Yine CHP yine Bursa!

Yine CHP yine Bursa!

Bu aralar CHP’ye atılan her taşın altından nedense Bursa çıkıyor. CHP Yıldırım İlçe Olağanüstü Kongresinde kürsüden yaptığı konuşmada ‘Neden başka illerde değil de sadece Bursa’da oluyor bu imza toplamalar, yönetim düşürmeler, olağanüstü kongreye götürmeler?’ diye soran CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın içinde yanıtını da barındıran bu sorusuna hak vermemek mümkün değil.

Efendim konuyu biliyorsunuz. Ben bilmeyenler için kısaca bir kez daha özetleyeyim…

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı uzun zaman sonra delegelerine iki aday arasında seçim yapabilme özgürlüğü tanıyan bir kurultay oldu. Siyasi partilerde en azından iki adayın yarıştığı seçimlerin çok daha verimli olduğu kanaatinde olmuşumdur hep. Malum tek adaylı seçimler biraz daha ‘adı üstünde seçim’ havasında geçer.

Ancak CHP ve seçim sözcükleri yan yana gelince şöyle bir durup düşünmek lazım. Çok kan akar bu seçimlerde…

4-5 Kasım 2023’te gerçekleşen 38. Olağan Kurultay da tam bu havada geçti. Özgür Özel Genel Başkanlık koltuğunu Kemal Kılıçdaroğlu’ndan aldı. Ogün bugündür de sular durulmadı.

CHP Kurultayının ardından Muş Gençlik Kolları Başkanı Erkan Çakır’ın CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş ile ilgili iddiaları gündemi hayli meşgul etmişti.

O dönem bir ‘delege borsası’ oluştuğuna ilişkin iddiaların görsellerle de desteklenebileceği söylenince ve işin içine ‘bavulla para aldı’ iddiasıyla Nihat Yeşiltaş’ın adı da karıştırılınca, Başkan Yeşiltaş bu konu ile ilgili iddiaları gündeme getirenler hakkında yargıya başvuracağını açıklamıştı. Yargıya başvurulunca haliyle bir dava açılmış.

Kulislerde konuşulanlara göre iddiaları ispat etmekle mükellef Çakır, elindeki belgeleri savcılık makamına sunuyor, tam bu süreçte Bursa’dan, kurultaya şaibe karıştığına şahit olduğunu iddia eden 11 kişilik bir ekip de ‘kurultay şaibelidir’ diyerek suç duyurusunda bulunuyor.

Anlayacağınız mevzu büyüyor, üstelik konu Ankara’da geçiyor…

Bursa Cumhuriyet Savcılığı iki dosyayı birleştirip konu kendi yetkilerini aştığı gerekçesi ile (duyumlarımız bu şekilde) Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderiyor.

Başsavcılıktan yapılan açıklamada, “Ankara’da gerçekleşen Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayında ‘kurultay günü para karşılığı oy kullandırıldığı’ şeklinde Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan ihbar üzerine yetkisizlik kararıyla, evrakın yetki itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesine müteakip Başsavcılığımızca 2024 yılı Ocak ayında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturmaya konu olayla ilgili basın organlarında ve sosyal medyada yapmış oldukları açıklamaları nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi tanık sıfatıyla ifadeye çağrılmıştır. Soruşturmaya titizlikle devam edilmektedir” deniyor.

Buradan da anlaşılacağı üzere kurultayın şaibeli olduğunu iddia eden bahsettiğim 12 isim değil sadece. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da benzeri iddialarda bulunuyor.

Haliyle görev büyük.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bir yanına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı diğer yanına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu aldığı ve Mansur Yavaş’ın CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayının belirleneceği önseçime katılmama kararı verdiğinin açıklandığı yemek fotoğrafının servisinden hemen sonra gündeme gelen soruşturma dikkat çekici…

Zira jet soruşturmalar ülkesi Türkiye için aradan geçen bir yıl oldukça uzun…

Şimdi, herkes Cumhurbaşkanlığı yarışında CHP’nin açığının kollandığını biliyor, bu konuyla ilgili Özgür Özel ve ekibi sürekli olarak herkese uyarılarda bulunuyor ki, herhangi bir burundaki herhangi bir halkadan yakalanıp istenildiği şekilde oynatılan kullanışlı aparatlar olmasınlar.

Gelinen noktada bir koltuğun cazibesine kapılarak şaibeye vesile olunduysa olanlar, yok şaibeye vesile olunmadıysa, ‘şaibe vardır’ diyenler hepsi aynı ateşte yanacağını fark edince topu birbirine atıyor. İlk olarak kurultayın şaibeli olduğunu ‘susmak kabul etmektir’ kabilinden bir cümle söyleyerek usuldan hissettiren Kemal Kılıçdaroğlu ifade vermeye gitmeyeceğini söyledi. Ardından Kılıçdaroğlu ile birlikte ifadeye çağrılan Akif Hamzaçebi, ‘Benim şaibe iddiam yok’ dedi. Nihat Yeşiltaş’ın parayla delege sattığını, bavulla para aldığını iddia eden Erkan Çakır, ‘Delege sattığını söylemedim, bana söylediler’ dedi.

Hasılı kelam tüm iddia sahipleri bir bir ortadan çekilmeyi tercih etti…

Haklılar tabi, koskoca partinin en güçlü olduğu zamanda ipini çeken ya da partiye kayyum atanmasına vesile olan olmayı kimse istemiyor.

Ancak konunun içine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşlerinin de dahil olduğunu düşünürsek, bu soruşturma uzayabilir. Uzarsa sonu kurultayın yenilenmesine kadar gidebilir.

Ekrem İmamoğlu’nun Genel Başkanlık ihtimalinden tutun da Kılıçdaroğul’nun bir kez daha adaylık için yarışacağına kadar pek çok konu hakkında fikir üretiliyor şimdilerde.

Gelelim sonuca…

Tüm bunların tek sorumlusu olarak CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş işaret edilirse ortada büyük bir haksızlık olur. Kendisine yöneltilen iddiaların gerçeği yansıtmadığını vurgulamak adına bir suç duyurusunda bulunmuş Yeşiltaş. İnsanın aklına gelir mi, buradan böyle bir sonucun çıkacağı…

Gerçi bir avukatlar ordusu olsa elinin altında, atacağı her adımı bu avukatlar ordusuna danışsa, genel merkezle istişare etmeden eyleme geçmese belki böyle olmayacaktı, ama artık olan olmuş…

Bu işin Bursa’ya yansıması olarak, zaten Osmangazi ve Yıldırım İlçe Olağanüstü Kongreleri ile birlikte merkez ilçelerin de yönetim değiştirdiği bir seçimler silsilesinde domino etkisinin süreceğini söyleyebiliriz. Sıradaki muhtemel ilçe Nilüfer ve ardından İl Yönetimi…

Belediyeler uygun kiralık konut üretebilir mi?

Belediyeler uygun kiralık konut üretebilir mi?

Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kent Konseyi, Bursa Planlama Ajansı ve Yerel Reform Girişimi Derneği iş birliğiyle düzenlenen ‘Yerel Reform Buluşmaları’ paneli, sadece Bursa’nın değil tüm ülkenin gündemindeki konut sorununu tüm boyutlarıyla ele alma işine soyunduğundan günün en önemli etkinliklerinden biriydi bence.

Malum ilkel insan öncelikle yaşamını sürdürmeye odaklanır ve bu süreçte havaya, suya, gıdaya, barınmaya ihtiyaç duyar.

İhtiyaçlar Hiyerarşisi”ni ya da başka bir deyişle “Maslow Teorisi”ni duymuşsunuzdur. Bu teorinin ilk ihtiyaçlar basamağındadır barınma ihtiyacı!

Çünkü barınma güvenliği kolaylaştırdığı gibi aidiyet hissini ve aile kurmak için bir arada yaşama kolaylığını da beraberinde getirir.

Gelin görün ki, inşaat sektörünün böylesine gelişim gösterdiği ülkemizde eş zamanlı bir barınma sorunudur aldı başını gidiyor. Bırakın ev sahibi olmayı, yaşanabilecek bir konutta kiracı olmayı dahi hayal dünyasında ancak gören insan sayısında ciddi bir artış mevcut.

Tam da bu nedenle ilgiyle izlediğim panelin açılışındaki konuşmaları pas geçerek, Yerel Reform Derneği Kurucu Başkanı Murat Karayalçın’ın konuşmasına gelmek istiyorum.

“Bir araştırma yaptım. Koskoca TOKİ, yalnızca ürettiği konutların yüzde 3’ünü dar gelirli ailelere vermiş. İPA’nın verilerine göre 2002 yılından bu yana TOKİ’nin İstanbul’da yaptığı konutların 68 bin 644’ü lüks konut. Devlet böyle. Öte yandan piyasaya baktığınızda orada daha vahim bir görüntü mevcut. Türkiye’nin konut piyasasında çok büyük çarpıklık ve darlık bulunmaktadır. Konut piyasasında yalnızca yüzde 35 için üretim yapılıyor. Fiyatlar sadece üst sınıfın alabileceği noktaya geldi. Türkiye’de konut satışları rekor kırarken, konut sahipliliği oranı da düşmektedir. Ne yaman bir çelişki değil mi?” diyerek sorunun temeline işaret etti aslında.

Özellikle Bursa gibi taşı toprağı altın kıymetinde olan şehirlerin arsa fiyatlarındaki yükseliş sosyal konut konseptinde düşük fiyatlı konut yapmanın önüne geçiyor. İnşaat maliyetlerindeki en yüksek kalem olan arsanın maliyetini çıkarmak için inşaat maliyetlerine biraz daha ekleme yaparak konutları lüks bandında üretmek ve yüksek fiyattan satmak üretici için ticari açıdan son derece mantıklı aslında.

Ancak merkezi yönetim ve yerel yönetimler tarafından işin bu kısmına hiç el atılmadığından, bu kez sadece lüks konut almaya parası yeten küçük bir kesimin konut aldığını, geriye kalan büyük bir kesimin ise barınma konusunda sıkıntı yaşadığını görüyoruz.

Şöyle diyor yerel yönetimlerin konut sorunlarına el atması konusundaki en tecrübeli isimlerden biri olan Karayalçın;

“Barınma krizinin toplumsal krize dönüşmemesi için Türkiye’nin öncelikle yoğun göç yaşanan Ankara, İstanbul ve İzmir’e bir kaç yıl sonra eklenecek olan Antalya Bursa ve Adana’da kiralık konut ve sosyal konut üretecek yeni bir kentleşme siyasetini izlemesi gerekmektedir. Bu yaşamsal bir zorunluluktur!”

Konuya önerisi de var; “Mesela 1000 konutluk bir alan olacaksa, 100 tanesi kiralık olmalı. Kiralık sorunu Türkiye için büyük bir sorun!”

Karayalçın’ın söylemlerine ek olarak Bursalı bir ismin yakın zamanda konuştuğumuz benzeri bir önerisini de burada hatırlatmak isterim.

Türkiye Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Harun Tavlı’ya göre, yerel yönetimler planladıkları alanlarda özel girişimciliğin desteği ile rezerv konut alanları inşa edebilirler. İnşa edilecek konutlardan özel girişimle yapılan anlaşma sonucunda belediyelerin kendisine kalan konutları kentsel dönüşüm sürecinde rezerv alan olarak kullanması mümkün olabileceği gibi, yine kentsel dönüşüm sürecinde ya da ihtiyaç halindeki vatandaşa uygun rakamlarla kiralayarak hem belediyeye gelir elde etmesi hem de vatandaşın uygun fiyatlı barınma ihtiyacını karşılaması mümkün olabilecek.

Bursa Büyükşehir Belediye bünyesindeki BURKENT sadece kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili çalışıyor malum. Bahsettiğimiz şey ise belediye özel girişim işbirliği ile bir tür sosyal konut üretimi gerçekleştirmek, bunu gerçekleştirirken de belediyenin planları doğrultusunda bir çalışma ortaya koymak.

Bence Altıparmak-Çarşamba bölgesi kentsel dönüşüm projeleri de hazırlanırken böylesine büyük bir bölgenin boşaltılması sonucu ortaya çıkabilecek kira artışlarının önüne geçmek adına tam ihtiyacımız olan şey.

Sonuçta Murat Karayalçın’ın da Harun Tavlı’nın da sade bir vatandaş olarak benim de benzeri düşüncelerimiz var bu konuda.

Bir düşünün derim…

Bu maaşlar dudak uçuklatıyor

Bu maaşlar dudak uçuklatıyor

Bugün itibariyle öyle pek de toz kaldırmadan belirlenmiş olan bir konudan, milletvekillerinin ve emekli milletvekillerinin maaşlarından bahsetmek istiyorum.

Ocak ayında enflasyon rakamlarının açıklamasının ardından belirlenen maaş zammına göre, milletvekillerinin maaşlarına yüzde 15,75’lik artış yaşanarak 196,775 TL oldu. 2025 yılının temmuz ayına kadar geçerli olacak bu rakam, 22 bin 104 TL olarak belirlenen asgari ücretin 8,9 katına denk geliyor.

Yine aynı hesaplama ile en az iki yıl milletvekilliği yapmış bir kişinin, yaş ve prim gün sayısı şartını yerine getirmesi durumunda alacağı emekli milletvekili maaşı 2025 yılı itibarıyla 123 bin 759 TL oldu. Milletvekili emeklileri, 14 bin 469 TL olarak belirlenen en düşük emekli aylığının 8,55 katı maaş alma hakkına sahip artık.

Ben yanına şu bilgiyi de ekleyeyim; milletvekillerinin görev süreleri dört yıl olduğundan, pek çok milletvekili yaş ve prim gün sayısı şartını yerine getirecek kadar ömür yaşadığından, vekillik sürelerinin en azından iki yılını hem milletvekili maaşı hem de emekli milletvekili maaşı alarak geçirecekler. Böylece emekli olduktan sonraki aylık gelirleri 320bin 534 TL olacak.

Tabi vekillerin büyük bölümünün ilk kez milletvekili koltuğuna oturmadığını ve zaten hem emekli milletvekili hem de milletvekili maaşını çoktan almaya başladığını da bir kenara yazalım.

Şimdi bu bilgilerin üzerine tuzu biberi olsun diye bir de milletvekillerine gelen trafik cezalarından muafiyet ayrıcalığını ekleyelim satırlarımıza.

Koşun koşun hanııımmm… Mevcut milletvekillerine “Ceza Muafiyeti” getirildi. Eski vekiller kırmızı ışıkta da geçse, hatalı park da yapsa ve hız sınırını aşıp radara da yakalansa artık tek kuruş trafik cezası ödemeyecek. Tüm trafik kurallarını gönül rahatlığı ile ihlal edebilecekler. Plakaya yazılan cezalar da TBMM tarafından ödenecek. Mevcut milletvekillerine tanınan bu hakkın kapsamı genişletildi, vekiller kankalarını yalnız bırakmadı, bugün ona yarın bana kuralı işledi ve böylelikle trafikte 3 bin 600 imtiyazlı eski ve yeni vekil yaratıldı.

Neden?

Hadi şu anda vekillik yapanların görev yerlerine yetişmekle ilgili dertleri var, orasını anladık da eskiden vekillik yapmış olanların nasıl bir ayrıcalığı oluşuyor, neden oluşuyor?

Neden bir emeklinin 8.55 katı maaş alırken bir de trafik cezasından muaf oluyorlar?

Sorulara bir yanıt yok elbette. Hiç olmayacağı gerçekliğine de alıştık artık. Öyle gözümüz kapalı dümdüz yuvarlanıyoruz bir uçurumdan…

****

 

Elektrik faturası garibanı yakacak!

 

Bir de şu meşhur elektrik faturası işi var, konuşulması gereken. Krizin bedelini yine yoksulluk koşullarında yaşayan vatandaşın ödediği gerçeğini bize bir kez daha hatırlatıyor bu yepyeni elektrik faturası buluşu.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre elektrik faturası bin 50 tl üzerinde olan haneler, devlet sübvansiyonlarından yararlanamayacak. bu haneler, elektriği piyasa maliyetinden satın almak zorunda kalacak.

Bu karar haneleri yüzde 97’lik zam oranları ile karşı karşıya bırakabilecek.

Ülkemizde yaklaşık 1.2 milyon aboneyi etkilemesi beklenen bu kararın, özellikle dar gelirli aileleri sarsması ihtimali üzerinde duruluyor.

TÜİK Hanehalkı Bütçe Araştırması 2023 yılı sonuçlarına göre tüketim amaçlı yapılan harcamalar içinde en yüksek pay %23.9 ile konut ve kira harcamaları.

TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2023 yılı sonuçlarına göre fertlerin %32’si sızdıran çatı, nemli duvar, çürümüş pencere çerçeveleri gibi problemlerle karşı karşıya. Hanelerin %32.6’sı ise konutunda izolasyondan dolayı ısınma sorunu yaşıyor.

Doğalgaza erişimi olmaya, elektrikle ısınan hanelerin alternatif ısınma yöntemlerine yönelme ihtimali artıyor. Bu ihtimalin yoksul haneleri çok daha büyük bir riske sürükleyeceği düşünülüyor.

Pek çok evde yoksulluğun dibine ekmek banılarak karın doyurulmaya çalışılırken, ısınmak için aldığı odunlar ıslak çıkınca çocuklarına ısınmaları için saç kurutma makinesi verip kendi yaşamına son veren anne Emine Akçay’ı ve çalışan annelerini evde yalnız beklemek zorunda kaldıkları için evde çıkan yangından kurtulamayarak hayatını kaybeden beş çocuğumuzu unutmadığımızı düşünüyorum.

Kısacası bahsedilen karar, ısınmak için elektrikten başka seçeneği olmayan milyonlarca insanın yaşam koşullarını daha da zorlaştıracaktır!

 

 

NOT: Ülkenin gerçek gündemlerinden bahsedilen bu yazının sonuna Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın kendisine yöneltilen CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve önseçim konusundaki sorulara verdiği yanıttan yararlanarak bir cümle eklemek istedim;

Cevap veriyorum; sonuna kadar emeklilerimizin ve asgari ücretlilerimizin yanında olacağız!”

Büyükorhan’da Kamil Turhan’dan örnek buluşma…

Büyükorhan’da Kamil Turhan’dan örnek buluşma…

Siyaset açısından değerlendirdiğimizde gerçek olan şu: Nüfusu, küçük olan ilçelerde siyaset yapmak deveye hendek atlatmak gibidir.

Hele bir de belediye başkanıysan işin daha da zor.

Bu tür yerleşim birimlerinde herkesi mutlu edeceksin.

Bir kişiyi mutlu edemedin mi vay haline…

İşte bu zoru kolay etmek ise siyasetçinin işidir.

O zorluğu kolay eylemek için yola çıkan isimlerden biri de;

Bursa’ya en uzak ilçelerden biri olan Büyükorhan’da belediye başkanı olan, taşın altına elini değil gövdesini koyan isim Kamil Turhan.

Belki de göreve geldikten sonra hiç bir çalışanın işine son vermeyen Bursa’da birkaç belediye başkanından biri.

Kıt bütçeyle, bütçeyi aşan borçla her zorluğa rağmen güzel işler yapmaya çalışıyor.

Bu noktada yeri geldiğinde ilçedeki siyasi rakipleri ile aynı masada da buluşabiliyor.

Bu açıdan da çok güzel bir örnek oluşturuyor.

Onlardan biri de önceki gün Başkan Turhan’ın daveti ile başkanlık makamında gerçekleştirildi. İlçenin sorunları hakkında İYİ Parti İlçe Başkanı Abdullah Kamur, CHP İlçe Başkanı Mustafa Sevim, Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanı Hakan Koçdemir, AK Parti İlçe Başkanı İlhami Yiğit, Belediye Meclis Üyesi Aydın Gültekin ve Esnaf Sanatkarlar Odası adına Cihan Özdemir ve Belediye Başkanı Kamil Turhan istişarede bulundular.

Saadet Partisi İlçe Başkanı’nın mazeretinden dolayı katılamadığı toplantıda Büyükorhan’ı bir adım daha nasıl ileri götürebiliriz düşüncesi üzerine konuşmalar yapıldı. Oldukça verimli geçtiği söylenen toplantıyla ilgili olarak Kamil Turhan “Bir yıllık süreçte yaptığımız çalışmaları değerlendirip birlikte yapabileceğimiz proje ve hizmetler üzerine verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Kıymetli başkanlarımıza katılımları güzel fikirleri ve destekleri için teşekkür ediyorum. Ortak paydamız Büyükorhan” dedi.

Gerçekten de bugünlerde bu tür hoşgörünün öne çıktığı toplantılara ihtiyaç var. Başta daveti gerçekleştiren Kamil Turhan’ı, ardından davete icap eden ilçe başkanlarını tebrik ediyoruz.

Bu durumda ne mi denir?

Tek kelimeyle darısı diğer dağ ilçelerine…

6 Şubat sonrası; girişim var, sonuç yok!

6 Şubat sonrası; girişim var, sonuç yok!

Tamı tamına on bir ilde insanların yıkılan binalarının enkazı altında kurtarılmayı beklerken soğuktan donarak öldükleri, canlı canlı kendi selalarını dinledikleri, iki yılın sonunda halen kaybolan yakınlarını arayan kalabalıkların yetkili kurumların önünde gözyaşı döktükleri, on binlerce canımızı bizden koparan, ülkenin üzerine kara bulut gibi çöken 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde yine depremi konuştuk…

6 Şubat depremlerinin ardından deprem riskleri üzerine en çok konuşulan şehir Bursa oldu. Sonrasında gelişen süreçte depremin kendisini en sık hatırlattığı adres de yine Bursa’ydı…

Öyle uzun, öyle yoğun, öyle farklı açılardan ele alarak konuştuk ki bu konuyu, hepimiz birer deprem uzmanı olduk adeta.

Ancak bunun dışında hiçbir şey değişmedi hayatımızda…

Bursa özelinde Büyükşehir Belediye Başkanlığı başta olmak üzere tüm ilçelerin depremsellikle ilgili bir veya birkaç girişimi oldu. Bazı protokoller imzalandı, birtakım araştırmalar yapıldı…

Şu anda elimizde zaten depreme dayanıksız olduğunu sade vatandaş olarak dahi tahmin ettiğimiz bölgelerin depreme dayanıksız konutlarla kaplı olduğunu bildiren raporlar var. Zaten eskiden ova olması nedeniyle gevşek toprak yapısına sahip olduğuna adımız gibi emin olduğumuz alanlardaki toprak yapısının sıvılaşma potansiyelinin yüksek olduğunu kanıtlayan incelemeler var…

Ama halen bir sonucumuz yok!

Doneler elimizde, uzun ip belimizde biz gidelim ormana diyoruz da ormana giden de yok, gitmeye niyet eden de…

Kentsel dönüşüme ihtiyacımız var acilen, akademik odaların bilgilendirmesi ışığında şunu söyleyebilirim ki, Yıldırım İlçesi dışında yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarının büyük bölümü düğmenin yanlış iliklenmesine kurban gitmiş bina yenileme çalışmaları. Doğru yapıldığı takdirde binaların yenilenmesine de razıyım da, işin o kısmı bile şaibeli, şüpheli.

Geldiğimiz noktada tam da 6 Şubat depremlerinin acısını bir kez daha içimizde hissederken, zaman olarak üst üste binen, basın mensuplarının oradan oraya koşturarak izlediği programların hemen hepsinin özetinde halen yapılması gerekenlerin konuşuluyor oluşu bence en büyük kaybımız…

Bunun dışında kazanımlar hanesine yazacak bir şey bulamıyorum…

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesinin yaptığı basın açıklamasında Başkan Mehmet Yıldız’ın konuşmasını sonlandırırken kullandığı şu cümle konunun özeti sayılabilir aslında; “Yapılacakları hep zamana bıraktık, peki ya zamanda bize bırakıyorsa

Durum tam da bu, zamana bıraktığımız, zamanın da bize teslim ettiği yapılacaklar listesi uzayıp gidiyor, yapılanlar listesine yazacak bir şey bulamıyoruz…

Bu sözden yola çıkarak Bursa’nın bugünden depreme dayanıklı bir şehir olma yolunda istikrarlı biçimde ilerlemesi halinde, kaç yıl içinde amacına ulaşabileceğini sordum Başkan Yıldız’a.

Spekülatif yanıtlardan kaçınan Yıldız bir rakam vermekten kaçındı, ama 20-25 yılı bulur mu soruma ‘Yok o kadar zaman almaz diye düşünüyorum’ yanıtını vermeden de duramadı.

Başkan Yıldız’ın; “Depremin hemen ardından sözler verildi. Bölge hızla ayağa kaldırılacaktı, kalıcı konutlar tamamlanacaktı, depreme dirençli kentler inşa edilecekti. Ancak bugün hâlâ enkazın gölgesinde yaşıyoruz” sözleri ise durumu tam olarak özetledi bence.

6 Şubat tarihinde en çok konuşması gerekenlerin Akademik Oda temsilcileri olduğunu düşünerek bu mekandan pek de uzaklaşmadan devam eden takiplerde TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi ve Bursa Tabip Odası, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılında ‘Multidisipliner Bir Bakış’ paneline de dahil olduk.

Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Murat İlkme, “Depremler gösterdi ki hala yeterli önlem alınmış değil. Bursa’da konut stokunun büyük bir bölümü riskli alanda bulunuyor. Bu durumu görmezden gelmek, felaketi davet etmektir” derken, içim acıdı içinde bulunduğumuz hale.

1999 yılında depremi ensesinde hisseden bir şehir olarak, bugün hala ‘bir şeyler yapılması lazım’ cümlesini kurarak bu konudan bahseden Bursa’nın vebalini yarın kimin taşıyacağını merak ederek geçti günüm…

1999’dan bu yana geçen 26 yılda güçlü ve tertemiz bir Bursa yaratma şansını teptiğimizi unutmamak, taş taş üstünde kalmadığında enkazların üzerine basarak hızla uzaklaşan yöneticilerin içinde sorumlu tutulan kimsenin olmayacağını bilerek hareket etmek adına bir küçük vurgu yapmak isterim; vatandaş olarak biz talep etmezsek kimse bizim şehirlerimizi dayanıklı, dirençli, güçlü yapmayacak!

Büyük felaketi sadece andık, dönüşümü de bir başka depreme mi bıraktık?

Büyük felaketi sadece andık, dönüşümü de bir başka depreme mi bıraktık?

Özellikle yaşı 50’li yaşlarda olan bu ülkede ne felaketler yaşadı diye saymaya başlasak ilk felaket 12 Eylül 1980 yılında yaşanan ihtilal süreci aklıma gelir.

Ardından doğal afetleri saymaya başlarım. Önce Gölcük‘te yaşanan felaket ardından Düzce, Van diye sıralamaya başlarız. Ardından Elazığ sonrasında ise İzmir’de yaşanan felaket ve nihayetinde ise Kahramanmaraş Pazarcık merkezli yaşanan 11 ili etkileyen asrın felaketini sıralarım.

Arada olan pandemiyi de unutmadık!

Genel konuşmalarımız içerisinde her zaman en kötü demokrasinin en iyi darbeden daha iyi olduğunu söyleriz.

Ama ne hikmetse bazı örümcek kafalıların aklında hep o tür felaketler kurtarıcı olarak durur…

Demokrasi ülkemizin olmazsa olmazıdır…

***

Ya doğal afetler…

O da yaşamın gerçeği…

Doğal afetleri engellemek elimizde değil ama alınacak tedbirlerle maddi ve manevi hasarların minimuma düşmesi mümkündür.

Hatırlatalım…

17 Ağustos’tan sonra ülkenin ana gündeminde yer alan konu her zaman depremden korunmak, ve kentsel dönüşüm projeleridir…

Ağzımızda lafı eveleyip geveleriz ama icraat noktasında her şeyi devletten bekleriz.

Kentsel dönüşüm deyince insanlarımızın anladığı 1970 model arabayı verip 2025 model araçla değiştirmek…

Ardından ilave ederiz hem üç kuruş olacak, hem şoför mahalli…

O zor…

O zaman ilk önce kentsel dönüşümün ruhunu anlamak gerekiyor.

Ülkemizde bu kafayla kentsel dönüşüm çok zor.

***

Her depremden sonra kentsel dönüşümü konuşuruz icraat noktasında devletin yaptıkları dışında kentsel dönüşüm da olmaz…

O da; olursa da mecburiyetten deprem bölgesinde yıkılan ve hasar gören konutlarda olur.

Dile kolay yaşanan deprem sonrası 400 bin konut yeniden yapılıyor.

Peki devletin yaptığı konutlar dışında ülkemizde ne kadar dönüşüm oldu derseniz inanın 50 bin tane bile yoktur.

Biz klasik olarak her zaman konuşuruz…

Aynı 6 Şubat tarihinde konuştuğumuz gibi.

Başta akademik odalar olmak üzere belediyeler toplantı üstüne toplantı, anma üstüne anma yaptılar.

Sonuç sadece toplantı…

Gerisi hava…

***

Bu arada merakımdan soruyorum.

Bursa’da akademik odalara üye mimar, mühendislerin oturdukları evleri gerçekten depreme dayanıklı mı?

Belki oldukça lüks yerde oturuyorlardır, ama lüks konutlar hayat kurtarmıyor.

Hatay’ın en lüks konutları binlerce insana mezar oldu.

O açıdan diyeceğim odur ki özellikle toplantı yapan depremi anlatan değerli dostlar da şu konutlarının depreme dayanıklı olduğunu, gerekli analizleri yaptığını kamuoyu ile paylaşırlarsa inan daha da inandırıcı olur.

Kısaca ‘Büyük felaketi sadece andık, dönüşümü de bir başka depreme mi bıraktık’ demeden edemeyeceğim…

Bu vesile ile depremde hayatını kaybeden insanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet kederli ailelerine bir kez daha sabır diliyorum.

Allah bir daha yaşatmasın!

 

‘Para yok hikayesi yalan!’

‘Para yok hikayesi yalan!’

Mart ayı sonu itibariyle Yerel Yönetim Seçimlerinin üzerinden tam bir yıl geçmiş olacak. Bugüne kadar yeni başkanlara kredi verip eksik gediği incelemeye alan, ancak işin muhalefet kısmını daha ziyade siyasi öneriler biçiminde yürüten MHP’nin bu konudaki ilk çıkışı Milliyetçi Hareket Partisi Nilüfer İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen istişare ve muhtarlar buluşması programında gerçekleşti.

Şehrin kılcal damarları olarak isimlendirilen muhtarların sesi olarak programın açılış konuşmasını yapan Bursa Muhtarlar Derneği Başkanı Erol Yılmazer, önce muhtarların sorumluluklarının çok, yetki ve imkanlarının az olmasından dem vurdu. Sonra da aldı sazı eline…

“Zor bir dönemden geçiyoruz. Bütçeler az, fakat var olan kaynakların hizmet için kullanılması gerekiyor. 5 yılın bir yılı bitti bile. Zaman hızlı geçtiği için hizmet üretiyor olmamız gerekiyor. Görevler başlar ve biter. Nasıl başlayıp nasıl bittiği değil, o yıllarda nasıl eserler bıraktığınız önemlidir” sözleriyle salona hitap eden Yılmazer, belediye başkanlarına ‘Bir silkelenin, bir kendinize gelin, bir icraat ortaya koyun artık’ dedi kısaca.

İkinci konuşmacı toplantının ev sahipliğini de üstlenen MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç oldu.

Hep AK Parti’nin muhalefet yapma konusundaki çekinceli tutumunu eleştirdim şimdiye kadar. Oysa ittifakın tabandaki etkisi baskın kanadı MHP’yi göz ardı etmek gibi bir hataya düşmüştüm kendi içimde.

Görevde olduğu 5 yıllık süre boyunca sürekli sahada olmaya özen gösterdiklerini belirten Levent Karakoç etkili ve yapıcı muhalefet anlayışı ile hareket edeceklerinin altını çizerek özellikle Nilüfer’in eksiklerini sayıp dökerken kürsüden kulağıma ilk ilçenin çöp sorunu geldi.

Artan nüfus ile birlikte yetersiz gelen çöp konteynerlerinin artırılması, çöplerin daha sık toplanması, zaten daralan sokaklarda çocuklara küçük bir nefes alanı yaratan oyun parklarının tamirat, bakım ve temizliklerinin daha sık yapılması ‘Bütçe yok’ bahanesinin arkasına sığınmadan halledilebilecek işler olsa gerek.

Bir de şehrin en büyük derdi olan ulaşım meselesi vardı gündemde. Özellikle ciddi nüfus artışı yaşayan bölgelerde toplu ulaşım araçlarının yetersiz kalması bunun yanı sıra yetersiz kalan cadde ve sokaklarda trafik problemlerinin yaşanması en büyük sorunlardan. Buna bir sorun da ben ekleyeyim, ilçenin sürekli olarak büyümesiyle birlikte oluşan yeni cazibe merkezlerine yeni ulaşım hatlarının açılması…

Nilüfer’de geçmiş dönemlerde yapılan hataların yeniden tekrarlanmaması için sürekli bir denetim içinde olduklarını belirten Karakoç çok dikkat çekici rakamlar da telaffuz etti kürsüden;

“Başkan mazbatasını aldığı andan itibaren borç miktarı 1 milyarın üzerindeydi. 2 ay sonrasında borç miktarı 1 milyar 400 milyona çıktı. 126 çalışan işten çıkarıldı. Mevcut Başkana, ‘vadesi geçmiş, bu borç sizin döneminizde mi oldu?’ diye sorduk. Yılı bitirdik ve borcu tekrar sorduk. 2 milyar 300 milyon lira borcu var. 300 milyonu uzun vadeli borç. Belediye birimlerinin toplamı 700 milyon lira yapıyor. Bu kalemlerden tasarruf yapmaları gerektiğini söylüyoruz. 100 milyon lira basın yayın müdürlüğü. Personel maaşı 10 milyon lira. Özel kalem 57 milyon lirayken, afete ayrılan bütçe 7 milyon lira. Ayrıca 2025 bütçesinde bulunan 1 milyar 520 milyon TL bağış kalemi bulunuyor. Buradan soruyoruz ‘Kim, neden neyin karşılığında belediyeye bağışta bulunacak? Bunların kamuoyuna açıklamasını istiyoruz!”

Ben daha Levent Karakoç’un konuşmasının etkisini üzerimden atamadan MHP Bursa İl Başkanı Muhammet Etkin son konuşmacı olarak salona seslenmeye başladı.

“Algı değil, olgu belediyeciliği yapılmasını istiyoruz. 2024 yılı tasarruf yılıydı ama belediye ödeneklerinden zerre kesinti olmadı. Hiçbir belediyenin bütçesinde 2024 yılında düşme olmadı. ‘Para yok’ hikayesi yalan! Doğru yapın, destek verelim. Bursaspor, BUSKİ ve Çınarcık Barajı konusu hepsine destek verdik. Bursa’nın 50-60 yılını kurtaracak projeyi neden ağırdan alıyorsun? Sizin öncelikleriniz neler önce onu belirleyeceksiniz!”

Muhalefet dediğin de böyle olur. Sorular sorulur, öneriler getirilir, istenilen yaptırılmaya çalışılır, ama ille de halk için, vatandaş için, şehir için, ülke için çalışılır…

MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç’tan tatlı sert eleştiri

MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç’tan tatlı sert eleştiri

Geçen hafta içinde MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç‘un muhtarların da katılacağı bir basın toplantısı düzenleyeceğini kaleme almıştık.

Karakoç, zor olan bir ilçede muhalefet görevi üstlenmiş durumda. Ama bazen bir meclis üyen vardır senden sayıca çok olan siyasi partilerden daha etkin bir muhalefet yapmak mümkün hale gelir.

Bunun siyasette örneği mevcut. Genel siyasette merhum Osman Bölükbaşı’nın TBMM’de yaptığı muhalefet ve siyasi nükteleri nesilden nesile aktarılıyor.

Keza Bursa yerelinde MHP’nin önceki dönem belediye meclis üyesi Cemil Aydın‘ın da yol gösteren muhalefet anlayışını da tebrik etmek lazım.

İşte bu ayrıntıdan sonra gelelim basın toplantısına…

Katılım noktasında muhtarların büyük bir çoğunluğu davete icap etmişti. Öte yandan İl Başkanı Muhammet Tekin ve Ardahan ve Posof MHP İl ve İlçe Başkanları da toplantıda bulunan isimlerdi.

Karakoç’un eleştirilerinden en büyük payı altyapı hizmetleri aldı. Nilüfer’in büyüyen yapısına bu altyapı eksik kalır dedi diyebiliriz.

Özellikle kentsel dönüşümle beraber bunun paralelinde Akçalar, Hasanağa ve Kayapa’daki  görünüşte planlı ama planlı olmayan büyümeler ilçenin belini büktü diyebiliriz.

Keza Ataevler ve civarındaki kentsel dönüşüm çalışmalarının ardından trafik ise her geçen gün çekilmez hale geliyor.

Keza Alaaddinbey’de sanayi ile konutların iç içe girmesi insanların kapısının önünden iş makinaları, tır ve kamyonların geçmesi resmen olası bir felaketin habercisi…

Önlem alınması şart!

Özellikle Başkan Şadi Özdemir‘i eleştirdiği diğer konu ise bütçe ve Nilüfer’in borcu idi…

Nilüfer Belediyesi’nin 2025 bütçesini incelediklerini belirten Karakoç, “Başkan mazbatasını aldığı andan itibaren borç miktarı 1 milyarın üzerindeydi. 2 ay sonrasında borç miktarı 1 milyar 400 milyona çıktı. 126 çalışan işten çıkarıldı. Mevcut Başkana, vadesi geçmiş, bu borç sizin döneminizde mi oldu diye sorduk. Yılı bitirdik ve borcu tekrar sorduk. 2 milyar 300 milyon lira borcu var. 300 milyonu uzun vadeli borç. Belediye birimlerinin toplamı 700 milyon lira yapıyor. Bu kalemlerden tasarruf yapmaları gerektiğini söylüyoruz. 100 milyon lira basın yayın müdürlüğü. Personel maaşı 10 milyon lira. Özel kalem 50 milyon lirayken, afete ayrılan bütçe 7 milyon lira. Nilüfer’in yararına olacak bütün konularda kim bir adım atıyorsa biz yanında olacağız. Nilüfer’in yararına olmayan hiçbir konuda da yanlarında olmayacağız” şeklinde konuştu.

Netice olarak yeni yılın ilk ciddi muhalefetini Levent Karakoç yaptı. Bunu da 27 önerge ile resmileştirdi. Yakında Büyükşehir’de Nilüfer’in sorunları ile ilgili olarak da 32 önerge MHP Grubu eli ile verilecekmiş.

Bize düşen yerel demokrasinin güçlenmesi adına bu tür yapıcı eleştirileri süreci takip etmek…

Bakalım Başkan Başkan Şadi Özdemir eleştirilere nasıl bir yanıt verecek?

Bekleyip, görelim…

Yıldırım’da var, Nilüfer’de de olabilir…

Yıldırım’da var, Nilüfer’de de olabilir…

Yıldırım Belediyesi’nin en sevdiğim çalışmalarından birinin Mümine Şeremet Uyumayan Kütüphanesi olduğunu daha önce pek çok kez yazmıştım.

Kalkınmaya ihtiyaç duyan ilçelerde iki tür kalkınma şarttır; ekonomik ve çevresel kalkınma bir de insan kalitesindeki kalkınma…

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, bir yandan kentsel dönüşüm çalışmalarına hız kesmeden devam ederek ilçesinin çehresini değiştirip ekonomik ve çevresel kalkınmaya zemin hazırlarken, diğer yandan da bahsettiğim Uyumayan Kütüphanelerin sayısını artırarak özellikle gençlerin eğitim düzeylerinin yükselmesine büyük fayda sağlıyor.

Kütüphanenin gençlerin eğitim düzeylerini nasıl yükselttiği kısmına da hemen açıklık getireyim…

Bir zamanlar odamız yok, mutfak masalarında ders çalışıyoruz, koltuk üstünde soru çözüyoruz diyen bizler, büyüyüp çocuklarımızın her birine güzel çalışma ortamları olan odalar oluşturmak için kendimizi parçaladık ya hani, işte artık bu biçimde evde çalışmanın modası geçmiş.

Son 5-6 yıldır çocuklar ellerinde kahveleri ile ya kütüphanelerde ya da kafelerde ders çalışıyorlar ve bu biçimde daha kolay konsantre oldukları iddiasıyla yöntemlerinden asla vazgeçmiyorlar.

İşin bu kısmında da Uyumayan Kütüphane gibi kafelerden daha çok çalışma alanı olan eğitim yuvaları giriyor devreye…

İnternet var, çalışma masası var, çalışma arkadaşları var, en önemlisi de etrafında sürekli ders çalışarak sana bu çalışma sürecinde yalnız olmadığını hissettiren kocaman bir sessiz kalabalık var…

Yıldırım’da iyi işler yapmak için öncelikle ilçenin insan altyapısını güçlendirmek gerektiğinin, bunun en kestirme yolunun da eğitimden geçtiğinin bilinciyle yıllardır hareket eden Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz bu işte kararlı görünüyor.

Bu kez benim özellikle Nilüfer’de olmasını çok istediğim Uyumayan Kütüphane konseptine yepyeni özellikler de eklenerek tam bir üniversite hazırlık kampüsüne çevrilmiş alan.

Bahsettiğim projenin adı ‘Kütüphaneden kampüse

“Kampüse giden yol kütüphaneden geçer sözüyle yola çıktık” diyor Oktay Başkan.

“Genç kardeşlerimizle zaman zaman bir araya geliyoruz. Kütüphaneden kampüse programıyla öğrencilerimizi deneme sınavlarından soru çözümüne, akademik programlardan meslek programlarına yıl boyunca destekleyeceğiz. Kütüphanelerde öğrenci kulüpleri oluşturacağız. Eğitim programlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz En’ler Kulübü’ne üye olacak. Gençlerin akademik gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla her ay deneme sınavları yapacağız. Gençlerin kendini ölçtüğü bu sınavlarda sıralama yapan öğrenci ve koçlarına ödüller vereceğiz. Öğrenciler çözemediği soruları alanlarında uzman öğretmenlerle çözecek. Düzenlenecek üniversite gezileriyle üniversite imkanlarını öğrenme fırsatı bulacaklar. Öğrencilerimize potansiyellerini gerçekleştirmeleri için motivasyon programları düzenleyeceğiz…” diye devam ediyor.

Hatırlarsınız bundan birkaç ay önce Osmangazi Belediyesi’nin de ilçe sınırları içindeki okullarda sınava hazırlanan öğrenciler arasından talepleri toplayıp interaktif eğitim desteği sunan bir programı hayata geçirdiğini yazmıştım.

Bahsettiğim program da çok talep görmüş, önümüzdeki yıl kapasitesini iki üç kat artırma planıyla yola devam eden bir çalışma olarak Bursa eğitim camiasındaki yerini almıştı.

Bunların hepsi benzer işler ve çok da güzeller…

Yıldırım İlçesindeki kütüphanelerin 75 bin 537 aktif üyesi mevcut hali hazırda. Başka ilçelerden de Uyumayan Kütüphane konseptinde ders çalışmak için ilçeye giden öğrenciler var. Hatta kütüphanede çoğunlukla yer bulunamadığı için gidemeyen pek çok öğrenci de var.

Buraya kadar her şey çok şahane, bundan sonrasının da özellikle 150-200 bin lira arasında değişen hazırlık kursu ücretlerini karşılayamayan, saati bin lira ile bin 500 lira arasında değişen özel derse yetemeyen velilerin çocukları için şahane devam edeceğine eminim.

Belki tam bir eşitlik sağlamayacaktır, ama yolu yalnız yürümediğini bilecek Yıldırım’da üniversite sınavına hazırlanan gençler.

Buradan şöyle bir ders çıkarmak da şart bence. Vakti zamanında devlet okuluna ihtiyaç duymadığı için, alım gücü çocuğunu özel okula göndermeye yettiği için, mahallesinde devlet okulu olup olmadığını dahi bilmeyen Nilüfer İlçesi sakinleri yaşanan ekonomik krizle birlikte devlet okuluna ihtiyaç duyduğunda iş işten geçmiş, okul alanlarının büyük bölümü özel okul inşa etmek isteyenlerce çoktan işgal edilmişti hatırlarsanız.

Şimdilerde Altınşehir Mahallesindeki okul alanlarına devlet okulu yaptırmak için ciddi bir çaba içine giren Altınşehir Eğitim Gönüllüleri Derneğini de yazmıştık yakın tarihli bir yazımızda.

Hani demem o ki, Nilüfer’in de bu konsepte, Uyumayan Kütüphanelere, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerin belediyeler tarafından oluşturulacak eğitim desteklerine ihtiyacı var. Siz fark etseniz de etmeseniz de durum bu…

Mevcut kütüphanelerin bazılarının 24 saat çalıştırılması, dijital platformda üniversite hazırlık öğrencilerine verilecek motivasyon içerikli psikolojik destekler çok fark yaratacaktır…

Bunun için büyük bütçeler gerektiğini de sanmıyorum. Hem çocuklar kafelerde ders çalışmaktan kütüphanelere terfi ederler hem de kendilerini yalnız ve zorlu bir yolculuktaymış gibi hissetmekten kurtulurlar.

Çocukların mutluluğu için biraz masrafa değer bence…

Yıldırım’da üniversitenin kapılarını açacak program başladı

Yıldırım’da üniversitenin kapılarını açacak program başladı

Özellikle son yıllarda yüksek maliyetlerden de eğitim sektörü de nasibini aldı. Bir öğrenci açısından değerlendirdiğimizde bugün LGS veya YKS’ye hazırlanacağız derseniz, bunun için de bir kursa gideceğim diyorsanız bunun aylık maliyeti en az 10 bin TL civarında…

Bir evde hem LGS hem de YKS’ye hazırlanacak gençler varsa evdekiler bırakın asgari ücreti 80 bin TL maaş alsalar da işleri zor…

Bir de çocuklarınız arada sırada sosyal etkinliklere katılacağım dese sizlere aylık maliyet minimum 15 bin TL’lere çıkabilir.

İki öğrenci oldu mu maliyeti kafadan 30 bin TL…

***

Bir de bunun sonrası var.

O da okulu bitirdikten sonra işsiz kalınması. O da aklınıza gelirse kara kara düşünmeye başlarsınız…

İsterseniz onu da biraz açalım.

Bugün gerçek olan şu: Üç harfli zincir marketlerin şubelerinde çalışan bir çok gencimiz dört yıllık fakülte mezunu…

Ya atanamayan öğretmenler, ya atanamayan arkeologlar; liste uzadıkça gidiyor. Ebeveynler maddi imkansızlıktan dolayı çocuklarını okutamadıklarına mı üzülsün, yoksa okuldan mezun olduklarında iş bulamadıklarına mı?

Ya da eskilerin ifadesi ile ağaç yaşken eğilir mantığı ile zanaat sahibi yapmak için bir ustanın yanına vermek mi kolay olan?

***

Üç bilinmeyenli denklem.

İşte bu noktada üç bilinmeyenli denklemin ilk ayağı olan dershane masrafları konusunda Oktay Yılmaz‘ın belediye başkanı olduğu Yıldırım Belediyesi taşın altına elini koydu.

Öğrencilere dershane desteği diyebileceğimiz “Kütüphaneden, Kampüse” programının startını verdi.

Barış Manço Kültür Merkezi’nde lansmanı yapılan program ile öğrencilere önemli destekler sağlanacak.

Öğrencilerin ilk yapması gereken “Enler Kulübü” üyesi olmak. Bu kulübe üye olan öğrenciler hem üniversiteye hazırlanacak, hem deneme sınavlarına katılacak, hem de konu anlatımlarından faydalanacak, bir de Yıldırım Belediyesi tesislerinde yüzde 15 indirimden faydalanacak, deneme sınavlarında başarılı olanlara da ekstra ödüller verilecek. Hem de gerçekleşecek sosyal gezilerle üniversitelerin kampüslerine gidilecek.

Bununla beraber, meslekler, bölümler tanıtılacak. Sınava hazırlanan öğrenciler bir anlamda üniversiteye başlamadan kampüsün kokusunu hissetmiş olacak.

Bu sayede hem aileye ekonomik anlamda destek hem de öğrenciye sınavlara hazırlık konusunda önemli katkı sağlanmış olacak.

***

Başkan Yılmaz ebeveynleri de unutmayarak sınava hazırlanacak olan evlatlarının yanında nasıl destek vermeleri ile ilgili de bir çalışma planlamışlar.

Programa kayıtlar başlamış durumda.

16 Şubat 2025 tarihine kadar devam edecek.

Özellikle ‘Ben gerçekten okumak istiyorum fakat ailemin yeterli maddi gücü yok’ diyenler için önemli bir sosyal sorumluluk projesi.

Biz de bu köşeden emeği geçen başta Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz olmak üzere herkesi tebrik ediyoruz…

Bursa’da okullar üst üste!

Bursa’da okullar üst üste!

2024-2025 Eğitim öğretim yılının ikinci yarısının ilk günü bugün. Yerel gazetelere şöyle bir göz gezdirme fırsatınız olduysa Olay Gazetesi Yazarı Ahmet Emin Yılmaz’ın köşesinden dertlerini anlatmaya çalışan Çelebi Mehmet Lisesi ve Setbaşı Ortaokulu velilerinin yakarışlarını duymuşsunuzdur.

Okumayanlar için küçük bir tekrar yapayım gazeteci büyüğüm Ahmet Emin Yılmaz’ın izniyle…

Bundan yaklaşık 5 yıl önce depreme dayanıklı olmadığı için yıkılan Çelebi Mehmet Lisesi Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi ile aynı binayı paylaşmak durumunda kalmıştı. Zaman içinde yapılan incelemelerde Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi de depreme dayanıksız çıkınca, Çelebi Mehmet Lisesi öğrencileri bu kez Setbaşı Ortaokulu’na yönlendirildi.

Bir yanda iki okulun tek binayı paylaşmasındaki zorluk, bir yanda ortaokul öğrencileri ile lise öğrencilerinin yaş farklarından kaynaklanan sorunlar…

Her iki okul da çok haklı, her iki okulun da derdine ivedilikle çözüm bulunması gerekiyor. Bir de şöyle düşünün, Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi de başka bir okulun binasına sığınmış durumda!

Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden bir süredir sağlıklı bilgi alamadığım için, sendikaların geçmiş hafızalarına dayanarak tahmini bir rakam çıkarmaya çalıştım ve yaklaşık 45-50 kadar okulun depreme dayanıklı olmadıkları gerekçesiyle yıkılması ile ilgili karar alındığı kanısına ulaştım.

Şimdi yine buradan hareketle, bahsettiğim okulların içinde yıkılanlar, yıkım kararı ile boşaltılanlar olduğu gibi, halen içinde öğrencileri ile eğitim hayatına devam edenlerin bulunduğunu düşünüyorum. Yıkılan ve yıkım kararı ile boşaltılan okulların başka okullarla aynı binayı paylaştığı göz önünde bulundurulursa, Bursa’da 50-60 kadar okul bu birleştirilmeler nedeniyle çile çekiyor!

Tam günlü eğitim veren okul yarım güne dönüşüyor, küçüklerle büyükler aynı binayı paylaşınca yaşanan sorunlar daha da katlanıyor. Zaten pek çok okulun fiziki koşulları yetersiz…

Hatırlarsınız eskiden zenginler bağış olarak okul yaptırırlar, yaptırdıkları okula kendi isimlerini verirler, bu okulları da 3 liraya yaptırdıysalar 13 liraya yaptırdık deyip 13 liranın tamamını ödemeleri gereken vergiden düşerlerdi.

Yine de sonuç olarak ortaya bir okul çıkardı…

Şimdi bu bağışların vergiden düşülmesi konusu hayli sıkı denetlenen yepyeni kurallara bağlanmış, dolayısıyla her okul alanına bir devlet okulu dikiveren zenginlerin de bağış olarak okul yaptırması furyası sona ermiş durumda.

Buraya kadar bir vergi yolsuzluğunun önüne geçildiğine sevinmemiz gerekiyor aslında, ama Bursa’nın yıllardır var olan ve çok ciddi boyutlara ulaşan okul (derslik) sıkıntısı bir türlü karşılanmadığından ortada sevinilecek şey de kalmıyor benim için.

Yani yolsuzluğu engellenip güya toplanan vergiler ya toplanamıyor ya bir kalemde üstü çizilip affediliyor ya da Bursa’ya derslik olarak geri dönmüyor!

Eeeee… Nereye gidiyor bu vergiler?

***

 

Eğitimin dengesini kim bozdu?

 

Madem söz eğitimden açıldı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 81 ilde eş zamanlı olarak yaptığı basın açıklamasının önemli kısımlarına değinmeden olmazdı elbette.

CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, “Okullar fiziki olarak eğitime uygun hale getirilmedi, temizlenemedi. Çocuklarımız nitelikli eğitim alamadı, okulların güvenliği sağlanamadı. Öğretmenlerimiz atanmadı, mülakatla mağdur edildi. Yoksulluk sınırı altında maaşlarla, can güvenliği olmadan eğitim verilmeye devam edildi. Çocuklarımız okullara aç gitti, temiz suya erişemedi ve MESEM’lerde hayatlarını kaybetti. 19 milyon öğrencimiz ve 1,2 milyon öğretmenimiz bu sorunlarla karşı karşıyayken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, eğitim sistemimizin sorunlarını çözmek bir yana; her geçen gün bir yeni sorun daha çıkarmakta ve hiçbir olumsuzlukta sorumluluk almayarak eğitim için beka sorunu olmaya devam etmektedir” dedi.

Bugün, okulların açılışının ilk gününde öğrencilerle birlikte poz veren tüm siyasilerin Bursa’nın çeşitli Meslek Liselerini tercih etmesinin de önemli bir nedeni vardı elbette.

Yetişmiş insan gücümüzle birlikte artık mumla aradığımız yetişmiş ara eleman gücümüzü de Avrupa’ya uğurlayan bir ülke olduğumuzdan, meslek liselerinin özendirilmesine yönelik bir çalışma yürütmeye çalışmışlardı hep birlikte.

Pek de güzel yapmışlardı, herkes üniversite okumak zorunda değildi elbette diyeceğim, ama aklıma zaten bu düzenin bir zamanlar böyle olduğu geliyor.

Sonra durup düşünüyorum, meslek liselerinin kimyalarını bu okullardan mezun olan öğrencileri üniversite sınavına giriş konusunda zorlayarak kimlerin bozduğunu hatırlıyorum. Vakti zamanında eli iş tutsun diye meslek lisesine gönderilen öğrencilerin şehirlerin en zor öğrencilerini alan, gözden düşmüş okullara nasıl gitmek istemedikleri geliyor aklıma. Herkesin üniversite okumak için nasıl çırpındığı, ailelerin çocuklarını okutmak için kredi bile çektiği gerçekliği çarpıyor yüzüme…

Bir şekilde dengesi vardı eğitimin zamanında diyorum, neden bozdunuz?

Yıldırım’da Oktay Yılmaz kentsel dönüşümde laf değil, iş yapıyor…

Yıldırım’da Oktay Yılmaz kentsel dönüşümde laf değil, iş yapıyor…

Birkaç gün sonra yüreklerimiz dağlayan merkez üssü Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesi olan 11 ili etkileyen büyük felaketin yıldönümü.

Binlerce insanımızı kaybettik, yüzbinlerce evimizi yıkıldı, milyarlarca dolar maddi zararımız oldu.

Manevi zararın boyutunu hesap edecek bir ölçü birimi ise henüz icat edilmedi.

Ölenlere bu vesile ile Cenab-ı Allah’tan rahmet kederli ailelere başsağlığı diliyorum.

Ama biz bunu daha önce de 17 Ağustos Gölcük depreminde ardından Düzce, sonrasında Van ve Elazığ depreminde de defalarca dedik.

Sonrasında ise ilk aklımıza gelen riskli binalar oldu. Ardından da o sihirli sözcüğü kullandık.

O sözcük ise kentsel dönüşüm.

Büyük deprem öncesi uzatmaların yaşandığı bugünlerde kentsel dönüşümü yine fazlası ile duymaya başladık.

Olmayan dönüşümün olanları ise ülke genelinde felaketler sonrası gerçekleşti.

Gönüllü veya yerel yönetimler aracılığı ile gerçekleşen dönüşüm sayısı ise oransal olarak çok düşük.

O düşük oranda ise en fazla dönüşüm yapan yerel yönetimlerin başında ise Yıldırım Belediyesi geliyor.

Özgen Keskin zamanında başlayan dönüşüm çalışmaları İsmail Hakkı Edebali ile devam etti.

Oktay Yılmaz ile de zirveye ulaştı diyebiliriz.

Özellikle 2019 yılından bu yana kadar geçen süre zarfından Yılmaz başkanlığında Yıldırım Belediyesi bugüne kadar bölgenin en büyük sorunu olan plansızlığı çözerek 800 hektar alanda planlama çalışmasını tamamlandı.

Buna paralel olarak ise 700 ha alanda planlama çalışmasına devam ediyor.

En önemlisi ise 850 ha alanda imar uygulaması yapılarak kentsel dönüşüm çalışmalarına hazır hale getirdi.

İlçedeki en büyük sıkıntılardan biri de tapu ve hisseli parsel sorunuydu. Yapılan çalışmalar ile ilçede bugüne kadar 15 bin aileye tapuları teslim edildi.

Nisan ayında ise 6 mahallede daha tapu teslimi yapılacak. Hedef ise en az 25 bin tapu…

Öte yandan;

Yıldırım Belediyesi  gerçekleştirdiği şuyulandırma ve plan çalışmaları sonrasında,

-68 bin metrekare spor alanı,
-36 bin metrekare sağlık alanı,
-680 bin metrekare yeşil alan,
-93 bin metrekare sosyal ve kültürel alan,

-80 bin metrekare cami alanı,

-270 bin metrekare okul alanını bedelsiz olarak belediyeye kazandırmış oldu.

Yaşanılan ekonomik sıkıntılara rağmen ilçe şantiye alanına dönmüş durumda. Belediye marifeti ile 11 özel sektör kanalı ile de 16 nokta toplamda şu  an 27 kentsel dönüşüm projesi olduğunu öğrendik.

Velhasıl Oktay Yılmaz göreve geldikten sonra  şu ana kadar 5 bin konutun dönüşümünü sağlamış.

Buna paralel olarak 2 bin 500 konutun yapımı devam ediyor. Hedef ise dönem sonuna kadar 30 bin konutu daha dönüştürmek…

Bu ne demek Yıldırım’ın dönüşerek güzelleşmesi demek. Depremden korunma oranının yükselmesi demek…

Yıldırım’da eksik olan nedir?

Bu sorunun yanıtı bana göre ilçe halkının faydalanacağı alışveriş merkezi idi. O da bu dönem tamamlanıyor. Biri Karapınar diğeri de Mevlana Mahallesinde dönem sonuna kadar hizmete girmiş olacak. Bunu yanı sıra Hünkar Koruluğu da Yıldırım’ın içerisinde nefes alınacak bir başka alan olacak.

Yine Eşrefiler Yetiştirme Yurdu’nun bulunduğu alan da bir başka nefes alınacak alan olacak. Bundan dolayı bizler de göreve geldiği andan itibaren olası bir doğal felaketlerden biri olan depreme hazırlık noktasında deprem öldürmez, bina öldürür mantığı ile vizyoner çalışmalar gerçekleştiren Oktay Yılmaz’ı ve ekip arkadaşlarını tebrik ediyorum.

Laf üretmeyip iş ürettikleri için bir kez daha tebrikler….

Depremi konuşuyoruz…

Depremi konuşuyoruz…

Deprem son yıllarda en çok konuştuğumuz konu. Özellikle 6 Şubat felaketinin ardından yaşananlar dikkatimizi bu konuya yoğunlaştırmamıza neden oldu. Hazır sırası gelmişken, ülkemizin bir deprem kuşağı üzerinde bulunduğunu, depremin yaşamın bir parçası olduğunu çoktan kabul edip bu konudaki tedbirlerini almış olması gerekirken durumun hiç de öyle olmadığını, kısacası Allah’a emanet yaşadığımızı da hatırlayalım bir kez daha.
Tüm bunların yanında herkesin dilinde İstanbul depremi, büyük Marmara depremi diye tanımlanan ve yaşatacağı yıkımdan korkulan bir depremin 17 Ağustos 1999 yılından beri konuşulduğunu, ancak İstanbul’un çok önemsenmesi nedeniyle ülkenin pek çok yerindeki potansiyel tehlikelerin, bu tehlikeler karşısında alınması gereken tedbirlerin bir kenara itildiği de eklenmeli hikayeye…
Bursa bu işin neresinde diye soracak olursanız, tam da göbeğinde diye yanıt verebilirim.
Daha bir hafta kadar önce yaşadığımız merkezi Nilüfer İlçesi olan ve 4 büyüklüğünde olmasına rağmen ilçe halkının yüreğini ağzına getiren depremle yeniden hatırladık kendi gerçekliğimizi.
Tamı tamına dört tane canlı fay hattının üzerinde saatli bir bombanın üzerinde oturur gibi yaşayıp gidiyoruz Bursa olarak tıkır mıkır…
Bir yandan Akademik Odaların bir yandan Belediyelerin düzenledikleri toplantılarda depreme dayanıklı şehir olmamız konusunda sürekli olarak uyarılar yapılıyor, ancak geldiğimiz noktada tüm şehrin depreme dayanıklı hale gelmesi için on yılların söz konusu olduğunu görebiliyoruz.
Bugün yine tüm bu anlattıklarımı canlı tutmak ve uyarıları tekrar etmek adına çok kıymetli bir panel düzenlendi İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi tarafından.
Deprem Master Planı Paneli’nin açılışında konuşan İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Atilla Erdem, “Depremi engellemek imkansız, ancak yaratacağı hasarları önleyebiliriz” dedi özetle.
Bursa’nın tamamını gözden geçirdiğimizde yapıların yaklaşık yüzde 65 gibi bir oranının mühendislik hizmeti almadığını, dolayısıyla depreme karşı dayanıksız olduğunu söylemek mümkün. Bahsi olunan binaların hızla tespiti, güçlendirilmesi ya da kentsel dönüşüme sokularak yıkılması gerekiyor.
Gelin görün ki, Bursa’nın bu kadar büyük bir oranı depreme dayanıklı hale getirmek için ne tam kapsayıcı bir planı var ne de rezerv alanları mevcut.
Panele katılan Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın da konuşmasını depremin kendisini hatırlattığına yoğunlaşarak şekillendirdi.
“Bursa gibi merkezi çarpık kentleşme ve yapı stokunun büyük sorun teşkil ettiği bir şehirde, bu uyarıyı ciddiye almalıyız. 6 Şubat depremlerinde yeni yapıların bile nasıl yıkıldığını, insanların donarak hayatını kaybettiğini gördük. Ancak tüm bu yaşananlara rağmen yeterince hızlı hareket edemiyoruz. Yerel yönetimler, vatandaşlar ve uzmanlar olarak el birliğiyle çözüm üretmemiz gerekiyor” sözlerinin tamamına katılıyorum. Özellikle ‘yeterince hızlı hareket edemiyoruz’ kısmının altını kalın kalın çizmek istiyorum.
Deprem riski ile karşı karşıya olan bölgelerde yapılan, ancak şehirleşme açısından yeni bir çirkinlik olarak karşımızda duran 1050 konutlar gibi yapılar da plansız programsız bütüncül olmayan çalışmaların nelere varacağının örneği olarak duruyor karşımızda.
Dolayısıyla bütün şehrin ele alınarak planlanması, bu planlama yapılırken de ivedilikle hareket edilmesi şart.
Tabi bizde depreme dayanıklı olmama durumu sadece konutlar için geçerli değil. Sanayi bölgelerinin büyük bölümü kaçak yapılaşma ile başlayan Bursa’da yoğun bir üretimin olduğu göz önünde bulundurulduğunda. Pek çok yanıcı ve patlayıcı etkisi olacak kimyasalların bu üretimlerde kullanıldığı düşünüldüğünde sanayi bölgelerinin depreme dayanıklı hale getirilmesinin önemi de çıkıyor ortaya.
Geçtiğimiz günlerde BOSİAD bu konuyla ilgili bir seminer düzenleyerek sanayicileri deprem sonrası sanayi bölgelerinde yaşanabilecek ancak göz ardı edilen büyük sorunların konuşulmasına vesile oldu.
Türkiye’nin ilk, dolayısıyla Bursa’nın en eski organize sanayi bölgesi olan Bursa OSB, şehrin tam kalbinde ve yerleşim alanlarının arasında kalmış durumda. Binaların yaş ortalaması 27, yapıların yüzde 80’i prefabrik!
Sadece bu özellikleri nedeniyle bile yaşanması muhtemel bir depremi, tahmin edilenden daha büyük hissedecek! Ekonomik kaybın hesaplanması işini bir kenara bırakıyorum.
Bu konuyla ilgili bir araştırma yürüten Bursa OSB Yönetimi, araştırmanın sonuçlarını ve hazırlık çalışmalarını bir rapor halinde önümüzdeki süreçte kamuoyu ile paylaşmayı hedefliyor.
Araştırmadan çıkan sonuçlara göre aksiyon alacak olan Bursa OSB Yönetimi öncelikle deprem sonrası üretimi en az hasarla devam ettirmeyi önceliyor elbette. 2025 yılı içerisinde büyük ölçüde tamamlanması planlanan çalışmalarla, Bursa OSB, Türkiye’deki sanayi bölgeleri içinde depreme en hazırlıklı OSB’lerden biri haline gelmek için büyük çaba sarf ediliyor.
Bursa irili ufaklı 20’nin üzerinde OSB’si bulunan bir şehir. Tüm OSB’lerden benzer yönde çalışma performansı beklemek elbette hakkımız.
Ne demişti Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey; ‘Tüm OSB’ler ayrı bir belediye gibi kendi yönetimleriyle idare ediliyor, kendi bütçeleri ile işlerini görüyor!’ o halde kendi sorumluluklarını da üstlenerek, depreme kimin nerede yakalanacağının bilinemeyeceğini göz önünde bulundurarak bir gayretle çalışmaya başlasalar son derece yerinde olacak gibi.

AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç’tan eldiven imalatçılarına destek…

AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç’tan eldiven imalatçılarına destek…

Daha önce bu köşeden Ahmet Bulut’un Başkanlığını yaptığını Eldiven İmalatçıları Derneği’nin sorunlarını kaleme almıştık.

Özellikle Türk Lirasının aşırı değerlenmesi ya da başka bir ifade ile kurun düşük kalması bunu yanı sıra işçilik maliyetlerinin Güney Doğu Asya Ülkeleri ve Çin’in oldukça üzerinde olması sektördeki üreticileri oldukça mağdur etmeye başladı.

Ülke genelinde yüzlerce işletmede binlerce işgücünün de çalıştığını hesaba katarsak  özellikle deri eldiven sektörünün ağır sanayinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu da söyleyebiliriz.

Eldiven İmalatçıları Derneği Başkanı Ahmet Bulut’un yetkililerden konuyla ilgili talebi vardı.

O detaya girmeden önce sektörde resmi kayıtlara göre yaklaşık 500 milyon dolara yakın koruyucu güvenlik malzemelerinde ve eldiven imalatında ithalat olduğunu ifade edebiliriz.

Bu resmi rakam…

Adet olarak hesap edildiğinde düşük fiyatlar gösterildiği için bu rakamın daha yüksek olduğu ifade ediliyor. Bunun dışında gayri resmi yollardan da giriş olduğu iddia ediliyor.

Gayri resmi yoldan yurda sokulan koruyucu güvenlik malzemelerinde ise kalite noktasında insan sağlığını etkileyen kanserojen maddeler taşıma ihtimali de mevcut…

Gelelim derneğin talebine…

Bu talep ise ithalatta emsal fiyat uygulamasına geçilmesi.  Misal olarak, Türkiye’de mal olan bir eldiven maliyetinin yaklaşık 6 dolar eldiveni yurt dışından 2 dolar gibi bir rakamlara ithal etmek mümkün. Böyle bir durumda imalatçının tercihi üretimden ithalata kayıyor. Akabinde ise ithalat artınca imalatçı üretime kilit vuruyor. İstihdam azalıyor, işsizlik artıyor, döviz çıktımız oluyor.

Eğer emsal fiyat uygulamasına geçilmesi durumunda, hem devletin gümrük vergi gelirlerinde artış hem istihdamda artış olacak  akabinde yerli üretici korunmuş olacaktı.

Bu konuyu geçen ay içinde Deri OSB’ye ziyaret eden AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç Eldiven İmalatçıları Derneği Başkanı Ahmet Bulut’u işyerinde gündemine aldı. Kılıç, hem üretim bandını ziyaret etti, hem de sektörün sorunlarını dinledi.

Ardından da konuyla ilgilenme sözü verdi. İlgili Bakan Yardımcısı ile görüşerek de sektörün temsilcileri ile bir araya gelmeleri için randevu aldı. Eldiven İmalatçıları Derneği Başkanı Ahmet Bulut ve Yönetim Kurulu Üyeleri önümüzdeki hafta içinde Ankara’ya giderek sorunların içeren dosyayı teslim edecekler ve taleplerini ifade edecekler.

Taleplerin kabul görmesi durumunda sektörün tekrar canlanacağını ifade etmek, buna paralel olarak da istihdamda ciddi bir artış olacağını belirtmek yanlış olmaz.

Biz halkın sorunlarını dinleyen çözüm için taşın altına elini uzatan AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç’ı tebrik ediyoruz…

 

 

 

Altınşehir’de okul için pamuk eller cebe…

Altınşehir’de okul için pamuk eller cebe…

Ekonomik kriz uzun süredir vatandaşın belini büküyor. Alım gücünün her ay, her hafta, her gün biraz daha azalmasının enteresan yansımalarından birini Nilüfer ilçesinde özel okuldan vazgeçen velilerin devlet okulu arayışında yaşadık.

Hatırlayalım ne olmuştu 2023 yılında…

Bir anda yüzde 300 oranında artan okul fiyatlarına bütçesi yetmeyen vatandaş devlet okullarının varlığını hatırlamış, ancak çocuğunu devlet okuluna yazdırmaya kalkıştığında mahallesinde devlet okulu olmadığının farkına varmıştı.

Özel okullar cenneti Nilüfer’de devlet okulu sıkıntısı baş göstermişti.

Bu işten en çok nasibini alan Altınşehir Mahallesinde yaklaşık 19 bin nüfus bulunuyor. Bu nüfus yoğunluğunun karşılığı olarak koca mahallenin bir tane ilkokulu var.

Ortaokul yok!

Lise yok!

Kabaca bir hesapla 5-9 yaş aralığında bin 600, 10-14 yaş aralığında bin 500 civarında öğrencinin bulunduğu mahallede bulunan, sınıf kontenjanları 45 kişi olan kamu ilkokulunun kapasitesi ise yalnızca 900 öğrenciyi almaya uygun.

İşin içine bir de eğitim kalitesi beğenilen ilkokula başka ilçelerden yüklü bağışlar verilerek ve adres değişikliği yaparak gelen öğrenciler girince, mahallede yaşayan öğrencilerin yarısına yakını okula kaydolamıyor.

Mevzu sadece Altınşehir Mahallesi ile de sınırlı değil aslında. Ertuğrul, 23 Nisan ve civardaki diğer mahalleler de benzeri tablonun kurbanı.

Fakat çözümün tek bir adresi var, Altınşehir Mahallesi!

Çünkü sadece Altınşehir Mahallesi sınırları içerisinde bulunan dört parsel devlet okulu inşa etmeye müsait alan olarak görünüyor. Malumunuz Altınşehir Mahallesinin de tuttuğunu koparan bir muhtarı var, Melahat Şanal.

Şanal’ın girişimleri ile mülkiyeti devlet hazinesinde ve tahsis hakkı Milli Eğitim Bakanlığında bulunan bahsettiğim parsellerin Eğitim Alanı olarak tahsisi gerçekleştirilmiş.

Bu süreçte bahsettiğim ihtiyacı görerek mahallesindeki ilkokula toplanan bağışlarla dört ilave derslik yaptırmayı da başaran Şanal ile birlikte şahane bir ekip ‘Neden mahallemizin okullarını da bağış yöntemi ile yaptırmayalım ki?’ diyerek kolları sıvamış.

İşin içinde geçmiş dönem İKK Sekreterlerinden Makine Mühendisi Feridun Tetik de var. Önce bir dernekleşme kararı alınmış. Ardından faaliyetlere başlanmış.

Cami inşa etmek için dernek kurmanın prosedürünün A’dan Z’ye ezbere bilindiği canım ülkemde, bağış toplayarak okul yaptırmak için dernek kurmak konusu pek gündeme gelmemiş olacak ki, derneğin kurulması dahi 3 ay sürmüş.

Bugün beni ziyarete gelen, ‘Cumhuriyet kadını böyle olur’ dedirten ekibin elbette pes etmek gibi bir niyeti yok. Dernek kurulmuş, bağışların toplanması için girişimler başlatılmış, bir diğer taraftan da Milli Eğitim Bakanlığı’nın tahsis ettiği alanda kendi tip projelerine uygun okul yapılması isteği değerlendirilerek önlerine maliyet tablosunu koymuşlar.

Altınşehir Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Duygu Akbulut ve yönetimi oluşturan Altınşehir Muhtarı Melahat Şanal, Feridun Tetik, Ümit Emek, Meral Altuntaş, yaşanan ekonomik krizin yansımalarının bağış toplamak için kapısını çaldıkları adreslere de olumsuz yansımaları olduğunu ve bu nedenle yeterli bağış toplayamadıklarını söylediler.

Bahsedilen proje için toplanması gereken para 120 milyon tl.

Bursa gibi sanayisi gelişmiş, iş hacmi yüksek bir şehir için hiçbir şey aslında…

Önceden, çok önceden iş adamlarının biraz hayır biraz vergiden düşme bahanesiyle okullar yaptırdığını, bu nedenle de pek çok okula bağışçılarının adının verildiğini biliyoruz. Gelin görün ki, bu bağışların vergiden düşülmesi sistemi bir miktar değiştiği gibi, artık işinsanlarının üretimin dışındaki kaynaklardan para kazanmaya yöneldiğini de ekleyelim bilgilerimize.

Böyle olunca yapılmayan üretim zaten zarar yazdığından ve işinsanlarının paraları gayrimenkul, faiz, borsa, altın gibi yatırım araçlarında durduğundan, hasılı kelam artık paradan para kazanıldığından, kimsenin bağış yapmaya gönlü de olmuyor.

Gönlü olan da daha ziyade hükümete yaranmak adına cami yaptıran derneklere bağışta bulunmayı tercih ediyor.

Bahsettiğim üç mahallede 10 bin çocuk var okul çağında. Buna karşılık sadece bir ilkokuldan bahsediyoruz. Oysa Bursa birlik olsa, iş dünyası şöyle bir silkelense, bu okulların yanına bir o kadar daha okul yapılır.

Altınşehir Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Duygu Akbulut ve Altınşehir Muhtarı Melahat Şanal derneklerinin faaliyetlerini anlatan broşürleri bastırma aşamasındalar. Broşürler basılır basılmaz mahalleleri kapı kapı gezerek okul için destek isteyecekler. Her hane bin lira yardımda bulunsa okulların büyük bölümünü inşa edecek para zaten toplanır.

Şöyle düşünmek lazım; bugün çocuğum küçükse yarın büyüyecek, bugün çocuğum büyüdüyse yarın torunum bu okullara gidecek. Her durumda bu okullara ihtiyacımız var!

Altınşehir Eğitim Gönüllüleri Derneği’nin e-mail adresi www.altinsehiregd.org.tr bence bu adresi ziyaret ederek, dernek göllüleri ile görüşerek, gönlünüzden ne kopuyorsa bir bağış da siz yapabilirsiniz.

Eğitime bizim de bir katkımız olur…

İlk seçimde Dağ yöresinin seçmenlerinin siyasi tercihinde değişiklik olur mu?

İlk seçimde Dağ yöresinin seçmenlerinin siyasi tercihinde değişiklik olur mu?

Geçen hafta içinde gazeteci bir arkadaşımla konuşuyordum.

Bana ‘Bundan sonraki yerel ve genel seçimlerde dağ yöresinin tercihi değişir mi?’ diye sordu.

Gerçekten baktığımızda önemli bir soru…

Bu soruya derinlemesine bir cevap vermiş olalım.

Ama öncesinde son yerel seçimlerle ilgili şu saptamayı da yapalım: Özellikle Osmangazi’de sandığa giden seçmenler yerel seçimlerde Erkan Aydın’a oy verdiler. Gitmeyenler de AK Parti’ye oy vermeyerek bir anlamda dolaylı da olsa Erkan Aydın ve Mustafa Bozbey’e destek vermiş oldular.

Nedeni de belli. Sandığa gitmeyen seçmen bir önceki seçimde AK Parti’ye oy vermişti.

Eli belki CHP’ye gitmedi ama AK Parti’ye kendince uyarı yapmıştı.

Bu saptamadan sonra;

Yine gelelim bir başka saptamamıza… Uzun yıllar hem genelde hem yerelde iktidar olan AK Parti, Bursa özelinde bürokrat ve üst düzey yönetici anlamında pek fazla dağlı bürokrat atamadı.

Fakat bu minvalde değerlendirdiğimizde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey göreve geldikten sonra; Tarım Peyzaj A.Ş’ye Sedat Akar, Bursa Su’ya Erman Aydıngün, BURULAŞ AŞ’ye ise Fahrettin Beşli‘yi genel müdür olarak atadı.

Bunu yan sıra M.Orkun Gazioğlu‘nu BESAŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirdi.

Orhan Aslan‘ı Bursa Kültür A.Ş.’ye, Ahmet Zekai Yıldız’ı ise Tarım ve Peyzaj A.Ş. Yönetim Kuruluna atadı.

Keza Mustafa Gazioğlu’nu da BUSKİ Özel Kalem Müdürlüğüne, Ersin Yılmaz‘ı da Dağ Yöresi Koordinatörlüğüne getirdi.

Onun dışında Mustafa Öztürk‘ü de kendisine yakın olarak gönüllü danışmanı yaptı… Şimdi bunlar sadece Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yapılana görevlendirme ve atanmalar.

Bu açıdan bakınca Mustafa Bozbey için dağ yöresinin kalbinde ayrı bir yeri olduğunu söylemek mümkün.

Siyaseten yorumlayacak olursak, geçmişte CHP’ye soğuk bakan dağ yöresi seçmeni o güne göre bugün itibari ile daha sıcak bakıyor diyebiliriz.

Sandığa nasıl mı yansır?

Olası ilk genel seçimlerde dağ yöresinden CHP’de seçilecek sıralamada milletvekili adayları olursa bir önceki seçimden daha iyi sonuç alır dersek abartmış olmayız.

Peki bu durumda AK Parti ne yapmalıydı?

Bu anlamda yapacağı ilk icraat il ve ilçe kongrelerinde daha fazla dört dağ ilçesinden isme görev vermek olmalıydı. Bu isimlere de yürütmede görev verilmeliydi.

İl yönetiminde yürütmede görev alan tek isim Kamil Bayramiç…

Osmangazi’de ise aklıma gelen bir isim yok.

Nilüfer ve Yıldırım’da da farklı bir sonuç ok.

Dağlıların kendi ilçeleri dışında en fazla bulunduğu Mudanya ve Gemlik‘te benzer bir durum var. Bunun yanı sıra Bursa’da resmi daire ve kurumlarda dağlı üst düzey önetici yok. En azından  İl Milli Eğitim, Orman Müdürlüklerine bu yöreden isim atanabilirdi diye düşünüyorum.

Çok lafın özeti önümüzdeki seçimlerde dağ yöresinin siyasi tercihlerinde bir değişiklik olursa bu sürpriz sayılmamalı.

Bakalım böyle bir olasılık durumunda AK Parti kurmayları ne yapacak?

CHP oyunu arttırmak için yeni hangi hamleler yapacak?

Bekleyip, takip edelim…

 

CHP ‘Başlıyoruz’ dedi…

CHP ‘Başlıyoruz’ dedi…

Biz Bursa’da Kılıçdaroğlu ekibi ile Özgür Özel ekibinin arasında yaşanan mücadelenin yansıması olan olağanüstü kongre kararlarını ve bu kararların kulislerini konuşuyoruz, fakat genel siyasete bakıldığında işin rengi şekli epey değişti.

Vakti zamanında tüzük kurultayını olağanüstü kurultaya çevirerek Kılıçdaroğlu’nun desteklediği bir adayla Özgür Özel’in karşısına çıkmak vardı akıllarda, şimdi geldiğimiz noktada İstanbul Esenyurt ve Beşiktaş belediyelerine yönelik operasyon ve belediye başkanlarının tutuklanması ile sarsılan CHP’nin, iktidarın yeni, olası operasyonlarını durdurabilmek hedefiyle ön seçimle cumhurbaşkanı adayını belirleme kartını açması var gündemde.

Bir sabah uyandığımızda sosyal medyada ‘başlıyoruz’ sloganı ile hareketlendirilen önseçimle Cumhurbaşkanı adayını belirleme çalışması için kulislerde ‘Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak gelmesi’ olasılığına karşı bu kararın alındığı yönünde yorumlar yapılıyor. Tabi bir kesimin yorumlarını daha ihtiyatlı yaptığını, ‘Mesele Erdoğan’la rekabet edecek ismi netleştirmek ve sahaya çıkarmak. İktidarın karşısına, icra makamı için aday olan muhatabı koymak’ dediğini de duyuyoruz.

Buraya kadar durum pek şaşırtıcı da değil.

CHP’de, İstanbul Başsavcılığı’nın yaptığı operasyonların asıl hedefinin İmamoğlu olduğu ve buna karşı bir önlem alınması gerektiği görüşü uzun süredir dillendiriliyordu. Bir yanda İmamoğlu’nu korumak, diğer yanda yaşatılmaya çalışılan mağduriyetten bir kahraman yaratmak bir taşın kuş katliamı olabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘turpun büyüğü heybede’ açıklamasının ardından, herkes turpun büyüğünün ne olacağı üzerinde konuşurken, “Savaş ilanını gördük, kabul ediyoruz” diyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir zamanlar büyük umutlar bağladığı, hatta partililerinin ciddi tepkisini topladığı ‘normalleşme’ sürecinin aksine, yeni yol ve yöntemler üzerinde durmaya başladı.

Kulislere göre, ön seçimle cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi ve erkenden ilan edilmesi, böylece cumhurbaşkanı adayı olacak ismin korumaya alınması düşüncesi tam da bu aşamada gündeme geldi. Gerçi bir tehlike halinde İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının ilan edilmesi durumu hep cepteydi, bu kez örgüte de onaylatmak iyi bir fikir bence de.

Erken aday belirleme kararını savunan partililerin argümanları da hayli kuvvetli…

İlk argüman şöyle; ‘ilginç bir biçimde yargısına güvenin giderek azaldığı bir ülke olmamıza rağmen davalarla yönetiliyoruz, dolayısıyla araçsallaştırılmış yargının hükümleri ile topluma yön veriyoruz. CHP’nin bu noktada hedef haline getirildiği gerçekliği ise gün gibi ortada duruyor. Cumhurbaşkanlığı yarışını kazanmak için şimdiden yol temizliği yapılıyor.

Aday ilanı pek de istenildiği gibi gitmeyen CHP belediyeciliğinin getirdiği bıkkınlığın yerini heyecana bırakmak için önemli bir adım olabilir.’

İkinci argümanı da kısaca özetleyelim; ‘Tam hukuksuz bir döneme girildi. Hasılı kelam, siyasette de ülkedeki diğer tüm alanlarda olduğu gibi orman kanunları işliyor. Dolayısıyla iktidarın muhalefeti tanzim etmeye çalıştığı bu dönemde, hedefin doğrudan İmamoğlu olduğu gerçeğini ön planda tutarak, seçimi zorlayan, bunun için de adayını ilan etmiş bir CHP daha rahat yol yürüyecektir’

Son argüman ise; ‘Sürekli olarak ‘bu son adaylığım’ diye seçmenden oy isteyen ve düzenlediği her toplantıda, yaptığı her açıklamada yeniden adaylığını normalleştirecek söylemler geliştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan rakipsiz bir biçimde seçim için çoktan çalışmaya başladı. Bu noktada CHP’nin de bu makama adayını çıkarıp geleceğe dair iddiasını, programını ortaya koyması gerek’ şeklinde.

Gelin görün ki, CHP’nin Cumhurbaşkanlığı makamı için bir değil, çok güçlü iki adayı var; İmamoğlu ve Yavaş…

Önseçimle aday belirleyip bir an önce adayı açıklama fikrini İmamoğlu’nu koruma çalışması olarak öne sürenlerin Mansur Yavaş’a bu konudan pek de bahsetmedikleri, dolayısıyla Yavaş’ın hali hazırda kamuoyu önünde tepkisini göstermekten çekinmesi dışında yakın çevresine rahatsızlığını ilettiği biliniyor.

Mansur Yavaş’ın sakin, ama bir o kadar kararlı siyasi tavrını burada cebe koymak lazım bence.

Partiye, ön seçim konusunda Yavaş’ın kaygılarına benzer görüşler de iletilmeye başlandı. Adayın belirleneceği parti CHP olur da ‘Genel Başkanımızın tensipleri ile…’ diye başlayan cümleler mi kurulur sandınız?

Ön seçimin sadece CHP üyeleri ile yapılacağı, bunun demografik yapıyı yansıtmayacağı ve yanıltıcı olacağı, kamuoyundan en büyük desteği alan ismin aday olarak belirlenmesi, garantici hareket edilmesi gerektiği gibi görüşler şimdiden tartışmaları alevlendiriyor.

Bir küçük ayrıntı daha verelim; Mansur Yavaş’ın CHP’nin önceki dönem Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bu konuda görüştüğü iddiaları doğruyu yansıtmıyor.

Cumhurbaşkanı Adayının erkenden belirlenmesi zaten ciddi bir fay kırığının üzerinde durmaya çalışan partiyi tamamen ikiye böler mi? Mansur Yavaş önseçim sonucunu beğenmeyip partiden ayrılır mı? Erkenden belirlenen adayın yıpratılması ile birlikte seçim sonucunun aleyhine bir karar mı verilmiş olur?

Bu soruların yanıtlarını ilerleyen günlerde yaşayarak göreceğiz.

 

Orhaneli Belediyesi’nde neler oluyor?

Orhaneli Belediyesi’nde neler oluyor?

Zaman zaman bu köşeden dağ ilçeleri ile ilgili yazılar kaleme almaya gayret ediyoruz. İyi olanı takdir ediyoruz, eksik ve yanlış olanı da eleştiriyoruz. Bugünkü eleştiri konumuz ise Orhaneli Belediyesi ile ilgili.

Orhaneli Belediye Başkanı Ali Osman Tayir‘i geçmişten beri tanırız. Kendisinin iyi niyetinden hiç bir şüphemiz yok. Amma velakin kendisinin bazı icraatları var ki eleştirmeden de geçemeyeceğiz.

Onlardan ilki, göreve geldikten sonra işten çıkardığı işçilerle ilgili. O işçilere ihtiyaç yoktu. Sayın başkan madem işçileri çıkardınız, neden o işçileri yevmiye ile tekrar belediyede çalıştırıyorsunuz?…

Böyleyse ister istemez biz de soruyoruz…

Madem çıkardığınız işçilere ihtiyaç vardı, neden çıkardınız?

Yine belediyede yılbaşında bazı isimlerin emekliliği düşünmemelerine rağmen emekli edildiği de ifade olundu…

Belki maaşları düştüğü için çalışmak istiyorlardı?

Keşke kendileri emekli olmak isteseydi demeden de edemiyoruz.

Buradan da sormuş olalım; siz memuriyete devam etseydiniz gününüz dolsa hemen emekli olur muydunuz?

Bu arada önceki senelerde sportif anlamda Bursa’yı kasıp kavuran Orhanelili basketbolcular vardı.

Artık onlardan da ses çıkmıyor.

İnanın ne oldu merak ediyorum…

Bir başka mevzu ise Orhaneli’nin adını tüm dünyaya duyuran rafting idi. Rafting sayesinde Orhaneli ilçesini tanımayan kalmamıştı.

Her gün yerel ve ulusal kanallarda Orhaneli haberlerini duyuyorduk.

Rafting alanı Orhaneli Belediyesi tarafından işletiliyordu.

Ciddi anlamda botlar, can kurtarma yelekleri ve  birçok demirbaş alındı. Bunları da kendi kazandıkları ile almışlardı. Bunun yanı sıra Orhanelili bir çok gence de istihdam olanağı sağlıyordu. Ve en önemlisi de belediye açısından ciddi bir gelir kaynağı idi.

Ne hikmetse belediye burayı işletmekten vazgeçti.

Neticede olarak, aylık 90 bin TL muhammen bedel ile ihaleye çıkartıldı.

Kaça gider ya da gitti onu bilemem.

Ama keşke Orhaneli Belediyesi işletmeye devam etseydi. İster istemez bu durumda önceki başkan tarafından emek harcanarak yapılan çalışmaların bir anlamda heba edilmesi bizi üzüyor.

Burada Başkan Tayir’e yakışan o botların üzerine üç dört bot daha almak bir kaç çalışan daha ilave etmekti.

İnşallah gerçekten hayırlısı böyledir demekten başka bir şey gelmiyor…

 

 

Mali tablo endişe verici!

Mali tablo endişe verici!

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in Ocak ayı değerlendirme toplantısının pek çok önemli konu başlığını içerdiğini bir önceki yazımdan hatırlayacaksınız. Sadece çevre sorunlarına değinmeye çalıştığım bu yazının aksine bu kez sadece mali sorunları irdeleyeceğiz birlikte.

Belediyenin mali tablosunu tüm açıklığı ile gözler önüne seren ve çeşitli harcama kalemlerinden yapılan tasarruflarla mali tablonun kötüye giden dengesini düzeltmeye çalışan Bozbey’in belini en çok büken BUSKİ oldu tahmin edeceğiniz gibi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin iştirakler ve BUSKİ ile birlikte toplam borcu 32 milyar liraya yaklaşmış. Bu borca uzun vadeli borçların da dahil olduğunu ekleyelim, hesap şaşmasın.

Özellikle BUSKİ’nin mali tablosunun şehri aşağı çeken hali gözden kaçacak gibi değil. Döviz cinsinden alınan krediler nedeniyle borç giderek katlanıyor. Kısaca şöyle özetleyelim; BUSKİ’nin borcu son 10 ayda yüzde 36 oranında artmış. Bunun yanında yıl sonuna kadar yapılması gereken 25 milyar lira kredi ödemesi var. Tekrar ediyorum, tüm bu ödemeler dövizle alınmış borçlanmalara dair! Yine tekrar ediyorum, BUSKİ’nin borcu yıl sonuna kadar 25 milyar liraya varacak!

Bahsettiğimiz borç miktarının yatırım bütçesine yüzde 60’lık bir yansıması olduğu iddia ediliyor. 10 ayda BUSKİ’nin borcunun 5 milyar lira daha artmış olması şehrin cebinde kocaman bir delik olduğunu gösteriyor bize.

Başkan Bozbey, döviz cinsinden alınan kredilerin önemli bir bölümünün aslında devletin kendi kurumlarının yapacağı yatırımları BUSKİ’nin üstlenmesinden kaynaklandığını belirtti kürsüden yaptığı konuşma sırasında. Bunun en bariz örneği ise Çınarcık Barajı yatırımı oldu tahmin edeceğiniz gibi.

Önceki hatalı yatırımlar ve borçlanma biçimlerinden kaynaklanan mali zorlukların yanında devletin geçmiş alacaklar için kaynaktan yaptığı 1,1 milyar liralık vergi ve SGK prim borcu kesintisini de unutmamak lazım. Bahsedilen 1.1 milyar liranın yatırım olarak yansıması 4.5 milyar olarak açıklandı Bozbey tarafından.

Mali tablo karanlık, hem de pek karanlık.

Büyük beklentilerde çeşitli illerden yapılan transferlerle oluşturulan belediye kadrosunun Bursa’yı içinde bulunduğu açmazdan kurtarması umut ediliyor.

Aslında yanlış yatırımlar ve olmayacak dualara amin demek biçimindeki yatırım üstlenmelere alışkın bir şehir Bursa. Tam da bu nedenle bir türlü belini doğrultamıyor ve yapılması gereken işleri erteleyerek bütçesini faklı yönlere kaydırıyor yıllardır. Bir Timsah Arenamız var malum. Şehir olarak halen parasını ödemeye çalıştığımız, belediyenin bütçesinde halen önemli bir ödeme kalemi olarak duran. Şimdi bir de Çınarcık barajımız mevcut. Alinur Aktaş’ın ‘Yapımını biz üstlendik’ diye gururla söylediği, Başkan Bozbey’in ise ‘şehrin belini büken bir yatırım, DSİ bunu yapacakken neden belediye üstlenmiş, üstelik de döviz cinsinden kredi ile borçlanarak yapmaya kalkmış anlamak mümkün değil’ dediği…

‘Her yiğidin kendine has yoğurt yiyişi var’ diyeceğim de bu yoğurt yeme meselesi gelip bizim şehrin sofrasına çökünce içimden gelmiyor böyle iyimser yaklaşımlar. Üstelik merkezi hükümet ve belediye başkanlığı arasında parti farklılığı yaşandığında devletin devamlılığının esası da ortadan kalkıyor, dolayısıyla merkezi hükümet ve belediyeler şehir ve şehirlinin faydasını düşünmek yerine bir güç savaşına giriyorken hiç öyle iyimserlik falan kalmıyor insanda…

Bir de şu meşhur Alan Başkanlığı hadisesi var değinmek istediğim.

Uludağ Alan Başkanlığının hem Uludağ açısından hem de şehir açısından olumsuz pek çok tarafının bulunacağının altını kalın kalemlerle çizen Akademik Oda temsilcileri ile birlikte bu konuda ciddi bir mücadele verdiğimizi, pek çok yazı yazdığımızı, Bursa basınının çevreye duyarlı tüm gazetecilerinin konuyu köşelerine taşıdığını hatırlatmak isterim.

Sonuç elbette elde var sıfır nezaketsizliğinde bir sonuçtu. Alan Başkanlığı Uludağ’da hakimiyetini kurdu. Öyle böyle bir hakimiyetten bahsetmiyorum. Milli Parklar ortadan kalktığı gibi Bursa Büyükşehir Belediyesi dahi Uludağ Alan Başkanlığı Yönetiminde yer almıyor…

Bahsettiğim bu durumun acısı en çok Kartalkaya’da yaşanan yangın faciasının ardından hissedildi. Başkan Bozbey, “Ulaşım, su, otopark, itfaiye ve diğer alanlarda sorumlu olacaksınız, ama Alan Başkanlığı Yönetimi’nin danışma kurulunda etkili yer alamayacaksınız. Nasıl Alan Yönetimi bilemiyorum! Orada yapılan işleri birebir takip ediyoruz. Yetkileri çok fazla. Büyükşehir Belediyesi’ne ait otoparkları kaldırdılar, özel şirkete verdiler. Problem oldu. Yine biz devreye girdik. Otobüs gönderdik. ‘Otobüsü çekin, gerek yok’ denildi. Şikâyetler olunca kabul etmek zorunda kaldılar. Bu konuda Valimize destekleri için teşekkür ediyorum. Alan Yönetimi’nin bir kez daha kendini gözden geçirmesini, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Alan Yönetimi içerisinde etkin yer alması gerektiğini hatırlatmak istiyorum” diyerek seslendi kürsüden…

Uludağ Alan Başkanlığı’nın yönetimini bir kez daha gözden geçirmesini danışma kurulu içerisine akademik oda temsilcilerini ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni de etkin görev alacak biçimde dahil etmesini bir kez de biz talep edelim…