CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Mersin’de başlattığı “kırmızı kart” kampanyası, bir yandan dikkat çekici bir siyasi strateji olarak öne çıkarken diğer yandan içerik ve derinlik açısından sorgulanmaya açık bir hamle. Bu tür sembolik eylemler, seçmeni mobilize etme ve siyasi mesajın basit ama güçlü bir şekilde iletilmesi açısından etkili olabilir. Ancak aynı zamanda, bu gibi hareketler derinlemesine bir politika analizi veya çözüm sunma konusunda eksiklikler taşıdığı takdirde, yüzeysel bulunma riskini taşır.
Kırmızı kart eylemi, spor dünyasından alınan bir metaforla, kitlelere hitap eden sade bir mesaj taşıyor: İktidara “dur” deme vakti geldi.
Bu tür bir söylem, özellikle ekonomik krizle mücadele eden geniş halk kitlelerinde karşılık bulabilir. Ancak bu sembolizmin ardında somut bir değişim programı sunulmadığında, seçmenlerin hafızasında yalnızca bir propaganda malzemesi olarak kalma ihtimali yüksek. İktidar eleştirisi yapmak, muhalefetin en doğal görevi lakin toplum çözüm önerileriyle daha çok ilgilenir. Kırmızı kartın arka yüzünde ekonomik veriler sunmak elbette dikkate değer bir çaba, ancak bu veriler, “Bu sorunları nasıl çözeceğiz, bunlarla nasıl baş edeceğiz?” sorusuna inandırıcı cevaplar üretmiyorsa kifayetsizdir.
Özgür Özel’in kampanyayı emekliler ve dar gelirli kesimler üzerine inşa etmesi, doğru bir odaklanma olarak görülebilir. Bu gruplar, iktidardan en çok etkilenen kesimlerin başında geliyor. Ancak Özel’in bu hamlesi, yalnızca ekonomik eleştirilerle sınırlı kalırsa, muhalefetin genel sorunu olan “çözüm üret(e)meme” algısını yeniden gündeme getirebilir. Ayrıca, bu kampanyanın Türkiye’nin farklı kesimlerine nasıl hitap edeceği de kritik. Mersin gibi nispeten muhalif bir seçmen tabanına (ekonomik sorunların yoğun hissedildiği büyük kentlerin belirli bölgelerinde) sahip bölgelerde yankı bulması muhtemel olan bu eylemin, AKP’ye daha yakın seçmen gruplarını nasıl etkileyebileceği belirsizdir.(Büyük şehirlerin belediye performansları da CHP’ye şans vermek isteyenleri pek memnun etmiş sayılmaz).
Son yıllarda siyaset giderek daha fazla bir “görsellik” üzerinden yürütülüyor. Kırmızı kart gibi eylemler bu görselliği güçlendirse de, siyaset yalnızca bir “gösteri” değil, aynı zamanda kitleleri ikna etme becerisidir. Bir içerik meselesidir. Özgür Özel ve CHP, bu kampanyayı uzun vadeli bir politik stratejiye dönüştürmek istiyorsa, kırmızı kartın ötesinde detaylı bir ekonomi programı, sosyal politikalar ve toplumun farklı kesimlerine hitap eden projeler sunmak zorundadır.
Kırmızı kart kampanyası, siyasi arenada dikkat çekici bir hamle olmakla birlikte, yeterli içerik ve stratejik genişleme sağlanmadıkça etkisi sınırlı kalacaktır. Seçmenler, ekonomik sıkıntılar ve siyasi belirsizlikler içinde sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bir umut ve çözüm bekliyor. Bu bağlamda, Özgür Özel’in bu sembolik eylemi, bir başlangıç olabilir ama sürdürülebilir bir başarı için çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Kart hadisesi, aslında muhalefetin genel durumunu da özetliyor. Karşılarında 20 yıldır iktidarda olan bir lider var, ama onların inandırıcılık katsayısı yüksek ve sahaya dokunan çözüm üretmek yerine başvurdukları yöntem bir kırmızı kart göstermek. Çünkü halkın gerçek sorunlarını çözmek yerine, popüler bir simge üzerinden PR yapmak çok daha kolay. Fakat bu kartı gören seçmen şunu soruyor: “Bu gösteriden sonra ne yapacaksınız? Elinizde başka bir şey var mı, yoksa sadece kart sallamaya mı geldiniz?”
İronik olan şu ki, Özgür Özel, Erdoğan’a kırmızı kart göstererek onu oyundan atmaya çalışırken, aslında kendi yetersizliğini itiraf etmiş oluyor. Gerçekten güçlü bir siyasetçi, rakibini şovlarla değil, politik başarılarıyla oyundan düşürür.
Ama belli ki bu tür bir başarı, muhalefetin uzun süredir ulaşamadığı bir hedef.