Türkiye’de kur değişimlerinin tarihi

Türkiye’de kur değişimlerinin tarihi

Amerikan dolarının, avronun veya İngiliz sterlinin değeri ortalama bir Türkiye vatandaşı için ekonomiyle ilgili gündelik olarak en çok takip edilen göstergelerden biri. Bu değerlerde kısa süreli dalgalanmalar, birçok kişi için ekonominin yolunda gidip gitmediğinin bir işareti niteliğinde değerlendiriliyor. Özellikle küreselleşmenin hız kazandığı bu çağda kur değişimlerinin anlık takibi ticaretle uğraşanların olmazsa olmaz faaliyeti haline gelmiş durumda. Son zamanlarda hızla yaşanan kur artışları, Cumhuriyet tarihi boyunca Türk lirasının değer serüveni ve Türkiye’nin şimdiye kadar uyguladığı kur politikalarını tekrar tekrar gündeme getiriyor.

Türkiye, 1980’li yıllara kadar sabit kur rejimi uygulamıştı. Sabit kur rejiminde yerli paranın değeri Merkez Bankası tarafından belirli bir kur üzerinden yabancı paralara karşı eşitlenir. Bir başka deyişle, her gün arz ve talep üzerinden dalgalandığını gördüğümüz kur değerleri bu sistemde sabittir. Fakat dünya ekonomisindeki değişimler ve ülkelerin dış ticaretindeki dalgalanmalar Merkez Bankası tarafından belirlenen kur değerini sürdürülemez hale getirebilir. Bu durumda devlet tarafından resmi döviz fiyatları yükseltilebilir (devalüasyon) ya da resmi döviz fiyatları düşürülebilir. (revalüasyon).

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde, 1930 yılına kadar Türk lirasının değeri arz ve talep dalgalanmalarına bırakılmıştı. Lozan Antlaşması gereği beş yıl süreyle gümrük politikalarının uygulanamaması ve dolayısıyla devletin ithalat kısıtlamasına uğraması ve para kontrolü gibi araçlardan yoksun kalması bu durumda rol oynamıştı. Buna rağmen Türk lirası bu dönemde uluslararası kambiyo piyasalarında çok da değer kaybetmemişti. Fakat 1929’ta yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı kambiyo kurlarında istikrarsızlık yarattı ve hükümeti önlemler almaya itti. 1930’da kurulan ve 1931’de faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü. Bu dönemde Türk lirasının değeri üzerinden çeşitli düzenlemeler yapıldı.

7 EYLÜL 1946 DEVALÜASYONU

1930’lar ekonomide devletçilik politikasına yönelmenin yaşandığı ve sıkı kambiyo kontrollerinin uygulandığı bir dönemdi. 2. Dünya Savaşı süresince de Türk lirasının değeri diğer para birimlerine karşı daha yüksek tutuldu. Fakat savaş sırasında yaşanan enflasyon ve savaş sonrası ekonomide liberalleşmeyi teşvik eden iklim, Türkiye’nin ilk yüksek oranlı devalüasyonunu da beraberinde getirdi. Recep Peker Hükümetinin 7 Eylül 1946’da aldığı kararlar neticesinde Türk lirasının değeri %40’a yakın oranda düşürüldü ve 1 ABD doları 1,3 TL’den 2,8 TL seviyesine yükseldi.

4 AĞUSTOS 1958 DEVALÜASYONU

Dünya ekonomisi 2. Dünya Savaşı sonrasında her bakımdan 1930’lu yıllardan çok farklıydı. ABD ve Sovyetler Birliği ekseninde iki kampa ayrılmış uluslararası düzen iki kampa ait kurumları ve politikaları barındırıyordu. Süper güçlerin sağladığı resmi yardımlar bu kamplaşma için bir rekabet öğesi haline gelmişti. Kore Savaşı’na Batı blokunun yanında katılım gösteren Türkiye de bu kamplaşmada tercihini yaptı. ABD dış yardım programı ve beraberinde gelen serbest piyasa ekonomisiyle dışa açılma politikası da Türkiye ekonomisinin çehresini değiştirdi. İthalatta serbestleşme ve dış kaynak bolluğu 1950’lerin ilk yarısında yüksek büyüme oranları olarak geriye döndü. Fakat olumlu koşulların tersine dönmesi ve artan dış borç, Türkiye’yi tarihinde ilk kez ama son olmayacak bir kurumla tanıştırdı: IMF. İstikrar programı çerçevesinde 4 Ağustos 1958’de ithalatta de facto olarak 1 ABD doları 9 TL’ye eşitlendi. İki yıl sonra bu karar tüm kurda uygulandı.

10 AĞUSTOS 1970 DEVALÜASYONU

Türkiye’nin 1960’lı yılları, geçen on yılın tecrübelerinden ders çıkarıldığı bir planlı kalkınma dönemi olarak geçer. Yatırım politikalarındaki öncelikler ve bu yatırımlar için kaynak tahsisleri beş yıllık kalkınma planlarıyla belirlenmiş, başta 1960’ta kurulan Devlet Planlama Teşkilatı ve diğer kamu kuruluşları tarafından denetlenmiştir. Fakat yapılan planlamalarla kısa dönemli makro-ekonomik yönetimler arasındaki uyumsuzluk planlama politikalarındaki en önemli engeli oluşturmuştur. Özellikle 1964 yılından itibaren Türk lirasındaki aşırı değerlenme ve bu değerlenmeye karşı üretilen kur politikaları 1970’li yılların başında başlayan bir ödemeler dengesi krizine neden oldu. Bunun sonucu olarak da 10 Ağustos 1970’te Türk lirası %66 oranında devalüe edilerek 1 ABD doları 15 TL’ye eşitlendi.

1970-80 ARASI KUR AYARLAMALARI 

Türkiye’de artan şiddet olayları ve çeşitli mallar için girilen kuyruklarla hatırlanan 1970’ler sadece Türkiye için değil, ekonomisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de ekonomik istikrarsızlığın en yüksek seviyede yaşandığı yıllardı. İki kutuplu dünya düzeninin getirdiği çatışma ortamı savunma harcamalarında artışa neden olurken, süper güçlerin kendi kamplarındaki ülkeler için yarattığı kaynaklarda da giderek kısıtlamalara gidilmişti. Krizlerle dolu bu on yıl savaş sonrası ekonomik düzeni tanımlayan Bretton Woods sisteminin çökmesiyle başladı. Ağustos 1971’de 1 ons altın, 35 ABD dolarına eşitlenerek ekonomik öngörülebilirlik sağlayan bu sistem çöktü ve para birimleri serbest dalgalanmaya geçti. 1973 yılı sonunda OPEC’in petrol fiyatlarını bir politika hamlesi olarak dört katına çıkarması dünyada yüksek büyüme rakamlarının yaşandığı döneme nokta koyarken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerin gırtlağa kadar borca batmasına neden oldu. Türkiye özelinde Kıbrıs Bunalımı ve ABD Ambargosu da bunlara eklenince özellikle 1977’den sonra Türkiye sürekli bir kriz döngüsüne girdi. Vadesi gelen borçlarını ödeyemeyen Türkiye, 1978’de IMF ile anlaşmak zorunda kaldı. Uygulanan program çerçevesinde 1 ABD doları 25 TL’ye çıkarıldı. Bir yıl sonra yine yapılan bir devalüasyonla 1 ABD dolarının değeri 47 TL oldu.

24 OCAK 1980 KARARLARI

Temel mallarda meydana gelen eksiklikler, duraklayan ekonomi, yükselen enflasyon, sosyal ve siyasi kargaşa ve yürütülemeyen istikrar programları Türkiye’de 1970’lerin sonunu tanımlayan kavramlardı. 1979’da İran-Irak Savaşı’nın tetiklediği 2. Petrol Krizi de bu on yılın son büyük ekonomik şokunu yaşattı. Dünya bir borç krizinin sarmalındayken Türkiye, ekonomsinin yönetilemez noktaya gelmemesi için kredi bulmak zorundaydı. ABD’de Ronald Reagan ve İngiltere’de de Margaret Thatcher’ın başını çektiği “serbestleşme” hareketi, Türkiye ekonomisini serbest piyasa koşullarında dışa açılması için zorluyordu. 24 Ocak 1980 kararları da bu iklimde Türkiye’nin IMF kredisi alabilmek için hazırladığı bir ekonomik programdı. Sonraki süreçte de bu kararlar, Türkiye’nin ithal ikameci modelden ihracata dönük büyüme modeline geçişinde bir milat olarak gösterildi. Yeni ekonomik modelde döviz kuru Türkiye’nin rekabet gücünü sağlayacak şekilde değişken olacak ve ardından serbestleşmeye geçilecekti. Bu doğrultuda 1 ABD doları 47 TL’den 70 TL’ye çıkarıldı. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Türk lirasının dış değerini ABD dolarının piyasadaki değerini izleyerek günlük olarak ilan etmeye başladı.

1980’den sonra Türkiye sabit kur rejiminden Merkez Bankası’nın çeşitli araçlarla piyasaya müdahale ederek kura etki ettiği müdahaleli dalgalı kur rejimine geçti. Ağustos 1988’de Merkez Bankası bünyesinde döviz ve efektif piyasaların kurulmasıyla günlük olarak açıklanan kur, arz ve talebin etki ettiği dalgalanmaya bırakıldı. Bu dalgalanma Merkez Bankası’nın zaman zaman yaptığı müdahalelerle kontrol altında tutuluyordu. Sabit kur rejiminin terk edilmesiyle dönem dönem uygulanan yüksek oranlı devalüasyonlar da sona erdi. Fakat 1980’den sonra da Türkiye ekonomisi özellikle kriz dönemlerinde günlük kurda yüksek değişimlerin yaşandığı dönemler yaşadı.

2001 KRİZİNDE TÜRK LİRASI BİR GÜNDE %28 DEĞER KAYBETTİ

Türkiye son kırk yılda Türk lirasındaki en yüksek değer kaybını 22 Şubat 2001’de yaşadı. Olumsuz ekonomik görünüm ve siyasi gerginliklerin başrol oynadığı 2001 Şubat krizinde ABD doları 685 bin TL’den 957 bin TL’ye çıktı. Türkiye siyasetinde ve ekonomisinden önemli değişimlerin yolunu açan bu kriz, ekonominin %6’ya yakın oranda daralmasına da neden olmuştu. Türk lirasında bir başka rekor düzeyde değer kaybı da süregelen ekonomik krizden kurtulmak için 5 Nisan 1994’te açıklanan kararların ardından yaşanmıştı. Bu kararlardan sonra Türk lirasında 6 ve 7 Nisan tarihlerinde sırasıyla %28 ve %20’ye yakın oranlarda değer kaybı yaşandı.

Son on yılda Türk lirasında en yüksek değer kayıpları ise 2018 yılında yaşandı. Olumsuz ekonomik beklentiler ve ABD ile Türkiye arasında Rahip Brunson krizi nedeniyle gerginleşen ilişkiler 2018’in başında 3,75 TL seviyelerinde olan ABD dolarını yıl içinde 7 TL seviyelerine kadar çıkardı. Türk lirası, ABD dolarına karşı günlük olarak 24 Mayıs’ta %5, 13 Ağustos’ta %9 ve 14 Ağustos’ta ise %13,6 değer kaybetti. Son on yılın bir diğer yüksek değer kaybı da 22 Mart 2021’de yaşandı. 20 Mart’ta Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasıyla tetiklenen dalgalanmayla Türk lirası bir gün içinde %8 değer kaybetti.

Türk lirası, 2021 yılında dolar karşısında en fazla değer kaybeden gelişen ülke para birimi olurken bu durumda 2022 yılında da devam etti.

Aralık ayında yürürlüğe giren Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin etkisiyle 18 lira seviyelerinden 12 liraya kadar düşen dolar kuru bu hafta başından beri yaşadığı hızlı yükselişle 17 lirayı aştı.

Kaynak: Doğrulukpayı, euronews

 

 

 

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir