Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Yapı denetim simsarları ve deprem umursamazlığı

Dünkü yazımda deprem gerçekliğini şimdilerde aslında pek kimsenin umursamadığına değinmiş ve beni bu düşünceye iten iki nedenden biri olan kentsel dönüşüm simsarlığından da bahsetmiştim.

Bugün konumuz, beni bu düşünceye iten ikinci neden olan yapı denetim firması simsarlığı

Yanlış duymadınız, yapı denetim firmalarının da al sat biçimli bir piyasası oluşmuş ülkemizde, hatta şehrimizde.

Öncelikle sizinle şu bilgiyi paylaşmam lazım; yapı denetim firmalarının aynı anda 360 bin metrekare yapı denetleme izni var. Firmalar bu metrekarenin üzerine ancak tek bir projenin yapı denetimini üstlendiklerinde denetleyecekleri alan 360 bin metrekarenin üzerindeyse çıkabiliyorlar ve 360 bin metrekarenin altına düşmeden yeni iş alamıyorlar.

Bursa’da 110 yapı denetim şirketi var ve yenilerinin açılması için de bir kuyruk oluşmuş durumda.

Önceki uygulamalarda yapı denetim firması kurmak için gerekli minimum şartları oluşturduktan sonra başvurunuzu yapıp sıra beklerken, yani sıranızı beklediğiniz esnada çalıştıracağınız personele maaş öderken, iş yerinize kira öderken, minimum araç gerecinizi temin ederken yeni bir kanun ile bütün bu zahmete girmenize hiç gerek kalmıyor.

Bir sınırlama olmayınca 200-300 lira gibi düşük tutarlarla şirketinizi kuruyor, yapı denetim şirketi olmakla ilgili başvurunuzu yapıyor ve izninizin çıkmasını bekliyorsunuz.

Bu sırada da artık kuyruktaki sıranız mı olur; yoksa henüz iznini aldığınız, daha içine mobilya, bilgisayar dahi koymadığınız yapı denetim şirketiniz mi olur kolaylıkla satabiliyorsunuz.

Hem de öyle böyle değil, yapı denetim şirketi olmak için yaptığınız başvurunun sırasını beklerken sıranızı 2,5- 3 milyon gibi rakamlara devredebiliyorsunuz. Hele bir de izin aldıysanız varın siz düşünün bu şirketin devri için alacağınız toz parasını.

İş öyle bir hale gelmiş ki, bazı kişiler ikişer üçer şirket açıp, yapı denetim şirketi olmak için kuyruğa girmişler ve kuyruktaki yerlerini satarak bu işi bir ticaret haline getirmişler…

Sonrasında olanlar ise malum…

Daha yeni mezun olmuş, mesleğin ABC’sini öğrenmeye henüz başlayan, ancak girişimci bir gencimiz eğer cebinde parası varsa, kolayca bir yapı denetim şirketi sahibi olabiliyor. Sonra da mesleğini ne kadar doğru yaptığı konusunun sorgulanması bize kalıyor…

Yapı denetim firmaları da tıpkı diğer iş disiplinleri gibi sürekli açılan firmaların hem niteliği düşürmesinden hem de piyasayı bölmesinden rahatsızlık duyuyorlar. Şehirde yapı denetim firmalarının ortalama yüzde 38 kapasite ile çalışıyor olmaları da bu konuda bir gösterge bence.

İşini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar, yeni yapı denetim firmalarının açılmamasına çaba gösterirken, bir diğer taraftan binanın doğru yapılıp yapılmadığının denetlenmesi adına oluşturulan ‘yapı denetim’ gibi önemli bir misyonu olan bu şirketlerin simsarlığını yapanlar da işin umursamaz tarafında kalıyor.

Norm Haber ekranlarında hazırlayıp sunduğum Ortak Akıl programında da Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme ile benzeri konular üzerinde bir söyleşi gerçekleştirdik.

Depremin ilk günlerinin yarattığı etki kayboldu, vatandaşın kentsel dönüşüm ve deprem bilinci adeta anlıkmış” diyerek bir umursamazlığı daha ortaya koyan İlkme;

“Bursa’nın acilen bütüncül planlara ihtiyacı var. 2040 Çevre Düzeni Planı belki daha da geliştirilerek 2050 olarak da düşünülebilir, ancak şehrin anayasası olarak kabul edeceğimiz böyle planlara mutlak ihtiyaç var. Planları yapabilmek için de şehrin tüm bileşenlerinin taleplerini ve karşı durdukları noktaları net olarak ortaya koyması gerekmekte” diyor.

Aslında uzun süredir devam eden plan çalışmalarının sonucunda 4-5 senaryo için ayrı ayrı plan hazırlıkları yapılmış durumda. Burada mesele, hangi planın uygulanmasına net olarak karar verecek olan yetkili mercilerin kendi aralarında anlaşarak, mesela; ‘Bursa büyümeye devam edecek ve yeni sanayi bölgeleri ile yeni konut bölgeleri oluşturulacak!’ ya da ‘Bursa daha fazla büyümeyecek, var olan nüfusun rahat yaşaması için sosyal donatı alanlarının ve yeşil alan bölgelerinin oluşturulmasına, trafik sorununun çözümüne öncelik verilecek!’ gibi kararları net olarak vermesi gerekiyor.

Gelin görün ki, genel seçimleri arkamızda bırakmış olsak da artık şehri daha yakından ilgilendiren yerel seçimlerin kapıda olduğunu söylemek lazım. Dolayısıyla aslında pek çok noktadan tepki de görebilecek bir planı ortaya dökmek işin siyaset kısmından bakıldığında riskli olabilir. Tarafların ellerini taşın altına koymaktan uzak durmak istemelerini belki de böyle açıklamak daha mantıklıdır.

Kısacası deprem gerçekliği bir yana, şimdilerde yönetici kesiminde dahi siyaset gündemi baskın geliyor. Buna belki umursamazlık denilemez, ama ‘bir kenarda dursun’culuk da yok değil hani…

Sonuç olarak; 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşattığı acılar bir sis perdesinin ardında kalırken, neden ve nasıl olduysa tüm yaşantımızı ele geçirdiğini gözlemlediğimiz siyaset yeniden sahnede…

HABERLER