İYİ Parti’de kazan kaynıyor!

İYİ Parti’de kazan kaynıyor!

Hayli zamandır konu olarak ele almadığımıza bakarak, Bursa siyasetinde hareketin azaldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Aksine, siyasetin nabzı artıyor. Kandaki deli akışı en çok İYİ Parti bünyesinde hissediyoruz, zira İYİ Parti kongre sürecine girme kararı aldı ve yavaş yavaş ilçe kongrelerinin adayları belli olmaya başladı.

Yıldırım İlçe Başkanlığı için adaylığını ilk açıklayan isim, İYİ Parti Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Serkan Belen oldu. Adaylık açıklamasını akşam saatlerinde yapmasına rağmen büyük bir kalabalık toplamayı başardı Belen.

Bu kalabalık önemli, çünkü Yıldırım İlçesinde koltuğu kimin adayının alacağı önemli. Zira Belen’in karşısına kuvvetli bir rakibin daha çıkması bekleniyor.

Konuyu kısaca özetleyecek olursak; merkez sağın kalesi Bursa’da eli hayli güçlenen İYİ Parti kendi içinde de bir rekabet yaşıyor.

İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun taraflardan biri olduğunu biliyoruz. Diğer tarafı da siz tahmin edersiniz sanırım. Her ne kadar el ele kol kola fotoğraflar verilse de siyasetin doğasında var rakip olmak.

Neyse efendim konumuza dönelim. Osmangazi ilçesine Selçuk Türkoğlu’nun ağırlığını koyduğunu biliyoruz, ancak Nilüfer İlçesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tablo bu olunca, il başkanlığı için eli güçlendirecek ilçe olarak Yıldırım kalıyor geriye.

İYİ Parti için ‘Yıldırım’ı alan il başkanlığını alır’ demek doğru olacak gibi. Kritik ilçe kongresini yakından takip edeceğimi şimdiden söyleyeyim.

Elbette siyasetin tek bir gündemi, tek bir senaryosu olmaz. İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun bir yandan da milletvekilliği için nabız yokladığını, sıra hesaplamaları yaptığını atlamış değilim.

Son 24 saate kadar hiçbir şeyin belli olmadığı bu oyunda biz izleyiciler için keyifli bir seyir yaşanacak gibi.

BU İSTİFAYA DİKKAT EDİN!

Siyasetin bir diğer ayağı da belediyeler ‘günümüzde’. Neden ‘günümüzde’ kelimesinin üzerine vurgu yapıyorum? Çünkü bize vakti zamanında siyaset derslerinde öğretilen şudur ki; tüm seçilmişler, buna belediye başkanları da dahildir, seçildikleri koltuğa oturmadan önce parti rozetlerini çıkarırlar ve görev alanları içinde bulunan tüm vatandaşları kucaklayan bir politika izlerler.

Elbette şimdilerde bu kuralların hiçbiri uygulanmıyor. Doğal olarak belediyeler de siyasi dünyanın kapsamı alanına giriyor.

Siyasetin belediye kanadında da hararetli ve hareketli günler yaşanmakta. Bu kez hareketlilik Gemlik Belediyesi sınırlarında.

Bir süre önce Gemlik Belediye Başkan Yardımcılığı görevine getirilen Karabük Eski İl Emniyet Müdürü ve Polis Başmüfettişi Serhat Tezsever görevinden istifa etti.

Daha önce de yazdım, yine özellikle vurguluyorum CHP konuşulan, itiraz edilen, tartışılan bir parti yapısına sahiptir. İşte tam da bu nedenle AK Parti’den ayrılmalarda olduğu gibi bir affını isteme ile değil bir istifa ile karşı karşıyayız.

Hem de ne istifa…

Zehir zemberek…

Tezsever, 3 ay boyunca verdiği emekleri, tespit ettiği aksaklıkları, sunduğu dosyaları ve tüm bu çalışmalarına kulak asılmamış olmasını sert bir dille eleştirerek istifa etmiş Gemlik Belediyesi’nden.

Serhat Tezsever’in istifasındaki şu sözlere dikkatinizi çekmek isterim;

“Belediye başkanı tarafından tutulan danışman ve belediyenin bütün yönetim kadrosu ile yapılan toplantıda danışman tarafından her şeyin güllük gülistanlık olduğu, hiçbir problemin olmadığı, işlerin çok iyi gittiği gibi sözlerin konuşulmasından sonra, ben de herkese hitaben işlerin öyle olmadığını, sokaklarda ufak dokunuşların dahi yapılmadığını, vatandaşların şikayetçi olduğunu, bir an önce Bismillah deyip çalışmalara başlanılması gerektiğini söyledim…”

Bir yeri yönetmeye talip olanların yönetim makamına oturduktan sonra danışmanları tarafından yönetiliyor olması acıdır. Hem o makamın sahibi hem de vatandaş için…

İstifa mektubunda samimiyetle sarf edildiğine inandığım bu sözlere Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan’ın da dikkat edeceğini ve üzerinde bir kez daha düşüneceğini umarım.

___

NOT 1: 4-5 Kasım tarihlerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Bursa’ya geliyor. Kılıçdaroğlu’nun programında özel bir basın buluşması olmasını çok isterdim, yok ne yazık ki. Bursa basını olarak temasları yakından takip etmekle yetineceğiz.

NOT 2: Siyasette gençliğin enerjisi muhteşem doğrusu. DEVA Partisi’nin en çalışkan ilçe başkanlarından biri olan Osmangazi İlçe Başkanı Yasin Gök son günlerde ‘videolu muhalefet’ olarak adlandırabileceğim bir yöntem geliştirmiş. Neye muhalefet ettiğini görsel olarak da sunmak akıllıca.

Akademik odalar ve STK’lardan siyasete geçip aday olacaklar için düzenleme şart

Akademik odalar ve STK’lardan siyasete geçip aday olacaklar için düzenleme şart

Yaklaşan seçimler öncesi siyasi partilerin çalışmaları dikkat çekiyor. Bu normal.

Normal olmayan ise sivil toplum kuruluşlarındaki hareketlilik.

Burada dikkat çeken ayrıntı ise siyasette istediği yere ulaşamayan bazı isimlerin burayı basamak olarak kullanmaları.

Bu amaca yönelik faaliyetleri.

Özellikle her seçim zamanı “benim arkamda şu kadar insan var” deyip, bazı isimler önce sivil toplum kuruluşunun veya akademik odanın başkanı oluyor, ardından dikey geçiş ile siyasette bir yerlere aday oluyor.

Arada da mesleği ve hemşerileri ile ilgili olmayan birçok konuda açıklama yapıyor.

Yol göstermesi gerekirken, yol kapatıyorlar.

İstemedikleri siyasi partilere bu yollarla alanları olmayan konularda ayar vermeye çalışıyorlar.

Siyaset siyasi partide yapılır…

En azından bunun hatırlatılması şart.


Öte yandan;

Bu tür kurum ve kuruluşların yöneticilerinin bu yola girmesi durumunda, yönetim kuruluna seçilen başkanların ve yönetim kurullarının genel kurulları öncesi verdiği sözlerden de uzaklaşmalar belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.

Görevini layığı ile yapanlara sözümüz yok…

Gördüğümüz o ki genel seçimler öncesi bu hareketlilik daha fazlalaşıyor.

Buna önlem alınması şart…

İşte bu noktada belki bu seçimlere yetişmeyecek, amma velakin gerek sivil toplum kuruluşu başkanları gerekse akademik oda başkanları ve yönetim kurullarına milletvekili ve belediye başkanı adayı olmaları istemeleri durumunda seçimlerden en az bir yıl önce istifa şartı getirilmeli.

Buna yönelik bir düzenleme şart.

Hatta bir adım daha ileriye gidilip, meslek odalarının meslek yasaları da gözden geçirilmeli…

Gerek iktidar, gerekse muhalefet partileri bu konuda uzlaşmalı.

Hatta bu yasama döneminde bununla ilgili kanunlar ivedilikle çıkarılmalı.

Akabinde ise;

2023 yılındaki seçimlerden sonra gerçekleşecek ilk yerel veya genel seçimde uygulamaya sokulmalı.

Böyle bir düzenleme çıktığında, kimin yöresine veya bağlı olduğu odaya hizmet aşkı kimin siyaset ve koltuk aşkı ile yola çıktığı ortaya çıkar.

Böyle bir düzenlemenin çıkması durumunda,  akademik odaların, sivil toplum kuruluşlarının görev ve yetki sahaları da daha net belli olur.

Velhasıl her seçim dönemi bu tür odaların ve sivil toplum kuruluşlarının içi de boşalmamış olur.

Hazır düzenleme yapılmış iken memuriyetten istifa edip aday olanlar için de benzer bir çalışma yapılmalı.

Malum onlardan da göstermelik aday olup unvanını arttırmak isteyenler olabiliyor.

Liyakati ön planda tutma adına;

Memuriyetten istifa edip milletvekilliği ve belediye başkanı adayı olanların memuriyete dönüşleri de hemen olmamalı.

En az iki yıl sonra dönebilir şartı ya da alternatif olarak o güne kadar tazminatının yüzde 70’ini alabilir, şartı ile memuriyet hakkının sonlandırılması da gündeme gelebilir.

Yazımızın üstünde yazdığımız gibi bakalım bu dönem kaç akademik oda, sivil toplum kuruluşu, meslek odası, ticaret ve sanayi odaları yöneticisi görevlerinden ayrılıp siyasette vekillik makamına aday olmak isteyecek.

Bizim saptamamız doğru mu?

Yanlış mı?

Onu da yakın bir tarihte öğrenmiş olacağız.

Öneri bizden, değerlendirmek yetkililerden…

Krediler ne zaman ucuzlayacak?

Krediler ne zaman ucuzlayacak?

Ve beklenen oldu.

Faiz yine düştü.

Hangi faiz? Merkez Bankası’nın politika faizi.

Garipsedik mi? Tabi ki hayır.

Alıştık çünkü MB’nin her Para Politikası Kurulu toplantısında faizin düşmesine!

Son toplantıda da gelenek bozulmadı. Ama beklentileri az da olsa boşa çıkaran minik bir sürprizle geldi karar bu kez.

Nasıl mı?

Beklenti son aylardaki trendin yani 100 baz puanlık indirim yine sahnelenmesi yönündeydi.

Ama MB yönetimi agresif davrandı. Ve 150 baz puanlık indirime gitti. Netice politika faizi yüzde 10,5 seviyesine düşmüş oldu.

Haliyle akıllara gelen sorun niye indirime hız verildiği yönündeydi. Yanıt koşulların daha yüksek bir indirim oranına uygunluğunu test etmek. Ve süreci hızlandırarak yılsonu gelmeden hasarsız biçimde tek haneye inmek!

Karar sonrası gelen açıklama metninde bu yönde sinyal da vardı.

Yani piyasa reaksiyonunun sınırlı kalacağı öngörüsü ile kasımda da 150 baz puanlık indirimin hedeflendiği açıkça ifade edildi.

“Benzer bir adım atıldıktan sonra faiz indirim döngüsünün sona erdirilmesi gündeme alındı.” diyen Merkez’in kurmayları özetle kasım itibarıyla Türkiye’de ana gösterge niteliğinde olan politika faizinin yüzde 9’a ineceğini ilan etmiş oldu!

Malumun ilanı olan bu gelişme haliyle piyasalarda pek bir etki yaratmadı. Ne borsada en de dövizde bir hareket oldu.

Çünkü tek haneli faiz çoktan fiyatlanmıştı. Sürecin öne çekilmiş olması hafif de olsa pozitif etki bile yarattı aslında.

Ama daha önemlisi fiiliyatta artık MB’nin uyguladığı politika faizinin temel gösterge niteliğini kaybetmiş olması asıl mesele!

Yani hiçbir ekonomik aktör artık politika faizine bakıp da pozisyon almıyor.

Çok net biçimde etkisiz eleman konumuna geldi.

Mesela bankaların mevduata uyguladığı faiz yüzde 20 ve ötesi… Keza ticari kredi faizleri bunun iki katı!

Pratikte fonksiyonunu ve etkinliğini büyük oranda yitirmiş olan politika faizi vatandaş için pek bir şey ifade etmiyor.

Yani enflasyona karşı korumuyor. Ve borçlanmayı da o seviyeden sağlamıyor.

Enflasyon ve cari açık makul seviyelere düşmedikçe de bu tablonun değişmesi pek mümkün değil!


Elbette kamu bankalarının Hazine bazlı avantajları nispeten daha ucuz kredi imkanlarını sağlayabilir. Ancak onun da bütçe açığını büyütme potansiyeli barındırdığı açık.

Yine de seçim dönemi yaklaştıkça kredi kanallarının açılması ve ucuz maliyet için zorlama da olsa bazı yöntemlerin icat edileceği de açık aslında!

Ama bu sürecin sürdürülebilir olması enflasyonun da tek haneye geldiği ve kur baskısının fiilen bittiği bir dönemde olabilir ancak.

Kısacası bir süre daha sembolik bir politika faizimiz olacak. 2023’teki geçici fırsat penceresinden ise eli hızlı olan yararlanacak.

Piyasa koşulları ile uyumlu ve sistematik bir özellik taşıyan politika faizi için ise biraz daha sabır şart!

Bursa’da turizmin merkezi değişir mi? 

Bursa’da turizmin merkezi değişir mi? 

Önceki gün Bursa’da yapılan en büyük projelerden biri olan Downtown içindeki otelin anlaşma töreni için soluğu yine eski adı ile Pars Kiremit Fabrikasında aldık.

Hatırlatmakta fayda var; Pars Kiremit Fabrikası ve bulunduğu arazi Erdönmez ailesine aitti.

Ardından önceki senelerde burası Atış Yapı ile yapılan anlaşmayla kat karşılığı bu firmaya verildi.

Şimdilerde buranın adını daha fazla duyar olmaya başladık.

Ayrıntıya girmeden bir gerçeği ifade etmek istiyorum.

Burada yaşayanlar, daire sahibi olanlar belirli gelir grubunda yaşayan hemşerilerimiz.

Belki de dışarıdan bir çocuk görse buradakiler için şu ifadeyi kurar:

“Anne baba, biz burada yaşayanlarla ayrı dünyaların insanı mıyız?”

Ondan dolayı firma ve Erdönmez ailesine diyeceğim odur ki burada sosyal projelere daha çok önem verilmeli.

Belki burası Bursa’da yaşayan birçok ailenin rüyasına bile giremeyecek.

Onlar rüyaya girmeyen bu yaşam merkezini sosyal projelere dahil ederek birçok çocuğun rüyasını gerçekleştirmeli…

***

Şimdi gelelim önceki gün atılan imzalara…

İçinde yapımı devam eden otel uluslararası bir otel zincirinin işletmesine dâhil oldu.

Taraflar imzaları attılar, herkes mutlu.

Bursa yeni bir otele kavuşacak.

Buraya kadar bilindik.

Ama imza töreninde Bursalıların yakında tanıdığı, koleksiyonları ile bilinen, uzun yıllar Bursa Kent Müzesi’nin koordinatörlüğü ve BKSTV’nin de Genel Sekreterliği görevini ifa eden Ahmet Erdönmez’in bir açıklaması var ki oldukça önemli.

Erdönmez iddialı bir ifade kullandı.

Belki bir başkası o iddiayı dile getirse üzerinde durmazdım.

Ama o ifadeyi Erdönmez kullanınca düşünmek gerekli.

Neydi o açıklamada dikkat çeken ifade?

“Down Town Bursa’da Hanlar Bölgesi’nden sonra en fazla ziyaretçi ve turist ağırlayacak bir mekân olacak” dedi.

***

Bu açıklama oldukça iddialı.

Bursa’da yerli ve yabancı turistlerin ortalama konaklama süresi 2 günden daha az. Günübirlikçilerin uğrak yeri desek daha doğru olacak.

Geldikleri ve gezdikleri yerler Uludağ, Hanlar Bölgesi, Emirsultan, Yeşil, Fetih 1326 Müzesi.

Ondan sonra bay bay deyip bir kutu kestane şekeri alıp ucundan da dönerin tadına bakıp geldikleri gibi gidiyorlar.

Şehrin merkezinden ne batısına ne de doğusuna gittikleri ender bir durum.

***

Erdönmez’in bu açıklaması tutarsa hayalden gerçeğe ya da hayat bulursa o zaman ne mi olur?

Bursa’da özel sektör marifeti ile gerçekleşecek en büyük kentsel dönüşüm planları ortaya çıkar.

Bir tarafta Hürriyet, Soğukkuyu’da tüm binalar kentsel dönüşüme girer farklı bir yapıya bürünür.

Buranın çehresi değişir.

Bu bir…

***

Belki de yıllar önce MHP’den Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Mehmet Gazioğlu’nun en büyük projelerinden biri olan Disneyland ya da benzeri bir merkez buralara kurulursa Erdönmez’in açıklamalarını desteklemiş olur bu da iki…

Böyle bir durumda gerçekten burası en fazla turist ağırlayan merkez olur bu da üç.

***

Bu arada meraklıları için bir ayrıntıyı paylaşalım.

Downtown’un pazarlama ekibiyle kısa bir sohbet etme fırsatı yakaladık.

Onların ifadesi ile buradan konut alanların en az yüzde 30’lık kısmı yabancı ya da diğer deyişle Arap ve Ortadoğu kökenliler.

Bunun bir açılımı da vatandaşlık almaya hak kazanan yabancılar demek.

Bu da Bursa’da yaşayan çifte vatandaş sayısının artmış olması demek.

Ya da international şehir olmak demek.

Bu da dört…

Bunu da buradan yazmış olalım.

Ne diyelim o zaman.

Hayırlı olsun…

Bir yılan hikayesi: Çataltepe!

Bir yılan hikayesi: Çataltepe!

Bursa’nın meşhur, yılan hikayesine dönen konuları vardır, malum…

2011 yılında Kestel ilçesi Çataltepe bölgesinde yapımına başlanan ve ilerleyen süreçte yarıda kalan Çataltepe Sanayi Sitesi Projesi de bunlardan biri.

BESOB seçimlerinde Çataltepe meselesini çözeceği sözünü veren, bu sözle de esnaftan büyük destek gören BESOB Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Bilgit konuyla ilgili görüşmeler yapmaya çoktan başladı.

Ancak esnaf için de bıçak kemiğe dayandı. Zaten ciddi bir ekonomik kriz var, bu kriz ortamının içinde vakti zamanında yaptıkları yatırımın günümüz koşullarına taşındığında devede kulak kalacağını düşünen Çataltepe mağdurları ÇATSANDER çatısı altında birleşerek BESOB önünde bir basın açıklaması yaptılar ve sorunlarını dile getirdiler.

 

Öncelikli olarak esnafın ne dediğiyle başlamak istiyorum.

Çataltepe Sanayi Sitesi Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Mehmet Kuş yaptı esnaf adına açıklamayı ve dedi ki;

2008 yılında TOKİ ve BESOB işbirliğiyle bugün gündeme gelen ilk evim ilk iş yerim projesinde her ne olduysa, BESOB’un olaya sahip çıkmaması ve bazı mahkemelerle 2019 yılına gelinmiştir. 2019’da ise BESOB’daki yönetici arkadaşlarımızın aldığı kararlar bizlere göre çok yanlıştır ve bir sürü insanı haksızlığa sürüklemiştir.

Bir kooperatif kurulmuştur. Bu kooperatife 3 bin üyenin kamulaştırma bedelini yatırdığı ve altyapısının yüzde 88’i bitmiş olan 3 milyon metrekare araziyi 54 trilyona, 5 senede ödemek üzere devrini yapmıştır. Ama bu devri yaparken TOKİ ve BESOB’a para ödeyen üyeler kooperatife devredilmemiş ve açıkta bırakılmışlardır. Yani Bursa’da 2008 senesinde başlayan ilk iş yerim projesi akamete uğramıştır!”

Bu mağduriyeti BESOB Başkanı Fahrettin Bilgit de kabul ediyor ve sorunun bir biçimde çözüme kavuşturulması için elde dosya çalmadık kapı bırakmıyor. Ancak mesele çok girift, çok çetrefilli.

Çözüm olarak esnafın ne istediğine bakalım;

Temennimiz bu projenin tekrardan TOKİ’nin projesi altına girmesidir. Devletimiz halihazırda ‘ilk iş yerim projesi’ni başlatmışken burada bulunan 3 milyon metrekare araziyi alsın, sahip çıksın ve 3 bin esnafımıza bunu ücretleri karşılığında tekrar versin. Kurulan kooperatifle kesinlikle herhangi bir ilerleme olmaz! TOKİ’yi göreve davet ediyoruz!”

Esnafın istediği çok açık. Ödediği bedellerin günümüze uyarlanması ve TOKİ’nin projeyi devralıp sürdürerek nihayete erdirmesi.

Konuyu tek taraflı yazmak pek uygun düşmeyeceğinden BESOB Başkanı Fahrettin Bilgit ile de görüştüm.

Görüşme sonunda yaptığım çıkarım; Çataltepe Kooperatifi’nin de ‘Bu işi nihayete erdirecek olan kurum benim!’ gibi bir ısrarı yok. Hatta kooperatif de konunun bir an önce TOKİ’nin güvenli kanatları altına girmesi ve böylelikle bir nihayete erdirilmesinde görüyor çözümü.

“Şu anda orada TOKİ’nin yeniden devreye girmesi ile ilgili yoğun bir çalışma içindeyiz. Arkadaşlarımız biraz sabırlı olsunlar. Zamanında yaptıkları ödemelerin güncellenerek projenin devamlılığının TOKİ kanalıyla sağlanması için çabalıyoruz. Bu konuda hazırladığımız rapor ile Bursa Milletvekillerine AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan’a ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a gittik” diyor Fahrettin Bilgit.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ın sıklıkla dile getirdiği bir konu da Çataltepe meselesi ile birlikte benim gündemime oturuyor. Burkay’ın şehir için ihtiyaç olduğunu söylediği iki KOBİ OSB projesinden biri Çataltepe olamaz mı?

Elbette olur” diyor BESOB Başkanı Bilgit.

“Seçim çalışmaları olduğu için İbrahim Burkay ile görüşemedik. Seçimler bittiği için yakın zamanda kendisiyle bu konuyu konuşacağız. Onların üyelerinin içinden Çataltepe’ye ödeme yapanlar var. Bugün Gökdere’de Beşyol’da esnafın dükkanları boşaltılıyor. Bu esnafın yeni bir KOBİ OSB’ye ihtiyacı var. Burada da altyapı çalışmaları bitmiş. Arsaları hazırlanmış Çataltepe devreye giriyor.

Önümüzdeki hafta TOKİ başkanlığı ile görüşmeler yapacağız bu konuyla ilgili. 2 bin 500 kişinin mağduriyeti söz konusu. Biz esnafımızın hakkının yenmesine, alın terinin ziyan edilmesine göz yummayacağız. Meselenin takipçisiyiz” diyen Fahrettin Bilgit kısacası esnaftan biraz daha sabır istiyor.

Şöyle dikkatle bakıldığında her iki tarafın da çözümü TOKİ’de gördüğünü fark etmişsinizdir. İş biraz da iletişime geçmemeleri nedeniyle sıkıntılı aslında. Sonuçta Bilgit biraz zaman istedi, zaten ÇATSANDER de yeni bir açıklama yapmadan önce bir aylık süre vermeyi kararlaştırmıştı kooperatif yönetimine.

Konu bizim de takibimizde olacak. Bakalım mesele nasıl ilerleyecek…

Şehir merkezinde mutlu olabilir misiniz? 

Şehir merkezinde mutlu olabilir misiniz? 

Şehir kelimesi Farsça dilinden Türkçe’mize geçmiş. TDK’ya göre şehir “Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site” olarak tanımlanıyor.

Uygarlaşmanın kozasıdır şehirler. Şehri kendi içinde birbirine bağlayan bulvarları, caddeleri, sokakları. Gökdelenleri, AVM’leri, devasa kamu binaları, lüks semtleri, gecekondu bölgeleri şehre dairdir. Otopark sorunu, trafik sıkışıklığı, toplu ulaşım da yalnızca şehirlerde olur.

Nereden geldik buraya?

Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın son yıllarda hayata geçirilen en büyük inşaat projesinin açılışı ve bazı anlaşmalarının lansman toplantıları yapıldı.

Downtown isimli bu proje şehre dâhil oldu, diyebiliriz.

Şehrin merkezinde kalan son en büyük arazilerden birinde hayata geçirilen bir proje bu. İsmini de buradan alıyor. İnsana gerçekten de bir metrepolde yaşıyor olduğunu hissettirecek ve bir şehre ait olmanın keyfini yaşatma iddiasında bir planlama ile hayata geçirilmiş.

850 konut, 71 bin metrekarelik alışveriş merkezi, yatay ofisler, 200 odalı kent & iş oteli, bin 200 kişilik balo salonu ve yanında sanat ve kültür merkezi ile içine kurulan özel “Pars Kent Müzesi” isimli bir de müzesi var. Açık ve kapalı mega oyun parkı, çeşitli sağlık, estetik ve spor merkezleri projeyi tamamlıyor.

İnşaat sektöründe teknik yöntemler gelişti. Bir yüksek teknolojiden söz etmiyorum. Daha çok inşaat malzemeleri ve o malzemenin uygulanmasına ilişkin bir konu. İnşaat malzemelerinin üretim ve uygulamaları yeni üretim teknolojileri ile birlikte planlanınca, hem işçilik, hem zaman, hem de kalite anlamında ciddi farklar doğdu.

Bu nedenle böylesi devasa projelerin, çok kısa sayılabilecek sürelerde tamamlandığına şahit oluyoruz.

Peki, bu hıza kamu yatırımları yetişebiliyor mu?

Ne gezer… Ulaşım, alt yapı, üstyapı hizmetlerinin o yeni gelişme bölgelerinde tam anlamı ile hayata geçmesi yıllar alıyor.

İşte şehirleş(eme)me döngüsü burada başlıyor.

Ve o soruyu kendi kendinize tekrar sormak farz oluyor.

Şehir merkezinde mutlu olabilir miyiz?

Bu açıdan bakınca Downtown’da mutluluk kaçınılmaz. Özellikle oradaki mülk sahiplerinden biriyseniz. Yanıltma payı olduğu için buradan yazmayacağım, ancak milyon dolarlardan söz edilen konut fiyatları ve diğer kiralanabilir alanlar gerçekten de Bursa’ya değer katacak cinsten. Çünkü Bursa’ya yenilik katmak ve biricik olma kaygısı ile planlanıp hayata geçirilmiş bir proje.

Öte yandan, çevre yollarının yeterliliği, alt yapısı ve bulunduğu bölgenin planlamasına ne oranda etki edeceği konuları şimdilik cevapsız.

Bursa bir metropol olma yolunda durdurulamaz bir biçimde gelişiyor.

Umarız yeni planlanan böylesi kompleks projeler de kente katacağı katma değer düşünülüp hayal edilerek inşa edilir

Ancak o zaman şehirde yaşayan herkes, o kentli olmanın kıvancı ile yaşamını sürdürebilir.

Konut fiyatları düşecek mi?

Konut fiyatları düşecek mi?

Ev sahibi olmanın hayallerle buluştuğu bir dönemdeyiz.

Konut fiyatlarının roket hızı ile uçtuğu bir yıla şahit olduk.

Açıklanan son fiyat artış oranı yüzde 185 seviyesinde. Bu artış seviyesi ağustos ayı sonu itibariyle yıllık bazda karşımıza çıkan Türkiye ortalaması rakamı.

Yani konuta erişimi yüksek gelir grupları dışında neredeyse imkansıza yaklaştıran bir fiyat değişimi tablosu var karşımızda!

Bu tabloya bir de finansal açıdan olanakların ciddi şekilde kısıldığı bir manzarayı da eklemek zorundayız. Bir bankadan kredi kullanarak konut edinmek de aşırı zor hale gelmiş durumda.

Nitekim ipotekli konut satış verilerindeki düşüş seviyeleri de bunu ispatlar nitelikte! Eylül ayı konut satış rakamlarında da görüldüğü üzere konut talebinde gerileme söz konusu.

Çünkü vatandaş bir türlü kayda değer bir seviyeye inmeyen kredi faizleri ile konut piyasasına giremiyor. Faize girmeye cesaret edebilen ise istediği miktarda krediye ulaşamıyor! Genelde bankaların 200 bin lira üzeri kredi kullandırmaya yanaşmadığı bilinen bir gerçek bugünlerde.

Dolayısıyla da astronomik şekilde artmış olan konut fiyatlarına yetecek parasal birikimin ve kredi desteğinin pek de mümkün olmadığını görüyoruz.

Vatandaşın alım gücü hangi açıdan bakarsak bakalım son bir yıl hiçbir şekilde yüzde 100 artmadı. Artmadığı gibi de konut fiyatları resmi rakamlara göre neredeyse ikiye katlandı. Faiz seviyelerini de dikkate aldığımızda alım gücünün kredi taksidini ödemeye bile yetmediği gerçeği ile karşılaşırız!

Ve haliyle de artık talebin yavaşladığını görüyoruz.

Peki bu yüksek fiyat artışları durulacak mı? Durulacaksa ne zaman durulacak?

Konut fiyatlarının gerileme ihtimali var mı peki?

Akıllara takılan bu sorulara olumlu cevap vermek ise ne yazık ki şu an itibariyle zor.

Çünkü yeni konut arzının özellikle yüksek maliyetler ve piyasa belirsizlikleri nedeniyle hayli azaldığı bir gerçek. Bu trendi yapı ruhsat izinleri ile görüyoruz.

Kısacası inşaat sektörü temsilcileri bir yanda önünü göremiyor. Diğer yanda da maliyetleri fiyatlara yansıtma konusunda sıkıntılar yaşıyor. Haliyle karlılık oranlarında düşüşler var.

Ve risk almak konusunda da iştahlarının azaldığı açık. Konut arzının kayda değer bir artış kaydetmediği ortamda talebin belli bir düşüşe sahne olması fiyatlar üzerinde aşağı yönlü bir baskı yaratmayacaktır.

Keza özellikle henüz maliyet geçişinin tamamlanmadığı pek çok kalem inşaat malzemesi mvecut. Ayrıca işçilik maliyetleri de yılbaşında hayli okkalı olarak maliyet faktörüne katılmaya hazırlanıyor!


Maliyet tablosunun tam olarak fiyatları satılamadığını sektör temsilciler net biçimde ifade etmekte. Yani önümüzdeki dönemde kur farkını da dikkate alarak tabloya baktığımızda bir maliyet geçişkenliğinin olması kaçınılmaz görünüyor.

İlk el konut arzının düşüklüğü belli oranda devam edecek. Yeni projelere yansıyan maliyet artışları da fiyatları belli bir oranda yukarı doğru baskı altında tutacak!

Talebin düşük kalması ise aşağı yönlü bir etkiye çok sınırlı biçimde sahip olacak. Nitekim 2023 itibarıyla gelecek olan ücret artışları ile beraber talep belli bir oranda yukarı hareket edecektir.

Şu anda krediye ulaşım ve uygun taksitler anlamında negatif olan görüntü seçimin hatırına az da olsa değişecektir!

Kısacası talebin ve fiyatların yukarı hareketi de kabul edilebilir bir hızda da olsa devam edecektir.

Sözün özü; beğendiğiniz bir konut söz konusu ise alım konusunda olabildiğince imkanlarınızı zorlamakta fayda var. Fiyatların düşmesini beklemek çok gerçekçi bir yaklaşım değil.

AK Parti seçim startını tüm üyeleri ziyaretle verdi

AK Parti seçim startını tüm üyeleri ziyaretle verdi

Genel seçimlere kalan süre her geçen gün azalıyor. Hal böyle olunca tüm siyasi partiler hazırlıklarını yoğunlaştırıyor.

Kimileri önce yenilenme babında teşkilat içi seçimlerini yaparken, kimileri de mevcut kadrolarla seçimlere gitmeye çalışıyor.

Muhalefet iktidar olmak isterken, iktidar da 20 yıldır oturduğu koltuğu koruma gayretinde.

İşte bu noktada AK Parti Genel Merkezi kelimenin gerçek anlamıyla seferberlik ilan etmiş durumda.

Bu seferberlikte ana konu partiye üye olan tüm gönüldaşları ziyaret.

Bunun startı geçen hafta verilmiş durumda.

Bursa ve ülke genelinde tüm çalışmalar bu yönde gerçekleşiyor.

Ana kademe, gençlik ve kadın kollarından oluşan yönetimler, bunlara mahalle başkanları da ilave olarak mahalle mahalle, sokak sokak çalınmadık kapı, girilmedik ev kalmayacak şekilde planlama yaptılar.

Öncelik, şehit ve engelli aileleri olmak üzere her grup günde ortalama 40 üyeyi ziyaret edecek. Hem hal hatır soracaklar, hem de şikâyetleri ve istekleri varsa dinleyecekler.

AK Parti teşkilatlarının yaptığı diğer bir çalışma da partilerinden istifa eden üyelerini arayıp, onların istifa gerekçelerini, neden istifa ettiklerini soruyorlar.

Bu sayede istifa eden birçok üye tekrar partiye üye oluyor.

Velhasılı AK Parti seçimler için adayları beklemeden çalışmaya başlamış durumda.

Diğer siyasi partilerin çoğunluğu da şu an kongre telaşında…

Bu çalışmalar sonucunda sandıktan ne çıkar?

Onu önümüzdeki yıl, muhtemelen 14 Mayıs tarihinde gerçekleşecek olan seçimlerde öğrenmiş olacağız.

İYİ PARTİ’DE ADAYLAR ORTAYA ÇIKIYOR

Kongre sürecine giren siyasi partilerden biri İYİ Parti. Bu noktada aday olmak isteyenler nabız yoklamaya başladı.

Hatta adaylar da ortaya çıkmaya başladı.

Onlardan biri de Yıldırım İlçe için aday oldu. Aynı zamanda İYİ Parti Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Serkan Beklen, partisinin Yıldırım İlçe Başkanlığına aday olduğunu Çarşamba akşamı resmen açıklamış oldu.

Bakalım Beklen’den başka kimler aday çıkacak?

Yine İl Başkanlığı için şimdiden kulislerde iki ismin dolaştığını ifade edelim.

Onlarla ilgili ayrıntıları da ilerleyen günlerde kaleme alacağız.

İlçeler de başka kimler aday olacak?

Onu da ilerleyen süreçte göreceğiz.

Takip edelim.

YENİDEN REFAH PARTİSİ ANKARA’YA ÇIKARMA YAPACAK

Son zamanlarda üye sayısını en ciddi artıran siyasi partilerden biri de Fatih Erbakan’ın Genel Başkanlığını yaptığı Yeniden Refah Partisi.

İl kongrelerini geçen aylar içinde bitiren Yeniden Refah Partisi büyük kongresine hazırlanıyor.

Büyük kongre 6 Kasım 2022 tarihinde Ankara’da gerçekleşecek.

Kongre için Bursa’dan da araç kaldıracak olan Yeniden Refah Partisi kalkacak otobüs sayısı ve gidecek rakamı belirleme adına çalışmalar yapıyor. Bu minvalde partililerinden Ankara’ya gitmek isteyenler için 20 Ekim 2022 tarihine kadar isimlerini temsilcilere vermelerini istiyor.

Bakalım Bursa’dan kaç otobüs Ankara’ya gidecek?

Ankara’daki oluşacak kalabalık sandığa yansıyacak mı?

Onu da zaman gösterecek?

Bekleyip, takip edelim…

Ahmet Ümit’li bir sektör analizi

Ahmet Ümit’li bir sektör analizi

Bu hafta sonu beni derinden yaralayan bir meseleyi paylaşmak istiyorum sizinle.

Biz anne babaların hafta sonu etkinliği genelde evin ve çocukların ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlıdır.

Bu kez ihtiyaç listemizde kitaplar da vardı, yolumuz kitapçıya düştü haliyle. Beş kitap aldık kitabevinden; ikisi kaynak kitaptı, üçü okuma zevklerimize göre kendimize aldığımız kitaplar. Çıkarken kasada 460 lira ödedik şaşkınlık içinde.

Aldığımız üç kitaptan biri, 3 kitap al 2 kitap öde kampanyasına dahil olduğundan bedavaya gelmişti. Kaynak kitaplardan da birine yüzde 20 indirim yapılmıştı.

Gözlerimize inanamadığımız için ‘kasada hesap şaşmış olabilir mi?’ diye düşünerek fişi de kontrol ettik. Hesapta hata yoktu, işin en acı tarafı da bize bedavaya gelen kitap, ünlü yazar Ahmet Ümit’in son romanıydı. İronik bir biçimde kitapevindeki imza gününe katılmak için arabasından inerken karşılaştığımız yazardan özür dilemek istedim de zor tuttum kendimi.

Çünkü yazarın verdiği bir röportajda söylediği şu sözler geldi aklıma:

Ben yayınevimle özellikle konuştum. Kitabın mümkün olan en uygun bedelle satılacak biçimde basılmasını istedim. Ancak böylelikle daha fazla okuyucuya ulaşabilirdim. Düşünün bu haldeyken bile bana, ‘kitabınızı çeşitli kitapçılara giderek okuyorum alacak param yok’ diyen okurum var!” diyordu Ahmet Ümit.

Kafanızda canlandırın, bir ülkede sanatçısınız, eseriniz daha çok insana dokunsun diye en ucuz fiyattan satılması adına yayınevinize ricada bulunuyorsunuz…

Bizi bu noktaya getiren tablo nedir?

Kâğıdın tonu bir yılda 5 bin liradan 25 bin liraya çıktı. Boya, kalıp gibi maliyetler nedeniyle basılan kitaplar da yüzde 50-100 arasında zamlandı. Bu son bir yılda yaşanan durum. Aslında kitap piyasasındaki durgunluk 2018 yılından bu yana sürekli dillendirilen mevzu.

Artan fiyatlar nedeniyle kitap basımı neredeyse durma noktasına geldi. Hammadde fiyatlarının haftalık zamlandığını söyleyen Türkiye Yayıncılar Birliği;

Elimiz titreyerek fiyat belirliyoruz. Eskiden bir ay sonraki fiyatı bilemiyorduk, şimdi bir hafta sonra fiyat değişiyor. Bir gün sonraki fiyatın değişeceği günler de yakın” şeklinde açıklamalar yapıyor. Market raflarındaki etiketler gibi sürekli değişen bir maliyetler dizini…

Matbaalar dolar endeksli fiyat verir hale geldi.

Doğal olarak kriz hem eğitim için kullanılan kitapları hem de diğer yayınları vurdu. Gerçi eğitim için kullanılan kaynak kitaplar için zam yapılırken ‘mecburen alınacak’ mantığı ile hareket edildiğinden yayıncı elini korkak alıştırmıyor. Haliyle çocukları okusun diye canını dişine takan vatandaş da bu kitaplara tonlarla para harcıyor. Ama işin bir diğer gerçekliği de var ki, yadsınamaz; kâğıtta dışa bağımlı olan Türkiye’de yayıncılık sektöründe büyük bir kriz yaşanıyor. 2022’nin ilk iki ayında bandrol verilen kitap sayısı önceki yıla göre yüzde 14.53 düştü.

Bu bir günde olmadı elbette…

Türkiye, 2005’te özelleştirilen kâğıt fabrikaları nedeniyle önce kâğıtta yüzde 90 dışa bağımlı hale geldi. Dünyada yaşanan arz kriziyle dolar bazlı fiyatlar artarken, döviz kurlarındaki yükselme de iç piyasada fiyatları patlattı.

Sonuçta, iflas etmemeye direndiklerini söyleyen sektör temsilcileri tüm bu artışlara karşılık eski basım kitaplara yüzde 50-60, yeni basım kitaplara ise yüzde 100 zam yaparak ayakta kalmaya çalışıyor.

Kitap piyasasında da tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi, üretici maliyetlere yapılan artışı fiyatlarına yansıtmamaya çalışarak daha büyük kayba uğramamanın yollarını arıyor. Buna rağmen kitap satışları dörtte bire düşmüş durumda!

Nasıl düşmesin!

460 lira verdim 5 kitaba!

Buna can mı dayanır?

Sektör temsilcileri KDV’nin kaldırılmasını ve yerli kâğıt endüstrisinin tekrar canlandırılmasını talep ediyorlar.

Haklılar…

Maliyetin belli olmadığı bir sektörde kimse üretim yapamaz.

Peki, sanatçılar ne yapsın?

Bu sektörden ekmek yiyen, hayallerini, fikirlerini kağıda dökerek yaşamını sürdürenler nasıl yaşamaya devam etsin?

Aldığım 5 kitabın hepsine emek verilmiş, hepsi üzerinde düşünce, fikir üretilmişti elbette. Ama ne yalan söyleyeyim bedavaya gelen, yani en ucuz olan kitabın Ahmet Ümit’in kitabı olması epey kanıma dokundu.

Hele de yazarıyla kitapçının kapısında karşılaşınca…

Bir kitap zevkimiz vardı şu memlekette, o da bitti vesselam…

Emekliye zam piyangosu vuracak mı?

Emekliye zam piyangosu vuracak mı?

Alım gücü malum. Dipte…

Enflasyon hırpaladıkça hırpalıyor.

Vatandaş da eriyen alım gücünü seyretmekle meşgul.

Memurlar, ücretli çalışanlar ve emekliler yani toplumun büyük çoğunluğu yaklaşık bir yıldır hayli sıkıntılı bir süreçten geçiyor!

Öte yandan geliri olmayanların yani işsizlerin halini tarif etmek ise çok zor.

Ateş düştüğü yeri yakar neticede!

Kısacası Türkiye adına geniş kesimleri ilgilendiren tek bir konu var. Hayat pahalılığı kaynaklığı geçinme sorunu.

Haliyle gözler yılbaşında yapılacak zamlara çevrilmiş durumda. Yani temelde asgari ücret zammı ve emekli maaş zamlarının ne olacağı hayati bir önem kazanmış vaziyette!

Memur maaşlarının zam formülü belli. Ama sürprizlere açık bu cephedeki maaş artışlarının geleceği de.

Çünkü devletin zirvesinden gelen açıklamalar heyecan uyandıran cinsten.

Yıl başında tüm ücretlerle ve maaşlarda yüksek oranlı artış için kamuoyunda bir beklenti oluşturulmuş durumda!

Peki ne olacak zamların hali?

Seçim yılının bir nimeti olacağı kesin. Ama hangi düzeyde?

Kritik soru bu.

Öncelikle her kesim gelir artışından eşit ölçüde nasiplenmiyor! Emekliler sadece enflasyon farkına razı olurken çalışanlarda refah payı da kendini göstermekte. Ve genelde enflasyonun birkaç puan yukarısı zamlar gelmekte.

Ama unutmayalım ki bu kez resmi enflasyonla vatandaşın hissettiği enflasyon arasında da hissedilir bir fark var.

Dolayısıyla tüm kesimlere bu farkı kapatacak bir iyileştirme yöntemiyle yaklaşmak şart!

Böyle bir hazırlık olduğuna dair haberler geliyor aslında. Ama boyut henüz net değil.

Asgari ücret konusunda işveren kesimi bile şimdiden bir hazırlığa girişmiş durumda. Endişeler var. Ancak iş dünyası örgütlerinin bir bölümü üyelerini enflasyon üzeri bir artışa hazırlayacak mesajlar vermeye başladı bile!

Örneğin İSO Başkanı Şekib Avdagiç, 2023 yılı asgari ücretinin enflasyonun birkaç puan üzerine eklenecek bir refah payı ile uygulanmasının doğru olacağını söyledi.

Birkaç puan kavramı geçmiş dönem kayıplarının ne oranda telafi edilebileceğini net göstermekten uzak ne yazık ki!

Ancak ortaya çıkan net bir manzara var. O da enflasyon üstü zam konusunda mecburi bir konsensusun oluştuğu.

TÜFE üstü nasıl bir oran olacak meselesi ise henüz netlik kazanmaktan uzak. Tabi ki önce ikinci 6 ayın TÜFE rakamı ortaya çıkmalı.

İlk 6 ayda yüzde 42 seviyesindeki enflasyon rakamına karşın asgari ücrete yüzde 30 zam yapılmıştı. Yani oradan gelen bir alacak söz konusu.

Üçüncü çeyrekte yüzde 7’lik toplam enflasyonun ardından son çeyrekte yüzde 10 -12 aralığında bir TÜFE’nin gelmesi kuvvetle muhtemel!

Yani yüzde 17 – 19 bandında bir ikinci yarı yıl enflasyonu bekleniyor. İlk yarıyıldan kalan 12 puanla birlikte yüzde 29’a ulaşabilen bir enflasyon farkı asgari ücret zammının içinde olmak zorunda.

Muhtemel bu oran refah payı ile birlikte en az yüzde 35 olarak zam kapsamında kendini gösterecektir. Hatta oy devşirme potansiyeli açısından yüzde 40 – 45 dahi öne çıkabilir. Bu durumda 7 bin 500 ile 8 bin lira aralığındaki bir asgari ücreti görmemiz zor olmaz!

Yani hayli iddialı rakamlar söz konusu ücretler adına.

Ancak emeklilerin durumu bu kadar iyimser değil. İki milyon emeklinin 3 bin 500 TL gibi bir maaşa razı olduğunu dikkate aldığımızda TÜFE farkının hiçbir şey ifade etmeyeceği net biçimde görülür.

Çünkü emeklilere yapılan zamlar bir refah payı içermediği gibi reel enflasyona göre de düzenlenmiyor.

Yani ikinci 6 aydaki yüzde 19 civarı olan zamma razı olmak durumundalar. Bu da en düşük maaşı 4 bin 200 lira civarına çıkarır. Ancak bu rakamın yetersizliği ortada!

Keza diğer maaş kategorileri için de çok düşük bir oran söz konusu.

Kısacası yılbaşında enflasyon üstü bir zamma yani bir iyileştirmeye kesinlikle ihtiyacı var emeklilerin.

Umarız ki yaratılan beklenti ortamı “dağ fare doğurdu” dedirtmez!

Yapılması kuvvetle muhtemel olan iyileştirme sembolik bir özellik taşımaz.

Sözün özü; emekliye de artık piyango vurmalı.

Gayrimenkul yatırım fonunda Bursa’nın markası Atış İnvest/Re-Pie Portföy…

Gayrimenkul yatırım fonunda Bursa’nın markası Atış İnvest/Re-Pie Portföy…

Son zamanlarda finansal piyasalarda yaşanan çalkantılar sonucu özellikle küçük yatırımcılar tedirginlik yaşıyor.

Bu noktada senelerdir güvenli liman olan altında yaşanan çalkantılar, yine son zamanlarda alternatif finans araçları olarak değerlendirdiğimiz kripto paralar da güvenilirliğini yitirmişe benziyor.

Bir bakıyorsun uçuyor.

Bir bakıyorsun çakılıyor…

Bu noktada en güvenli liman olarak yatırım araçlarının başında toprak ve türevleri geliyor.

İşte bu noktada toprak ve türevlerine yatırım için kentimizde önemli bir inşaat markası olan Atış Yapı da bu sektöre girdi.

Bu bağlamda;

Yatırımcının her durumda kazanacağı bir alt yapı hazırlayan Atış İnvest/Re-Pie Portföy, Downtown AVM GYF ile herkesi Down Town Eğlence ve Yaşam Merkezi’nde yatırımcı olmaya çağırıyor.

Konuyla ilgili basın toplantısı gerçekleştiren şirket yönetimi bir anlamda garanti gelirden bahsediyor.

Bu noktada yatırımcı isterse,

Downtown AVM GYF’ye ön talepte 250 bin TL karşılığında sahip olabiliyor. Hisselerden en fazla bir yatırımcı iki adet alıyor.

Toplam 8 farklı rakamda 250 binin katları şeklinde yatırım yapabiliyorsunuz.

Bunun karşılığında yine 250 bin TL’lik fonun birinci yıl aylık kira getirisi 2 bin TL. Bu 500 bin TL’lik fon ise bunun getirisi aylık 4 bin TL…

Bu rakam ikinci yılda aylık kira artış oranı yüzde 20.

Üçüncü yıl aylık kira artış oranı yüzde 20.

Sonraki yıllar aylık kira artış oranında ise TÜFE’ye göre belirlenecek.

Aslında buradan çıkan diğer sonuç ise Down Town’da kiralama yapacak işletmelere ilk iki yıl yüksek oranda artış olmayan kira artışı gerçekleşeceği.

Diğer merak ettiğimiz ise bu çıkışı döviz (dolar) endeksli yapıp getirisini neden TL yapmadıkları.

Böyle bir çıkış olsaydı rağbet daha fazla olurdu.

Bu arada meraklıları için yazalım, alınan fonlar oluşacak serbest piyasa rakamlarına göre satılabilecek…

Ya da fon şirketi alabilecek.

Bu tutar mı, tutmaz mı?

Onu ilerleyen süreçte hep beraber yaşayarak göreceğiz.

Ama diyeceğimiz odur ki finans piyasalarının olmazsa olmazı güven.

Yatırımcı Atış İnvest/Re-Pie Portföy’ü güvenli liman olarak görürse o zaman bu fon uçar…

Görmezse ne olur?

Bekleyip, takip edelim…

Bizim gönlümüz başarılı olması…

Umarım başarılı ve talep olur…

DEVA OSMANGAZİ’DE GÖK BİR YILINI ANLATACAK…


DEVA’nın Bursa teşkilatlarında en fazla çalışan ilçelerinin başında Osmangazi teşkilatı geliyor.

İlçe Başkanı Yasin Gök her zaman sahada.

Yeri geldiğinde eksikleri eleştiriyor, yeri geldiğinde övüyor.

Olması gerekeni yapıyor.

Geçen yıl 8 Ekim’de seçildi Gök…Bir yıl geçti.

Gök, teşkilat olarak bir sene içinde neler yaptığını önümüzdeki hafta salı günü ilçe binasında gerçekleştireceği basın toplantısı ile paylaşacak.

Bize de takip etmek düşüyor…

Sanki doktorlara savaş açıldı!

Sanki doktorlara savaş açıldı!

Son dönemde doktorlara karşı adeta bir savaş açıldığı fikrine sadece ben mi kapılıyorum, yoksa bu konuda siz değerli okurlarım da bana katılır mısınız?

Bir yandan meslekleri açısından itibarsızlaştırılan, bir yandan uğradıkları şiddetle ciddi fiziksel ve psikolojik tehlike altında görevlerini yapmaya çabalayan hekimler, mesleklerini icra etme biçimleri konusunda değişen düzenlemelerle, BTO Özel Hekimlik Komisyonu üyesi Dr. Ömer Levent Soydinç’in sözleri ile aktaracak olursam, “Büyük sağlık sermayesinin kıskacına alınmak istenmektedir!”

Kamuda çalışan hekimlerin sorunlarını sıklıkla dile getiriyoruz bu köşeden. Halk Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekimlerin de sesi olmaya çabalıyoruz elimizden geldiğince. Bugün ise Özel Hekimlerin sorunlarından dem vuracağız.

Karşımızda yepyeni bir yönetmelik değişikliği var;

Özel Hastaneler Yönetmeliği ile Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelik’te yapılan değişiklik bahsettiğim.

Bize ne diyor bu süslü satırlar, önce ona bakalım.

Önceden şöyle yapıyorduk; mesleğini serbest olarak icra eden bir doktor tercih edersek, doktorun hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak koşuluyla özel sağlık kuruluşlarından hizmet alabiliyorduk.

Yani, özel doktorumuzun anlaşmalı olduğu özel hastanede ameliyatımızı olabiliyor, tedavimizi görebiliyorduk.

Peki, yapılan değişiklik ne diyor?

Ancak özel hastane veya tıp merkezinde ilgili branşta boş uzman hekim kadrosu olması halinde ve yıllık sözleşme yapmak suretiyle mümkün olabilecektir…

Boş uzman hekim kadrosu olmaması durumunda, o branştaki toplam uzman hekim kadro sayısının ancak yüzde 15’i kadar hekim ile sözleşme imzalanması mümkün olacaktır…

-Aynı branşta birden fazla hekimle sözleşme, ilgili branşın toplam kadro sayısının üçte birini geçemeyecek şekilde yapılabilecektir…

Bu düzenlemelere göre 4 bini İstanbul’da olmak üzere yaklaşık 7 bin muayenehane hekiminden ancak 500’ü hastanelerle sözleşme yapabilecektir. Bu durum, mesleğini muayenehanesinde bağımsız olarak icra eden meslektaşlarımızın çalışmalarının büyük ölçüde engellenmesi anlamına gelmektedir!” diyor BTO Özel Hekimlik Komisyonu üyesi Dr. Ömer Levent Soydinç yaptığı açıklamada.

Son zamanlarda hekimlerin gerek özel hastanelerde şirket kurarak çalışmaya zorlanmaları ve hak kayıplarına uğramaları, gerekse kamudaki çalışma koşulları ve sağlıkta şiddet artışı nedeniyle muayenehanede serbest çalışmaya yöneldiğini biliyoruz.

Bu tercihlerin önüne geçmek için hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında ya da kamuda rahat çalışma koşullarına kavuşmaları adına çaba göstermek yerine mesleği kökünden baltalamak daha doğru gelmiş anlaşılan.

O zaman hep birlikte ne diyoruz; “Giderlerseeee… gitsinler!”

BİZİM NİYE ODAMIZ YOK?

Bir hak arayışına yönelik ses de bizim sektörümüzden gelsin.

Geçtiğimiz günlerde Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği’nin 30. kuruluş yıldönümü etkinliklerinde konuşan Genel Başkan İbrahim Erdoğan;

Bu memlekette herhangi bir şarta şurta bağlanmamış, kuralsız kaidesiz yapılabilen tek iştir gazetecilik. O nedenle de maalesef ayağa düşmüş, saygınlığı yok olmuş, güvenilirliği kalmamış, adeta sokağa düşmüş, hatta oradan merdiven altına inmiş, yerlere serilmiştir. Dramatik olan ve acil çözüm bekleyen hazin tablo maalesef budur” diyerek meslek örgütlerine Basın Meslek Odası çalışmaları içini lobi faaliyetlerine hız verme çağrısında bulundu.

TBMM çatısı altında bir yasal düzenleme ile mümkün olacak ‘Basın Meslek OdasıBursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nın da sıklıkla dile getirdiği bir gereklilik olduğundan, ‘Neden olmasın?’ diyorum.

Yaptığımız konuşmada; bir meslek odamız olması durumunda, belirli çalışan sayısına ulaşmış iş yerlerinde, iletişim uzmanı çalıştırma zorunluluğu gibi koşulların da işlemesinin sağlanabileceğini söyledi ASGD Başkanı İbrahim Erdoğan. Not olarak buraya düşelim.

Tıpkı avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi gazeteciliğin icrasının ve icra edenlerinin de belirli kurallara bağlandığı, bir meslek odası çok yerinde olur bence.

Rekortmen BİST alternatifsizliğin tadını çıkarıyor

Rekortmen BİST alternatifsizliğin tadını çıkarıyor

Yine ilginç günlerden geçiyoruz.

Küresel ekonomide esen rüzgarlar hayra alamet cinsten değil.

Ama piyasalarımızda adeta bahar havası hakim.

Borsa İstanbul tam bir güllük gülistanlık atmosferde başladı yeni haftaya!

Haftaya önemli bir talep artışıyla başlayan BİST yeni kapanış rekorlarına imza atmayı başardı.

BIST 100 endeksi yüzde 6’lık günlük artışı ulaşarak 3 bin 847 puanlık kapanış rekoruyla göz doldurdu.

Endeksteki gün içi tarihi zirve de 3 bin 852 puana çıktı. Hisse cephesindeki bu coşkulu yükselişin başaktörü yine bankacılık hisseleriydi! Bankalar, haftanın ilk gününde yüzde 10’a yakın oranda çok ciddi bir prim yaptı.

Ulaştırma endeksi yüzde 9, telekomünikasyon endeksi de yüzde 7 civarında yükselişle imza attılar.

Ama endeksin asıl ağırlığı bankacılıkta olduğu için rekorun asıl sahibi de banka hisseleriydi!

Peki bu coşku niye? Rekor rüzgarları kalıcı mı?

Aslında benzer senaryoyu eylül ayının ilk iki haftasında izlemiştik film olarak. Bankalar coştukça rekorlar da peşi sıra gelmişti. Ve elbette ki her güzel şeyin sonu vardır.

Suni çıkışın da sonu gelmişti ciddi bir düzeltme hareketi ile!

Birebir aynı olmasa da bu hafta da benzer bir trendin izleri var karşımızda.

Bu kadar güçlü bir çıkış için çok somut bir manzara yok çünkü.

Hafif dozda bir risk iştahı dünya borsalarında olsa da BİST’teki hareketi açıklayacak bir boyut yok bu gelişmede.

Diğer tarafta Merkez Bankası’nın bu hafta faiz indireceğine kesin gözle bakıldığından bu faktörün de coşku yaratmış olması mantıklı görünmüyor!

100 baz puanlık indirim çoktan fiyatlandı bile.

Eğer perşembe günü bir sürpriz olursa fiyatlamalar da değişebilir faiz indirimine bağlı olarak.

Ama normal koşullarda borsadaki trendin kalıcılığına dair güçlü bir işaret elimizde yok!

Üstelik aynı gün açıklanan bütçe verileri de rekor açıklama ile gelmişken piyasaların coşkulu olmasının tuhaflığı da dikkate alınmalı.

Eylül ayında bütçe 78,6 milyar TL ile 2022’nin en yüksek aylık açığını verdi. Faiz dışı denge de 45,5 milyar TL açık kaydetti.

İlk aylardaki bazı istisnai gelirlerin etkisiyle toplamda yani Ocak-Eylül dönemindeki toplam açık da 45,5 milyar lira olarak gerçekleşti.

Bu rakamlar önümüzdeki ayların habercisi aslında. Çünkü ek bütçe ile birlikte öngörülen yılsonu bütçe açığı 494 milyar TL seviyesinde.

Yani yılın son 4 ayında aylık bazda çok yüksek açıklar verilmesi doğal! Bu süreç de sosyal destekler, kamu firmalarının zararının kapatılması ve kur korumalı mevduatın maliyeti olarak işleyecek ağırlıkla.

Bu arada kayda değer bir gelişme eylül bütçesinde KKM’nin sadece 9,3 milyar TL’lik bir yük oluşturması olarak çıktı karşımıza.

Ama kur korumasının 7 aydaki toplam maliyet de 85 milyar TL’ye çıktı.


Kısacası seçim atmosferine bütçe üzerinden girmiş durumdayız! Kur korumasının çeşitli yeni enstrümanlarla genişletilerek 31 Aralık 2023 tarihine kadar uzatılmasını sağlayan maddelerin mecliste görüşülen torba yasada yer alması net bir kanıt niteliğinde.

Bu düzenleme ayrıca bize paranın gittiği ve gideceği adresi de net olarak gösteriyor.

Dövizden medet umanlar ağırlıklı olarak KKM’ye gidecek! Ancak kur istikrarının her ne pahasına olursa olsun seçime kadar korunması siyaseten bir zorunluluk olduğundan çok olağanüstü bir gelişme olmadığı taktirde kur kaynaklı gelirler sınırlı kalacaktır.

Mevduat faizlerinin gerilediği bir dönemde olduğumuz da unutulmamalı!

Neticede yüksek enflasyona karşı koruyan tek enstrüman olan hisse senetleri en cazip yatırım aracı olmaya devam edecek demektir bu atmosferde!

İşte öyle ya da böyle BİST’i yeni rekorlara taşıyan ana neden bu. Borsa İstanbul alternatifsiz.

Ancak, spekülasyonun doğal olarak boy gösterdiği borsada riskler olduğu da unutulmamalı. Hele ki suç teşkil eden manipülasyonların zaman zaman yaşandığı da göz ardı edilmemeli!

Sözün özü; bir gözünüz borsada olmalı. Ama çok dikkatli de olmalı.

İmar barışı büyük hata olur!

İmar barışı büyük hata olur!

İnsanlar gelişimleri boyunca hatalarından ders alarak ilerlerler, hatalarından ders alamayanlar ise genellikle bir batağın içine saplanıp kalır ve gereken dersi alana kadar o bataklığın içinde boğuşmaya devam eder.

Peki, aynı şey devletler için de geçerli midir?

Geçerlidir elbette. Hatta şöyle diyebiliriz; kişi bir hata yaptığında bu hata genellikle kendisini ve yakın çevresini bağlar. Devletler bir hata yaptığında ise hatadan etkilenen büyük bir nüfustan bahsedebiliriz!

Devletlerin hata yapma lüksleri bu nedenle bir insana göre çok daha sınırlıdır, bu nedenle bir devletin yönetiminde çeşitli güçlerin ayrı sorumlulukları, danışmanlık alınan yetkin kişi ve kurumlar, en önemlisi de bağımsız denetim mekanizmaları vardır. Tüm bu sistem hata payını en aza indirmek içindir.

Girişi tamamladığıma göre bahsettiğim hatadan da dem vurayım biraz.

Yüz binlerin beklediği yasa teklifi Meclis’e geldi! Yeni imar affı yolda” ve benzeri başlıklarla vatandaşa duyurulan, ülkemizin 9. imar affının çıkarılması için verilen yasa teklifi TBMM komisyonuna geldi.

Şimdi gelelim işin hata kısmına;

1999 yılında meydana gelen Marmara depreminin ardından tüm partilere mensup milletvekillerince kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda, “Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından kesinlikle vazgeçilmelidir!” denildi. Buna rağmen TBMM yıllardır tam aksini yapıyor. AK Parti iktidarı döneminde 8 kez imar affı çıkarıldı. Şimdi dokuzuncu imar affına hazırlık yapılıyor.

Hatırlarsınız, son olarak 2018 yılında, 31 Aralık 2017’den önce yapılmış, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıların imar sorununun çözülmesi amacıyla imar barışı düzenlemesi hayata geçirilmişti. Yapı kayıt belgesi almak için bina bedelinin en az yüzde 25’inin yatırılması istendi vatandaştan. Süresi de uzatılan bu uygulamadan 10 milyonu aşkın kişi yararlandı ve yapı kayıt belgesi bedeli olarak da 16 milyar lira toplandı.

Bütçeye büyük katkısı olan konudan hazine arazisini işgal edenler, kaçak ev, villa yapanlar, kaçak kat çıkanlar yararlandı. Yasalara uyan vatandaş kaybeden tarafta yer aldı.

Bir yandan harıl harıl kentsel dönüşüm projeleri hazırlayarak vatandaşın karşısına çıkan devletin diğer yandan kentsel dönüşüme girmesi gereken binaları yasal kapsama almak için yasa çıkarması sizce de biraz tuhaf değil mi?

Bu konuyu İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ile konuştuk. Fikirlerimiz birbiriyle paralel.

“Konuyu vatandaş açısından ele aldığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Zor zahmet yaptığı evini yasal bir zemine oturtmak için borç harç para bulup devletin istediği bedeli ödeyen pek çok vatandaş aslında evinin yıkılmayacağı, güvencesini elde edemedi. Kapsam dışında kalan yapı sayısı hayli fazla. Yani bu mesele vatandaş için bir para tuzağı çoğu koşulda” diyor Şimşek.

Şehircilik açısından konuyu ele aldığımızda ise;

Devletin bir kez daha imar barışı gibi bir hata yapma lüksü yok. Ülke böyle bir yanlışı kaldıramaz. Depreme karşı dayanıksız, adeta birer mezar olan yapılara kanuni unvanı verilemez. Bu hem şehre karşı hem de vatandaşlara karşı işlenmiş bir suç olur. Ben imar barışının ülke gündemine gelmeyeceğini düşünüyorum” sözlerini işitiyorum kendisinden.

Mimarlar Odasının tüm akademik odalarla birlikte kaçak yapılar konusunda ciddi mücadeleler verdiğini zaman zaman bu köşeden sizinle paylaşıyorum. Hatta bu kaçak yapıların sadece gecekondu bölgelerinde olmadığını, şehrimizin lüks binalarının yasanın izin verdiğinden daha yüksek katta yapılması ile pek çok dairenin de kaçak durumuna düştüğünü aktarıyorum.

Yani mesele sadece barınma konusunda sıkıntı çeken vatandaşlara değil, lüks konut sahiplerine de avantaj sunacak buradan bakıldığında.

Elbette sosyal devletin yapması gereken vatandaşının depreme karşı dayanıksız konutlarda oturmasına göz yummak için kanun çıkarmak değildir. Yapılması gereken depreme karşı dayanıklı konutlar oluşturularak vatandaşın bu konutlara yerleşmesinin sağlanmasıdır.

İşte bu noktada ortaya koyulan projeyi ayakta alkışlarım. Ancak yeni bir imar barışını kabul etmem mümkün değil!

Bu aynı hatanın dokuzuncu kez yapılması olur!

Bursa hakem camiasında neler oluyor?

Bursa hakem camiasında neler oluyor?

Bartın’dan cuma akşamı hepimizi yıkan, kahreden, ülkeyi yasa boğan canlarımızın vefat haberi, ertesi gün de Bursaspor’un Bayburt’ta göçük altında kalışı!

Yeşil beyazlı takım için söylenecek tek söz; hep aynı nakarat…

Hafta arası futbolculardan ortak bildiriyle (birçoğunun haberi olmadığına eminim, yöneticilerden bazılarının şark kurnazlığıdır!) yönetime destek açıklaması geldi, ama Bayburt’ta tel tel dökülmeleri o bildiriye ters düştü. (Sevgili kardeşim, spor yazarı Tolga Öztaş da köşesinde çok güzel değindi.)

Gelelim aday çıkmadığı için ertelenen kongre sürecine…

Yönetimin o kadar çok eleştirilmesine rağmen Profesyonel Futbolcular Derneği’nden başka oluşumun çıkmaması da manidardı…

Gözler muhalefet yapanları aradı ama ortalıkta yoklardı.

O zaman şu an yapılacak tek şey, 6 ay sonraya kadar susacaklar!

Görevine mecburen devam edecek olan yönetimin, devre arasında transferle ilgili sorunları çözmesi gerekiyor.

Tahta açılmazsa iş zor.

Tabii bazı şeyleri dile getirmek için erken olabilir, ama sezon sonunda Bursaspor’un adını yaşatmak için farklı formüller de gündeme gelecektir.

PROFESYONELLERİN YÖNETİMİ

Bursaspor’un kongre sürecinin sonlarına doğru “Mevcut yönetim görevine devam etmeli. Gelişmelere göre biz de bu göreve talip olabiliriz” açıklaması yapan Bursasporlu Profesyonel Futbolcular Dayanışma Derneği Başkanı Ahmet Suhpi Evke başta olmak üzere değerli yöneticilerine, Sinan Bür ağabeyimize teşekkür ediyorum.

Bu bir sahiplenme, bir vefa duygusudur aslında…

Keşke göreve talip olacak iş adamlarımız yanlarına Bursaspor’un efsanelerinden birini danışman olarak alsaydı ya da onları temsilci olarak yönetime getirseydi…

Maalesef iş adamlarımız da bıktı, “Yıllardır ver ver, nereye kadar?”

Üstüne bir de kendilerine, ailelerine küfürler olunca geri durdular.

İş adamlarımız tarafından desteklenen “profesyonellerin yönetimi” akıllıca olurdu…

Siz ne dersiniz?

AMATÖR SAHALARDA NELER OLUYOR?

Hafta sonu amatör sahalardaydım…

Amatör camiada güzellikler olduğu kadar eksikler de çok!

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı güzel sahalardaki bazı eksiklikleri Bursa Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu’nun (BASKF) tamamlaması lazım…

Vakıf Bera’da çok güzel iki futbol sahası var…

Üst tarafta sadece Yıldırımspor Akademi maçları oynanıyor, haftada bir ya da iki…

Bursa’daki diğer sahalar bakımdayken, Süper Amatör karşılaşmaları için bu iki saha açılabilir… Ayrıca burada skorboard eksik…

Yine aynı şekilde Atıcılar’da Veysel Karani sahasında da skorboard yok… Burada da fiziki olarak Türk bayrağı bulunmuyor. Çok büyük bu tesiste sadece ana giriş kapısında var!

Diğer sahaların hemen hemen çoğunda sedye eksikliği hissediliyor.

Geçtiğimiz hafta Bağlarbaşı Sahasında çok ciddi bir olay yaşandı…

Kale önünde oyuncunun dilinin ters dönmesi ve o an orada bir hemşirenin tesadüf eseri bulunması bir hayat kurtardı. (Hemşire hanım amatör takımlarımızdan Mutlularspor’un sağlık destekçisiymiş.)

Futbolcu kardeşimiz burada hayatını hemşire kardeşimize ve sağlık görevlisine borçlu… Ancak görülüyor ki, amatör maçlarda ambulans bulundurulması şart… Büyükşehir Belediye Başkanımız Alinur Aktaş’a iletilmesi durumunda olumlu yaklaşacağını düşünüyorum…

BURSA HAKEM CAMİASINDA NELER OLUYOR?

33 yıldır hakem, yönetici, gözlemci olduğum o güzel camiadaki görevlerime bu yıl ben de ara verdim… Konu liyakatsız görevlendirmeler…

Benimki, tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok türünde değil…

TFF ve MHK’ye yazdım, vizemin  iptalini istedim; yoksa faal hakem, gözlemci spor yazarı olamaz, yazamaz…

Camianın içerisindeyken de birçok haber gelirdi kulağımıza ama dışında kalınca, hele yazıya başlayınca ihbarlar, şikayetler de arttı…

Korkmayın hepsinin adı, belgesi, hakim ve savcılar istemedikçe bende kalacak söz…

Başlıca sorunlardan biri, hakemlere görevlerinin müsabakadan bir gece önce saat 22.00-23.00’te tebliğ ediliyor olması…

Hakemlerden bu duruma itiraz gelmesine rağmen “Gideceksin” dayatması yapılması, “gidersen git gitmezsen savunma yaz!” denmesi hiç hoş bir durum değil..

Bu hakemler kolay yetişmiyor…

Sen şimdi cicim aylarındasın, Süper Amatör ve 1. Küme’de haftalar ilerledikçe küstürdüğünüz bu hakemleri çok ararsınız.

Sonradan mazeret diyerek, köşe bucak uzaklaşarak hiçbir yerde yazmadan, kimseler duymadan, izlemeye gelen olmasın, diye Uludağ Üniversitesi spor pistinde yapılan sözde atletik mazeret sınavı, süre 12 dakika ama iddialar o ki 14-16 dakikayı bulmuş deniyor.

Ben demiyorum, ulusal yayın organları diyor.

hakeminsesi.com’da daha da ilginç açıklamalar, iddialar var.

Eh, bakmışsınız Mayıs ayında koşamamış arkadaşlar, Edirne er meydanına çıkar gibi 2 hafta sonra maçlara çıkarlar.

Oldu mu şimdi!

Mayıstaki vize koşusunu koşmak için çaba sarf edenlerin, özel çalışanların emeğine yazık!

 

EYT meselesinin çözümünde hangi noktadayız? 

EYT meselesinin çözümünde hangi noktadayız? 

EYT teklifinin içeriği ne olacak, düzenleme mağdurların beklentilerini karşılayacak mı?

Henüz belli değil!

Ancak öyle görünüyor ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, yıllardır beklenen EYT yasasını çıkaran isim olarak tarihe geçecek.

Buna karşın Bakan Bilgin’in EYT ile ilgili her açıklaması umutları çoğaltmaktan ziyade yeni soru işaretlerine yol açıyor.

Bakan Bilgin’in sadece 2022 yılı içerinde yaptığı EYT açıklamaları arka arkaya okunduğu zaman ister istemez bu sonuç çıkıyor.

İşte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin’in EYT açıklamaları:

8 Ocak 2022: Bunlar, bizim önümüzdeki çalışma programı içerisinde var ama biz, aşama aşama sorun çözüyoruz. Bunun için zaman veremem.

19 Nisan 2022: Şu anda gündemimizde bu yok. Ben gündemimizde olan konuları konuşmayı seviyorum.

13 Mayıs 2022: Sözleşmeli personel meselesi var, EYT meselesi var. Bunların hepsi bizim önümüzde.

6 Haziran 2022: EYT’lilere yönelik çalışmayı da gerekli mesafe alındığında kamuoyuyla paylaşacağız.

4 Temmuz 2022: (EYT meselesi) Tabii masamızda. Bu yılın sonuna kadar bu yolda önümüzde olan bütün dosyaları çözeceğiz. O da önemli dosyalardan biri… Orada da alternatif maliyetleri, çözüm önerilerini oluşturmaya çalışıyoruz. Her şey önümüzde.

20 Temmuz 2022: Önümüzdeki günlerde geçici işçiler sorunu, kamudaki muhtelif sözleşme biçimleri var, onların sorunları, EYT, bütün bu sorunlar çözülecek sorunlardır.

23 Ağustos 2022: Kamuoyunda saçma sapan formüller var. Bu formüller adına konuşanlar var. Kapsamlı bir çalışma aralık veya ocak ayında Meclis’te olur.

6 Eylül 2022: Bu konudaki teknik çalışma biraz daha zaman alacak. Tek bir formül üzerinde duruyoruz ama henüz sonuçlandırmadık. EYT aralık ayı gibi gündeme gelir.

8 Eylül 2022:  EYT sorunu önümüzde, çözüyoruz.

22 Eylül 2022: EYT meselesi var. Onu çözmek için aralık ayında Meclis’e intikal ettireceğiz. (…) Biliyorsunuz stajda sağlık sigortası yapılıyor ama emeklilik sigortası yapılmıyor. Çok eski bir düzenleme. Bu konunun yeniden ele alınması gerekiyor. Ben bu konuda bir çalışma yaptırıyorum. Bunun sonuçları ne olur? Bu EYT kapsamında da bunu değerlendirmek gerekir çünkü. EYT çalışmamız tamamlandığı zaman o dosyamız bittiği zaman bu soru da aydınlanmış olur. Bu sorunun yanıtı da orada vermiş olacağız.

23 Eylül 2023: (EYT) Onunla ilgili bir çözüm aşamasına geldik. O dosyayı tamamladığımız gün bir basın toplantısıyla ya da başka bir şekilde Türk kamuoyuyla paylaşacağız.

27 Eylül 2023: Çalışmamız son aşamasında. Tamamladık diyebilirim. Aralık ayında bir basın toplantısıyla etraflıca kamuoyuyla paylaşacağız. Çalışmamız teknik olarak bitti, Cumhurbaşkanı’mıza sunacağız. Sayın Cumhurbaşkanı’mızla paylaştıktan sonra onu Meclis’e intikal ettiririz.

5 Ekim 2022: Bu tek tip bir düzenleme. (…) gerçek veriler üzerinde çalışıyoruz. (Staj ve çıraklık dönemi sigortaları) Onlar farklı. Onlar EYT kapsamında değil zaten. Sigorta girişi olanlarda bir sorun yok. Çıraklık ve stajyerlik bir sigorta girişi değil. Onlar sağlık sigortasını korumak üzere geliştirilmiş bir sistem.

13 Ekim 2022: EYT durumu var. Onu aralık ayı içinde çözeceğiz. Tüm sorunları çözen kapsamlı bir düzenleme. Çalışma hayatında insanların kafalarındaki sorunları, endişeleri giderecek şeffaf düzenleme. EYT ve asgari ücret bekleyenler memnun olacak.

Ve son açıklama:

17 Ekim 2022: Önümüzde tek bir model var. Tek bir formül var daha doğrusu. Onun hesaplarını yapıyoruz. Yani çok sayıda insan var tahmin edeceğiniz gibi. Onların teker teker durumlarını, çalışma günü sayılarını, yıllarını, vesaire işte sosyal güvenlikteki sağlık sigortası primleri bunları gözden geçirip en uygun, en kapsayıcı çözümlemeyi yapacağız. Yani mesafe aldık ama şimdi açıklamayacağım çünkü ‘niye şimdi açıklamıyorsunuz?’ diyenler var. Bir defa çalışmamız bitmedi. İkincisi, adım adım açıklıyoruz. Zaten açıklasak da ocaktan sonra uygulamaya sokulacak. Şimdi açıklamanın bu anlamda acelesi yok.

Açıklamalar böyle… Peki, “gündemimizde yok” ile başlayıp “çözüyoruz” noktasına gelen bu açıklamalar EYT’lileri neden tatmin etmiyor?

Çünkü…

Bilgin, 22 Eylül’de “Çözüm aşamasına geldik.” ve 23 Eylül’de “Çalışmamız teknik olarak bitti.” dedikten sonra bugün yaptığı açıklamada “Mesafe aldık ama şimdi açıklamayacağım, çünkü çalışmamız bitmedi.” dedi.

Aynı şekilde staj ve çıraklık sigortası mağdurları 22 Eylül’deki açıklamayla umutlandı, 5 Ekim’deki açıklamayla bütün beklentileri bir başka bahara kaldı.

22 Eylül’de staj ve çıraklık sigortası mağdurları da EYT kapsamında değerlendirilirken, 5 Ekim’de “Onlar EYT kapsamında değil zaten” dendi.

Üstelik Staj Sigortası Mağdurları Derneği Başkanı Ferhat Salman’la yaptığı görüşmede Bakan Bilgin, “bu insanların sigortalarının neden eksik yattığını anlamadığını, mevcut kanunun çocuk işçiliğini teşvik ettiğini ve bu konuda çalışacağını söylemişken…”

Şimdi EYT çalışması bitecek, Kabine gündemine gelecek, Cumhurbaşkanına sunulacak, yasa teklifine dönüşecek, o teklif torba yasaya girecek.

Bütün bunlar için sadece 1.5 aylık bir zaman dilimi var. Doğrusu bu süreç de EYT’lilerin gözünü korkutuyor.

Peki, EYT düzenlemesinin içeriğine ilişkin bilinmezliğe karşın umudu yüksek tutan ne var? Bu sorunun yanıtı da Bakan Bilgin’in açıklamalarında saklı:

EYT çıkacak, tek bir formül olacak, teklif aralıkta Meclis’e gelecek, ocaktan sonra uygulanacak.”

Bir de tabii basın bülteni niteliğindeki iktidara yakın gazetelerde yazılıp çizilenler…

Yine de EYT’liler temkinli bir iyimserlik içinde. Çünkü içeriği ve kapsamı henüz belli olmayan ama ne zaman çıkacağı belli olan bir yasa temkin gerektirir.

İyimserlik ise zaten zor olan hayat tutunmanın olmazsa olmazı koşulu değil mi?

Bursa Barosu’nda Öztosun güven tazeledi

Bursa Barosu’nda Öztosun güven tazeledi

Öncelikle şunu net olarak ifade etmek gerekiyor:

Yüreğimiz yandı…

Amasra’daki maden kazası sonucu 41 yurttaşımızın hayatını kaybetmesi bizleri derinden yaraladı.

Bu vesile ile ölenlere rahmet, geride kalan ailelerine sabır, hastalarımıza da Cenab-ı Allah’tan şifa diliyorum.

Bir tarafta bu var iken diğer tarafta ise kentimiz açısından merak ettiğimiz konuların başında gelen ve 3 adayın yarıştığı Bursa Barosu’nun kongresi var idi.

Bu dönem uzun yıllar sonra ilk kez üç adaylı bir kongreye şahitlik ettik.

Aday üç idi.

Ama heyecan iki adaylı kongrelere göre yok denecek kadar azdı.

Kısaca ters orantı vardı.

Bu açıdan bakınca demek ki bir yerlerde sıkıntı var diye düşünmeden edemedik.

Ama öncesinde, senelerdir yönetimde bulunan Çağdaş Grubun hala sosyal tesisler konusunda bir ilerleme kat edemediğini de ifade edelim.

Toplamda 5 bin 2 avukatın oy kullanma hakkına sahip olduğu kongrede oy kullanma işlemi sabah 9.00’da başlayıp saat 17.00’de sona erdi.

Mevcut başkan Metin Öztosun seçimlere mavi liste ile seçimlere girerken, Hakkı Savunur Soğancı kırmızı, Levent Çelik ise beyaz liste ile seçime girdi.

Listelerde dikkat çeken ayrıntı ise yönetim, denetim disiplin kurulu listelerinde Metin Öztosun 16 kadın hukukçuya yer verirken Levent Çelik 10, Hakkı Savunur Soğancı da 16 kadın hukukçuya yer verdi.

Gerçekleşen seçim sonucu 13 sandığın tamamında Metin Öztosun birinci çıktı. 7 sandıkta Levent Çelik 2’inci, diğer 6 sandıkta ise Hakkı Savunur Soğancı ikinci çıktı.

Sonuçlara baktığımızda yazımızı yazdığımız anda resmi olmayan sonuçlara göre Metin Öztosun bin 992 oy alırken, Hakkı Savunur Soğancı ise 779 oy aldı.

Levent Çelik ise 684 oyda kaldı.


Öztosun bir anlamda güven tazeledi.

İlk defa Önce Meslek Grubu ile seçimlere giren Hakkı Savunur Soğancı ise gelecek adına ümitlendi.

Bize de hayırlı olsun demek düşüyor.

TEKELİOĞLU TÜRMOB YÖNETİMİNDE

Hafta sonu bir başka seçim heyecanı ise Ankara’da yaşandı.  Hatırlatmakta fayda var bir önceki yazımızda TÜRMOB’un seçimlerini yazmıştık. Bunun kentimizi ilgilendiren tarafı ise Ali Nazım Tekelioğlu’nun aday olması idi.

Bir önceki seçimlerde sağ grubun temsilcileri sandıkta başarısız olmuştu. Bu minvalde Tekelioğlu’nun ne yapacağı bilinmiyordu.

Tekelioğlu ile beraber, Türkiye 3568 Platformu TÜRMOB Genel Başkan Adayı YMM Fikret Baş, Türkiye Muhasebeciler Denetçiler Platformu TÜRMOB eski başkanı ve Genel Başkan Adayı YMM Masum Türker, mevcut başkan aynı zamanda  Türkiye Çağdaş Demokrat Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Platformu Genel Başkan Adayı Emre Kartaloğlu sandığa girdi.

Gerçekleşen seçimlerde Kartaloğlu’nun listesinde kendisi ile beraber 7 kişi yönetime girerken Tekelioğlu ile beraber Murat Demirtaş listeyi delerek yönetime girmiş oldu.

Tekelioğlu’nun listesinden Mehmet Çalışkan da disiplin kuruluna seçilmiş oldu.

TÜRMOB’da seçim zamanı

TÜRMOB’da seçim zamanı

Daha önce bu köşeden Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odası (TÜRMOB) seçimlerine yönelik birkaç yazı kaleme almıştık.

Seçimler 15-16 Ekim tarihlerinde yapılacak, demiştik.

O tarih geldi, seçimler başladı.

Bugün de TÜRMOB delegeleri önümüzdeki dönem kendilerini yönetecek yönetim, denetim ve disiplin kurullarını seçmek adına sandık başına gidecek.

Bu arada hatırlatalım:

TÜRMOB’da nispi oy sistemi olduğu için yönetim, denetim ve disiplin kurullarında her adayın yönetiminden isimler olabiliyor.

Bu minvalde;

Toplamda 2 bine yaklaşan delege önümüzdeki dönem ülke genelinde 125 bin meslektaşının sorunlarını çözme adına birkaç aydır il il dolaşıp kendilerini tanıtıyorlardı.

O isimlerden biri de aynı zamanda hemşerimiz, Türkiye Meslekte Birlik Grubu’nun adayı Ali Nazım Tekelioğlu.

Tekelioğlu, yaklaşık bir senedir il il dolaştı, istişareler yaptı, projelerini anlattı.

Geçen aylar içinde adaylığını resmen açıklayıp, yönetim, denetim ve disiplin kurulundaki isimlerini meslektaşlarına tanıttı.

Bugün de (Pazar) sandığa girerek delegasyondan oy isteyecek.

Tekelioğlu’nu Bursalı meslektaşları da yalnız bırakmayarak Ankara’da yanında oluyorlar.

Bursa SMMO Odası Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Aslan başkanlığında Meslekte Birlik Grubu üyeleri dün ve bugün Tekelioğlu için çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar.

Öte yandan, Tekelioğlu ile beraber sandığa girecek ve yarışacak diğer isimler de şunlar:

Türkiye 3568 Platformu TÜRMOB Genel Başkan Adayı YMM Fikret Baş, Türkiye Muhasebeciler Denetçiler Platformu TÜRMOB eski başkanı ve Genel Başkan Adayı YMM Masum Türker, mevcut başkan aynı zamanda  Türkiye Çağdaş Demokrat Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Platformu Genel Başkan Adayı Emre Kartaloğlu.

Bizler de başta hemşerimiz Ali Nazım Tekelioğlu ve ekibi olmak üzere tüm adaylara başarılar diliyoruz.

YENİŞEHİRLİ ÖĞRENCİLERİN BAŞARISI

Gerçek olan şu: İnanmak başarmanın yarısıdır. İnananlar başarır.

Başaranlardan biri de Yenişehir Şişecam Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri.

Öğrenciler ilçenin tarımsal ekonomisine katkı koymaya yönelik çalışmalarda bulunuyordu. O çalışmalardan biri de tıbbi ve aromatik bitkilerden yağ üretmekti.

Üretilecek yağ ilçe ekonomisine ciddi gelir kaynağı olabilirdi.

Bu minvalde uzunca bir süre araştırma yapan öğrenciler ve okul idaresi bu sene okul laboratuvarında lavanta yağı ürettiler.

Üretilen ilk yağı İlçe Milli Eğitim Müdürü Musa Ayaz, Okul Müdürü Hüseyin İnci bu süreçte kendilerine sürekli destek olan Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın’a hediye ettiler.

Bizler de emeği geçen idarecileri, öğrencileri ve destek veren Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın’ı tebrik ediyoruz.

Başın sağ olsun Bartın!

Başın sağ olsun Bartın!

Özellikle yaşanabilecek büyük depremlerle ilgili gerekli önlemlerin alınıp alınmadığına yönelik yaptığım görüşmelerde akademisyenlerin ve Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er’in üzerinde durduğu konu şudur:

Biz ülke olarak bir doğal afet olmadan önce önlem almak konusunda değil, afetler gerçekleştikten sonra kurtarma çalışmaları ve yardımlar konusunda başarılı olma gibi bir yol seçiyoruz.

Bu temayı yaşanan tüm facialara uygulamak mümkün sanırım.

Zira hepimiz dün akşam saatlerinden itibaren gözleri ekranlarda, Bartın’dan gelen haberlere kilitlendik adeta. Yerin 300 metre altında meydana gelen patlama, olayların büyüklüğünü ölen insan sayısı ile değerlendirmenin yanlışlığını benim gibi kabul edenler için, yeni bir Soma faciası yaşandığının habercisiydi.

Malum, Soma faciası 301 işçinin ölümü ve 400’den fazla işçinin yaralanması ile ülke tarihinin en büyük madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Kayıtlara ‘madencilik kazası’ olarak geçen olayın ardından yapılan soruşturmada işin kaza olmadığı ise kısa sürede anlaşıldı. İşçiler gerekli önlemlerin alınmadığı, gerekli denetimlerin yapılmadığı madenlerde çalışmak zorunda kaldıkları için o gün can vermişlerdi kara elmasın bağrında.

Neden Soma’da yaşananlara benzetiyorum Bartın’da yaşananları?

Son 20 yılın en büyük maden kazalarına baktığımda şunu görüyorum ki; kazaların en sık yaşandığı iki ülke Türkiye ve Çin. Kazaların yaşanma nedenleri ise genellikle maden kuyusundaki yetersiz havalandırma nedeniyle yeraltında sıkışan basınçlı gazlar. Çin’deki maden kazalarının bir bölümü yaşanan depremlerin ardından meydana gelmiş. Bu ayrıntıyı da buraya not almak lazım diye düşünüyorum.

Sonuçta şuraya varabiliriz bence; 22. yüzyılın içinde olduğumuz, yapay zekayı konuşmayı bırakıp sanal dünyalarda hayatları tartıştığımız şu günlerde maden kazalarının önüne geçecek teknolojiyi yaratmak ve işler duruma getirmek çok da zor değildir.

Yeter ki istensin, yeter ki gerekli denetlemeler yapılsın!

41 insanın ölümü 41 ocağın sönmesi demek

Başın sağ olsun Bartın…

ANKARALILARA VAR, BURSALILARA YOK MU?

Gelelim Bursa gündemine…

Yerel seçimlerde büyükşehirlerin önemli bir bölümünü muhalefet partileri kazandığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle bir açıklama yapmıştı:

Meclis çoğunluğu bizde. Şu anda hala her şey devam ediyor. Öyle de olsa, bunlar neye dönmüş biliyor musun, bunlar topal ördek.

Topal ördek olarak belediyecilik yapmaya çalışan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Cumhur İttifakı’nın suya yüzde 50 indirim teklifinin kabul edilmesi kararı ile boğuşuyor şimdilerde.

Bu kararı duyduğumdan beri vatandaşın bütçesini düşündükleri için böyle bir karar aldıklarını söyleyen Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin AK Partili üyeleri neden ülkenin tüm şehirlerinde böyle bir karar alınması yönünde ortak hareket etmiyor diye düşünüyorum.

Sanırım İYİ Partililer aklımı okumuşlar…

Bursa Büyükşehir Belediyesi Ekim ayı meclis toplantısında İYİ Partili Büyükşehir Belediye Meclis üyeleri Bursa’daki su fiyatlarında yüzde 49’luk indirim talebinde bulundular.

Öyle ya, Ankaralı vatandaşın bütçesini düşünenler Bursalı vatandaşın bütçesini de düşünmeli…

Önergenin içeriği ise şu şekilde;

Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak vatandaşlarımızın temel ihtiyacı olan su tarifelerindeki ücretlerine 15 Ekim 2022 tarihinden itibarla yüzde 49 oranında indirim yapılmasını, 2023 yılı ocak ayından geçerli olmak üzere 2 aylık tüfe oranında güncelleme yapılmasını ve bu güncellemenin yılda bir defa yapılması şeklinde düzenlenmesini talep ediyoruz.

İYİ Parti Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi aynı zamanda Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Temirtaş konu hakkında yaptığı açıklamada;

Ankara’da İstanbul’da vatandaşı düşünen AK Parti’nin benzer bir davranışı Bursa’da hatta Balıkesir belediyelerinde de göstermesini bekliyoruz. Cesaretiniz varsa buyurun hodri meydan…” diyor.

Haydi Bursa, suyu yarı yarıya ucuzlat, güldür vatandaşın yüzünü…