Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Demokrasimize alırız bir maşallah

Şimdi biz bu seçimleri yapıyoruz ve halk kendisini yönetecek kişileri özgür iradesi ile belirliyor diyoruz ya, iş hiç de öyle değil aslında.

Bir süredir hepimizin farkında olduğu ve benim ısrarla seçmen tercihlerine beklenmedik yansımaları olacağını düşündüğüm bu koltuk kapma yarışı biçiminde seçim yürütme halinin bir de adı varmış aslında: ‘Hibrit Demokrasi.

Hani şöyle; demokrasi desen değil, demesen o da olmuyor, arada derede bir durum, demokrasiden vazgeçmeden hemen önceki hal gibi bir isim…

Konunun özünü de anlatalım…

Merkezi İngiltere’nin başkenti Londra’da olan araştırma ve analiz departmanı Economist Intelligence Unit, her yıl düzenli olarak yayınladığı ‘Küresel Demokrasi Raporu’nun 2024 edisyonunu yayınladı.

24 ülkenin ‘tam demokrasi’, 50 ülkenin ‘kusurlu demokrasi’, 34 ülkenin ‘hibrit demokrasi’ ve 59 ülkenin de ‘baskıcı rejim’ olarak sınıflandırıldığı listede biz de varız.

Türkiye raporda 4.33 puanla hibrit demokrasi ülkeleri arasında yer aldı. Geçen yıl 103’üncü sıradaydık bu raporda. Bu yıl bir sıra yükselmeyi başarmışız. Bana kalırsa ülkede yaşananlardan bazılarını gözden kaçırmış olabilirler, belki de olanlara onlar da alışmışlardır.

2022 ve 2023’te çatışma ve gerilim yaşayan ülkelerin çoğunlukla otoriter rejimler ve hibrit rejimler olduğuna dikkat çekildi doğru bir tespitle.

Türkiye’nin az da olsa düşüş yaşadığı kaydedilirken; ‘Avrupa’da aykırı olan ülke Türkiye’nin 2023’te puanı biraz düştü. 4.33 puan ve 167 ülke arasında 102’nci olarak hibrit rejim kategorisinin alt sıralarına yakınlar’ denildi.

Türkiye sıralamada aynı kategoride yer aldığı Kenya, Bosna-Hersek, El Salvador, Guatemala ve Uganda gibi ülkelerin gerisinde kalırken, Nijerya, Angola, Fildişi Sahilleri gibi ülkelerin ise önünde yer alıyor.

Demokrasi konusundaki rakiplerimiz gözlerimi yaşarttı doğrusu.

Raporun bir önemli tespiti daha var, değinmeden geçmemek lazım; ‘ABD hegemonyası giderek daha fazla tartışmalı hale gelirken, Çin küresel nüfuz için yarışırken ve Suudi Arabistan ile Türkiye gibi yükselen güçler de çıkarları doğrultusunda hareket ederken, uluslararası düzen daha istikrarsız hale gelmektedir. Bu arada, dünyanın en büyük gelişmiş demokrasilerinin kendi içlerindeki siyasi ve sosyal çatışmaları yönetmekte zorlandıkları görüldü’ biçimindeki bu tespit dünyanın bir yılının özeti gibi…

Siz şimdi Sisi’ye mi oy vereceksiniz?

Cumhurbaşkanının yurt dışı gezilerini yakından takip etmek gerekiyor bu aralar. İnsanı şaşırtan buluşmalar gerçekleşiyor, balık hafızaların da tam bu süreçte tazelenmesi önemli. Çünkü malum, Türk halkının hafızasının 3 ayla sınırlı olmasına güvenilerek alınıyor pek çok yurt içi ve yurt dışı politik karar.

Hani şu, ara ara sosyal medyada paylaşılan, ‘Dönüşler yavaş olsun, cemaat yetişemiyor’ sözü burada tam yerini buluyor işte.

Temmuz ayında Türkiye’ye gelmesi beklenen Mısır Devlet Başkanı Sisi gelmedi, gelemedi ama bizim Cumhurbaşkanımız Mısır’a gitti ve namı diğer Darbeci Sisi tarafından havaalanında karşılandı. Tokalaşmalar, sıcak gülümseme pozları servis edildi basında.

Darbeci Sisi, ‘kardeşim Sisi” oldu. Daha önce de ‘Değerli kardeşim Esad ‘Eset’ olmuş, sonra yine ‘değerli kardeşim Esad’a terfi etmişti.

Bir kavga edip bir barışmaya, zaman zaman neden kavga ettiğimizi dahi unutup işi kan davasına götürecek noktaya getirmeye alıştık biz. Hem ülke içinde hem de ülke dışında.

Şimdi Mısır ile hava niye ısındı diye eleştirecek de halimiz yok elbette. Çoktan olması gerekendi, gereksiz yere bir dış politika meselesinin iç politika meselesi haline getirilip geçtiğimiz yerel seçimlerde ‘Şimdi siz karar verin Sisi’ye mi oy vereceksiniz?’ noktasına dönüştürülmesinin hiç yaşanmamış olmasını temenni ederdim şahsen.

Darbeye tepki göstermek, insanların ölümüne seyirci kalmamak başka bir şeydi, bölgenin iki güçlü ve önemli ülkesini bağlayan yüzlerce yıllık ilişkilerini koparmak bambaşka…

Demeye çalıştığım şey, neyi seçtiğimiz ve ne biçimde seçmeye yönlendirildiğimiz, seçimlerin hangi koşullarda ve hangi karşılaştırmalarla yürütüldüğü ile alakalı aslında.

Eğer bu ziyaret CHP cephesi tarafından yapılmış olsaydı, gazetelerin pek çoğunda boy boy Mursi ve Rabia katliamı fotoğrafları olacaktı, darbe dönemi yeniden anılacak, hatta sanki bir kez daha yaşanıyormuşçasına bir hava yaratılacaktı.

Bizim insanımızın duygusallığından da yararlanılarak ithamlar, kıyaslamalar ve bu kıyaslamalar arasında mazlumla zalim arasında tercihe zorlamalar görecektik günlerce…

Böylece sanki belediye başkanı seçmiyor da dünyaya zulmeden ile kurtarıcı arasında tercih yapıyor edasıyla gidecektik sandıklara…

Şimdi bir dönemin Mursi destekçilerinin yasaklı kelime gibi Mursi’nin adını ağızlarına bile almamaları manidar. Alamazlar da çünkü bu durum pilavdan dönüp kaşığı kıranın gururunu da kırar. Daha doğrusu pilavdan dönüp kaşığı kırdığını hatırlatır kendisine. Ne gerek var o yüce gönlün, o arşa ermiş gururun kırılmasına dimi ama…

Bir zamanların daha demokratik Türkiye’sinde, dış politika iç politika malzemesi yapılmazken, çok daha kolaydı bu işleri yönetmek de arada barışın sağlanmadığı 11 yıllık süreçte uluslararası çıkarlara yönelik yaşanan kayıpların hesabını kimden soracağız onu merak eder dururum garip aklımla.

Bir de merak ederim, ‘Siz şimdi Sisi’ye mi oy vereceksiniz?’

 

 

HABERLER