘özgür basın’ temennisinde bulunulan bir toplantının tam ortasında gazetecileri apar topar salondan çıkarmak, bir de bunu söylerken ‘hızlıca çıkalım’ diye bir uyarıda bulunmak ‘demokrasi’ vurgusunu lafta bıraktı.

Üstüne yerel bazda etkili bir mesajın (en azından biz içerideyken) verilmemesi de bir başka eksi not olarak kayıtlara geçti.

Cumartesi sabahı yapılacak kahvaltı programının da ‘kapalı’ olacağını düşünürsek eğer, Kılıçdaroğlu’nun bu Bursa programı basın için çok da parlak geçmedi diyebiliriz.

Tabi yazının sonuna eklemek gerek: Toplantının basına belli bir aşamadan sonra kapanacağından haberdardık. Ancak bu kapanışın rahatsız eden kısmı zamanlaması ve şekliydi. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun konuşması sonrası ‘asıl’ haber değeri taşıyan bölüm de kabul etmek gerekir ki tam da orasıydı…

Tıpkı yukarıda söz ettiğim gibi, CHP’nin Bursa’da şimdiye kadar en çok ilgi gösterilen toplantısı bizim için bu şekilde nihayete erdi.

Geride iş Kılıçdaroğlu’nun kurmayları ile birlikte ‘gizlice’ teşhis ettiği iş dünyasının sorunları ve ‘özgür basın’ sözlerinin yankısı kaldı…

 

Memleket’te işler iyi gitmiyor!

Memleket’te işler iyi gitmiyor!

Türk siyasi tarihinde ana gövdeden ayrılıp başarılı olan siyasi partilerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez.

Bir çoğu saman alevi gibidir.

Belli bir süre parlarlar, daha sonra kaybolurlar.

Saman alevi gibi parlayıp kaybolan, yok olan siyasi partiler arşivine girmek istemeyen oluşumlardan biri de Muharrem İnce’nin Genel Başkanı olduğu Memleket Partisi.

Hatırlatmakta fayda var: Memleket Partisi’nin Bursa İl Başkanlığı seçimleri yaklaşık 2.5 ay önce gerçekleşmiş, seçime başkan olarak giren Güner Aklan sandıktan çıkamamıştı.

Başkanlığı ise Hasan Yıldırım kazanmıştı.

Uzun yıllar CHP’de Mudanya İlçe Başkanlığı’nda aktif siyaset yapan Yıldırım’ın göreve gelmesi ile partide hangi gelişmeler olacak, diye düşünürken sürpriz gelişmeler de yaşanmaya başlandı.

Ama daha öncesinde Nilüfer İlçe Başkanı olarak göreve atanan Ümit Akkuş da sürpriz bir şekilde görevden alınmıştı…

Bunların hepsini üst üste koyduğumuzda oldukça sıkıntılı bir süreç yaşandığını ifade edebiliriz…

Neticede sancılı bir doğum…

Bu sancılı süreçten sonra il başkanlığı görevine seçilen ve göreve başlayan Hasan Yıldırım’ın il başkanlığını Heykel’de bir başka iş merkezine taşıyacağı ifade olundu.

Yine süreç içinde görevden alınan Nilüfer ilçe Başkanı Ümit Akkuş’un yerine Cevdet Şen Nilüfer İlçe Başkanlığına atandı.

Sonrasında İl Başkanı Yıldırım, Şen’i görevden almak istedi.

Aldı ama Genel Merkez’in duruşu ile Şen göreve devam etti.

Daha doğrusu alındı, tekrar yetki aldı…

Şen’in görevden alınmaması ve genel merkez tarafından görevine devam ettirilmesi Yıldırım’la genel merkez arasında ipleri kopardı.

Belki de Genel Merkez’deki Bursalı Parti Meclisi Üyesi Ruşen Sever ile demek daha doğru olacak.

Ve dün Yıldırım, yönetim kurulu ile beraber Sever’e tepki amacı ile görevinden istifa etti.

Sadece Yıldırım mı?

İl Başkanı Hasan Yıldırım ile beraber, Osmangazi İlçe Başkanı Yaşar Yılmaz, Gürsu ilçe Başkanı Mevlit Akın, Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Serdar Gürses, Yenişehir ilçe Başkanı Mesut Şeker ve Mudanya İlçe Başkanı Metin Bağcı da görevlerinden istifa etti.

Bundan sonra ne mi olur?

Muharrem İnce Bursa’da yeni bir görevlendirme yapar. Bu görevlendirmede ilk akla gelen isim de Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin.

Bakalım Yıldırım ve ekibi ilerleyen günlerde partide devam edecek mi yoksa partiden ayrılacak mı?

Yerine gelen isim Şahin mi olacak?

Ya da Güner Aklan’a tekrar görev verilecek mi?

Ya da bu saydıklarımızın dışında bir başka isim mi Bursa İl Başkanı olacak?

Öte yandan, Memleket Partisi içinde bir grubun Millet İttifakı içerisinde yer alıp, birkaç milletvekilliğine razı olanlarla ilgili kulis bilgilerimizin olduğunu da ifade edelim.

İlerleyen günler de bu konuyu daha detaylı olarak yazacağız.

Biz Bursa ve genel süreci bekleyip, takip edelim…

ABD’nin enflasyonu lira ve altına yaradı

ABD’nin enflasyonu lira ve altına yaradı

Enflasyon yine gündemde.

Ama bizimki değil.

Amerika’nın enflasyonu çok daha önemli hale geldi!

İki nedenle. Birisi Türkiye’de artık yüksek enflasyonun sıradanlaşması.

Diğeri ABD’nin TÜFE rakamlarının doların ve bütün yatırım araçlarıyla emtiaların kaderini belirler bir öneme kavuşması!

Amerikan Merkez Bankası Fed’in para politikasını veri bazlı olarak yönlendirmesi enflasyonu baş kahraman haline getirmiş durumda.

Hal böyle olunca da ABD’de açıklanan her enflasyon rakamı özel bir önem kazanmakta. Bu kez de öyle oldu.

Ekim ayı verileri daha açıklanmadan piyasalarda beklenti yarattı.

Ama beklentilerin altında bir gerçekleşme olması şaşırtıcı bir tablo ile yatırımcının karşısına çıktı!

Aslında ekimde eylüle göre yüzde 0,4 oranında bir artış kaydedildi TÜFE’de.

Aylık bazda en yüksek zam oranı barınmada kendini gösterdi. Gıda fiyatlarındaki artış da sürdü.

Doğalgazın ise düşüş göstermesi aylık enflasyonun daha hızlı artmasını engelleyen unsurlar arasında yer aldı.

Ancak, asıl önemli olan yıllık bazdaki TÜFE rakamı idi. Ve yıllık TÜFE yüzde 7,7 olarak açıklandı. Yani yüzde 8 oranındaki beklentinin görece hayli altında gelen bir rakamla karşılaştık!

Doğal olarak yeni bir fiyatlamaya yol açtı bu tablo.

Dolar endeksi 108,03’e inerek 13 Eylül’den bu yana akdedilen en düşük seviyeye geriledi.

ABD 10 yıllık tahvil faizi ise yüzde 3,9’a geriledi.

Neticede dolara endeksli varlıklarda düşüş gerçekleşirken hisse, emtia ve petrol fiyatlarında ise tırmanış trendi göze çarptı!

Peki neden?

Pratikte uzun vadede güçlü büyüme anlamına geldiği için bu veri aslında doları destekler nitelikte.

Ancak Fed’in faiz politikası açısından yani kısa vadede şahin duruşu törpüleyen bir veri olarak da değerlendirildiği için ekim ayı TÜFE rakamı doları aşağıya itti.

Pozitif gelen istihdam verisi ile beraber dikkate aldığımızda son enflasyon rakamı Fed’in aralıkta 50 baz puanlık faiz artışı yapmasına dönük beklentiyi iyice güçlendirmiş oldu!

Doların aşağıya doğru baskılanması en çok da altına yaradı.

Ons fiyat yükseliş atağı için bir fırsat yakalamış oldu. Fırsatın piyasalardaki ilk yansıması ise bin 758 dolarla karşımıza çıktı. Kapanışın haftalık bazda bin 735 dolar direncinde olması halinde önce bin 780 ardından da bin 800 dolar seviyesi gündeme gelebilir!

Elbette ki dolar endeksinin seyri ana belirleyici konumda tüm yatırım araçları için.

Bu nedenle endekste 108 seviyesinin kısa vadede ciddi bir destek noktası olduğu unutulmamalı.

Dolarda satışı güçlendirecek bir ek gelişme olduğu taktirde 107,3 seviyesi ile 106,5 seviyesi de olanaklı hale gelebilir.

Ancak kalıcılığı sorgulanan bir iniş olacağı kesin!

Tepki alımları ile tekrar tırmanış ihtimali daha güçlü.

Dolayısıyla kısa vadede 107 – 110 bandındaki hareket daha olanaklı görünmekte.

İçteki yansımaya gelirsek dolar/TL aşağıya borsa ve altın yukarıya hareket etti.

Dolarda 40 gün aradan sonra 18,50 seviyesinin altı görüldü!


Kısa vadede bu seviye civarı hareket normal görünmekte. Ancak lira üzerindeki baskı az değil. Dolayısıyla yeniden 18,60’a doğru bir hareketin görülmesi şaşırtıcı olmaz.

Doların lira karşısındaki son geri çekilmesi gram altının çıkış hızını da bir miktar azalttı!

Ancak bin 44 TL’lik fiyat son ayların zirvesi olarak kayıtlara geçti. Tarihi rekora da pek bir şey kalmadı. Ama çıkış ivmesinin zayıflaması söz konusu.

Neticede gram altında kısa vadede bin 20 – bin 60 liralık aralıkta bir hareketin öne çıkması kuvvetle muhtemel.

Kılıçdaroğlu Bursa’dan kime hangi mesajları verecek?

Kılıçdaroğlu Bursa’dan kime hangi mesajları verecek?

Kamuoyunda en fazla merak edilen konulardan biri de Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı.

Kulisler bu hafta fazlasıyla hareketlendi.

Altılı Masa’nın altısından da ayrı ses çıkıyor.

Bir kesim “Kemal Kılıçdaroğlu aday olacak” derken, diğer tarafta İYİ Parti’nin il başkanlarının kendi genel başkanları Meral Akşener ile ilgili çalışmaları olduğu biliniyor.

Onların hedefi Kılıçdaroğlu’nu değil, Akşener’i Millet İttifakı’nın adayı olarak sandığa sokmak.

Öte yandan, bir de bu duruma müdahil olmak, altılı masayı yediye çıkarmak isteyen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş var.

Bu açıdan baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun vereceği karar çok önemli.

Ana muhalefet partisi CHP’nin başındaki isim Kemal Kılıçdaroğlu 11-12 Kasım’da Bursa’da olacak. Bazı temaslarda bulunacak.

Bu temaslar içerisinde kanaat önderleri de olacak.

Akşam da iş dünyası ile bir araya gelecek.

İş dünyası ile gerçekleşecek toplantının ilk bölümünde basın mensupları da bulunacak. İkinci kısmı ise basına kapalı olacak.

Bizim asıl merak edeceğimiz kısım ikinci bölüm.

Kılıçdaroğlu, iş dünyasına hangi vaatleri verecek, neler isteyecek?

İngiltere ve ABD ziyaretleri ile ilgili detaylar paylaşacak mı?

Bursa’dan ayrılırken mutlu ayrılacak mı?

Bu soruların yanıtlarını Cuma gecesinin ilerleyen saatlerinde öğrenmiş olacağız.

Bekleyip, öğrenelim, ardından da kaleme alalım…

NADİM VE MEHRALİ SARIBAL AK PARTİ’DE

Yaklaşan genel seçim öncesi partilerin saha çalışmalarında belirgin bir artış dikkat çekiyor. Bu minvalde en çok çalışan siyasi partilerden biri de AK Parti.

İktidarın işi daha zor.

Kurulduğu günden itibaren, daha doğrusu girdiği ilk seçimden bugüne kadar sürekli iktidar koltuğunda.

Hal böyle olunca AK Parti sürekli sahada…

Sahada hem icraatlarını anlatıyorlar, hem de üye kayıt çalışmaları gerçekleştiriyorlar.

O çalışmaları yapan isimlerden biri de AK Parti Gürsu İlçe Başkanı Zekeriya Hacıoğlu.

İlçesinde toplumun her kesimi ile diyalog içerisinde olan Hacıoğlu, partisine yeni üye kayıtları gerçekleştiriyor.

Bu minvalde dün gerçekleştirdiği üye kayıtları oldukça dikkat çekiyor.

Adaköylü Nadim Sarıbal, Mehrali Sarıbal, Serkan Çete AK Parti Gürsu İlçe Teşkilatına üye oldular.

Bilmeyenlere hatırlatalım.

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Gürsu Adaköylü.

AK Parti’ye üye kaydını gerçekleştiren isimler de Sarıbal’ın yakın akrabaları.

Bu açıdan bakınca Gürsu İlçe Başkanı Zekeriya Hacıoğlu’nun bu kayıtları ekstra alkışa değer…

Hatta bu yılın en çok dikkat çeken üye kayıtlarından biri olarak tarihe not düşmek gerekiyor…

HAYAT HASTANESİ DİYABET’E DİKKAT ÇEKİYOR

Özellikle günümüzde işlenmiş gıdaların her geçen gün artması ve hareketsizlik şeker hastalığına davetiye çıkarıyor.

Ülkemizde bu davetiye sonucu resmi rakamlara göre 10 milyona yakın diyabet hastası bulunuyor.

Bir o kadar da hasta olduğunu bilmeyen yurttaşımız olduğu tahmin ediliyor.

Ülkemizde 14 Kasım Diyabet Günü olarak kutlanıyor.

Diyabetin tedavisinde üçlü saç ayağı var; ilaç, yürüyüş ve diyet.

Bu noktada kentimizde faaliyet gösteren Özel Hayat Hastanesi “Diyabet”e ya da halk arasında bilinen adıyla şeker rahatsızlığına dikkat çekme adına her yıl geleneksel olarak yürüyüş gerçekleştiriyor.

Yürüyüşe siz de katılmak isterseniz 12 Kasım Cumartesi saat 13.00’de Cumhuriyet Caddesi’nde olun…

Kimden onay aldınız?

Kimden onay aldınız?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, son günlerin hem şehrimizde hem de tüm ülkede en çok konuşulan bakanlığı olma şerefini taşıyor hakkıyla.

Ülkecek konuşulan meseleden kastım; Sözcü yazarı Deniz Zeyrek’in Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın maaş promosyonları ile personele verilen giyim yardımı alacaklara ilişkin listede Bakan Kurum ve bakan yardımcılarının da olduğu ve söz konusu yardımın bir kısmının bakanlık masrafları için kullanıldığına ilişkin açıklamaları.

Gerçi Bakanlık bu konudaki iddiaları reddettiğini belirtmiş ve Zeyrek’in Bakanlığın kendi sitesinden alarak sunduğu belgeleri “kağıttan ibaret” olarak nitelendirmiş, ama bence durum halen ciddi bir açıklamaya muhtaç.

Şehrimiz açısından Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın konuşuluyor olmasının nedeni ise ‘İlk Evim Arsa Projesi’ kapsamında Hazine’ye ait pek çok kuruma tahsis edilmiş arazilerin TOKİ’ye devredilmesi yoluyla bir anda imara açılıvermesi.

Öyle böyle değil, ülke genelinde 41 milyon 980 bin 413,60 metrekareden, Bursa özelinde ise 8 milyon 448 bin 490,65 metrekareden bahsediyoruz.

Bütün bu alanlar bir anda satışa çıkarılacak. Özellikle de projenin sadece arsa olarak satışa çıkarılacak olan kısmından devletin önemli bir gelir beklediğini düşünüyorum.

Elbette bu kazanıma karşılık kaybedilenler konusunda pek umursar görünmüyor adında Çevre ve İklim kelimelerinin geçtiği bakanlık.

Bakanlık tarafından hazırlanan ve bir gün içerisinde devirlerin tamamlanmasının istendiği belirtilen talimatname kararların nasıl bir hızla alındığı, uygulandığı ve üzerinde ciddi bir düşünme payının bulunmadığı konusunda da gösterge.

Peki, Bursa’da devri yapılan alanlar gerçekten konut yapımına uygun yerler mi?

Bu konuyu konuştuk İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ile.

Samanlı’da dere yatağı olduğu için riskli bulunan ve lojistik alan yapılmasını dahi onaylamadığımız bölgenin civarı sosyal konut alanı olarak imara açılmış oluyor. Üniversite alanlarının bir kısmı da bu şekilde imara açılmış bulunuyor.

Özellikle Yolçatı tarım alanı ve taşkın sahası. O bölgenin imara açılmasında ciddi sıkıntı görüyoruz. Yunuseli’ndeki bölge rekreasyon alanı. Kayapa’da imara açılan alan ise pazar yeri ve spor alanı olarak planlanmış bölge” diyor Şimşek.

İlk bakışta dahi göze çarpan öyle çok sıkıntılı durum var ki.

Akademik Odalar bu oldubittiye karşı yargıya gitmeye hazırlanıyor.

Oysa Bursa’nın dönüştürülmesi gereken konut stoğu neredeyse yüzde 60 düzeyinde. Bu noktada kentsel dönüşüme ağırlık vermek varken en bereketli toprakların imara açılması sadece kolaycılık mı?

İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’in “Yine oldubitti, hesapsızlık, acele ve sadece birilerine yönelik hareketler bunlar” sözleri bence son derece manidar.

Düşünüyorum ve vatandaş olarak bu konuda benim de söyleyecek bir sözümün olması gerektiği kanaatine varıyorum. Zira Hazine’ye ait bu araziler kimsenin babasının malı olmadığına göre bizim, yani bu ülkenin vatandaşlarının malıdır. Vatandaşların ortak ihtiyaçlarının giderilmesi, yaşamlarının daha sağlıklı sürmesinin temini için kullanılan alanlardır.

Yeşil alanlar, hastane alanları, eğitim alanları, park ve sosyal donatı alanları, pazar alanları bu alanların içinde yer alır.

İhtiyaç sahibi vatandaşların ekonomik koşullarda konut sahibi olmasını ben de isterim, hatta desteklerim, ancak durumun pek de öyle olmayacağını, sizin ekonomik konut diye açıkladığınız konut fiyatlarının orta gelir düzeyindeki vatandaşlar için dahi ağır geleceğini daha önce defaatle belirtmiştim yazılarımda. Yine aynı kanaatteyim.

Şimdi sorarım size; canım Bursa’nın en verimli topraklarını toplu konut projesinde kullanmak için kimden onay aldınız?

Hiç mi güzel haber yok diyenlere de bir not düşelim yazının sonunda; aldığım bilgilere göre bir süredir konuşulan; ‘Yenikaraağaç TOKİ projesinin yeri değişiyor’ bilgisini ‘Yeri değiştirildi’ olarak güncelleyelim.

RAMSAR alanda kalan proje başka bir alana kaydırılacakmış. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin uyarılarının iptal kararının alınmasında önemli rol oynadığı da aldığım bilgiler arasında.

Kararın resmi yazısı henüz akademik odalara ulaşmamış olsa da sonucun kesin olduğunu duymak mutluluk verici.

İşverenin asgari ücret ve EYT derdi

İşverenin asgari ücret ve EYT derdi

İş dünyası endişeli.

Endişenin temel kaynağı hesap kitap tutturamamak.

Evdeki hesabın çarşıya uyma konusunda inat ettiği günlerden geçmeye başladık çünkü!

Yani iş dünyasının en sevmediği kavram olan belirsizlik büyüdükçe endişeler de artmaya başladı.

Belirsizliğin iç ve dış kaynakları olması ise kısa vadede aşılması konusunda umut dağıtan bir görüntü veriyor.

Dıştan esen küresel enflasyon rüzgarlarına artan durgunluk işaretlerinin eklenmesi özellikle ihracatçı sanayicimizin önünü görmesini fazlasıyla engelliyor! Görünen kısım ise pek umut verici değil.

İçteki yüksek maliyet artışlarıyla birleşen dıştaki talep daralması gelecek adına iyimser olmayı haklı olarak engellemekte.

Özellikle enerji faturaları başta olmak üzere zıplayan maliyetlerin kontrolü hayli sıkıntılı bir hal almış durumda!

Finansal sıkıntılar, krediye erişim, döviz kurunun rekabetçilik sorunu gibi meseleler de madalyonun bir başka yüzü.

Bir de yaklaşmakta olan istihdam maliyetlerine dair belirsizlik bulutu bu manzaraya eklenince işverenlerin kara kara düşünmesi ve haklı olarak beklentilerini daha sıkça dile getirmesi kaçınılmaz oldu.

Mesela dün ardı ardına beklenti mesajları geldi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe döviz kurunun enflasyon oranında artması gerektiğine dikkat çekti. Ve TİM Başkanı Gültepe’nin dikkat çektiği bir başka konu da Merkez Bankası’nın Eximbank’a acilen fonlama sağlaması gerektiğiydi.

Yani ihracatçının döviz işlemlerinde de sıkıntısı var. Kurun rekabetçilik düzeyinde de!

Bir başka talep de TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’dan geldi. Turan, düşük faiz politikasının amaçlarının tekrar ele alınması gerektiğine dikkat çekerken enflasyona dair de “para politikasının yanı sıra, mali politikalar ve sektörlere dönük yapısal politikalarla ekonomimiz üzerindeki enflasyon kamburunu atmamız gerekiyor.” ifadesini kullandı.

Yani MB’nin düşük faiz politikasının pratikte olumsuz yan etkileri olduğuna dair bir kanaat var. Bir de enflasyonist ortamın kalıcı ve radikal çözüm gerektirdiği vurgusu dikkat çekiyor!

Bir de giderek artan asgari ücret ve EYT sıkıntısını hissediyor artık patronlar.

Çünkü iki ayrı ve belirsiz yük olarak bu iki kavramı ifade etmekteler.

Okkalı bir ücret artışının yapılacağı kesin. Ne de olsa seçim yılı!

Ve hızla eriyen gelirlerin de telafi edilmesi şart.

Bu çerçevede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanmadan önce işçilerin, işverenlerin ve kamuoyunun beklentilerini tespit etmek üzere araştırma başlattı.

Türkiye genelindeki küçük, orta ve büyük ölçekli işletmeleri de kapsayacak bu araştırmada asgari ücret beklentileri tespit edilerek değerlendirilecek.

İşçilerin ve kamuoyunun beklentisi yüksek. En azından mutfak enflasyonunu aşan bir rakam zam olarak yansımalı!

Ama işveren kesimi de özellikle KOBİ’lerin yükü açısından kaldırılabilir bir asgari ücret artışı talep etmekte kendince haklı. Endişelerin odağında zorlaşan diğer koşulların yanında yüklü istihdam maliyetlerinin işçi çıkarma ya da firma kapanmalarına yol açabileceği yatmakta.

Dolayısıyla hükümetin orta yolu bulması hiç de kolay görünmüyor.

Çünkü aynı zamanda bir de 2023 itibarıyla bir EYT yükü binecek işverenin sırtına!

Emeklilik hakkını kullananların yoğun olacağı firmaların tazminat yük tam bir belirsizlik unsuru. İşte tüm bu kritik konuları patronları çatı örgütlerinden Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in önüne koydu dünkü yönetim kurulu toplantısında.

Sonucu zaman gösterecek ancak çalışma hayatında her kesimi ilgilendiren bu zorlu sürecin başarıyla yönetilmesi hayati önem kazanmış durumda!

Bu plan 2023 yılında şekillenir!

Bu plan 2023 yılında şekillenir!

Çok uzun zamandır Bursa’nın nasıl ve kim ya da kimler tarafından planlandığını, planlanmaya çalışıldığını, planların belediyeler kanalıyla mı yoksa Ankara merkezli mi yapıldığını konuşup tartışmaya, yazmaya çalıştık bu köşeden.

Aslında her şey öylesine karmaşık ki…

Karmaşıklığın sebebi ise çok açık; bu şehrin ‘Anayasa’ diye tabir edilebilecek, 1/100 binlik çevre planı yok.

Evet, yanlış duymadınız, Bursa gibi sürekli gelişen bir şehir 2 yıldır küçük düzenlemeler denilecek planlamalarla idare etmeye çalışılıyor. Bu nedenle de şehrin hiçbir sorunu tam olarak çözülemediği gibi pek çok hata yapılıyor.

Çok iyi hatırlıyorum, geçmiş dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker döneminde son derece geniş katılımlı, ciddi tartışmaların yaşandığı bir sürecin ardından hazırlanmıştı 2020 Çevre Düzeni Planı. Uygulama sürecine geçildiğinde, zaman içerisinde pek çok kez ihlal edilse, üzerinde 300’e yakın delik de olsa, bir anayasa mevcuttu. 2022 yılını geride bırakmaya hazırlandığımız şu süreçte söyleyebiliriz ki, iki yıldan beri Bursa’nın başına ne geliyorsa plansızlıktan geliyor.

Şehrin 2040 çevre düzeni eylem planının hazırlanması için 2020 yılında kolların sıvandığını, pandemi sürecinde askıya alınmış olsa da sonradan hız verilerek yapılan toplantıların ana mahiyetlerini de yazılarıma konu ettim pek çok kez.

En son akademik odaların bazıları plan görüşmelerine dahil edilmedikleri için tepki göstermiş ve planı yeterince geniş katılımlı bulmadıklarını belirtmişlerdi.

Buna karşı geliştirilen argüman ise çok geniş bir katılım gözetildiğinde çok çatışmanın olduğu ve planın aciliyeti nedeniyle katılımın daha sınırlı tutarak hızlı yol almak çabasının gözetildiği yönündeydi.

Bugün bu tartışmaların arasında Merinos AKKM’de yapılıyor bahsettiğim toplantı.

Bursa Büyük Şehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı Şehir Planlama Şube Müdürlüğü’nce düzenlenen Bursa Çevre Düzeni Planı Tematik Değerlendirme Çalıştayı’nda, ulaşan, üreten, yaşayan, yaşatan Bursa başlıkları konuşulup tartışılacak.

Neredeyse tüm masalara Şehir Plancıları Odası davetli elbette. Bunun yanında İnşaat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Maden Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Peyzaj Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası kendi alanlarının çalışma kapsamına giren masalarda söz söyleyecekler arasında.

Amaç hata yapmamak…

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın söylediği “Bursa bundan sonra yapılacak bir hatayı daha kaldıramaz” sözüne yürekten katıldığımı daha önce de belirtmiştim.

Elbette bu noktada hatadan ne anladığınız da çok önemli.

Benim hatadan anladığım, şehrin daha fazla doğal ve tarihi doku kaybına tahammülünün olmadığı.

Burası çok net benim için.

Bu planlarda en çok merak ettiğim ise bir biçimde kahverengi lekelerle işaretlenen RAMSAR alanlarının yapılaşmaya açılıp açılmayacağı.

Gerçi bu konuyla ilgili görüşünü aldığım Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme, sulak alanlar konusunda böyle bir durumun oluşmasının mümkün olmadığı konusunda kesin bilgiler verdi. Yine de Göçebe Oyunları için hazırlanan devasa platformun hemen göl kenarına kuruluvermesi, ardından da bir kahverengi leke ile 1/100 binlik plana işlenmesi gözümü korkuttu.

Gözümüzü korkutan tek bir gündem maddesi yok tabii ki.

Ankara’dan yapılan planlamaların şehre yansımaları bertaraf edilebilecek mi bu da benim için çok önemli.

Gelelim neler olup bittiğine.

Bir kere toplantıda kullanılan veriler güncel değil. 2010 yılına ait. Verilerin acilen güncellenmesi en önemli istek olmuş. Aksi halde doğru biçimde ilerlemek zaten mümkün değil.

Bir de kurumlar arasında farklı veriler karşı karşıya geliyor. Sanayi doluluk oranları BTSO verilerinde yüzde 90 düzeyinde görülürken, Bursa Büyükşehir Belediyesi verilerinde yüzde 60-65 düzeyinde. Buraya da bir netlik kazandırılması gerekiyor.

“Ulaşan Bursa” masasında çalışan İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek;

“Şehir içinde dağınık sanayinin şehre yük yarattığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçek, sanayi bölgelerinin batıda, işçi kesiminin yerleşim alanlarının ise doğuda olması da trafik yükünü artırıyor. Sanayi bölgelerinin dehidrasyonu ve derlenip toplanması konuları çok elzem konular. Bu noktada iki ulaşım planı ile şehrin rahatlatılması düşünülmüş. Kuzeyde yapılacak bir yol ve doğunun batıya şehir içine girmeden ulaşmasını sağlayacak alternatif bir yol var gündemde. Bazı katılımcılar da ‘güney çevre yolu’nun yeniden gündeme alınması önerisinde bulundu” diyerek aktardı toplantının ulaşım konusundaki gündemini.

Fakat önemli bir soruna da dikkat çekti Şimşek; çözümlerin büyük bölümü plan sonrası yapılacaklar listesinde yer alıyor. Plana işlenmemiş! Misal TOKİ’nin son hazine arazilerini imara açma atağı da yok planda.

Gördük ki, Bursa Büyükşehir Belediyesi çözümlerini koymuş, listelemiş. Ama hep 100 binlik plandan sonra yapılacak stratejiler içine koymuş bunları. Bu konuları mutlaka 100 binlikten önce yapması lazım. Nasıl olacağının tanımı olmalı. Kervan yolda düzülür doğru bir yaklaşım değil!” diyor Şimşek.

Şeffaf olmanın şehir planlaması açısından çok önemli olduğunun altını çiziyor Mimarlar Odası Başkanı ve diyor ki;

Şu an kurguda olan ilave sanayi bölgeleri olsun, TOKİ konut bölgeleri olsun, bunların hepsinin haritada işli olması lazım. Şeffaf olmak en önemlisi. Burada şu an gizlenen ama Bursa için planlanan kararlar varsa, bu anlamsız bir plan olur. Bazılarının bildiği, genelin bilmediği şeyler bu kent için hep sıkıntı olmuştur. Bu kez aynı hataları yapmayalım!”

Hal böyle olunca planın Aralık ayına yetiştirilmesi gibi bir derdin de olmaması lazım kanaatimce. Zaten çalıştaylar daha yeni başladı ve devamı gelecek. Bu plan 2023 yılında şekillenir diye düşünüyorum.

Hadi bakalım hayırlısı…

 

AK Parti’nin HDP ziyareti içime sinmedi!

AK Parti’nin HDP ziyareti içime sinmedi!

Gündemde bir tarafta cumhurbaşkanlığı ve genel seçim hazırlıkları sıcaklığını korurken, diğer taraftan bir anda gündeme gelen başörtüsü ile ilgili anayasa değişikliği seçimlerin de önüne geçti.

Değişiklikteki hedef belli.

Bu yasama döneminde referanduma gerek kalmadan TBMM’den 2/3 çoğunluk ile çıkarabilmek.

İşte bu noktada AK Parti kurmayları anayasa değişikliği için harekete geçti.

Bu harekete geçişin sebebi Cumhur İttifakı ortaklarının 2/3 çoğunluğa ulaşamamaları. Bu konuda muhalefet partilerinin de desteğine ihtiyaç var.

Bu minvalde AK Parti kurmayları siyasi partileri kapı kapı dolaşıyor.

Dolaşırken uğradıkları siyasi partilerden biri de HDP

Bu ziyaret şahsen benim içime sinmedi.

Birileri, evet, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre kurulan siyasi parti, diyebilir.

Olsun, onlara demeye devam etsin.

Ülkemizin güvenlik güçlerini şehit eden terör örgütü ile arasına mesafe koyamayan (sözde siyasi parti olarak) HDP ziyareti şahsen benim içime sinmedi.

Benim gibi birçok vatandaşın da içine sinmediğini düşünüyorum.

Eğer bu noktada ortak hareket tarzı benimsenecekse AK Parti, MHP, CHP ve İYİ Parti bir araya gelmeyi becerebilmeli.

Yoksa seçmenin sandıkta tokadı farklı olur.

O tokat sonrası tüm dengeler değişir, bizden hatırlatması.

RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUZ

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü.

Dile kolay 10 Kasım 1938’den bu yana 84 yıl geçti.

Ama onun ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ilelebet bağımsız kalacak.

Ve bu noktada her geçen gün de lider devlet olma yolunda çalışmalarını sürdürüyor ve büyük hızla yoluna devam ediyor.

Bizler de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyor, ruhu şad olsun diyoruz.

KELİMELERİN BOĞAZIMIZA DÜĞÜMLENDİĞİ AN

Maalesef zaman zaman böyle de ölüm mü olur, dediğimiz anlar oluyor.

İşte o ölümlerden birini, daha doğrusunu dokuzunu önceki gün Bursa’da yaşadık.

Bir aileden yedi, diğer aileden- amca çocuklarından da misafirliğe gelen 2 kişi, toplamda 9 can pisipisine diyebileceğimiz şekilde hayatlarını kaybettiler.

Bazen yaşadığınız coğrafya, bazen yaşadığınız ekonomik durum, bazen hepsi de kaderiniz olabiliyor.

İşte son ölümler bu tarife tıpa tıp uyuyor.

Suriye’deki iç savaştan kaçarak Bursa’ya sığınan ailenin birçok ferdi soba zehirlenmesinden hayatını kaybetti.

Kelimelerin yetersiz kaldığı bir durum.

Suriye’den savaştan kaç, Bursa’da zehirlenerek öl!

Kader…

Ama buna kader deyip, köşeye çekilmemek gerekiyor.

Böyle bir durumda diyecek tek bir şey var.

Rabbim kimseyi evlatları ile sınamasın, ailelere ve yakınlarına da sabır versin.

Bu ölümlerden sonra, uyarmak gerekiyor…

Özellikle bu sene daha fazla uyarmak gerekiyor.

Bunun sebebi net.

Enerji maliyetlerindeki artıştan dolayı birçok aile doğalgaz yerine evinin bir odasına soba kurup orada ısınmaya çalışıyor.

Hal böyle olunca olası kömür zehirlenmelerine karşı bir kez daha uyarmak gerekiyor.

Siz siz olun.

Kömür yakarken çok dikkatli olun.

Mümkünse geceleri olası zehirlenmeye karşı havalandırma için bir pencerenizi az da olsa açık bırakın…

Bursa’nın ‘AUTOMOTIVE’ Günleri

Bursa’nın ‘AUTOMOTIVE’ Günleri

Bursa OSB’nin ev sahipliğinde 8-10 Kasım 2022 tarihlerinde ülkemizde dördüncü kez düzenlenen Otomotiv Buluşmaları – Türkiye Organizasyonu devam ediyor.

Açılış konuşmalarının bıraktığı izlenimi ve bu türden toplantıların Bursa için sağlayabileceği diğer faydalara bir göz atmakta fayda var.

Binek araçtan ağır vasıta grubuna kadar birçok farklı alanda 38 ülkeden 300 sektör temsilcisinin katılımı sağlanmış bu etkinlikte yani Otomotiv Buluşmaları – Türkiye Organizasyonunda.

Ülkemizdeki üç araçtan birinin Bursa’da üretildiği göz önüne alındığında Otomotiv Buluşmaları – Türkiye Organizasyonu’nun Bursa’da yapılmasının nedeni ve önemi kolayca ortaya çıkıyor. Nitekim; Bursa OSB Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz Otomotiv Buluşmaları-Türkiye Organizasyonunun başlamasına ilişkin yapmış olduğu açıklamada, etkinliğin otomotiv sektöründeki OEM,  Tier1, Tier2, yan sanayi, ağır vasıta ve aftermarketin önemli firmalarını bir araya getireceğini söyleyerek şunları eklemişti Durmaz, “Bu etkinlik 2017 yılı Kasım ayında Avrupa kıtasında ilk kez Türkiye’de ve Bursa’da Bursa OSB’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Automotive Meetings etkinliği ile yerli ve yabancı sektör temsilcisi dünya devlerini bir kez daha ülkemizde otomotiv sektörünün başkenti Bursa’da buluşturuyoruz.” diyerek devamında şunu belirtmişti ;

“Bu etkinliğin Türkiye’de Bursa’dan başka yerde yapılması da düşünülemez” 

8 Kasımda başlayan toplantının açılış konuşmacılarından olan Bursa OSB Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Şahin de OSB Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz’ın bu yaklaşımının istatistiksel gerekçeleri olarak kabul edebileceğimiz şu bilgileri verdi.

* Türkiye’de imal edilen her 3 araçtan birisi Bursa’da üretiliyor.

* Bursa’da günde 1.250 araç banttan iniyor.

* Ülkemizin 30 milyar dolar olan otomotiv ihracatının dörtte biri Bursa dan yapılıyor.

* Bursa’da otomotiv sektöründe 400’ün üzerinde firmada 60 bin kişiye istihdam sağlanıyor.

Öte yandan etkinliği geneli açısından iç açıcı bir manzara var. Bu seneki ikili buluşmalara binek araçtan ticari araç ve ağır vasıta grubuna kadar birçok farklı alanda 38 ülkeden toplamda 300 sektör temsilcisi katılıyor. Bu katılımcılar arasında TOGG, Volkswagen Group, MAN EU, Stellantis, Alexander Dennis, Aston Martin, Ashok Leyland, Mahindra, Hyundai, Ford, Tam Durabus, Renault, Toyota gibi firmalar yer almış. Etkinliğe ABD’den Almanya’ya, Slovenya’dan Hindistan’a kadar, hatta Etiyopya ve Tanzanya’dan bile birçok farklı alandan alıcıların yetkilileri de oldukça ilgi göstermiş bu etkinliğe. Örneğin 2017’de 25 ülke katılırken bu sayının 2019’de 35’e, bu sene de 38‘e yükseldiği ifade edildi. Uluslararası bir tedarik zinciri etkinliği olan Automotive Meetings’in ikili görüşmeleri organize etme başarısı ile önümüzdeki yılın hedeflerini yükselttiği gözleniyor.

Son olarak, OSB’ler -UİB-BTSO gibi kurumalar, Otomotiv gibi lokomotif sektörler için bu türden etkinliklerin alanını genişleterek sürdürülebilir hale getirmeli diye düşünüyorum

Bu etkinliklerin her biri özgün konularla gerçekleştirilebilir.
Uluslararası sektörel rekabet-Yeşil üretim hedefleri- Bilgi ve Teknoloji üretimi-Kârlılık gibi konular daha çok tartışılıp gündemde tutulmalı.
Böylelikle sektörlerin Bursa’ya ve ülkemize sağladığı katma değeri arttırarak gelecek kuşaklara daha az sorun daha yüksek hedefler bırakılması amaçlansa ne güzel olur?

Altın fiyatları nereye gidiyor?

Altın fiyatları nereye gidiyor?

Altın meraklıları haftaya heyecanlı bir başlangıç yaptı.

Neden mi?

Bir süredir kararsız seyir izleyen altın birden bire yönünü yukarı çevirdi.

Doğal olarak alınmış olan pozisyonlara göre farklı heyecanlara sahne oldu altın piyasası.

Salı günü iç piyasada altının gram fiyatında günlük yüzde 3 prim dikkat çekti! Bin TL’deki kritik sınırı kolayca ve hızlı biçimde aşan gram fiyatın bin 26 liraya çıkması dikkatleri yeniden bu değerli metal üzerinde topladı.

Haliyle kafalarda beliren soru bu çıkışın kalıcı olup olmadığıydı.

Kısa bir analizle son çıkışın nedenlerine ve teknik beklentilere bakalım.

Ons altının tırmanışı ana etken olarak karşımıza çıkıyor! Ancak doların lira karşısında yüzde 1’e yakın prim yapması da iç piyasada gram fiyatın aniden ateşlenmesinde pay sahibi olarak görünmekte.

Yani bu iki faktör yukarı yönlü olduğu sürece gram fiyatın da çıkış şansı var demektir.

Ancak, kalıcı ve güçlü çıkış için henüz net bir emarenin olmadığına da dikkat çekmekte fayda var.

Özellikle de yakın vadede dalgalanma opsiyonu bu anlamda dikkate alınmalı!

Çünkü belirsizlik katsayısı bir süre gündemde kalacak.

Mesela doların küresel çapta değer kaybına girmesi ABD Kongre seçimlerinin yarattığı belirsizlikten kaynaklandı.

Dolar endeksinin 109 seviyesine yaklaşması otomatik olarak ons altını yukarı itti!

Onsun bin 720 dolara hızla yükselmesinin altında bu temel dinamik ön planda idi. Salı günü başlayan ABD’deki ara seçimlerin kesin sonucunu öğrenmek biraz zaman alacak.

Bu tablo da piyasalarda dolardan çıkış altına yöneliş olarak bir tepki gördü.

Aslında fiyatlanan ciddi bir risk yok. Demokratların ağırlık kazanması ya da dengeli bir sonuç doların gücünü yerine getirecektir! Genel beklenti de bu yönde.

Ancak sürpriz olur da Cumhuriyetçilerin yarışı kazanması halinde piyasalarda negatif fiyatlamalar gelebilir.

ABD ara seçimlerinin ağırlıklı temasını ekonomi oluşturduğu için piyasaların hassas olması da hayli doğal.

Piyasaların bu hafta ABD’de odakladıkları bir konu daha var. Enflasyon.

Açıklanacak rakamın beklenenden yüksek çıkması, Amerikan Merkez Bankası Fed’in şahin görüntü vermesine ve dolardaki düşüşün sona ermesine yol açabilir! Tersi bir veri akışı ise doların güçlenme ihtimalini zayıflatır.

Bu çerçevede dolar endeksinin kısa vadede 108 ile 113 aralığında hareketi ihtimal dahilinde. Sapma olasılığı da sürpriz gelişmelerde mevcut.

Ons fiyat da dolara ve jeopolitik belirsizliklere bağlı olarak kendine bir yol bulacaktır.

Ağırlıklı hareket alanı ABD seçim sonuçları ve enflasyon rakamlarına göre kısa vadede bin 676 dolarla bin 735 dolar olarak öne çıkmakta.

Satışın öne çıktığı senaryoda bin 618 dolara kadar geri çekilme opsiyonu mevcut!

Yükselişin desteklendiği senaryoda ise bin 750 – bin 800 dolar aralığı gündeme gelebilir.

Ancak bu seviyelere doğru onsun çıkış gücü bulabilmesi için Amerikan seçimleri, enflasyon verileri ve jeopolitik arenada olağandışı gelişmelerin gündeme gelmesi şartı var.

Kısacası özellikle bir haftalık dönemde oynaklık riski hayli yüksek!

Ons ve doların lira karşısındaki olası seyrini dikkate aldığımızda iç piyasa için gram fiyatta dalgalanmanın kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.

Dalgalanma aralığı ise kısa vadede bin ile bin 40 lira olarak öne çıkıyor.

Sert hareketlerde teorik olarak bin 60 liralık zirve denenebilir! Ancak, güçlü bir ihtimal olarak görünmüyor.

Geri çekilmelerde ise 990 TL ciddi destek. Sonrasında ise 960 – 980 TL bandındaki alım bölgesi karşımıza çıkacaktır.

İYİ Parti Bursa kongrelerinde sürpriz olur mu?

İYİ Parti Bursa kongrelerinde sürpriz olur mu?

Siyasi partiler bir yandan ülke genelinde genel seçimlere hazırlık yaparken, bazı siyasi partiler teşkilat içi seçimlere ağırlık vermiş durumda.

O siyasi partilerden biri de Meral Akşener’in genel başkanlığını yaptığı İYİ Parti.

Bursa özelinde önceki hafta bazı ilçelerde kongrelerini gerçekleştiren İYİ Parti, üye sayısı 400’ü aşan ilçelerde de delege seçimlerini tamamladı.

Delege seçimleri geçen hafta sona erdi.

Şimdi gözler ilçe kongrelerinde…

Ve çıkan sonuçları yorumlamada…

Ama öncesinde şunu net ifade etmek gerekiyor.

İYİ Parti’de özellikle Mustafakemalpaşa, Kestel, Yıldırım, Nilüfer gibi ilçelerde sürprizlerin yaşandığını dile getirmek gerekiyor.

Bu ilçelerde oluşan delege yapısı birilerinin moralini bozmuş gibi gözüküyor.

Birilerine göre il ve ilçe başkanlıkları garanti gibi görünse de partinin iç yapısını bilenlere göre hiç de öyle değil.

***

Öte yandan;

En son büyük heyecana sahne olan Yıldırım’da delege seçimlerinde başkan adaylarından Güven Turan delege seçilemedi, ama sandıktan çıkan delege dağılımından oldukça mutlu olduğu bilgisi kulağımıza geldi.

Turan’ın, delege yapısına göre, diğer aday Serkan Beklen’den bir adım önde olduğunu söyleyenlere rastladık.

Delegenin iradesine ipotek koymak mümkün değil.

İlçe başkanlığı seçiminde Turan sürpriz yaparsa şaşırmamak gerekir!..

***

Öte yandan, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek ilçe başkanlığı seçimlerinin birçok yerde birden fazla adaylı olması da sürpriz sayılmamalı.

Asıl merak edilen mevcut başkan ve yönetim kurulunun devam edip etmeyeceği.

Devam etmeleri durumunda İYİ Parti Osmangazi İlçe Başkanı Mehmet Hasanoğlu’nun kendi ilçesinde devam edeceği, aksi durumda il başkanlığı için harekete geçeceği biliniyor.

İYİ Parti’de ilçelerde şekillenecek duruma göre il başkanlığı seçiminin de kaderi belli olacak.

İYİ Parti’deki dostlarımıza sorduğumuzda, “il başkanlığı ve ilçe başkanlığı seçimlerinde sürpriz olur mu?” dediğimizde “olacak” diyen birçok isme rastladık.

Zaten oluşacak kongre sonucundaki yönetim İYİ Parti’yi hem 2023 hem 2024 seçimlerine hazırlamış olacak.

Hem de belki de parti içindeki mücadelede devam ya da tamam mesajı verilmiş olacak.

Bakalım kongreler sonucunda nasıl mesaj çıkacak, bekleyip, takip edelim…

OSMANGAZİ KENT KONSEYİ’NDE GÜLER DÖNEMİ

Hafta sonu kongresini gerçekleştiren kurumlardan biri Bursa’nın en büyük ilçesi olan Osmangazi’deki sivil toplum kuruluşlarının çatı kuruluşu olan Osmangazi Kent Konseyi idi.

Üç yıldır görev başında bulunan isim Erol Bodur’du.

Bodur, yeni dönemde işlerinin yoğunluğu sebebi ile aday olmadı.

Yerine ise Bursa’da değişik STK’larda görev yapmış iş insanı Rıdvan Güler seçildi.

Bizler de Güler ve yeni yönetimine görevinde başarılar diliyoruz.

 

ŞAHİN’DEN PAZAR AÇILIMI

Memleket Partisi’nin yapmış olduğu çalışmalarda en dikkat çeken ilçe başkanlarından biri de Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin.

Partisinin adını duyurabilme adına taşın altına elini koyan Şahin’in çalışmaları gözlerden kaçmıyor.

Bu bağlamda ilçe halkına partisini duyurabilme adına pazar açılımı yaptı.

Kasım ayının başından itibaren Millet ve Zümrütevler semt pazarlarında stand açan Memleket Partisi Yıldırım İlçe Başkanlığı ilerleyen günlerde Arabayatağı Metro İstasyonu, Setbaşı Meydanı ile Değirmenönü, Yeşilyayla ve Gökdere semt pazarlarında da hem stant açacak, hem de partilerini tanıtıp üye kampanyası gerçekleştirecekler.

Bakalım bu açılan stantlardan partiye ne kadar yeni üye kayıt olacak?

Takip etmeye devam…

Bir dahaki sefere Daltonları öneririm!

Bir dahaki sefere Daltonları öneririm!

Bir süredir delege seçimleri ile hayli meşgul olan İYİ Parti’de seçimlerin harareti söner sönmez muhalif hareketlilik başladı.

Dikkat çekici muhalefet tarzı ile hem genel merkezden hem de delege seçimlerinden anlaşıldığı üzere parti tabanından olumlu karşılık bulan İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, ülkede ekonomiden anlayan anlamayan herkesin dilinde olan bir gerçeği TÜİK’in önünde;

TÜİK yalancılıkla Pinokyo’yu da geçti” diyerek duyurdu.

Doğru söze ne denir…

Alışverişini kendisi yapan, bunu yaparken de market market dolaşarak daha ekonomik olanını arayan bir vatandaş olarak şunu söyleyebilirim ki; ekim ayında bir paket kahveye tam 4 lira zam geldiğini gördü bu gözler. Bulaşık deterjanı altından pahalı. Şampuanları hiç sormayın. Bu gidişle kokuşacığız endişesindeyim, ama kahve içmeye kimseyi davet edemeyeceğimize göre halimizi gören olmayacak nasılsa diye avutuyorum kendimi…

İşin içinden çıkamayınca şakaya da vuruluyor, fakat gerçekten bıçağın kemiğe dayandığı yerde dar gelirli.

TÜİK’in açıkladığı yıllık yüzde 85.51 enflasyon ile ENAG’ın açıkladığı yıllık yüzde 185.34 enflasyon arasındaki farkı vurgulayan Türkoğlu,

“Domates, biber, patlıcan, soğan, patates, marul, maydanoz… Bunların hepsi lüks oldu lüks!
Vatandaş masasına çoban salata bile yapıp da koyamaz oldu, siz neyin kafasını yaşıyorsunuz?
Makarnada bile fiyatlar geçen ay tam 12.72 yükseldi. Yumurtada yüzde 9.62; Şebeke suyunda da yüzde 7.17 oldu. Yani evimizdeki çeşmelerden bile dert akıyor dert!” diyor.

Hemen bir parantez açmak istiyorum burada;

Sahi, neden suya yüzde 7.17 artış geldi? Ankara’da su yüzde 50 ucuzladığına göre ben bir indirim beklerdim su bedellerinde. Çünkü Ankaralı’nın canı can da bizimki değil mi? Hızla tüm AK Partili belediyeler su bedellerini yarıya indirmelidirler ve hatta bunu AK Partili belediye meclis üyeleri önermelidir ki, tüm vatandaşlar Ankaralılar kadar kıymetli olduklarını hissetsinler derinden.

Kapatalım parantezi.

“Kadın giyimde yüzde 12.38, erkek giyimde yüzde 9.40’lık artış var, vatandaş ikinci el kıyafet bakmaya başladı. Kırtasiye ve çizim malzemeleri de yüzde 11.79 yükseldi. Millet artık okulda çocuk değil, dert okutuyor!” diyen Türkoğlu çarşı pazarın halini özetliyor söyledikleriyle.

Sosyete pazarlarının yerini ikinci el pazarlarının aldığı, internet ortamından ikinci el satışların yaygınlaştığı, terzilerin, ayakkabı ve çanta tamircilerinin en makbul olduğu zamanlardan geçiyoruz. Hele hele okul masrafları boyu öylesine aşıyor ki, vatandaş rakamların altında boğuluyor.

İşin daha da ilginci TÜİK’in açıkladığı aylık artış oranı yüzde 3.54 iken bahsedilen rakamların en düşük artış oranına sahip olanının yüzde 9.11 olması.

Artık nasıl bir hesap yapıldı da 3.54 oranı bulunduysa…

Hoş, böyleyken dahi son 24 yılın en yüksek enflasyon oranı olarak açıklanıyor.

Vatandaş seni, milletin parasıyla milleti kandırıp aldatan, zavallı bir algı kurumu olarak tanıyıp belleyecek!” diye sesleniyor TÜİK’e Türkoğlu.

Toplumumuza has balık hafızamız izin verirse söyledikleri doğru. Olmazsa, herkesin yanına kar kalacak yaşananlar.

Çünkü TÜİK’in açıkladığı rakamlar memurundan işçisine, emeklisine kadar aylıkla çalışan tüm kesimlerin maaşlarının belirlenmesinden bir kriter. Enflasyon oranında yapılıyor maaş artışları. Bu da demek oluyor ki; gerçekçi olmayan enflasyon açıklamaları ile vatandaşın cebindeki para her ay biraz daha azalıyor. Bu açıklamalar nedeniyle vatandaş her ay biraz daha az erzakla dönüyor evine.

Türkoğlu TÜİK’in önüne söylenen yalanları temsilen bir Pinokyo götürmüş. Eksik olmuş sanki…

Bence bir dahaki ziyarette Daltonları da alsın…

Borsa rekora doyacak mı?

Borsa rekora doyacak mı?

Uçuş devam ediyor.

Memlekette uçan iki şey var.

Fiyatlar ve hisseler!

Dolar bile durdu. Ama ürün ve hizmetler zamlanmaya devam ediyor.

Hisse senetleri de değerlendikçe değerleniyor.

Rekor serisi Borsa İstanbul’da gelenek haline geldi!

Endeksler tarihi zirvelere çıkmaya devam ediyor.

Tabi ki bu tırmanış ve rekorlar TL bazında. Dolar bazında daha sınırlı bir yükseliş söz konusu.

Ama BİST, yatırımcısını mutlu etmeye kaçınılmaz olarak devam ediyor!

Niye mi kaçınılmaz?

Çünkü yatırım liginde rakip kalmadı.

Finansal piyasaların dışına baktığımızda da en ciddi rakiplerin hız kaybettiğini görüyoruz.

Eylüle kadar yüksek prim yapan gayrimenkul ve otomotiv eski formunda değil artık.

Buna karşın hisse senetleri coştukça coşuyor.

Yeni haftaya da bu atmosferde başladı Borsa İstanbul.

BİST 100 Endeksi, haftanın ilk gününde, yüzde 2,72’lik yükselişle 4 bin 331 puanlık kapanış rekoru seviyesine ulaştı.

Gün içi rekoru da 4 bin 338 puanla pazartesi itibarıyla kayıtlara geçti!

BIST 100’de günlük işlem hacmi 100 milyar TL’ye yaklaştı.

Metal, bankacılık ve holding hisselerinin başı çektiği bir yükseliş olsa da ilginin genele yayıldığı açık.

Peki niye bu coşku?

Özellikle küresel çapta belirsizlik bulutları yatırım iştahında dalgalanmalara yol açarken Borsa İstanbul’un uçuşta olması dikkat çekici!

Son bir yılda BİST 100, yüzde 166’lık bir yükselişe imza atarken 3 aylık yükseliş performansı yüzde 55 olarak karşımıza çıktı.

Son bir aydaki endeks değişimi de yüzde 21 olarak kayıtlara geçti.

Yani Borsa İstanbul’un ana endeksleri reel getiride TÜFE’ye karşı açık bir galibiyet sergilemiş görünüyor!

Ve unutmayalım ki bu tırmanış serisi endeks bazlı. Yani bir ortalamayı içermekte.

Birkaç kat yükselen hisselerin varlığı ise yatırımcılarını pembe bulutlarda seyahat ettiriyor.

Dolar bazlı hesaplarda aynı manzara birebir gözükmese de pozitif bir ayrışma yaşandığı kesin. Özellikle de son 3 aylık periyotta dolar bazlı yükselişin kendini gösterdiğine şahit olduk.

Buna karşın dolar son bir yılda yüzde 92 prim yaparken TL’ye karşı son bir ayda sadece yüzde 2 yükseliş kaydetti.

Gram altında ise durum daha karışık. Bir yıllık vadede yatırımcısına yüzde 76 kazandıran altın, son baylarda aşırı dalgalıydı ve hem 3 ay önceye göre hem de bir ay öncesine göre daha düşük seviyede bulunuyor!

Yani bu vadelerde zarar yazdı demek.

Faiz ve benzeri enstrümanlardan bahsetmeye ise hiç gerek yok. Hiçbir ciddi getirisi yok artık Türkiye’de mevduat ve benzeri faize dayalı enstrümanların.

Tam tersine reel bazda enflasyona karşı açık ara en fazla gerileyen yatırım araçları oldular!

Ve kısa vadede olağanüstü bir gelişme olmazsa ciddi bir kazanç kapısı olmayacak gibi görünüyor bu yatırım araçları.

Neticede Türkiye’de paranın gideceği tek bir adres kaldı finansal açıdan.

Borsa İstanbul, yerli yatırımcının ana adresi olmuş durumda!

Yabancının ilgisi henüz çok zayıf olsa da yerliler BİST’e rekor kırdırmaya devam ediyor.

Hisselerin büyük oranda ucuz kaldığı bir süreçten geçiyor olmamız da ikincil neden olarak borsayı cazip kılmakta.

Tabii ki belirgin bazı sektör ve firmaların yüksek karlılıkları da caizbenin gündemde kalmasını sağlıyor.

Kısacası bu ana çerçevenin bir müddet daha gündemde kalması ve endeksleri yukarı taşıması kuvvetle muhtemel!

Kar satışları ve küresel oyynaklıların varlığını burada hatırlatmakta fayda var.

Neticede uzun vadede hisselerin kazanç potansiyellerinin de dalgalanmalara rağmen mevcut olduğu unutulmamalı.

Başlık güzel de içi dolu mu?

Başlık güzel de içi dolu mu?

Yakın zamanda size Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın son derece samimi sözlerini aktarmıştım bu köşeden.

Birileri beni sanayiye karşı olan kişi ilan etti, ama bu şehri doğru planlamak lazım. Sanayiyi öyle pat diye koyamazsınız bir şehre. Bu nüfus artışı demek, altyapı sorunu demek, trafik sorunu demek. Ben de şehrin içindeki sanayinin şehir dışına taşınmasını istiyorum, ama bunu yaparken çok dikkatli adımlar atmalıyız. Bundan sonra bu şehri planlarken en ufak bir hata yapmamalıyız!” demişti Aktaş.

Şehrin planlanması… Geleceğe doğru bir yatırım amacıyla yapılacak en iyi çalışma elbette ki, planlama. Planlama yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus elbette ki, hataya mahal vermemek.

Merinos AKKM’de 2040 yılı Çevre Düzen Planı çalışmaları Bursa Büyük Şehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı Şehir Planlama Şube Müdürlüğü tarafından yürütülüyor bir süredir. Hatta 9 Kasım’da şehrin dinamiklerinin bir araya getirileceği “Bursa Çevre Düzeni Planı Tematik Değerlendirme Çalıştayı” gerçekleştirilecek.

İşte bu noktada takip edilmesi gereken ve önemli olan, katılımın ne kadar geniş tutulacağı, geniş kavramının içerisinde hangi oda ve STK’ların yer alacağıdır.

Bugün konuyla ilgili ilk karşı duruş, Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesinden geldi. Şube Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel tarafından yapılan açıklamada;

1/100.000 Ölçekli Bursa Çevre Düzeni Planını etkileyecek planlama, uygulama ve denetim süreçlerinde iş birliği ve katılımcılığın kurgulanması ve uygulanması sağlanacaktır.” denilerek katılımcılık ve şeffaflık konusunda edilen süslü laflar bir kenarı bırakılmış, planın taslak plan haline gelene kadarki sürecinde olduğu gibi, kapalı kapılar ardında bir kısım kurum/kuruluşlar “İLGİLİ” olarak tanımlanmıştır!” deniyor.

Aslında planla ilgili haftalık görüşmelere Akademik Odalardan katılım gerçekleşiyor. Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme ve İKK Sekreteri Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek görüşmelerde çoğunlukla bulunuyor, ancak Makine Mühendisleri Odası’nın sanayi bölgelerinin planlanacağı bir toplantıya dahil edilmemesi dikkat çekici husus.

Yapılan iş sanayi ya da ulaşım olduğu zaman elektrik mühendisleri, kimya mühendisleri gibi odaların olmadığı bir toplantı düşünülemez” diyor Taşkınsel.

Sürekli maruz kaldığımız algı oluşumu ve içi boş konu başlıkları meselesine geri dönüyoruz sanki.

‘Katılımcılık’ konusunun üzerinde sıklıkla durulup, katılımcılığın minimumda tutulması bu endişeyi yaratan.

Aralık ayında kamuoyu ile paylaşılması planlanan 2040 Bursa Çevre Düzeni Planı şimdiden soru işaretleri ile dolu benim için.

“Sormak isteriz; ‘İLGİLİ’ bir kurum olarak TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi olmadan ‘Üreten’ ve ‘Ulaşan’ BURSA çalıştaylarında neler konuşulup karara bağlanacaktır? Yoksa bu çalıştayda daha önce yapılan toplantı ve çalıştaylar gibi bir “göz boyama” mıdır? Veya Şubemizce daha önceki toplantılarda da ifade edilen Ulaşım, Sanayi Bölgeleri ve Sanayileşme konusunda görüşleri birilerini mi rahatsız etmiştir?” diyen TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel’in de aklındaki sorular aynı anlaşılan.

Bu şehrin vicdanının Akademik Odalar olduğu gerçeğinin akıldan çıkarılmadan yapılan toplantılara gerekli tüm odaların dahil edilmesinin önemli olduğunu belirtmek isterim.

Aksi halde Aralık ayında kamuoyunun önüne gelecek olan plan şimdiden kadük kalacaktır!

 

Tahsin Hoca Bursaspor’dan neden ayrıldı?

Tahsin Hoca Bursaspor’dan neden ayrıldı?

Bursaspor‘da usta var, un yok!

Şeker yok, gol yok, umutlar çoookk…

Usta İsmail Ertekin hocayı gençlik yıllarımda hakemlik yaptığım dönemden tanırım. Ders verir şeklindeki sözleri, ses tonu ile dinletir, herkesi kendine hayran bırakırdı.

Ancak, İsmail hocam bana kızma lütfen, yazacağım dedim yazıyorum. Benim gibi sen de kalp hastasısın ama daha maçın başında bir taç veya etkisiz alandaki bir faul için tribüne şov yapan, tribünü arkasına almak isteyen şovmen hocalar gibi yapma be hocam.

BURSASPOR TEKNİK DİREKTÖRÜ İSMAİL ERTEKİN

Hakemin senin beklentinin aksine verdiği bir kararın ardından yardımcıya veya 4. hakeme koşup şikayet etmen de anlamsız. Patron hakem be hocam.

Bak o seyirci turnusol kağıdı gibidir. Bir sonraki maçta galip gelmeyince hemen değişir; basar küfürü.

Bursalıdır, bizim hocamız‘ demez. En yakın örneği Tahsin Tam‘a, kulağımla işittiğim, tribünde yanı başımda oturanlar bile ağza alınmayacak küfürler ettiler.
Niye gitti sanıyorsunuz; seyirci istemedi diye. Bileti çoktan kesilmişti zaten.

Hani İnegölspor seyircisinin Bursasporlulara yaptığı küfürlü tezahüratlar var ya, onların misli mislini yedi Tahsin Hoca.

Hele hele bir seyirci, tam da yanımda ailesi, çocukları olduğu halde Tahsin Hoca için şimdi burada yazamayacağım türden neler neler söyledi. Arka sıradaki biri ve yanındakiler uyarmasına karşın “Sana ne ben 100 bin lira destek veriyorum, karşılığında oynayacaklar, oynatacak takımı … çocukları” gibi hiç de hoş olmayan sözler sarf etti. Az daha kavga çıkacaktı ama araya girenler engelledi.

Bu mu şimdi Bursasporluluk? Sen verdiğin desteğin karşılığında tribünde avaz avaz bağırıyorsun, kim bilir iş yerinde veya herhangi bir ortamda neler neler yapıyorsundur?

BURSASPOR, SAHASINDA KONUK ETTİĞİ DÜZCESPOR’LA 0-0 BERABERE KALDI.  

Küfür demişken; Genç oyuncuların, genç arkadaşlarından duyuyoruz; Özlüce‘de idmanlarda hocaların, diğer görevlilerin argo sözleri ve lakayıt davranışları oluyormuş.

Uçaklı deplasmanlarda amigoların uçak içinde (Niye varsa!); “Oynayın lan. Adam gibi çıkın” naraları “Motivasyon için söyledim” dense de, söylem tonu genç kardeşlerimizde tedirginlik yaratmış bilesiniz.

Uçaktaki yöneticilerden de birinin bile çıkıp “Noluyor burada” dememesi, buz gibi bir ortam oluşturmuş. Çocuklar birbirlerine bakmış.

Beyler, bu çocuklar daha ergen. Ayakları koşsa da beyinleri, akılları karışır.

Bu çocuklarla gideceksek Vakıfköy‘ün son mezunlarının mental olarak da kafalarının rahat olması gerekir.

Kendini eğitime adayan bir din görevlisi…

Kendini eğitime adayan bir din görevlisi…

Gerçek olan şu: Hangi işi yaparsanız yapın o işin hakkını verebilmek gerekiyor. O işlerden biri de din görevlisi olarak çalışanlar.

Malum halkın yüzde 99’u Müslüman olan ülkede yaşıyoruz.

Resmi rakamlara göre ülke genelinde yaklaşık 90 bine yakın cami bulunuyor. Bu rakam Bursa’da ise bin 723.

Ya da diğer bir ifade ile bu camilerimizde en az bin 723 olmak üzere imam yâda müezzin bulunuyor.

Kaba bir ifade ile bu rakamın en az 3 bin olduğunu düşünüyorum.

Bunlara bir de Kuran Kursu öğreticilerini de ilave edersek rakam biraz daha da artacak. Bursa özelinde din görevlileri içinde dikkat çeken isim var ki gerçekten alkışlanmaya değer.

O isim de Mustafa Basrık…

Kendisini uzun yıllardır tanırım.

Geçmişte uzun yıllar Almanya’da görev yaptı, sonrasında farklı camilerde görev yaptı. Şimdilerde ise Hacı Adem Camii İmam Hatibi olarak görev yapıyor.

Basrık’ı farklı kılan ne derseniz?

Birçok özelliği…

O sıradan bir din görevlisi değil.

İslam dinini sevdirmek adına tüm mesaisini bu noktada harcayan bir isim. Misal bu bağlamda, yazın Kuran Kurslarına gelen öğrencilere bilgisayardan tutun bisiklete kadar hediye verir.

Gençlerle ayrı program yapar.

Ailelerle…

Velhasılı;

Cami cemaati ile sadece sürekli irtibat halindedir.

Esnafını ayrı ziyaret eder…

Gün gelir kan bağış kampanyasında en önde olur.

Gün gelir organ bağış kampanyasını teşvik eder.

Ama sürekli yaptığı bir çalışma vardır ki takdire şayandır. O da üniversite öğrencilerine burs vermek.

Yönetiminde yâda başkanı olduğu sivil toplum kuruluşları aracılığı ile her yıl en az 150 öğrenciye burs imkânı sağlar.

Öte yandan yeri geldiğinde cami cemaati ile imam odasında milli maçları seyreder.

Basrık, bundan birkaç gün önce de sosyal medyasından “camimizde, dini bilgiler, sohbet yanında, önemli futbol maçları da izlenir” diyerek bir foto paylaşmış.

Kısaca Basrık, sıra dışı bir din görevlisi değil olması gereken sıradan din görevlisi…

Bize de düşen Allah sayılarını arttırsın demek…

Orman Genel Müdürlüğü Müdür Yardımcılığına Ateş atandı…

Zaman zaman bu köşeden Ankara’da bürokraside yeteri kadar etkin olmadığımızı yazdık. Gerçekten de öyle Bursa’dan çok daha fazla bürokratın Ankara’da görev alması gerekiyor.

Ankara’da saymaya kalksak üst düzey bürokratımız iki elin parmaklarını geçmiyor.

Bu sayı ne kadar artarsa o kadar iyi olur kanaatindeyim.

Bu bağlamda;

Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı kararname ile Bursa Karacabeyli hemşehrimiz Recep Ateş Orman Genel Müdürlüğü Müdür Yardımcısı olarak ataması yapıldı

Öte yandan Bursa Orman Bölge Müdürü Yalçın Akın görevden alınıp yerine Esat Şimşek atandı.

Umarız temenni ederiz ki bu atamalar daha da fazlalaşır.

Ankara’da daha etkin temsil ediliriz.

Bize düşen şimdilik hayırlı olsun demek…

Siyasi yalanlar üzerine bir yazı…

Siyasi yalanlar üzerine bir yazı…

Gerçek olan şu: Hepimizin bir siyasi görüşü vardır.

Kimimiz ‘a’ partiye gönül vermişizdir kimimiz ‘b’ partiye. Bir de gönül verdiğimiz partide siyaset yapmak isteyenler oluyor.

Bunlar bazen delege, bazen, ilçe yöneticisi, il yöneticisi, hatta ilçe ve il başkanı olabildiği gibi, genel merkezin gözüne girebilirse MKYK ve MDK başkanlık kurullarında yer alabiliyor.

Bu yer almaya kadar normal.

Normal olmayan ise belden aşağı vurmalar.

Mesela partide büyük emeği olan isimler birileri tarafından mahalle, ilçe, il hatta genel merkez delegesi yazılmayabiliyor.

Nedenini sorduğunda ‘Efendim biz bir şey demedik, üyeler çizmiş’ denebiliyor.

Bunun geçmişte birçok örneğini gördük, bugün de görüyoruz, yarın da görmeye devam edeceğiz…

O zaman siyasette vefa arayanlara diyeceğimiz odur ki vefa siz o koltuktan inene kadar indikten sonra vefa İstanbul’da bir semt adı…

Bugün eğer siyasette vefa olsaydı, belki de siyasetin vefası, kalitesi, toplumun beklentilerini karşılayabilirdi.

Ama olmadığı için belki de halkı siyasetten soğutmuş durumda.

Halk da siyasete seçimden seçime zaman ayırıyor.

Başka bir zaman da anlat külahıma deyip içinden kıs kıs gülüyor.

Bu durum da kaybeden siyasi partiler mi?

Ya da kazanan bir avuç mutlu azınlık mı?

Karar sizin…

 

Gürsu’da MHP divan toplantısı ile harekete geçiyor…

Cumhur İttifakı’nın ortaklarından olan MHP’nin Bursa’da en iddialı olduğu ilçelerin başında Gürsu geliyor. Geçmişte Asım Aykul’la bu ilçede MHP Bursa’da ilk belediye başkanlığını kazanmıştı.

Ardından şu anda Uludağ OSB’nin Başkanlık görevini üstlenen Yunus Aydın ile İl Genel Meclisi’nde temsil edilmişti.

Keza yine Yunus Aydın’ın MHP’den başkan adayı olduğu dönemlerde ilçesi için yapmış olduğu projeler aklımızda.

Öte yandan önümüzdeki genel seçimlere hazırlanan MHP Gürsu’dan sandıktan başarılı bir şekilde çıkma adına önceki yıllarda aldığı sonuçların daha da üstüne çıkma adına İlçe Başkanı Tahir Akdağ’ın koordinasyonunda çalışmalarına hız vermiş durumda.

Bu minvalde bugün ilçede divan toplantısını gerçekleştirecekler.

Bir anlamda 2023 yılında gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yol haritasını çizmiş olacaklar.

Bakalım MHP kurmayları Gürsu’dan hangi mesajları verecek bekleyip, görelim…

 

DEVA Büyükorhan’da kongre yapıyor

Ali Babacan’ın Genel Başkanı olduğu (DEVA) Demokrasi ve Atılım Partisi’nin Bursa özelinde yapmış olduğu özellikle ilçe bazındaki çalışmalarını değerlendirecek olursak ilçe teşkilatı kuramadığı ilçelerin yanı sıra teşkilatı kurulan fakat kongresini gerçekleştiremeyen ilçeler şeklinde bir tespitimiz olur.

O noktalardan biri de dağ ilçelerinden Büyükorhan.

Geçmişte atama yapılan ardından görevden el çektirilen ya da istifa eden ilçe başkanının yerine Beytullah Ferik’in ataması gerçekleşmişti.

Ferik, yönetimini kurdu.

Teşkilat çalışması yaptı.

Bugün de ilçede kapalı pazar alanında kongresini gerçekleştirecek.

O zaman bize de hayırlı olsun demek düşüyor.

Bakalım kongresini yapmayan diğer ilçelerin kongresi ne zaman gerçekleşecek?

Onu da zaman gösterecek.

Darağacının mahkum olduğu yer; Ulucanlar…

Darağacının mahkum olduğu yer; Ulucanlar…

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin misafiri olarak gerçekleştirdiğim Ankara gezisinden heybemde çok güzel bir gezi yazısı ile döndüm aslında. Uzun zamandır da yazmayı dört gözle bekliyordum bu yazıyı. Türkiye’nin en çok ziyaretçi alan müzelerinden biri olan Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ni anlatmak istiyordum sizlere.

Sonunda nispeten sakin geçen bir hafta sonunda bu şansı yakaladım.

Üniversite yıllarımda sıklıkla önünden, yakınlarından geçtiğimiz, o dönemde de tıpkı şimdiki gibi hep içimde hüzün uyandıran Ulucanlar, bir dönemin kanlı tarihinin yaşam alanıdır. İşkencelerin, çığlıkların adı…

Düşüncesi yüzünden mahkum edilmişlerin aslında tutuklu yargılanmaları için kullanılması gereken, ama idamlarıyla meşhur olmuş bir mekan…

Yakın, geçmişimizin en kanlı dönemlerinin tanığı olmak kim bilir ne ağır yükler yüklemiştir cezaevinin hala çığlıklar yankılanan duvarlarına.

Siyasetçisinden yazarına, Akademisyeninden sanatçısına, sağcısından solcusuna birçok ünlünün yolunun düştüğü, acı dolu hikayelerin müzesi Ulucanlar…

Eski binaların karanlık, dar ve rutubet kokan hali korunarak müzeye dönüştürülmüş, hatta dökülen boyalara dahi müdahale edilmemiş ki, yaşanmışlık iyice hissedilsin. Kullanılan ses efektlerinden, bal mumu heykellerden, dönemin anılarının yüklü olduğu eşyalardan yararlanılarak gerçeklik iyice ön plana çıkarılmış müzenin tümünde.

Öylesine canlı ki her şey, daha ana kapıdan girerken ürperiyor insan. İlk girişte ‘karanlığa ve rutubet kokusuna alışsanız iyi olur’ dercesine karşılıyor sizi Ulucanlar. Koridorun sonunda Hilton adı verilen, 9. ve 10. Koğuşlar var.

Koğuşların adı Hilton, çünkü hem manzaralı hem de nispeten daha az kalabalık koğuşlar buralar. Daha az kalabalıktan kastımın bir kişiye bir yatağın düşmesidir, zira mahkumlar diğer koğuşlarda bir yatakta iki kişi uyumak ya da yatakları birleştirerek yatış düzeni almak zorunda kalıyorlarmış.

Hilton kısa bir süre Bülent Ecevit’i de misafir etmiş.

Buradan sonra tek kişilik hücrelere geçiyor ziyaretçiler. Demir kapıların ardından gelen sesler işkenceyi iliklerinize kadar hissetmenize neden oluyor. Geçmişin acımasızlığı yüzünüze vuruyor…

Büyük koğuşlar ve yine disiplin hücreleri… Hücrelerin içinde bulunan balmumu heykeller acıyı bir elektrik akımı gibi aktarıyor size. Tarihin tekerrür etmemesi için en güzel fırsat, yapılan yanlışları yapıldığı biçimiyle gözlemlemek belki de. Ulucanlar Cezaevi Müzesi en çok da bu imkanı sunuyor ziyaretçilerine.

Ulucanlar sağcısıyla solcusuyla pek çok kişinin gönlüne taht kurmuş isimlerin mahkum edildiği, hatta asıldığı yer. Ancak kişiselleştirilmiş bir heykel yok müzenin içinde. Böyle olunca tüm görüşlerden ziyaretçilerin odak noktası olmayı başarıyor gibi.

Birçok koğuşta, ranza başlarında bulunan bilgilendirmeler ile kimlerin buralardan gelip geçtiğini görüyorsunuz zaten.

İskilipli Atıf Hoca, Sırrı Süreyya Önder, Muhsin Yazıcıoğlu, Feride Çiçekoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Cevat Şakir Kabaağaçlı namı diğer Halikarnas Balıkçısı, Ülkü Arman, Bülent Ecevit, Osman Yüksel Serdengeçti, Sami Cebeci, Mustafa İslamoğlu şimdilik sayabildiklerim.

Bir de Ulucanlar deyince ilk akla gelen isimler var; Yılmaz Güney, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan Hüseyin İnan ve Yılmaz Odabaşı, Nazım Hikmet gibi…

Müzenin son bölümünü gözlerinizde yaşlar olmadan gezmeniz zor biraz. Çünkü bu bölümde ünlü mahkumlara ait kişisel eşyaların bulunduğu koğuş mevcut. Siyasetçilerden gazetecilere, şairlerden yazarlara, derlenmiş, toplanmış bilgileri ve belgeler, birçok döneme ait önemli yayınlar…

En etkileyici kısım ise Ulucanların kuruluşundan itibaren bahçede duran, bir fotoğraf karesine sığdırmayı beceremediğim, upuzun ağacın dibine kurulan idam sehpasında son nefesini veren gencecik üç fidana ait eşyaları görebilmekti benim için.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan…

Üzerlerindeki son kıyafetler, son sigaraları, onlara vurulan son prangalar, Deniz Gezmiş’in o meşhur hırkası, Hüseyin İnan’ın atleti, son sigara ve kibriti, cebinden çıkan bozuk paralar, idam edildikten sonra boyunlarından çıkartılmış yaftalar…

Gezinin sonunda tarihin tüm yükünü sırtlanmış, darağacını görüyorsunuz. Ulucanlar Cezaevinde idam edilen 18 kişinin isimlerinin asılı olduğu bir tabela ile birlikte mahkum edilmiş, üzerinde bu ülkede idam cezası kaldırılmıştır yazan bir hücrede cezasını dolduran bir darağacı…

Tüm kabahati birkaç tahta parçasının birleşiminden oluşan darağacına atarak vicdanını temizlemiş, ellerini yıkamış olmak yürek parçalayıcı. Bir de müzenin en çok Ulucanlar’da eskiden kalmış mahkumlar tarafından ziyaret ediliyor olduğunu öğrenmek. ‘Başka bir hayat bilmedikleri için gelip bütün günlerini burada geçiriyorlar’ diyor tüm sorularımıza yanıt veren sabırlı rehberimiz.

Mahkumluktan başka bir hayat bilmemek, ne acı…

Eğer yolunuz düşerse, bir uğramak isterseniz cebinize hüzünlerinizi doldurup ayrılabileceğiniz, cesaretine hayran kaldıklarınızın nelere rağmen cesur olduklarını görebileceğiniz bir yer Ulucanlar