Son 5-6 yıldır yaşadığımız kara deliğin adı ekonomik kriz!
Halkın önemli bir kesimini sürekli olarak fakirleştirirken, kendince mutlu ve zengin bir azınlık yaratan bir çukur, aradaki uçurumu anlatmaya kelimeler yetmez. Bir kesimin bir ayda geçindiği para, bir kesimin bir akşam yemeği parasından daha az!
Hani öyle böyle değil rezillik…
Halkın önemli bir bölümü adeta açlığa terk edilmiş durumda. İşsizlik falan konuşulacak gibi değil. Tüm bunların üstüne vatandaşın tamamı salakmış gibi rakamlarla oynayarak gözümüzle ak gördüğümüze ısrarla kara deme çalışmaları var, evlere şenlik…
Gençlerdeki gelecek endişesi tavan yapmışken, insanlar kendilerini geçmiş çocuklarının açlığı ile sınanıyorken, bir yandan da yaratılan korku iklimi tüpteki macunu sıkıştırdıkça sıkıştırdı, sonunda diplomaydı, gözaltıydı, tutuklamaydı derken, macun tüpten, en çok sıkıştırıldığı yerden patlayarak çıkıverdi…
‘Korku duvarı aşıldı!’ sözü son günlerin en kıymetli sözü bence. Korku duvarının aşıldığı çok net! Duvar aşılınca bugüne kadar kendisine itelenenlerle yetinmeye mahkum olduğunu hissederek yaşayanlar yeniden düşünmeye başladılar.
Soru şu; ‘Üreten benim, vergi veren benim, ülke ekonomisini ayakta tutan benim, ötekileştirilen, aptal yerine koyulan, yok sayılan, üzerine basılan, tehdit edilen niye ben oluyorum?’
Bence son derece yerinde bir soru…
Bu soru beraberinde üretimden ve ekonomik gücü elinde tutmaktan gelen gücünü kullanmayı getirdi. Böylelikle bizi yok sayanları yok saymak adına geliştirilmiş boykotlar zincirini bulduk kucağımızda. Pek de sevdik aslında. Uzun zaman sonra var olduğumuzu hissetmek, güçlü olduğumuzun farkına varmak, ülkenin asıl sahipleri olarak bir adım öne çıkmak iyi geldi.
Üstelik bu boykot hadisesi bana uzun zamandır bu köşeden sorduğum bazı soruların yanıtlarını da verdi. Zamlar her tepemize üşüştüğünde yazarım; ‘Anlamıyorum bu marketler hep birlikte nasıl zam yapıyor, tüm ürünler aynı anda aynı miktarda nasıl zamlanıyor, tüketicinin kaçacağı en ufak nokta kalmadan her şey birden nasıl böyle fahiş fiyatlara yükseliyor?’ diye…
Yanıtını buldum…
Yahu ülkede ciddi bir tekel varmış…
Tepeye oturmuş üç beş kişi; yememizden içmemize, temizliğimizden kozmetiğimize tüm ürünlerin sahibiymiş. Bir markanın boykotlu ürün olduğunu öğrendiğinizde alternatif marka arayışına girerseniz siz de göreceksiniz X şirket A, B, C, D, hatta E markalarını da üretiyor. Dolayısıyla tüm piyasanın hakimi kendisi. Karşısında da bir, hadi bilemediniz iki üretici firma daha var kendisi gibi pek çok alt markaya sahip. Oldu mu sana tekel!
Bir gün bir araya gelip ürünlerine zam yapma kararı alıyorlar, misal petrol fiyatları arttı gerekçesiyle artırıyorlar fiyatları ya da asgari ücret zamlandı deyip asgari ücret zammının iki katı ölçeğinde artışa gidiyorlar ürün fiyatlarında…
Kim karşı çıkacak ki?
Haaa… Bugün biz karşı çıkıyoruz bu duruma!
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre; ‘Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia’ mal olarak kabul ediliyor. Tanımdan da anlaşılacağı üzere bir şeyin mal olarak kabul edilebilmesi için alınıp satılması gerekiyor. Aksi halde elinizde tuttuğunuz, depoları doldurduğunuz, market zincirlerinize istiflediğiniz şeyler mal olmaktan çıkıyor!
Eldekiler mal olmaktan çıkınca, çok endişe verici oldu bu boykot iktidar için.
Boykot kararı alan, bu karara uyacağını duyuran herkes ülke ekonomisini baltalamakla itham edildi. İlginçtir, yıllardır kimse sizi ülkesini açlığa mahkum etmekle itham etmiyor!
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay bir sosyal medya paylaşımı yaparak;
“Üreten, istihdam sağlayan ve yatırım yapan şirketlerimizi hedef göstermek, ülkemizin ekonomik geleceğine zarar vermektir. Üretim ve ticaret, siyasi tartışmaların parçası haline getirilmemeli, emeğiyle ayakta duran, binlerce insanımıza iş imkanı sunan işletmelerimiz bireysel tepkilerin hedefi olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki boykot çağrıları, en çok çalışanı, üreticiyi ve ülkemizi etkiler. Eleştiri, demokratik bir haktır ancak çözüm, yıkmak değil, birlikte daha iyisini inşa etmektir” demiş.
Oysa Bursa’da pek çok sanayicinin üretimden elini eteğini çektiğini, gayrimenkul yatırımları ile ünlendiğini biliyoruz. Bu konudaki marifetlerini de zaman zaman yazıyoruz köşelerimizde Bursa basını olarak. Paylaşımın içindeki ‘Boykot çağrıları en çok çalışanı etkiler’ cümlesinde aba altından gösterilen sopanın aşılan korku duvarı ile birlikte etkisiz eleman haline geldiğini de hatırlatmak lazım.
Bir açıklama da Bursa Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı’dan geldi bugün. AK Parti’nin bayramlaşmasında da boykot çağrısından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Matlı, bir kez daha konuşarak çok ilginç cümleler kurmuş;
“… iş dünyasının her zaman desteklenmesi ve büyümesi teşvik edilmelidir… Bugün boykot yani tüketim alışkanlığı yapmayın. Bu ne demektir biliyor musun? Yani bir ekonomideki bir paranın dolaşımdan kaldırılmasını söylüyorsunuz. Bu paranın dolaşımdan kalkmasının kime faydası olacak?” demiş açıklamalarında…
Bir de siyasi görüşü nedeniyle iş insanlarının yargılanmaması gerektiğini belirtmiş.
Biz de aynı şeyi söylüyoruz aslında.
Siyasi görüşü gereği hiçbir insan yargılanmamalı ve ekmeği ile tehdit edilmemeli! Daha bugün boykota destek verdiği için TRT’deki bir dizi projesinde yer alan oyuncu Aybüke Pusat’ı işiyle tehdit etmeyecek mesela iktidar! ‘Kendinden olana yapılınca kötü, kendinden olmayana en alasını yapmak haktır!’ şeklinde bir yaklaşım olmayacak mesela hayatımızda.
‘Para akışının durması kime yarayacak?’ diye sormuşsunuz, para akışının durması halka yarayacak, zira halkın para akışı duralı, halkın hayat damarları kesileli, endişeden ölmesine ramak kalalı nereden baksanız 5 yıl kadar oluyor! Öyle yüksek yerlerde oturuyorsunuz ki, sizin haberiniz yok tabi…
Bu vesileyle haberiniz de olmuş oluyor…