Biz taş yiyorsak, onlar da taş yesinler!

Biz taş yiyorsak, onlar da taş yesinler!

Perşembe günü Bursa’yı ziyaret eden ve CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in proje tanıtım toplantısında bir konuşma da yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel son günlerdeki en büyük kabahatinin emekliyi kışkırtmak olduğunu dile getirmişti.

Aslında çok da önemli bir söz bu. Cumhurbaşkanı’nın Özgür Özel’i itham ettiği ‘kışkırtma’ kavramının altında, emeklinin kendi düşüncesini ortaya koymaktan aciz olduğu ve birilerinin onlara yaşadıkları gerçeği hatırlatmasının gerektiği biçiminde küçültücü bir ifade mevcut.

Her birimizin annesi, babası, hatta kendisi, mesela şahsen ben, yaşadığım ekonomik durumu irdeleyip bir sonuca varamam, birilerinin beni kışkırtması gerekiyormuşçasına dünyadan kopuk, beyin suda yaşayıp giderim gibi bir anlam çıkıyor ortaya, hiç de hazzetmediğim…

Oysa durum öyle değil cancağızım…

Emekliler ne yaşadıklarının, daha doğrusu neyi yaşayamadıklarının, neden yaşayamadıklarının gayet farkındalar. Çok da şey istemiyorlar aslında. Tam olarak Özgür Özel’in söylediği gibi 20 yıldır kendilerinden alınanın geri verilmesi yeter de artar bile rahat bir nefes için.

Hemen hatırlayalım ne demişti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan;

Emekli maaşlarına 7 bin TL eklemek demek, bütçeden yaklaşık 1,4 trilyon liralık, 10 bin TL eklemek demek 1,9 trilyon liralık kaynağı buraya aktarmak demektir! Türkiye karşılıksız elde ettiği gelir kaynaklarına sahip değildir. Biz her kuruşu çalışıp kazanmak zorundayız!”

Çok doğru, kaynaklarımızın bir sınırı var elbet, öyleyse bu kaynakların doğru ve adil biçimde paylaşımı esastır değil mi? Güçlünün elini uzattığını aldığı “Vahşi Batı” örneğindeki gibi yaşayacaksak devlete de gerek yok, bunca devlet kurumuna da gerek yok, tüm bunlara kaynak ayırmaya da gerek yok. Orman kanunları eşliğinde birbirimizin tepesine basa basa yaşarız misler gibi…

Unutmamak gerekir ki, genel olarak ‘politika’ milli gelirin nasıl paylaştırılacağının belirlenmesi için yapılır. Kısacası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonuna kadar haklıdır; kıt kaynaklarımızın dağılımı meselesi en temel sorunumuzdur!

Haksız olduğu nokta ise yarattığı adaletsizlikle birebir örtüşüyor.

Bugün emekli aldığı maaştan yakınıyorsa bunun nedeni Türkiye’nin kıt kaynaklarının emekliler ve emekçiler için değil de başkaları için harcanıyor olmasıdır.

İşçiler, köylüler geçim sıkıntısı yaşıyor, sabahtan akşama kadar ter döktükleri halde bir kilo et almayı ancak hayal edebiliyorlarsa bunun nedeni siyasetin kaynaklarını onlara değil başka yerlere yönlendirmesidir.

İşin bir de toplumun iki kanadını birbirine kırdırma kısmı var tabii, emeklilere seyyanen 10 bin TL verilmesi halinde bunun maliyetinin 1,7 trilyon olacağı ve bunun da kamu çalışanlarına 6 ay maaş verememek anlamına geleceği söylendi Cumhurbaşkanının konuşmasında. Ardından da kesin bir dille ‘yapamayız!’ dendi.

Emekliye seyyanen verilecek zammın faturasını memura kesmek ilginç bir yaklaşım.

Bu durum biraz emekliyi memura kırdırmak gibi, yeni bir kutuplaşma yaratmak gibi, işçinin memurun önümüzdeki yıllarda emekli olacağını unutmasına ve emekliye düşman olup ‘bizim hakkımızı yiyor’ demesine vesile olmak gibi bir iş!

Çok yanlış, çok hatalı, sadece seçim kazanmak uğruna yepyeni bir kutup daha yaratmanın nelere sebep olacağını öngöremezsiniz!

Gözünüzün önüne belediye otobüsündeki yaşlı çifte saldıran okul müdürünü ve oğlunu getirin; bugün otobüste oturulacak yer kavgasında bunlar oluyorsa, yarın ‘benim maaşımın bir bölümünü sen yiyorsun’ diye nasıl kavgalar çıkabilir, insanlar birbirine alttan alttan nasıl bilenebilir düşünülmesi gereken konulardır bunlar.

Bir yandan toplum böyle körüklenirken diğer yandan seçim vaatleri ile çığır da açılıyor. Bu kez emekli emekliye kırdırılıyor adeta…

Hemen hatırlayalım, AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum, İstanbul’da yaşayan emeklilere her ay belediye bütçesinden 2 bin 500 TL ek maaş vereceğini açıklamıştı.

Hani para yoktu?

İstanbul, Türkiye’de en çok emeklinin yaşadığı şehir. 2 milyon 700 bin emekliden bahsediyoruz burada, az buz değil…

Her bir emekliye ayda 2 bin 500 TL vermenin İstanbul için yıllık maliyeti vergi dahil 110 milyar liraya yakın…

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütçesi 213 milyar lira…

110 milyarı emekliye verilecek ve geriye kalan bütçe ile İstanbul gibi bir metropolün tüm belediye hizmetleri görülecek, üzerine de yeni yatırımlar yapılacak öyle mi?

Tıpkı hala temeli atılmayan, hak sahiplerine teslim edilmeyen, TOKİ konutlarının sözünü vermek gibi. Olur da bir zamanlar diline; “Çalıyor ama çalışıyor” lafını pelesenk eden emekli bu kez de bize zam verecek niyetiyle Kurum’u seçmeye karar vermeye niyetlenirse TOKİ mağdurlarından birilerini bulup konuşsun derim.

Hani, sormak lazım, oluru var mı bu işin diye…

Hadi oldu diyelim, ülkenin geriye kalan şehirlerinde mesela Bursa’da yaşayan emekli demeyecek mi; ‘Hani benim 2 bin 500 liram’ diye!

Tüm bu konuşmaların emeklilerin seçim malzemesi yapılması ve yaşadıkları yoksullukla adeta dalga geçilmesinden öte olmadığını düşünüyorum. Güzel oyuncaklarını göstererek gariban çocuklara nispet yapan şımarık zengin bebelerinde olur anca böyle bir kibir.

Ortadaysa tek bir gerçeklik var; bu siyasal düzende milli gelirden daha çok pay isteyen işçilere, emeklilere, köylülere para yok!

O zaman bir irade koyalım ortaya; biz taş yiyorsak, onlar da taş yesinler…

 

Yerel yönetimlerde başarı kriteri nedir?

Yerel yönetimlerde başarı kriteri nedir?

Siyasette “başarı kriteri” belli: Fazladan alınacak bir oy.

Bir oy fazla alırsanız seçimi kazanırsınız.

Peki, yerel yönetimlerde başarı kriteri ne?

Bir oy gibi nesnel, bir oy gibi matematik, bir oy gibi sağlam, bir oy gibi kimsenin itiraz edemeyeceği bir kriteri var mı, yerel yönetimlerde başarının?

Günün büyük bölümünü trafikte geçiren bir şoförseniz örneğin, neye bakarsınız?

Bir mimar, bir inşaat mühendisi, bir şehir plancısıysanız nasıl değerlendirirsiniz yerel yönetimleri?

Asgari ücretle ya da en düşük emekli maaşıyla büyük şehirde yaşam savaşı veriyorsanız derdiniz ne olur?

Artık bastonsuz gezemeyen bir yaşlıysanız, eloğlunun eline bakmak zorunda kalan bir kadınsanız, hayatın size ta en başından engeller koyduğu bir engelliyseniz en çok ne umurunuzda olur?

Başında kavak yelleri esen, kanı delidolu akan gencecik bir kentliyseniz ne istersiniz belediye başkanından?

Ya da bir seyyahsanız hiç bilmediğiniz kentlerin sokaklarında gezip dolaşan, nasıl değerlendirirsiniz oy vermediğiniz bir belediye başkanını?

Sorular uzayıp gider ama sözün özü yerel yönetimlerde başarı kriterinin nihai tahlilde son derece öznel olduğudur.

Bozbey’in dokuz sekizlik çözüm toplantısı” başlıklı dünkü yazımda şu düşünceleri paylaşmıştım:

Proje kitapçığı hazırlamak kolay, onları hayata geçirmek son derece zordur. O yüzden bu kitapçıkları çok önemsemem. Ama dikkatle incelerim ve kendi bakış açıma göre ‘şunlar şunlar yapılabilse harika olurdu’ derim.”

Aynı düşüncemi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın 5 yıl önce seçim vaatlerini açıkladığı 3 Mart 2019 tarihli toplantının ardından da dile getirmiştim.

Aktaş, Bursa’ya 6 başlık (Ulaşım ve trafik; kentleşme ve çevre; turizm; yerel ekonomi; sosyal hayat ve eğitim; kültür, sanat ve spor) altında temel olarak 6 vaatte bulunuyordu.

Peki ben onca proje arasında hangisini ya da hangilerini önemsemiştim?

Arşive dönüp baktım:

Keşke Bursa, Kestel, Orhaneli ve İnegöl’de yapılacak çalışmalarla ‘dünya ahududu üretim merkezi’ haline getirilebilse…” demişim.

İznik, keşke bir an önce UNESCO Dünya Mirası kesin listesine girebilse...” demişim.

Ürünlü’ye yapılması planlanan 70 futbol sahası büyüklüğündeki Millet Bahçesi, yeni Botanik Park olmaya aday gibi…” demişim.

Hanlar Bölgesi Kültür Adaları projesi keşke hayata geçirilebilse…” demişim. En çok önem atfettiğim proje de bu olmuş!

Gelinen noktada Hanlar Bölgesi projesi bitti bitiyor. Açılış Cumhurbaşkanı tarafından yapılacak. Bursa’nın yıllardır konuştuğu bu projede merkezi-yerel idare işbirliğiyle sonuç alındı ve çok da iyi oldu. Turizmden hak ettiği payı hala alamayan Bursa için çok önemli bir ilk adımdır bu proje. Üstelik yıllar sonra bile Alinur Aktaş adıyla anılacaktır.

Bugün nasıl Kültürpark denince Reşat Oyal, BESAŞ denince Mustafa Eroğlu, Açıkhava Tiyatrosu denince Ekrem Barışık, köprülü kavşaklar ve altyapı denince Teoman Özalp, Botanik Park denince Erdem Saker, BursaRay denince Erdoğan Bilenser, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi denince Hikmet Şahin, Hüdavendigar Parkı denince Recep Altepe geliyorsa akla, yarın da Hanlar Bölgesi denince Alinur Aktaş gelecektir.

Başkan Aktaş, 5 yıl sonra bir kez daha kamuoyunun karşısına çıkacak ve yarın yapacağı toplantıda yeni döneme ilişkin projelerini açıklayacak.

Ölmez sağ kalırsam ben de izleyeceğim toplantıyı.

Bakalım yarınki toplantıdan geleceğe ne kalacak?

BUİKAD ve en büyük ödül

BUİKAD ve en büyük ödül

Bursa’nın enerjisini tazeleyebilen sivil toplum örgütlerinden biri Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği BUİKAD.

Başkanları, yönetim kurulu üyeleri makul sürelerde değişiyor.

Göreve gelen yeni başkan ve üyeler BUİKAD’ın proje ve vizyonunu yeni bir heyecanla sürdürüyor.

Kendi dönemlerinde dernek çalışmalarına da yenilikler katıyorlar.

Bu çaba BUİKAD’ın işbirlikleri ile projelerini sürdürülebilir kılıyor.

Tam 15 yıldır.

BUİKAD bu yıl geleneksel olarak düzenlediği İş Yaşamında Başarılı Kadın Ödülleri töreninin 15’incisini gerçekleştirecek.

Bu amaçla düzenlenen basın toplantısı yukarıda sözünü ettiğim enerji ile gerçekleşti.

BUİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Şeyda Şençayır, 15. BUİKAD İş Yaşamında Başarılı Kadın Ödülleri töreninin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde düzenleneceğini belirtti.

2007 yılında 11 kurucu üye tarafından kurulan BUİKAD’ın amaçlarından da bahseden Şençayır, “Yaşamın her kesiminde kadının güçlenmesini, girişimci kadın sayısının artmasını ve kadının karar verme süreçlerindeki etkinliğinin artmasını hedeflemiş, bu doğrultuda da stratejilerini hayata geçirmiştir” diyerek anlattı.

BUİKAD’ın 15. yılında 7 dalda verdiği ödüllere bu yıl bir yenisini eklemiş. Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen yılın ödülü olduğu için bu kategoride bir ödül eklenmiş. Bu ödüller de “Bilimde Kadın, Sporda Kadın, Akademide Kadın, Sanatta Kadın” olarak kategorize edilmiş.

Cumhuriyetimiz her şeyden önce Avrupa’da dâhil olmak üzere dünyada birçok ülkeden önce, kadın özgürlüğü ile anılan bir cumhuriyettir.

Bu açıdan da anlamlı olmuş Cumhuriyet’in 100. yıl ödülleri, bakalım kimlere verilecek.

BUİKAD Başkanı Şeyda ŞenÇayır’ın da toplantıda ifade ettiği gibi;

“Aslında iş hayatına değer katan her kadın ödülü hak ediyor, hepsi de birinciliğe layık. Bu yıl da ulusal ölçekte düzenlenen ödül törenimizde 7 ayrı kategoride, belirlenen isimlere ödül vereceğiz.” diyor.

Bu 7 kategoriler de şöyle;

1. Bursa’nın en başarılı iş kadını
2. Bursa’nın en başarılı girişimci iş kadını
3. Bursa’nın en başarılı kadın yöneticisi
4. Yılın kadını destekleyen şirketi
5. Yılın fark yaratan kadını
6. Yılın en başarılı iş kadını
7. BUİKAD özel ödülü

BUİKAD ülke gündemini meşgul eden kadın cinayetleri, çocuk yaşta evlilik, kadın emeği sömürüsü, İstanbul Sözleşmesi gibi konularda da farkındalık odaklı sosyal projelere biraz daha katkı sağlasa ve bu alanda gündem oluştursa en büyük ödülü kendisi hak etmiş olacak.

Ülkemizde yaşayan tüm kadınlar adına.

Bozbey’in vaatleri ve Özel’in konuşması

Bozbey’in vaatleri ve Özel’in konuşması

Yaklaşan yerel seçimler öncesi adayların proje açıklamaları devam ediyor.

Bu minvalde perşembe günü CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Bozbey‘in açıklamaları  vardı.

Ben salona gitmesem de Bozbey’in konuşmalarını ekrandan takip ettim…

Öte yandan BAOB’daki açıklamalarda CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Bozbey’i yalnız bırakmadı.

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için Bursa içinde kalan ukde idi…

Keza Bozbey’in de içindeki ukde diyebiliriz.

Hal böyle olunca Bozbey, seçimi kaybettiği 2019 seçimlerinin hemen ertesinde kolları sıvayarak tekrar adaylık için yola çıktı.

Partisi içinde lider değişiminin ardından ne olacağı merak konusu idi.

Yeni Genel Başkan Özel de “Bozbey adayımız” deyince vakit kaybetmeden sahaya indi. Sahada çalışmalarını devam ettiriyor.

Bu seçim döneminde öne çıkan vaatler arasında dikkat çeken ayrıntıyı daha önce kaleme almıştık.

O da sosyal yardımlardı.

Bozbey de vaatlerinde emekli, öğrenci gibi gruplara yapılacak sosyal yardımları anlatarak başladı konuşmasına.

Ardından ulaşıma atacağı neşteri, sonrasında kentsel dönüşüm…

Ulaşım noktasında Bozbey şunları söyledi:

18 km’lik hatla Hamitler’den Paşaçiftliği’ne ve daha birçok yere metro hatlarımızı, tramvay hatlarımızı hızlandıracağız. Güzelyalı’dan Burgaz’a, Terminal’den Demirtaş’a, İnegöl’den Alanyurt’a kadar raylı sistem önerilerimizle tüm Bursa’mızı demir ağlarla öreceğiz. İlavelerimizde olacak. 4 adet hat planlıyoruz. Geçit’ten Mudanya’ya olan hattımızla da Bursalıların denize ulaşımını kolaylaştıracağız”

Konuşmasını Bozbey şu sözlerle bitirdi:

Ne yapıyorsak yapalım çocuklarımızın gülümsemesi için çalışacağız. Benim mega projem budur. Gülümseyen çocukların kentini inşa etmek. Hepinizin oylarına talibim. İnanıyorum ki Bursalıların oylarıyla 31 Mart gecesi önce Bursa’nın çocukları, kadınları, gençleri sonra Bursa gülümseyecek.”

Bu konuşmaların hepsini üst üste koydun mu Bursa’nın sorunlarını ve çözüm önerilerini duyduk.

Neticede siyaset iddia işi…

Bozbey de her an iddiasını ortaya koyuyor.

Buraya kadar normal.

Sandıkta bu iddiası ne kadar oya tekabül eder?

Onu da 31 Mart 2024 akşamı sandıklar açıldığında hep beraber öğrenmiş olacağız.

Bozbey’den sonra kürsüye gelen CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in konuşmasında bana göre dikkat çeken en önemli ayrıntı ise “O yarım kalan hikayenin tamamlanması için, bu şarkının yarım kalmaması için Bursa’daki heyecanı görüyorum. Anketleri görüyor keyifleniyorum.” demesi idi.

Ama en güzel ve en doğru anket sandıktan çıkacak sonuç…

Roman Havası tadında…

Roman Havası tadında…

Çözüm yolundan yürüdüğümüz, Roman havası izlediğimiz, 5G sunumu dinlediğimiz ve son olarak CHP’lilere uzun zamandır hasret kaldığı coşkuyu getiren CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e kulak verdiğimiz bir proje tanıtım toplantısının ayrıntılarını aktarmak istiyorum size…

Öncelikli olarak her zaman olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin mekan sıkıntısı yaşadığını, daha doğrusu Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezinden salon talep ettikleri halde her başvurularında reddedildiklerini dillendirmekte fayda var.

Tüm konuşmacıların ayrı biçimlerde dile getirdiği sorun seçim atmosferinin gerginliğini daha da artıran bir etken bence. Bir şehre yönetici olmaya talip olanların şehrin tüm dinamiklerini kucaklamaya da hazır olması gerekiyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel salon meselesinden yola çıkarak bu konuda söz verdi Bursalılara.

Sıkış tepiş salondan Roman havasına gelelim. Bir anda sahneye çıkan ve dokuz sekizlik ritimlerle ellerinde karanfillerle misafirlere yönelen Nilüfer Halk Dansları Topluluğunun gösterisinde neden roman havası tercih edildi anlamak güç. Çünkü Roman kültürü Bursa’nın tüm bölgeleri için kapsayıcı bir kültür değil. Belki de benim memleketim Mustafakemalpaşa’ya bir göz kırpmadır bu tercih.

Çok eğlencelidir Roman kültürü. Salonda bu hava yaratılmak istendiyse başarıya ulaşıldı, çünkü hepimiz bir yandan; ‘Neden Roman havası?’ diye sorarken, bir yandan da gülmekten kendimizi alamayan hallerimizle pek eğlendik.

Eğlencenin içine sıkıştırılan, ‘Aman bir recalim var, her kime, her kavgadan sonra barışmayı bilenlere…’ repliklerinin de oyunun içine sıkıştırılması dikkatimden kaçmadı. Çok zor bir yarıştı aday belirleme süreci. Hele hele CHP gibi herkesin konuşmak istediği ve kendi istediğinin olması konusunda direttiği, bir anda ittifakların yapıldığı, bir anda karşı cephelere geçmelerin yaşandığı partilerde daha da zor…

Şimdilerde yaralar sarılmaya çalışılsa da halen bir burukluk taşıyanlar yok değil. Oysa önümüz seçim ve tüm örgütün, bütün enerjisi ile çalışması lazım. CHP barışır mı? Umarım barışırlar ve adil bir seçim görürüz. Aksi takdirde seçimin adaleti de keyfi de bozulur…

CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, konuşmasında özellikle ‘Sandığa gidin!’ vurgusu yaptı partililerine yönelik. Az önce bahsettiğim kırgınlıkların yanında yakın zamanda partinin üzerinden geçen genel seçim ve kurultay süreçleri de küskünlerin sayısını artırınca, ben de sıklıkla duymaya başladım ‘oy vermeyeceğim bu seçimde’ sözlerini partililerden. Elbette seçimlere katılımın düşmemesi en büyük temennim, çünkü bu durum da adaletsiz bir seçim geçirmemize neden olur.

Bir de sandıkların korunması meselesi var. Nilüfer dışında tüm ilçelerde sandıkların korunması konusunda endişeler mevcut. Yeşiltaş, ‘10 binin üzerinde sandık görevlimizle oylarınıza sahip çıkacağız’ dedi seçmene. Seçim günü bir tek oyun dahi hakkının yenmediği bir süreç yaşamayı yürekten temenni ederim.

Gelelim CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in konuşmasına. Konuşmanın ana temasını 5G oluşturuyordu.

Nedir bu 5G?

Gelişen, güçlenen, güvenli, geçinen, gülümseyen Bursa

Merkezi hükümet tarafından uzun zamandır üvey evlat muamelesi gören Bursa’nın öyle çok ihtiyacı var ki, ana başlıklara bölmek en doğrusu elbette.

Konuşmanın başında söylenen; “BAOB’da olan bu sahnede bulunmak, benim için bir gurur vesilesidir. Burası ortak aklın merkezidir” sözleri Bozbey’in planlarının içinde sivil inisiyatifin ve akademik odaların da yer alacağının habercisiydi. Bursa için bir planlama teşkilatının oluşturulacağı ve akademik kurul ile birlikte şehre 2050 vizyonunun kazandırılacağı yönündeki açıklamalar bu hissiyatımı doğruladı.

“Mega projelerimiz var diyorlar. Evler dayanıksız, hava kirli, esnaf perişan diyorsunuz, mega projemiz var diyorlar. Bursa’nın sokağa atacak parası yok. Boş laflara karnımız tok!” diyen Mustafa Bozbey, projelerin bütünsellik arz ettiğinde ifade kazandığının altını çizdi.

Projelerden en önemlisi ulaşımla ilgiliydi elbette. Pek çok hat sayıldı konuşmada. Bu hatlar sayesinde Bursa’yı baştan başa demir ağlarla öreceklerini, bir yandan raylı sistemle bir yandan da metro hatları ile toplu ulaşımı yaygınlaştıracaklarını belirtti Bozbey.

En çok ihtiyacımız olan işlerden biri elbette ulaşım sorununun çözümü…

Tüm kentin eşit biçimde kalkınacağının sözü de verildi. Tarihi ve kültürel dokunun korunması için atılacak adımlar da anlatıldı.

Küçüklere kreş, gençlere bol bol yurt yapacağını söyledi Bozbey. Çocukların ve gençlerin kendilerinin tasarladıkları parklarının olacağını, kısacası şehrin merkezine şehrin geleceğini koyacağımızı vurguladı.

Son olarak da; “Benim mega projem, sağlıklı, mutlu, umutlu, gülümseyen çocukların kentini inşa etmek” dedi.

Salondan büyük alkış aldı, konuşmasının başında bozulan mikrofona inat, sesini salonun dışına kadar duyurmayı başardı.

Bozbey’in ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel geldi kürsüye.

Ülke olarak genç genel başkanlara alışık olmadığımız için genelde ‘başkanlık koltuğunu doldurdu mu?’ endişesi taşıdığımız isimler olur malum. Özgür Özel’in genel başkan olduğu ilk dönemlerde de kendisi ile ilgili bu tartışmalar yapılmıştı ve kendisini sıklıkla gören İstanbul, Ankara gibi şehirlerde vatandaş konuyla alakalı bilgi, görgü sahibi olmuştu muhtemelen, bu kez Bursa da gördü Özgür Özel’in başkanlık koltuğunu doldurup doldurmadığını…

Ne yalan söyleyeyim, genç isimlerden başkan olunca daha bir heyecanlı, daha bir hareketli oluyormuş siyaset arenası. Daha bir cesur daha bir samimi oluyormuş hitabetler…

Daha önceleri de konuşmalarını dinleme fırsatı bulduğum Özgür Özel, başkanlık koltuğuna iyice ısınmış, koltuk da Özgür Özel’e ısınmış gibi duruyor. Hiçbir metne bağlı kalmadan, önünde prompter olmadan, insanların gözlerinin içine bakarak, hareket ederek, hatta gösterip gözümüzün içine içine sokarak konuşmayı tercih eden, enerjisi bitmeyen Özel, Bursa’da bu konuda sınavı geçti kanaatimce.

Söylediği en önemli şey elbette seçime dairdi; “Bursa’da bir büyük zaferin arifesindeyiz. Önüme anketler geliyor, bakıyorum, keyifleniyorum. Geliyoruz” dedi. İddialıydı bu söylemi, çünkü Bursa 2004 yılından bu yana AK Parti’yi iktidar yaptı bu şehirde. Gerçi hep söylüyorum, Bozbey belki de ilk kez bu kadar yakın kazanmaya. Hani nasıl desem, elini uzatsa alacak o başkanlık meyvesini, ama işte elini uzatabilecek mi, yeterince uzatabilecek mi, orasını önümüzdeki günler söyleyecek bize.

Özel’in her yerde bahsettiği ‘Büyük Türkiye İttifakı’ bu konuşmada da önemli bir başlıktı. Çünkü “Bu iktidarın karşısında daha güçlü bir ittifak oluşturmazsak hepimizin işi zor. Daha güçlü bir ittifak kurmalıyız. O ittifakın adı bu sefer Millet İttifakı değil. Çok istedik, gayret ettik. Birlikte olsak seçim yapmaya bile gerek yok. Hiçbir Büyükşehir’i kaybetmeyiz dedik. Hür olacağız dediler. Geçen sefer kıl payı kaçırdığımız Bursa’yı bu sefer alıyoruz, ama birlikte olursak alırız. Geçen seçimde birlikte olduğumuz iyi insanlar buradan uzaya gitmediler. Bursa’nın sokaklarındalar. Her yerdeler” diyen Özel, büyük Türkiye İttifakını ‘değişim isteyen herkes’ olarak tanımladı kısaca.

Konuşmasında kadın cinayetlerinden, Sinan Ateş davasına, Çorlu tren kazası davasından, emekli maaşlarına kadar pek çok konu başlığına değinen Özgür Özel Bursa’ya umut aşılayarak ayrıldı salondan.

Önümüzde önemli bir seçim, önemli bir dönemeç var ve bu dönemecin ardından 4 yıl boyunca bir daha sandığı görmeyeceğiz.

Bakalım vatandaş bu kez oylarıyla kimi başkan yapacak.

Bozbey’in ‘dokuz sekizlik’ çözüm toplantısı

Bozbey’in ‘dokuz sekizlik’ çözüm toplantısı

Beş yıl aradan sonra yine bir “vaat” toplantısı…

Yer yine Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Yerleşkesi…

Salon dar, ilgi yoğun, hatta beş yıl öncekinden daha yoğun. Çünkü ilk kez bir belediye başkan adayının vaatlerini açıklayacağı toplantıya genel başkan da katılıyor.

Muhabirler, kameramanlar, yazarlar, üstüne bir de partililer olunca neredeyse nefes alamayacak hale geliyoruz.

Merdivenler dolu, BAOB Oditoryumun sahnesi iki yandan kuşatılmış durumda…

Önce CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ın, ardından CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in “Merinos’u istedik de vermediler, ne günü sorsak dolu dediler” sözlerini işitince, geçenlerde eski kulağı kesik CHP’lilerden biriyle yaptığımız telefon görüşmesini anımsıyorum ve acı acı gülümsüyorum.

Nilüfer’de ne eksik?” diye sormuştum da hiç duraksamaksızın “750 kişilik bir salon yok mesela” demişti, atadan dededen CHP’li okurum.

Yüzümdeki acı gülümseme geçmeden arka sırada oturan partililerin konuşmalarına kulak kabartıyorum bu kez.

Yahu” diyor bir CHP’li, “Merinos’u vermedilerse spor salonunda yapsaydınız, hepimize SMS atmasını biliyorsunuz.”

Anlaşılıyor ki partililer Bozbey’in vaatlerinden çok yeni genel başkanlarını kanlı canlı görmek ve kürsü performansını ölçmek için toplanmışlar!

Bu arada kürsüdeki İl Başkanı Yeşiltaş, ki o da genel başkanının huzurunda ilk kez konuşuyor, hayli heyecanlı bir söylev çekiyor:

Dağılıp giden altılı masaya inat “Bursa İttifakı” vurgusu yapıyor, “partisi ve dünya görüşü ne olursa olsun Bursalılar doğru adayda birleşecek” sözleriyle.

Oylarınızı CHP örgütüne emanet edin, 10 binden fazla sandık görevlisiyle oylarınıza sahip çıkalım” diyerek de adeta 5 yıl önceki CHP Bursa yönetimine nazire yapıyor.

Konuşmaları dinlerken Bozbey’in “Bursa’da 5G Zamanı” adlı proje kitapçığını karıştırıyorum. 5G, yani “gelişen, güçlenen, güvenli, geçinen, gülümseyen” Bursa vadediyor Bozbey, “zamanın ruhunu yakalayacağız” diyerek.

Uzunca bir konuşma yapıyor. “Hazırım” diyor, “hazırız, referansım geçmişim.”

Bursa’nın boşa harcayacak zamanı, sokağa atacak parası yok” diyor.

Bursa’nın Anayasasını hazırlayacağız” diyor.

Tam Özgür Özel kürsüye çıkacak diye beklerken, CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının Bozbey’e destek mesajları geliyor sahnedeki dev ekrana. Elini Bozbey’in omzuna atmış, gülümseyen Ekrem İmamoğlu’nu gören salon adeta yıkılıyor.

Damat, hoş geldin” sesleriyle kürsüye çıkan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in belagatı yerinde, son derece enerjik, son derece keyifli.

Anketleri görüyor, keyifleniyorum. Geliyoruz, kazanıyoruz.” diyor.

Özel, böyle söyleyince salonun da keyfi yerine geliyor.

Ben de toplantının en başında sahneye çıkan Nilüfer Halk Dansları Topluluğunun neden Bursa yöresinden bir oyun yerine Roman havalarıyla gösteri yaptığını böylece anlamış oluyorum.

Bu kadar keyfe Bursa Sekmesi de yetmezdi, Kılıç Kalkan da!..

NOT: Bozbey’in Bursa’yla ilgili projelerini Norm Haber sayfalarında okuyabilirsiniz. Proje kitapçığı hazırlamak kolay, onları hayata geçirmek son derece zordur. O yüzden bu kitapçıkları çok önemsemem. Ama dikkatle incelerim ve kendi bakış açıma göre “şunlar şunlar yapılabilse harika olurdu” derim. Bozbey 31 Mart’ta başkan seçilirse kendisine her fırsatta soracağım projesi “Bursa Devlet Opera ve Balesi” olacak.

Tek devletiz fakat…

Tek devletiz fakat…

Uzun zamandır dile getirdiğim; “iletişim çağı”yla bilmesi gerekenden çok daha fazlasını biliyor ve görüyor insanlık.

Bu durum çok tehlikeli çünkü dünyanın mevcut siyaset-diplomasi-bürokrasi-STK-lobiler-iş dünyası bu potansiyele hitap edecek dürüstlüğe ve samimiyete sahip değil! Bu bilmeler ve görmeler karşısında siyaset-ideoloji-siyasetçi tüm inandırıcılığını yitirdi. Kitleler hiçbir şey duymak istemiyor; hizmet ve samimiyet dışında! Bunca sosyolojik savrulma arasında yeni bir sayfaya ihtiyacı var artık insanlığın. Ve bu sayfanın adı da artık iyice netleşmeye başladı; CEO ANLAYIŞI… Özeti 2024 yılıyla birlikte hızla start verecek gibi görünüyor… Çünkü; bana gelme, polemik yaratma, fazla konuşma, sadece tüm başlıklarda hizmet üret ve maddi-manevi ihtiyaçlarımı kusursuz bir şekilde karşıla diyor insanlık…

Yukarıda sözünü ettiğim tükenişten en fazla nasibini alan partiler elbette ki hizmeti değil ideolojiyi ve etnisiteyi ön plana çıkararak yol alanlar oldu. DEM, CHP ve Sol-Komünizm orijinli partiler gibi.

Geçtiğimiz yıl kaleme aldığım “Türkiye Yüzyılı en çok MHP’ye yakıştı” başlıklı yazımda tam da bunu anlatmıştım. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son yıllarda sergilediği “Türkiyecilik” çabalarını anlamayıp tepki gösterenler ilerleyen süreçte Bahçeli’nin nasıl bir milatta yer aldığını gayet iyi göreceklerdir. Çünkü “Türkiye Yüzyılı” kapısından geçtiğimiz bu zorlu yıllar, vakti geldiğinde önemli bir dönüm noktası olarak tarih kitaplarında okutulacaktır. Bu dönemin en büyük sorunu olarak da “tablonun bütününü okuyamayıp toplumu sığ sularda boğmaya çalışanlara” yer verilecektir.

Ard arda hayatımıza etki eden “Yeni Dünya Düzeni” ve “Türkiye Yüzyılı” başlıklarının altı elbette ki vakti geldiğinde doldurulacaktı. Ki belki de mevcut şartlar farkına varmadan bizi bu kapılara çoktan getirdi de iş sadece isim koymaya kalmıştı.

Velhasılı kelam Yeni Dünya Düzeni sancılar eşliğinde dönüşümüne devam ederken, Türkiye Yüzyılı çok daha büyük bir hızla coğrafyaya nüfus ediyor bence. Uzun zamandır olması yönünde ısrarlarımızı dile getirdiğimiz “sivil anayasa” sürecine de 31 Mart sonrasında hızla giriş yapacağımız artık kesinleşti. Aslında sivil anayasanın olmasından yana herkes hem fikir sadece bir iki başlıkta ayrışma var.

Bana sık sık yöneltilen “sizce yeni anayasa nasıl bir çerçevede olacak” sorusuna buradan cevap vermek istiyorum müsaadenizle… Yeni Anayasanın nasıl olacağından ziyade günümüz dünya-ülke-insan talepleri doğrultusunda “nasıl olması gerektiğine” önem verilmeli bence. Türkiye nüfusu yüz milyona dayanırken bu yüz milyonun dini-dili-kültürel çeşitliliği de bir o kadar zenginleşti elbette. Yani “tek devletiz fakat tek millet değiliz” artık… İnanıyorum ki yeni anayasanın temeli bu mantıkla şekillenecek. Bu mantık çerçevesinde mutabık kalınırsa devamı çok daha kolay gelecektir. Ki gelmelidir de zira sırtımızda bunca dünya sorumluluğu varken “ayrışarak değil birleşerek” güçleniriz ve büyürüz.

Bu minvalde bir “Türkiye Notumu” daha hemen aktarmak istiyorum. Dedim ya tüm ideolojiler miladını doldurdu ve yeni bir arayışı var ülkenin. Son süreçte elde ettiğim tüm zihni ve hissi verilerimi yan yana koyduğumda ortaya çıkan yeni devlet aklının “Muhafazakar Türkiyecilik”ten yana çıkmasını bekliyor Türkiye insanı… Muhafazakar kavramını lütfen Türkiye lokalinde (sadece dini kodlarla) okumayın hemen. Dünya lügatındaki muhafazakar karşılığı ile okuyun. Yani toplumsal değerlere sahip çıkmak/saygı duymak, birlikte hareket etmek, olanı muhafaza etmek, sorun yaratmamak yönünde bir muhafazakarlıktan söz ediyorum.

Böylesi bir muhafazakar anlayışın yanına “Türkiyecilik” kavramını da eklediğimizde buyurun size yeni yüzyıldaki yol haritamız…
Misal resmi bir programın açılışını düşünün. Önce şehitlerimiz rahmet ve saygı duruşu ile yad ediliyor, sonrasında İstiklal Marşı okunuyor ve en sonunda da Kur’an-ı Kerim tilavatine (veya mevcut kitleye hitap eden başka bir dini ritüele) yer veriliyor. Odağına “Türkiyecilik”i alan bir anlayışla hazırlanan yeni anayasa inanıyorum ki toplumun her kesiminden de destek alacaktır zira uzun zaman önce “saf ırk” anlayışı yerini “sentez ırk”a bıraktı. Bu kültürel sentez durumu dünyanın önümüzdeki yüzyıldaki “milliyetçilik” anlayışına da etki edecek elbette. Saf ırk argümanını kaybeden milliyetçiler şu an adını tam olarak koyamadıkları için bir arayışta olsalar da yakın zamanda sözünü ettiğim “toprak milliyetçiliği (aidiyeti)” noktasında buluşacaktır tıpkı Türkiye’nin de ilerlediği “Türkiyecilik Yolu” gibi…

Bunca değişim arasında hızla yol alacak aktif/inanmış kadro ihtiyacını karşılamak da gerekecek elbette. Peki nasıl mı? 31 Mart sonrasında belli kademelere özel “emeklilik” kararı ile yeni yüzyıla devam edilecektir diye düşünüyorum…

Işıkhan’a neler sormak isterdim?

Işıkhan’a neler sormak isterdim?

AK Parti ve Cumhur İttifakı açısından bu dönem yerel seçimlerde alacağı sonuç merak konusu.

Bir önceki yerel seçimde kaybettiği büyükşehirleri alabilecek mi?

Elindeki belediyeleri koruyabilecek mi?

Ya da tam tersi bir sonuç çıkacak…

Hepsini yakında öğreneceğiz.

Halkın beklentisine kulak verilirse sorun olmaz.

Aksi durumda sandıktan ne çıkar?

Onu kestiremeyiz.

Seçmenin en önemli kaygısı…

Geçim kaygısı…

Bu minvalde;

Yaklaşan yerel seçimler öncesi her ilde olduğu gibi Bursa da Ankara’dan ziyaretçi babında nasibini alıyor…

Çarşamba günü Bursa’nın konuğu olan isim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan idi…

Malum gündemde sıcaklığını koruyan konuların başında geçim derdinde olan emeklinin maaşları geliyor.

Kök maaşa üç kere zam alıp da maaşı artmayana ne denir?

Emekli…

Bizler de aynı statüdeyiz.

Üç kere maaş zammı almamıza rağmen maaşımız hala 10 bin TL…

Yüz yüze soramadık ama en azından bu köşeden Sayın Bakanımıza  soralım.

Kök maaş uygulamasında 2008 öncesindeki uygulamaya dönmeyi düşünür müsünüz?

Yok düşünmez iseniz  yerel seçim öncesi emekli ikramiyeleri ve emekli maaşlarında seyyanen zam gündemde mi?

***

 

Işıkhan’a sormak istediğim bir başka soru ise 3308 sayılı mesleki eğitim kanunu ile yapılan staj süreleri ile ilgili bir çalışma planınız var mı?

Bu sorunun yanıtına göre alternatif önerim ise şu olurdu.

Sigorta başlangıcı olmasa bile en azından staj süresinde geçen süre için borçlanma getiren bir kanun ile bu sorunu çözebilirsiniz.

Bunun sonucunda  siyaseten de önemli bir yansıması olur…

***

 

Bu arada ziyaretinde Işıkhan, Bursa’da müjde de verdi. O müjde de Ziraat Odası kayıtlarından dolayı mağdur olan çiftçilere bulundukları il ve ilçedeki  tarım müdürlüklerinin kayıtları esas alınarak emeklilik yolu açıldı…

Bu önemli bir gelişme…

Kısaca borçlanma yolu ile emeklilik olacak…

İş hayatını ilgilendiren daha bir çok konu var onları da ilerleyen günlerde alacağımız yanıta göre sorarız.

Ama emeklinin kulağı da gözü de hükümetten gelecek zamlarda.

Bizden hatırlatması.

CHP Genel Başkanı Özel Bursa’da

Bursa bugün Genel Başkan düzeyinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ağırlayacak.

Özel, Bursa’da partisinin Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in seçim beyannamesinde hazır bulunacak.

Ardından da partisinin ilçe binalarının açılışını gerçekleştirecek.

Bizim asıl merak ettiğimiz ise Özel’in ilerleyen zaman dilinde Bursa’ya miting için gelip gelmeyeceği.

Bekleyip, görelim…

 

 

Maşallahlı, inşallahlı…

Maşallahlı, inşallahlı…

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya gelmesine vesile olan “Türkiye Yüzyılı’nda Çalışma Hayatı Buluşmaları” toplantısını takip etmek benim açımdan önemliydi, çünkü Bursa, sanayileşme ile tarıma yoğunlaşma arasında kalmış olması nedeniyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından beklentisi yüksek bir şehir.

Kürsüye ilk olarak Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş çıktı. Kurduğu ilk cümle ile Bursa’nın dinamikliğine dikkat çekti, sanayimize övgüler yağdırdı, hemen ardından Bursa’nın aynı zamanda bir turizm şehri olduğunu dile getirdi.

Bursa’nın son yıllarda yaşadığı gelişmelerin ışığında bir sanayi şehri olduğu görüşüne üzülerek de olsa ben de katılıyorum. Şehrin turizm potansiyelinin yüksek olduğunda da Başkan Aktaş ile aynı fikirdeyim. Ancak gecelik konaklama ortalaması bir buçuk gün civarında olan Bursa’nın bir turizm şehri olduğunu söylemekten daha çok, potansiyeli değerlendirilememiş bir şehir olduğunu söylemek doğru geliyor bana.

Aktaş’ın konuşmasında dikkat çeken bir başlık da şu sıralar pek meşhur olan erzak yardımı kartlarına yönelikti.

Biliyorsunuz, son dönemlerde Ankara’da yaşanan, yardım kartı uygulamasına sahip çıkma hadisesi var. Bursa’dan hadiseye katılan Aktaş,

“Bizler dağıttığımız erzakları kimseyi rencide etmeden, bakkal destek çekleriyle gerçekleştirdik. Türkiye’de bir ilkti. Halen de devam ettiriyoruz. En son 50 bin çekimizi sizin de katılımınızla bu akşam dağıtacağız. Birileri sahip çıkıyor, ama bu uygulamayı ilk biz başlattık” dedi.

Uygulamanın doğruluğu tartışılmaz, ilk kimin başlattığı konusu ise karışık anlaşılan, fakat bence asıl sorgulanması gereken kısım, ülkede geçinmek için sosyal yardım almak zorunda kalan vatandaşların sayının her geçen gün neden arttığı olmalı.

Aktaş’ın ardından kürsüye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan çıktı. Sanayi kenti olma kimliğini üzerine iyice yerleştiren Bursa’nın çalışma hayatına yönelik pek çok da sorunu mevcut malum. Her şeyden önce ara eleman açığı, EYT, staj çıraklık mağdurlarının durumu, emeklilerin bayram ikramiyelerine yeni bir iyileştirmenin yapılıp yapılmayacağı bakan beyin açıklama yapması beklenen konular arasındaydı.

Konuşmanın ilk bölümü maşallahlarla inşallahlarla geçti.

Oranlar iyileşecek inşallah, istihdam artıyor maşallah…

“Müşterek bir hedefe sahibiz, bu hedef Bursa’mızı sosyal anlamda bir çekim merkezine dönüştürmektedir. Bursa’nın potansiyelini harekete geçirmek zorundayız” diyen Bakan Işıkhan’ın şehrin çekim merkezi olmasını 31 Mart seçimlerine bağlaması ise yumuşak konuşma tarzı ve sakin ses tonunun ardında hafiften ‘yerel yönetimlerle merkezi yönetim uyumlu çalışmazsa buralara hizmet gelmez!’ yaklaşımını hissettirdi salondakilere.

İktidarın bu seçimde kullandığı en sağlam argüman bu. ‘Biz yoksak hizmet yok’ diyorlar kısaca…

2004 yılından bu yana, yani tam 20 yıldır AK Partili belediyelerin tüm seçimleri önde bitirdiği bir şehir Bursa.

Partinin kalesi diyebiliriz…

Bu tercihleri doğrultusunda şehrin Türkiye’nin en yaşanabilir, havası, suyu, toprağı en temiz şehirlerinden olduğunu söyleyen Işıkhan’a katılmak ise benim açımdan pek mümkün değil.

Bursa yoğun göç dalgası nedeniyle nüfusunu nereye sığdıracağını bilemeyen, bu nedenle müzmin trafik sorunları yaşayan, sanayinin vahşi yerleşimi nedeniyle havası, suyu ve toprağı kirlenen, tarım toprakları kaçak sanayi bölgeleri ile adeta işgal edilen bir şehir.

Ülkenin batısındaki pek çok şehirde de benzeri sorunlar yaşanıyor, kabul ediyorum, ancak Bursa’nın tarihi varlığı nedeniyle daha fazla korunması gerektiğini düşünüyorum.

Üstelik sürekli ‘lobisi olmayan şehir’ olarak nitelendirdiğim Bursa’nın yarattığı katma değer kadar hizmet görmediğini de artık dünya alem biliyor…

Gelelim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan’ın Bursalı çiftçilere müjdesine, yani kısa günün karına…

Bursalı çiftçilerin Ziraat Odası kayıtları ile ilgili bir süredir sorunlar yaşadığını, meselenin özellikle Yenişehir Ziraat Odasında odaklandığını, kayıtlardaki sıkıntı nedeniyle bazı çiftçilerin emeklilik şartlarını kaybettiğini biliyorduk.

Çözüm bugüne kısmetmiş…

“Özellikle Yenişehir Ziraat Odası’na bağlı yaklaşık 5 bin çiftçimizin 2015 sonrası sigortalık hizmetlerinin iptal edildiğini ve bazı çiftçilerin emeklilik şartlarını kaybettiklerini öğrendik. Konuyu öğrenir öğrenmez çalışma başlattık. Çiftçilerimizin mağduriyetine sebebiyet vermemesi için 2015 tarihine kadar Tarım Bağ-kur kapsamında hizmeti olanların sigortalılıklarının bu tarihten sonra devam ettirilmesinde Tarım ve Orman İl-İlçe Müdürlüğü kayıtları esas alınacaktır. Ziraat Odası kaydı iptal edilen çiftçilerimizin kayıtlarını Tarım ve Orman Müdürlüklerine getirmeleri halinde sigortalılıklarının devamını sağlayacağız. Çiftçilerimizin mağduriyetini de çözmüş olacağız” sözü bakana aittir.

Bu söz üzerine mağduriyet yaşayan tüm çiftçilerin hızla kayıtlarını yeniletmelerini ve emeklilik için başvurularını yerine getirmelerini şiddetle öneririm. Çünkü yerel seçimlerin yüzü suyu hürmetine yapılan bu güzellik fazla uzun sürmez…

 

Baston parti olmak…

Baston parti olmak…

Bir süredir mevcuttaki varlığını sürdüren, projeler üzerinden konuşmaktan ziyade kaybettirme ya da kazandırma pazarlıkları üzerinden ses yükselten siyaset tarzı kimin işine yarıyor merak konusu…

En azından benim çokça merak ettiğim bir konu bu…

İnsanların siyaset dünyasına vatandaşa hizmet etmek adına, kendi ideolojik yaklaşımları doğrultusunda dahil olduğu ve ideolojileri ile bezenmiş bir terbiye de alarak tüm ülkenin hayrı için çalıştıkları biçiminde hülyalı düşünceler geçerdi aklımdan…

Bunları unutalı, siyasetin bir ileri çıkma, hatta belki zenginleşme mekanizması olarak kullanılmak üzere tasarlandığını anlayalı çok oldu.

İşin bu kısmı bireysel çıkarcılıkları ilgilendiriyor.

Bu yazının konusu ise bireysel çıkarcılıkların birleşerek oluşturduğu, daha kapsayıcı çıkarcılıklara dayanıyor. Kaybettirmeler ya da kazandırmalar üzerine kurulu, ideolojik yaklaşımlardan ziyade elde koz olma ile ilerleyen yaklaşımlar irdelemek istediklerim.

Bu durumu en net biçimiyle DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik sarf ettiği sözlerde fark ettik.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti ile ilgili yaptığı açıklamada; ‘Bize kazandırmak değil, gerekirse kaybettirmek üzerine bir strateji var. Bu çok ortada’ ifadelerini kullanmıştı.

Sakık; ‘Evet size kaybettireceğiz. Allah aşkına siz kimsiniz ya? Siz efendi biz köle miyiz?’ ifadelerini kullandı.

Söylemekte yarar var; hiçbir siyasi partinin kuruluş amacı başka bir siyasi partinin bastonu olmak olamaz! Olmamalıdır! Olursa öncelikle seçmenine karşı büyük ayıptır!

Bundan daha önceki süreçlerde de ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı çok tutmuştu hatırlarsanız.

Siyasetten ve partilerden bahsediyorsak iki konuyu açıklığa kavuşturalım; bu ülkenin her etnik kimliğinin, her dini kimliğinin TBMM çatısı altında özgürce temsil edilmesi ve legal siyasetin içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Partileri sürekli kapatıldığından, seçimlere girmek konusunda hazır olmak adına her daim kenarda köşede birkaç örgütlü partiyi ellerinin altında tutmak zorunda kalmak gibi bir eziyeti yaşayan DEM Parti’nin de bu hakkını yürekten teslim ediyorum.

Açıklığa kavuşturulması gereken ikinci konu ise partilerin kuruluş amaçlarının birbirlerine kaybettirmek ya da kazandırmak gibi emellerle olmaması gerektiği yönündeki gerçeklik ve beraberinde yerel seçimlerin genel seçimler ile karıştırılmamasının önemi üzerine. Malumunuz il ve ilçelerde vatandaşın alacağı hizmetin bir bölümünü gerçekleştiren ve daha ziyade insanlara dokunması ile partinin değil adayın ön planda olduğu seçimlerdir yerel seçimler.

Bu iki noktadan bakıldığında; ‘size kazandıracağız, size kaybettireceğiz, sizden oy çalacağız, amaç kazanmak değil X partisine kaybettirmek’ benzeri söylemler oy potansiyeli daha düşük partilerin iki ana eksenin etrafına eklemlenerek, ‘ne koparırsak kar’ yaklaşımı ile politika yaptığını ve kendi küçük tabanlarına da ‘hissemize bu düştü’ söylemi ile döndüklerini gösteriyor bize.

Sağlıklı bir demokratik ortamın bu biçimde işlemediğine kesinlikle eminim.

Sağlıklı bir demokraside siyasi partilerin ideolojileri boyutunda belirledikleri disiplinleri olur, bu disiplinler çerçevesinde talep ettikleri toplum modeli olur, bu toplum modeli çerçevesinde seçim kazanmaları halinde gerçekleştirecekleri vaatleri olur…

Kazandıracağım, kaybettireceğim, X partinin seçmeninde oy çalacağım gibi düşünceleri olmaz. Bu düşüncelerin kimseye yararı da olmaz. Sağlanacak tek fayda, kazanan cephede yer tutabilen kişilerin bireysel çıkarlarını gerçekleştirmektir. Vatandaşa düşen de bireysel çıkarların gerçekleşmesi için yürünen yollara döşenen taş olmak olur ancak…

Fikri Düşünceli’ye veda…

Muhabirlik dönemim idealleri uğruna savaşan insanları görme şerefine de nail olabildiğim zamanlara rast geldiğinden çok şanslıyım ve idealleri uğruna savaşmaktan geri durmayan bu güzel insanların aramızdan bir bir ayrıldığına şahit olma yaşına erdiğimden biraz hüzünlüyüm…

Makina Mühendisleri Odası Başkalarından ve TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreterlerinden  Fikri Düşünceli, ‘Böyle insanlardan çok kalmadı, artık gitme vaktidir’ dercesine bir yıldız gibi kayıp ayrıldı aramızdan…

Kent sorunlarına karşı yıllarca mücadele eden, kamu çıkarını önceleyen, sorunlara tam bir akademik oda temsilcisi olarak objektif yaklaşmayı bilen, ancak politik kişiliğinden de taviz vermeyen duruşu takdire şayandı.

O güzel insanların o güzel atlara binip gittikleri yere giderken bu kentin üzüntüye boğdu…

Tüm sevenlerinin başı sağ olsun…

NOT: Laik bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde tekke ve zaviyeler kapatıldığından, tarikat ve cemaat yapılanmaları yasaklandıktan bu yana el altından gizli gizli ve nedense giderek artan bir hevesle şeriat çığırtkanlığı yapanlar, laiklik ilkesinin özellikle korunması gereken tüm kurumlara vakıf yapılanması adı altında cemaat ve tarikatları sokanlar çok üzülecekler, ama Suudi Arabistan laik düzene geçiyor!

Hem de Veliaht Prens Selman’ın şu sözleri ile ilerliyor geçiş; ‘Suudi Arabistan’ın Atatürk’ü olacağım

Hadi bakalım, ateistler bunu da açıklasın…

 

 

Siyasi partiler listelerinde engelli ve şehit yakınlarına yer verdi mi?

Siyasi partiler listelerinde engelli ve şehit yakınlarına yer verdi mi?

Yaklaşan yerel seçimler öncesi geçen hafta meclis üyelerinin YSK’ya verilmesi ile sürecin ilk kısmı tamamlandı.

Öncesinde malum siyasi partiler belediye başkan adaylarını açıklamıştı.

Şimdi devam eden ise saha çalışmaları.

Öte yandan;

Allah için – parti ismi söylemeden – bu dönem partiler tarafından aday gösterilen kadın adaylar sayısı fazla.

Pozitif ayrımcılık yapıldı mı, yapıldı…

Seçilir mi?

Orası muamma…

Öte yandan meclis üyelikleri için tüm siyasi partiler meclis üye listelerinde gençlere, kadınlara kontenjan ayırdılar.

Buraya kadar hoş…

Ama listelerde ben şu ana kadar  asıl pozitif ayrımcılık yapılması gerekenleri görmedim, gözümden kaçma hakkı saklı kalmak şartı ile ilçe belediye meclislerinde misal engelli aday göremedim.

Keza bu vatan için gözünü kırpmayan şehitlerimizin birinci dereceden yakınları da meclis üyesi adayı olarak gözüme ilişmedi.

Velev ki kaçtı diyelim:

Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yer alması muhtemel isimler içinde de ne engelli ne de birinci dereceden şehit yakını göremedim.

Olması gereken neydi?

10 Aralık Dünya Engelliler Gününde katılımcılıktan bahseden siyasilerimiz engellilerin önünden engelleri kaldırmak için attıkları nutukları bu seçim döneminde icraata geçirmeleriydi.

En azından Bursa özelinde bir engelli belediye başkan adayı, meclis üyelerini listelerinde yer vermeleri idi.

Keza  şehitlerimizin de birinci derece yakınlarını da bu şekilde değerlendirmek de mümkündü.

Ne diyelim…

Olmadı inşallah başka bir seçime…

Dinçer, Mudanya’yı alır mı?

Yerel seçim sürecini en önce başlatan aday kimdir diye sorsalar, Bursa özelinde onun yanıtı AK Parti Mudanya Adayı Gökhan Dinçer derim.

Aday adaylıkları için düğmeye basılmadan önce geçen yılın ağustos ayından itibaren sahada dersek abartmış olmayız.

Onun adaylığını ilk gündeme getirdiğimizde bazı isimler sen amma da attın deseler de adaylık süreci ile dediklerimiz bire bir çıktı.

Allah için Dinçer, adaylığının hakkını veriyor.

Yılmıyor, usanmıyor, kapı kapı dolaşıyor.

En küçüğünden en büyüğüne kadar herkesle konuşuyor, dert dinliyor, çözüm üretmeye çalışıyor.

Seçimlerde Mudanya’yı alır mı?

Bana göre alma ihtimali oldukça fazla….

Ama en azından AK Parti’nin oylarına olumlu katkı koyduğu kesin.

Biz süreci bekleyip, görelim…

Işıkhan Bursa’da…

Yaklaşan yerel seçimler öncesi Bursa’nın gün geçmesin ki Ankara’dan konukları olmasın. Bu minvalde bugün de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan Bursa’da olacak.

Aynı zamanda akşam saatlerinde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal yardımlarının lansmanının yapılacağı toplantıya da Bakan Işıkhan katılacak…

Işıkhan, Bursa’dan bakalım müjdeler verecek mi?

Bekleyip takip edelim.

Mesleki eğitim hak ettiği yerden, hemen hepimize

Mesleki eğitim hak ettiği yerden, hemen hepimize

Son birkaç yıldır “mesleki eğitimin popüler kılınmasının önemine ve gerekliliğine” ciddi anlamda takmış durumdayım.

Ve istiyorum ki her kademe ile bu hassasiyeti hak ettiği yere taşıyalım.

Neden mi?

Birincisi toplum/aile baskısıyla gençlerin hayatının karartılmasını kabul edemiyorum, ikincisi de Türkiye’nin geleceğine yönelik en önemli yatırımın “mavi yakalılara” verilecek önemden geçtiğine inanıyorum…

Meslek yapma kavramını hak ettiği yere taşımadığımız sürece eğitimli-eğitimsiz herkes “masa başı memuriyet” ısrarıyla devletin kapısına yığılacak. Her geçen yıl büyüyen “atanmak istiyoruz” ordusunun talebini karşılayacak ve onlara birer “masa başı” sunacak devlet yapısı dünyanın hiçbir ülkesinde yok biline. Ki olmasın da! Masa başında körelen nesillere değil koşturan, üreten, mutlu, sağlıklı nesillere ihtiyacımız var.

Aslına bakarsanız kültür, eğitim ve doğru istihdam anlayışı gelişmiş ülkelerde vatandaşlardan böyle bir talepte (masa başı iş) gelmez çünkü eğitim sistemi daha küçük yaşta her bireyin yetenek kapasitesini keşfetmek ve bu keşifler doğrultusunda yönlendirmek üzerine kurgulanmıştır…

Mesleki eğitimi gelişmiş ülkelerin seviyesine taşımak istiyorsak öncelikle samimiyetle yola çıkmalıyız. Zira mevcut yeni nesli ve sonrasındakileri ya Türkiye Yüzyılı’na dahil edip birlikte güçlenerek yürüyeceğiz ya da komple kaybedeceğiz. İşin uzmanı olmamakla birlikte toplumun nabzını bizzat yerinden ve geniş çerçeveden alan biri olarak mesleki eğitimin nasıl popüler kılınacağına dair ben bile birkaç çalışma başlığı sunabilirim hemen:

1) Eğitim-öğretim sistemi herkesi memur yapmaya değil yetenekleri doğrultusunda gelişmelerini sağlamak üzerine oturtulmalı.

2) Bireylerin zihnine hayatı boyunca asla kullanmayacakları dersler ve bilgiler dayatılıyor bu çok büyük bir yanlış çünkü bu dayatmalar zihnin tüm gelişim kanallarının körelmesine sebep olmakla birlikte başarısızlığı ve mutsuzluğu da beraberinde getiriyor.

3) Devletin tanıyacağı yasal haklar ve maddi-manevi iyileştirmeler ile mesleki eğitimi seçecek gençler öz güven sahibi olacaktır.

4) Mesleki eğitim elemanları yabancı dil eğitimi mutlaka almalı.

5) Sık sık yurt içi-yurt dışı eğitim seyahatlerine gidecek gençlere vizyon-moral-motivasyon kazandırılmalı.

6) Verilecek eğitimler ile ailelerin çocukların hayatına köstek olmalarının önüne geçilerek destek olmaları sağlanacaktır.

Dedim ya son birkaç yıldır mesleki gelişim çalışmalarının önemini ısrarla vurgulamak istiyorum. Çünkü bunun için iki önemli sebebim var; gençler ve Türkiye…

Ailesi ve toplum arasında baskılanan gençler meslek liselerine yönelmek istemiyor “başarısız olduğu için meslek lisesine gitti” etiketini yememek için. Bu duruma en baş sebebi maalesef ki aileler! Çocuğunun meslek lisesine gittiğini söylemeye utanan ve sürekli çocuğunu rencide eden o kadar çok aile var ki!

Mesleki eğitimi hak ettiği yere getirme çalışmalarına öncelikle ailelerden ve toplum algısından başlanmalı. Bunun yapılması zor olur demeyin sakın çünkü istenirse olacağına yakın geçmişte şahit olanlar var. Geçtiğimiz hafta sohbet ettiğim başarılı iş insanı Suat Odabaşı da bu isimlerden biri.

Koç Holding’in 2007 yılında başlattığı meslek eğitiminin gelişmesi ve geliştirilmesi projesinde yer alan Suat Odabaşı’nın anlattıkları tam bir devrim niteliğinde.

Pilot okul olarak belirlenen meslek lisesi A’dan Z’ye her kademesiyle bu devrime dahil edilmiş. Öncelikle eğitimin eksiksiz olması için okulun altyapısı ihya edilmiş sonrasında da başta okul idaresi ve eğitimciler olmak üzere veliler dahi bu projenin eğitiminden nasibini almış.

Suat Bey Koç Holding’in projesini şu özetle aktardı;

“Pilot alan olarak belirlenen meslek lisesinin tüm materyal ihtiyaçlarını karşıladık. Alanı adeta bir üretim tesisine dönüştürdük. Eğitimcilerimizi motive etmek ve gençlere daha fazla vizyon yaratmaları amacıyla yurt içi-yurt dışı üretim tesislerine gönderdik. Öğrencilerimizi de sık sık üretim tesislerinde misafir ettik. Dünyada bu işin nasıl olduğunu görmeleri ve bu yönde bir hedef belirlemeleri için. Ve tabi ki aileleri de işin içine dahil ettik. Onlarla konuşarak, ikna ederek, çocuklarına destek olmalarını sağlayarak ilerledik. İkna çalışmalarımız öyle güzel sonuçlar verdi ki çok kısa sürede ciddi oranda kız öğrencilerimizi de dahil ettik mesleki eğitim projemize. O dönem eğitim alan gençlerimizin neredeyse tamamı şimdi okuduğu bölümün en iyileri arasında. Pilot okul olarak belirlediğimiz meslek lisesi sosyolojik anlamda dezavantajı bir alanda olmasına rağmen beklediğimizin üzerinde bir başarı elde ettik. Koç Holding öncülüğünde başlattığımız mesleki eğitim projesinin başarısı karşısında bizden sonra pek çok marka da kendi alanlarında projeleri hayata geçirmeye başladı…”

Evet ihtiyacımız olan şey samimiyetle yola çıkmak ve bu yola tüm herkesi dahil etmek. Mesleki eğitimin samimiyetle desteklenmesi demişken Nissan Diyarbakır’a da buradan kocaman bir “iyi ki varsınız” demek istiyorum. Bünyesinde yer verdiği stajyer öğrencilere “sende benim değerli bir parçamsın” ruhunu yansıtmaları çok değerli. Stajyerleri kenarda tutup zaman doldurarak değil mesleki anlamda gelişmeleri için elinden geleni yapan Nissan Diyarbakır yönetimi ve ustalarının daha çok olması dileğiyle…

Fikri öldü…

Fikri öldü…

Gecenin yarısı uyandım.

Gözüm saate kaydı 04:29… Belki de gece yarısı değil.

Gözlerim karanlığa alışınca biraz daha uyandım.

Uykum kaçmış, doğruldum yatakta.

Depremlerden beri yatarken uçak moduna alıp başucumda tuttuğum telefonuma gitti elim.

Uçak modundan çıkarıp whatsapp gruplarına gelen mesajlara bakınmaya başladım.

Tanıdık bir yüzün fotoğrafı çıktı karşıma. Bizim Fikri’nin yüzü.

Fikri Düşünceli’nin fotoğrafında güleç, ilgili, sözünüzü sonuna kadar dinlemeye hazır bir bakış,bilindik o muzip ifade var..

Belki yine bir açıklama yapmıştır, belki yine siyaseten bir göreve taliptir, belki de yeniden aday olmuştur…

Hayır, hiçbiri değil.

Fikri ölmüş…

“Geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Fikri Düşünceli, cumartesi akşamı geçirdiği kalp krizi nedeniyle Bursa Şehir Hastanesi’nde yoğun bakıma alınmıştı. 3 gündür yoğun bakımda tedavi gören Düşünceli, yaşam mücadelesini kaybetti”

Şimdi arkasından bakınca, yaşam mücadelesini kazandı Fikri.

Çünkü inandığı gerçeklere göre yaşadı. İlkeleri vardı, ilkelerinin bedelini ödemesi gerekiyorsa ödeyerek yaşadı.

Geçmiş dönemde TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nde 2 dönem başkanlık yaptı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği görevlerinde bulundu. SHP’de siyaset yaptı. Fikri Düşünceli 12 Eylül döneminin devrimci kuşağındandı.

‘Başka bir dünya, başka bir Türkiye mümkündür’ diyerek mücadele etti.

Haydutça bir düzenin uzlaşmacı manipülatörleri ile arasına hep mesafe koydu ve bu mesafeyi hep korudu. Mesleğini para, daha çok para için yapmadı asla. Taahhüt ettiği faydayı gerçekleştirmeyecek hiçbir karar veya işin içinde olmadı.

Bunun için kendisine önerilen çıkarları, o naif gülümsemesi ile reddettiğine defalarca şahidim.

Gece yarısı, belki gece yarısı da değil.

Fikri’nin ölüm haberini almıştım, saate yeniden baktım; artık uyumasam da olur.

Telefonu tekrar uçak moduna alıp elimden bıraktım. Böyle anlarda şairler gelir aklıma.

Nazım ne demişti;

“ …Ölümü düşünüyorum,
geçen ömrümüzü düşünüyorum.
Kederli
rahat
ve hodbinim.
Hangimiz ilkönce
nasıl
ve nerde ölürsek ölelim,
seninle biz
birbirimizi
ve insanların en büyük davasını sevebildik
— dövüştük onun uğruna —,
yaşadık
diyebiliriz…

Vahşi siyasetten medeni siyasete

Vahşi siyasetten medeni siyasete

Bu seçimin Bursa’daki en başarılı kampanyalarından birini Yeniden Refah Partisi Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sedat Yalçın ve ekibi yürütüyor.

Şimdiye kadar pek çok siyasi figür için kime kazandırıp kime kaybettireceği, kimi destekleyip kimi desteklemeyeceği, kime küsüp kiminle barışacağı yönünde taktiksel yaklaşımlar ve matematik hesaplar ile ilerleyen çalışmalara başka bir açıdan bakmak herkese iyi geliyor ne yalan söyleyeyim.

Sedat Yalçın bu kargaşaları daha en başından elinin tersiyle itmeyi başarmış, ‘Ben kaybettirmek ya da kazandırmak üzerine siyaset yapmıyorum, bir iddia ortaya koyuyorum ve bunun içini çalışıyorum’ demiş, ardından da tam bir ay öncesinden projelerini rutin toplantılarla açıklamaya başlamış ender politikacılardan.

Dikkat çektiği başlıklar çok önemli olduğu gibi konuların üzerine gitme ve çözüm yolları geliştirme gayreti de takdire şayan.

Özellikle bu hafta işlenen ‘sürdürülebilir çevre ve enerji’ konusu bam telime bastığından, benim için daha da anlamlıydı.

İlk tespit; bir zamanlar tarih, doğa, tarım, turizm ve sanayi kenti olan Bursa’nın artık sadece sanayi kenti olarak anılması ve diğer kimliklerini kaybetmiş olmasına yönelikti. Son derece yerinde…

Sanayi kenti olmak güzel de fütursuzca kirletilen doğanın hesabının artık Avrupa Yeşil Mutabakatı ile tüm dünyaya verilmesi gerektiğinden, konu sanayicileri de bağlayan bir çevre meselesi haline geldi çoktan.

Fütursuzca kullanım derken boşa konuşmadığımı belirtmek için Sedat Yalçın’dan küçük bir alıntı yapayım hemen;

Bursa, 2050 yılında su kıtlığı yaşama ihtimali yüksek yerlerden. Şehrin su kaynakları ne kadardır, bu kaynakları kimler hangi miktarlarda kullanmaktadır, bununla ilgili hiçbir veri yok elimizde. Su kaynaklarımız hakkında şeffaf olmazsak sorunların altından da kalkamayız. Şu anda yer altı sularımıza ciddi müdahale var. Bu müdahale nedeniyle su döngüsü bozuluyor!”

Barajlardaki doluluk oranı dip seviyeleri görmeye başladığında derin kuyuların çözüm olarak devreye girdiğini, kuyulardan çekilen suların şebekeye verildiğini biliyoruz. Bu gizli bir bilgi de değil üstelik. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, ‘Bu yıl da Bursa’yı susuz bırakmadık çok şükür’ diyerek kendisi açıklıyor durumu. Fakat gelin görün ki, su döngüsünün bozulmasına neden olan durum, susuzluğun giderek daha derin hissedilmesinin de nedeni olma yolunda ilerliyor bize verilen bilgilere göre.

Tabii bir yandan da sürekli olarak tahrip edilen orman alanlarımız var. Bir yanda orman vasfından çıkarılan ya da TOKİ tarafından bina yapmak için kullanılmak üzere bozulan ormanlık alanlar, bir yanda her yaz cayır cayır yanan, söndürmek konusunda ise başarısızlığımızın ortada olduğu yeşil denizler, bir yanda da günden güne artan ormanlık alanlardaki ağaçların kesimi…

“Türkiye’de önemli bir orman ürünleri sanayi var. Önceden tomruk ithalatı yapılırdı, döviz arttığı için ithalat zorlaştı. Ancak sanayi üretimleri devam ettiğinden bu kez ormanlardaki kesimler çok arttı. Harmancık, Büyükorhan, Keles ve Mudanya taraflarında bu biçimde kesimlerin artışını gözlerimizle görebiliyoruz!” diyor Sedat Yalçın.

İş giderek tehlikeli bir hal almaya başladı. Hava kirli, su kirli, ormanı da yok edince bu kirliliği bir nebze olsun temizleyecek kimse kalmayacak ortada.

Hava kirli demişken, Kestel’deki hava kirliliği ve Soğuksu’da yapılması için dört koldan çaba sarf edilen Doğu Teknosab’ı şekilli sanayi bölgesi çalışmasına da değindi Yalçın.

Hatırlarsınız, hani bir biçimde planları Ankara’dan onaylanıp askıya çıkmıştı da, kopan fırtınayla birlikte yerel seçimlerden sonra bu işe yeniden bakarız denilerek askıdan indirildi ve benim tahminime göre Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır’ın yeniden AK Parti’den belediye başkan adayı gösterilmemesinde önemli rolü oldu bu planların.

Önümüzdeki dönemde YRP’den Kestel Belediye Başkan Adayı olan Önder Tanır’ın Soğuksu Sanayi Bölgesi planları ile ilgili halen sözlerinin arkasında durduğunu, kendisini Sedat Yalçın’ın da desteklediğini görmek güzel.

“Kestel’de ilk adım yerleşim alanlarının içinde kalan 1 No.lu Sanayi Bölgesinin taşınması gerekiyor. Soğuksu projesi Çimento Fabrikası da dahil şehir içinde kalan sanayiyi şehir dışına almak gibi bir işe yarasın bari. Her şey sanayi değil. Hastalıklardan kırılırken, yiyecek bir şey bulamazken anlayacağız durumun vahametini!” sözleri bence bu konu için yeterli açıklamayı yapıyor.

Pek çok projenin içinden en beğendiğim Nilüfer Deresi’nin sonunda temiz akmasını sağlayacak çalışma oldu. Yaklaşık 50 yıldır kirli akan, 70 kilometrelik yolundaki tüm tarım alanlarını da kirliliğinden faydalandıran Nilüfer Deresi’nin temiz akması için yapılması gereken bir kirli su tüneli projesi. Proje elbette maliyetli ve büyük bölümü hibe olmakla birlikte kalanı da Dünya Bankası kredileri ile desteklenebilecek bir çalışma.

Sistem şöyle işleyecek; her sanayi bölgesi kendi kirlettiği alan kadar tünel yapımı bütçesini üstlenecek. İstanbul’da Kurbağalı Dere ıslahı bu yöntemle gerçekleştirilmiş. Yani olmaz dememek lazım, olur, çünkü örnekleri mevcut.

Son olarak Bursa Ağaç AŞ. Projesinden bahsedeyim size…

Hatırlarsınız eski bir yazımda Bursa’nın en büyük meyve fidanı üreticilerinden olduğunu, ancak bu üretimin satış noktası haline gelemediğini yazmıştım. Meselenin üzerine düşünce ne güzel projeler çıkıyor ortaya. Bursa Ağaç AŞ. ile Bursa kendi ürettiği fidanların toptan ve perakende satışını yapabilen, bu işten önemli paralar kazanabilen bir il haline gelebilir…

Bahsedilen her projenin büyük, önemli, zaman ve para alan projeler olduğunun farkındayım. Hatta çoğumuza hayal gibi geldiğini de görüyorum…

Normalde, yaşadığı şehir ya da ülkenin iyiliği için siyasete girmiş insanların, kanunların ve kuralların olduğu ülkelerde, böyle uzun soluklu projeleri kimin ürettiğine ve başlattığına bakılmaksızın yeni gelen yönetim tarafından da devam ettirildiğini, medeniyetlerin böyle geliştiğini, aksi taktirde seçim süresi olan 4 ya da 5 yılın kalıcı eserler ve hizmetler ortaya koymak için yeterli olmadığını, şehirlerin ise sadece çöpleri alınarak, asfaltları yenilenerek, kaldırımları düzeltilerek gelişmediğini göz önünde bulundurmakta fayda var.

Kısacası, bizim bu seçimde ve önümüzdeki seçimlerde vahşi siyasetten uzaklaşma, medeni siyasete yaklaşma emelinde olan yöneticilere ihtiyacımız var…

Yerel seçimler, ittifaklar ve olası meclis dağılımı…

Yerel seçimler, ittifaklar ve olası meclis dağılımı…

Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasi partiler başkan ve meclis üyesi adaylarını açıkladı.

Cumhur İttifakı partilerinde AK Parti, MHP ve BBP arasında beraberlik devam ederken Millet İttifakı ise darmadağın bir görüntü içerisinde.

Her biri ayrı telden…

Öte yandan;

Bu seçim döneminde Cumhur İttifakı içerisinde son seçimlere giren YRP’de kendi başına seçime giriyor.

Alacağı oy ve belediyeler fazlasıyla merak konusu…

Öte yandan Bursa özelinde ise BBP yerelde Büyükşehir Belediyesi’nde muhtemelen ilk defa temsil edilmiş olacak.

Öte yandan merak konusu olan diğer siyasi parti ise İYİ Parti…

Bu dönem Bursa özelinde 17 ilçe ve Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde temsil edilen İYİ Parti yerel seçimlerde istediği sonucu alabilecek mi?

Belediye meclislerinde temsil edilecek mi?

Büyükşehir’e temsilci gönderecek mi?

Bu sorularda fazlası ile merak ediliyor.

Benim kişisel kanaatim bazı ilçelerde belediye meclislerine temsilci gönderebilirler amma velakin Büyükşehir’de işleri oldukça zor…

Bunu yanı sıra bu seçimler bazı siyasi partilerin boylarını ölçeceği seçim olacak…

DEVA Partisi, Gelecek Partisi gibi partiler belki  de oluşacak seçim sonuçlarına göre tamam yada devam diyecekler.

Biz süreci bekleyip, takip edelim.

***

AKTAŞ VE YILMAZ SEÇİM BÜROLARINI AÇTI…

Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasi partilerin adayları çalışmalarını aralıksız devam ettiriyor. Bu minvalde aynı zamanda belediye başkanı olan ve partisi tarafından aday gösterilen isimlerin işleri daha da yoğun.

Pazar günü de bu anlamda oldukça hareketli idi.

Seçimlerin olmazsa olmazlarından biri de seçim büroları açılışı…

Pazar günü Bursa’da öncesinde yapılan hizmetlerin açılışı ardından başkan adaylarının seçim bürosu açılışı  gerçekleşti.

Önce Oktay Yılmaz’ın ardından Alinur Aktaş’ın seçim büroları açılarak yarış biraz daha da hareketlenmiş oldu.

Akşamında ise Osmangazi Belediyesi’nin yaptığı Kent Meydanı’nda ilk etkinlikte ise gençlerin sevdiği sanatçı Sefo konser verdi.

Ne diyelim hayırlı olsun….

***

YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ALFATLI

Her hafta birbirinden değerli konukları ağırladığımız Norm Haber ekranlarında yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’yı konuk edeceğiz.

Alfatlı ile yerel seçim süreci ve son siyasi gelişmeleri konuşacağımız program saat 14.00’da www.normhaber.combaşta olmak üzere sosyal medya hesaplarımızdan izleyebilirsiniz.

Depremin gölgesinde seçim telaşı

Depremin gölgesinde seçim telaşı

6 Şubat depremlerinin hemen ardından yapılan konuşmaların odağına İstanbul’un yerleşmesi bekleniyordu, sürpriz olarak karşımıza Bursa çıktı!

Baktık ki, bizim şehir dört bir koldan fay hatları ile çevrelenmiş, deprem üretmeye hazır üç ciddi fay hattı nedeniyle beklenti giderek yükseliyor. Şehri nüfusundaki artış, konut stokundaki olumsuz seyir ve sanayileşmenin artması nedeniyle yaşanacak ticari kayıpların da devreye girmesi, Bursa’yı deprem yaşama ihtimali yüksek şehirler arasında merkeze koyuyor.

Buraya kadar olanları aslında hepimiz biliyoruz zaten, yine biliyoruz ki, şehrin özellikle sahil bölgelerinde yoğunlukla hissedilen küçük sarsıntılar sıklıkla yürekleri ağızlara getiriyor, üstelik büyük depremin habercisi olup olmadıklarını sorgulatıyor.

Daha 4.1 büyüklüğünde bir depremde binalarından parçalar kopan, insanları sokaklara dökecek kadar evlerinin sarsıldığı Gemlik ve Mudanya gibi ilçelerimizde durum daha da endişe verici elbette.

Hatırlatmakta yarar var, Gemlik’in taşınmasına 2017 yılında karar verilmişti zaten. Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan’ın da dile getirdiği, ancak uygulanmasındaki zorluklardan da bahsettiği bir konuydu bu. 2017 yılından bu yana üçer beşer de olsa gerçekleştirilse bu taşınma işleminin büyük bölümü belki şimdiye bitmiş olur, vatandaşlar da Cumhuriyet Mahallesinin üst taraflarında kalan ve nispeten yerleşime daha elverişli olduğu belirtilen bölgede kendilerine yeni bir hayat kurardı.

Elbette büyük cesaret isteyen, büyük irade gerektiren bir konudan bahsediyoruz. Taşınma işleminin adil bölüşümle, hak sahiplerine mağduriyet yaratmadan sağlanması mecburiyeti olduğu gibi bu konuda vatandaşın desteklenmesi de şart olduğundan Gemlik Belediyesi gibi küçük bir ilçe belediyesinin tek başına altından kalkabileceği işlerden değil bu konu. Merkezi hükümetin devreye girmesi şart.

Merkezi hükümetin CHP’li bir belediye için devreye girmeyeceğini bir yana bırakırsak, sorunlarını halletmek üzere devreye girdiği yerlerde de daha çok sorun çıkardığını bir kenara yazmak lazım sanırım.

Bir de gelişme var; yakın zamanda yepyeni bir fay hattımızın olduğunu sıklıkla dile getiren Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Bölge Başkanı Engin Er’in bahsettiği bölgede yapılan incelemeler haritalarda yer almayan bu fay hattının gerçekliğini ortaya koymuş durumda. Kayapa ile Yenişehir arasında bulunan ve 7.3 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli olan hattın üzerinde pek çok yapının olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Çünkü Engin Er’in en yoğun uyarı yaptığı nokta tam da burasıydı. Hatta; ‘Bu fay hattının nerelerden geçtiği tam olarak tespit edilip haritalara işlenmeden kentsel dönüşüm çalışması da yapmamak lazım, binaları bir yerden alıp başka bir noktaya yerleştirirken fay hattının üzerine yeni binalar yapma ihtimalini gözden kaçırmayalım’ diyordu kendisi.

Buraya kadar herkes tamamsa bundan sonrasına da devam edelim…

Bu hafta sonu konuyla yakından ilintili iki odanın seçimleri yapılıyor. Mimarlar Odası Bursa Şubesi tek liste ile seçime giderken ve başkan adayları yeniden Şirin Rodoplu Şimşek olurken Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanlığı koltuğu için iki liste yarışıyor; Dinamik Jeoloji Mühendisleri Grubundan Alican Şaban ve 100. Yıl Grubundan Mehmet Yıldız talip koltuklara…

Bursa’da jeoloji denince konuşmaya çok alıştığımız Engin Er bu dönem aday olmamak konusunda kararlı. Yaptıklarından değil, yapamadıklarından bahsedecek kadar da cesur bir başkan…

“Hala belediyelerin afet riskine karşı yeterli kadro açmadıkları, başaramadığımız bir gerçek. Planlı bir Bursa’yı maalesef oluşturamadık. Fay hatları üzerinde yapı ve sanayi yapılmasını engelleyemedik. 1/1000’lik uygulamayı gerçekleştiremedik. Güvenli yapılara ulaşılması, planlı yapılarla mümkün. Denetleme sistemini kuramadık!” diyerek anlatıyor olması gerekip de olduramadıklarını…

Mimarlar Odası’nın seçimlerinde de konu depremdi elbette. Bir dönem daha Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanlığı için kolları sıvayan Şirin Rodoplu Şimşek, bu dönemde yaptıklarından bahsetmeyi tercih etti konuşmasında.

CHP Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, “Çarpık kentleşmenin en çok olduğu yer Osmangazi. Depremin olma ihtimalinin yüksel olduğu şehirlerden biri Bursa. Geçtiğimiz günlerde yeni bir fay hattının çıktığı haberlerini gördük. Yeniden gündeme oturdu. Bin 400 yılından beri de deprem üretmemiş. 1855’te olan Şubat ve Nisan ayında art arda olan 2 deprem de var. Yani 2025’te süre dolmuş. Her an her saniye depremle karşı karşıyayız” diyerek riski gözler önüne serdi.

CHP Mudanya Belediye Başkan adayı Deniz Dalgıç, kenti el birliği ile korumak için kolları sıvadığını dile getirdi.

İlk kez aynı koltuğa talip olan iki belediye başkanı bir etkinlikte ağırlandı sanırım. AK Parti Nilüfer Belediye Başkanı Celil Çolak ve CHP Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir

Kendisi de bir akademik oda kültürü almış olan ve geçmiş dönemde Harita ve Kadastro Bursa Şube Başkanlığını yürüten Çolak, tertemiz bir Nilüfer vaadinde bulundu.

Çolak’ın arkasından kürsüye gelen Şadi Özdemir’in konuşması da dikkat çekiciydi:

“Nilüfer hepimizin göz bebeği. Celil kardeşim, yeşillendirecek, ama AK Partili arkadaşlar da Nilüfer’e taşınıyor. Çünkü burası güzel bir kent, ama problemsiz bir kent değil. Bütün eğitim kurumlarının, özel hastanelerinin burada olması insanların Nilüfer’e gelmesini sağlıyor. Kent rantı çok yüksek bir ilçe, kentsel dönüşüm altında kentin kendisine büyük saldırı var. Ben daha önceki ziyaretlerimde de bahsettim. Buradaki bu saldırıya karşı kentin hakkını korumak çok kolay değil. Bir belediye başkanın tek başına bunu başarması çok mümkün değil. Tüm kent dinamikleriyle Nilüfer’i yöneteceğimin sözünü veriyorum.”

Sarsıntıların gölgesinde, endişeler içinde geçen seçimler ve sonuçları Bursa için kimin ne kadar cesur olacağını, kimin kimlerle birlikte çalışacığını da gösterecek bize…

Emekli geçim, siyasiler seçim derdinde

Emekli geçim, siyasiler seçim derdinde

Siyasetçilerin gündemi belli, yerel seçimler.

Tüm siyasi partilerin hedefi girdikleri seçimden yüzlerinin akıyla çıkabilmek.

Peki vatandaşın öncelikli gündemi ne diye sorarsanız onun yanıtı belli.

Geçim derdi…

Özellikle emeklilerin büyük çoğunluğu 10 bin TL ile yaşamlarını sürdürebilmek için çaba sarfediyor.

Pazara gidebilirlerse akşam saatlerini tercih ediyor, fiyatların düşmesini bekliyor, keza ekmeği BESAŞ’tan almaya gayret ediyorlar.

Marketlerin broşürlerini, indirim kampanyalarını takip edip alışverişi planlıyorlar.

Doğalgazı ise yakmayıp evin içinde battaniye ile ısınmaya çalışıyorlar.

Yazın gelmesini dört gözle bekliyorlar.

İşte bu sessiz çoğunluk yaşamak için olağanüstü mücadele gösteriyor…

Geçmişte emekli ikramiyesi ile ev, araba alan insanlarımız şimdi o ikramiye ile sadece araba bile alamıyor.

Yakın tarihte emeklilere verilmeye başlanan emekli ikramiyeleri ile ilk yıllarda kurban alınırken şimdi ancak dört kilo et alınıyor.

Geçmişte bayramlarda dedeler, nineler torunlarına harçlık verirken şimdi tam tersi bir durum söz konusu.

Pandemisi, depremi, yangını, dünyanın felaketi üst üste gelince belki buna da şükür diyoruz…

Bu madalyonun ön yüzü…

Arka yüzünde ise yaşam öyle veya böyle devam ediyor….

Bu yaşam sürecinde, daha doğrusu bu seçim döneminde belediye başkan adaylarının seçim vaatlerinde dikkat çeken detay ise sosyal yardımlar.

Kimi adaylar emekliye para yardımından bahsederken, kimi adaylar da et yardımından, aile bütçesini kısmen rahatlatacak yardımlardan bahsediyor.

Vatandaş ise köşeye çekilmiş hazır bekliyor.

Bu yerel seçimlerde vatandaşın sessiz duruşu tüm siyasileri ürkütüyor.

Sandıkta nasıl tepki verecek diye bekliyorlar.

İşte böyle bir seçim arifesinde sandıktan ne çıkar?

Bana göre tüm siyasi partilere kırmızı kart…

En az kırmızı kartı gören de seçimlerde bulunduğu bölgede ipi göğüsler…

İkide bir kendini hatırlatan Gemlik Fayı, Bursa özelinde yerin altındaki ömrünü tamamlayıp yerin üstüne çıkmayı planlıyor bu plan da tutarsa vay halimize…

Allah hepimize kolaylık versin….

O plan tutarsa yaşam her şeye rağmen devam ediyor diyoruz ya belki o zaman onu da diyemeyeceğiz….

AK Parti Osmangazi’ kuruluştan bugüne tüm kadrolar buluştu

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar bir yandan saha çalışmalarına devam ederken diğer yandan da teşkilata yönelik çalışmalar yapıyor.

Bu minvalde cuma akşamı Fetih 1326 Müzesinde kuruluşundan bugüne kadar Osmangazi İlçe’de emeği olanları toplayarak yemekte buluştu.

Bu yemek hem Dündar hem de teşkilat mensupları için motivasyon oldu.

Benzer çalışmaları diğer adayların da yapması bekleniyor….

Nergis kokulu Hasankeyf, kaldığı yerden devam

Nergis kokulu Hasankeyf, kaldığı yerden devam

“Anlamlar yavaş yavaş tükeniyorsa şayet,

Sükûtla yine yoluna devam et sen…

Zira yitip giden her anlam,

Yeniden yeşermek üzere tohumlarını bırakmıştır mutlaka zamanın koynuna…”

Yeni Hasankeyf’in koynunda bir o yanı bir bu yanı adımlarken, Mezopotamya’ya, medeniyetlere, Dicle’ye ve daha nicesine eşlik ediyordu bu cümleler ve mis kokulu dağ nergisleri

Öğrendim ki Hasankeyf denince akla ilk gelmesi gerekenlerden biriymiş nergis çiçeği. Hasankeyf dağlarında yetişen organik nergis çiçeklerinin kokusuyla tanışmayan varsa acilen gitsin, toplasın, koklasın ve ciğerlerini huzurla doldursun, derim.

Hasankeyf, insanlığa ışık tutan medeniyet izleriyle ve bu medeniyetlerin bünyelere mimlenen kültür yansımalarıyla her daim gözbebeği olmuştur.

Ve şimdi bu muhteşem birikim yeni şehir merkezinde kaldığı yerden devam diyor.

Dünyanın ciddi anlamda gıda kıtlığı ve kuraklıkla yüzleştiği bu yüzyılda biliyoruz ki “her şey çok daha derin ve vahim bir hâl alacak” sorunlardan yana. Ve bunca acı gerçeklik karşısında kaynaklarını doğru kullanarak kendine yetebilenler ayakta kalacak.

Hasankeyf’i adımlarken Ilısu Barajı vaktiyle iyi ki başlatılmış, dedim. Zira bilim insanlarının da sıklıkla dile getirdiği “küresel ısınma-kuraklık-kıtlık” başlıkları karşısında elbette ki “önce insan ve önce gelecek” denmeliydi ve iyi ki de dendi.

Yeni Hasankeyf’i Kaymakam Mehmet Ali İmrak eşliğinde adımladık.

Günümüz dünyası hızla tüm anlamlarını yitirirken sükutla devam diyenler, pes etmeyenler, inançlarını kaybetmeyenler, değerlerine sımsıkı tutunanlar ve tarihin koynuna emanet edilen anlam tohumlarını azimle yeşertenlerin vakti Hasankeyf’te çoktan gelmiş, gördüm.

Kaymakam İmrak’ın Hasankeyf’i adımlarken heyecanla anlattığı tüm başlıklar yerinde değere sahipti. Şehirlerin, ilçelerin, köylerin, mekanların ruhunu taşımayan her proje büyük bir yanlıştır. Çünkü ister turizm ister istihdam olsun, her başlık “kendine has” kodlar eşliğinde hayata geçirilirse başarılı olur.

Evet, Kaymakam Mehmet Ali İmrak Hasankeyf’e gelir gelmez “neyimiz var, neyimiz yok, eksiğimiz nedir?” doğrultusunda notlarını iyice almış. Aldığı notlar doğrultusunda da olması gerekenlere start vermiş. Tam da burada Batman Valisi Ekrem Canalp’i anmak istiyorum, çünkü Kaymakam İmrak anlattığı her projede Vali Canalp’in adına, desteğine, vizyonel bakış açısına sıklıkla değiniyordu.

Hasankeyf’ten size aktaracağım o kadar yüklü güzellik var ki!.. Bunca güzellik arasında beni en fazla mutlu edeni müjde niyetine hemen sizlerle de paylaşmak istiyorum. Eski Hasankeyf’in önemli bir bölümü yakında turizme yeniden açılıyor.

Düşünsenize gölden tekneyle, su motoruyla, botla, deniz bisikletiyle geçiyorsunuz ve eski Hasankeyf’i geziyorsunuz… Sonra tekrar yeni Hasankeyf’e gelip lezzetli yöresel yemekler, demli çaylar, Hilve kahvesi eşliğinde damaklarınızı şenlendiriyorsunuz… Kapalı çarşıda ve açık alanda yer alan esnaftan alışverişinizi yapıyorsunuz… Yöresel dokuya uygun inşa edilmiş konaklama alanlarında medeniyetlerin fısıldadığı ninniler eşliğinde huzurla uykuya dalıyorsunuz… Ve sabah muhteşem bir dinginlikle uyanıp göle vuran güneşin ilk ışıklarıyla yüzünüzde beliren tebessümleri, zihninizi dolduran düşünceleri, ruhunuza sığdırdığınız her şeyi teker teker arındırıyorsunuz tüm olumsuzluklardan…

Bu aşamada Kültür Bakanlığı’nın Hasankeyf’e yönelik destek varlığı çok önemli olacaktır. Zira Hasankeyf Belediyesi’nin ve yerel dinamiklerin kapasitesi bu denli büyük dokunuşları karşılayacak boyutta değil.

Misal Arkeopark’ın acil olarak kurumsal bir işleyişe kavuşması ve açılması Hasankeyf’in ve Hasankeyflilerin hayatına olumlu katkı sunacaktır. Arkeopark’ı minyatür Sur’a (Diyarbakır’ın tarihi ilçesi) ve Erzurum Yakutiye çarşı alanına benzettim. Aynı alanda pek çok tarihi eser ziyaretçilerine merhaba diyor. Başınızı nereye çevirseniz sizi hürmetle karşılayan bir yapı beliriyor…

Hasankeyf’te bana şaşkınlık ve hayranlık duygusunu aynı anda yaşatan en önemli mekan elbette ki Hasankeyf Müzesi oldu. Müzede en az 2-3 saatinizin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız, çünkü kıtaların jeomorfolojik oluşumlarından başlayarak bölgeyi detaylı bir şekilde tanımanızı sağlıyor kazılardan çıkarılan eserler. Her şey öyle uyumlu bir ahenk içerisinde dizayn edilmiş ki, bu ahenkle iki katlı devasa müzeyi gezerken saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız…

Dedim ya Hasankeyf’e dair aktaracaklarım fazlasıyla var. Dilerseniz bugün fazla detaya girmeyelim ve önümüzdeki yazıya kısa bir özetle “Hasankeyf’te Yapılabilecekler-Gezilebilecek Yerler Rehberimizi” bırakalım.

Su sporlarıyla, doğa sporlarıyla, gastronomisiyle, tarihi mekanlarıyla, kültürel birikimleriyle, doğal güzellikleriyle Hasankeyf’e dair nasıl bir gezi programı çıkarabiliriz diyorsanız önümüzdeki haftayı bekleyin derim…

Celil Çolak tarihe geçecek mi?

Celil Çolak tarihe geçecek mi?

Bursa’da iktidarın sürekli muhalefette kaldığı ilçe neresi derseniz tek bir ilçe ortaya çıkar, orası da Nilüfer…

Ankara’da Çankaya, İzmir’de Konak, İstanbul’da Kadıköy, Bursa’da Nilüfer…

AK Parti’nin içinde ukde kalan ilçeler…

Şimdi merak ettiğimiz ise

AK Parti’nin kurulduğu ilk günden itibaren bir türlü başkanlık koltuğunu alamadığı ilçede bu dönem ibre CHP’den AK Parti’ye dönecek mi?

Bu sorunun yanıtını çok kısa zamanda öğreneceğiz.

***

Bu noktada Nilüfer’de CHP aday değişimine giderken mimar ve mühendis kökenli olmayan bir aday çıkarttı.

O isim Şadi Özdemir…

Öte yandan yine AK Parti’de özgeçmişi hem akademik oda, hem ilçe başkanlığı, hem de belediye meclis üyeliği ile dolu bir isim, aynı zamanda mühendis Celil Çolak’la yarışa dahil oldu…

İşte Celil Çolak cuma sabahında adaylığı ve projeleri ile ilgili olarak basın toplantısı yaptı.

Toplantının detaylarına geçmeden önce birkaç saptama yapmak gerekli.

O saptamalardan biri de bugün Nilüfer’de oturan seçmenlerin daha önce yaşadıkları ilçelerde AK Parti’ye oy attıkları gerçeği.

***

Yine bir başka gerçek ise Nilüfer’de aday gösterilen Celil Çolak’ın daha önce MHP’de siyaset yapmış olması gerçeği.

Bu açıdan bakınca da bugün MHP’den ayrılıp İYİ Parti’ye giden seçmen kitlesinin de elinin titremeden oy vereceği isim Celil Çolak…

Bunun yanı sıra MHP’nin bu seçimlerde Çolak’a tam destek verdiğini de hesaba katarsak Çolak için bugünden kulanacağımız ifade AK Parti’nin 2019 seçimlerinden daha yüksek oy alacağı öngörüsü..

Bu öngörüleri hesaba kattığımızda Çolak’ın ifade ettiği gibi kum saati ters döner mi?

Onu şimdiden kestirmek zor…

***

Çolak’ın seçilmesi durumunda ilk değişim ne olacak derseniz onun yanıtını da toplantıda öğrendik.

Tarım arazileri kesinlikle imara açılmayacak…

Bunun dışında Nilüfer’in rantını Nilüfer halkı paylaşacak ifadesi de önemli bir motto.

Yine yönetim anlayışındaki değişim de önemli bir ayrıntı.

Çolak, kendine inanıyor, MHP’ye BBP’ye inanıyor.

Partisine güveniyor.

Seçmen de ona güvenirse Celil Çolak, AK Parti tarihine ismini altın harflerle yazdırmış olur.