Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Millet aya, biz yine yaya!

Ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet kabilinden değiştirilmeye çalışılan Milli Eğitim müfredatının askı süresi bugün doluyor.

Konu son derece önemli, zira eğitim demek nesiller yetiştirmek demek. Bu noktada ‘dindar ve kindar nesil yetiştirme’ hevesini de hemen hatırlayarak ve şimdiye kadar sürekli ele aldığımız ÇEDES gibi eğitimi dincileştirmeye yönelik çabalara vurgu yaparak ilerlersek, yeni müfredatın bize neler getireceğini kestirmemiz daha da kolaylaşır.

Öncelikle şunu söylemek lazım, bir haftalık sürede 3 bin 500 sayfalık müfredat değişikliğinin tamamının incelenmesi ve bu inceleme sonucunda yeni önerilerin sağlıklı biçimde getirilmesi neredeyse imkansız.

Yine de çocuklarımız iyi okusun, iyi yetişsin, ülkemiz aydınlık nesillerin omuzlarına yükselsin düşüncesiyle hareket edenler imkansızı başarma gayretini gösteriyorlar. Burada şunun altını çizmek lazım, nitelikli eğitim için tepeden inmeci olmayan bir geribildirim süreci şart!

Eğitimci ve Akademisyen Selçuk Şirin, sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımda katılımcı müfredat için kontrol listesi oluşturmuş bizlere. Bu listenin içinde yer alan; ihtiyaç analizi ve uygulama bütçe planının açıklanması, düzenlemeleri yapan kişiler ile bu kişilerin yetkinliklerinin açıklanması, her bir dersin öğretim programı için uzmanlık alanlarının açıklanması, kaynakçanın açıklanması, geribildirim için yeterli süre verilmesi ve kapsayıcı, katılımcı, nitelikli geribildirim süreci başlıklarının hiçbiri yerine getirilmemiş görünüyor. Yerine getirilen tek başlık, biraz da dostlar alışverişte görsün misali; kamuoyundan geribildirim istenmesi!

Selçuk Şirin konuya ilişkin paylaşımında;

Müfredatla kimlik inşa tezi 20. yüzyılda çöktü! İster yakın tarihimize bakın, ister Sovyetler, Çin ya da İran’a…

Yeni müfredat bütün dünyanın ‘beceri odaklı müfredata’ geçtiği bir dönemde sanki son 100 yıl hiç yaşanmamış gibi ‘değerler ve bilgi odaklı müfredata’ geri dönüyor. Değerler evde öğretilir, hayatın her yerinde yaşanarak pekişir.

Okulda 21. yüzyıl becerileri yerine değerleri ön plana çıkartmak kaynak ve zaman israfından başka bir şey değil. İddia ediyorum, bu müfredat hayata geçerse 10 seneye PISA’da dibi görürüz” diye de ekleme yapmış konuya.

Zaten bu programın hazırlanmasındaki amaç da üzüm yemekten ziyade bağcıyı dövmek olarak tanımlanabilir. Eğitim geçmişten bugüne toplum mühendisliğine soyunanların ilgi odaklarındadır. En çok da siyasetin ilgisini çeker ve bir arka bahçe yaratma sevdasıdır gönüllerde yatan.

Peki başarılı olur mu bu sevdayı çekenler?

Sorunun yanıtı ülkenin tamamına yaygınlaştırılan ve lise giriş sınavlarında yüzde 10’luk dilimin içine giremeyen öğrencilerin büyük bölümünün gitmeye zorlandığı İmam Hatip Liselerinden mezun olanların oldukça önemli bir yüzdesinin kendisini ateist ya da deist olarak tanımlamasından da anlayacağımız üzere; hayır, başarılı olamazlar!

Tam da bu yüzden eğitimin kendi doğal yapısı içinde gelişmesine izin vermek tüm toplumun hayrınadır.

Oysa şimdi gördüğümüz uygulama bahsettiklerimizin tam tersi verileri içeriyor. Tüm paydaşların görüşlerinin alınması, yeterince tartışılması gibi etkenler yerine getirilmediği gibi, pilot uygulamaya dahi ihtiyaç duyulmuyor.

Konuyu Ortak Akıl masasında Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy ile konuşmuştuk bu hafta ve şöyle bir özet yapmak mümkün konuştuklarımızdan:

Devlet her durumdan ari bir eğitim politikası benimsemelidir, iktidara gelenler de bu eğitim politikasını uygulamaya devam ederken denetim ve geliştirme görevlerini en iyi biçimde yapma sürecini üstlenmelidir. Eğitim sitemini her bakan değişimi ile tümden değiştirmek, yapılabilecek en büyük yanlışlardan. Ülkenin yıllardır bu yanlışlar üzerinde şekillenmeye çalıştığı göz önünde bulundurulursa, neden böyle çarpık bir gelişim gösterdiğimiz de daha kolay anlaşılacaktır.

Şimdilerde bir yanda eğitim, diğer yanda Anayasa gibi toplumu derinden etkileyen çok önemli iki değerin değiştirilmesine yönelik iki mühim adım atılıyor. Anayasa değişikliği konusunda daha temkinli olan hükümet, eğitim konusunda aynı hassasiyeti göstermediği gibi bir yandan da toplum mühendisliğine soyunuyor.

Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik çok önemli iki darbeye hazırlıklı olmak lazım.

Yeni müfredata ve aynı süreçte gelen Anayasa değişikliğine toplumla birlikte karşı çıkacaklarını ve 8 Mayıs tarihinde Milli Eğitim Bakanlığında olacaklarını belirten Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;

“Aslında müfredat değişikliğinden önce yapılması gereken çok iş var. Mesela Bursa’da 1050 tane okul deprem tahkikatı dahi görmedi. 1050 okulun depreme dayanıklı olup olmadığını bilmiyoruz. Konuyla ilgili akademik odalarla protokol imzalamak için hazırlık yapılmıştı ancak İl Milli Eğitim Müdürü bu protokolden geri döndü, kendi imkanları ile de yapamıyorlar bu çalışmayı. 100 küsur okula şimdiye kadar bu çalışma yapılmış. 2028 yılında 200 okulun deprem tahkikatının yapılmasını amaçlıyorlar.

Okullarda artık çalışan bir memur dahi yok. Okullaşma oranları artmadığı gibi ilkokulda 10 öğrenciden biri okulda yok! Kağıt üzerinde okullaşma oranı yüzde 98 deniyor ancak çocuklar okula gitmiyor. Kağıt üstünde varlar. Yeni müfredat hukuka uygun değil, bilimsel değil, içindeki veriler yanlış, pedagojik değil! Çocukları daha bencil ve gerici yetiştirmeye yönelik. İlk defa bir öğretim programı pilot uygulama yapılmadan doğrudan başlayacak” diyerek özetliyor konuyu.

Konu böyle özetleniyor, itirazlar da yapılıyor ve sürecin böylece akıp gitmesi, imamın yine bildiğini okuması için sadece sessizce bekleniyor.

HABERLER