Mehmet Emin Koşal
Mehmet Emin Koşal
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Çanlar kimin için çalıyor?

“Bir çanın çalması gerekirse, kimin için çaldığını sorma; senin için çalmaktadır.”

Dünya, bir zamanlar büyük ideallerle kurulan bir düzenin artık sona erdiği ve bir başka, daha karanlık dönemin habercisi olan çanların çaldığı bir döneme tanıklık ediyor. 3. Dünya Savaşı’na giden yolu belki de ilk kez bu kadar net ve yakın görür olduk. Gazze’nin topraklarında, İran’ın nükleer santrallerinde, Irak’taki Amerikan üslerinde ve Katar’daki askeri merkezlerde çalan bu çanlar, insanlık için bir felaketin başlangıcını işaret ediyor olabilir. Bu, sadece bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın varoluşsal bir sınavı olacak.

İsrail ve Gazze: Bir Ateşin Kıvılcımı

İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırıları, yalnızca bir bölgesel çatışmanın ötesine geçiyor. Savaşın artan şiddeti, Orta Doğu’daki huzursuzluğu körüklüyor ve bölgeyi daha büyük bir ateş çemberine doğru sürüklüyor. İsrail’in en son harekâtı, sadece Filistinlilere değil, tüm bölgeye büyük bir darbe vurdu. Bir taraf, “güvenliğini” sağlamak adına saldırırken, diğer taraf direnişi sürdürmek için tüm gücünü seferber ediyor. Oysa savaş, her iki taraf için de bir yok oluş senaryosuna dönüşmekte.

Gazze, Orta Doğu’nun en uzun süredir bekleyen patlama noktalarından biri. Filistin’in bağımsızlık mücadelesi, 1948’de başlayan İsrail’in kurulmasıyla birlikte, adeta bir kısır döngüye dönüşmüş durumda. Bugün, her iki taraf da haklı sebeplerini savunuyor, ama sonunda kaybeden yine masumlar oluyor. Tıpkı B. Yeats’in şiirindeki gibi, “İyi niyetli olanlar kararsız, kötü niyetli olanlar ise tutkuyla dolu.” Ve bu tutkunun bedelini, sıradan insanlar ödemek zorunda kalıyor.

Trump, Netanyahu ve Amerika’nın Çift Taraflı Yüzü

Donald Trump, Başkanlık görevini sonlandırırken, Orta Doğu’da bıraktığı miras, sadece bölgesel değil, küresel bir karmaşa yaratacak nitelikteydi. Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” önerisi, Filistin’in geleceğini tamamen yok sayarak İsrail’in lehine bir durum yarattı. Trump’ın İsrail’e verdiği destek, Filistin’in haklarını ihlal ederken, İsrail’in Batı Şeria ve Kudüs’teki yerleşimlerini genişletmesine zemin hazırladı. Ayrıca, Trump’ın İran’a yönelik sert tutumu ve nükleer anlaşmadan çekilmesi, İran’la olan ilişkileri son derece gerdi.

Netanyahu, Trump’ın bu politikalarını açıkça savunarak, İsrail’in Filistin ve İran üzerindeki stratejik hamlelerini hızlandırdı. 2023’te Gazze’ye yapılan saldırılar, Netanyahu’nun liderliğinde, İsrail’in “güvenliğini” sağlamak adına girdiği bir savaşın ürünüydü. İsrail Başbakanı’nın açıklamaları, bölgedeki istikrarsızlıkları daha da derinleştirerek, Ortadoğu’yu bir ateş çemberine soktu. Netanyahu, dünya kamuoyunun tepkilerine aldırmaksızın, İsrail’in politikalarından geri adım atmadığını, Gazze’ye yönelik askeri operasyonları “hayati bir savunma” olarak nitelendirerek savundu.

Trump ve Netanyahu’nun bu politikaları, bölgedeki güç dengesini alt üst etti ve uluslararası bir krize dönüşen süreçleri tetikledi.

İran: Hamaney’in Direnişi ve Savaş Çığlıkları

İran’ın lideri Ayetullah Ali Hamaney, Batı’ya karşı verdiği direnişi, ülkesinin ulusal kimliği ve gücü olarak sunuyor. Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve uyguladığı sert yaptırımlar, İran’ı daha da sertleştirdi. Hamaney, her fırsatta ABD ve İsrail’e karşı sert açıklamalar yaptı ve “İran halkı her zaman direnecek” diyerek savaşın bir seçenek olduğunu yineledi. İran’ın nükleer programını, Batı’nın askeri baskılarına karşı bir tür ulusal güvenlik meselesi olarak gördü ve bu yüzden bu programı sürdürmeye kararlı olduğunu açıkladı.

Amerika’nın İran’a yönelik hava saldırıları, Hamaney’in söylediği gibi, “Amerika’nın kuyruklarını kesmeye” yönelik bir mücadeleye dönüştü. İran, Irak ve Katar’daki Amerikan üslerini hedef alarak, savaşın fitilini ateşledi. Hamaney’in sert söylemleri ve askeri operasyonlar, Batı’yla daha da derinleşen bir çatışma yaratıyor. Bu çatışma, artık sadece bölgesel değil, küresel bir boyut kazanma yolunda ilerliyor. Her iki taraf da, diğeri için “varoluşsal bir tehdit” olarak algılayarak, nükleer silah kullanımı dâhil her türlü seçeneği masada tutuyor.

Erdoğan ve Türkiye: Filistin’e Kararlı Duruş ve Dengeyi Koruma Stratejisi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Orta Doğu’daki gelişmelere dair daha temkinli bir yaklaşım sergileyen liderlerden biri. Türkiye’nin, özellikle Suriye ve Libya’daki askeri operasyonları, bölgede stratejik bir etki yaratırken, Erdoğan’ın söylemleri de bu süreçlere yön veriyor. Ancak Erdoğan’ın en dikkat çeken yönlerinden biri, Filistin meselesine gösterdiği kararlı duyarlılıktır. Erdoğan, Gazze’deki saldırılara karşı sık sık sert açıklamalar yaparak, Filistin halkına verdiği desteği vurgulamış ve “Filistin’in hakları, tüm insanlık için bir vicdan sorunudur” diyerek uluslararası arenada bu konunun önemini yeniden hatırlatmıştır.

Erdoğan, Gazze’deki zulme karşı dünya kamuoyunun sessizliğini eleştirerek, Türkiye’nin Filistin’in bağımsızlık mücadelesine olan desteğini güçlü bir şekilde dile getirdi. Ancak Türkiye’nin Filistin’e verdiği destek, sadece bir bölgesel çıkar değil, aynı zamanda insani bir sorumluluk anlayışıdır. Erdoğan, bu tutumuyla hem Müslüman dünyasının hem de Batı’daki bazı eleştirel çevrelerin takdirini kazanmış olsa da, Türkiye’nin Filistin’e olan desteği, Batı ile olan ilişkilerini zaman zaman zora sokmuştur.

Türkiye’nin, İran ile Batı arasındaki gerilimde dikkatli bir denge tutturmaya çalıştığı da gözlemleniyor. İran’a karşı diplomatik desteğini, Türkiye’nin dış politikasının temel unsurlarından biri olarak sürdürse de, NATO ve Rusya ile olan ilişkileri, Erdoğan’ın stratejik aklının ne denli karmaşık bir yapıya büründüğünü gözler önüne seriyor. Erdoğan’ın, özellikle İran ile olan ilişkileri, gelecekteki bir küresel savaşın Türkiye için ne denli kritik olacağını ortaya koyuyor.

Çin, Rusya ve Küresel Kıskaç

Bir yanda Batı’nın inatçı müdahalesi, diğer yanda Rusya ve Çin’in artan ekonomik ve askeri işbirlikleri, dünyayı farklı kutuplara ayırıyor. Çin, Batı’dan gelen tehditlere karşı Rusya’yı daha yakın bir müttefik olarak görmekte, aynı zamanda kendi ekonomik çıkarlarını da göz önünde bulundurarak stratejik hamleler yapmaktadır. Rusya, Ukrayna’daki çatışma ve Batı ile olan gerilimlerin ardından, İran’a verdiği destekle Orta Doğu’daki etki alanını genişletiyor. Eğer bu gerilimler daha da tırmanırsa, Asya-Pasifik ve Avrupa arasında bir cephe daha açılacak.

Yine de tüm bu etkileşimlerin ve müdahalelerin kökeninde, bir korku ve hırs arasında sıkışan insanlık bulunuyor. Dünya, bir yanda daha adil ve dengeli bir sistem kurma çabasında, diğer yanda ise kendi gücünü daha da artırmaya çalışan devletlerin hesaplaşmasına şahit oluyor. Bu, çanların çaldığı bir dünyada, barışın sesine kulak verme arzusunun giderek zayıfladığı bir döneme işaret ediyor.

“İlk Bombalar” ve Savaşın Korkunç Sarmalı

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinde, bir tek suikastın kıvılcım açması gibi, 3. Dünya Savaşı’nın ilk gerçek patlaması, İsrail’in Gazze’ye saldırması ve İran’ın nükleer tesislerine yapılan saldırıyla başladı. Bu olay, sadece Batı ile Doğu arasındaki kırılmayı değil, aynı zamanda tüm insanlığın yaşam biçimini tehdit edecek bir domino etkisini tetikledi. Çanlar, yalnızca bir bölgeyi değil, tüm dünyayı sarmaya başladı.

Birçoğumuz, barışın kıyısında bir dünyada yaşadığımızı düşünüyoruz. Ama dünya, tam da B.Yeats’in söylediği gibi “bir çılgınlık içinde” dönüyor. Yeats’in ünlü şiirinde belirttiği gibi:

“The best lack all conviction, while the worst
Are full of passionate intensity.”

Yani, “İyi niyetli olanlar kararsız, kötü niyetli olanlar ise tam bir tutkuyla dolu.”

Bu da aslında bugünkü dünya düzenini tanımlar nitelikte: En iyi niyetle barış isteyenler bir kenara çekilirken, savaş isteyenler gücün zirvesine yerleşiyor. Bir dünya savaşı patlak verdiğinde, kimin en çok acı çekeceğini tahmin etmek zor. Hepimiz, bir çanın çalması ile yıkılmaya başlayan bu yapının parçalarıyız.

Dünya, Bir Barut Fıçısı

İnsanlık, belki de bir kez daha hayatta kalmak için sınav veriyor. Bu sınavın galibi kim olacak? Kimse bir çanın hangi ülke için çaldığını tam olarak bilemez. Ancak artık bu çanların sesi, sadece belli coğrafyalar için değil, tüm dünya için çalıyor. Çatışma, bir kez daha küresel boyutlara taşındı ve 3. Dünya Savaşı’nın patlak vereceği korkusu, her an herkesin zihninde yerini aldı. Çanlar, tüm dünyayı saran bir tehditle çalıyor ve bu savaş, hiç kimse için zaferle sonuçlanmayacak.

Çanlar bu sefer Hamaney için mi, Netanyahu için yada Trump için mi çalınıyor bilinmez ama bir gün; “öyle bir çan çalacak ki, dünya yıkılacak…”

HABERLER