Feridun Eyüpoğlu
Feridun Eyüpoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Kritik seçimin belirleyicisi ekonomi ne diyor?

Dünya bile nefesini tuttu.

Bizim seçimlere odaklandı.

Dünyada 2023’ün en önemli olayı olarak “14 Mayıs seçimlerini” ilan eden anlı şanlı yayın organları da oldu!

Artık herkes kendince bir önem atfediyor “tarihi seçim” adı altında.

Ve görünen o ki; ekonomi seçimin ana belirleyicisi haline gelmiş durumda. Milliyetçi söylemlerin de kendince bir etkisi var elbette. Tabii ki deprem faktörü de sandıklara atılan oyları etkileme potansiyeli taşıyor!

Ama büyük kapışma ekonomi üzerinden yaşanmakta.

Öyle olmasa vaatler açık artırma usulü hemen her gün daha da yüksek rakamlara ulaşmazdı.

Kaynak konusu ve sunulan vaatlerin yaratacağı yan etkilerse gündem olmaktan uzak bir görüntü veriyor!

Ancak vatandaşın son iki yıldır dibe vuran alım gücü artık her şeyin belirleyicisi konumuna geldiği için herkes günlük çıkarlarına bakar hale geldi öncelikle.

Ve maaş zamlarının fiyat artışlarına yetişemediği gerçeği her ayarlamanın ardından bir kez daha anlaşılıyor ne yazık ki.

Haliyle en temel meselenin enflasyonla mücadele olduğu artık her kesimce anlaşılır hale geldi. Okuyucularımın da sıkça dile getirdiği üzere artık vatandaş maaş zammı istemiyor! Fiyatların geri gitmesini ya da değişmemesini istiyor.

Ama her seferinde gördüğümüz üzere fırsatçılar, daha maaşlar ücretler artmadan etiketlerindeki rakamları yukarı yönlü güncelliyor.

Neticede bu sarmalın yerini fiyat istikrarına bırakması pek kolay değil. Ve iktidarda kim olursa olsun da epey süre yüksek enflasyon baş belası olmaya devam edecek!

Ancak vatandaşın iş ve aş bulmasını sağlayan makro bazdaki değer veriler de önemli.

Peki mevcut durum ve gelecek adına nasıl tablo var bu cephede?

Öncelikle açıklarımız pek iç açıcı değil. Yani bütçe açığı ve cari açık potansiyel risk boyutlarına ulaşmış vaziyette.

TL’ye değer kaybettirecek unsurlar olarak hazırda bekliyor açıklarımız!

Dolayısıyla üretim ve istihdam meselesi öne çıkıyor ekonomik performans açısından.

Bu anlamda bugün açıklanan son veriler bir gösterge niteliğinde. Ancak TÜİK’in açıkladığı sanayi üretim verileri ile istihdam rakamları kısmi bir eksiklik taşımakta. Nitekim TÜİK’te de bu açıkça ifade ediliyor.

İstihdam ölçümünde deprem bölgesi dikkate alınmamış! Haliyle martta da şubatta olduğu gibi yüzde 10’luk işsizlik rakamı doğal sayılmalı.

Yani gerçek işsizlik başka bir seviyede. Zaten sokaktaki işsizliği ifade eden asıl istatistik olan geniş tanımlı işsizliği ifade eden “atıl işgücü” de yüzde 22 civarında!

Dolayısıyla deprem etkisini dikkate almasak bile Türkiye’de her beş kişiden biri işsiz demektir.

Ayrıca pandemiden bu yana giderek derinleşen bir yara var. Kadınların işgücüne katılımı giderek zayıfladığı gibi işsizlik oranları da yükseliyor!

Neticede martta işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,1 iken kadınlarda yüzde 13,8 olarak tespit edildi. Böylece işsizlik erkeklerde binde 5’lik düşüş gösterirken kadınlarda yüzde 1’lik artış kaydetti. Yani kadınlara ait işsizlik oranı erkeklerin 1,7 katı oldu.

Kısacası kadınlar aleyhine olan tablo daha da kötümser hale geliyor.

İşte bu tabloyu değiştirmesi umuduyla odaklandığımız üretim verileri de karışık sinyal verdi!

TÜİK’e göre sanayi üretimi martta yıllık yüzde 0,1 daralırken aylık bazda ise şubata oranla yüzde 5,5’lik artış kaydetti. Piyasa beklentileri üretimin aylık yüzde 2,7; yıllık bazda ise yüzde 0,5 artması yönündeydi.

Depremin sahne aldığı şubattaki keskin düşüşün ardından martta aylık bazda yükseliş olması doğal. Ama aylık yükseliş oranı hayli güçlü ve umut verici. Yıllık bazda ise yerinde sayan bir manzara söz konusu!

Umutvar olacak işaretler var. Ancak unutmayalım ki seçim yatırımlarının meyvesi bu toparlanma. Önemli olan kalıcı canlanmanın gündeme gelmesi.

HABERLER