Karadenizli STK’lar BURKAP altında buluştu…

Karadenizli STK’lar BURKAP altında buluştu…

Geçen haftalarda Bursa’da yaşayan Karadenizli STK’ların BURKAP adında bir platform kurduklarını bu köşeden duyurmuştuk.

Bu minvalde cumartesi sabahı platformu oluşturan Artvin- Kafkas – Ahıska- Batum Dernekleri Konfederasyonu, Bursa Bayburtlular Derneği, Bursa Giresun Federasyonu, Bursa Gümüşhaneliler Birlik ve Dayanışma Derneği, Bursa Ordulular Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Bursa Rizeliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Samsun Dernekleri Federasyonu ve Bursa Trabzon Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin başkanları basınla buluştu…

Buluşmadan önce  Karadeniz insanı ile ilgili bir kaç detay vermek gerekir…

Bursa’ya Karadeniz ve Batum civarından göçlerin tarihçesine bakacak olursak 19.yüzyılın sonlarına doğru uzanır.

Batum’dan başlayan göçlerin yerleşim birimleri, Soğukpınar ve Karaislah’tan başlayıp, İznik, İnegöl, Orhangazi ve Kestel‘in köylerine kadar uzanmıştır, şehir içinde merkez buluşma noktası eski köy yeni mahalle Arabayatağı olmuştur.

Ardından ikinci göç dalgası ise 1950’li yıllar sonrasıdır. Bu minvalde göçte iki etken vardır. İlki Karadeniz Bölgesindeki doğal afetler ve seller sonucu, diğeri de ekonomik gerekçeler…

Bursa’ya gelen Karadenizlilerin adresleri Trabzon ve civarı Dikkaldırım civarına; Giresunlular, Başaran ve Emek; Artvinliler Gürsu ve İnegöl; Bayburt ve Gümüşhaneliler ile Ordulular öncelikli olarak Dikkaldırım; Samsunlular ise Yıldırım Bölgesi ağırlıklı olarak yerleşmişlerdir.

Karadeniz insanı Bursa’da özellikle gıda sektöründe pasta, börek, ekmek fırını, taahhüt inşaat işleri ile uğramaktadır…

Zaman içerisinde bunlara ilaveler olsa da Bursa özelinde Muti, Akarsu, Şimşek, Özşimşek adında bir çok apartman adı da bu anlamda en büyük kanıttır.

Bu açıdan bakınca Karadenizliler Bursa özelinde toplumsal olarak da iş hayatında da etkin bir güce sahiptirler.

Öte yandan Bursa siyasetinden yakinen tanıdığımız merhum Mehmet Gedik, Mustafa Varank,  Faruk Çelik, Şevket Orhan, Ahmet Kılıç, Hasan Toktaş, M.Emin Tutan, Kenan Sönmez, İbrahim Yazıcı, Merhum Yakup Aktaş, Alinur Aktaş, Şadi Özdemir Karadeniz siyasetinin etkin isimlerindendir.

Bu kadar artıları olan bir insan topluluğudur Karadenizliler…

İşte bu birlikteliği daha da koordineli hale getirme adına kurulan platformu tanıtan Giresunlular Federasyon Başkanı Üzeyir Aktaş platformun amacını  “Karadenizli nüfusunu, nüfuslu hale getirmenin mücadelesini vereceğiz”  sözleriyle özetledi.

Aktaş ardından “Karadeniz Bölgesinin diğer illerinin STK’larını da platforma davet edeceğiz” sözleriyle pekiştirdi.

Sonrasında ise “BURKAP hiç yapıya alternatif veya karşı kurulan bir oluşum değildir” sözleri ile diğer STK’lara da mesaj vermiş oldu.

Aktaş’ın ardından kürsüye gelen Bursa Samsun Dernekler Federasyonu Başkanı ve BURKAP Dönem Başkanı Temel Erkol “İş insanlarımız ve bürokratlarımız ile camiamızın yanında olacağız. Kurucu başkanlarımız, camiasında güçlü olan isimlerdir. 8 il derneğimiz ile başladığımız süreç 20 ilimizin de aramızda olmasıyla devam edecektir. Herhangi bir bölücülük veya ayrıştırma içinde kesinlikle olmayacağız. Hemşehrilerimiz ile ilgili her konuda çözümler üretmeye çalışacağız” sözleri ile de platformun büyüme sinyallerini verdi.

Bakalım bu birliktelik açısından ilk büyük organizasyon olarak muhtemelen Keles Kocayayla’da yaz aylarında bir organizasyon göreceğiz.

O organizasyonda 150 bin ve üstü Karadenizli bir araya gelirse o zaman  Karadenizli nüfusunu, nüfuslu hale geleceğini ilk seçimde  görmüş oluruz.

Bize düşen hayırlı olsun demek, başarılar dilemek…

Sahipsiz hayvanlar için; ‘Kanunda daha kötü yönetmelik’

Sahipsiz hayvanlar için; ‘Kanunda daha kötü yönetmelik’

Aslında hepimiz ‘Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ yürürlüğe girdiğinde neler yaşanacağını biliyorduk. Bir kısmımız bu konu ile ilgili mücadele etmeyi seçti, bir kısmımız konuyu görmezden gelme yolunu tercih etti.

Sonuç olarak tahmin edilen gerçeklerin yansımalarından bir kupleyi geçtiğimiz günlerde Gemlik Hayvan Barınağında köpeklerin birbirini yemesi ile sonuçlanan feci olayla gördük.

O zaman da sordum, şimdi de hatırlatmakta fayda buluyorum; Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Hekim Melike Baysal; “Devletin belirttiği rakamlardan yola çıktığımızda ülkemizde 4 milyon 500 bin sahipsiz sokak hayvanı bulunuyor. Yine devletin rakamlarından yola çıktığımızda ülkemizde 105 bin hayvan kapasiteli 355 barınak mevcut. Şimdi ben de soruyorum;  sokaklardan toplamamız emredilen 4 milyon 395 bin sahipsiz hayvanı nereye koyacağız?” diyor.

Yasa namına işletilen prosedürlerin hiçbirinde bu sorunun yanıtı yok.

Bir de akıllılık yapılıyor ve yasa değişikliği metninde hayvanların öldürülmesinden bahsedilmiyor, fakat gelin görün ki, barınaklarda yapılan kısırlaştırmalar ve tedaviler sonrasında bakımları sona erdiği halde konaklayan hayvanlar sahiplendirilmedikçe yerleri boşalamayacağı için yaşanan tıkanıklığın çözümü ile ilgili bir bilgi de yok!

Hayvan sahiplenme ile ilgili kurallar da değişikliğe uğradı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı; “Hayvan bakımevleri, doğal yaşam alanları ve özel hayvan yaşamevlerinin haiz olması gereken şartlar ve çalışma yöntemleri ile sahipsiz hayvanların popülasyon kontrolü kapsamında buralarda yapılacak iş ve işlemler sıralandı. Yönetmelik, hayvan refahının korunması, gözetilmesi ve hayvanların sağlıklı koşullarda yaşamlarını sürdürmeleri için son derece ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Ayrıca yerel yönetimler başta olmak üzere tüm ilgili kesimlere de bu konuda sorumluluklar yüklemektedir.” diyor, fakat ‘kaç belediyenin barınağı var, bu barınakların kapasitesi nedir, ülkede bir sahiplendirme seferberliği mi başlatılacak sorularının yanıtı yok!’

Yeni yasaya göre hayvan bakımevleri doğal yaşam alanları ve özel hayvan yaşam evlerinde küçük ırklar için 8 metrekare, büyük ırklar için 10 metrekare refah şartı öngörülüyor, belediyelerin barınaklarında üst üste yaşam mücadelesi veren, sürü psikolojisi ile güçsüz olanı alan koruması güdüsüyle parçalayan, strese girmiş hayvanlar görülmüyor.

Ağustos ayında yapılan kanuni değişiklikle nüfusu 25 binin üstünde olan yerel yönetimler, bütçelerinin binde 5’ini, büyükşehirler ise binde 3’ünü sahipsiz hayvanların bakımı ve rehabilitasyonuna ayırmakla yükümlü tutulmuştu.

Yönetmelikle ise, yerel yönetimler, hayvan bakımevinin ve doğal yaşam alanlarının kapasitelerinin ildeki sahipsiz köpek sayısına kıyasla yeterli olduğuna il hayvanları koruma kurulunca karar verilinceye kadar, kanun kapsamında ayırmak zorunda oldukları mali kaynağın asgari yüzde 50’sini hayvan bakımevi ile doğal yaşam alanı yapımına veya mevcutlarının kapasitesini arttırmaya harcamakla yükümlü tutuldu.

Konuyla ilgili sosyal medyasından bir açıklama yapan, Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Hekim Melike Baysal;

Kanundan daha kötü bir yönetmelik yayınlandı. Gerçeklere ve bilime aykırı bir gerekçe ile kanun yapıldı ve uygulatılmaya çalışılacak.

Çalışan belediyelere darbe çalışmayanlara ise ödüldür bu kanun. Ne meslek örgütlerine danışıldı ne belediye veteriner hekimlerine ne de meslek örgütlerinin açıklamaları dikkate alındı.

Belediye meclisinden ötenazi kararı çıkarttırmak hem belediyeyi hedef haline getirmek hem de büyük acziyettir bir devlet için!” diyor.

Merdiven altı hayvan üretimlerinden, yasadışı hayvan ticaretinden, yurt dışından bavulların içinde, pet şişelere sokularak ülkeye getirilip satılmaya çalışılan minicik canlardan kimse bahsetmiyor hala…

Düzenlemeye göre vatandaşlar hayvan bakımevlerinden, il hayvan koruma kurullarının belirlediği sayıda hayvan sahiplenebilecek. Bu demek oluyor ki, gönüllüler barınaklardan hayvan kurtarmak konusunda ciddi sorun yaşayacak.

Yasanın tek güzel tarafı var, aynı takvim yılı içerisinde birden fazla hayvanını kaybedenler ile hayvanını aynı takvim yılı içerisinde birden fazla kez kaybedenler 3 yıl süreyle hayvan bakımevlerinden hayvan sahiplenemeyecekler.

Kısacası sokaklarda giderek artan sahipsiz köpek popülasyonunun önüne geçmek için hazırlandığı iddia edilen yasa değişikliği ve düzenleme bu konudaki hiçbir yaraya merhem olmadığı gibi barınakların kısırlaştırma konusundaki oranlarını düşürdüğünden, ellerini kollarını bağladığından hayvan popülasyonunun artmasına neden olmaktan, zorda kalanların da hayvanları öldürmesine neden olmaktan başka bir işe yaramıyor.

Bu saydığım işlerin hayırlı işler olduğunu da kimse iddia edemez herhalde.

Hem veteriner hekimlerin hem de gönüllülerin ‘bize süre verin, devletin kaynaklarını dahi kullanmadan bu işi kısırlaştırma ile çözelim’ diye göklere yükselen feryatlarına tıkanan kulaklar sokaklarda daha vahşi bir iklim hakim olduğunda bakalım kimleri duyacak?

Suriye’nin yeniden inşasında TOKİ ve deprem bölgesindeki TOKİ müteahhitleri avantajını kullanacak mı?

Suriye’nin yeniden inşasında TOKİ ve deprem bölgesindeki TOKİ müteahhitleri avantajını kullanacak mı?

Dünkü yazımızda Bursa’da yaşayan Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri ve kent ekonomisine etkilerinin ilk yansımalarını kaleme aldık.

Bugün de Suriye’nin yeniden inşasına değinmek gerekiyor.

Özellikle gerçek olan şu:

İç savaş süresi boyunca Suriye’de maddi ve manevi anlamda ciddi kayıp ve hasarlar verdiği. Manevi  hasarların telafisi olmayabilir, en fazla acılar paylaştıkça azalır deyimini yerine getirebiliriz. Ateş düştüğü yeri yakar misali. Zaten o ateşten yananlar da soluğu Türkiye’de aldı…

Türkiye de 10 yılı aşan süredir insani, vicdani, maddi ve manevi olarak gereğini fazlasıyla yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Öte yandan diğer bir gerçek ise Suriye’nin yeni dönemi. Bu yeni dönemde geçici hükümet bir yandan ülkeyi diktatörlüğün kalıntılarından temizleyip, demokrasiye hazırlayacak, diğer yandan da entübe haldeki Suriye’deki yaşamı yeniden kurmaya çalışacak.

Bir anlamda Suriye’nin tepeden tırnağa inşası gerekiyor. Hatta başkentin de Sam’dan da Halep’e taşınması bile söz konusu.

İşte inşaat denince özellikle Ortadoğu ülkelerinde ilk akla gelen ülke Türkiye’dir.

Hatırlatmakta fayda var;

Bugün Suudi Arabistan, Libya, Kuveyt, Kuzey Irak gibi ülkelerin birçok inşaat işinin yükleniciliğini Türk müteahhitleri yapmıştır. Bu açıdan bakınca Türkler bu konuda avantajlı.

Öte yandan Suriye ile Türkiye 877 km’lik kara sınırı. Batıda Akdeniz’den başlar ve doğuda Irak sınırıyla kesişen noktada sona erer. İki ülke sınırı hem Suriye’nin hem de Türkiye’nin en uzun sınırıdır.

Öte yandan diğer bir gerçek ise 6 Şubat depreminin etkin olduğu Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Hatay, Şanlıurfa ise Suriye’ye çok yakındır.

En önemli gerçek ise burada yıkılan konutların yerine yeni konutlar yapıldığı gerçeği.

İşte bu açıdan bakınca Suriye’nin yeni dönemde inşasında TOKİ ya da TOKİ’ye bağlı çalışan müteahhitler aktif görev üstlenir mi?

Daha net yazmak gerekirse yeni dönem için birçok ülke hazır bekliyor.

Beklenen ülkelerin hiçbiri Türkiye kadar yakın değil?

İşte bu yakınlığı Türkiye avantaja çevirmeli…

Buradaki inşaat işlerini almalı. Deprem bölgesinde işi biten makine ve teçhizatları Suriye’ye taşımalı. Bu avantajını kullanmalı…

Tahmin ediyorum ki bu düşündüklerimizi en az bizim kadar karar vericiler de düşünüyordur.

Düşünülmüyor ise de öneri her zamanki gibi bizden değerlendirmek onlardan…

Bursa’da ne kadar Suriyeli vatanına döndü, mobilya ve bebe konfeksiyon sektörüne etkisi…

Bursa’da ne kadar Suriyeli vatanına döndü, mobilya ve bebe konfeksiyon sektörüne etkisi…

Dünya gündeminin ilk sırasında yer alan en önemli olay Suriye’deki 61 yıllık rejimin sona ermesi.

Baba Esed’den oğul Esed’e uzanan yönetim 12 yıllık iç savaş sonunda 12 günlük yürüyüşün ardından Suriyeli Muhaliflerin zaferi ile sonuçlandı.

Esed’in insanlık adına yapmış olduğu işkencelerin bilançosu da her geçen gün gün yüzüne çıkıyor. Bunlar genel sonuçlar.

Bir de Türkiye’yi ilgilendiren sonuçlar neler olacak?

Biraz da oradan bakalım…

Özellikle iç savaşın çıkmasının ardından ülkemize ciddi sayıda bir göç dalgası oluştu. Suriyeli sığınmacılar ülke genelinde bir çok ile yerleşti.

Hatta bazı bölgelerde Suriyeli sayısı yüzde 50’lileri geçti.

O yerleştiği illerden biri de Bursa…

Hayatlarını idame ettirmek için çalışan Suriyelilerin bir kısmı zaman içerisinde işyeri sahibi olurken bir kısmı da bu ülkede  evlenip çoluk çocuk sahibi oldular.

Gelinen noktanın en kısa özeti bu.

Fakat Bursa’da bir kaç sektör varki o sektörlerde Suriyeli çalışan işgücünün fazlalılığı dikkat çekiyor…

O sektörlerden ilgi tekstil sektörü…

Diğeri de mobilya sektörü

Tekstil sektöründe özellikle bebe konfeksiyon dalında Bursa’da Vişne Caddesi civarında  beş bin dolayında Suriye kökenli çalışan olduğu tahmin ediliyor.

Keza bunu yanı sıra İnegöl’de mobilya sektöründe de en az bir bu kadar çalışan mevcut.

İşte Bursa’nın iki önemli üretiminde işgücü sayısı olarak 10 binin üzerinde Suriyeli çalışan olduğu tahmin ediliyor.

Bunların gitmesi durumunda bu iki sektör nasıl etkilenir asıl merak bu.

Konuyla ilgili olarak BEKSİAD’ın önceki dönem Başkanı Ömer Yıldız’a Suriyelileri sordum, o da “Sektörde yaşanan belirli bir sıkıntı var. Üretim kapasitemizde ciddi bir düşüş var. Son yaşanan olaylardan sonra sektörde çalışan Suriyelilerin ülkelerine gitmek için harekete geçtiklerini söyleyebilirim. Hatta bazı Suriyeliler Halep civarında bu işi yapmaya başladılar, atölye kurdular bile. Bizim tekstil sektörünü olumsuz etkileyecek” diyerek görüşlerini paylaştı.

Benzer bir durumun İnegöl’de de yaşanacağı tahmin ediliyor. Orada da imalatın durma noktasına gelmesinden korkuluyor.

Yine çarşı da tanıdığım bir esnafa Suriyeliler geri dönüyor mu diye sorduğumda “Komşumuzda çalışan iki Suriyeli dün helalleşmeye geldi, bunu yanı sıra bir işyeri olan Suriyeli komşumuzda işyerini devrediyor”  diyerek yaşananları özetledi.

Yine yaşanılan son gelişmeleri  Suriye’den Türkiye’ye gelen AK Parti’den 2018 genel seçimlerinde milletvekili adayı gösterilen Muhammed Erdoğan’a sordum.

O da “Bursa’dan şu ana kadar 20 bin Suriyeli ana vatanlarına dönüş yaptı. Bu sayı yazın okulların kapanmasıyla daha da artacak” şeklinde görüş belirtti.

Genel olarak değerlendirecek olursak Suriyeli sığınmacıların bir kısmı döndü, bir kısmı dönüş için ellerindeki mal ve mülkü çıkarmak için çalışıyor, bir kısmı okulların kapanmasını bekliyor, bir kısmı da her şey belli olsun öyle dönelim diyor…

Bize düşen süreci doğru değerlendirmek doğru hamleler yapmak…

Ne diyelim her zamanki gibi hayırlı olsun…

700 kişi işten çıkarıldı, sahip çıkan yok!

700 kişi işten çıkarıldı, sahip çıkan yok!

Aylardan Aralık, 2024 yılının sonuna doğru hızla yaklaşıyoruz. Yeni yılın yeni umutlarla gelmesini pek çoğumuz gibi ben de istiyorum, fakat bu düşünceden her geçen gün biraz daha uzaklaştığımızı hissetmek gerginlik dozu giderek artan bir filmi izlemeye benziyor.

Sonra dönüp önümde duran, Tofaş’ta işten çıkarılan 700 işçinin açıklamasına bakıyorum…

Bir kalemde, işten çıkarılan 700 işçi yeni yılda ne yapacağına bilemeyen 700 aile demek…

Her hanede 4 kişinin yaşadığını düşünürseniz 2 bin 800 kişinin yeni yıl umutlarının sönmesi anlamına da geliyor bu…

İlk haberin ‘330 milyon lira tazminat ödeyecek!’ biçiminde verilmesi ne kadar sermayeden yana tavır aldığımızın da göstergesi aslında.

İşin aslı şöyle; TOFAŞ, üretim planlaması ve iş gücü verimliliği gerekçesiyle küçülmeye gidiyor. Şirket, 700 çalışanının iş akdini sonlandırarak personel sayısını yüzde 13 oranında azalttı. Böylece şirketin toplam çalışan sayısı 5.300’den 4.593’e düştü.

Resmi ağız şöyle diyor; “Emekliliğe hak kazanan ve/veya kendi isteğiyle işten ayrılanlar ile üretim planlaması çerçevesinde iş akitleri sonlandırılan çalışanlarımızın etkisiyle; toplam çalışan sayımız, kamuya açıklanan son bilanço tarihindeki toplam çalışan sayısına göre yüzde 13 azalarak 4 bin 593 kişiye inmektedir. Söz konusu ayrılan çalışanlara yapılacak yasal ödeme tutarı yaklaşık 330 milyon TL olarak hesaplanmıştır.”

Ama kimse bu çalışanlar kış kıyamette nasıl ısınır, ne yer ne içer, nerede iş bulur, hali hazırda var olan düzenlerini devam ettirmek için ne yapar, ne eder, çoluk çocuk okula gidiyordur mutlaka masrafları nasıl karşılanır, kira, faturalar, pazar masrafları nasıl ödenir soruları ile ilgili kısımlara girmiyor.

Resmi ağızdan bekleneceği üzere resmi ve buz gibi bir açıklama!

Bursa’nın göbeğinde 700 kişi bir anda işsiz kalıyor ve bu 700 işçiye Emek Partisi Bursa İl Başkanlığı dışında kimse sahip çıkmıyor!

Emekçilerden uzun süredir sırtlarında taşıdıkları ekonomik krizin sancılarını hissettikleri ilk anda faturayı yine emekçiye kesen patronlara yönelik şöyle bir açıklama geldi;

“Koç Holding’in 2024 başından bu yana üretimdeki daralmaları gerekçe göstererek kendi sınıf çıkarını ortaya koyup ilk fırsatta faturayı işçilere çıkarmıştır.

Rakamlara bakınca da ortaya çıkan başka bir gerçek daha var! Öyle ki, TOFAŞ üretimde daralma olduğunu söylediği 2024’ün ilk 9 ayında dahi 5 milyar lira kar elde etmişti. İşçilerin yasal olarak da hakkı olan tazminat ödemelerini bile sanki lütufmuş gibi sunan TOFAŞ patronu bir gerçeği hatırlamak zorundadır: TOFAŞ ilk 9 ayda işçi başına 943 bin lira kar etmiştir. Koç Holding patronları yıllardır işçiler üzerinden milyarca TL kar etmiş, kurduğu sömürü düzeninin sefasını sürmüştür, bugün yine geçmişte olduğu gibi cefasını işçilere çektirmek istemektedir.”

Ülkenin vahşi kapitalist düzende savrulduğu düşüldüğünde olanları bir mantık çizgisine oturtmak mümkün.

Burada akıl mantık çizgisine oturmayan bir şey var, Türk Metal nerede?

“Hakkımızı araması için fabrikada yetkisi olan, her ay maaşlarımızdan bir günlük yevmiyemizi alan sendika bugünler için vardır. Onların sessiz kalmasını, patronla iş tutmasını ve fabrikanın insan kaynakları gibi davranmasını kabul etmeyelim. Türk Metal sendikası, işten çıkarmaları durdurmak işçilerin haklarını savunmak için her türlü eylemi örgütlemeli, fabrikada eylemleri işçilerle birlikte yapmalıdır. İşten atmaların durdurulması, krizin meydana getirdiği yıkımın faturasını patronların ödemesi için ortak mücadelede birleşelim” diye sendikaya sesleniyor işçiler.

Benim bildiğim durum tam tersi çalışmalı, sendika işçilere ‘işten çıkarılan arkadaşlarınızın yanında durmalı, sizin haklarınızı savunmak adına üretimden gelen gücümüzü ortaya koymalıyız’ demeliydi. En azından bize okullarda böyle öğrettiler. İşçilerin kapitalist sistemden haklarını alabilmeleri için gerekli araçlar arasında sendikalar bulunur ve sınıf bilincini işçide yaygınlaştırmanın yanı sıra sınıf dayanışmasında da sendikalar başı çekerdi.

Tabi bizde tüm siyasi partiler tektipleştiği gibi sendikalar da sınıf bilincini yitirmiş olabilir, sonuçta ‘fabrika işçinin yasal haklarını veriyor’ denilerek kenara çekilmek mümkün. Avrupa’da bir sendikanın asla takınmayacağı bu tutumu takınmak bizim ülkemizde şaşırtıcı olmuyor.

Bir başka açıdan bakıldığında ise üretim daralması nedeniyle işçi çıkarılması Tofaş’a yan sanayi üretimi yapan yerleri de etkiler ve bir işten çıkarma süreci de küçük işletmelerde yaşanabilir, tabi ‘üretimi daraltıyoruz’ diyerek aslında fabrika içinde üretilen parçaların üretimini tamamen yan sanayiye kaydırıp maliyet avantajı yakalama yoluna gidilmiyorsa…

Tofaş’ın 700 işçiyi kış kıyamette işten çıkarmasını TBMM gündemine de taşıyan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın kürsüden söylediği şu sözleri değerli bulurum;

1-Birçok fabrika ve işyerinde “küçülme” ve “ekonomik daralma” gerekçe gösterilerek işçiler işten çıkarılmakta; çıkış listelerinin sızdırılmasıyla işçiler tedirgin edilmekte ve önümüzdeki süreçte kitlesel işten çıkarmaların artacağına dair sinyaller verilmektedir. İşçilerin en temel hakkı olan iş güvencesini yasalarla güçlendirmek için bir adım atacak mısınız?

2- TOFAŞ’ta işten çıkarılanların büyük çoğunluğunun kıdemi yüksek ve uzun yıllardır fabrikaya emek veren işçiler olduğu anlaşılmaktadır. Bu politikalarına karşı bir inceleme başlatacak mısınız?

3- İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Ülkemizde kıdem tazminatı, işsizlik sigortası, işe iade tazminatı, sendikal tazminat gibi düzenlemeler, işverenin ek istihdama yönelmesini zorlaştırıyor” demişti. Sizin de sıklıkla vurguladığınız istihdam ve güvenceli esneklik konularını göz önüne alırsak, Koç Holding’e bağlı TOFAŞ’ın kıdemli işçileri işten çıkarma politikası, hazırlamakta olduğunuz iş yasası değişiklikleriyle uyumlu mudur?

Ben de küçük bir soru sormak isterim; ‘Üretimden gelen gücünü unutturduğunuz proletarya ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak özel zevkleriniz arasına yerleşmiş olabilir mi?’

Sıfır atık bir yaşam biçimi olmalı…

Sıfır atık bir yaşam biçimi olmalı…

Özellikle son yıllarda çok sık duyduğumuz sihirli kelimelerin başında sıfır atık geliyor. Neden gündeme geliyor?

Sebebi basit.

İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar sınırlı bu ilk nedeni…

Diğeri de dünyanın bize atalarımızdan miras değil çocuklarımızdan ödünç aldığımızın aklımıza gelmesi…

Bunlar ilk akla gelen…

Bir de bunların yanı sıra her türlü kimyasal ve insan sağlığı atığını denizlere döken, Kocaeli’de toprağa gömen sözde müttefiklerimiz var ya onları da ayrıca yazarız…

Gelelim biz yine sıfır atığa…

Önemli bir konu…

Konuya her ortamda dikkat çekmek gerekiyor…

Bu minvalde; popüler televizyon programı MasterChef’te de yarışmacıların hafta içerisinde kullanılan malzemelerden kalanları ile de bir yarışma düzenlenerek konunun önemi vurgulanmaya çalışılıyor bunu da pas geçmeyelim…

Bu hayatın bir bölümü…

Kurbanın, etinden, sütünden, yününden, kellesinden, başından derisinden kemiğinden faydalanılması da sıfır atığı en iyi anlatacak örneklerden.

Bu örneğin gündelik hayata uyarlanması da şart.

İşte bu noktada çarşamba sabahı Bursa Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde ilçe belediyelerin ve Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nden yetkili birimlerinin yanı sıra konunun ticari taraflarının da katıldığı bir çalıştay gerçekleşti…

Başkan Bozbey, önemli konulara değindi…

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: Bursa’nın her türlü atıkları ile elde edilecek gelirden Anadolu’da birkaç ufak kentin tüm ihtiyaçları giderilir.

Bunu net olarak ifade etmek gerekir…

Bursa’da seneler önce gündeme gelen katı atık yakma tesisi konusunda klasik ‘istemezükçülerin’ de karşı geldiğini hatırlatalım…

Ama bu konuyla ilgili olarak el arabaları ile çöp çöp dolaşıp karton ve plastikleri ayırıp toplayanların da hakkını vermek gerekir.

O sayede kamunun yapmasını gerekeni başkaları yapıyor. Hem ekmeğini kazanıyor hem de ekonomiye artı değer katıyor. İşte yerel yönetimlerin bu konuda harekete geçmesi lazım. Çöp toplayıcıları kayıt altına alarak onlara araç desteğinde bulunması şart.

Hatırladığım kadarıyla bu noktada Yıldırım Belediyesi bu desteği sağlıyor…

Darısı diğer belediyelere…

Öte yandan Bursa özelinde ikinci el giysilerin ihalesinden ve geri dönüşümünden de belediyelerin ciddi gelir elde etmesi söz konusu. Osmangazi Belediyesi’nin aylık geliri 500 bin TL’nin üzerinde…

Yine ülke genelinde değerlendirecek olursak;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın eşi Emine Erdoğan‘ın himayelerinde 2017’de başlatılan, Sıfır Atık Hareketi’nde yüzde 13 olan geri kazanım oranı, 2023’te yüzde 34,92’ye çıkarılırken, 2035’te ise bu oranının yüzde 60’a yükseltilmesi hedefleniyor.

Sıfır Atık Hareketi kapsamında Bakanlığa bağlı İller Bankası Genel Müdürlüğü, Türkiye’nin farklı noktalarına bugüne kadar 7 yılda 46 depolama, ayrıştırma ve transfer tesisinin kurulmasına bakanlık destek oldu…

Bakanlık verilerine göre;

Projede bugüne kadar 29,3 milyon ton kağıt-karton, 7,8 milyon ton plastik, 2,9 milyon ton cam, 3,7 milyon ton metal, 16,2 milyon ton organik ve diğer geri dönüştürülebilir atıklar olmak üzere toplam 59,9 milyon ton geri kazanılabilir atık ekonomiye kazandırılmış durumunda.

Yine resmi verilere göre;

Projenin uygulanmasıyla 498 milyon ağaç kesilmekten kurtarılırken, 819 milyon metreküp su tasarrufu sağlandı.

Bunu yanı sıra ülkemizde oldukça sınırlı olan 127 milyon varil petrolden tasarruf edilirken, 5,9 milyon ton sera gazı salımı önlendi.

Öte yandan, 2,6 milyar kilovatsaat enerji tasarrufu sağlanmış. Ülke genelinde 185 milyar TL ekonomiye kazandırılmış durumda…

Velhasıl bu rakamlar yüzde 15 iken…

Ya yüzde yüz olsaydı o zaman ne olurdu?

Manevi kazançların yanı sıra maddi kazançlar milyar TL’ye ulaşabilirdi…

‘Turizm Kenti Bursa’

‘Turizm Kenti Bursa’

Son dönemde Bursa için biçilen kimlikler arasında en baskın olanın ‘Turizm kenti Bursa’ kimliği olduğunu hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz.

Bence en doğru yönelimlerden biri de bu.

Fakat bu kimlik geçmiş dönemlerde öylesine ötelenmiş, öylesine yok sayılmış ki, oturtulması, yeniden vücut bulması bir o kadar zor.

AK Partili belediyelerin en sevdiğim yanlarından birinin tarihi değerlerin yeniden gün yüzüne çıkarılması ve hayatın içine sokulması konusundaki çaba olduğunu daha önce defalarca yazdığımdan hiç gocunmadan bir kez daha tekrar edebilirim. Hatta AK Parti’nin ülkeye en büyük katkısının da (yaptıkları abuk subuk restorasyon çalışmalarını hariç tutarım) tarihi dokunun gün yüzüne çıkarılması olduğuna vurgu yapabilirim.

Gel gelelim gün yüzüne çıkan, tarihi dokunun kendi kimliği ile uyumlu ürünlerle beslenmesi gerekirken, biz genellikle günümüz şehir hayatına ait mekanlarla karşılaşıyoruz Bursa’da. Üstelik Hanlar Bölgesi gibi tarihi mekanların birleşiminden oluşmuş bir ada için dahi akşam güneş battıktan, hava karardıktan sonra hiç iyi şeyler söylenmeyen şehir efsaneleri dolaşır oldu sokaklarda.

Bugün konuyla ilgili soruları yanıtlarken; “Hanlar Bölgesinde hava karardıktan sonra art niyetli kişilerin bulunduğuna yönelik ihbarlar alıyoruz” diyen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, bölgenin gece de yaşayan bir yer haline gelmesinin, güvenlik açısından önemine vurgu yaptı.

Elbette gecenin belli bir saatinden sonra bölgenin güvenliğini sağlamak için bekçilerin harekete geçirilmesi de mümkün olabilir bence. O kadar bekçi kadrosu boşa açılmadı değil mi?

Şehri gezmek isteyen turistleri taşıyan otobüslerin park yeri sorununu çözmek için de kollar çoktan sıvanmış.

Şehrin siluetine bir hançer gibi saplanmış olan Doğanbey TOKİ konutlarının bulunduğu alandaki otoparkın Hazineden Bursa Büyükşehir Belediyesine tahsisi istenmiş. AK Partili bir belediye olsa üç beş güne çözülecek olan tahsis meselesi 9 aylık süreçte halen çözülememiş. Anlayacağınız yine Bursa ve Bursalı cezalandırılıyor bu konuda da.

Yazımızın başında dedik ki, AK Partili belediyelerin en büyük meziyeti tarihi değerlerin gün yüzüne çıkarılmasına ön ayak olmaktı. Fakat bir de gün yüzüne çıkarılırken yüz üstü bırakılanlar varmış.

Bugün bunu da öğrenmek düştü kısmetimize.

Biliyorsunuz Bursa’nın tarihi ve turistik olarak en değerli yerlerinden biri Gölyazı. Gölyazı’nın yakınlarındaki Aktopraklık Höyüğü ise hatırlanmaya muhtaç değerlerimizin başında gelen yerlerdendir.

Bundan tam 8 yıl önce burada bir müze binası inşa eden, sonrasında bu binayı kaderine terk eden ve Bursa’nın yaklaşık 26 milyon lira zarara uğramasına neden olan da yine AK Parti belediyeleri olmuş.

Şimdilerde yeniden ele alınan Aktopraklık Höyüğü’nün, gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından 365 gün etkinlik yapılacak, yaşayan bir lokasyon olması için çalışıyor Bursa Büyükşehir Belediyesi.

Peki biz tüm bu bilgileri nerede öğreniyoruz?

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik hayata daha etkin bir şekilde katılımını sağlamak, kültürlerarası etkileşim, toplumsal uyum ve kentlilik bilincini artırmak, kültürel zenginliği geleceğe taşıyarak toplumsal kalkınmayı desteklemek amacıyla uluslararası iş birliğiyle hayata geçirilen ‘Kültür, Zanaat ve Vatandaşlık Projesi’nin startını verdiği toplantıda.

Projenin startının verildiği dediysem de yanlış anlaşılmasın, zira ben konuyu biraz yanlış anlamış bulundum. Proje çoktan başlamış, startı hali hazırda verilmiş, katılımcıların katılımları ve etkinlikleri başlamış, tanıtım bugüne kalmış.

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanlığı Müzeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen ve uluslararası iş birliğiyle hayata geçirilen “Kültür zanaat ve vatandaşlık: Kültürel kaynaklar aracılığıyla sosyal ve mesleki katılımı teşvik etmek” başlıklı Erasmus+ Projesi Fransa’dan Artemisia Enstitüsü, İtalya’dan Scola Edil Meslek Edindirme Merkezi ve Letonya’dan Similtene Teknik Okulu ile ortak bir şekilde yürütülüyor. Mayıs 2024’te Fransa Ulusal Ajansı tarafından onaylanan ve Avrupa Birliği Erasmus programı çerçevesinde desteklenen proje, meslek edindirme veya eğitim projesi olmasının yanında kültürel mirası canlandırma, toplumsal uyumu artırma ve ekonomik fırsatları destekleme hedeflerini bir arada ele alıyor.

Çini sanatı ile ucundan kıyısından ilgilenmiş ve geçmişin hissiyatını bugüne taşımayı başarabildiğimiz sanatsal çalışmaların önemine bir miktar vakıf olmuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, sanata dair kültürel değerlerimiz muhafaza ile değil, yaşatarak, geliştirmek suretiyle geleceğe aktarılabilir.

Bu bakışla son derece doğru bir iş yapıldığını belirtmekte yarar var.

Aynı zamanda hatırlatalım; önümüzdeki yıl Papa Francis Hristiyanlığın ilk büyük meclisinin 1700. yılı için İznik’i ziyaret etmeyi planlıyor. Tarihi konsülün kutlamaları sırasında, Katolik ve Ortodoks liderler bir araya gelecek. Muhtemelen aynı etkinlikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Bursa’da ağırlanacak. Birçok Hristiyan hacının Türkiye’yi ziyaret etmesi beklentisi hakim. Şimdiden bu önemli gün için hazırlanmaya başlayan Bursa Büyükşehir Belediyesi İznik Çinisi ile çıktığı yolculukta şehrin tarihi, turistik ve kültürel hafızasını harekete geçirmek için bundan sonra daha büyük gayret içinde olacak.

Bursa Büyükşehir Belediyesi AB projeleri için harekete geçti…

Bursa Büyükşehir Belediyesi AB projeleri için harekete geçti…

Gerçek olan şu:

Uluslararası fon ve hibelerden Bursa olarak yeteri kadar faydalanmadığımız.

Bursa özelinde 18 belediyeden proje yapan belediye sayısı maalesef üç bile yok.

Geçmişte bu noktada merhum Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin başta AB projeleri olmak üzere uluslararası kuruluşların kapısını çalma adına Bursa’da proje yazma eğitimi açmıştı.

Öte yandan Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Nalan Fidan’ın başında olduğu BURSAB adında bir merkez kurulmuştu.

Açılımı Bursa Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi…

Zaman içerisinde bu birim atıl hale düştü.

İşte bu noktada bu fonları ihmal etmemek gerekiyor. Bu minval de salı sabahı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey bir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Toplantının konusu Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanlığı ve uluslararası kuruluşların ortaklığıyla projelendirilen ‘Kültür, Zanaat ve Vatandaşlık Projesi’nin gidişatıydı…

Projenin ortakları arasında Türkiye’den Bursa Büyükşehir Belediyesi, Litvanya, Fransa ve İtalya’dan kamu yararı gözeten kuruluşlar vardı.

Hedef ise “Kültürel mirasımızı ekonomik fırsatları canlandırmak için yenilikçi bir yaklaşım, buna paralel olarak dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik alanlarda daha etkin rol almalarına yönelik.”

Bu arada dezavantajlı gruplar içerisinde mülteciler, sığınmacılar ve göçmenlerin yanı sıra engelliler de bulunuyor.

Projenin toplam fonu 400 bin Euro civarında…

Bursa özelinde ise çinicilik ön plana çıkıyor.

AB’nin Erasmus destekli projesi olan bu çalışmayı önemsiyoruz.

Başlangıç için doğru bir proje…

Bursa daha büyük projeleri de yapmalı.

Bunun olması için gereken tek bir şey var.

Tüm yerel yönetimler ve STK’ların katılacağı bir organizasyon gerçekleştirmek. Burada P.C.M. olarak adlandırılan karşılığı da mantıksal döngü çerçevesi olan eğitime bir an önce başlamalı.

Uluslararası fonlardan Bursa’nın daha yüksek pay alması sağlanmalı.

Bunun için yarın değil bugünden harekete geçilmeli.

Biz yine de bu vesile ile emeği geçenleri tebrik ediyoruz. Darısı daha büyük projelere diyoruz.

Bir yiğit geçti bu dünyadan…

Bir yiğit geçti bu dünyadan…

Birçok eserimin yayınında ve yayımında imzası bulunan, Togan Yayınları İmtiyaz Sahibi, münevver bir mütefekkir, Hüseyin Nihal Atsız’ın talebesi, kendi deyimi ile “Allah’tan korkmayan adam!” (“İsmail Ağabey’in, Allah’tan korkacak iş yapmaz evlat! Ondan dolayı da Allah’tan korkmam ben!” derdi.) İsmail Arlı Ağabey’imi, sonsuzluğa uğurladığımız haberi ile düne ve güne başladım.

Üzüntüm derin; lâkin O’nun gibi birini, hayatta iken tanıdığım ve kendisine dostluk ettiğim için, bahtiyarım. Yıllar süren dostluğumda, ne kendisini bir kere incitmişliğim, ne kendisine bir saygısızlığım, ne de kendisine bir vefasızlığım olmuştur. Bundan dolayı da alnım ak, vicdanım rahat ve başım diktir.

Herkesin olduğu gibi, kendisinin de şahsi günahları olabilir; lâkin ne tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemiştir, ne devletin malına göz dikmiştir, ne bir adaletsizliğe adı karışmıştır, ne de çizgisinde dünyalık bir menfaat uğruna, en ufak bir sapma yaşamıştır.

Kendisi; FETÖ’nün ipliğini pazara seren, ilk yiğitlerdendir.

Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgeyen, sefil tiplerden değildi!

Benim yakinen tanıdığım İsmail Arlı, adam gibi yaşayıp, adam gibi bu dünyadan göç etmiştir. İnsan olmanın hakkını, ziyadesi ile yerine getirmiştir.

İnsanoğlunun yaradılışına ihanet eden insanların kol gezdiği bu dünyada ve bu çağda, İsmail Arlı gibi yiğitlerin; sonsuzluk âleminin cennet bahçelerinde, yeri hazırdır, inancındayım.

Söylenecek söz çok, ne yazsam eksik kalır, ne desem kifayetsiz…

Bir yiğit geçti bu dünyadan.

Anası ile değil, anısı ile anılanlardan!

Bu vesile ile aile eşrafına, sevenlerine ve dava arkadaşlarına, sabırlar dilerim.

Yüce Allah; rahmeti ve merhameti ile kuşatsın.

Başımız sağ olsun.

İyi bilirdik.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

Belediyeden al, Vakıflara ver…

Belediyeden al, Vakıflara ver…

Dünya kendi içinde büyük bir savaşı ve yeni bir göç dalgasını konuşurken, tüm ülke bu iki ileri bir geri göç dalgasının sınırlarımız içinde nasıl bir değişikliğe neden olacağına odaklanmışken, biz Bursa olarak kendi içimizdeki iki ileri bir geri, hatta bir ileri iki geri güç çekişmelerini anlamaya çalışıyoruz.

Yerel seçimlerin yapıldığı 31 Mart tarihinin milat olduğu Bursa’da önemli belediyeler AK Parti’den CHP’ye geçti ve ne olduysa bundan sonra olmaya başladı zaten.

Öncelikle tüm ülkede olduğu gibi belediyelerin gelirlerinin kesilip iş yapmalarının zorlaştırılması yöntemine gidildi, geçmişe dönük borçların bir anda ödenmesi istendi, çeşitli bahanelerle İller Bankası’ndan gelen paralara el koyuldu falan filan…

Süreç zordu, fakat CHP’li belediyelerin kendi içlerinde de dayanışarak meseleye çözüm bulmaya çalıştığı izlenimi genel olarak hakimdi, bir yandan da vatandaşın hizmet eksikliklerinden dolayı şikayetleri başlamıştı.

İlk hamle bir sonuç vermişti, merkezi hükümet kanadında ataklara devam etmek gerekiyordu. Çözüm bulundu. Belediyelere tahsisli yerlerin bakanlıklar tarafından geri alınması, böylece belediyelerin gelir elde ettikleri, aynı zamanda vatandaşa hizmet sundukları bir kaynağın daha kurutulması için düğmeye basıldı.

Bursa’da bu kapsamda, Orhaneli ilçesindeki, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın mali katkısıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi’nce ihale edilip, hizmete açılan, Göynükbelen Gençlik Kampı’nın yaklaşık bir ay önce Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisi çıkmışken, bir ay sonra yepyeni bir ilçe belediye meclis kararı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devrinin kararlaştırılmış olması önemli örneklerden biri olarak gösterilebilir.

Kampı inşa eden Bursa Büyükşehir Belediyesi, arazi Orhaneli Belediyesine ait. İktidar ve belediye aynı partiden olduğunda, mesele ‘Belediyemiz ilçemize büyük bir hizmet getirdi’ biçiminde yorumlanırken, belediye muhalefet partisine geçince ‘bakanlığa devri’ uygun görülüyor.

Örnekler bununla da sınırlı değil…

Bursa’daki bütün kamu kurumları, belediyeler ve meclisler adeta teyakkuzda, CHP’li belediyelere dönük sıkı bir araştırma sürdürüyorlar. Gördüğüm kadarıyla onarılmış vakıf eserleri başta olmak üzere CHP’li Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından kullanılmakta olan, merkezi hükümetin kontrolündeki binalar, tesisler geri alınmaya başlandı.

Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın geçtiğimiz günlerde 2024 yılının son meclis oturumunda Vakıflara yönelik sitemlerle dolu konuşmasını da burada anmakta fayda var.

Osmangazi Belediyesi’nin Şadırvanlı Han’ı ile Abdal Kültür Merkezi’ne de yine Vakıflar el koydu biliyorsunuz. Yeni yıl itibariyle tahsis süresi sona eren Gökdere Kültür Merkezi de Vakıflara geçecek.

Sırada Ördekli Kültür Merkezi olabilir, Sümbüllü Bahçe Konağı olabilir…

Erkan Aydın, konuşmasında şöyle soruyor; “16 yıl önce, yapılar tadil edildikten sonra niye bu yapılara vakıflar olarak el koymadınız da belediyenin kullanımını uygun buldunuz. 16 yıl sonra ne değişti de kullanım hakkını belediyeden almaya karar verdiniz? Bu düpedüz siyaset!”

Aslında yanıtını bildiğim bir soru dönüyor kafamda 31 Mart’ta belediyeler el değiştirmemiş olsaydı bu karar yine de alınacak mıydı?

Elbette hayır!

Seçimlerin hemen ardından yapılan nezaket ziyaretlerinde söylenen güzel sözlerin ve ilk belediye meclis toplantılarındaki dayanışmanın büyüsü kaçmış gibi.

Kulislerdeki söylentilere bakılırsa, Selatin camilerindeki güvenlik görevlilerini geri çekme kararının ilk kurşun olarak kayda geçtiği söyleniyor. BBB Genel Sekreteri Ergül Halisçelik imzasıyla Bursa İl Müftülüğü’ne gönderilen Cumhurbaşkanlığı’nın tasarruf tedbirleri genelgesi doğrultusunda Bursa’nın tarihi camilerinden Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin güvenlik görevlilerinin çekileceğinin belirtildiği karar bu noktada etkili olmuş.

Benim pek de ihtimal vermediğim, vatandaşa ‘Biz aramızda tepişiyoruz, çilesini siz çekeceksiniz, ama size dini bir gerekçe verdiğimizde bizi hep haklı gördüğünüz için böyle bir şey uydurduk’ demenin sevimli hali gibi bu kulis bilgisi.

Bir de AK Partili belediyelerin pek sevdikleri dernek ve vakfı adı altında örgütlenen cemaat ve tarikat yapılanmalarına verilen kullanım haklarının CHP’li belediyeler tarafından verilmemesi tetikleyici, hatta belki de en önemli nedenlerden biri.

Sonuçta ‘bir dernek ya da vakıf ücretsiz yararlanacağına tamamen halka açık olarak kullanılsın bu alanlar’ demek büyük kabahat oluyor ve fatura aslında vatandaşa kesiliyor.

Hem belediye bir gelir kapısından daha olduğu, hem de belediye hizmetlerinden vatandaşların yararlanmasının önü bu biçimde tıkandığı için iki kez hak kaybına uğrayan vatandaşın bu konuyu içine sindiremeyeceğini, Bursalıların bu durumdan hoşnut olmayacağını düşünenlerdenim.

Bu ülkenin siyasi arenasında öfkeyle kalkan her daim zararla oturmuştur. Şimdilerde yapılan da benzeri bir iş bence. Bunca zamandır siyaseti kendi istediği gibi şekillendiren, partileri neredeyse tek tipleştiren AK Parti’den böylesi bir hata beklemezdim.

Bursa’da genel iktidar ile yerel iktidarın kavgasından ne çıkacak?

Bursa’da genel iktidar ile yerel iktidarın kavgasından ne çıkacak?

Gerçek olan şu: Demokrasinin gereği sandıktan çıkanı kabul etmektir.

Halkın kararına saygı duyabilmektir.

Demokrasinin de olmazsa olmazı sandıkla gelip, sandıkla gitmektir.

Bunun aksi durumunda onun adı demokrasi değil başka bir şeydir.

Malum;

Son yerel seçimlerde de Bursa özelinde AK Parti özellikle  Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere Osmangazi, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Yenişehir gibi Cumhur İttifakı’nın elinde olan belediyeleri CHP ve İYİ Parti’ye kaptırdı.

Bir tarafta bu gerçek varken diğer tarafta ise benzeri durumların ülke genelinde diğer seçim bölgelerinde de yaşandığı gerçeği.

Asıl olan bunu hazmetmek.

Demokrasinin gereğidir.

Vatandaş tercihini Bursa özelinde bu yönde kullandıysa saygı duymak gerekir…

Fakat son zamanlarda Bursa özelinde ise yaşanan bir kaç olay var ki dikkatlerden kaçmıyor. Mülkiyeti Vakıflar’a ait olan fakat Osmangazi Belediyesi tarafından restore edilen Abdal Kültür Merkezi, Şadırvanlı Han ve Gökdere Medresesi’nden belediyenin tahliye edilmesi oldukça enteresan.

Yazık!

Günah!

Buraları yapan Osmangazi Belediyesi…

Osmangazi’de yaşayanları paraları ile yapıldı.

Bakın o başkan, şu başkan yaptı demiyorum.

Kurumsal ifade kullanıyorum.

Netice de Osmangazi Belediyesi restorasyonda  dünyanın parasını harcadı, ama tahliye ediliyor.

Sadece bu kadar mı?

Göynükbelen‘de Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı gerçekleştirilen arazisi Orhaneli Belediyesi‘ne ait olan mülkten tahliye kararı verilmesi, buranın da Gençlik ve Spor Bakanlığı’na tahsis edilmesi de benzer bir durum.

Orası da Büyükşehir Kaynakları ile yapıldı.

Bu durumların yaşanmaması gerekiyordu…

Netice olarak;

Buralardan hizmeti yine hemşehrilerimiz alacak!..

Uzaylılar değil…

Birileri şirinlik yaptığını düşünüp bunun AK Parti’ye artı yazacağını düşünüyorsa  bence tam tersi durum oluşuyor.

AK Parti’nin yerel ve genel karar vericilerinin bu konuda çözüm bulması şart…

Yoksa bedeli sandıkta olumsuz şekilde yansır.

Bizden hatırlatması…

Bu vahşetten kim sorumlu?

Bu vahşetten kim sorumlu?

Günlerce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışılan, ancak tüm tartışmalardan sonra hiçbir geri adım atılmadan, sadece genellemeden kedilerin ayıklanması ile bir türün kurtarılabildiği sahipsiz hayvanlara yönelik ölüm fermanı niteliğindeki kanun ile birlikte başlayan kötü gidişatlı sürecin ihmaller zincirine takılan feci sonucunu gördük Gemlik’te…

CHP’li bir belediye olunca, hani öyle kapıların sökülmesi, sazların çalınıp türkülerin söylenmesi, bisikletle Gemlik turlarının atılmasının ardından böyle elim bir olay yaşanınca insanın içi daha çok acıyor.

Mesele şöyle ilerliyor; kanunun uygulayacağını söyleyen AK Partili belediyeler de, uygulamayacağını söyleyen CHP’li belediyeler de büyük bir tıkanıklık içindeler. Sokaktan köpekleri toplasalar suçlular, kısırlaştırdıktan sonra bıraksalar suçlular… Kısırlaştırıp, tedavi edip barınaklarda tuttuklarında ise ciddi biçimde tıkanıyorlar. Çünkü bir başka hayvanı barınağa almaları için birinin ölmesi gerekiyor!

Hiçbir yerinde ölümden bahsedilmeyen kanun Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal’ın “Devletin belirttiği rakamlardan yola çıktığımızda ülkemizde 4 milyon 500 bin sahipsiz sokak hayvanı bulunuyor. Yine devletin rakamlarından yola çıktığımızda ülkemizde 105 bin hayvan kapasiteli 355 barınak mevcut. Şimdi ben de soruyorum;  sokaklardan toplamamız emredilen 4 milyon 395 bin sahipsiz hayvanı nereye koyacağız?” soru cümlesine bir açıklık getirmiyor.

Öldür demeden öldürmeyi mecbur kılan bir kanunla baş başa kalmış olmak en başta kanunun çıkmasına vesile olan herkesin bu işte dahlinin ve suçunun olduğunu gösteriyor.

Gelelim işin diğer tarafına…

Elbette bir bilen olarak, bir veteriner olarak Melike Baysal’a danıştım öncelikle. Gözlemi köpeklerin açlıktan ziyade yaşam alanını koruma içgüdüsü nedeniyle böyle bir eylemi gerçekleştirdiği yönünde oldu.

“Köpeklerin besin zincirinin içinde kendi türleri yer almaz aslında. Gördüğüm kadarıyla oradaki köpekler açlıktan daha ziyade dar bir alanda çok fazla köpeğin kapalı tutulması nedeniyle bir sürüleşme ve içgüdülerin harekete geçmesi neticesinde alanlarını korumak için böyle bir davranış modeli sergilemişler” diyor Baysal.

Elbette işin içinde ihmal var.

Köpeklerin öylesine kalabalık biçimde bir arada kalmaları doğru değil en başta. Üstelik bir köpek diğer köpekler tarafından parçalanırken çıkan sesleri duyup müdahale etmesi gereken personel son derece ihmalkar. Tüm bunların sorumlusu olarak kurumun başında bulunan yetkilinin de ihmali mevcut.

Fakat ihmaller zincirinin bir halkası da Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren’e dayanıyor. Hem hayvanseverler hem de Veteriner Hekimler Odası Bursa Şubesi kendisine olacakları anlatmaya çalışmış defalarca. Ancak pek dikkate alınmamışlar.

Konuyla ilgili Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu adına Başkan Veteriner Hekim Melike Baysal;

“Son günlerde, ne yazık ki içlerinde Bursa’nın da olduğu barınak haberleri toplumun bu konuda duyarlı kesimlerini insanlığından utandırmaya devam ediyor. Ölüm kanununun çıkmasına neden olanların iddia ettikleri gibi Türkiye’de ne kuduz artıyor, ne hidatik kist artıyor ne köpek saldırıları ne de köpek kaynaklı trafik kazaları artıyor, artan sadece bu kanun nedeniyle duran kısırlaştırmaların sonucunda yine köpek sayısı ve yine köpek ölümleri!

Ölümü güzelleştirmek için ‘’ötanazi’’ diyen, koşullarını ‘’kanuni ve tıbbi’’ diyerek genişleterek kanuna dolaylı olarak yerleştirenler yüzünden, köpeklere uygulanan şiddet arttı, hayvanları kasten öldürmek yeniden normal hale geldi. Toplumda zaten artmış olan şiddet eğilimi daha da körüklendi.

Ve yine kanunu destekleyenlerin büyük bir vicdansızlıkla ortaya attıkları ‘’çocuk mu köpek mi’ gibi akla mantığa sığmayan tartışmayı da hatırlayalım;  çocuklar köpekler nedeniyle değil ama Narin gibi annesinin evinde, bazı  yeni doğanlar gibi sağlık hizmeti ve hayat  vermesi gereken hastanelerde ya da henüz 7 yaşındaki Şirin gibi mezarlıkta tecavüz edilerek ölmeye devam etmektedir.

Olacak dediklerimizin tamamı olmaya devam ediyor, kısırlaştırmalar azaldı, toplumsal barış bozuldu, halk ve belediyeler, veteriner hekimler karşı karşıya gelmeye devam ediyor. Biz buna izin vermemek için direnmeye, bu konuda sözümüzü söylemeye devam edeceğiz, yaşatmak üzerine yemin etmiş bir mesleğin, sırf birileri istedi diye, bilime karşı durarak ölümle anılmasına izin vermeyeceğiz.

Belediyelerde görevli meslektaşlarımıza sesleniyoruz;

Çok zor bir süreçten geçiyorsunuz, geçiyoruz, bu dönemde daha duyarlı, daha gayretli olmak, daha çok çalışmak zorundasınız, çok zor olduğunu biliyoruz ama Bursa Veteriner Hekimler Odası olarak yanınızda olduğumuzu, sesiniz olmaya hazır olduğumuzu bilmenizi istiyoruz. Görevini ihmal eden belediye başkanı ya da görevlisine görevlerini hatırlatmaya hazırız. Yeter ki sizler yaşamdan yana olun, meslek yeminimizi her saniye aklınızda tutun.

Ve Belediye Başkanlarına sesleniyoruz;

Gemlik örneğinde olduğu gibi, hayvanseverleri  yanınıza alıp, savcılığı çağırıp sorumlu veteriner hekimi ya da müdürü görevden alarak basın açıklaması yapmak görevini yerine getirmek değildir, geride kalan personel ne olacak?

Beklentimiz, belediye başkanlarının veteriner hekim kıyımı yapması değil, sorunun asıl sebebi olan 7527 sayılı yasaya karşı çıkmalarıdır. Barınakların sokaklardaki köpeklerin toplanıp hayvan refahı gözetilerek bakılmasına uygun olmadığını sürekli olarak dile getirmeleridir.

Köpeklerin kalabalık gruplar halinde bir yerlere kapatılmasının kaçınılmaz sonucunun bu olduğunu defalarca dile getirdik, doğal yaşam alanları yapıp dişi erkek köpekleri ayırdığınızda bu manzarayla daha çok karşılaşacaksınız.

Açlık ya da anksiyete nedeniyle köpekler birbirini parçalarken sessiz kalan, müdahale etmeyen personeli de kabul edemeyiz.

Bizler, hangi şehirde olursa olsun, görev ihmali olan, meslek etiğine uymayan  personelin de meslektaşlarımızın da  yanında durmayacağız, bu bizim mesleğimize, bizden önceki ve sonraki  veteriner hekimlere karşı sorumluluğumuzdur.  İdari görevi olan müdürler, personele görevini hatırlatmakla yükümlü olduğu gibi, personel de barınağa girdiği andan itibaren kendilerine emanet olan canlılara karşı sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür.

7527 sayılı kanun bir an önce Anayasa Mahkemesi  tarafından  iptal edilmeli, 5199 etkin olarak uygulanmaya başlanmalı, kamu destekli barınak projeleri gündeme gelmeli, belediyelere ayrılan kısırlaştırma bütçesi  arttırılmalı, agresif karakterli köpeklerin  barınakta yaşamlarına müsaade edecek şartlar hazırlanmalı ve kırsalda bir an önce kısırlaştırma çalışmaları hızlandırılmalıdır.

Tüm belediye başkanlarını bizimle birlikte bu yasaya karşı durmaya davet ediyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı bugün.

Bunun üzerine söyleyecek söz bulamıyorum.

Aynı sorun başka belediyelerin barınaklarında da yaşanacak, durum gün gibi ortada. Kimi vakalar tespit edilecek, kimilerinin üstü örtülecek, fakat bu gerçekleştikleri gerçeğini değiştirmeyecek.

Bu nedenle herkes sorumluluk bilinciyle hareket etmek için kolları sıvasın bir an önce. Sonuçta 9 ay oldu göreve geleli…

Aralık Han’dan Badırga’ya uzanan bir yolculuğun hikayesi Deri OSB…

Aralık Han’dan Badırga’ya uzanan bir yolculuğun hikayesi Deri OSB…

Cuma akşamı Deri OSB’nin kuruluşunun 30.yıldönümü etkinliği gerçekleşti. Kurulurken ismi DERİ OSB idi. Artık karma sanayi bölgesine dönüştü dersek daha doğru olacak.

Bursa’da deri denince ilk aklıma gelen kurban bayramı ardından toplanan deriler gelir. Sonrasında ne gelir derseler onu belki yaşı 50’nin altında olanlar hatırlamayabilir…

Tahtakale’de bulunan Aralık Han’ın yıkılmadan önceki halinde alt katındaki dericiler aklıma gelir.

Sonrasında orada başlayan yolculuk ardından Sıcaksu Bölgesi’ndeki Tabakhaneler Bölgesi gelir.

Hele Tabakhaneler Bölgesi’nden yaya olarak bir geçişimiz var ki burnumuzu tıkayarak nefesimizi tutarak hızlı adımlarla koşumuz, hiç aklımdan çıkmaz.

Burası da şehrin içerisinde kalınca OSB yolculuğu başlıyor…

Badırga’ya doğru gidişin temelleri önce bir kooperatif ile atılıyor. Ardından yavaş yavaş ama emin adımlarla gidilen bir yol.

O yolun ilk aşaması 2011 yılında Deri OSB’nin açılışı ile devam ediyor.

Ardından yapılan çalışmalar, taşınma süreci ve son olarak da Deri OSB’den İhtisas Karma Sanayi Bölgesi’ne geçiş.

Bugün 177 hektarlık alanda 150’yi aşan işletme 3 bini aşan istihdam ve 100 milyon doları aşan ihracatı ile bir o kadar da iç piyasa ticaretini de hesaba katarsak ekonomiye ciddi katkı koyuyor.

Gelelim bu kadar girizgahtan sonra geceye…

Geceye siyasetin de, sanayicinin de ilgisi çoktu…

Bu anlamda kuruluşundan ve bugüne gelmede emekleri olan önceki dönem bakanlarından Turhan Tayan ile Faruk Çelik de bu gecede hazır olan isimlerdi.

Öte yandan Deri OSB Başkanvekili Murat Çağlar’ın mesleğin duayenlerini unutmaması da ahilik geleneğinin en güzel şekilde dericilerde yaşadığının göstergesiydi.

Bu kadar güzelliğin yanında üzüldüğümüz nokta yok muydu?

Yok dersek yalan olur!

Bursalı dericilerin tırnaklarıyla kazıyarak bugünlere getirdiği Deri OSB’de her geçen gün Bursalı sanayicilerin azaldığı.

Yerlerini ve firmalarını Bursa dışından başka firmalara sattığı. Hatta ev sahibi ya da daha doğru bir deyiş ile mal sahibi olan bazı firmaların daha sonra aynı yerlerde kiracı pozisyonuna düştüğü gerçeği…

Asıl bunun sorgulanması gerekir…

Diğer sorgulanması gereken ise deri sanayinde rekabet gücümüzün her geçen gün azaldığı. Hayvan kesiminin azalmasına paralel olarak hammaddeye ulaşımda yaşanan güçlükler, ulaşılsa da yüksek maliyetler…

Buna paralel olarak da başta Brezilya, Hindistan ve Pakistan2dan gerçekleşen ithalatlar sektörün geleceğini sıkıntıya sokuyor…

Hal böyle olunca belki dededen toruna kalan bir meslek de kim bilir çok yakın bir tarihte tarihin tozlu raflarında yerini alacak.

İşte burada karar vericilere düşen görev bu sektörü yaşatmak…

OSB Başkanvekili Murat Çağlar ve sanayiciler bunun için uğraşıyor…

Başarıya ulaşır mı?

Ulaşmaz mı?

Onu zaman gösterecek…

Bize düşen onların torunlarının da bu bölgenin 60-90 yıldönümlerini kutlayacakları günleri görmesi benzer etkinlikleri yapması duası…

Yatırım var, ulaşım yok!

Yatırım var, ulaşım yok!

Sessiz, sakin, kendi halinde, hatta o kadar kendi halinde ki, işine gücüne dahi sarılamayan, şöyle tuttuğunu koparamayan, çantada keklik görülen, bu nedenle de hep hor görülen, anıyla şanıyla Yeşil Bursa bugün bir bakanı daha ağırlamanın haklı gururunu yaşıyor.

Bunca methiye ve serzeniş boşa değil. Şu koca şehrin hepi topu iki bakanlıkla işi var; biri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı diğeri de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı.

Her iki bakanlıktan da bir hayır görmediğimiz sürekli Ankara’dan onaylanarak gelen planlardan ve bir türlü akmayan trafiğimizden bellidir herhalde.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu’nu en son ‘Faturalarınızı Türk Telekom’a gönderin’ başlıklı yazımda anmıştım. Şehrimizi ziyaret edip, üstüne bir de hepi topu 11 fabrikanın işlediği TEKNOSAB’a 1 milyar liranın üzerinde yatırımla kavşak yaparak kurdelesini kesmeye gelince Sayın Bakanı bir kez daha anmak farz oldu.

Konuşmasında; “2002 yılından bu yana Bursa’nın ulaşım ve iletişim altyapısına 230 milyar lira yatırım gerçekleştirdik” diyen Uraloğlu’na 2002 yılı ile 2024 yılı arasında 22 yıl olduğunu, dolayısıyla rakamın yüksek görünmesinin aslında pek bir anlam ifade etmediğini, Bursa’nın söylenen rakamlar ışığında yılda 10 milyar 450 bin lira yatırım aldığını hatırlatmak isterim.

Zira bunca yatırımın biz reelde bir faydasını görmüyoruz. Misal, burada bağırsan orada duyulur diyeceğin ölçüde İstanbul’a yakın olan Bursa İstanbul’a en uzak şehir aslında. Paralı köprü ve otoyolları kullanmadığınızda, hava biraz rüzgarlıysa ve feribot da iptalse İstanbul’a 4-5 saatten önce ulaşamıyorsunuz. Senenin yarıdan fazlasının rüzgarlı geçtiğini, köprü ve otoyol paralarının kan kuruttuğunu düşündüğümüzde, Almanya’dan daha kısa sürede varıyorlar İstanbul’a!

Şehir içi deseniz evlere şenlik…

Sabahtan öğlene kadar bir trafik var Allahlık, yaklaşık bir saat trafik arası veriyoruz desek, öğleden akşam geç saatlere kadar ayrı bir trafik var ki görülmeye değer. Yürüsen daha hızlı ulaşırsın gideceğin yere.

Hani bildiğiniz sabır tingildetir.

Şehir doldu taştı, daha da taşacak gibi görünüyor, biz hala tek bir ana arter üzerinden ulaşımı sağlamaya çalışıyoruz ve merkezi hükümet bu sorunu çözmemiz konusunda AK Partili belediyeler döneminde şehre arka çıkmazken, bugün CHP’li belediyeler döneminde sorunu hepten görmezden geliyor.

Kısaca Sayın Bakan, yaptığınız yatırımlar kimler için kullanılıyor kısmına hiç girmeden benim gibi sade vatandaş için kullanılmadığı gerçeğiyle bu konuyu geçmek istiyorum.

Siz yatırım yaptık diyorsunuz, ben ulaşamıyoruz diyorum…

Konu bu kadar basit aslında.

DAĞDER seçimlerine siyasetin ve bürokrasinin bakışı nasıl olacak?

DAĞDER seçimlerine siyasetin ve bürokrasinin bakışı nasıl olacak?

Bursa’nın en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan DAĞDER‘in önümüzdeki yıl Mayıs ayı içerisinde başkanlık seçimleri var.

Bu seçimlerde ismi geçen adayları daha önce bu köşeden bahsetmiştik.

Bu süreç içerisinde bizlere de gerçekleşecek seçimlerle ilgili zaman zaman sorular geliyor. O soruların başında ise adayların siyasiler tarafından desteklenip desteklenmediği sorusu geliyor.

Hangi siyasi partinin kimi desteklediği veya destekleyeceği…

İsmi geçen adaylara baktığımızda İsmail Demir’in daha önce BBP’den, Fazlı Seyis’in İYİ Parti’den, Yaşar Türk’ün de MHP’den milletvekili adayı gösterildiğini biliyoruz.

Bunun yanı sıra diğer ismi geçen adayların da benzer siyasi ilişkileri olabilir.

Gelelim biz tekrar destek kısmına…

Bu kısmın ikinci bölümünde bürokratların tavırları daha doğrusu bölgenin yetişen bürokratların da bu işin içerisinde olup olmadığı da sorulan sorular içerisinde….

Malum bugün Bursa özelinde AK Parti‘den milletvekili seçilen Osman Mesten ve Mustafa Yavuz dağ yöresinden öte yandan AK Parti İl Başkanvekili Kamil Bayramiç de dağ yöresinden…

Bunu yanı sıra CHP’den Osmangazi Belediye Başkanı seçilen Erkan Aydın da dağ yöresinden ve geçmiş yıllarda DAĞDER’de hem başkanlık hem de yönetimlerde bulunan bir isim. Keza Burulaş Genel Müdürü Fahrettin Beşli ve Tarım AŞ Müdürü Sedat Akar da yolu DAĞDER ile kesişenlerden.

Bunu yanı sıra Bursa Su Genel Müdürü Erman Aydıngün ve BESAŞ Yönetim Kurulu Başkanı M.Orkun Gazioğlu da dağlı…

Keza Mustafa Bozbey’in yakınında bulunan Mustafa Öztürk‘ün de dağlı olduğunu ifade edelim.

Bu açıdan bakınca da bu saydığım isimlerin kimi destekleyecekleri de merak ediliyor.

Benim kişisel kanaatim odur ki bu saydığım isimlerin gönlünden geçen bir isim olması normaldir.

Amma velakin bir ismi işaret etmelerini de beklemiyorum. Aslolan sivil toplum kuruluşlarının siyasetten uzak siyasetçiye yakın olması gerektiği.

Bundan dolayıdır yukarıda saydığım isimlerden bir aday beni destekliyor diyen olursa inanmayın derim.

Neticede bu STK seçimi…

Yerel veya genel seçim değil….

BURULAŞ istasyonlarına BESAŞ büfesi açılabilir mi?

BURULAŞ istasyonlarına BESAŞ büfesi açılabilir mi?

Önceki gün Mudanya‘da Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘în de katılımı ile BESAŞ‘ın fabrika satış mağazası açıldı.

Emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

Şu tespiti yapmak gerekir: BESAŞ sadece ekmek satılan bir işletme değil. Ekmeğinden tutun, peynirine, oradan tutun yumurtaya, yoğurda, hatta ete kadar kadar uzanan onlarca ürün çeşidi bulunuyor.

Bizler ve bizim gibiler mahallelerimizde bulunan BESAŞ ürünlerine zaman zaman ulaşmakta zorluk çekiyoruz.

Hatta çoğu zaman. Boş gün olarak bir pazarımız var.

Pazar günü de BESAŞ büfeleri kapalı…

Bunun sebebi sabahın erken saatlerinde işe gidip, geç saatlerde işten döndüğümüz için.

Ömrümüz yollarda geçiyor, velhasıl…

“Karımız Sağlığımz” sloganı ile hareket eden BESAŞ yönetimine bu köşeden acizane bir önerimiz olsun.

Özellikle şehrin kilit noktası olarak diyebileceğimiz  bizim gibilerin de güzergahı olan Acemler, Osmangazi, Şehreküstü, Arabayatağı  ve Görükle İstasyonlarındaki boş dükkanlara BESAŞ yönetimi büfe açsa nasıl olur?

Hem bu sayede boş dükkanlar değerlenmiş olur hem de mesai saatlerinde BESAŞ ürünlerini bulamayan vatandaşlar buradan alışveriş yaparak ihtiyaçlarını gidermiş olur.

Öneri bizden değerlendirmek Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve BESAŞ yönetiminden…

***

Osmangazi ve Yıldırım’ın neden 3.Lig’de futbol takımı yok?

Gerçek olan şu: Son zamanlarda Bursaspor ile kentte futbola ilginin tekrar arttığı. Bunun ipuçlarını da maç günlerinde tribünlerin kapalı gişe olması ile görüyoruz.

Önceki gün kupa maçında bile tribünler hafta içi olmasına rağmen doluydu…

Sonuç olarak 120 dakika sonucunda eşitlik bozulmayınca maç penaltı atışlarına gitti.

Bursaspor elendi.

Vanspor bir üst tura çıktı.

Vanspor’u tebrik ediyoruz.

Yoluna ligde devam eden Bursaspor Futbol Takımına da bundan sonraki müsabakalarda başarılar diliyoruz.

Bursaspor konusu açılmış iken önceki yıllarda Bursaspor’un sahibi olduğu Bursa Merinos ve Yeşil Bursa Futbol takımları vardı.

Onlar da uzun yıllar 3. ligde pilot takımı olarak mücadele ettiler. Sonrası malum…

Kötü yönetim ve ardından kapısına kilit vuruldu…

Bunlar üzücü durum.

Gönül ister ki Bursa’nın Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde mücadele eden futbol takımlarının da bir üst lig olarak nitelendireceğimiz 3.Lig’de de temsilcilerinin olmaları.

Geçmişte Yıldırımspor vardı.

Sonrasında haklarını Mustafakemalpaşa 1923 kulübüne verdi.

Bugün ülkede 50 kentten daha büyük olan bu ilçelerin bir an önce bu noktada harekete geçmesi şart.

Nasıl mı harekete geçecekler?

Yerel yöneticiler ön ayak olacak.

Ardından gönül verenler de bu harekete katılacak.

Önce BAL’a çaıkacaklar ardından sırasıyla üst liglere…

Öneri bizden değerlendirmek onlardan…

Hangi çiftçiyi destekliyorsunuz?

Hangi çiftçiyi destekliyorsunuz?

Eskiden güzel bir gelenek vardı, basın mensuplarının soru sorması geleneği…

Bu gelenek zamanla kırıldı, evel zamanda bizler de bakan, başbakan, vekil unvanı ayırmadan, bir basın toplantısı düzenlenip bize soru sorma izni verilmesini beklemeden ayak üstü dahi olsa sorumuzu yöneltir, hatta en çarpıcı yanıtları da bu dönemlerde alırdık. Çünkü düşünüp taşınıp politik yanıtlar hazırlamaya vakit bulunamadan yanıtlanan sorular en doğru bilgileri yansıtırdı.

Şimdi öyle değil, basın toplantısı düzenleniyor, soru almıyoruz diyorlar, toplantı düzenleniyor basını almıyoruz diyorlar, ayak üstü zaten soru soramıyorsunuz, hatta ayak üstü soru sormaya kalktığınız için bir de azarlanıyorsunuz…

Hasılı kelam, tüm bu debdebenin içinde sorulara yanıt alamadığımızdan, bakanlık düzeyindeki ziyaretleri daha ziyade muhalefetin açıklamaları ile karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi uygun bulan bir anlayış geliştirdim bendeniz.

Bugün Bursa’nın yine pek önemli bir ziyaretçisi vardı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı.

Bursa’da düzenlenen ‘Global Farm Summit 2024-Çiftlik Zirvesi’nde konuşan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Son 22 yılda hayvancılığa 328 milyar lira destek verdik. 2025 yılında da hayvancılığımıza 27,6 milyar lira destekte bulunacağız” dedi.

5 Aralık Dünya Toprak Gününde söylenen bu sözler tam da yerini buldu.

İnsanın ‘tarımı desteklemek için 22 yılda harcadığınız paralar bir yılda bir tarikata, bir cemaate harcadığınız paralara eş neredeyse, üstelik bu tarikat ve cemaatlerden kimsenin fayda gördüğü de yok!’ diyesi geliyor, da diyemiyoruz işte…

Çünkü benim bildiğim kadarıyla büyük desteklerde bulunulan gerek besicilik gerek ekicilik yapan tüm çiftçi kan ağlıyor. Bakanlık ‘verdik’ diyor, çiftçi ‘ben o parayla tarlama bir kere anca gidiyorum’ diyor. Hatta bu yıl var yılının zirvesini yaşayan zeytin üreticileri dahi hallerinden şikayetçi. Zira artan maliyetler öylesine büyük ki, çiftçi ektiğini toplasa bir dert toplamasa bir dert, hayvanını yetiştirmeye devam etse bir dert etmese ayrı dert.

Daha yakın bir geçmişte gördük memelerinden sütler damlayan ineklerin kesimhaneye gittiğini, hemen ardından süt ve süt ürünlerinin fiyatlarında büyük bir tırmanış olduğunu. Üstelik bu tırmanış halen sonlanmış değil, sonlanacak gibi de görünmüyor bu maliyetlerle.

Süt inekleri kesilirken etin fiyatını kontrol altında tutmak biraz daha mümkündü. Süte değil kesime giden inekler de bitince et fiyatlarında yine bir artış gündeme geldi, artışın önüne de her zaman olduğu gibi et ithalatı ile geçme çabasına girdik.

Sonuç olarak benim gözlemim ülkesinin çiftçisine 22 yılda 328 milyar lira destek veren Tarım ve Orman Bakanlığı başka ülkelerin çiftçilerine daha büyük oranda destek veriyor. Et ithalat, pirinç, mercimek, bulgur, nohut, fasulye ithalat… Bu ülke saman dahi ithal eder oldu hatırlatırım…

Şimdi herke gibi önümüzdeki dönemde gıda üretiminin öneminin Sayın Bakan Yumaklı da farkında. Yiğidin hakkını teslim etmek lazım.

“Gelecek döneme baktığımızda, dünyadaki gelişmeler ve nüfus projeksiyonları sektörün daha da büyümesi gerektiğine işaret ediyor. Biz de risklere karşı sektörümüzü koruyucu adımlar atarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. “Kelebek etkisi” diye bir kavram var. Dünyanın bir ucunda olan bir hadise, sizi de etkileyebiliyor. Çin’de başlayarak dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi, Rusya – Ukrayna savaşı ile tahıl tedarikinde yaşanan sıkıntılar, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından olan kuraklık, sel felaketleri, orman yangınları, Ortadoğu’daki karışıklıklar ve daha sayamayacağımız birçok konu. Tabi tüm bu ve benzer durumlar, ülkemizdeki politikalarda ana öncelikleri şekillendiriyor. Her yönüyle risklere karşı dayanıklı bir altyapı kurmak, her zamankinden daha önemli bir hale geldi. Türkiye, az önce saydığım birçok risk faktörünü, geliştirdiği güçlü alt yapı sayesinde bertaraf etmeyi başardı.” diyor kendisi.

Fakat iş pek de öyle değil. Zira üreten de tüketen de kan ağlarken, güçlü bir yapı oluşturmuş olmaktan söz edemeyeceğimiz düşüncesindeyim.

Geçtiğimiz günlerde aynı konuyla ilgili TBMM’de bir basın toplantısı düzenleyen CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, canlı hayvan ve et ithalatını değerlendirirken;

“Amaç vatandaşa ucuz et yedirmek değil, yandaşı zengin etmek. Kırmızı et sorununun ithalat yoluyla çözülmesi kesinlikle mümkün değil. Çözüm, acilen hayvan varlığını artırıcı, verimliliği yükseltici, kısacası üretim odaklı politikalar uygulamaktan geçiyor” dedi.

14 yılda toplam 11,8 milyar dolar harcanmasına rağmen kırmızı et fiyatlarının kontrol altına alınmadığını belirten Sarıbal, “Fiyatlar yoksul halkımızın ulaşılabileceği seviyede değil. Bu yılın Ocak-Ekim döneminde hayvancılık ithalatı 1 milyar doları aştı. 331 bin baş canlı hayvan için 591 milyon dolar, 69 bin ton kırmızı et için 439 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 30 bin dolar ödendi. 2010 yılından bu yana 7 milyon büyükbaş hayvan ithalatına 9,3 milyar dolar, 3 milyon 200 bin küçükbaş hayvan ithalatına 390 milyon dolar, 406 bin ton kırmızı et ithalatına 2,1 milyar dolar ödedi” derken başka ülkelerinin tarım politikalarına daha çok destek verdiğimiz savımı da adeta destekler nitelikte açıklamalar yapmış oldu.

O zaman soralım şu soramadığımız soruyu; ‘Sayın Bakan siz Bakanlık olarak hangi çiftçiyi destekliyorsunuz?’

Faturanızı Türk Telekom’a gönderin!

Faturanızı Türk Telekom’a gönderin!

Önceden aylık sabit giderlerimiz arasındaki faturalarımızı elektrik, su, doğalgaz diye sayardık. Şimdi bu faturalar zincirine cep telefonu, internet, televizyon izleme zımbırtısı, dizi ve film izleme alternatifleri zımbırtıları, içme suyu, aidat… gibi pek çok kalemi de eklemek durumunda kalıyoruz.

Haliyle belimiz bükülüyor, hap kadar maaşlarımızı dünya kaleme bölmeye çalışıyoruz.

Elektriğe, suya, doğalgaza yapılan zamlara alıştık da şu internet paketlerine yapılan zamlar iyice çığırından çıktı bu aralar.

Dünyanın en kötü internetini dünyanın en yüksek fiyatına kullanıyoruz genel yaklaşımı son derece doğru ve yerinde. Eğer yakın zamanda konuyla ilgili tarifelerinizden en az birini yenileme ihtiyacı duyduysanız beni gayet iyi anlayacaksınız.

Yapılan zamlar öyle böyle değil, vatandaş faturasının iki katına çıkmasına dahi razı olur hale gelmişken üç katı aşan zamlar neyin nesidir anlamak güç!

Türkiye, dünyanın en yavaş internetini kullanan ülkeler arasında, ama iş zam yapmaya geldi mi herkesin eli pek hızlı.

İşi bir de teknik açıdan ele alarak anlatayım. Teknik kısımlardan pek iyi anlamasam da cüzdanımdan haksız yere eksilen paranın izini sürebilme yeteneği olan bir insan olduğumdan, bazı kaynaklardan yararlanarak durumu size açıklamaya çalışacağım.

İnternet hızı sıralamasında 158 ülke arasında 102. sırada bulunan Türkiye’de bu hizmete, aylık 100 megabit (Mbps) kullanıma ortalama 483 lira bedel ödeyerek erişilebiliyor.

Speedtest Küresel Endeksi verilerine göre, sabit geniş bant internet hızında 47.27 megabit (Mbps) hıza sahip Türkiye; Bangladeş, Guetemala, Güney Afrika gibi ülkelerin gerisinde, 158 ülke arasında 102. sırada kendine yer bulabiliyor.

Dünya genelinde ortalama 85 Mbps olan internet hızının da ancak yarısı kadar hıza sahip. Mobil internet hızında da Türkiye, 111 ülke arasında 49.32 Mbps hızla 62. sırada yer alıyor. Mobil internet hızında da Güney Afrika, Arnavutluk, Bahreyn gibi ülkelerin ardından sıralanan Türkiye, GSM operatörlerinin sağladığı bu hizmeti de son derece pahalıya kullanıyor.

Picodi Türkiye’nin verilerine göre Türkiye’de 100 Mbps internetin ortalama aylık bedeli 12.7 Euro’yu, güncel kurla ise 463 lirayı buluyor. Dünyada en pahalı internet, aylık 100 Mbps kullanımın 75.1 Euro ile ücretlendirildiği Norveç’te bulunuyor. Gelir düzeyinin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Norveç’te internet hızı ise Türkiye’yi yaklaşık 3’e katlıyor.

Halk tabiriyle diye getirdiğimizde, mealen; 200-250 TL arasında civarındaki faturalar taahhüt süresi sona erdikten sonra üçe katlanıyor. Hizmet kalitesinde ise bir değişiklik gözlemlemek mümkün değil. Değişiklik olmuşsa da eksi yönde oluyor bizim ülkemizde ne yazık ki…

Oradan buradan derken sürekli çarpılan vatandaşın bu derdini CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Ulaş Karasu TBMM gündemine taşıdı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerinde vatandaşların mağduriyetleri de böylelikle konuşulmuş oldu.

İşin bundan sonrası sürekli artan faturalardan daha da ilginç…

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu çıktığı bir televizyon programında, Türkiye’deki ortalama internet hızında istenilen yerde olmadıklarını belirterek, “Birinci derecede sorumlu Türk Telekom” diyerek Türk Telekom’u suçladı!

Haydaaa…

Bu suçlamanın ardından kendisine bütçe görüşmeleri sırasında yöneltilen sorulara da;

“İşletmeciler, abonelerine sundukları hizmetlerine karşı uygulayacakları tarifeleri ilgili mevzuata ve BTK düzenlemelerine aykırı olmadığı sürece serbestçe belirleyebilmektedir. Ayrıca, BTK’ca Mobil Elektronik Haberleşme Hizmetleri Azami Ücret Tarifesi ile işletmecilerin belirli hizme kalemlerine ilişkin tüketicilere uygulayabilecekleri azami ücretler belirlenmektedir. Diğer taraftan ilgili mevzuat çerçevesinde BTK tarafından yapılan Pazar analizleri neticesinde Etkin Piyasa Gücüne (EPG) sahip olduğu belirlenen işletmecilerin toptan düzeydeki hizmetlere (EPG’ye sahip işletmecinin diğer işletmecilere sunduğu hizmetlere) ilişkin tarifeleri BTK onayına tabidir” açıklaması yaptı.

Kısaca ‘serbest piyasa ekonomisi böyle bir şey kardeşim’ dedi ve durumda abes bir nokta bulunmadığına işaret etti.

Yahu bu gözler tarlasından topladığı soğanı patatesi depoya kaldırdığı için stokçuluk yaptığı gerekçesi ile terörist olarak nitelenen çiftçi gördü. Üç, hadi bilemediniz beş internet sağlayıcısının ağız birlik ederek uyguladığı üç katlık artışların tekelcilik değil de serbest piyasa şeysi olduğuna inanmamız bekleniyor…

Ne yapalım yani faturaları Türk Telekom’a mı gönderelim?

Ama kabahat bizde canım kardeşim, dünyanın en kötü internetine dünyadaki en yüksek rakamı kuzu kuzu ödeyip yine de ses çıkarmıyorsak, yaşadıklarımız da bize müstahak.

Alfatlı’dan sosyal medyadan davet…

Alfatlı’dan sosyal medyadan davet…

Siyasette istediği sonucu alamayan siyasi partilerin başında Muhsin Yazıcıoğlu’nun kuruculuğunu yaptığı Büyük Birlik Partisi idi.

Merhum Yazıcıoğlu’nu herkes sever fakat sandığa gittiğinde oy konusunda cimri davranırdı. Yazıcıoğlu isteseydi, bir başka siyasi partiden siyasete devam etseydi rahat rahat bakan olurdu.

Çok lafın özeti Yazıcıoğlu’nun özgül ağırlığı lideri olduğu partiden kat kat ilerdeydi. Son genel seçimlerde istediği sonucu alamayan yerel seçimlerde de bir büyükşehir olmak üzere toplamda 20 belediye başkanlığı kazanan BBP yeni dönemde atağa kalkmak istiyor.

BBP’nin Türkiye’deki en önemli ekran yüzü olan isimlerin başında hemşehrimiz Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı geliyor.

Alfatlı, isteseydi kendisine gelen teklifleri kabul edip  bir başka partide siyaset yapsaydı, milletvekili, belediye başkanı olabilecek bir isimdi.

Hatta bakan, bakan yardımcılığı üst düzey bürokraside görev yapabilecek bilgi ve birikime de sahip.

Alfatlı’nın önceki gün sosyal medyasından gerçekleştirdiği davet dikkatleri çekti.

O davet ile Alfatlı, vatandaşları partisinde yol yürümeye davet etti.

Alfatlı’nın  “Geleceği Birlikte İnşa Ediyoruz” başlıklı işte o mesajı:

“Daha güçlü yarınlar için yorulmadan, çalışıyoruz. Her bireyin sesi bizim için kıymetli. Fikirlerinizi paylaşın. Bu yolculukta birlikte yürüyelim”

Davete icap olacak mı?

Onu da zaman içerisinde hep beraber göreceğiz.

***

Vefatının 14.yılında Yakup Aktaş anılıyor…

Bursa’da, Emek bölgesinde iz bırakan, Bursa ile Giresun arasında  işbirliği geliştiren isim kim diye sorsalar herkesin ortak yanıtı Yakup Aktaş olacaktır.

Bursa Adliyesi’ndeki başarılı görevinin ardından emekli olduktan sora siyasete geçiş yapan önce Anavatan Partisi’nden ardından AK Parti’den belediye başkanı seçilen, kendisine rakip olan isimleri de milletvekilliğine gönderen bir isimdi Yakup Aktaş.

İlçede kendisine oy vermeyenlerin bile takdir ettiği sevdiği isim olan Aktaş Büyükşehir sınırlarında yer alan beldelerin kapanmasıyla Emek’te belediye başkanlığını bir daha aday olamamıştı Aktaş. 2009 yılı yerel seçimleri öncesi  merhum Hikmet Şahin ve o zaman DP’de Genel Başkanlık görevinde bulunan Süleyman Soylu’nun daveti ile DP’den seçimlerinde Osmangazi’den belediye başkanı adayı olmuş partisi adına Bursa’da yüzde 10’a yakın oy almıştı.

Önce oğlu Hakan’ı trafik kazasında kaybeden Aktaş, ardından 6 Aralık 2010 tarihinde ilçede katıldığı bir düğün sonrası evinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti.

Aktaş ve Giresun Yöresinden vefat edenlerin ruhuna ithafen, için sevenleri 25 Aralık 2024 Çarşamba Saat 19.00’daa Üzeyir Aktaş’ın başkanlığını yaptığı Giresun Federasyonu  önderliğinde Yakup Aktaş Kültür Merkezi’nde bir anma programı gerçekleştirecekler.

Kuran-ı Kerim tilaveti, hatim ve mevlit programın gerçekleşeceği programda  merhum Yakup Aktaş sevenleri tarafından bir kez daha anılacak.

Bizler de bu vesile ile Aktaş’a  geçmişlerimize rahmet, sevenlerine sabır diliyorum.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Allah rahmet eylesin.