Feridun Eyüpoğlu
Feridun Eyüpoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Masanın kazananı ve kaybedeni kim?

Başa döndük.

3 Mart sabahına.

3 Mart akşamı toz duman olan siyaset sahnesinde 6 Mart akşamı itibarıyla toz bulutları dağıldı. Ve yeniden görüş mesafesinde artış sağlandı.

Peki 4 güne damgasını vuran fırtınayı Türkiye niye iliklerine kadar hissetmek zorunda kaldı?

Eğer ki altılı masa bir araya gelecek ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ilan edilecekse niye bir siyasi depremle gündem değiştirildi?

Milletin başka bir derdi yok muydu?

Hele de deprem felaketini yaşayan illerdeki insanların!

Tuhaf bir koltuk kavgası fragmanı izledik neticede…

Hatta kısa bir film diye de adlandırmak mümkün.

Eski günleri fazlasıyla hatırlatan keskinlikteki sözler, pazarlıklar, manevralar, arka kapı görüşme trafiği… Liste uzun siyasi manevralarsa hızlıydı.

Peki bu kısa filmden akılda kalanlar neler?

Öncelikle rahmetli Demirel, bol bol anıldı çeşitli veciz sözleri ile!

Özellikle de 24 saatin siyasetteki uzamsal izdüşümünü anlatan sözü, adeta Einstein’in rölativite teorisine eşdeğer bir siyasi bilim kavramı olarak anıldı günlerce.

Umarız ki bu 24 saat kavramı sıkça çıkmaz milletin karşısına. Nedeni açık. Siyasilerin kendince makul ve makbul sayılacak manevraları ile sıkça değişecek bir gündeme ihtiyacımız yok.

Türkiye’nin başlı başına bir deprem gündemi var.

Ve yılların birikimi olan çözüm bekleyen çokça da sorunu var.

Vatandaşın derdine öncelik verecek uzun vadeli çözüm stratejilerini ivedilikle sahaya sürecek kadrolara ihtiyaç olduğu da ortada!

Yani siyasi çekişmelere tahammülün pek de olamayacağı zamanlardayız.

Siyasilerin oy istemeye giderken bunu kulaklarına küpe yapmasında sayısız fayda var.

Yaşamsal gündemi değiştiren 3 – 6 Mart arasında sığan siyasi fırtınanın açık galibi ise Kılıçdaroğlu oldu!

Adaylığına karşı yürütülen açık ve kapalı itiraz kampanyalarını boşa çıkardı. Seçilirse Cumhurbaşkanlığı döneminde de CHP’nin başında kalmayı sağladı.

Üstelik kendisine karşı sahaya sürülmek istenen iki belediye başkanını da özgün bir formülle  meşhur 12. madde kapsamında saha dışına iterek pasifize etti.

İmamoğlu ve Yavaş’ın isimleri dahi zikredilmeden Kılıçdaroğlu’nun seçildiği taktirde istediği bir tarihte Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak kendilerini atama ve görev tanımını yine istediği çerçevede çizme yetkisini alması açık çek niteliğinde!

Tam anlamıyla bir taşla iki kuş.

Meral Akşener’in öne çıkardığı ve masaya dönüş şartı olarak öne sürdüğü iki isim kabul görmüş gibi görünse de ön saflarda olmalarının önü kapanmış.

Yani hem Akşener, teorik olarak ikna edilmiş hem de İmamoğlu ile Yavaş’ın daha da parlamaları kontrol altına alınmış!

Ayrıca, parlamenter sisteme geçildiğinde şu anda Millet İttifakı’nın bileşenleri olan partilerin  mecburen ortaya çıkacak rekabetinde söz konusu iki ismin avantajlı konum elde etmeleri de engellenmiş olmakta.

Altılı masada bulunun ve nispeten daha düşük oy potansiyellerine sahip olan partilerden bazılarının İmamoğlu ve Yavaş’ın şimdi ve icracı cumhurbaşkanı yardımcıları olarak görev almalarına itirazları boşuna değil.

Siyaseten doğru manevra.

Mutabakata yansıyan diğer unsurların da eşliğinde siyasi tarihimizde çok sayıda anahtar partiyi aynı anda sonuca ulaşmış görüyoruz!

Ve yüzde 1’in yüzde 25’e neredeyse denk olduğu da siyasi temsil literatürümüzde yerini almış durumda.

Neticede 6 Mart akşamında taşlar yerine oturdu gibi görünüyor.

Ancak bu sürecin bir bilinmeyeni var. Mutabakata giremese de ciddi bir rol oynayacağı kesin olan HDP’nin durumu!

HABERLER