MHP Nilüfer ilçe, Nilüfer’in deprem risk raporunu yayınladı…

MHP Nilüfer ilçe, Nilüfer’in deprem risk raporunu yayınladı…

Demokrasiden bahsedebilmek için iktidarın yanında olması gereken en önemli unsur muhalefetin de olmasıdır. Bu minvalde muhalefetin yapmış olduğu eleştiriler aynı zamanda iktidara yol gösterir.

Bu noktada genel iktidarın yerel de iktidar olamadığı tek bir ilçe var o da Nilüfer

Nilüfer’de son 30 yıldır CHP iktidarı bulunuyor. AK Parti bu noktada fazla muhalefet edemese de onun bu görevini üstlenen siyasi parti ise Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP…

Bu anlamda Levent Karakoç’un ilçe Başkanı olduğu MHP Nilüfer İlçe Başkanlığı yerel mecliste iki belediye meclis üyesiyle sorumlu muhalefet anlayışı ışığında çalışmalarına devam ediyor.

Bu minvalde Levent Karakoç ve yönetimini Norm Haber’de konuk ettik.

Kendisi ile Nilüfer’de yapmış olduğu çalışmaları konuştuk. Bu noktada Şadi Özdemir’e sorumluluk gereği avans vermiş diyebiliriz.

Avansın içeriği bir anlamda eleştiri hakkını kullanmama şeklinde yorumlayabiliriz.

Fakat 1 Ağustos 2024 tarihinden itibaren 64 mahalleyi dolaşan ilçe yönetimi sorunları yerinde tespit etmiş.

Sorunları da üç ana başlık altında sıralamış.

İlki ilçe belediyesinin yapacakları,

İkincisi Büyükşehir Belediyesi’nin yapacakları,

Sonuncusu da merkezi idarenin yapacakları.

Bu açıdan bakınca oldukça önemli çalışma. Bu çalışmaların yanı sıra yapmış oldukları daha önemli bir çalışma var ki o da diğer partilere de örnek olmalı.

O çalışma, Nilüfer’in olası deprem karşısındaki durumu. Bunu hazırlarken de akademik odalardan destek almışlar.

28 sayfalık kitapçık haline getirmişler.

Bu arada iki meclis üyesi ile Nilüfer Belediye Meclisi’nde 29 önerge verilmiş. Bu önergelerin 26’sı ise mahallerin sorunları ile ilgili.

Bu sorunlarla ilgili de önümüzdeki hafta basın mensupları aracılığı ile bir basın toplantısı gerçekleştirecekler.

O toplantıda ayrıntılı olarak Nilüfer’i anlatacaklar.

Bugünden anlattığı ise Nilüfer’in bütçesi.

Onu “hayal” olarak yorumluyor.

Karakoç, bağış kaleminde bulunan 1 milyar 520 milyon liralık bağış için “Kim hangi sebepten dolayı Nilüfer Belediyesi’ne bağışta bulunacak” diye soruyor.

Bakalım Başkan Şadi Özdemir bu soruya yanıt verecek mi?

Bekleyip, takip edelim…

 

Bursa maske mi takacak?

Bursa maske mi takacak?

Sorunlar yumağının ortasında beşik gibi sallanan bir şehir Bursa. Çevre sorunları, kentleşmedeki aksaklıklar bir yana, şimdilerde kendini daha sık hissettiren depremle birlikte endişelerimiz giderek artıyor.

Biriken problemlerin bir anda ortadan kalkması mümkün değil elbette, ancak bir yıla yaklaşan yönetim değişikliğinin ardından Bursa için neler yapıldığını bilmek istiyor vatandaş. Bu noktada Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yeniden aylık periyodlar halinde düzenlemeye karar verdiği değerlendirme toplantılarının da ayrı bir kıymeti oluyor.

Bu ayki toplantının asıl önemli olan kısmı ise bana göre siyasi nezaket denilerek kibarca anlatılmaya çalışılan, dolayısıyla da ne kadar derinde olduğu bir türlü anlaşılamayan sorunların tarif edilebilecek en açık haliyle tarif edilmesiydi.

Mesela Nilüfer Çayı’nın kirliliğinden her daim dem vurulurdu, ancak Bozbey bugün kürsüde öyle bir cümle söyledi ki kirliliği tarif ederken, üzerine söyleyecek söz kalmadı.

Nilüfer Çayı, dördüncü derecede suya dönüşmüş durumda! Nilüfer Çayı’ndan sulanan hiçbir ürünün yenmemesi gerekiyor. Bunlar hepimizin sofrasına geliyor. Tarımda asla kullanılmaması gereken bir su kalitesinde şu an Nilüfer Çayı!”

Kokusu, rengi, içinde yaşamın olup olmaması bir yana, muhteviyatındaki kimyasallar nedeniyle sulama suyu olarak dahi kullanılamayacak kadar kirli bir sudan bahsediyoruz!

Nilüfer Çayı’na birçok sanayi bölgesinin atığı ile birlikte evsel atıklar da geliyor. Sanayi bölgelerinin arıtma tesisleri mevcut, ancak ne kadar doğru çalışıyor, arıtma tesisinin çıkışında Nilüfer Çayı’na nasıl bir su bırakılıyor konusu tartışma götürür.

Deri OSB’den tutun da Kayapa’daki dört sanayi bölgesine kadar pek çok atık karışma noktası var. Çayın her atık karışma noktasında biraz daha kirlendiği düşünülürse, bu kirliliğin birden fazla sorumlusu olduğu ortaya çıkıyor kolayca.

Başkan Bozbey, sanayi bölgelerinin arıtma tesislerinin ileri biyolojik arıtma tesislerine dönüştürülmesini istiyor.

Bursa’nın çevre kirliliğinin tek simgesi elbette Nilüfer Çayı değil.

“Havamızı kirletenler de var. Kentlerin, ilçelerin belli noktasına koyacağımız dijital panolarda havanın kalitesi görünecek. Lütfen maske takın bile diyeceğiz!” diyen Bozbey;

İnegöl’de bugün hemşerilerim maske takmalıdır! İnegöl’de havayı kirletenlerin en başında gelen Starwood firması geliyor. Havadaki partiküller işyerlerinin yaktığı parçalardan oluşuyor. İnegöllü hemşerilerimin aldığı her nefes sağlığını bozuyor! Kestel’de de çalışmalarımız devam ediyor. Çimento fabrikasının artık kendine gelmesini istiyoruz. Katı atık yakan tesisler var, filtrelerini çalıştırmıyorlar. Tespitlerini yaptık! Özellikle belirtmek istiyorum, katı atık yakan tesisleri sıkı gözetim altına aldık!” sözleriyle bir önceki toplantıda verdiği “şehri kirletenleri afişe edeceğiz” sözünü de tutmaya başladı şimdiden.

Ben bu kirlilik yaratan, hem çevreyi hem de insan sağlığını hiçe sayan firmaların vatandaşa duyurulması konusunun şiddetli destekçisiyim. Verdiği karardan dolayı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Bozbey’i son derece yürekli buluyor ve tebrik ediyorum.

Şimdi çevre kirliliğinden bahis açılmışken, ‘çevreyi ve vatandaşın sağlığını önemsediğine bu kadar vurgu yapan bir belediyeyi cezalandırmanın en tatlı yolu budur’ diyerek Bursa Büyükşehir Belediyesine ‘Doğu Arıtma Tesissinden arıtmadan geçmeden su salınıyor’ diyerek ceza kesen Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ile ilgili Mustafa Bozbey’in açıklamalarına yer vermeden olmaz.

Efendim durum şöyle; Doğu Arıtma Tesisinin kapasitesinin özellikle yağışların yoğun olduğu zamanlarda yetersiz kaldığı gözlemlenmiş ve bir kapasite artışı için çalışmalar başlatılmış. Bu çalışmaların Alinur Aktaş döneminde başladığını, yani aynı durumun Aktaş zamanında da var olduğunu ve sıkıntının tespit edilip giderilmesi yoluna girildiğini belirtelim.

Kapasite artışı ile ilgili çalışma 2025 yılı Ağustos ayında tamamlanacak. Başkan Bozbey süreyi daha da erkene çekmek için girişimlerini başlatmış çoktan. Gel gelelim konuyla ilgili bakanlık yazışmaları nedeniyle bilgi sahibi olan İl Müdürlüğü, yağışların yoğun olduğu bir dönemi fırsat bilerek ceza kesmeyi ve Bursa Büyükşehir Belediyesini ‘asıl siz çevreyi kirletiyorsunuz’ durumuna düşürmeyi uygun bulmuş.

Şimdi Başkan Bozbey de şöyle bir taleple geliyor Müdürlüğe;

“Yağışlı bir günde tesise gelip, arıtılmadan su verildiğine yönelik ceza kesiyorsunuz. Biz arıtma tesislerine, gerekeni yapıyoruz. Siz de gerekeni yapın. Deşarj yapan fabrikaları, havayı kirleten fabrikaları kapatın, görelim, hodri meydan. Havamızı, suyumuzu kirleten tesisleri ne yaptığınızı bize açıklayın. Vatandaşlarımızın o havadan, sudan dolayı başına bir iş gelmişse sebebi sizsiniz. Nilüfer Çayı Uludağ’dan çok güzel akıyor ve tam kentin içine girdiğinde kirlenmeye başlıyor. Kanallarla birleşmeye başlıyor ve Doğu’dan, Batı’dan gelen kanallarla birleşmeye başladığında kirlilik iyice artıyor. Kirli suyla sulanan tarım ürünlerimiz hem ekonomik kayıplara neden oluyor hem de müsilaja neden oluyor!”

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının ve İl Müdürlüğü’nün şehrin orasına burasına elinde dosyalarla Ankara’nın yolunu tutanların istediği projeleri yapmaktan daha önemli, daha kıymetli işleri olmalı.

Mesela Bursa’nın doğusuyla batısıyla nefes alamaz hale gelişinin nedenlerini araştırmak, bu konuda sorumluları cezalandırmak en mühim konu başlıklarından bence!

Toplantının diğer gündem maddelerini de başka bir yazı altında toplayalım…

Bozbey basın toplantısında; “Sussam gönlüm razı değil, konuşsam kimse duymuyor” mu demek istedi?

Bozbey basın toplantısında; “Sussam gönlüm razı değil, konuşsam kimse duymuyor” mu demek istedi?

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in geleneksel hale getirdiği basın toplantılarının bu yıl ilk olanı Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde salı sabahı gerçekleşti.

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: Hesap verilebilirlik adına bu tür toplantıları önemsemek gerekiyor.

Önemsenmesi gereken konulardan biri de kent adına, kent dinamikleri ile buluşmalar. Hatırlatmakta fayda var: Geçen hafta Mustafa Bozbey’in milletvekilleri ile buluşması bazı AK Partililerin hoşuna gitmemiş olabilir.

Ama olması gerekiyor.

Başkan Bozbey de bu tür toplantıların devam edeceğini ifade etti.

Malum geçen hafta içerisinde ülkede üzücü bir durum yaşandı. Bolu Kartalkaya’da yaşanan yangın faciası sonrası 78 canımız hayatını kaybetti.

Suçlu kim?

Haklı kim?

Bu tartışmalar giden canları geri getirmeyecek belki ama ders çıkartırsak bir daha böyle olaylarda can kaybımız olmaz.

Yangında insanlarımız avazı çıktığı kadar bağırmalarına rağmen yardım istemelerine yine de can kaybına engel olunamadı.

Bu doğal afet de değil, doğal felaket de.

Ama önlenmesi muhtemel felaketlerdendi.

Keza önceki gün yaşanan deprem de ‘Siz uyusanız bile biz uyumayız’ der gibiydi.

İşte Bozbey’in dünkü toplantısının teferruatına geçmeden özetini  yaz deseler şöyle derdim: Sussam gönlüm razı değil konuşsam kimse duymuyor.

Anlattıklarına göre gerçekten öyle;

Kentin bir tarafından havasını kirletiyorlar, diğer tarafından suyunu.

Havasını kirletenler de belli, suyun kirletenler de belli.

Ama yaptırım var mı?

Yok denecek kadar az.

Peki, Bozbey ne yapıyor?

Sadece teşhir ediyor, ilgili kurumları göreve çağırıyor.

Bozbey’in anlattıklarına göre Nilüfer Deresi’nin suladığı tarım arazilerinden hiç bir şekilde ne meyve yenir, ne sebze…

Bizim yediklerimiz dış görünüşü meyve, sebze içi ise zehir.

Müsilaj ise aldı başını gidiyor.

Çözüm bulunmaz ise Marmara Denizi diye bir şey kalmayacak.

Bunların üstüne bir de görüntü ve gürültü kirliliği de gelince tuzu biberi oluyor.

‘Bursa’da yaşamak mı zor, ölmek mi kolay‘ diyemeden geçemedik.

Velhasıl Bozbey, pembe tablo çizmedi.

Mevcut durumu anlattı.

Yine belediyenin de mevcut durumunu anlatarak işler düzelecek dedi.

Ama öncesinde Recep Altepe de eleştiriden nasibini aldı. O eleştiri konusu da yapılan stadyum…

Toplam maliyeti minimum 180 milyon dolar…

Gerçekleşen toplantıda en sevindirici taraf ise Kartalkaya yangınında sonra Uludağ Oteller Bölgesi’nde bulunan 13 otelle ilgili rapor…

Bu toplantıdan çıkardığım diğer bir sonuç ise Bozbey’in yerel yöneticiler adına isteği yetkisiz yetkili olmayalım haykırışıydı.

Gerisi ise teferruat…

Yüreğimiz ağzımıza geldi!

Yüreğimiz ağzımıza geldi!

Birkaç saniyenin içinde, yaşadığınız binanın yerden havalanıp güm diye tekrar yerine oturduğunu, ardından da bu şiddetli yerine oturma ile birlikte sağa sola savrulduğunu hissetmeniz kısa bir şok etkisi yapıyor elbette.

Hepi topu 4-5 saniye süren tüm bu hareketlilik, insanoğlunun doğal afetler karşısında aslında ne kadar da güçsüz ve çaresiz kaldığının bir göstergesi oldu yeniden. Elbette ne binalar havalandı, ne de sağa sola doğru sallandı. Sadece insanın yaşadığı sarsıntıyı tarifi böyle bir hissiyatı getirdi yanında.

Üçevler ve Gümüştepe arasında bir bölgede, 9.74 kilometre derinlikte ve 4 büyüklüğünde meydana gelen depremden bahsediyorum.

Ben bu bahsi yaparken birbiri peşi sıra açıklamalarda bulunan bilim insanları, Bursa’nın büyük bir depreme hazırlıklı olması gerektiğini söylüyor çarpıcı cümleler kurmayı tercih ederek…

Aslında biz bunları 6 Şubat’ta yaşanan büyük felaketin arkasından uzun uzun yazdık, uzun uzun söyledik. O dönemin depremsellik açısından en çok konuşulan ilinin İstanbul değil de Bursa olduğunun altını çizdik. Bursa’nın da İstanbul kadar sanayileşme konusunda yoğunlaşmış bir il olduğundan, dolayısıyla burada yaşanacak büyük bir depremin maddi yıkımından bahsettik.

İşin can kaybı kısmı ise en endişe verici tablo elbette. Bursa’da yaşanan ve İstanbul’un da etkilendiği bir depremde Bursa’nın tıpkı 6 Şubat depremlerinde ‘garip kalan’ Hatay gibi garip olacağını, kaderiyle baş başa bırakılacağını dile getirdik.

Dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş Hatay’daki yoğun mesaisinden etkilenerek bir yandan Bursa’nın depremsellik haritasının çıkarılmasını, dayanıksız binalarının tespit edilmesini istemiş, diğer yandan Altıparmak-Çarşamba kentsel dönüşümü için start vermişti. Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim ederiz elbette. Aynı zamanda bu çalışmaların tümümün kısa süre içinde seçim yatırımı biçimine dönüştürülerek ciddiyetinin bozulduğunu da belirtiriz.

Şimdi geldiğimiz noktada Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bir mikro bölgeleme çalışması yürüterek şehrin zemin haritasını çıkarmaya çalıştığını ancak bu çalışmanın henüz sonlanmadığını biliyoruz. Yıldırım’da mikro bölgeleme çalışması neredeyse bitmiş, Osmangazi’de bitmek üzere, Nilüfer mikro bölgeleme çalışması için bir ihale hazırlığında…

Mikro bölgeleme çalışması bitmeden yapılacak bir kentsel dönüşüm çalışmasının doğru zeminlere oturmayacağını da vurgulamakta fayda var.

Bu konularla ilgili zamanında ciddi bir mücadele veren geçmiş dönem Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er bugün yaptığımız görüşmede;

“Bir yıl önce benim katıldığım toplantılarda Çarşamba bölgesi ile ilgili çalışmalar yapılıyordu, ancak ben masadan kalkmıştım. Çünkü aktif fay hatları planlara işlenmemişti!” diyor. Aradan geçen sürede Altıparmak-Çarşamba kentsel dönüşümünde yepyeni bir yol haritası belirlendi. Şimdi yeni raporların hazırlanması bekleniyor.

Bugün özellikle Nilüfer İlçesi’nde yaşayan vatandaşların iliklerine kadar hissettikleri depremin varlığını bildiğimiz, fakat tespitinin yeni yapıldığı Yenişehir-Kayapa fay hattında meydana geldiğini belirtmek lazım. Hatırlarsınız bu fay hattının tespiti hakkında da uzun uzun açıklamalar yapmıştı Engin Er Başkanlığı döneminde.

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız da konuyla ilgili yaptığı açıklamada;

“Daha önce söylediğimiz gibi Bursa’nın 3 büyük fay hattında hasar alma riski var. Kuzey Anadolu Fay zonu, orta kolu Gemlik ve Mudanya sahilinde kısmen denizin içinde kısmen kıyıdan geçen ve Yenişehir-Kayapa fay hattı bu anlamda değerlendirilebilir. Güney kolun üzerinde deprem yaşandı bu da bize en yakın fay hattı” diyor.

Yaptığı açıklamalarda sansasyondan, çarpıcı başlıklardan uzak durmayı, vatandaşı endişeye değil tedbire yöneltmeyi tercih eden Yıldız,

Bu depremde yıkıcı hasar riski gözükmüyor, fakat bu bize ciddi bir uyarı. Deprem aslında bize bu kadar yakın. Bursa için bir gün bile çok uzun bir süre! Acilen yapıların riskli olduğu, zemin anlamında dezavantajlı bölgelerde kentsel dönüşümü başlatmalıyız!” uyarılarında bulundu.

Yıldız’ın yaşadığımız duruma yönelik uyarısı da hayli dikkat çekici aslında;

“Bu sabah Gemlik Körfezi’nde iki deprem görüldü 2 büyüklüğünde. Küçük olduğu için hissetmedik. Bir kaç saat sonra merkezde 4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kısacası küçük depremlerin oluşmasını stresin azalması olarak yorumlamak çok doğru olmayabilir. Aksine depremlerin artması stresin yoğunlaştığı anlamına gelir. Bu gerçeği aklımızdan çıkarmadan kentsel dönüşün çalışmalarına hız kazandırmalıyız!”

Tabi ortada vatandaşı endişeye sevk eden bir durum olunca sazı eline alanın kendi türküsünü söylemeye çalıştığı bir durum da oluşuyor. Haliyle böylesi bir söylemler kargaşası en çok Jeoloji Mühendislerini zan altında bırakıyor.

Bu çıkışlara yönelik olarak;

“Maalesef yaşadığımız tüm depremlerden sonra adına deprem uzmanı unvanını ekleyen bir çok şahsın, vatandaşlarımızın korkuya kapılmasına sebep olan açıklamalarını hayretle takip ediyoruz. Dünyada deprem uzmanı unvanıyla anılan bir meslek grubu bulunmamaktadır. Özellikle 1999 Gölcük depremi sonrasında deprem ve risk azaltma konularında birçok çalışma yapılmaktadır.

Bursa için ise; Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubemizin de büyük gayretleri ile mikro bölgeleme etüt çalışmaları merkez ilçelerimiz de başlamıştır. Ayrıca daha önce yapılmış çalışmalar da bulunmaktadır.

Bilmeden konuşmak, sonuçlarını düşünmeden geniş ölçekli, genel-geçer söylemler kullanmak; haber niteliğinde olsa bile, dirençli kentlerin oluşmasına ve bilinçli toplumun yaratılmasına hizmet etmemektedir.

Konu “Deprem” olduğunda her kesimin hassas davranması gerekmektedir…” şeklinde yapılan açıklamayı da buraya not düşelim ve geçmiş olsun Bursa diyelim…

 

Bozbey’in buluşması neden bu kadar ses getirdi?

Bozbey’in buluşması neden bu kadar ses getirdi?

 

Önceki gün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in geçmiş dönemlerde ve bu dönem görev yapan Bursa Milletvekilleri ile buluşmasına belirli kesimlerden eleştiri geldi.

Öncelikle toplantı üzerine değerlendirme yapmadan önceki yıllarda Artvin Milletvekili Faruk Çelik tarafından da benzer toplantılar yapıldığını paylaşalım.

O zamanlar bakanlık görevinde bulunan Çelik’in bu toplantılarını fazlasıyla önemsemiş ve takdir etmiştik.

Hatta, basın mensuplarının da katıldığı atış serbest toplantıları da yapılmıştı.

Benzer toplantıları gönül ister ki her ay dönüşümlü olarak TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin Bursalı milletvekilleri tarafından yapılsın.

Bu toplantıya görev yapan,yapmış tüm milletvekilleri çağrılsın…

Hatta bunu bu dönem keşke AK Parti Bursa Milletvekili ve Genel Başkan Vekili Efkan Ala tarafından başlatılsaydı.

Hala geç kalınmış değil…

Umarım yakın zamanda başlar…

Gelelim toplantıya…

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in bu toplantısını hem danışma hem de gönül alma olarak değerlendirebiliriz.

Önceki dönemlerde Bursa’ya hizmet etmiş milletvekillerinin bu toplantıda bulunmasında sıkıntı olmadığını düşünüyorum.

Ortak payda Bursa ise sorunları kimin nasıl çözdüğü önemli değil, önemli olan sorunların çözülmesidir.

Buna Mustafa Bozbey de önderlik ederse, başımızın tacı, İsmet Büyükataman da, Mustafa Varank da Nurhayat Altaca Kayışoğlu da. Ya da başka bir isim…

Siyasetin nezaketi korunduğu sürece bu tür toplantıları önemsemek gerektiğini bir kez daha yazalım.

Öte yandan gerçekleşen bu toplantıdan Bursa’nın menfaatine dokunacak görüşler çıkmıştır, uygulama şansı da bulunur ise o zaman bize düşen bu tür toplantıları daha fazla takip etmek, önerilerin uygulanabilirliğini de denetlemek…

Hazır konu Türk Parlementerler Birliği’nin üyelerinin Mustafa Bozbey ile buluşmasından açıldı; yakın bir tarihte kaybettiğimiz Birliğin Bursa Şube Başkanı Niyazi Pakyürek isminin Bursa’da bir yere verilmesini de bu köşeden önermiş olalım.

Sadece onun değil; Bursa Milletvekili olarak görev yapmış önceki dönem milletvekillerinin sırayla isimlerinin bir yerlere verilmesi de uygun olur.

Öneri bizden değerlendirmek yerel yöneticilerden…

Bu köşeden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e bir başka önerimiz ise geçmişten bugüne hayatta olan Bursa ve ilçelerinin kapanan beldeler de dahil tüm belediye başkanlarının da katılacağı süre sınırı olmayan bir buluşma gerçekleştirmesi.

Bence kent adına böyle bir buluşma önemli olur düşüncesindeyim…

Kimyasal risk haritası Bursa için çok önemli!

Kimyasal risk haritası Bursa için çok önemli!

Kartalkaya’daki facianın ardından yangını araştırmak üzere 6 savcı, 4 başmüfettiş ve 7 kişilik bilirkişi heyeti görevlendirildi. Yoğun bir çalışmayla bilirkişi heyeti, yangına ilişkin ön raporunu tamamladı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, 3 sayfasını sosyal medya hesabından paylaştığı raporda; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bolu İl Özel İdaresi, Bolu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve Otel işletmesi, yangın sistemleri ve tadilatlarından sorumlu mimar ve mühendisler, bakım, onarım ve denetiminde görevli yapı denetim ve işletme yetkililerinin ‘sorumlu’ olduğu tespiti yapıldı. Raporda; otel sahibi, yapı müteahhit firmaları, otelin projelendirme, uygulama ve denetiminde görevli kişiler, elektrik ve mekanik tesisatın tesis edilmesiyle, tesisatın bakım, onarım ve işletmesinden sorumlu kişi ve firmalar, yapı ruhsatı vermeye yetkili merciler, yapıyı sigorta eden şirket, iş sağlığı güvenliği uzmanı ile işveren ‘kusurlu’ bulundu.

İçişleri Bakanı, ‘Kimler sorumluysa adaletten kaçamayacak’ demişti. Adalet Bakanı, ‘Kimin kusuru varsa hesap vermeli’ demişti.

Tamam, verilsin hesaplar…

Rapor ortada olduğuna göre hesap vermesi gereken merciler bellidir!

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanlığı başı çekiyor misal!

Biz merakla bekliyoruz, hesap gereği gerekli olan istifa süreci başlatılacak mı diye?

Öte yandan Bursa’nın yangın karşısındaki güvenliğine yönelik endişelerimiz de devam ediyor. Konuya ilişkin özellikle sanayi bölgelerinin nasıl tehlikeleri barındırdığına ilişkin yazdığım yazının ardından Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Vedat Sezer’den şöyle bir açıklama geldi;

“İki-iki buçuk hafta kadar önce yeni atanması vesilesiyle odamızdan oluşturduğumuz bir heyet halinde valimizi ziyarete gittiğimizde, sanayi bölgeleriyle ilgili mevcut yasa nedeniyle odamız da dahil bir kısım kamu kurumlarının kullanılan ve depolanan kimyasallarının denetiminde güçlük yaşanıyor, yapılamıyor dedik ve özellikle yangınları önlemede oda şube başkanımız destek isteğimizi dile getirdi. Ayrıca şirketlerin bir bölümü bunu maliyet artırıcı unsur olarak görüyor. Bu gibi nedenlerle neredeyse son 10 yıldır kendimizde tehlikeli kimyasallar risk haritası yapılamıyor, güncellenemiyor. Bu zafiyet, itfaiye birimleri dahil acil müdahale ekipleri için büyük bir sorun. Sayın valimiz bu endişelerimizi dile getirdiğimiz ziyarette kimyasal risk haritasını değil de, Nilüfer Çayı, Deri OSB ve evsel atıklarımızdan kanalizasyon sistemi üzerinden arıtma tesislerine ulaşan kısmıyla ilgili bir şeyler hazırlayıp kendisini yeniden ziyaret etmemizi istedi!!!”

Ziyaret ne kadar da mühim bir konu içeriği ile başlamış, aslında yine Bursa için çok önemli olan, ancak Sayın Valiye aktarılanın çok dışında konularla ilgili çalışma yapılması talebiyle sonlandırılmış.

Görünen o ki, insanlar görünen, göze batan sorunları ortadan kaldırmaya odaklı çalışmaktan hiç vazgeçmiyor ülkemizde. Oysa bir felaket olarak karşımıza çıkmadığı sürece ortadaki sorunu görmekte zorlandığımız kimyasalların denetimi süreci de en az Nilüfer Çayının kirliliği kadar hayati öneme sahip bir yangın halinde.

Artık şehir içinde kalmış olan sanayi bölgelerinde öyle yoğun kimyasal maddelerle üretim yapan firmalar var ki, maazallah bir yangın halinde neler yaşayacağımızı öngörmek zor!

Bu koca şehirde her alanda incemeler yapacak, raporlar hazırlayacak, önlemler alacak kadar zengin yetişmiş insan gücüne sahibiz. Hali hazırda yaşanan çevre felaketleri ile ilgili çalışılırken, başımıza bir doğal afetin gelmesini önlemek adına yapılacak çalışmaları da pek ala eş zamanlı yürütebiliriz. Yeter ki, bu konularda vizyoner yöneticilerimiz olsun…

Sayın Valimizin Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesinin bir sonraki ziyaretinde her iki konuyu da öncelikli gündem maddesi olarak değerlendirerek çalışmalara yön vereceğine yönelik bir iyimserlik içindeyim…

*****

Raşit Abi’den adaylık açıklaması

CHP Osmangazi olağanüstü kongresi ile ilgili bu kadar kulis yazmışken Raşit Gündüz’ün adaylık açıklamasına değinmezsek olmaz elbette.

Bir kez daha vurgulamakta fayda var, kongrede üç güçlü isim var. Mevcut başkan Cengiz Çelikten ve Raşit Gürbüz eşdeğer güçlerle yarışıyorlar diyebilirim. Barış Güvenç ise iki aday arasındaki dengeyi bozan isim.

Aslında adayların destekçilerinin açıktan rengini belli etmediği, kulislerde ise adaylardan çok destekçilerinin konuşulduğu bir süreci yaşıyor CHP Osmangazi’de.

Bir yanda Bozbey’in adayı, diğer yanda Osmangazi İlçede kendisiyle daha uyumlu bir isimle çalışmak isteyen Erkan Aydın’ın adayı.

Cengiz Çelikten’in Erkan Aydın ile arasının gergin olduğunu, sürecin en başından itibaren pek de uyumlu çalışamadıklarını herkes biliyor. Çelikten’in destekçisinin Bozbey olduğu iddiası şimdilerde hayli güçlü biçimde yayılıyor.

Erkan Aydın’ın ise kendisi ile paralel çalışmalar yürütecek bir ilçe yönetimine ihtiyacı var. Raşit Gürbüz’ün arkasındaki desteğin de Erkan Aydın’a ait olduğu konuşuluyor.

Adaylığını bugün resmi olarak açıklayan Raşit Gürbüz, “Bu gidişata ‘Dur’ demek için En demokratik hakkımı kullanarak Üyelerimizin de çağrısıyla ‘Raşit Ağabey’ olarak aday oluyorum.” diyerek başladı açıklamasına.

“Genel başkanımız Sayın Özgür Özel liderliğinde kazandığımız 31 Mart seçimlerinden sonra; örgüt yönetimimiz süreci iyi yönetememiştir ve üyelerimiz en demokratik hakkını kullanıp kongre sürecini başlatmıştır. Bunun karşısında olmak ya da üyelerimizi ‘İmzacı’ diyerek suçlamak ve dışlamak en basitinden anti demokratik bir tavırdır” sözleri ile devam etti konuşması.

Demokrasiye inanan bir parti olan CHP’de demokratik olduğunu iddia eden tüm kurumlarda olduğu gibi seçim süreçleri sürekli olarak böyle değerlendirilir. Herkes güya demokrasiye inanır, fakat nedense bu inanç kendisine karşı bir grup var olana kadar sürer. Yeni bir bakış açısı seçim talebinde bulunduğunda hep hainlikle suçlanır. Yine herkes bilir ki, kendisini yönetenlerde istediğini bulamayan tüm kesimlerin seçim isteme hakkı vardır. Bu hak baki olduğu sürece demokrasiden bahsedilebilir.

Demokrasinin çarkları işlemeye başladı Osmangazi’de. Örgütü diri tutan bir seçim olmasını, ayrıştırmayan birleştiren bir sonuca ulaşmasını temenni ederim kendi adıma.

Şimdilik bıçak sırtı ilerleyen süreci yakından takip ediyoruz.

Bir kez daha vurgulayalım, dört koldan toplanan imzalarla başlatılan olağanüstü kongre süreci üzerinde uzlaşılan adayın kazanacağı bir süreç olacak. Bu nedenle son düzlükte Mustafa Bozbey’in desteğinin her an Barış Güvenç’den yana da dönebilecek olduğunun altını çizerek bitirelim yazıyı.

Salgını önlemenin yolu hijyenden geçiyor…

Salgını önlemenin yolu hijyenden geçiyor…

Eskilerin bir ifadesi vardır: kar yağarsa temizlik olur, mikroplar ölür…

Ama son birkaç senedir karın yüzünü unutan Bursa’da bugünlerde öyle bir salgın var ki pandemi döneminde yaşanan salgını beşe ona katlar.

Herkes kırılıyor.

Hastanelerin acilleri dolup taşıyor.

Aile Sağlığı Merkezi’ndeki doktorlar da antibiyotik yazmıyor. Bu da madalyonun diğer bir yüzü. Bu tür salgınlardan korunmanın yolu basit.

Hijyen…

Gerisi teferruat.

Öksürürken ağzını kapatacaksın, gerekirse maske kullanacaksın, toplu taşıma araçlarından inince de ellerini yıkayacaksın.

Bunlar bizim yapmamız gerekenler.

İster istemez günlük hayatta dışarıda bulunduğumuz zaman yeri geliyor çay ocağından, yeri geliyor kafeteryadan, yeri geliyor çay bahçesinden çay, kahve vb. şeyler içiyoruz.

Ne yazık ki hala bir çok bu tür işletmede bulaşık makinası yok, var olanlar da kullanmıyor.

Kimisi bardağım az diyor, kimisi bulaşık makinası pahalı diyor.

Ama en önemlisi onlar pahalı da, insan hayatı ucuz mu?

Geçelim bir başka hijyen konusuna;

Bugün hijyene en çok dikkat etmesi gereken işletmelerin başında berber ve kuaförler geliyor. Berbere gittin, saç- sakal tıraşı oldun saçlarını yıkatacaksın, yüzünü kurulatacaksın ne olması lazım temiz hiç kullanılmamış havlu, ya da tek kullanımlık havlu kullanılması gerekiyor.

Ama işini iyi yapanları tenzih ediyorum.

Çoğu berberde ne mi oluyor?

Tıraştan sonra kullanılan havlu ya kapı önünde ya berber içinde kurutuluyor, başka bir müşteride kullanılıyor?

Hijyen sıfır…

Hatta eksi…

Yine soruyoruz insan hayatı bu kadar ucuz mu?

O zaman ne yapılmalı?,

İlk önce birkaç küçük düzenleme yapılmalı.

Misal çay ocağı, kafeterya, kahve  gibi işletmelerde bulaşık makinası zorunlu olmalı, portör muayeneleri aksatılmamalı, bunlar eksikse de o işletme ilk önce geçici olarak tamamlanmaz ise tamamen kapatılmalı.

Bunlar ilçe belediyeleri tarafından kontrol edilmeli ruhsat verilmemeli. İlgili odalar da üyelerini mağdur olmama adına uyarmalı.

Berber ve kuaförler de olmaz olmaz olarak kurutmalı çamaşır makinası zorunlu olmalı. Havluyu yıkamadan kurutmaya tekrar kullanmaya çalışan işletmelere maddi yaptırımı büyük cezalar uygulanmalı.

Denetleme noktasında yerel idarecilere ve odalar da üzerine düşmeli yapmalı.

O zaman ne yapılmalı?

Burada da görev yerel yöneticilere düştüğüne göre 13 Şubat 2025 tarihinde gerçekleşecek Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de gerekli adımları atar hijyen konusu kent genelinde kökten hallolmuş olur.

Öneri bizden değerlendirmek karar vericilerden…

CHP’nin Osmangazi kongresi ve denklemler…

CHP’nin Osmangazi kongresi ve denklemler…

Bursa siyaseti açısından değerlendirdiğimizde gözler de kulaklar da CHP’nin iki ilçede gerçekleştireceği kongreye odaklandı.

Bu iki ilçeden de en dikkat çekeni ise Osmangazi. Bir anlamda Osmangazi’de gerçekleşecek kongre yerel anlamda iktidar olmasından dolayı anahtar vazifesi görüyor olacak.

Belki de CHP içinde Bursa özelinde değişimin şifreleri bu kongrede…

Kongrede güçler ve dengeler arasında bir yarış olacak. Hatırlatmakta fayda var bir önceki kongrede Baran Güneş ile Cengiz Çelikten arasında kıyasıya yarış olmuş;

O yarışı Çelikten kazanmıştı.

Fakat Güneş, kaybetmedi.

Onun yerine CHP örgütünden tanıdığım isimler İsmet Karaca kaybetti diye yorumlamışlardı. O seçimlerde Çelikten’in kazanması için Gürhan Akdoğan, Memişoğulları, Turgut Özkan ve o zaman milletvekili olan Erkan Aydın‘ın destek verdiği iddia ediliyordu.

Sonrasında malum Osmangazi’de olağanüstü kongre dönemi başladı. Önce bir ara ilçe yönetimi düşer gibi oldu, sonrasında araya girmeler sonucu geri alınan istifalar ile bu düşüş durdu. Yerel seçim zaferinin ardından kısa dönem balayı gibi yaşanan bir süreçten sonra olağanüstü seçim girişimleri tekrar başladı.

Toplam 388 delegeden 233’ü olağanüstü seçim için oy verdi. Geriye kalan 155 üye içinden de olağanüstü seçimi isteyen ama oy vermeyen isimlerin olduğu da biliniyordu.

Çelikten dirense de sonunda kararı aldı.

Şimdi olağanüstü seçim zamanı…

Matematiksel açıdan değerlendirdiğimizde mevcut başkanın kongreye gitmesini istemeyen 100 civarında delege var denilebilir.

Şubat ayının ilk haftasındaki kongre için ortada bir çok isim konuşuluyor. O isimlerden Mustafa Şenyurt adaylıktan çekildi.

Geride üç isim var.

Mevcut başkan Cengiz Çelikten, Raşit Gürbüz ve Barış Güvenç...

Raşit Gürbüz’ü destekleyenler arasında CHP’de geçmiş dönemlerde il başkanlığı görevinde bulunmuş Gürhan Akdoğan, İsmet Karaca ve Turgut Özkan olduğu kulislerde iddia ediliyor. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın Gürbüz’ün yanında olduğu da ifade olunuyor.

Merhum Süleyman Demirel‘in “Dün dündür,” dediği gibi…

Öte yandan Barış Güvenç’i  ise örgütün içerisinden geldiği için örgütün adayı diyenler de var. Bunu yanı sıra uzun yıllar CHP’nin karar vericileri arasında yer alan Ahmet Memişoğulları’nın desteklediği söyleniyor.

Bunun yanı sıra Çelikten’in de mevcut başkan olduğunu hesaba katarsak ilçe kongresinde sonucu belirleyecek iki unsur var.

O unsurlardan ilki;

Aday olan ancak yeterli imzaya ulaşamayan diğer adayların destekteki yönü, bunun yanı sıra Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in tavrı…

Bozbey yarışta kimseyi işaret etmez ise buna paralel olarak Erkan Aydın renk vermez ise yarışta Barış Güvenç bir iki adım öne çıkabilir.

Bozbey’in mevcut başkan Çelikten’i desteklemesi durumunda, Aydın da Gürbüz’den yana tavır alırsa o zaman sonucu foto finiş belirler.

Barış Güvenç, Cengiz Çelikten ve Raşit Gürbüz’den biri başkan olur. Sonra ne mi olur?

Muhtemelen olağanüstü kongre dönemi için yeni bir imza süreci başlar.

Bu süreç domino etkisi ile ili de kapsar mı?

Bunu zaman gösterecek.

Ama CHP’de pazarlıkların kongre saatine kadar devam edeceğini ifade edersek bu konuda yanılmamış oluruz diye düşünüyorum.

Mustafakemalpaşa’ya yurt lazım!

Mustafakemalpaşa’ya yurt lazım!

Güven endeksinin eksilerde seyrettiği bir ülke olduk artık. Kartalkaya’da yaşanan olay da durumun tescillenmesi gibiydi adeta.

Hastalanmak ülkedeki en büyük risklerden biri! Doktor yok, yatak yok, yoğun bakımlarda yer yok! Görüldüğü üzere bazı şehirlerde morg bile yok!

Adaletten umudunu kesen herkes kendi adaletini kendi sağlamaya cahilce çabalarken bir diğer taraftan adaletin kestiği parmak olmadığından, suçlular suç işlemek konusunda son derece cüretkar!

Eğitim öğretim alalım da kendimize bir kariyer oluşturalım desek özeliyle kamusuyla eğitim kurumlarımızın karnesi son derece zayıf. Bu yetmiyormuş gibi eğitim almak için okullara koşan çocukları sürekli olarak vakıf ve dernek adı altında örgütlenen tarikat ve cemaatlerin kucağına atmak isteyen bir bakanlıkla mücadele yürütüyor dört bir koldan eğitimciler ve veliler!

İnsanların aldıkları sabit ücretlerin büyük bölümü açlık sınırının altında, iyi kazanıyor gözüyle bakılan maaşların da yoksulluk sınırı altında olduğunu vurgulamak lazım.

Tüm bu güvensizlikler içinde en temel insan haklarından biri olan barınma hakkını kullanarak, ‘kapımı kapatırım halimi kimse bilmez’ diyeceğimiz bir çatı bulmak da büyük problem…

Hele de öğrenci olursan…

Hele de Bursa’da bir okul kazandıysan…

Meselenin ne kadar trajik olduğunu aslında bu yaz sonuna doğru üniversiteden yurt arkadaşımın bir telefonu sayesinde öğrendim.

Antalya’dan gelen telefonda arkadaşım Mustafakemalpaşa’da bir yüksek okul kazanan akrabası için nasıl bir barınma imkanı bulabileceğini soruyordu. Öğrencimizin genç bir kız olmasının yanı sıra tam günlü eğitim göreceğinden ilçede yaşamasının zorunlu oluşu da kriterlerimiz arasındaydı.

Az bir araştırma sonucunda koskoca Mustafakemalpaşa ilçesinin Uludağ Üniversitesine bağlı yüksek okul kazanmış öğrencilere sunduğu tek barınma imkanının ev kiralamaktan öteye gidemediğini öğrendim.

Mustafakemalpaşa’nın uzun yıllardır süren, daha doğrusu kangren olmuş meselelerinden biri yurt meselesi. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak Bursa’ya iki yurt müjdesi veren AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan’ı dikkatle takip ettim.

Olur ya bir müjde de Mustafakemalpaşa’ya verilir umudunu taşıyordum.

Kısmet değilmiş…

“AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, Bursa’ya 800 öğrenci kapasiteli iki yeni yurt inşa edileceğini açıkladı. Başkan Gürkan, “İnegöl’e 300, Gemlik’e 500, toplam 800 öğrenci kapasiteli 2 yeni yurt kazandırıyoruz. Yapılacak yeni yurtlar ile Bursa’da yurt sayısı 14’ten 16’ya, öğrenci kapasitesi de 15 bin 850’den 16 bin 650’ye yükselecek” dedi.” şeklinde yer buldu gazetelerde bu müjde.

Şubat ayı itibariyle yurtların ihaleleri yapılacakmış. Devlet ihalelerinin makus talihine mazhar olmazsa bu yurtlar, yani ödenekleri zamanında çıkarsa, artan maliyetlere dayalı olarak ek ihaleleri zamanında yapılırsa, müteahhit firmaların çalışmaları sıkı denetlenirse, herhalde önümüzdeki iki yıl içinde iki ilçemizde iki yurdumuz olacak.

Tabi bunlar tamamen iyimser tahminler üzerine kurulu bir matematikle ilerliyor. Şahsi görüşüm, bu müjdenin öğrenciye dokunmasının en erken beş yıl sonra olacağı yönünde.

Oysa Mustafakemalpaşa’da durum sıfırdan ihale yapmaktan çok daha kolay ilerleyebilecek halde.

İlçenin Cumhuriyet Mahallesinde bulunan ve yurt olarak kullanıma uygunluğu mevcut olan bir binanın biraz derlenip toparlanmak, elbette güvenlik önlemlerine uygun hale getirilmek koşuluyla kullanıma açılması ve yılların yarasının kapatılması pek ala mümkün.

Anlayacağınız önümüzde çok daha düşük maliyetli bir iş var ve büyük bir sorunu ortadan kaldırabilir. Hani diyorum, bu iki yurt müjdesinin içine Mustafakemalpaşa’daki binanın iyileştirme ve yurt olarak düzenlenme ihalesini de katsaydınız, üç yurt müjdesi verseydiniz daha iyi olmaz mıydı?

Böylece hizmete geldiğinde vatandaşlar arasında bir ayrım yapılmadığı, vatandaşın verdiği oy nedeniyle cezalandırılmadığı da ispatlanmış olurdu.

Konuyla ilgili Mustafakemalpaşa Belediyesi’nin bir girişimi ve bütçesinden pay ayırması gündemde. İktidarıyla muhalefetiyle birlik olunursa çocuklar önümüzdeki yıl bir yurt çatısı altında uyuyup kazandıkları okullara güvenle kayıt yaptırabilirler.

İnşaat işi zaman işi, şimdiden başlamak lazım…

Mümine Şeremet Uyumayan Kütüphanesi’nde sömestr tatili yok

Mümine Şeremet Uyumayan Kütüphanesi’nde sömestr tatili yok

İlk ve orta öğrenimdeki öğrenciler geçen hafta cuma günü ara tatiline başladı. Bursa’da okuyan üniversite öğrencileri de final sonrası tatile girdi diyebiliriz.

Öğrencilerin bir bölümü tatil yaparken bir bölümü de ders çalışmaya devam ediyor. Bursa’da ders çalışılan mekanların başında ise Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ın sadece Yıldırım’a değil Bursa’ya kazandırdığı Mümine Şeremet Uyumayan Kütüphanesi geliyor.

Çarşamba akşamı benim de yönetiminde bulunduğum Bursa Aydınlar Ocağı’nın gerçekleştirdiği önceki dönem milletvekillerinden Ali Osman Sali’nin konuşmacı olarak katıldığı etkinlik kütüphanenin konferans salonunda gerçekleşti.

Konferans öncesi kütüphaneyi gezdiğimizde tıka basa dolu hatta bekleme alanında masaların boşalmasını bekleyen öğrencilerin olduğunu gördüm.

O sırada Bursa Aydınlar Ocağı Başkanı Ali Seydi Çakırel’in şu sözleri oldukça önemli: “Biz üniversite sınavına çalışmak için kitap bulamaz iken Yıldırım Belediye Başkanı öğrencilerin hizmetine bu güzel kütüphaneyi tahsis etmiş, üstüne üstelik çayını da, çorbasını da veriyor.” Gerçekten çok önemli bir hizmet.

Öte yandan konuşmacı önceki dönem milletvekili Ali Osman Sali’nin kütüphane için “Gözlerimle görmesem inanmazdım” demesi de oldukça önemli bir ifade.

Bursa’da bu noktada öncü olan Yıldırım Belediyesi tarafından kente kazandırılan Mümine Şeremet Uyumayan Kütüphanesi, 1250 m²’lik bir alanda ve  toplamda 20 binin üzerinde bir eserle ve beraberinde büyük bir  koleksiyonla hizmet vermekte. Bunu yanı sıra 300 kişilik çalışma alanı, bilgisayar araştırma salonu, konferans salonu, toplantı salonu, kafeterya ve sergi alanını bünyesinde barındıran kütüphane klasik kütüphanecilik hizmetlerinin yanında konferanslar, söyleşiler ve sergilerle kültürel bir kompleks olarak da 7 gün 24 saat prensibi ile hizmet vermeye devam ediyor.

Kısaca maharetli işlevsel bir kütüphane…

Bu sayede belki de binlerce öğrenciyi üniversite hayaline kavuşturacak. Binlerce öğrenciyi üniversiteden mezun edecek.

Bundan dolayı önce bina olarak burayı kazandıran önceki dönem Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali’yi ardından işlevsel olarak önemli bir mana yükleyen geleceğin Yıldırım’ını inşa edecek gençler için güzel bir kütüphane oluşturan Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ı tebrik ediyorum.

Eline yüreğine sağlık Oktay başkan!..

Ev, otel, işyeri, hepsi güvensiz!

Ev, otel, işyeri, hepsi güvensiz!

Kartalkaya’da yaşanan facianın hemen ardından herkes elini temizlemenin derdine düşmüşken, biz Bursalılar ‘Benzeri işler başımıza gelir mi? Uludağ’daki oteller ne durumdadır ki?’ düşünceleriyle biraz daha dertlendik.

Konuyla ilgili Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’in açıklamalarını dün paylaşmıştım sizlerle.

Bugün sabah saatlerinde İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığına yönelik bir soru önergesi sundu TBMM’ye.

“21 Ocak 2025 tarihinde Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde bir otelde meydana gelen ve 76 yurttaşımızın hayatını kaybetmesine ve 51 insanımızın da yaralanmasına neden olan yangın, turizm bölgelerinde yangın güvenliği ve yapı denetimi konusundaki eksiklikleri tekrar gündeme getirmiştir. Dolayısıyla her sezon yerli ve yabancı turistlerin yoğun biçimde uğrak merkezi olan Bursa Uludağ’da faaliyet gösteren turistik otellerin, muhtemel bir faciada bina emniyeti ve güvenlik durumları kamuoyu nezdinde sorgulanır olmuştur. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması adına ilgili soruların açıklığa kavuşturulması elzem hale gelmiştir.

Bu bağlamda:

-Bursa Uludağ’da faaliyet gösteren otellerde yangın güvenliği için gerekli olan tedbirlerin alınıp alınmadığı nasıl denetlenmektedir?

-Uludağ’daki otellerin her birinde yangın merdiveni bulunup bulunmadığı kontrol edilmiş midir? Kontrol edilmişse, tespit edilen eksiklikler nelerdir?

-Uludağ’daki otellerin en son denetim tarihleri nedir? Bu denetimlerin sonucunda düzenlenen raporlarda hangi bulgulara ulaşılmıştır?

-Söz konusu otellerin, yangın güvenliği açısından gerekli ruhsatlara sahip olup olmadıkları incelenmiş midir? Ruhsatsız faaliyet gösteren otel bulunmakta mıdır?

-Bursa Uludağ’da herhangi bir yangın çıkması durumunda müdahale edebilecek yeterlilikte bir itfaiye teşkilatı bulunmakta mıdır? Eğer bulunuyorsa, personel ve donanım açısından yeterliliği nedir?”

Soru önergesinin buraya kadar olan kısmı doğrudan Bursa’yı ilgilendiriyor.

Yanıtları hepimiz merak ediyoruz elbette.

Gerçi ben gelecek yanıtı biliyorum, ama neyse…

Konu yangın olunca sadece olay yerine benzerliği nedeniyle Uludağ Oteller bölgesini sorgulamakla yetinmemek gerekiyor. Bursa’nın dertleriyle dertlenen, ender görülene dikkat çekmeye çalışan isimlerinden İnşaat Mühendisi Cengiz Duman sosyal medya paylaşımı ile benimle aynı fikirde olduğunu ortaya koymuş.

“Mesela OSB içindeki son fabrika yangını sonrası günler süren söndürme ve soğutma çalışmalarını hatırlıyorum. Yalova ve Gebze’den gelen endüstriyel yangın söndürme araçları için köpük takviyesi bile yapamamış, araçları kullanmak için takviye yapmaya ciddi zaman harcamıştık!

Mesela soruyorum; Bursa’da bu yangından sonra herhangi bir OSB bu araçlardan edendi mi? Benzer bir durumda bırakın aracı, köpük takviyesi için Yalova ve Gebze OSB’lerden yardım mı bekleyeceğiz?

Bugün Bursa’da yüzlerce hormonlu ve yüksek katlı bina yapılıyor. Bursa itfaiye envanterinde bu binaların üst katlarında mahsur kalınması durumunda insanlara ulaşabilecek yükseklikte araç ya da ekipman var mıdır? Yoksa bunun için yine can ve mal kaybı mı beklenmektedir?

Kamuoyunun aydınlatılması adına sorum şudur; bugün Bursa’da en büyük itfaiye aracının ulaşabileceği maksimum yükseklik nedir?” diyerek özetlemiş merak ettiklerini Duman.

OSB’lerin kimyasal madde kullanımları da dikkate alınarak yangın güvenliği açısından didik didik bir denetime mutlak ihtiyacı var!

Elimdeki en son bilgi Bursa İtfaiyesindeki en yüksek merdivenin 65 metre yüksekliğe ulaşabildiği yönünde. Burada merdivenin yüksekliğinin yeterli olmadığını, itfaiye aracının binaya yaklaşabilmesi için uygun yapılaşmanın önemini de hatırlatmak lazım. Bu tür uzun merdivenlerin rüzgarlı havalarda kullanılamadığının da altını çizelim lodosun başkenti Bursa’dan bahsederken.

Standart bir yapıda elbette yangın, sel, deprem gibi doğal afetlerden korunma ve bu afetler sırasında zarar görme halinde en kısa sürede müdahale edebilme şansını yaratacak şablonlar, ölçüler, mesafeler bellidir.

Gelin görün ki, ‘Türk aklı’ dediğimiz ve bu deyişle kıymetsizleştirdiğimiz kuralların etrafından dolanma becerimiz sayesinde canımız cebimizde yaşıyoruz hepimiz. Kimimiz tatilde, kimimiz evimizde ama hepimiz güvensizliğin en dibinde…

Ölüm bu kadar kolay mı?

Ölüm bu kadar kolay mı?

Dünyada ölümlerin bu kadar kolay olduğu ülke var mı bilemiyorum. Ama Türkiye’de denetimsizliklerden dolayı o kadar kolay ölümlere şahit oluyoruz ki ne diyeceğimizi bilemiyoruz.

Sadece Allah rahmet eylesin demekten başka bir şey de elimizden gelmiyor.

İşte bunun son örneğini de Bolu Kartalkaya’da yaşadık.

Önceki gün Bolu Kartalkaya’da otelde çıkan bir yangın sonucu şu ana kadar  “Sömestr Tatili” için otelde konaklayan 76 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı.

Özellikle şu ana kadar diyorum.

Haberleri açtığımızda ilk bahsedilen rakam 3 idi ardından 6 oldu. Sonrasında 10 ve 66 oldu derken rakam 76’ya kadar çıktı.

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı durum.

Bir aileden 10 kişinin üzerinde hayatını kaybeden de var.

Dört kişi de…

Bu saatten sonra ne desek boş.

Diyebileceğimiz tek bir şey var.

Allah bu acıların tekrarını yaşatmasın!

Türk Milletine de sabır versin!…

Vefat edenlerin makamı da cennet olsun.

Ama bu olaydan sonra ilk aklıma gelen yer Uludağ, Kayseri, Kocaeli Erzurum Palandöken başta olmak üzere diğer turistik bölgeler.

Önce burnumuzu dibinden başlayalım.

Özellikle Uludağ 1.Bölgedeki otellerin de yaşları belli rakamları aştı

İster istemez ‘Uludağ’da da kağıt üzerinde denetimler tamdır, amma velakin olası bu tür sıkıntılar karşısında önlemler tam mı’ diye düşünüyor insan.

Kağıt üzerinde noksansız olan önlemler olası bir felaket karşısında da tamsa boynumuz kıldan ince.

Ya tam değilse;

Allah korusun!

Sonuçlarını bile düşünmek istemiyorum.

Çok lafın özeti, böyle bir felakete karşı hazırlıklı mıyız?

Asıl bunun sorgulanması gerekiyor.

Ülkemiz de yerel ve genel idareciler yetkili makamlar yarını beklemeden bugünden itibaren bu tür tesislerde denetimlere başlamalı.

Kusuru olan eksiği olan işletmelerin kapısına kilit vurmalı.

Sonradan ağlayacağımıza şimdiden iş yeri sahipleri ağlasın!

O eksikler tamamlanmadan kesinlikle işyerlerinin açılmasına müsaade edilmemeli.

Bu vesile ile yangında hayatını kaybeden insanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet geride kalanlara sabır diliyorum.

Yaralılara da acil şifalar…

“Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor”

“Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor”

Yukarıdaki başlığı içeren sözün sahibi olan, Celal Şengör, sosyal medya kanallarından birinde, kendisi ile yapılan bir röportajda, kendisine sorulan bir soru üzerine, Neşet Ertaş’ı tanımadığını söylemiş!

Allah’ı, Peygamber’i, halkın dini ve milli değerlerini tanımayan biri, Neşet Ertaş’ı nasıl tanısın ki?

Darbeci ve işkenceci Kenan Evren’i överken, yere göğe sığdıramayıp, putlaştıran bu adamı, bilim adına ortaya atmak da neyin nesidir ki?

Kenan Evren’e methiyeler düzerken, ifrata kaçmaktan imtina etmeyen, Diyarbakır Cezaevi’nde ki mahkumlara insanlık dışı işkenceler yaparak, onlara dışkı yediren, çağdaş Firavunlar’ı övmek adına, kendi dışkısını yediğini söyleyecek kadar küçülebilen bir insanlık müsveddesi, nasıl olur da insanlık adına, bilimden dem vurabilir ki?

Velhasıl-ı kelâm, Celal Şengör herhangi bir devletin etki ajanı mıdır, değil midir, işin burasını bil(e)mem; lâkin kültür emperyalizmine hizmet edip, halkın milli ve manevi değerleri ile çatışma içerisinde olan ve dolayısıyla Türk Gençliği’ni milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırmak adına, yozlaştırma görevini kendine görev edinmiş birisi olduğu, açık ve nettir!

Ayrıca, kendisinin; kendi uzmanlık alanı hariç, her alanda ahkâm kesme konusunda pek mahir olduğu, yadsınamaz bir gerçek olduğu gibi, alanı olan; jeoloji dışında dikkate alınacak bir yanının bulunmadığı, bizim alanımız olmayan jeoloji konusunda ahkâm kesmemiz kadar, absürt ve akıl dışı bir durum ve bir tutumdur.

Bu vesile ile kendisini; akıl, izan ve irfana davet ediyoruz.

Siyaset yapınca ne oluyor ki?

Siyaset yapınca ne oluyor ki?

Haber bültenlerine düşen haliyle yazalım önce yaşanan büyük trajediyi:

“Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’ndeki 238 kişinin konakladığı otelde çıkan yangında 76 kişi yaşamını yitirdi.”

Yangının çıkış anından itibaren pek çok görüntü düştü sosyal medyaya, pek çok bilgi ortaya çıktı yanan otelle ilgili.

30 bin liralık gecelik ücreti, milli yası, yangın çevresinde kayak yapanları ve hayatını kaybedenlerin teşhisinde kullanılan ‘kızarmış piliç’ görselli tırı yeterince konuştu herkes…

Ama bir fotoğraf var ki en azından benim açımdan uzun süre unutulmayacak.

Garip bir şekilde on küsur katlı ‘tamamen ahşap’ otelde bir yangın merdiveni aradık tüm ülke. ‘Var’ dendi, ‘yok’ dendi, ‘ancak oteli iyi bilenler bulabilir yerini‘ diyen bile oldu.

Otelin içindekiler bulamadı.

O otel nasıl oraya dikildi, tamamen ahşap oluşuna nasıl izin verildi, kontrollerini kim sağladı, mühendislik hizmeti ne boyuttaydı, restoran katında çıktığı söylenen yangın öncesinde mutfakta temizlik ve bakım periyotları nasıldı; hepsi zamanla ortaya çıkacak. Yani umarız…

Ummaktan öteye gidemiyoruz çünkü otel sahibinin siyasi bağlantıları ve ‘görev sorumluluk krizi’ sebebiyle yayın yasağı geldi yangın haberine.

Olaydan saatler sonra açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Gün siyaset yapma değil, dayanışma, bir ve beraber olma günüdür” dedi. Bölgeye giden tüm bakanların, iktidara yakın haber kanallarının ve sosyal medya trollerinin gümbür gümbür siyaset yaptığı bir günün akşamında…

Aslında biraz siyaset yapılsa fena olmaz ne dersiniz?

Yukarıda sorduğum ve bir çırpıda aklıma gelen soruların bir kısmı siyasi mekanizma aracılığı sayesinde cevap bulsa, yetkili kimse ortaya çıksa ve olayda ihmali veya hatası var ise sorumluluğu gereği ‘istifa mekanizması’nı çalıştırsa. Bütün dünya buna inansa, bir inansa…

22,5 sene oldu neredeyse mevcut iktidarın yönetiminde.

2004’teki hızlı tren kazasını, Soma, Ermenek, Amasra maden facialarını, Aladağ yurt yangınını, orman yangınlarını, sel felaketlerini, depremlerde yıkılan binaları akla getirince, ve bu saydıklarım sebebiyle yaşanan can kayıplarında hatası olan bir kişinin dahi istifa etmediğini düşününce insan bir ürperiyor.

Ya hadi istifayı geçtim, bir kişi bile kusuru dolayısıyla görevden alınmaz mı?

Neyse, siyaset yapınca böyle oluyor demek ki.

Peki, gün siyaset günü değilse madem normal bir vatandaş olarak ‘tweet atar gibi’ soralım:

Bizim dirimiz ne zaman kıymetlenecek? Bu ülkede insan hayatı ne zaman önem kazanacak?

İnsanlar ölüyor, sorumluluk alan yok!

İnsanlar ölüyor, sorumluluk alan yok!

Kanun, kural, denetim, yasa, adalet… Bu kavramların arkasından dolaşmaya alışmışlığımızla, hatta bu konudaki becerimizle övünürüz çoğu zaman. Oysa bu sabah, tüm bu kavramların bir arada kullanılmasının ne kadar da hayati olduğunu ibreti aleme gösterdi Kartalkaya’da yaşanan felaket!

Acı… Çok acı…

Geceliğine en azından 30 bin lira ödenen, çoluk çocuk şöyle bir tatil yapalım diyerek çıkılan yolda, genellikle halkın daha geniş kitlelerinin yoksunluğunu hissettiği kavramların önemini kafamıza çivi gibi çaktı 66 kişinin hayatını kaybetmesi…

Tam 66 kişiden bahsediyoruz ve yapılan her açıklamada kişilerin, kurumların kendilerini aklama çabalarını izliyoruz. Kimse kim ölmüş, kim kalmış diye bakmıyor, nedeni sorgulamak konusunda dahi samimi değiller. Varsa yoksa zeytin yağı gibi üste çıkalım derdi!

Misal ülkenin en pahalı turizm merkezlerinden biri olan Kartalkaya’da itfaiye aracı bulundurulmuyormuş! Otelin kendi itfaiye ekibine güvenilmiş!

Mevzuatı da aktaralım;

“Binaların yangından korunması yönetmeliği 50. maddede yatak odaları duvarlarının en az 60 dakika yangına dayanıklı olması gerekiyor. 20 ve üstü yatak sayısına sahip otellerde her kat için en az 2 acil çıkış alanı şartı var. İç koridor kapıları 30 dakika yangına dayanıklı olmalı. Böyle bir tesiste yangınla ilgili bir ‘springer sistemi’ olmalı. Ahşap yapılarda ise beklenti yangın söndürme sisteminin devreye girmesi”

Söndürme sisteminden vazgeçtik, yangın alarmı bile mevcut değil anlaşılan. Mevcutsa da çalışmıyor. Bolu Valisi Abdülaziz Aydın, itfaiye araçlarının bir saat 15 dakika mesafede olduğunu, buzlanmanın da etkisiyle gecikme yaşandığını söylüyor. Utanmasa bir de pardon diyecek!

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise yaptığı açıklamada otelin denetimlerinin 2021 ve 2024 yıllarında yapıldığını belirterek, “Otelin itfaiye tarafından verilmiş yangın yeterlilik belgesi mevcut. Zaten bu yetki ve yeti de itfaiyede. Düzenli kontrolleri ve yeterliliklerinin de itfaiye tarafından yapılması gerekiyor. Bugüne kadar da itfaiye tarafından yangın yeterliliğiyle ilgili olumsuz bir durum bize bildirilmemiş” diyor.

Arada belirtelim, otelde iki tane yangın merdiveni varmış!

Bakanın arkasından sözü Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan alıyor;

“Biraz önce Kültür ve Turizm Bakanı kameraların önünde açık seçik yalan söyleyerek itfaiyemizi suçlama cüretinde bulundu.

Sayın Bakan ne dedi? 2021 ve 2024 yılında bu oteli denetledik. Bu denetleme bakanlığa ait. Basına bir belge servis etmişler ve diyorlar ki Bolu Belediyesi’nden yangın yeterlilik belgesi alın. Arkadaşlar o belgenin tarihine bakın. O tarihte ilgili otel 22 Kasım 2007 yılında, 15 yıl önce belediyeye müracaat edilmiş. O zamanlar AK Partili başkan var. Bu binanın yangına karşı güvenli olduğuna dair bir rapor vermiş. 2007 yılından sonra Bolu Belediyesi tarafından yangına uygundur şeklinde herhangi bir rapor verilmemiştir.

Sayın Bakan bu olayın bizatihi sorumlusudur. Ve sorumluluğu atmak için alçak bir şekilde belediyemize suçlama cüretine girmiştir. Burası Bolu belediyesi sınırları içinde değil, burada yetkili olan Turizm Bakanlığıdır!” diyor.

Tekrar ediyorum; 66 kişi ölmüş, en büyük derdiniz ‘Ben yapmadım CHP’li belediye yaptı’ diyerek sıyrılmaya çalışmak mı?

Hatırlarsınız belki, bizim de bir dağımız, bu dağda son derece pahalı ve lüks tatil hizmeti sunan otellerimiz var.

Gitmesek de, görmesek de o dağ bizim dağımız aslında…

Biz gidemiyoruz, ama Uludağ’da otellerin doluluk oranı yüzde yüz dolayında.

Tehlike???

Tehlike büyük, çok büyük!

Mimarlar Odası Bursa Şubesi konuyla ilgili hızlı bir açıklama yaptı zaten. Küçük bir bölümünü alıntılayalım;

“…Yangınların önlenmesi ve yapı güvenliğinin sağlanması için gerekli olan ‘kamu adına denetim’ görevini yok sayan yapı üretim ve denetim süreçleri; yangın risklerini en aza indirmek için gerekli olan tasarım, yapım, kullanım ve işletme esaslarını ve güvenlikle ilgili yapılması gerekli harcamaları gereksiz masraf olarak gören politikalar nedeniyle bugüne kadar pek çok yangında yurttaşlarımız yaşamını yitirmiştir!”

Açalım şimdi ifadeyi…

Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek; “Aslında bütün binalar yangın kontrolünden geçtikten sonra ruhsat alıyor. Eski yapıları burada hariç tutuyorum. Bursa özelinde konuşmak gerekirse arkadaşlarımız incelemeleri konusunda son derece titiz davranıyor, fakat sürecin kendisi doğrudan sıkıntılı. Sürekli bir denetim yok. İşler göstermelik yapılıyorsa bunu denetlemek mümkün değil.

Kağıt üstünde herkes doğruyu söylüyor olsa dahi, denetleme mekanizması çalışmayınca tıkanıklığın nerede başladığını bulamıyoruz bile.

Uludağ’daki otellerin çoğu eski zaten. Pek çoğunun kaçak olarak hayata başladığı, sonradan ruhsat aldığı, eklemelerle, çıkmalarla büyüyerek bugüne geldiği de bilinen bir gerçek. Dolayısıyla zamanında alınmış yangın izinlerinin olması bir anlam ifade etmiyor aslında! Orada Alan Başkanlığı kontrolündeki bir süreç yaşanıyor ve ne yapılıp yapılmadığı konusunda kimsenin bilgisi yok!”

İYİ Parti Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na kış turizm merkezleri ile ilgili neler yapıldığını öğrenmek adına kapsamlı soru önergeleri sundu.

Merkezlerin ne ölçüde denetlendiğine yönelik merakı tetikleyen soru önergelerine; ‘Bakanlığımız tarafından gereği yapılıyor’ şeklindeki tek cümlelik yanıtın gelmesi elbette yaklaşık 2 ayı bulacaktır. Durum artık bir klasik olduğundan yanıt ve tarihle ilgili kesin hüküm bile verebiliyoruz.

Yakın süreçte Uludağ ile ilgili bir açıklama da gelecek Türkoğlu’ndan.

Çünkü hani deniyor ya şimdilerin moda lafıyla; ‘Turpun büyüğü heybede’ diye. Turpun büyüğü Uludağ’dan çıkarsa şaşırmamak gerekiyor!

Başın sağ olsun Türkiye…

Sağlıkta değişen bir şey yok…

Sağlıkta değişen bir şey yok…

Zaman zaman bu köşeden sağlıkla ilgili de yazılar kaleme alıyorum.

Yazılarımızın konusu eş ve dostlarımızın daha doğrusu vatandaşın yaşadığı sıkıntı.

Sorunlar aynı olunca bizler de dönüp dolaşıyoruz hep aynı şeyleri yazıyoruz.

Sorun belli; fiyatlar.

Nitelikli sağlık hizmetlerine ulaşımda zorluklar ve engeller…

Bir de buna paralel olarak işin içerisine para girince bize de tekrar yazmak düşüyor.

***

Geçen hafta içerisinde bir arkadaşımın babası akciğerinden ameliyat olduğunu benimle paylaştı.

Önce geçmiş olsun dedik, ardından  da işin maliyetini sordum.

Ameliyatın maliyeti 240 bin TL imiş hatır için 200 bin TL’ye kadar inilmiş. Ondan sonrasında arkadaşımız eşten dosttan bu parayı bulup ameliyatını gerçekleştirmiş.

Bazıları şunu söyleyebilir: ‘Zorla mı yaptırdılar?’

O zaman ateş düştüğü yeri yakar der geçerim.

Arkadaşım ve ailesi ya parayı bulamasaydı!

Onu düşünmek bile istemiyorum.

Allah’tan ameliyat başarılı geçmiş.

İşin sevindirici tarafı ek tedaviye ihtiyaç yokmuş…

Rabbim şifa versin!

Sağlıkta gelinen son  nokta. maalesef bu..

***

AK Parti iktidarının başlangıçta en doğru yaptığı ardından raydan çıkan sağlık politikaları sebebiyle vatandaşın maddi gücü yoksa sağlığa erişimi oldukça güç…

Önüne sürekli engeller çıkıyor.

Geçmişten bugüne kadar gelinen sürede, muayeneler kapatıldı,

Özel hastanelerin yolu açıldı.

Hatırlatmakta fayda var: Özel hastanelerde geçmişte hastalar yerine sağlık karneleri muayene oldu.

Hatta erkeklere hamile teşhisi bile kondu!

Sonrasında fiyatlandırma politikalarında Sağlık Uygulama Tebliği’ne gör hareket edin denildi.

Kim takar onu?

Kimse onu takmıyor.

Kafasına göre fiyat belirliyor.

Belki de özel hastaneler de haklı!

Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki fiyatların güncellenmesi gerekiyor. O da SGK’nın işine gelmiyor.

***

Fiyatlar güncellenirse belki vatandaşın cebinden daha az para çıkacak.

O zaman bırakın tekrar eskiye dönün.

Muayeneler açılsın.

Hasta ile doktor bir noktada öyle veya buluşur.

Yok o açılmaz ise üniversite hastanelerinde olduğu gibi devlet hastanelerinde de döner mesai dışı muayene gelsin.

Belki bu sayede özele dönen doktorlar da geri dönüş yapar.

Birileri hem sağlığına kavuşur hem de cebinden daha az para çıkmış olur?

Öneri bizden değerlendirmek karar vericilerden…

 

Kahramanlar Işığında Bir Direniş ve Diriliş Hikayesi “GAZZE”

Kahramanlar Işığında Bir Direniş ve Diriliş Hikayesi “GAZZE”

Gazze, sadece coğrafi sınırlarıyla değil, ruhuyla da bir direnişin simgesi haline geldi. Yüzyıllardır süren bir mücadele, her bir sokağında, her bir çocuğunda, her bir karış toprağında yankı buluyor. Bu topraklar, binlerce yıllık tarihinin göğüslediği acıların, kayıpların ve direnişin tanığı. Ve her direnişin bir adı, her mücadelenin bir yüzü vardır. Bu yüzler, Gazze’de halkın mücadelesinin kahramanlarıdır. Şeyh Ahmed Yasin’den İsmail Haniye’ye, Yahya Sinvar’dan Ebu Ubeyde’ye kadar, bu topraklarda doğan kahramanlar, özgürlük için verdikleri mücadeleyle sadece Gazze halkının değil, tüm insanlığın vicdanında derin izler bırakmışlardır.

Şeyh Ahmed Yasin: Direnişin Simgesi

Gazze’nin direniş tarihi, en çok Şeyh Ahmed Yasin’in adıyla anılır. Bir ömür boyu engelli bedeninde, direnişin ateşini taşıyan Ahmed Yasin, bir halkın önderi olmanın ne demek olduğunu, sadece kelimelerle değil, eylemleriyle göstermiştir. O, bir İslam alimi olarak Gazze’nin gözbebeği, gönüllerinin lideri oldu. Bedeni, bombalarla paramparça edildiğinde bile, ruhu ve kalbi direnişin önünde dimdik duruyordu. Ahmed Yasin, Filistin halkının yalnızca dini değil, kültürel ve politik mücadelesini de simgeliyordu. Onun en büyük mirası, işgal altındaki Gazze topraklarında özgürlük için verilen mücadeleye duyduğu inanç ve halkına gösterdiği özveriydi.

“Bir milletin direnişi, sonsuz bir inançla büyür.”

Şeyh Ahmed Yasin, ömrü boyunca bu inançla yaşadı. Bir halkın hafızasına kazınan bu direniş, ateşkese rağmen bir meşale gibi yanmaya devam ediyor. Bedeni ortadan kaldırıldığında bile, onun ruhu Gazze’nin her köşesinde, her sokak başında, her gönülde yaşadı.

İsmail Haniye: Direnişin Kararlı Lideri

İsmail Haniye, Gazze’deki mücadelenin modern simgelerinden biridir. Şeyh Ahmed Yasin’in mirasını devralan Haniye, halkının özgürlüğü ve adaleti için yıllarca mücadele etti. 2006 seçimlerinde Hamas’ın zaferiyle başbakanlık koltuğuna oturan Haniye, sadece Filistin değil, Orta Doğu’nun dengesini değiştiren bir figür haline geldi. Haniye’nin mücadelesi, sadece politik bir liderlikten ibaret değildi. O, Gazze halkının gözünde bir simge haline geldi. Zorluklar ve kuşatma altında Gazze’yi yönetmek, yıllarca süren çatışmaların içinde halkına umut aşılamak, Haniye’nin hikâyesinin temel taşlarını oluşturuyordu. Ateşkes anlaşmalarında ve barış süreçlerinde zaman zaman uzlaşıyı savunsa da, Haniye’nin liderliğinde Gazze’nin özgürlüğü için verilen mücadele, hala bitmemiş bir destandır. Kirli bir İran oyunuyla düzenlenen bir suikastla şehit edilse de o Filistin ve Gazze’nin haklı davasının mukaddes koruyucusu olarak her zaman saygıyla yad edilecek ve hayat hikayesi yıllarca dilden dile ,nesilden nesile aktarılacaktır.

“Bir milletin mücadelesi, sadece bir liderin değil, bir halkın kararlılığının ürünüdür.”

Haniye, bu kararlılığı simgeliyor. Gazze, onun liderliğinde sadece silahların değil, halkın iradesinin zaferini de gördü.

Yahya Sinvar: Direnişin Savaşçısı

Yahya Sinvar, Gazze’deki direnişin belki de en karizmatik ve stratejik liderlerinden biridir. 1980’li yıllarda İslami Cihad’a katılarak silahlı mücadelenin içine girdi, 2012 yılında Hamas’a katıldıktan sonra, Gazze’deki en güçlü liderlerden biri haline geldi. Sinvar, sadece askeri değil, siyasi arenada da etkili bir figür oldu. Gazze’nin ağır kuşatılmışlık koşullarında bile halkını yalnız bırakmayan Sinvar, bir yandan Hamas’ın askeri kanadını güçlendirirken, bir yandan da Gazze’nin siyasi kimliğini dünyaya duyurmayı başardı. Sinvar, sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda halkının özgürlüğünü sağlayacak stratejilerin mimarıydı. Bu yüzden, o, Gazze halkı için bir kahraman olmanın ötesinde, bir sembol haline geldi. Son nefesini verirken bile düşmana biat etmeyen tavrı ve oturuşuyla tüm dünyanın ve İslam coğrafyasının gönlüne taht kurdu. Ve Filistin’deki direnişin ne anlama geldiğini ,Gazze’deki çocukların sapanlarla bile olsa nasıl mücadele ettiğini tüm dünyaya gösterdi.

“Özgürlük, sadece toprakla değil, yürekle kazanılır.”

Sinvar’ın mücadelesi, sadece toprağın savunulmasından değil, halkının özgürlüğü için verilen amansız bir savaştı. Direnişi, ruhu ve azmiyle halkına sadece güven değil, umut da verdi.

Ebu Ubeyde: Gazze’nin Gizemli ve Savaşçı Yüzü

Ebu Ubeyde, Gazze direnişinin askeri liderlerinden biri olarak, adını yalnızca sahada değil, tüm dünyada duyurdu. Hamas’ın silahlı kanadının en bilinen figürlerinden biri olan Ubeyde, savaşın göğüslediği zor koşullarda halkına umut oldu. Savaş meydanlarında gösterdiği cesaret, Gazze halkına sadece savunma değil, aynı zamanda bir zafer umudu da verdi. Özellikle 2014 yılında Gazze’yi kuşatan saldırılara karşı gösterdiği direniş, onu bir kahraman olarak tarihe kazandırdı. Ebu Ubeyde, sadece askeri bir lider değil, halkının ruhunu temsil eden bir figür olarak, Gazze’nin simgesi haline gelmiştir.

“Zafer, yalnızca gücün değil, inancın ve cesaretin bir sonucudur.”

Ebu Ubeyde’nin savaşçılığı, sadece silahların değil, halkın kararlılığının, direncinin ve cesaretinin bir yansımasıydı. Gazze’nin kahramanları, her biri, birer yıldız gibi, bu karanlık gecede parlıyor ve ışıklarını, umudun en karanlık anlarında bile kaybetmiyor.

Geçici Bir Durak mı, Yoksa Kalıcı Bir Barış mı ?

Gazze’deki bu kahramanların mücadelesi, sadece bir halkın değil, tüm insanlığın özgürlük arayışının bir parçasıdır. Onların çabaları, uluslararası toplumun gözleri önünde şekillenen bu dramı daha da derinleştiriyor. Ateşkes sağlanmış olsa da, bu sadece silahların susması anlamına gelir. Asıl mücadele, bu kahramanların izlediği yolu takip etmek, barış için adımlar atmak, Gazze’nin özgür geleceğini inşa etmektir. Şeyh Ahmed Yasin’in hayali, İsmail Haniye’nin kararlılığı, Yahya Sinvar’ın stratejileri ve Ebu Ubeyde’nin cesaretiyle şekillenen bu direniş, ateşkese rağmen hala bir umudu barındırıyor.

“Barış, direnişin sonu değil, insanlığın zaferidir.”

Her biri, kendi özverisiyle bir halkın hafızasına kazındı. Ama bu kahramanlar, sadece Gazze’nin değil, tüm insanlığın özgürlük için mücadelesinin simgesidir. Ateşkes bir durak olabilir, fakat Gazze’nin kahramanları, bu toprakların özgürlüğü için hala mücadele etmeye devam edeceklerdir. Çünkü onların mücadelesi, sadece bir savaş değil, aynı zamanda tüm insanlık için bir direniştir.

Gazze, yalnızca bir coğrafya değil, aynı zamanda bir direnişin, bir halkın ve bir halkın kimliğinin sembolüdür. Her sokağı, her köyü, her mahallesi bir direnişin özüdür; Gazze bir toprak parçası değil, özgürlük için her an çarpan bir kalptir.

Direniş, Gazze’nin kimliğidir.

Gazze’nin her karışı, kanla sulandı; ancak hiçbir zaman bu topraklar teslim olmadı. Çünkü özgürlük, her şeye rağmen direnenlerin içinde yeşerir. Gazze, her kayıptan sonra, bir kez daha kalktı. Bu topraklarda, her gözyaşı, bir umut için döküldü. Ve her umudun içinde, özgür bir gelecek için verilen bir söz vardı.

Ne zaman ki karanlık gece daha da derinleşse, o zaman yeni bir güneş doğar. Ve bu güneşin adı, Gazze’nin direnişi olur.

Direnişe ve dirilişe katkı sunarak Ahmed Yasin’in dediği gibi hiç olmazsa aleyhte olmayanlara ve ilk günden bu yana Gazze’de olanlara kendi evindeymiş gibi üzülenlere selam olsun. Bir sınav kağıdı olarak insanlığın önünde duran Filistin davasının Müslüman coğrafyaların uyanışına vesile olması ümidiyle …

CHP’de kim neyin derdinde…

CHP’de kim neyin derdinde…

Aslında ‘Suriye’de yaşananların mimarı biziz’ başlıklı propagandanın ve ‘Suriyeliler artık evlerine dönüyorlar’ şekilli iddiaların eşliğinde, yeniden yükselişe geçmişti anketlerdeki AK Parti oyları. Özgür Özel’in CHP Genel Başkanlığı için yetersiz ve güçsüz bir imaj ortaya koyduğuna ilişkin sosyal medya algısı da eklenince işin içine, zaten eleştiriye her daim hazır olan, lidere biat konusundan son derece uzakta duran CHP’liler dahi ‘Bir yanlış mı yaptık acaba?’ diye sorgular olmuştu kendilerini.

Sonra birden kayyum atamalar geldi gündeme. Beşiktaş Belediye Başkanı görevden alındı, yerine kayyum atandı.

Bu durumla ilgili protestolar devam ederken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Lafı fazla dolandırmayın, hedefiniz bensem gelip beni alın, dava arkadaşlarımı yormayın’ dedi.

Üstüne bu sabah CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın’ın bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle ifadesi alınmak üzere polis nezaretinde evinden alındığını öğrendik. Uzun süre tutuklama var mı beklentisi hakimdi. Tutuklama yokmuş da soruşturma açılmış hakkında. Bir de fiili gözaltı falan filan şeysi mevcutmuş…

Jet hızında soruşturma…

Meğer bu sözü söylemek için daha erkenmiş. Sonuçta gün devam ediyordu ve Ülke Politikaları Vakfı’nın bugün düzenlediği ‘Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması’ konulu panelinde konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu;

“Sözümona ifade için çağırıyorsun, 7-8 polisle evini basıyorsun. Senin amacın milletin gözünü korkutmak. Başsavcı sana söylüyorum; Sana hiçbir faydamız olmaz senin zihnin çürümüş de… Biz senin bile evlatlarını kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki, senin evlatlarının kapısına kimse dayanmasın. Senin bile yuvana, çocuklarına huzuru temin edelim” deyince işler birden karıştı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sözleri ile durumu şöyle tarif edebiliriz, İmamoğlu bu sözleri ettiği kürsüden konuşmasını bitirip daha 15 adım öteye gitmişti ki; konuşması nedeniyle kendisine soruşturma açıldığının haberini aldı.

Jetin de jeti varmış dedik, şapka çıkardık bu hız karşısında.

Oysa hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede dövülen öldürülen kadınlar, gençler, çocuklar, hayvanlar… Bir soruşturmanın bir incelemenin, bir şikayetin dikkate alınmasının yolunu bekler yıllarca. Yüce Türk adaletinin televizyon başında soruşturma konusu beklediğinden haberleri olsa herkes atar kendini bir kameranın önüne…

Neyse…

Kendisine açılan soruşturma ile ilgili İmamoğlu’nun ilk açıklamaları; “Ben tahmin ediyorum ki başsavcı gece gündüz bizi düşünüyor. Bunu Erdoğan için söylemiştik, ama Başsavcı da bizi gece gündüz takipte. Ettiğim cümle üzerinden soruşturma çıkaran akılın ülkemizi tehdit ettiğini düşünüyorum…” şeklinde oldu.

Bu kez son günlerdeki muhalefet tarzı ben de dahil pek çok kişi tarafından yetersiz ve pasif olarak nitelendirilen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çok daha sert bir açıklama yaptığına şahit olduk;

“Canlı yayında soruşturma açmak ne? Bütün dikkati bizde mi? Bu şizofrenik bir durum. Biz CHP olarak bu süreci bize bir savaş ilanı olarak gördük. Bu şartlar altında 2025’in seçim yılı olacağını söyledik. Biz hazırız. Kimseye savaş ilan ettiğimiz yok, ama bize savaş ilan edildi. Bu şartlar altında 2025 yılının bir seçim yılı olacağını söyledik!”

CHP hızla seçime hazırlanıyor. Sandık görevlileri ile ilgili çalışılması bir yana sandık güvenliği ile ilgili çalışmalar da başlatılmış. ‘İktidarı devretmeye hazır olsunlar’ diyor Özel…

Gelelim Bursa’da CHP’de esen rüzgarlara…

Şimdilerde en büyük hareketlilik CHP Osmangazi’de. İlçede 2 Şubat tarihinde seçime gidilecek. Adaylar birbiri peşi sıra açıklama yaparak boy gösteriyor.

Şimdi burada bütün isimleri saymayalım tek tek…

Osmangazi’de kongre olmasının en önemli nedenini ‘ilçe başkanı ile belediye başkanı arasında beklenen uyumun yakalanmaması’ şeklinde özetlersem en yapıcı ifadeyi kullanmış olurum sanırım.

Kongre için öyle az buz değil tam 233 imza toplanmış, imzacı delegelerin genel kanısı ise ‘yakın zamanda gerçekleşecek bir erken seçim için şimdiki Osmangazi Yönetimi yetersiz kalır’ biçiminde olmuştu.

İşin en başından bu yana söylediğimi bir kez daha yineleyeyim; 233 imzayı toplayan 4 önemli cephe bir aday üzerinde yoğunlaşırsa Cengiz Çelikten başkanlık koltuğuna veda eder. Şimdilik böyle bir uzlaşının varlığından söz etmek mümkün değil.

Durum seçime kadar çok başlı gider, olağanüstü kongre iki değil de üç ya da dört adaylı olursa, Çelikten bu savaştan güçlenerek çıkar.

Hatta durumun şimdilerde tam olarak böyle seyrettiğini vurgulamak lazım. Raşit Gürbüz’ün Çelikten’in karşısındaki en güçlü aday olduğunun altını çizmek lazım. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın desteğinin de Gürbüz’den yana olduğu konuşuluyor kulislerde. Ahmet Memişoğlu tarafından desteklenen Barış Güvenç ise aradaki dengeyi bozacak olan isim gibi duruyor şu anda. Güvenç’in Raşit Gürbüz lehine çekilmemesi halinde ibre Cengiz Çelikten’i gösterebilir.

Ben bu noktada seçime yönelik endişeler taşıyan delegelere, durumu iyi değerlendirip, Çelikten’in seçimden galip çıkması ihtimalini göz önünde bulundurarak, yönetime istedikleri yetkinlikte isimleri yerleştirme konusunda çalışmalarını tavsiye edebilirim.

Bir de yönetime girmek niyetinde olan ve ‘beni gör’ biçiminde adaylıklarını açıklayan isimleri doğru değerlendirin de güzel bir Osmangazi Yönetimi oluşsun bari.

Büyükşehir meclisinde dikkat çeken üyeler…

Büyükşehir meclisinde dikkat çeken üyeler…

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekiyor: AK Parti, Büyük Birlik Partisi ve MHP daha doğrusu Cumhur İttifakı olarak nitelendirdiğimiz siyasi partiler son yerel seçimlerde Bursa özelinde Osmangazi, Mustafakemalpaşa , Yenişehir ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kaybedeceğini düşünemediler.

Ama sandıktan çıkan sonuç her kesime ders niteliğinde idi…

Buna rağmen Cumhur İttifakı Büyükşehir Meclisi’nde çoğunluğu sağladı.

Sandığın verdiği ders ise ‘beraber çalışın’dı.

Bunun da meali ise ‘Uyum içinde çalışın, Bursa’nın önceliklerinde uzlaşın’ demek idi.

Burada seçilmiş meclis üyelerinden herkese görev düşüyordu.

İşte bu uyum noktasında gerçekten Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri içerisinde taşın altına  diğer meclis üyelerine göre elini daha fazla koyan bir kaç isim var.

Ama öncesinde şunu da net ifade edelim:

Saygı zorunluluk, sevgi ise özeldir.

Herkes birbirine saygı gösteriyor ama sevgiyi biz belirgin olarak göremiyoruz, bilemiyoruz.

Gördüklerimiz ise sınırlı…

Ama bizim gördüklerimiz arasında belirgin olarak, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kendi partileri dışında sevgiyi gören birkaç isim var ki onlar da bu uyumu fazlasıyla perçinleştiren isimler.

O isimler sırasında Orkun Gazioğlu, Sinan Kahraman, Bülent Kandemir ve İsmail Şenol… Bu saydığım dört isim hem kendi ilçe meclislerinde hem de Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde samimi ve içten davranışları ile takdir ediliyor.

Bülent Kandemir aynı zamanda encümende görev yapıyor, Yıldırım’da Oktay Yılmaz katılmadığı zaman meclisi yönetiyor.

Keza İsmail Şenol Gürsu’da oldukça sevilen bir isim.

Sinan Kahraman ise tam fakir babası… Veren el alan eli görmesin mantığı ile hareket ediyor.

Orkun Gazioğlu ise Mudanya’da çok sevilen yönetim kurulu başkanı olduğu BESAŞ’a katkı koymaya çalışan, Başkan Mustafa Bozbey’i de en iyi şekilde temsil eden isimlerden biri.

Öte yandan şunu da yazmadan geçemeyeceğim;

Özellikle son oturumu yöneten Mustafa Orkun Gazioğlu’nun siyasi nezaketi, milli ve manevi konularla meclisi açması herkesin takdirini kazandı.

Zaten de Bursa’nın bu hoşgörüye fazlasıyla ihtiyacı var.

Bundan dolayı tüm meclis üyelerini  tebrik ediyor, yukarıda saydığım meclis üyelerini de ayrıca tebrik ediyorum.

Kazanan Bursa ve Bursa halkı olsun…

Gerisi teferruat.