Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Istakoz tabağı, doğal seçmen tabanı…

AK Parti’nin seçimlerin ardından oy oranlarındaki düşüşün nedenlerini araştırmak üzere bir dizi analiz için sahaya indiğinden bahsetmiştik. Anketler partisi AK Parti’nin olmazsa olmazı anketleri kendilerini seçim sonuçlarında olduğu gibi yine yanıltır mı yoksa doğru yolu açmak konusunda destek mi sağlar bunu ileriki günlerde göreceğiz hep birlikte.

Ancak şimdiden başlayan bir değişim hareketi partinin içini yakıp kavuruyor. Tıpkı CHP’nin genel seçimlerden çıktıktan sonra örgüt tabanından gelen değişim talebini durduramaması ve delegelerinden başlamak suretiyle zorlu kongre sürecine girerek kan tazelemesi gibi bir talep bu aslında.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Partisinin MYK toplantısında; “Bu masanın etrafındakiler, ben dahil hesap verecek!” diyerek ortaya bir hesabın geleceğini, bedellerin ödeneceğini açıkça işaret etti.

Partinin gidişatından uzun süredir memnun olmayan, demokratik bir merkez sağ parti kurmanın gururunu da hayli zaman övünçle taşıyan, ancak şimdilerde AK Parti kapılarından girmeyen ya da giremeyen kurucu üyeler arasında konuşulmaya başlayan değişim rüzgarından en çok Bursa’nın etkilenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Tıpkı yapılması planlanan anketlerin merkezinin hem AK Parti’nin elinden kaçırdığı en büyük kuş olduğu hem de nüfusunun üçte birini emeklilerin oluşturduğu şehir olarak Bursa olması gerektiği gibi.

Evet, 31 Mart akşamı, hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sırtını dayadığı, hem de AK Partili yöneticilerin vefakar seçmenin yeniden kendilerini destekleyeceğine olan güvencinin tam olduğu Bursa ellerinden kayıp düşen bir kale oldu.

Açık konuşmak gerekirse AK Parti’nin en çok oy aldığı kesimin dar gelirli, emekli, işçi kesimi olduğunu biliyoruz. Bir işçi şehri olan Bursa’nın emeklisinin ve Suriyeli göçmeninin de bol olduğu düşünüldüğünde ortaya çıkan seçim tablosunu bir ders vermekten ziyade sınıfların oy tercihlerindeki değişiklikler olarak yorumlamak mümkün olabilir bence.

Seçimlerden önce ağırladığımız pek çok CHP’li adayın ve siyasinin ‘Önceden giremediğimiz mahallelerde artık alkışlarla karşılanıyoruz. Vatandaşın oy verme anlayışı değişmeye başladı. Ülke gerçekleri artık daha görünür hale geldi. Vatandaş AK Parti’den umudunu kesti…’ gibi cümleleri çokça duyduk.

Ortada bir gerçeklik var, görüyorsunuz, yine de insan bu hızlı değişimi kabullenmekte zorlanıyor. Fakat seçim gecesi değişimin hızlı ve vurucu olduğuna dair sonuçlar gözlerimizi sonuna kadar açtı. Aynı göz açıklığını AK Partili siyasilerin de yaşaması gerekiyor, bundan sonraki seçimlere iddialı girmek istiyorlarsa.

Zira durum şunu gösteriyor; artık AK Parti’nin oy deposu olarak gördüğü bölgeler CHP’ye oy veriyor…

Yaygın politik bakışa göre sosyal demokratların güçlü olması için güçlü bir orta sınıf gerekir, zira sosyal demokrasi, eşitliğin yanında sınıflar arasındaki geçişkenliğin de olduğunu vurgulayan bir yönetimi önceler. Orta sınıfı bilinçli bir biçimde yoksullaştırılmış, dolayısıyla az sayıda zengin ve çok sayıda yoksulun bulunduğu bir toplum olarak yeniden yaratılmış olan Türkiye’de vatandaşı hakim yönetimin istediği gibi politize etmek son derece kolaydır. Alt gelir grubu güçlünün yanında olma ihtiyacından, üst gelir gurubu ise düzeninin bozulmasını istemediğinden iktidarı destekler.

Tam da bu nedenle uzun süredir başında bir cam tavan gibi duran yüzde 25’li oy oranı ile ne ileri ne geri gidebilmiş bir sosyal demokrat CHP vardı önümüzde.

31 Mart tarihinde cam tavan kırıldı, yoksul kesim de sosyal demokrat yönetimi destekledi ve AK Parti iktidarı koltuğunda iyice bir sallandı.

Tüm bu anlattıklarımın ardından AK Parti’nin Bursa’da, özellikle Osmangazi ve Yıldırım seçim sonuçlarını iyi analiz etmesinin şart olduğunu düşünüyorum.

Çünkü ıstakoz tabağı ile doğal seçmen tabanı arasındaki kopuşun resmini orada bulacağınıza inanıyorum.

Eğer değişim Cumhurbaşkanının ağzından gaz almak için çıkmış bir kelime olarak kalacaksa genel seçimlerde de işler yolunda gitmeyebilir. Yok tam tersi bir samimiyet varsa ortada, partiyi kendi tabanıyla buluşturacak kadroların aranıp bulunup işbaşına getirilmesi şart.

Şimdilik yönetimlerden kimsenin üstüne alınmadığını, seçim yenilgisi ile ilgili konuşmayı tercih etmediğini, istifa etmediğini, görevden affını istemediği biliyoruz.

Kulislerde ilk olarak AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’a ‘affını iste’ telefonu geleceği konuşuluyor, hatta Gürkan’ın yerine gelecek isimler dahi masalara yatırılıyor, fakat şimdilik bu konuyla ilgili net bir gelişme yok.

Bursa’yı bir yana koyarsak, benim gözlemlediğim en büyük değişim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tarzında oldu.

Bir gazetecinin; ‘CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sizden randevu istediği konuşuluyor. Bu talebe yanıtınız ne olur?’  sorusuna cevap veren Erdoğan, ‘CHP’nin Genel Başkanı Sayın Özel’e kapımız açık. Ele alacağımız konu başlıklarımız çok, ziyarete geldikleri anda oturur konuşuruz’ dedi.

Sadece bu basit ve barışçıl yanıt bile, gerginlikten artık kopma noktasına gelen, ayrıştırıla ayrıştırıla mikronlarına bölünen toplumun bu baskıyı daha fazla kaldıramadığının görülmesini ifade ediyor bana.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuyla ilgili yanıtını da pas geçmeyelim;

“Bu seçimlerde birinci partiyiz, ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Türkiye’nin hakları, menfaatleri ve dostları için birlikte çalışmak durumundayız. Önümüzdeki süreçte Sayın Erdoğan’la yüz yüze bir görüşmemiz de olacak. Orada da konuşacağız. Bizim bazı devlet geleneklerine hızla geri dönmemiz lazım” diyor Özel.

Evet, bizim devlet geleneklerimiz vardı dimi…

HABERLER